26 Nisan 2011 Salı

Daniel Güiza'nın Gözyaşları...

Bu sezon neredeyse hiç dakika alamayan Daniel Güza'nın Fenerbahçe'deki durumu malum. Sezon başında Aziz Yıldırım'a neden satılmadığı sorulunca ''belki oynar ne biliyorsunuz'' demişti Aziz Başkan. Güiza oynamadı. Geçen sezonun son haftasında Trabzonspor'a attığı golden sonra ne doğru düzgün forma şansı ne de gol bulabildi İspanyol. Niang'ın attığı golleri İspanya'da evindeki televizyondan seyretti. Geri döndü, idmanlara çıktı. Bu hafta Niang'ın sakatlığında Semih'in onbir başladığı maçta ikinci santrafor opsiyonu olarak kulübüdeki yerini aldı. İşler istenildiği gibi gitmeyince, yarım saatten az bir süre kala oyuna girdi ve en uca geçti, 40 saniye sonra da maçı çeviren golü attı. Açık söyleyeyim, ciğerimi deldi Güiza! Trabzonspor'un puan kaybettiği haftada İspanyol'un golü ile Fenerbahçe yeniden liderliği ele geçirdi ama mesele aslında bunların hiç birisi değil...

Daniel Güiza'ın kim olduğunu bilmem, benim için özel bir anlamı da yok, fanı falan hiç değilim ama futbolu çok seviyorum. Gerçekten çok seviyorum ki, ciğerimi yakan golden sonra Güiza'nın röportajını gördüm bu sabah Lig Tv'ye verdiği. Eğer alta eklediğim videoyu görüpte etkilenmeyen, içini nefret kaplayan adam falan varsa, bıraksın izlemesin bundan sonra futbol. Zira artık o adam kendi tuttuğu takımın esiri olmuş, futboldan zevk almamaya başlamıştır. Curling olabilir, Kriket olabilir başka bir spor izlesin. Karşımızda 14 milyon euro karşılığında transfer edilen ve transfer olduğu ülkenin, kendi oynadığı takım taraftarları dahil, eğlence olgularından birisi haline gelmiş bir adam var. Bu hafta belki o golü atmasa tuttuğum takım, canımdan çok sevdiğim Trabzonsporum, liderliği kaybetmeyecek ve belki de şampiyon olacak ama insanız hepimiz, insani duygular taşıyoruz. (en azından öyle umuyorum) Şu gözyaşlarını dökmesin, şu stresi yaşamasın, her hafta 3 gol atsın Güiza ama Trabzonspor şampiyon olsun:

Skor Tahmin Oyunu 31. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

1. MAÇ: SİVASSPOR - GENÇLERBİRLİĞİ (Cuma 20:00)

2. MAÇ: KASIMPAŞA - KONYASPOR (Cumartesi 15:00)

3. MAÇ: M.P ANTALYASPOR - BUCASPOR (Cumartesi 15:00)

4. MAÇ: BEŞİKTAŞ - GALATASARAY (Cumartesi 19:00)

5. MAÇ: MANİSASPOR - ESKİŞEHİRSPOR (Pazar 15:00)

6. MAÇ: FENERBAHÇE - İ. B.ŞEHİR BELEDİYESPOR (Pazar 19:00)

7. MAÇ: TRABZONSPOR - GAZİANTEPSPOR (Pazar 19:00)

8. MAÇ: KAYSERİSPOR - BURSASPOR (Pazar 19:00)

9. MAÇ: ANKARAGÜCÜ - KAR. KARABÜKSPOR (Pazartesi 20:00)

Skor Tahmin Oyunu 30. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

MELİH KAZDAĞ: 36

HAKAN DEMİREL: 5

FARUK TURUTOĞLU: 3

TOLGA ŞENER: 2

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 0 (tahmin yapmadı)


GENEL PUAN DURUMU:

MELİH KAZDAĞ: 378

FARUK TURUTOĞLU: 345

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 329

TOLGA ŞENER: 321

HAKAN DEMİREL: 256

23 Nisan 2011 Cumartesi

Bir Hüzün Dalgasıdır...

Son beş maç içinde en önemli viraj demiştim Eskişehirspor maçı için dün. Virajı dönecek dişliler aksayınca 2 puanlık avantaj dün akşam Eskişehir'de çimlere gömüldü.

Son haftaların klasikleşen onbiriyle sahaya çıkan Trabzonspor'da tek eksik maça yetiştirilemeyen Serkan Balcı'ydı. Bunun dışında son dört hafta sahaya çıkan onbirin aynısını tercih etti Şenol Güneş. Bülent Uygun ise ideal onbirini bozmamayı tercih ederken, Batuhan'ı ilerde tek forvet olarak bırakıp, arkasına Sezer, Koray ve zaman zaman Pele'yi gönderip gol aradı.

Trabzonspor'un son haftalardaki en büyük sıkıntısı olan tempo sorunu ve pas trafiğinin ilk yarıdaki akışkanlığını yitirmesi yine bu maçta temel sorunlardan birisi olarak daha birinci dakikadan itibaren ortaya çıktı. Önde Umut'u kullanıp arkada Jaja, Burak ve Alanzinho ile rakip defansın üzerine gitmeye çalışan Trabzonspor'u iyi analiz eden Bülent Uygun göbeği kapatıp, Alper Potuk'a da ekstra Selçuk İnan'ın pas bağlantılarını koparma talimati verince kilitlenmiş bir oyun oynanmaya başladı. Eskişehirspor'un oldukça kötü göründüğü ilk yarıda Trabzonspor zaman zaman %65'lere varan bir topla oynama yüzdesi elde ettiyse de, bunu pozistif ataklara dönüştürmekte zorlandı. İlk 35 dakikanın tek heyecan uyandıran pozisyonu Jaja'nın direkten dönen frikiğiydi. İlk yarıda genel olarak iki takımda pozisyon üretemese de, topa sahip olan ve oyun hakimiyetini elinde tutan taraf Trabzonspor'du.

Bu tip maçların ikinci yarılarına Şenol Güneş sıklıkla oyuncu değişikliği yaparak çıkmayı tercih ederdi ancak özellikle Engin'in yokluğunda elinde kalan iki ekstra koz olan Pawel Brozek ve Yattara'yı da ileriki dakikalar için kenarda tutmayı tercih etti. İlk yarıda birçok top ezen Jaja ikinci yarıda da aldığı topların çoğunu kaybedince Trabzonspor savunması sık sık az adamla ve kontrolsüz bir biçimde rakip hücumculara yakalandı ancak kimi zaman Tolga'nın performansı kimi zaman stoperlerin yerinde müdaheleleri ve kimi zaman da Eskişehirspor hücumcularının beceriksizliği yüzünden bu pozisyonlar değerlendirilemedi. Maçın bana göre Trabzonspor adına en korkutucu anı Pele'nin frikiğinde yaşandı. İnanılmaz sertlikte gelen şutu Tolga güçlükle çeldi ve dönen topu iki Eskişehirsporlu arasında Colman kornere attı. Son on dakika tam anlamıyla bir rus ruleti haline dönüştü. İkinci yarıda oynadığı hemen hemen tüm maçlarda tek bir özel hareket yapan Jaja'ya bu şans bu kez iki kez geldi. İlkinde Ivesa'nın büyük hatasında oluşan pozisyonda ceza yayı üzerinde kaleyi karşısına alan Brezilyalının ölçüp biçip vurduğu top, az farkla auta giderken, ikinci pozisyonda olağanüstü güzellikte kontrol edip, aynı güzellikte Umut'a servis ettiği topu Trabzonspor'un son 16 maçta 2 gol kaydeden golcüsü (!) Umut Bulut artık kötü kaleci olarak rahatlıkla ismini anacağım, Ivesa'nın üzerine vurdu.

Tolga'nın burnunun kırıldığı pozisyonla son dakikaya kadar iyice soğuyan oyuna Yattara, Pawel ve Barış Ataş takviyeleri yapan Şenol Güneş'de çare bulamayınca maç başladığı gibi golsüz sona erdi.

O buna yatmış, bu buna oynamış saçmalıklarına girmeyeceğim fazlaca. Direnmenin şerefsizlik olarak addedildiği ülkemizde ben elinden geleni yapan, futbol kuralları içerisinde sertlikte bulunan, Trabzonspor'a gayet güzel cevap veren Eskişehirspor'u ''dik duruşundan'' dolayı kutlarım. Maçtan önce ''.bne Trabzon olamazsın şampiyon'' diye bağıran, maç sonunda ise ''En büyük Fener'' diye slogan atan Eskişehirspor taraftarının davranış biçimi de beni en ufak şekilde rahatsız etmedi. Ne olursa olsun şampiyonluk yolunda ilerleyen bir takımın dün akşamki maçı kazanması gerekiyordu.

Eskişehirspor'dan başlayayım. Öncelikle Bülent Uygun'u tebrik ederim. Trabzonspor takımını en iyi analiz eden hocadır bana göre lig başından bu yana. Kaliteli bir teknik direktör olduğu su götürmez. Yani sezon başından beri yapılmayanı yapmak ve neredeyse orta çizgiyi geçmeyen ancak Trabzonspor'un kalbi konumundaki Selçuk'a markaj uygulatmak çok akıllıcaydı. Her teknik direktör bunu yapmaya cesaret edemez ancak bu konuda kendisine bir sitemim olacak. Keşke Fenerbahçe maçında da Alex de Souza'ya markaj uygulatmayı akıl edebilseydi. Zira o maçın kader anlarında iki güzel asiste imza atan Alex de Souza'nın maç boyunca elinde bir sigarası eksikti. Tek tek oyuncu performanslarına girersek herhalde Trabzonspor adına maça damgasını vuran oyuncu Burhan Eşer oldu. Sezer'in müthiş slalomuyla getirdiği topa son derece kötü bir vuruş yaparak muhtemel bir golü atamayan eski Diyarbakırspor ve Gençlerbirliği futbolcusu maçın son beş dakikasında girdiği bir başka pozisyonda çarpıştığı Tolga Zengin'in burnunun kırılmasına sebebiyet vererek, muhtemelen bundan sonraki bir iki maça üçüncü kaleci Bora Sevim'in çıkmasını sağladı. Bunun dışında zaten beğendiğim Alper Potuk'u bu maç yine çok beğendim. Şayet Selçuk giderse, bu 19 yaşındaki genç adam Trabzonspor orta sahasının yeni kalbi olabilecek kabiliyette gözüküyor. Gerçi Selçuk gitmese de bana göre Mustafa Pektemek ile birlikte bu sezonun en çok transfer edilmesi gereken iki oyuncusundan birisi. Pele yine çok iyi performans gösteren oyunculardandı. Batuhan neredeyse sahada yok gibiydi. Yine genç stoper Veysel çok sağlam bir performans gösterdi. Yanlız çok amatörce hareketleri var. Dikkatli bir hakem Egemen'le girdiği fiziksel diyaloğa penaltı çalabilirdi.

Trabzonspor'da ise genel olarak öne çıkan bir performans olmasa da, takım diğer maçlardaki temposuzluğu bu maçta da aşamadı. Colman yine iyi bir görüntü sunmazken, orta sahayı Selçuk İnan sırtladı. Serkan'ın yokluğunda kesinlikle sırıtmayan Mustafa Yumlu, stoperler Giray ve Egemen'de oldukça iyilerdi. Asıl işi yapması gereken hücumcular topluca kötüydü. Burak yine ''araştırmacı'' kimliğiyle bir iki pozisyona girsede, asıl ciddi pozisyonları harcayan Umut Bulut oldu. Umut'u başka bir postta incelemek isterim o yüzden geçiyorum. Jaja yine her zamanki gibi ''team work'' anlayışından uzakta, bedeni sahada ancak ruhu başka yerlerde olan bir performans gösterdi. Yine tek hareketini yaptı ancak Umut o pozisyonu gole çeviremedi. Alanzinho vasattı ancak özellikle ilk yarıda ceza alanı çevresinde takımına bir çok duran top kazandırarak görevini bir şekilde yapmış oldu.

Son olarak hakem Bülent Yıldırım'a gelelim. Bana göre çok iyi maç yönetti. Mustafa Yumlu'nun vermediği golünde yüzde yüz faul vardı ve karar doğruydu. Burak'ın vermediği golünde yanıldı çünkü Burak Volkan Yaman'ı düşürecek bir temasta bulunmadı, Volkan arkadan gelen Burak'ın markajını görünce bir anda panikledi ve topu uzaklaştırmak istedi ancak bunu başaramayıp topu ıskalayınca Burak golü attı. Gerçi bu tip pozisyonlarda faul çalmak standart bir karardır. Avrupa'da nasıl işliyor bilmiyorum ama Tükiye'de bu tarz pozisyonlar hep fauldür. Neticede ceza alanı içinde yapılan itiş kakışlarda da çok nadiren penaltı kararları çıkar ülkemizde. Bu da bunlardan birisiydi. Çözülmesi zordu ve hakem kendini kurtaracak kararı verdi. Zaten pozisyonu faul olarakta görmüş olması normal zira Burak'ın da eli kolu fazlaca oynuyordu. Sadece takıldığım tek konu var. Özellikle ikinci yarıda oyun çok durdu. Doğa'nın sakatlandığı ve oyundan çıkana kadar geçen süreç yaklaşık 3,5 dakikaya tekabül etti. Tolga'nın burnunun kırıldığı pozisyonda 3,5 dakika durdu oyun. Sadece bu iki gecikme 7 dakikaya tekabül ediyor. Bunun dışında tam 6 oyuncu değişti. Hadi Trabzonsporlu oyuncular hemen çıktı oyundan ancak sadece Batuhan'ın oyundan çıkarken tribünlerle sevişmesi 1 dakika sürdü. Maç sonuna 4 dakika eklemesi çok enteresan geldi bana. Art niyet aramıyorum ama şu maçın uzatmasının en az +7 olması gerekiyordu. Neden bu kadar üstünde durduğumu ise açıklamama bile gerek yok çünkü Trabzonspor bu yarışa tutunabiliyorsa, bu + dakikaların sayesindedir.

Avantaj Fenerbahçe'ye geçti. Yarın akşam Bucaspor maçında puan kaybetme olasılıkları bana göre yüzde bir bile değil. Geriye kalan dört maçta ise Fenerbahçe'nin sıkı rakipleri var. Yeniden istim üzerinde olan İstanbul Büyükşehir Belediyespor (ki böyle maçlara bayılırlar) arkasından Karabük deplasmanı, sonra içerde ilk yarıda mağlup oldukları Ankaragücü ve son olarak Sivas deplasmanı. Sivas deplasmanı en kolay maç olacak bence. Sebebini söylemeden öyle tahmin ediyorum. En zorlu seri hatta bir ralli ise İBB, Karabük ve Ankaragücü maçları. Fenerbahçe'nin oyun stiline ters birçok oyuncu barındırıyor bu takımlar. İbrahim Akın, İskender Alın, Cernat, Emenike, Sapara vs... Bunları neden söylüyorum, çünkü herşey bitmiş değil. Daha uzun diyebileceğimiz bir yol var önümüzde. Zaten Fenerbahçe bu maçların hepsini kazanırsa ikinci yarıda 49 puan yapar, 16 galibiyet almış olur ve şampiyonluğu hak eder. Ben de kendi adıma kalkar tebrik eder, alkışlarım. Fenerbahçe ile ilgili analizi hafta içinde yapmaya çalışacağım.

21 Nisan 2011 Perşembe

En Önemli Viraj

Fenerbahçe önden girdi ralliye. Galatasaray'ı deplasmanda 2-1 ile geçtikten sonra, arkasından Bursaspor'a kendi sahalarında puan kaptırdılar. Golsüz beraberliğin ardından Eskişehir'e giden sarı lacivertliler, 3 puanı 3 golle alıp, kendi sahasındaki Gaziantepspor maçına çıktı. 90+4'te gelen golle önemli bir virajı dönen Fenerbahçe 2 puan kaybı ve nispeten az hasarla, bu kritik dört maçı 10 puanla tamamlamayı bildi.

Fenerbahçe'nin Bursaspor beraberliğiyle lig liderliğine yükselen Trabzonspor, ardından Fenerbahçe'nin girdiği ralliye girdi. Önce Galatasaray'ı seyircisiz maçta Burak Yılmaz ile geçtiler. Arkasından Trabzon'da Bursaspor'u yine Burak Yılmaz'ın golüyle alt ettiler. Geride Eskişehirspor ve Gaziantepspor maçları var.

Fenerbahçe bu hafta ununu elemiş eleğini asmış Bucaspor ile oynayacak. Son virajda bir tür rejenerasyon idmanı gibi. Trabzonspor'da ralliden sonra İzmir'e gidecek ve rejenerasyon idmanı yapacak. Nefeslenme durağı gibi. Sonrası tufan. Trabzonspor, Bucaspor maçını oynayıp bitirdiğinde ligin bitmesine 3 maç kalacak. Neyse... Bunlar sonraki konular...

Eskişehirspor ligin kaliteli takımlarından birisi. Yetenekli bir teknik direktöre sahipler. Sezona Rıza Çalımbay ile başlayan Eskişehirspor, üst üste mağlubiyetlerin ardından, Bucaspor'dan istifa eden Bülent Uygun'u göreve getirmiş ve istikrarla puan toplayan bir takım haline gelmişti.

Ligin ilk yarısında Trabzon'da oynanan maçta bu iki takım 0-0 berabere kaldı. İstim üzerindeki Trabzonspor'u kilitlemeyi başaran Eskişehirspor neredeyse pozisyon vermeden maçı tamamladığı gibi mutlak alabileceği 3 puan son dakikada Onur'a takılmıştı.

Aslında bu maçta Eskişehirspor'dan çok Trabzonspor'un ne yapacağı ya da neler yapabileceği önemli. Özellikle ligin ikinci yarısından itibaren takımda belirgin bir düşüş olduğu kesin. İlk yarıda elde edilen avantajla işi bu noktaya kadar getirdiler. İkinci yarının neredeyse tamamında oynayamayan Egemen'in dönüşüyle ve Giray'ın yüksek performansıyla (son Bursaspor maçı sezonun en iyisiydi) büyük aksilik olmazsa sezon sonuna kadar stoper kurgusu bu şekilde olacak. Pawel'den beklenen çıkışı yapan ikizi Piotr, sol bek mevkisini Cale'den çalmayı başardı. Eskişehir'de de sahaya onbir çıkması muhtemel. Savunmanın sağında zaten Serkan var. Trabzonspor'un pas yapamayınca bir hayli kırılganlaşan ve direnç kaybeden orta sahası maçın anahtar noktası olacak. Isırmayı bilen, pres yapan Eskişehirspor orta sahasını dişe diş mücadelen çok zeka ile geçmek zorunda bordo mavililer. Jaja ve Alanzinho iki kritik adam. Orta sahadan top taşımaları, zaman zaman çizgilere inmeleri, ara topu atmaları, savunmanın dengesini bozmaları gerekiyor. Bu ikilinin aynı zamanda rakibi çabuk çıkarmamak gibi görevleri var. Sahaya 4-5-1 gibi çıkan ancak Burak ve Alanzinho'nun içeriye devrilen oyunlarının yanında Jaja'nın da ani baskınlarıyla 90 dakikanın neredeyse 50-60 dakikasını 4-2-4 gibi oynayan bordo mavililer bu maçta da Burak'ın sorumluluk almasına çok ihtiyaç duyacak. Son 8 maçta yalnızca bir gol atabilen Umut Bulut'un patlama yapması, ekstra performans göstermesi işi kolaylaştırır.

Eskişehirspor'un 10 numarası olan Sezer bana göre bu sezon 'overrated' bir performans sergiliyor. Beklentileri pek fazla karşıladığı söylenemez. Forvet yokluğunda Trabzon'daki maça santrafor çıkan Serdar Özbayraktar bu takımın dinamosu görünümünde. Ivesa iyi bir kaleci olsa da, zaman zaman çok ciddi hatalar yapabiliyor. Kötü oyundan sonra Fenerbahçe maçında ilk yarı bitmeden oyundan alınan stoper Diego bu maça onbir çıkacak mı bilmiyorum. Bülent Uygun'un sıklıkla kenardan gelmesini tercih ettiği Pele bu maçta bana göre Trabzonspor'un zaten doğru dürüst uygulamadığı pas trafiğini tamamen sekteye uğratabilecek dinamizme sahip.

Trabzonspor buraya gelene kadar çok emek harcadı. Eskişehirspor bu sezona çıkarken Avrupa kupalarını hedefliyordu ancak hedeflerinin uzağında kaldılar. Stressiz ve endişesiz biçimde çıkıp toplarını oynayacaklar. Trabzonspor'un kalan 3 deplasmanının en tehlikelisi bu maç. Es-Es bandosu ve ateşli seyircisini bilmeyen yok. Buradan çıkacak 3 puan şampiyonun rengini çok ama çok net bir biçimde belirler diye tahmin ediyorum. Böyle bir maç oynayacak Trabzonspor...

Skor Tahmin Oyunu 30. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

1. MAÇ: ESKİŞEHİRSPOR - TRABZONSPOR (Cuma 20:00)

2. MAÇ: KAR. KARABÜKSPOR - SİVASSPOR (Cumartesi 15:00)

3. MAÇ: BURSASPOR - MANİSASPOR (Cumartesi 17:00)

4. MAÇ: GALATASARAY - KAYSERİSPOR (Cumartesi 20:00)

5. MAÇ: GENÇLERBİRLİĞİ - KASIMPAŞA (Pazar 14:00)

6. MAÇ: GAZİANTEPSPOR - M.P ANTALYASPOR (Pazar 16:00)

7. MAÇ: İ. B.ŞEHİR BELEDİYESPOR - ANKARAGÜCÜ (Pazar 17:00)

8. MAÇ: BUCASPOR - FENERBAHÇE (Pazar 19:00)

9. MAÇ: KONYASPOR - BEŞİKTAŞ (Pazartesi 20:00)

Skor Tahmin Oyunu 29. Hafta Sonuçları


BU HAFTA PUANLAR:
MELİH KAZDAĞ: 22

FARUK TURUTOĞLU: 16

TOLGA ŞENER: 3

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 2

HAKAN DEMİREL: 1



GENEL PUAN DURUMU:

FARUK TURUTOĞLU: 342


MELİH KAZDAĞ: 342


SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 329


TOLGA ŞENER: 319


HAKAN DEMİREL: 251

12 Nisan 2011 Salı

Skor Tahmin Oyunu 29. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

1. MAÇ: BEŞİKTAŞ - GENÇLERBİRLİĞİ (Cuma 20:00)

2. MAÇ: ANKARAGÜCÜ - BUCASPOR (Cumartesi 14:00)

3. MAÇ: KAR. KARABÜKSPOR - İ. B.ŞEHİR BELEDİYESPOR (Cumartesi 16:00)

4. MAÇ: FENERBAHÇE - GAZİANTEPSPOR (Cumartesi 19:00)

5. MAÇ: SİVASSPOR - KASIMPAŞA (Pazar 14:00)

6. MAÇ: KAYSERİSPOR - KONYASPOR (Pazar 15:00)

7. MAÇ: ANTALYASPOR - ESKİŞEHİRSPOR (Pazar 17:00)

8. MAÇ: TRABZONSPOR - BURSASPOR (Pazar 19:00)

9. MAÇ: MANİSASPOR - GALATASARAY (Pazartesi 20:00)

Skor Tahmin Oyunu 28. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

MELİH KAZDAĞ: 15

HAKAN DEMİREL: 14

TOLGA ŞENER: 14

FARUK TURUTOĞLU: 4

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 4


GENEL PUAN DURUMU:

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 327

FARUK TURUTOĞLU: 326

MELİH KAZDAĞ: 320

TOLGA ŞENER: 316

HAKAN DEMİREL: 250

11 Nisan 2011 Pazartesi

Şampiyonluk Çığlığı

Sessiz maçların en güzel tarafı, futbolcuların ve teknik direktörlerin saha içerisinde ne konuştuklarını tam olarak duyuyor olabilmek. Bu kez bir konuşma değil bir çığlık var. Burak Yılmaz'ın çığlığı. Biliyorum Fenerbahçelilere çok antipatik gelen bir çığlık ama bir Trabzonsporlu olarak Burak'ın golden sonra attığı çığlık ve kameraya gidip, ''anneee'' diye haykırması çok duygulandırdı beni. Tüm Trabzonsporlular adına ben söyleyeyim: SENİ DOĞURAN ANAYA KURBAN OLALIM!

Bir Teknik Direktör...

Önce şu videoyu bir izleyelim, ardından bir iki sözüm olacak bununla ilgili:


Bir teknik direktörün, özellikle de büyük bir takımın teknik direktörünün bir futbolcusunu medya kanalıyla bu kadar ağır suçlamasını ilk kez gördüm dün akşam. Frank Rijkaard ve Georghe Hagi'nin ardından göreve ''kerhen getirilen'' Bülent Ünder maçtan önce maçı anlatan spikerlerin dediğine göre 45 yılını Galatasaray için harcamış bir adam. UEFA Şampiyonluğunda da Fatih Terim'im yardımcılarından birisiydi. Juan Pablo Pino, Galatasaray'ın sezon başında transfer ettiği futbolculardan birisi. Geleceğin büyük yıldızlarından birisi olacak gözüyle bakılırken, geçirdiği ağır sakatlıkların ardından Monaco'da da pek forma yüzü görmeyince kendisini Galatasaray'da bulmuş henüz 23-24 yaşında genç sayılabilecek bir futbolcu. Bülent Ünder önce isim vermeden, bir güzel giydiriyor Pino'ya. 10 kişi kaldıktan sonra 9 kişi kaldıklarından dem vuruyor. ''O bir kişi hariç'' diğer takımı tebrik ediyor. Tabi ki gelen pası değerlendirmek soruları soran spikerin mesleği. Ben ''isim istendiğinde'' Bülent Ünder'in yine de böyle birşey yapmayacağını tahmin ediyorum ama Ünder ''umursamaz bir şekilde'' diye girdiği cümlede ne alakaysa futbolcunun Kolombiyalı olduğunu da özellikle vurgulayarak Pino'yu işaret ediyor ve bundan sonra forma yüzü göremeyeceğini söylüyor. (Neyseki bu kısmı yumuşatmış)

Üşenmedim maçın tamamını internetten indirip, Pino oyuna girdikten sonraki kısmını bir kez daha izledim. Koşmadığını, umursamadığını söylüyor Bülent Hoca ama katılmak mümkün değil. Diğer Galatasaraylı oyuncular kadar, mücadele ettiğini söyleyebilirim. Bunun ötesinde bir art niyet aranıyorsa ve gerçekten art niyet varsa baş suçlu zaten Bülent Ünder'in ta kendisi! Geçen hafta 3-0 biten Antalyaspor maçında da süre alan Pino, bu ya da buna yakın bir performans koydu ortaya. Tüm hafta antremanlarda beraber olduğun futbolcunun umursamazlığı yok muydu? Tercihlerinde ilk 14'e girebiliyorsa, demek ki bu futbolcu tüm kadronun içinde senin planların içerisinde mevcut. Tüm hafta bu planlara dahil olabilecek performansı gösteren futbolcu, maç içinde mi gerçek yüzünü gösteriyor. Bir de hoca diyor ki: ''Galatasaray futbolcusuna yakışacak özveri, mücadele'' vs... 15 mağlubiyet almış takımda faturayı nasıl da Pino'ya kestin öyle? Pino'nun tek yanlışı, iki arkadaşını tercih etmek yerine topu kaleye vurması. Peki gol olsa ve Bülent Hoca'ya maçtan sonra mikrofon uzatılsa aynı şeyleri söyleyebilecek miydi? Hani çingeneye yetki verirsen diye başlayan bir hikaye var ya... Neyse...

Zamanında Ersun Yanal Trabzonspor'un başındayken, direkt olarak Rigobert Song'u hedef alan bir açıklama yapmış ve kendisini ayıplamıştım. Bu tür konular içeride halledilir. Kol kırılır yen içinde kalır atasözü bu tip durumlar için söylenmiş çok güzel bir atasözüdür ve Bülent Ünder'in de yaptığı büyük ayıptır.

Bir Kulbundan Trabzonspor...

2010-11 sezonunun son İstanbul ziyareti için Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena Stadyumu'na çıkmaya hazırlanan Trabzonspor, hem 5 sezondur deplasmanda mağlup olduğu Galatasaray'ı dize getirmek, hem de geçen hafta kazandığı liderliği bu hafta da devam ettirebilmek adına Seyrantepe'ye geldi. Galatasaray ise tarihinin en kötü sezonunda hiç olmazsa böyle önemli bir maçı kazanıp, prestijini korumayı amaçlayarak sahaya çıktı.

Daha ilk dakika dolarken, Serkan'ın hatalı pasını yakalayan Yekta'nın sert şutu tam Tolga'nın üzerine gidince Galatasaray hem olası bir golden, hem de şutu attıktan sonra Glowacki'nin darbesine maruz kalan Yekta Kurtuluş'tan oldu. Sakatlanan Yekta daha maçın başında yerini Mustafa Sarp'a bırakırken, birbirlerinden farklı futbol stillerine sahip olan iki oyuncunun bu çok erken değişimi Galatasaray'ın oyun planlarına da bir nevi darbe vurmuş oldu. Şampiyonluk stresini hiç kuşkusuz Fenerbahçe'den daha fazla yaşayan Trabzonspor, uzun süredir orta sahayı sırtlayan Selçuk'un da vasat altı performansıyla orta saha da bir türlü üstünlük kuramadı. Buna karşın Galatasaray, öne çıkardığı savunma hattının yanında, özellikle ilk yarı boyunca uyguladığı mükemmel ön alan presi sayesinde, Trabzonspor'a hücuma çıkarken bir çok top kaybı yaptırdı. Biraz daha konsantre ve biraz daha becerikli olsalar, özellikle ilk devrede golü bulmaları içten bile değildi. Zaten devre boyunca da, sahada istediklerini yapmaya daha hevesli olan, daha arzulu görünen taraf sarı kırmızılılardı. Yekta'nın şutunun yanında, Arda Turan'ın kafa şutu da ilk yarının önemli pozisyonlarındandı.Organize olmakta güçlük çeken Trabzonspor ise bir kez Burak Yılmaz ile sol çarprazdan pozisyon yakalasa da, Zapata, Burak'ın şutunu çıkarmayı başardı. İlk yarıda özellikle 25'ten sonra Galatasaray'da Trabzonspor'un temposuna ayak uydurunda, iki takımın ilk yarıdaki maçlarına benzer bir karşılaşma ortaya çıktı.

İkinci devreye iki takımda aynı onbirlerle başladı. Selçuk'un gününde olmadığı kesinleşince tahmin ediyorum sahada ''hayalet'' gibi gezen Colman'a ''hücuma yardımcı ol'' talimati geldi. 55. dakikadan itibaren Colman'ı geçen sezon oynadığı gibi sık sık sorumluluk alarak gördük. Bu yarıda riskleri biraz daha fazla alan Trabzonspor, savunmasında da ciddi açıklar vermeye başlamıştı ki, sağ kanattan gelişen atakta Arda'nın kafa vuruşunu çelmeyi başaran Tolga kırılma anlarından birisinde başrol oynamış oldu.

Şenol Güneş ilk oyuncu değişikliği hakkında sahada pek fazla görünmeyen Alanzinho'yu kenara çekip, Yattara'yı oyuna alarak yaptı. Bu sayede sağ kanadı nispeten biraz daha işler konuma getiren Trabzonspor, Colin Kazım'ın gördüğü kırmızı karttan sonra oyun üstünlüğünü eline geçirmeyi başardı. Savunmaya biraz daha yaslanan Galatasaray karşısında yoklamalara başlayan Trabzonspor, Jaja'nın iyi kesemediği orta sonrasında kalesinde ciddi bir pozisyon gördü. Sol kanattan Pino kendi getirdiği topu çok müsait durumdaki iki arkadaşına vermek yerine kaleye vurunca takımını çok önemli bir gol fırsatından etmiş oldu. Bu pozisyonun ardından Şenol Güneş'in 80 dakika boyunca sahada kalmasına nasıl izin verdiğini hayretler içerisinde izlediğim Jaja, tek olumlu hareketini yapıp, Burak Yılmaz'a öldürücü bir kısa mesafe pası attı. Ayağının ucuyla topa dokunan Burak Yılmaz, 81'de takımını öne geçiren golü atmayı başardı ve Trabzonspor çok kritik bir anda skor üstünlüğünü yakalamış oldu.

Kalan dakikalar başka gol getirmeyince, çekinerek gelinen Galatasaray maçında bu sezonki 5. -kimine göre- derbi galibiyeti kazanılmış oldu.

Trabzonspor'a gönül verdiğimden dolayı ve uzun yıllardan beridir hiç olmadığımız kadar yarışın içinde olduğumuz için, maçları izlerken de bir hayli zorlanıyorum. Sıklıkla analiz etmeye çalıştığım taktik varyasyonlar, saha içi dizilişler, oyun oynanırken yapılan hamleler ya da bireysel performasnlar bir kaç haftadır Trabzonspor maçlarında kesinlikle analiz kavramımdan uzaklaşmış durumda. Yani bu lig bir takım tarafından koparılmasa, son haftaları izlerken, herhalde kapının önünde bir ambülansın beklemesi gerecek. Şaka bir tarafa, hani takımın uzun süredir oynadığı kötü oyuna bulduğumuz bir kılıf var ya; ''Artık önemli olan 3 puan'' diye başlayan geyik silsilesi... Bu formülü ben de kendi kendime uygulamaya başladım. Taktik, analiz, ya da herhangi bir şey hak getire! Maçı sağ salim tamamlayayım bana yetiyor!

Yine de buradan Burak Yılmaz'ı özellikle takdir etmem gerekiyor. Maç boyunca -bana göre- kısıtlı oyun bilgisine rağmen, mücadeleden kaçmadan, özverili bir şekilde devam ettirdiği oyununu güzel bir golle süsleyerek yine maçın kahramanı olmayı başardı. Sivas'ta, İnönü'de, Konyaspor maçında yaptığını yaparak, kritik anda ortaya çıkıp bu sezonki 14. golünü attı.

Jaja ve Umut Bulut hücum hattının en formsuz oyuncuları ve bu haftalardır böyle devam ediyor. Özellikle Umut, mücadele dozunu biraz fazla kaçırınca, çoğunlukla bulunması gereken yerde bulunamıyor, oyunu iyi okuyamıyor ve gol pozisyonua girse de kimi zaman aşırı heyecan ve stresten, kimi zaman da yorgunluktan son vuruşları yapmakta bir hayli beceriksiz kalıyor. Şampiyonluğa oynayan takımın forveti performasından uzakta kaldığını söyleyebilirim. Piotr'a verilen şansın artık yavaş yavaş Pawel'e de verilmesi gerekiyor. Umut'ta 90 dakika ısrar etmek yerine, hiç olmazsa yarım saatlik bölümlerde Pawel'e de forma şansı vermek daha akıllıca olur kanaatindeyim.

Jaja ise maalesef, Alex soyundan kaliteli bir profesyonel olmaktan ziyade, Adriano'nun yolundan giden ve yeteneklerini inkar eden tipik bir Brezilyalı olmayı seçmiş gibi. Attığı gol pası ile beni kandıramaz maalesef, yerine biraz daha ''maçı düşünen ve yaşayan'' bir futbolcu olsaydı belki de hücum varyasyonlarında bu kadar zorlanılmayacaktı. Kadro yapısı ve oyun stili itibariyle takımda alternatifi olmayan oyunculardan ve önümüzdeki haftada sahada olacak. Yani ben de Şenol Güneş'in yerinde olsam, Jaja'yı yine sahaya sürer ve birşeyler yapması için dua ederdim.

Selçuk - Colman ikilisinden özellikle Colman uzun süredir formsuz. Saha dışıyla ilgili bir sorunu yoksa, acilen biraz daha fedakarca mücadele etmesi gerekiyor. Biraz daha sorumluluk alırsa, ya da geçen sezonki gibi oynarsa, olası şampiyonlukta en çok pay sahibi olan oyunculardan birisi olabilir.

Trabzonspor adına söyleyeceğim son şey, bu sezon saha içinin yanında, şans meleklerinin de fazlaca yanımızda olduğu yönünde. Seksenden sonra çevirilen bu kaçıncı maç hatırlamıyorum. Ki bu maçta da Kazım kırmızı kart görmese ya da Pino yanlış tercih yapmasa, galibiyet çıkarmak pek mümkün görünmüyordu. Azmin zaferi, inancın zaferi falan eyvallah ama biraz da madalyonun öbür tarafına bakmak gerekiyor. Bir iki oyuncunun formsuzluğu inanmış bir takımda pek fazla sırıtmaz ama formsuz olanlar kader adamları olunca, iş biraz da şansa kalmış oluyor.

Galatasaray için söylenecek pek fazla bir şey yok. 28 maçta alınan 15 mağlubiyet ve ligin bitmesine 6 hafta kala küme düşme tehlikesini matematiksel olarak yaşamaya devam ediyor olmaları sözün bittiği yer zaten. Yeni gelecek teknik direktör, bir enkaz bulacak Florya'da. Yeni yönetim de öyle... İşleri çok ama çok zor...

Bir Kulbundan Fenerbahçe...

Fenerbahçe'nin geçen hafta kendi sahasında aldığı Bursaspor beraberliği, 10 maçlık muhteşem galibiyet serisini sona erdirmiş, aynı zamanda liderliği de şampiyonluk yolundaki tek rakibi Trabzonspor'a devretmesine yol açmıştı. Eskişehirspor deplasmanı, hem Bursaspor maçında kaybedilen puanların telafisi, hem de moral motivasyonun yeniden zirveye çıkarılması adına çok kritik bir fikstür olarak sarı lacivertlilerin karşısında duruyordu.

Maça iyi başlayan taraf beklenenin aksine Eskişehirspor oldu. Orta sahada Emre'nin dönüşüyle ideal rotasyonunu yakalayan Fenerbahçe ilk on dakikada orta saha üstünlüğünü rakibine hissettiremeyince, daha iyi pas trafiği yakalayan ve daha arzulu görünen Eskişehirspor, on dakikanın sonunda hızlı gelişen atak sonunda Batuhan Karadeniz'in kafa golüyle skor üstünlüğünü yakalayarak, sarı lacivertlilerin kritik virajına önemli bir set daha koydu.

Fenerbahçe yediği golden sonra hızla rakip alana yerleştiği gibi, oyun üstünlüğünü de bir anda eline geçiriverdi. Yedikleri golden iki dakika sonra Caner - Alex verkacında, Alex'in attığı kötü pasa rağmen, savunmanın hatasını iyi değerlendiren Caner Erkin hem futbola hem de maça dengeyi getirdi. Daha bu golün şokunu atamayan Eskişehirspor, yine Alex'in bu kez klasına yakışır pasına, Niang'ın yine klasına yakışır plasesiyle skor üstünlüğü ele geçiren taraf oldu.

İlk 15 dakikası büyük gelgitlere sahne olan maçta, son gülen ve ibreyi kendi lehine çeviren Fenerbahçe, ikinci golden sonra oyun üstünlüğünü tamamen eline geçirdi. Alex'in iki kez kafayla yoklamalarını Ivesa kurtarırken, nihayet gerçek mevkisinde şans bulan Caner'in etkili driplingleri de Eskişehirspor savunmasına zor anlar yaşattı.

İkinci yarıda da çok fazla bir değişiklik yoktu. Özellikle ilk on dakika ön alanda yaptığı presle Fenerbahçe'ye ''nefes aldırmayan'' Eskişehirspor üst üste yediği gollerden sonra girdiği şoktan bir türlü çıkamayınca, Fenerbahçe yaraladığı rakibine hançeri saplayacak pozsiyonları aramaya başladı. Bu arada Batuhan - Lugano ikilisinin ortak yapımı bir kafa vuruşu da Fenerbahçe kalesinin direğinden geri geldi. Oyuna geç müdahele etmesi nedeniyle zaman zaman eleştirilen Aykut Kocaman bana göre tam zamanında ''nöbetçi golcü'' hamlesini yaparak yorulan Niang'ın yerine Semih Şentürk'ü oyuna dahil etti.

87'de Alex'in başlattığı ve Gökhan Gönül'ün devam ettirdiği atakta ''nöbetçi golcü'' sahneye çıktı ve kalan dakikalarda herhangi bir kazaya uğramamak adına, takımını sigorta eden golü Eskişehirspor filelerine göndererek farkı ikiye çıkarttı. Kalan dakikalar başka gol getirmeyince, Fenerbahçe bir haftalık aradan sonra yeniden 3 puanı bir arada kazanmış oldu.

Semih Şentürk bu ülkenin en iyi, en özellikli forveti. Çok klişedir ama Türkiye harici bir pasaporta sahip olsaydı hem Fenerbahçe'nin, hem de Türk futbolunun efsane santraforları arasına ismini çoktan yazdırmıştı. Attığı gol için ben artık birşey söylemek istemiyorum. Bana göre sezonun en klas gollerinden birisiydi. Vücudunun her yeri gol atmaya programlanmış bir forveti, bırakın Türkiye'de, Avrupa'da bile zor bulursunuz.

Yaşayan efsane Kaptan Alex de Souza, yine eksiksiz bir biçimde görevini yaptı. Görev dediğim ise pek kolay bir şey değil. Alex'ten takımını şampiyon yapması bekleniyor. 10. dakikada yenen golden sonra 5 dakikaya 2 asist sığdıran, Semih'in golünde Gökhan Gönül'e ''al da orta yap'' pasını veren Brezilyalı, bir çok kez olduğu gibi yine sıradışı bir şekilde neden bu geminin kaptanı olduğunu ortaya koydu.

Başrolü Alex'e verdikten sonra bir parantez de Caner ve Niang'a açmak gerekli diye düşünüyorum. Takıma gelir gelmez gollerini atmaya başlayan, Alex'i çok çabuk ''çözen'', ne zaman nerede durması gerektiğini bilen, saha içindeki pas trafiğine yardımcı olan, bunların dışında ''ateşleyici güç'' sıfatını da zaman zaman kullanabilen Senegalli Mamadou Niang, Fenerbahçe'nin hiç kuşkusuz bu sezonki en iyi transferi. Bana göre Fenerbahçe tarihinin gelmiş geçmiş en faydalı transferi olan Alex de Souza'nın yaşlarında Fenerbahçe ile yolları kesişseydi, Mamadou Niang bu departmanda da Brezilyalı efsaneyi yalnız bırakmayabilirdi.

Caner Erkin Galatasaray'da geçirdiği yarım sezon da dahil olmak üzere bir türlü kendi mevkisinde oynayamıyordu. Eskişehirspor maçında arkasına Andre Santos kuvvetini de alarak, bana göre Alex'in ardından maçın en iyi ikinci adamı oldu. Dia ve Stoch gibi sadece kendi kanadına hücum etmekten ziyade, Burak Yılmaz gibi sık sık içeri devrilerek, rakibin dengesini temelden sarsan Caner, hem attığı kritik gol hem de çok fazla forma şansı bulamamasına rağmen en ufak bir zaafiyet belirtisi göstermeden 90 dakikayı tamamlayarak, takımının sol açık mevkisinde kimin oynaması gerektiğini gösterdi. Alex'in tüm organizasyonlarının takipçisi olmasının yanı sıra özgüvenle geliştirdiği ataklarla da rakibin savunma kurgusuna ekstra darbeler indirmeyi başardı.

Fenerbahçe için bu maçın sonuyla birlikte artık yalnızca 540 dakika kaldı. Kendi sahasında Gaziantepspor'u ağırladıktan sonra, can derdindeki Buca deplasmanına gidecek olan sarı lacivertliler, ardından İstanbul Büyükşehir Belediyespor'u Kadıköy'de ağırlayacak. 32. haftada Karabük'e konuk olacak sarı lacivertlilerin 33. haftadaki rakibi ise Ankaragücü. Son hafta Sivas'ta sezonu tamamlayacaklar. Altı maçın hepsinden galibiyet çıkarsa tek devrede 16 galibiyet ve 1 beraberliği içeren korkunç bir istatistik karşımıza çıkacak. Son 6 haftayı merakla bekliyor olacağız.

7 Nisan 2011 Perşembe

Skor Tahmin Oyunu 28. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

1. MAÇ: BURSASPOR - ANTALYASPOR (Cuma 20:00)

2. MAÇ: BUCASPOR - KAR. KARABÜKSPOR (Cumartesi 14:00)

3. MAÇ: KONYASPOR - MANİSASPOR (Cumartesi 16:00)

4. MAÇ: ESKİŞEHİRSPOR - FENERBAHÇE (Cumartesi 19:00)

5. MAÇ: İ. B.ŞEHİR BELEDİYESPOR - SİVASSPOR (Pazar 14:00)

6. MAÇ: GAZİANTEPSPOR - ANKARAGÜCÜ (Pazar 14:00)

7. MAÇ: GENÇLERBİRLİĞİ - KAYSERİSPOR (Pazar 17:00)

8. MAÇ: GALATASARAY - TRABZONSPOR (Pazar 19:00)

9. MAÇ: KASIMPAŞA - BEŞİKTAŞ (Pazartesi 20:00)

Skor Tahmin Oyunu 27. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 14

FARUK TURUTOĞLU: 3

HAKAN DEMİREL: 3

TOLGA ŞENER: 3

MELİH KAZDAĞ: 2


GENEL PUAN DURUMU:

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 323

FARUK TURUTOĞLU: 322

MELİH KAZDAĞ: 305

TOLGA ŞENER: 302

HAKAN DEMİREL: 236