29 Aralık 2010 Çarşamba

3 Yanlış 1 Doğruyu Götürür!

Trabzon'da bir dershanede çıkan deneme sorusuna bakar mısınız? Şimdi Fenerbahçeliler de içeriği ''Trabzonspor'un şampiyon olamadığı yıllar'' ile alakalı bir soru hazırlasa nasıl olur acaba?

28 Aralık 2010 Salı

Tarihin En İyi Kadrosu (mu?)

Geçen sezonun ortalarından itibaren ''Yıldırım Demirören yeter!'' tezahüratı moda olmuştu Beşiktaş tribünlerinde. Yıldırım Demirören'in istifa etmesi için yapılan baskılar, edilen sözler, bu sezonun ortasında rafa kaldırıldı çünkü Beşiktaş o zamandan bu yana bambaşka bir kimliğe büründü.

8 milyon euro verilip kadroya katılan Rodrigo Tabata geçen sezonun belki de en çok eleştiri alan transferi oldu. Ne zaman Tabata konusu açılsa, 8 milyon euro öbeği, bahsi geçen cümlenin ikinci öznesi, hatta zaman zaman birinci öznesi oldu. Tabata, Beşiktaş formasıyla sahada kaldığı hemen her dakika sırt numarasının olduğu yerde 8 milyon euro yazıyormuş gibi durdu. Baskıyı kaldıramadı oyuncu. Beklenen katkıyı yapamadı. Sırf bonservisi yüzünden kendisi yerine Delgado'nun transferine izin verildi. Ricardo Quaresma ve Guti Hernandez, Beşiktaş'ın bombayı hem de iki kez patlattığı transferler oldu. Birisi Porto hariç gittiği hiç bir takımda başarıyı yakalayamazken, diğeri yıllarca Real Madrid'in sembolu olmuş ve 33 yaşında hayatının ilk yurtdışı transferini yapmıştı. Tabi Mustafa Denizli'nin yerine gelen Bernd Schuster'de böylesine bir deneyimi hayatında belki de ilk defa yaşıyordu.

Aşının tuttuğunu söyleyebiliriz ilk bakışta. Quaresma, Beşiktaş formasıyla başarılı ve etkili oldu sakatlıklardan kurtulabildiği sürelerde. Guti Hernandez ise emeklilik ikramiyesi olarak Beşiktaş formasını seçmediğini daha ilk haftalardan belli etti. İki farklı Akdeniz ülkesinden yapılan bu iki büyük transfer olumlu sonuçlar verince, Yıldırım Demirören yelkeni açacağı kıyıyı bulmuş oldu ve ikinci yarı bile değil, daha kamplar başlamadan üç Portekizliyi kolundan tuttuğu gibi İstanbul'a getirdi. Simao Sabrosa, Hugo Almedia ve Manuel Fernandes...

Beşiktaş taraftarları artık tarihin en iyi kadrosunun kurulduğunu düşünüyor ve coşkuları, ''Beşiktaşlılıkları'' bir kat daha artıyor. Peki gerçekten de Türk futbol tarihinin en iyi kadrosu kuruldu mu?

''Taze'' oldukları için yeni gelenlerden başlayalım. Atletico Madrid'in ''efsane'' mertebesine erişmiş oyuncularından Simao Sabrosa, devre arasında yapılan ''üçlemenin'' en göz alıcı oyuncusu. Aslen bir sol açık olsa da, zaman zaman forvet arkasında da görev yapabiliyor. 1979 doğumlu ve 31 yaşında. Futbolunun en olgun, en tecrübeli döneminde Beşiktaş'a transfer oldu. Beşiktaş'ın kısa vadede oldukça faydalanabileceği bir isim. Kairyerindeki en üst düzey takım, 2 sezon formasını giydiği Barcelona. 2 sezonda 46 maça çıkıp, 3 gol kaydetmiş. Ardından 6 yıllık Benfica ve 3,5 yıllık Atletico Madrid kariyerleri var. Bu iki takımda toplam 286 maça çıkıp, 96 gol kaydetmiş ki, direk santrafor olmayan bir futbolcu için harika bir istatistik bana göre. Tabi ki bu performanslara ve kariyere sahip bir oyuncunun Portekiz Milli Takımı'nın bankosu olmasından doğal bir şey yok. 1998'de sırtına geçirdiği forma ile toplam 85 maça çıkıp, 22 gol atmış. Simao Sabrosa'nın önceki transferleri de oldukça maliyetli olmuş. Sporting CP'den Barcelona'ya 15 milyon euro, Barcelona'dan Benfica'ya 12 milyon euro ve Benfica'dan Atletico Madrid'e 20 milyon euroluk bonservis bedelleriyle transfer oldu. Beşiktaş'a maliyeti ise sadece 900 bin euro. Simao Sabrosa son Dünya Kupası'ndan sonra milli takımı bıraktığını açıklamıştı. Dolayısıyla futbolunu tamamen Beşiktaş için oynayabilecek durumda. Bana göre en az Quaresma kadar değerli ve ondan daha istikrarlı bir oyuncu. Guti ve Quaresma'dan sonra Beşiktaş'ın transfer ettiği 3. dünya starı.



Manuel Fernandes ise Valencia'dan transfer edildi. Fernandes enteresan bir oyuncu. Kariyerinin neredeyse tamamını kiralık olarak geçirdi. Parladığı Benfica'dan ''uyum sorunu'' nedeniyle Portsmouth'a kiralandı.Portsmouth'ta fena sayılmayacak bir kariyerin ardından, Everton'a kiralandı ve ertesi sezon Valencia oyuncunun bonservisini Benfica'dan aldı ancak Manuel Fernandes yeniden Everton'a kiralanmaktan kurtulamadı. 2010-11 sezonun ilk yarısında Valencia forması giydi, bu kez de devre arasında Beşiktaş'a kiralandı. Aslında tam bir kapalı kutu olduğunu söylemek en doğru yaklaşım olur. Şimdiye kadar 6 kez Portekiz Milli Takım forması da giydiğini belirtmeden geçmeyelim. 1986 doğumlu oyuncunun ilk satın alma hakkı da Beşiktaş'ın elinde olacak. Tabi ikinci yarıda bu genç adamın 8 milyon euroluk bir futbol oynaması gerekecek çünkü Valencia'nın talep ettiği bonservis bu civarda olacak. Oyun stili hakkında detaylı bir bilgim yok. İzleyip, karar verileceklerden kendisi.



Hugo Almedia, Fatih Tekke'den verim alamayan Schuster'in takımına alınan kariyerli yabancılardan. Portekiz'de ligin sıra takımlarından olan Naval altyapısında yetişip, Porto'nun dikkatini çektikten sonra transfer edildi. Transfer edildiği sezon Leiria'ya kiralık gönderildi. Ardından üç sezon Porto kadrosunda yer alıp (bu üç sezonda toplam 32 maça çıkıp 3 gol attı) ardından tekrar Leiria'ya kiralık gönderildi. Bir sezon sonra da yine kiralık olarak Boavista'ya gittikten sonra bonservisini Werder Bremen aldı. 4 sezon kaldığı Werder Bremen'de toplam 78 maça çıkıp, 25 gol attı. En büyük patlamasını bu sezon gerçekleştirip, Bundesliga'da 13 maçta 9 gol kaydetti. Portekiz Milli Takımı formasını 23 kez giyip, 8 gol kaydetti. Milli takım forması ile attığı tüm goller vasat altı ülkelere karşı. (Azerbaycan, Arnavutluk, Malta, Ermenistan, Liechenstein) Açıkça söylemek gerekirse, çok faydalı olabileceğini düşünmüyorum. Hatta bu üç transfer içerisinde en zayıf halka gibi duruyor. Simao'yu tecrübesi, Fernandes'i gençliği ile bir yerlere koyabiliyor olsak ta, Hugo Almeida'nın Beşiktaş kariyeri, bize biraz biraz Güiza'nın Fenerbahçe kariyerini andırabilir. Tabi doku tutarsa, Hugo Almeida, Beşiktaş formasıyla müthiş maçlar da çıkarabilir. Netice de ilk bakışta pek faydalı olabilecekmiş gibi durduğunu söylemek güç. Hugo Almeida henüz 26 yaşında. Futbolunun olgun dönemine yaklaşıyor. Quaresma, Fernandes ve Simao gibi arkadaşlarıyla Beşiktaş'ı sırtlamaya çalışacak.

Genel itibariyle Beşiktaş'ın elinde bulunan yabancı futbolcuları bir listeleyelim:

Tomas Sivok
Tomas Zapotocny
Fabian Ernst
Rodrigo Barbosa Tabata
Guti Hernandez
Ricardo Quaresma
Roberto Hilbert
Michael Fink
Matteo Ferrari
Bobo
Simao Sabrosa
Manuel Fernandes
Hugo Almeida
Filip Holosko

Bu liste Beşiktaş'ın resmi internet sitesi bjk.com.tr'den alındı. Eksik ya da fazla varsa onların vebali. Toplam 14 yabancı oyuncudan 4 tanesi gönderilecek, gönderilmek zorunda. Tabata, Fink ve Zapotocny en yakın adaylar. Bucaspor ile görüşmeler sürüyor. Ferrari kontratı yüzünden gönderilemiyor. Bobo'nun şu aşamada elden çıkarılması risk olur. Holosko'nun sözleşmesinin dondurulması gündemde. Bir de yerli futbolculara bakalım:

Rüştü Reçber
Hakan Arıkan
Cenk Gönen
İbrahim Toraman
Ersan Gülüm
İbrahim Üzülmez
Rıdvan Şimşek
İsmail Köybaşı
Erhan Güven
Onur Bayramoğlu
Yusuf Şimşek
Marco Aurelio
Ekrem Dağ
Necip Uysal
Fatih Tekke
Nihat Kahveci
Marcio Nobre
Ali Kuçik

14 yabancıya karşı, 18 yerli futbolcu var. Ancak Yusuf Şimşek, Fatih Tekke ve Erhan Güven Schuster'in kadroda kesin olarak düşünmediği futbolcular. Yani elde 15 yerli kalıyor herhangi bir değişiklik olmazsa.  10 yabancıya karşı 15 yerli. Toplam 25 futbolcunun %40'ını yabancılar oluşturuyor. 25 kişilik bir kadro bana göre bir sezon için yeter de artar bile ancak 6+2+2 gibi saçma sapan bir kuralla idare edilen ''yabancı futbolcu meselesi'' yüzünden Schuster'in taktik bilgisi kadar matematik bilgisine de ihtiyacı olacak. Görüntüye göre Beşiktaş'ın sakatlık ya da cezalı olmadığı sürece sahaya sürmesi ''banko'' 6 yabancısı var elinde. Ernst, Guti, Quaresma, Simao, Almeida (Bobo), ve Fernandes. Hücum hattı diyebiliriz buna aynı zamanda Ernst'i kenara çıkararak. Geriye kalan beş mevki için ise yerli futbolcular düşünülmeli. Hilbert'in bana göre harika oynadığı sağ kanatta Ekram Dağ oynayacak. Erhan Güven gönderilirse tek alternatif O kalıyor çünkü. Ekrem sakatlıktan yeni çıkan bir futbolcu. Arıza yaparsa mecburen Toraman o bölgeye kaydırılacak. Peki Toraman o bölgeye kaydırılırsa Ersan'ın stoperdeki partneri kim olacak? Tomas Sivok tek aday ve yabancı. Bu kez az önce saydığım altılıdan birisi kenara gelecek ve yerine yerli bir oyuncu geçecek. Tribünlerin sevgilisi(!) Nihat mı, performansı Bucaspor'a bile yetmeyecek olan Ali Kuçik mi? Bu ve buna benzer sorunları çok yaşayacak Beşiktaş sezon içerisinde. Enteresan bir rotasyonları var artık. 10 yabancının tamamı oynayabilecek durumda ve hepsi mevcut kadroda bulunacak. İdeal onbirin içerisinde savunmanın yerlilerden, hücumun yabancılardan kurulması da ilginç olacak.

Beşiktaş'ın hali hazırdaki kadrosu Türkiye tarihinin en iyi kadrosu mu? Bence hayır ama Beşiktaş tarihinin en iyisi olduğunu söyleyebiliriz. Sergen, İlhan, Tümer, Nouma, Giunti, Zago ve Lucescu alınmazsa (!)

İkinci yarıda iş yaparlar mı? Bence şampiyonluk treni kaçtı. UEFA'da da Kiev değil ama City'ye toslayarak kötü bir kura çektiler. Bu sezon değil ama önümüzdeki sezon ''takım olmayı başarırlarsa'' tadından yenmez bir kadrosu var Beşiktaş'ın. Umarım başarılı olurlar. Hiç olmazsa bu sene ilk ikiye girip, seneye Şampiyonlar Ligi'nde arz-ı endam ederler. Güzel bir gövde gösterisi olur. Hem Beşiktaş için, hem Türk Futbolu için...

23 Aralık 2010 Perşembe

İlk Yarının Ardından

2009-10 sezonunu büyük bir sürprizle sona ermiş ve Bursaspor lig tarihinin 5. şampiyonu olarak büyük bir başarının altına imza atmıştı. 2010-11 sezonunun ilk yarısında ise Anadolu kulüpleri ilk dördün içine tam üç tane takım sokmayı başararak, ''devrim'' kelimesinin altını doldurmaya devam ettiler.

İlk yarının lideri olan Trabzonspor, 17 maçın 13'ünü kazanarak önemli bir başarıya imza attı. 3 karşılaşmayı berabere bitiren takım, yalnızca bir kez sahadan mağlup ayrıldı. Attığı 40 gole karşılık kalesinde 10 gol gören Trabzonspor, +30 averaj sağlayarak, istatistik anlamında da, bulunduğu yeri hakettiğini kanıtladı. En çok galip gelen, en az mağlubiyet alan, en çok gol atıp (Fenerbahçe ile birlikte) en az gol yiyen ve en iyi averaja sahip takım olan bordo mavililerin bu başarısının altında tabi ki Şenol Güneş'in büyük bir katkısı var. Tam dördüncü kez Trabzonspor'da görev alan Şenol Güneş, takımını en yakın rakibinin 5 puan önünde ligin zirvesine taşımayı başardı ve 26 yıllık şampiyonluk hasretini bitiren teknik direktör olmak için önemli bir adım atmış oldu. Ligin ikinci yarısında üç büyük İstanbul takımıyla da deplasmanda oynayacak olan Trabzonspor, Bursaspor, Kayserispor ve Gaziantepspor gibi ligin güçlü takımlarını kendi evinde ağırlayacak. Kalan 17 maçın 9 tanesini deplasmanda oynayacak olan Trabzonspor'un 8 maçı da herhangi bir ceza almadığı takdirde, Avni Aker Stadyumu'nda oynanacak. Gerek oynadığı futbol, gerekse camianın soluduğu hava itibariyle ikinci yarıya en avantajlı girecek takım kuşkusuz Trabzonspor olacak.

Geçen sezonun şampiyonu Bursaspor lige üst üste galibiyetlerle girip, ilk 6 haftada 18 tam puan yaptıktan sonra, belirli bir bocalama dönemi geçirse de, ligin ilk yarısını lig ikincisi olarak kapatmayı başardı. Oynadığı 17 maçın 11 tanesini kazanan yeşil beyazlı takım, 4 kez berabere kalıp, iki kez de sahadan mağlup ayrıldı. Trabzonspor'a kendi sahasında 2-0, deplasmanda Beşiktaş'a ise 1-0 kaybeden takım, Gençlerbirliği ve Ankaragücü deplasmanlarından ise 5-1'lik galibiyetlerle döndü. Sezon başında kadrosuna kattığı Insua, Nunez, Steinert, Stepanov, Svensson gibi yabancı oyuncularından istediği verimi alamasa da, nispeten geçen sezonki kadrosuyla yola devam eden yeşil beyazlılar tarihinde ilk kez çıktığı Şampiyonlar Ligi serüveninden ise 1 beraberlik ve 5 mağlubiyet ile ayrıldı. Valencia'ya kendi sahasında 4-0, deplasmanda ise 6-1 mağlup olan takım, Manchester United karşısında Old Trafford'da 1-0 ve Atatürk Stadyumu'nda 3-0'lık mağlubiyetler aldı. 3. torbadan gelen Glasgow Rangers'a Ibrox Stadyumu'nda 1-0 mağlup olsalarda, kendi sahalarında 1-1 berabere kalıp, Şampiyonlar Ligi serüveninden puansız ayrılmanın önüne geçmiş oldular. Ligin ikinci yarısında mücadele etmesi gereken iki kulvar kalan Bursaspor kesinlikle Trabzonspor için en ciddi tehdit olmaya devam edecektir.

İlk yarıyı 3. sırada kapatan Aykut Kocaman'ın takımı Fenerbahçe ise, sistem değişikliği çabalarıyla geçen ve deplasmanlarda çok etkisiz kalan bir performans sergiledi. Sezon başında Issiar Dia, Miroslav Stoch, Joseph Yobo ve Mamadou Niang gibi isimleri kadrosuna katan sarı lacivertliler, inişli çıkışlı performanslarıyla akıllarda soru işareti bıraksa da, liderin 9 puan ardından üçüncü sırada yer aldılar. 17 maçın 10 tanesini kazanan Fenerbahçe, 3 kez berabere kalıp, 4 kez de sahadan mağlup ayrıldı. Gaziantespor, Kayserispor, Trabzonspor ve Ankaragücü deplasmanlarından puan çıkaramayan sarı lacivertli takım bu dört deplasmanda tam 12 puan bıraktı. Kendi sahasında Beşiktaş ve Galatasaray ile berabere kalan sarı lacivertliler, bunun dışında Şükrü Saraçoğlu Stadyumu'nda puan kaybı yaşamadı. Ligin ikinci yarısında şampiyon olabilmek için mücadele etmeye devam edecekler.

İlk yarının dördüncüsü olan Kayserispor ise sezon içerisinde sakatlık kabusuyla en çok uğraşan kulüplerden birisi oldu. Cangele ve Zalayeta gibi isimleri de bu kervanın içerisine katmak zorunda kalan sarı kırmızılı takım, Şota Arvaladze yönetiminde, kadrosu doğrultusunda, ilk yarıda başarılı bir performans sergiledi. 17 lig maçının dokuzunu kazanan takım, beş kez berabere kaldı, üç kez de sahadan mağlup ayrıldı. Az atıp, az yiyen bir takım olarak dikkat çektiler. 22 kez rakip fileleri sarsan Kayserispor, 12 kez de kalesinde gol gördü. Kendi sahasında Fenerbahçe ve Beşiktaş'ı deviren sarı kırmızılı takım, Galatasaray ve Trabzonspor ile berabere kaldı. Ligin ikinci yarısında zorlu bir fikstürde mücadele edecek olan Kayserispor'un şampiyonluk şansı, görüntü itibariyle ilk dördün içerisinde en zayıf olanı.

Ligi 5. sırada kapatan Beşiktaş, sezon başında kadrosuna kattığı oyunculardan en fazla yararlanan kulüplerden birisi olarak dikkat çekti. Quaresma, Hilbert, Guti, Marco Aurelio gibi transferlerin yanında, Schuster'in takıma en büyük katkısı Necip Uysal, Ali Kucik, Ersan Gülüm ve dönem dönem Onur Bayramoğlu gibi oyunculara şans vermesi oldu. Yerli rotasyonunda sıkıntı yaşayan kulüp, yine de yabancı transferinde ikinci yarının da şampiyonu olacak gibi gözüküyor. Manuel Fernandes, Simao Sabrosa ve Hugo Almedia gibi Portekiz ve İspanyol orijinli oyuncu transferine ağırlık veren siyah beyazlılar, Avrupa Kupaları'nda yoluna devam eden tek Türk takımı olma özelliğine de sahipler. Liderin 12 puan gerisinde kalan Beşiktaş'ın şampiyonluk şansı ise neredeyse mucizelerle ifade edilecek kadar düşük oranda.

Lig altıncısı ise sürpriz bir takım. Lige bu sezon yükselen Kardemir Demir Çelik Karabükspor, ilk yarı boyunca oynadığı 17 maçın yedisini kazanıp, yedisini kaybederken, dört kez de sahadan beraberlikle ayrıldı. Kendi sahasında Galatasaray'ı yenme başarısı gösteren takım, zorlu Bursa deplasmanından da beraberlikle ayrıldı. Beşiktaş, Fenerbahçe ve Trabzonspor'a ise kaybettiler. Hiç kuşkusuz sıra dışı forvetleri Emenike ve Cernat'ın katkıları takımın bu noktaya gelmesine çok yardımcı oldu. Özellikle orta sahanın beyni konumundaki Cernat'ın uzun süreli sakatlığı olmasaydı Karabükspor'un sıralamadaki yeri çok daha yüksek olabilirdi.

Ligin ilk yarısını yedinci sırada bitiren Gaziantepspor ilk haftalarda tökezlese de, yeni hocası Tolunay Kafkas yönetiminde ilk yarının son periyodunu iyi geçirdi. Kendi sahasında uzun süre kazanamama sendromunu da atlatan takım, Julio Cesar, Popov ve futbolunu her geçen sezon bir üst kademeye çıkaran Olcan Adın'ın önderliğinde ikinci yarıya başlayacak. Bu arada Karcemarkas ise adından çok söz ettirecek bir kaleciye benziyor. Belirtmeden geçmeyelim.

İlk yarıyı 8. sırada bitiren Abdullah Avcı'nın takımı İstanbul Büyükşehir Belediyespor ise lige harika bir giriş yapsa da, ilerleyen haftalarda oldukça puan kaybetti. Trabzonspor, Galatasaray ve Fenerbahçe'ye mağlup olup, Beşiktaş'ı ligin ikinci haftasında devirmeyi başardılar. 20 gol atıp, 18 gol yediler ve genel olarak tam bir sıra takımı performansı çizdiler. İkinci yarıda da ligi bu şekilde tamamlayıp, yine bu sıralarda bitireceklerini tahmin ediyorum.

İlk yarının dokuzuncusu olan Galatasaray, lig tarihinin en sıkıntılı sezonlarından birisini yaşıyor. Kadrosunda Arda Turan, Harry Kewell, Milan Baros, Lucas Neill ve Emiliano Insua gibi kariyerli oyuncular barındırmasına rağmen taraftarını sarsan bir ilk yarı geçiren sarı kırmızılı takım, ikinci yarıya yeni stadyumuna kavuşmuş bir şekilde başlayacak. Liderin 19 puan gerisinde kalan takımın iki hedefi var artık. Ligi ''saygın bir konumda'' bitirip, Türkiye Kupası'nı müzesine götürmek. Frank Rijkaard'ın görevine son veren Galatasaray yönetimi şayet Georghe Hagi'yi de sezon bitmeden gönderirse, tarihte ilk kez Galatasaray takımını bir sezonda üç hoca çalıştırmış olacak.

10. sırayı alan Antalyaspor ise lige ağır bir Fenerbahçe mağlubiyetiyle başlamış ancak ardından iyi performans gösterip ilk beşe kadar yükselmişti. Ardından yine seri mağlubiyetler ve beraberlikler alan takım, ilk yarının sonunu 6 galibiyet, 5 beraberlik ve 6 mağlubiyet ile getirdi. Stressiz bir şekilde orta sıralarda ligi bitireceklerini tahmin ediyorum.

11. sırayı alan Eskişehirspor sezona Rıza Çalımbay ile başlasa da, istenen sonuçlar gelmeyince göreve Bucaspor'un teknik direktörü Bülent Uygun'u getirdi. Çalkantılı diyebileceğimiz sezonun ilk yarısında 5 galibiyet 7 beraberlik ve 5 mağlubiyet alan takım, Beşiktaş'ı mağlup ederken, Trabzonspor ile berabere kaldı ve Fenerbahçe'ye mağlup oldu. İkinci yarıda çıkış yapacaklarını ve en kötü ihtimalle ilk yediye gireceklerini tahmin ediyorum.

Ligin ilk yarısını onikinci sırada kapatan Manisaspor'da sezona Reha Kapsal ile başlasa da, başarısız sonuçların ardından Hikmet Karaman'ı göreve getirdi. Trabzonspor'u tek yenen takım ünvanını da taşıyan Manisapor, Makukula, Kahe, Isaac ve Simpson ile birlikte ligin en tehlikeli forvet hatlarından birisini oluşturuyor. Sezona üst üste dört mağlubiyetle başlasalar da, ardından lige yeniden tutunup, düşme bölgesinin üzerine çıkmayı başardılar.

13. sırayı alan kaynayan kazan Ankaragücü, binbir türlü sıkıntıya rağmen yine de iyi bir performans gösterdi. Ümit Özat yönetiminde aylarca para alamayan futbolcularıyla onurlu bir mücadelenin içerisine giren sarı lacivertli takımın, ikinci yarıdaki durumu ise tam bir muamma.

Lig ondördüncüsü olan Gençlerbirliği ise sezonun en büyük hayal kırıklarından birisi olmaya devam ediyor. Sezon içerisinde Alman teknik adam Thomas Doll ile yolları ayıran Başkent temsilcisi, yola Doll'un yardımcısı Ralf Zumdick ile devam ediyor. Küme düşme korkusunu sezon sonuna kadar yaşayacaklarını tahmin ediyorum.

15. sırada kendisine yer bulan Sivasspor'da düşme korkusunu sürekli hissedecek takımlardan. Geçirdiği bir kaç başarılı sezonun ardından, sert bir düşüşe imza atıp, geçen sezon küme düşmekten son anda kurtulan takım, bu sezon da işler yolunda gitmeyince Mesut Bakkal ile yolları ayırıp, yerine Eskişehirspor'un eski hocası Rıza Çalımbay'ı getirdi. Ligde 17 maçın yalnızca 3 tanesini kazanabilen ''Yiğidolar'ı'' ikinci yarıda da zorlu bir serüven bekliyor.

Küme düşme potasında bulunan ve 16. durumda yer alan Konyaspor ise geçen sezon play-offlardan yükseldiği Spor Toto Süper Lig'e tutunmaya çalışan takımlardan. Ziya Doğan yönetiminde yalnızca iki kez galip gelebilen takım, ateş hattından en azından puan anlamında da olsa çıkmayı başaramadı. Ligin ikinci yarısına büyük revizyonlara hazırlanan Konyaspor'da işler ne kadar yolunda gidecek hep beraber göreceğiz.

17. durumda bulunan Bucaspor'da lige yeni yükselen takımlardan. Takımın kadrosunu neredeyse tepeden tırnağa değiştiren İzmir temsilcisi, sezona Bülent Uygun ile başlasa da, Uygun'un istifasının ardından, takımın başına Samet Aybaba'yı getirdi. 17 lig maçının yalnızca iki tanesini kazanıp, yalnızca dokuz gol atabilen takımı ikinci yarıda da oldukça sıkıntılı bir süreç bekliyor.

Ligin son sırasına demir atan Kasımpaşa ise tek galibiyetle, ligin en az galibiyet alan takımı konumunda bulunuyor. Kötü performansa rağmen, Yılmaz Vural'a inanmaya devam eden İstanbul temsilcisinin bu sıkıntılı durumdan kurtulabilmesi bir hayli güç görünüyor.

Ulan Medya Sen de Ne Çakalsın!

Futbol gündemimizi meşgul eden büyük olay! Aziz Yıldırım, Arda Turan'la karşılaşır ve ''Ulan Arda sen de mi buradasın?'' der. Galatasaray'ın kaptanına, Fenerbahçe başkanı nasıl ''ulan'' der ve Galatasaray kaptanı bunu nasıl normal bir hitap gibiymiş karşılar. Galatasaray Camiası bu olay yüzünden kapalı kapılar ardında Arda'nın kaptanlığını almayı dahi düşünmüş.

Açık konuşalım. Aziz Yıldırım'ın Arda'yı transfer etme hevesini biliyoruz. Arda sırf bu yüzden bile Aziz Başkan'ı gördüğü yerde uzaklaşmalıydı değil mi? Emre Belözoğlu bir hain ve Arda'nın Galatasaray kaptanı olarak kendisiyle görüşmemesi gerekiyor. Galatasaraylıları asıl düşündüren ve endişelendiren dava bu. Artık ''ikinci sınıf'' medya olarak adlandırdığım güruh ise olayın üzerine balıklama atlıyor ve saatlerce bu cümleyi tartışıyor. ''Ulan Arda sen de mi buradasın?''.

Onlarda hepimiz gibi birer insan. Baba içtenliğiyle söylenmiş bir kelimenin ardında bu kadar çok ''çirkinlik'' ararsanız, ''futbol sahalarında görmek istemediğimiz olayların'' her zamanki gibi mimarı olursunuz ey basın. Ama ne söylense boş, ne yazılsa faydasız. Reyting illeti her zamanki gibi yine konuşulması isteneni konuşturacak, düşünülmesi isteneni düşündürecek. Bizim gibilerde üç paragrafta ''yapmayın, etmeyin beyler demeye çalışacak'' duyulmayacağını bile bile. Ulan medya! Sen adam olmasın!

22 Aralık 2010 Çarşamba

Fenebahçe Acıbadem Dünya Şampiyonu

Voleybol'dan pek anlamam, izlemesini de sevmem ancak Fenerbahçe Acıbadem bayan voleybol takımının bir kaç senedir aldığı başarılar hepimizin aklında yer etmişti. Dün Katar'ın başkenti Doha'dan yine sevindirici bir haber getirdiler. Dünya Kulüpler Voleybol Şampiyonası Finali'nde Brezilya temsilcisi Sollys Osasco takımını 25-23, 25-22 ve 25-17'lik skorlarla 3-0 yenen Fenerbahçe Acıbadem dünya şampiyonu oldu.

Aziz Yıldırım'ın futbol sahasında istedikleri pek gerçekleşmedi ama diğer branşlarda Fenerbahçe'nin sponsorlarıyla beraber aldığı başarılar gıpta edilecek cinsten. ''Sarı Meleklerin'' başarısının devamını diliyorum.

Anket Kapandı. Yönetim İstifa!

Sezonun en çalkantılı kulübü olan Galatasaray için düzenlediğim minik ankette bu sezonki başarısızlığın temeli olarak ne futbolcular, ne de teknik direktörler suçlu bulundu. Anketin sonunda Galatasaray yönetimi açık ara başarısızlığın temeli olduğunu gösterdi.

Adnan Polat başkanlığında bir sürü yabancı yıldız futbolcu transferinin yanında, Frank Rijkaard gibi bir de Avrupa Şampiyonu teknik direktörü takımın başına getiren Adnan Polat ve ekibi bu kadroyu iyi idare edemeyince başarısızlık kaçınılmaz oldu. Üst üste iki sezondur ilk ikiye giremeyen Galatasaray bu sezon ise tamamen dibe vurarak ilk yarıyı lider Trabzonspor'un tam 19 puan gerisinde kapattı.

Yiğit Şardan, Mehmet Helvacı gibi basın ve taraftar açısından antipatik bulunan yöneticileri bir yana, artık ''kankası'' olarak değerlendirebileceğimiz Andan Sezgin'iyle birlikte yönetim kurulu bir türlü istenilen çizgiyi yakalayamadı. Haldun Üstünel gibi vizyonu açık, taraftarın sevgilisi bir yöneticiyi de afaroz eden Adnan Başkan için artık gidilen yolun ''sonun başlangıcı'' olduğunu söylememiz zor değil.

Ankete verilen toplam 13 oyun 12'sini yönetim kurulu, bir tanesini ise futbolcular aldı.

Anket Kapandı. Sezonun Transferi Mamadou Niang

Fenerbahçe futbol takımının en ucunda alınan görev, yüklenilen sorumluluk Spor Toto Süper Lig'in içerisinde bulunan en zor, en stresli görevlerden birisidir. Müsamahası diğer kulüplerin gösterdiğine göre pek bir azdır. Dünya starı olsanız dahi, verilen şansları iyi değerlendiremezseniz bir iki maç sonra medya hemen yerinize başka bir forvet aramaya başlar gönüllü olarak. Kulübe adeta ''mahalle baskısı'' yapılır ve performasınızın hemen her maç aynı olması beklenir.

Mamadou Niang, Marsilya'nın ''ciğeriydi'' adeta. Hem takım kaptanı, hem gol kralıydı. O'nu Türkiye'ye getirmek zor bir işti ancak ligin başlamasına yakın Fenerbahçe, Marsilya'nın kaptanını Türkiye'ye getirmeyi başardı. Niang'ta fırtına gibi girdi sezona. Üst üste başarılı maçlar çıkarıp, gol beklentisinin karşılığını verdi. Takım ligde bekleneni veremesede, Niang bireysel performansyla geçer not almayı başardı. Gol krallığı sıralamasında, Karabükspor'un sıradışı forveti Emenike ve şimdiki kaptanı Alex'in ardından üçüncü sırada geliyor. İlk yarının ikinci periyodunda bir ''sallantı'' yaşadı ancak bunu Niang'tan çok takımın genel performansına bağlıyorum ben. Fenerbahçe yaş itibariyle de en azından 2 sezon daha kullanabileceği ''sağlam'' bir golcüye kavuştu diyebiliriz. Niang minik anketimizde 8 oy aldı.

Niang'ın arkasından 4 oy alan Jaja ikinci oldu. İkişer oy alan Beşiktaş'ın yıldızları Quaresma ve Guti'yi 1 oy alan Miroslav Stoch takip etti. Ankette toplam 17 oy kullanıldı.

20 Aralık 2010 Pazartesi

Devre Sonunda Skor Tahmin Oyunu

Skor Tahmin Oyunu bloğumuzun geleneklerinden. Bu sene 3. yılımızı yaşıyoruz ve aramızdan gidenler, kalanlarla, elimizden geldiğince ''hoşça vakit'' geçirmeye çalışıyoruz. Bu sezon 7 yarışmacı ile başlamıştık ancak zaman darlığından muzdarip Omanim kardeşim yarışmayı bırakınca 6 yarışmacı kaldık. Yarışmaya ilk yılından beri iştirak eden ve desteğini esirgemeyen ilk şampiyon Tolga Şener, ikinci yıl şampiyonu Hakan Demirel, gönüllerin şampiyonu Melih Kazdağ ve bendenizin yanına iki tane ''kral'' kardeşim Özgür ve Fatih'te eklendi.

Yarışmacı bazında baktığımızda, bu sezonki istikrarımı herkesin takdir edeceğini düşünüyorum. İsabetli tahminlerle 200 puan barajını ilk geçen yarışmacı olmanın ve aynı zamanda ciddi bir farkla yarışmayı önde götürmenin haklı gururunu yaşıyorum. İkinci sırada ise yarışmaya henüz bu sezon katılan ancak ısınma turundan sonra üstün bir çıkış yaparak, taraflı tarafsız herkesi kendisine hayran bırakan Sami Özgür Türer kardeşim var. Geliş hızı çok kuvvetliydi ve verilecek olan aranın hızını keseceğini umut ediyorum. Tolga kardeşim ise, son hafta tahminlerine vakit ayıramayınca ''sıfır'' çekti ve üçüncü sıraya düştü. Ancak her zaman etkili sprintleriyle bilinen Tolga Şener'in yarışmaya asılması halinde neler yapabileceğini ilk iki sezondan zaten biliyoruz. Dördüncü sırada kendisine yer bulan Melih kardeşim ise, ilk yarı boyunca zaman zaman saman alevi gibi parlamaktan öteye geçemedi ancak istikrarını korursa, kendisine daha üst sıralarda yer bulabileceğini düşünüyorum. İlk yarının hayal kırıklığı ise hiç kuşkusuz son şampiyon Hakan Demirel oldu. Bir türlü istikrarı sağlayamayan Hakan Abimiz, ikinci yarıda yarışmaya asıldığı kadar derece elde edecektir diye tahmin ediyorum. Aramıza bu sezon katılan ve performansı beklentilerin altında kalan Fatih Çimen kardeşim ise ikinci yarıda biraz daha ''beklenti'' yerine ''mantıksal'' tahminler yapmayı başarabilirse, kendisini son sıradan kurtaracak performansı gösterebilir diye umut ediyorum.

Ligin ikinci yarısında, Skor Tahmin Oyunu'nda görüşmek üzere...

Skor Tahmin Oyunu 17. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 16

FARUK TURUTOĞLU: 13

FATİH ÇİMEN: 3

HAKAN DEMİREL: 3

MELİH KAZDAĞ: 3

TOLGA ŞENER: 0 (eksik tahmin yaptı)


İLK YARI PUAN DURUMU:

1- FARUK TURUTOĞLU: 227

2- SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 187

3- TOLGA ŞENER: 180

4- MELİH KAZDAĞ: 178

5- HAKAN DEMİREL: 149

6- FATİH ÇİMEN: 140

14 Aralık 2010 Salı

Lig Tv

Özellikle bu sezon Lig Tv'nin hakkını vermek gerek diye düşünüyorum. Bütün maçların canlı olarak ekrana gelmesinden tutun, yeni kamera denemeleri, pozisyon tekrarları, açılar, pierolar vb... unsurların yanında, maç önü, sonrası yayınları, hafta içinde yaptığı programlar gerçekten de kaliteli ve seviyeli. Ben yayınları çok beğeniyorum. Yalnızca spiker kadrosunda ciddi bir zaafiyetleri var bana göre. Ne yapıp edip, Ercan Taner, Murat Kosova, Okay Karacan gibi adamları kadrolarına katmaları gerekiyor. O zaman tam bir takım olurlar kanaatindeyim.

Herkes Haddini Bilsin!

Galatasaray'da oynarken daha çok gençti Emre Belözoğlu. Yaptığı agresif hareketleri, el kol işaretlerini, dalaşmalarını hep ''mahallenin yaramaz çocuğu'' tadında karşılardım. O dönem Galatasaray şimdi ki gibi değildi. Hagi efsanesi, futbolcuydu. Popescu, Taffarel, Okan, Hakan Şükür, Arif gibi oyuncuların arasında büyüttü futbolunu Emre. Gazetelerde ''Hagi, Emre'yi özel olarak çalıştırıyor, Hagi, Emre'nin kramponunu bağladı'' şeklindeki haberleri okuyunca etkileniyordum. UEFA Kupası'na giden yolda ''gencecik'' Emre'nin Mallorca deplasmanında attığı bir gol vardı ki, kendisinin tamamen ''fanı'' olmuştum birçokları gibi. Sonra Okan Buruk ile beraber Inter'in yolunu tuttu. Inter'de tek maçını hatırlarım. Lazio karşısında takımı 3-1 gerideyken, biri sağ ayağıyla olmak üzere iki muhteşem gol atmış manşetlere çıkmıştı. Arkasından Newcastle günleri ve karıştığı ''ırkçılık'' olayları. Arkasından Galatasaraylı bildiğimiz Emre'nin Fenerbahçe'ye transferi ve şimdi gelinen nokta.

Futbolculuğuna laf söyleyeni allah çarpar! Türkiye'nin benim izlediğim dönem itibariyle yetiştirdiği bir kaç futbolcudan birisidir bana göre. Ama sadece futbolcudur işte. O Ankaragücü maçından sonraki hali nicedir yahu! O nasıl bir dayılanmadır, nasıl bir adamlık muhabbetidir. ''Neydi O'nun ismi?'' diye sorarken suratının aldığı ifadeyi kendisi beğeniyor mu acaba? Ankaragücü Spor Kulübü'nün genel sekreterine ''herkes haddini bilecek'' diye ''ayar'' verirken, kendi haddini bildi mi acaba? Bu nasıl bir rezilliktir, anlamak güç.

Kurtlar Vadisi Pusu olur, Behzat Ç. olur, bilemedin Arka Sokaklar olur. Futbolculuk kariyeri bittikten sonra Emre'den iyi bir ''mafya jönü'' olur! Belki jön olunca ''boydan'' kaybeder ama, bizim gözümüzde ''huydan'' kaybetti artık Emre. Ben bu kadar ileri derecede ''hasta'' olduğunu bilmiyordum. Röportajı izleyince anladım.

Skor Tahmin Oyunu 17. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

1. MAÇ: TRABZONSPOR - KAR. KARABÜKSPOR (Cuma 20:00)

2. MAÇ: KAYSERİSPOR - BUCASPOR (Cumartesi 14:00)

3. MAÇ: GENÇLERBİRLİĞİ - BURSASPOR (Cumartesi 16:00)

4. MAÇ: M.P ANTALYASPOR - ANKARAGÜCÜ (Cumartesi 17:00)

5. MAÇ: FENERBAHÇE - SİVASSPOR (Cumartesi 19:00)

6. MAÇ: MANİSASPOR - İ. B.ŞEHİR BELEDİYESPOR (Pazar 14:00)

7. MAÇ: KONYASPOR - GALATASARAY (Pazar 16:00)

8. MAÇ: KASIMPAŞA - ESKİŞEHİRSPOR (Pazar 17:00)

9. MAÇ: BEŞİKTAŞ - GAZİANTEPSPOR (Pazar 19:00)

Skor Tahmin Oyunu 16. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 15

TOLGA ŞENER: 14

FATİH ÇİMEN: 12

HAKAN DEMİREL: 4

MELİH KAZDAĞ: 4

FARUK TURUTOĞLU: 1


GENEL PUAN DURUMU:

FARUK TURUTOĞLU: 214

TOLGA ŞENER: 180

MELİH KAZDAĞ: 175

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 171

HAKAN DEMİREL: 146

FATİH ÇİMEN: 137

13 Aralık 2010 Pazartesi

Gövde Gösterisi

Geçen hafta oynadığı futbolla belli ki Yattara, Şenol Güneş'in gözüne girmişti. Burak'ın da cezası bitince iki futbolcuya da onbirde şans verdi Şenol Güneş. Engin ve Alanzinho yedek kulübesinde kalırken, orta sahadaki hücuma dönük oyuna Jaja'da takviye kuvvetti. Abdullah Avcı'nın takımı ise bilinen oyun şablonu ve bu şablona uygun oyuncularıyla ''kendi sahasındaki deplasman maçına'' çıktı.

Maçın başlamasıyla birlikte Trabzonspor'un coşkulu oyunu da başladı. Daha ikinci dakika dolmadan Zeki'nin ayağındaki topa müdahele eden Colman'ın yarattığı pozisyonda Burak Yılmaz'ın sol ayağıyla attığı şut Hasagic'in solundan ''doksana'' gidince Trabzonspor maça 1-0 önde başladı. Golden sonra coşkulu oyunu yaklaşık 15 dakika daha sürdüren Trabzonspor karşısında yirmi dakika dolmadan Belediyespor oyunu dengeledi. Ataklar karşılıklı hale geldi ve tempo düştü. Yine de Umut Bulut, Selçuk'un ''futbol sahalarında ender gördüğümüz türden'' pasında kaleci ile karşı karşıya kalarak bir pozisyon daha yakalamayı başardı. Devrenin sonuna doğru Belediyespor'un kazandığı duran topta ortayı Gökhan Süzen yaptı, kafayı Cihan Haspolatlı vurdu, Onur Kıvrak son anda çeldi. Yere düşerken bir kez de direkten meyil alan topa Giray ve Onur'dan önce Herve Tum yetişti ve Belediyespor devrenin sonunda beraberliği yakaladı. İlk kırılma anı golden bir dakika sonra Holmen'in Onur'la karşı karşıya kalmasına ramak kala Serkan'ın kademeye girmesi ve Onur'un topu bloke etmesiyle yaşandı.

İkinci devre de oyun daha çok İstanbul Büyükşehir Belediyespor'un istediği kıvama gelmişti. Yattara'dan verim alamayan Şenol Güneş devrede kaptanını kulübeye alıp, yerine Engin Baytar'ı Olimpiyat Stadı'nın çimlerine gönderdi. İkinci yarı da ikinci kırılma anı ilk yarıda, ilk kırılma anında golü kaçıran Holmen'in sağ kanattan bomboş sürüp, Tevfik Köse'nin kafasına servis ettiği pozisyonda yaşandı. Yine Serkan imdada yetişti ve Tevfik'in rahat bir kafa vuruşu yapmasını önleyerek takımını olası bir geriye düşmeden kurtarmış oldu. Arkasından üçüncü kırılma anında Engin Baytar'ın içeriye kaldırdığı topa Umut yükselirken, Serhat Akyüz'ün ''küçük'' temasıyla yerde kalmasına Bülent Yıldırım yaklaşık 40 metre uzaklıktan penaltı kararı verdi. 73'te Burak Yılmaz hem kendisinin hem de takımının ikinci golünü penaltıdan atıp, Trabzonspor'u yeniden üstünlüğe taşıdı. 76'da bu kez Alanzinho'nun ortasına iyi yükselen ve klas bir kafa vuruşu yapan Umut Bulut hem 3. golü attı, hem de 3 puanı garanti altına aldı. Trabzonspor çok zor geçeceği bilinen İstanbul deplasmanından 3 altın puanla döndü.


Trabzonspor 2 haftadır kazanıyor ancak formsuz. Gerçi formsuz hali bile rakipleriyle başa baş oynamasına ve sonuç almasına yetiyor ancak ben takımın eski performansını da bildiğim için formsuzluğu çok net görebiliyorum. Karabük maçından sonra devre arasının gelmesi ve bu süreçte rakiplerin ekstra puan kayıpları büyük avantaj bordo mavililer için. Neticede sonuçlar alınmaya devam ediliyor.

Büyükşehir Belediyespor maçı oynandı ve geçti. Benim asıl bahsetmek istediğim konu ise dünkü penaltı kararından sonra koparılan büyük ''yaygara''. Bazı yorumları, yazıları falan okudum bugün. Bir kaç tanesini paylaşayım önce:

''Bravo tetikçi Bülent Yıldırım. Görevini yaptın, aferin!''
'' Trabzonspor böyle kazanacaksa olmaz olsun, yazıklar olsun, şampiyon olsanız içinize sinecek mi?''
''Bülent Yıldırım'ın yüzündeki gülümseme işini yaptığından duyduğu huzurdan olsa gerek!''
'' 3 maçtır penaltılarla işi götürüyor Trabzonspor. Federasyonun tarafı bu sene de belli oldu!''
''Trabzonsporlular kusura bakmasın ama havadan kazandıkları penaltıyla maçı kazandılar, Belediye'nin emeklerine yazık oldu''
''Böyle penaltı olmaz, ayıptır! Böyle kazanacaksa Trabzonspor kazanmasın!''
''Federasyonun ve hakemlerin bu ülkede şampiyonu biz belirleriz dedikleri maçlardan birisi''

vs...

3 maçtır penaltı kazanıldığı doğrudur. Gaziantepspor maçında Serdar Kurtuluş yüzde yüz gol pozisyonundaki Selçuk'u bariz bir şekilde arkadan çekip indirdi, üstüne üstlük Gaziantepspor sahada 10 kişi kaldı. Arkasından Trabzonspor'un 1-0 önde olduğu maçın 77. dakikasında Cüneyt Çakır bana göre son derece tartışmalı bir kararla Engin Baytar'a yapılan müdahaleyi penaltı olarak değerlendirdi ve Trabzonspor 2-0 öne geçerek, Bucaspor karşısında galibiyeti garanti altına aldı. Bu hafta da Umut Bulut'un kafaya çıktığı sırada Serhat Akyüz'ün müdahelesiyle yerde kalışını (ki bana göre de penaltı değil) hakem Bülent Yıldırım penaltı olarak değerlendirdi ve Trabzonspor penaltı atışından bulduğu golle karşılaşmayı kazanmayı başardı.

3 penaltının kısa özeti bu. Bucaspor maçında zaten önde olan taraf Trabzonspor'du ve topla oynayan, oyuna hakim olan tarafta bordo mavililerdi. Ha mutlaka gol yiyebilirdi Trabzonspor, gol de atabilirdi, bunu kimse asla bilemeyecek ancak zaten önde olan bir takıma ve ''oynayan'' bir takıma çalınan bir penaltıyla Bucaspor'un çalındığı iddia edilen puan ya da puanlarının hesabını sormak bence yakışık almaz. İstanbul Büyükşehir Belediyespor maçında ise Bülent Yıldırım zaten genel olarak kötü bir maç yönetti. Bu hakem daha önce iki adet Trabzonspor - Beşiktaş maçı yönetmiş ve skandal kararlarıyla uzaklaştırma cezaları almıştı. Sonradan nasıl FIFA kokartı taktı bilmiyorum. Kısaca sıralayayım:

1- İlk yarıda Burak Yılmaz'a neredeyse topsuz sayılabilecek bir pozisyonda kasten ve bilerek tabanıyla müdahele eden Gökhan Süzen kırmızı kart görmedi.

2- Belediyespor'un attığı golden önce Colman'ın müdahelesinin faul olup olmadığının yorumunu size bırakıyorum.

3- İlk yarıda Jaja'nın net bir biçimde ceza alanı içerisinde düşürülmesine Bülent Yıldırım yine devam dedi.

4- Burak Yılmaz'ın ikinci yarıda ceza alanı içerisinde düşürülmesine Bülent Yıldırım yine devam dedi.

İstanbul Büyükşehir Belediyespor adına da bir sürü haksız karar çıktı. İlk yarıda Colman'ın oyunda kalmayı başarması tamamen Bülent Yıldırım'ın desteğiyle oldu. Ayrıca Engin Baytar'ın topsuz alanda Zeki'ye attığı dirseği de dört hakem birden kaçırdı.

Kısaca Bülent Yıldırım gerçekten kötü bir maç yönetti ve Trabzonspor bu maçtan galip ayrıldı. Ancak genel tepkilere bakınca üzülmemek elde değil. Trabzonspor'un şu anda bulunduğu konumu hakem hatalarına bağlamak yanlış bir tespit olur. Ligimizde gerçekten istikrarlı futbol oynayan, özellikle oynadığı futbol izleyenlere keyif veren Trabzonspor'un bu şekilde ithamlara maruz kalması aslında puan cetvelinde bulunduğu yerin diğer takım taraftarları açısından ne derece ürkütücü olduğunu gösteriyor. Bundan sonra camianın yapması gereken, hiç bu polemiklere bulaşmadan, sinirlerine hakim olarak, bildiği ve doğru olan yolda ilerlemeye devam etmesi. Özellikle üç büyüklere karşı yakalanan ciddi puan farkı kalan 18 maçta da korunmalı. Zaten ligde büyük değişimler olmazsa Trabzonspor'un bu aşamada en ciddi rakibinin Bursaspor olacağını gözüküyor. Psikolojik baskıların, yıpranmaların önüne geçilmesi gerekiyor. Zaten hep söylüyorum Trabzonspor ortalama performansıyla bu ligde ki her takımı yenebilecek kapasitede. Devre arası takviyeleri takımlara ne derece etki eder bilemiyorum ama Trabzonspor'un avantajı öyle az buz bir avantaj değil. Şimdi önemli olan bu avantajı koruyabilmek.

Üstteki resimde Burak Yılmaz'ın surat ifadesine dikkatlice bakın. Bülent Yıldırım, Cüneyt Çakır, Bünyamin Gezer, Fırat Aydınus vs... gibi hakemlerin işi değil bu. Bu başka birşey... Fotoğrafa iyi bakın...

9 Aralık 2010 Perşembe

Anahtar

Spor Toto Süper Lig'de 15 hafta geride kaldı. 15 maçın 11'ini kazanan Trabzonspor'un vagonları çektiği puan durumunda şampiyonluk için şansı bulunan (büyük mucizeler olmazsa) 5 takım kaldı gibi gözüküyor. Trabzonspor'un 36 puan topladığı ligde, Bursaspor 31 puanla ikinci, Fenerbahçe 30 puanla üçüncü, Kayserispor 29 puanla dördüncü ve Beşiktaş 27 puanla beşinci durumda bulunuyor. 15 haftada tam 7 kez mağlup olan ve 20 puanda kalan Galatasaray'ın büyük mucizelere ihtiyacı var artık.

Yukarıda saydığım beş takım kendi aralarında toplam 10 kez karşılaştılar. Ben önce skorları vereyim isterseniz:

2. Hafta: Trabzonspor - Fenerbahçe: 3-2
4. Hafta: Kayserispor - Fenerbahçe: 2-0
5. Hafta: Fenerbahçe - Beşiktaş: 1-1
6. Hafta: Kayserispor - Trabzonspor: 0-0
7. Hafta: Trabzonspor - Beşiktaş: 1-0
9. Hafta: Kayserispor - Beşiktaş: 1-0
10. Hafta: Bursaspor - Fenerbahçe: 1-1
12. Hafta: Bursaspor - Trabzonspor: 0-2
14. Hafta: Bursaspor - Kayserispor: 2-0
15. Hafta: Beşiktaş - Bursaspor: 1-0

Kendi aralarında oluşan puan durumu ise şu şekilde:

1- Trabzonspor: 10
2- Kayserispor: 7
3- Bursaspor: 4
4- Beşiktaş: 4
5- Fenerbahçe: 2

Tabloya bakınca, Trabzonspor ve Kayserispor'un diğer rakiplerinden oldukça fazla puan toplamış oldukları kimseyi yanıltmasın zira Trabzonspor iki deplasmanını Anadolu takımları Kayserispor ve Bursaspor ile oynayıp bu maçlardan 4 puan çıkarırken, kendi sahasında ağırladığı Fenebahçe ve Beşiktaş'ı devirmeyi başarmış. Kayserispor ise içeride oynadığı üç maçtan 7 puan çıkartıp, deplasmanda Bursaspor'a kaybetmiş. Bursaspor'da 3 maçını içeride oynamış, bunlardan birisini kazanmış, birisinde berabere kalmış ve birisini kaybetmiş. Beşiktaş 3 kez deplasmana gitmiş ve bu üç deplasmandan yalnızca Şükrü Saraçoğlu'ndan 1 puan çıkarmayı başarmış. Fenerbahçe'de 3 deplasman yapmış ve bu deplasmanlardan yalnızca birisinde, Bursa'da 1 puan kazanmış. Diğer puanda zaten Beşiktaş beraberliği. Fenerbahçe'nin kaderi aslında diğer takımlardan daha önce belli olacakmış gibi gözüküyor çünkü ikinci yarının ilk beş haftasında 3 kez rakipleri ile oynayacak. Trabzonspor ve Kayserispor'u kendi sahasında ağırlarken, İnönü'de Beşiktaş deplasmanına çıkacak. Bu üç maç muhtemelen Fenerbahçe'nin ligdeki kaderini belirleyecektir. Bu beşli içerisinde bana göre ''sık'' puan kaybetmeye en meyilli takım Kayserispor. Kadro darlığı yüzünden sakat oyuncuların sayısı ikiye çıktığında dahi ciddi sıkıntılar yaşıyorlar. İlk yarının son iki haftasında lig yarışından kopabilirler ancak yine de tutunmaları sürpriz sayılmamalı. Beşiktaş ise bu yarışta benim 4 numaralı seribaşım. Kayserispor, Trabzonspor ve Fenerbahçe'yi evlerinde ağırlayacaklar. Yalnızca Bursa'ya gidecekler ancak Beşiktaş'ın diğer takımlarla oynadığı maçlarda da ne kadar zorlandığı bilinen bir gerçek. 3 numaralı seribaşım Bursaspor ise Şampiyonlar Ligi'nden elendikten sonra artık tüm ağırlığını lige verecektir. Kangren olmuş bir takım sorunları var yeşil beyazlıların. Bana göre en kritik devre arası tercihlerini Bursaspor yapacak. İkinci yarının ilk on haftası zirvedeki dörtlüyle maçları yok. Dolayısıyla yine minimum 27-28 hafta şampiyonluk yolunda olacaklardır. Ancak bundan sonra deplasmanda Fenerbahçe, Trabzonspor ve Kayserispor ile, içeride de Beşiktaş ile hayati maçlar oynayacaklar. Bu maçlardan çıkaracakları sonuçlar kaderlerini çizecektir. Geçen sezon oynadığı sekiz dört büyük maçının yalnızca birinden mağlup ayrılan yeşil beyazlılar bu istatistiklerini korumaya çalışacak. Trabzonspor'un ikinci yarı fikstürü bir hayli zorlu. Galatasaray'da dahil olmak üzere, Fenerbahçe ve Beşiktaş deplasmanlarına gidecekler. Kayserispor ve Bursaspor'u evlerinde ağırlayacaklar. Fenerbahçe ile arasına 6 puan artı tampon bölge (Bursaspor) koymayı ilk yarının son iki haftasına girerken başaran bordo mavililerin bu puan farkını avantaja dönüştürebilmesi için, ligin iki iyi takımı İstanbul Büyükşehir Belediyespor ve Kardemir Karabükspor'u geçmeleri gerekiyor. Zaten bunu da başarırlarsa, şampiyonluk şanslarını %55'in üzerine çıkarıp, geri kalan %45'i rakiplerine paylaştırırlar kanaatindeyim. Son iki hafta birbirleriyle hiç oynamayacak olan bu takımların son iki maçları ise şu şekilde:

TRABZONSPOR

İstanbul Büyükşehir Belediyespor (d)
Kardemir Karabükspor

BURSASPOR

Kasımpaşa
Gençlerbirliği (d)

FENERBAHÇE

Ankaragücü (d)
Sivasspor

KAYSERİSPOR

Gaziantepspor (d)
Bucaspor

BEŞİKTAŞ

Eskişehirspor (d)
Gaziantepspor

Bu maçlardan çıkacak sonuçlar bence ligin ilk anahtarı olacak. İkinci anahtar kendi aralarındaki maçlar ve üçüncü anahtar ise diğer maçlarda alınacak skorlar. En az hasarla atlatan, şampiyon olacak ve belki tarihte ilk kez üst üste iki farklı Anadolu takımı şampiyon olacak, belki de İstanbul'un büyükleri, bir yıllık ihtilalin ardından, yeniden yönetimi ele geçirecek ve belki de tarihte ilk kez Trabzonspor'dan başka bir Anadolu takımı ligde üst üste iki kez şampiyonluk sevinci yaşayacak. Hep beraber göreceğiz.

8 Aralık 2010 Çarşamba

Allah Belanızı Versin!

Ağız yüz dağıtmayı, hükümete yalanmayı marifet sayan şerefsizler! Anası, bacısı, karısı olmayan adiler! ''Hamileyim vurmayın'' diyen 19 yaşında bir kadına tekme tokat girişen köpekler! Bunu savunan, ''hamileysen orada işin ne?'' diye sorabilen vicdansızlar! Allah bin kere belanızı versin! Sizi öldürsem, John Kramer'in cezaları gibi bir ceza versem, yine de soğumaz içim. Allah yüz bin kere belanızı versin! İki yakanız bir araya gelmesin! Şerefsiz, vicdansız, adi köpekler!

http://www.haberturk.com/gundem/haber/579131-sizin-istikrariniz-onun-bebegi

7 Aralık 2010 Salı

Altyapı Algısı

''Efendim Almanya'da 2 yaşında başlıyor çocuklar futbola'', ''Avrupa'da böyle mi yahu!'', ''Orada affetmezler'' vb... sözleri yıllardır ezberledik artık. Türk futbolcusunun altyapı eksikliğinden, sadece yetenekle bir yerlere gelme çabasından, Avrupa'da oynayabilecek zihinsel yapıya sahip olmadıklarından dem vurduk durduk. Allahtan eski dinozorların ve örümcek kafalıların yerini, en azından basında yeni jenerasyon gençler aldı da, şimdiki tespitler daha bir oturaklı ve ayakları yere basan şekle girdi. Yeni jenerasyon şimdi işi gücü bırakıyor, oturuyor neredeyse televizyonlarda yayınlanan tüm maçları izliyor, durum tespitleri yapıyor, notlar tutuyor ve yazdığı zaman anlıyorsun ki, bu adam bu işi senden daha iyi biliyor. Basını şikayet etmeyeceğim ama şu yazının başında belirttiğim söz öbekleri var ya, benim derdim onların ışığında Volkan Şen'in öncü olduğu ''cahil ama yetenekli genç oyuncularımızın'' durumuna bir bakış atabilmek.

Bursaspor, Şampiyonlar Ligi'nde kötü günler yaşarken, ligde de bir ara bir düşüş yaşadı ancak bunun altından kalkmasını beklediğimden daha düzgün bir şekilde başardılar. Zaten Fenerbahçe ve Beşiktaş, üst taraf puan kaybedikçe neredeyse her lig maçını ''final'' gibi oynamak durumundalar. Puan kaybetme lükslerini fazlasıyla kaybettikleri için, bu aralar her maçını iyi de oynuyor ve sonucunu da alıyor İstanbul'un iki büyüğü. Beşiktaş geçen hafta Galatasaray'ı deplasmanda devirip, rakibini bu sezon için ''ringout'' etmiş, arada Bulgaristan'a gidip, Avrupa'da tur vizesini kapıp gelmiş, morallenmiş ancak yıpranmış durumda. 3 gün arayla iki final oynamış ve üçüncü finaline çıkacak Bursaspor karşısında. Şimdi bu durumu analiz etmek için büyük bir profesör olmaya gerek yok. Beşiktaş'ın özellikle 60. bilemedin 70. dakikadan sonra oyundan düşmesi son derece normal olacak ve sen bir hafta dinlenip, İnönü'nün çimlerine çıkacaksın. Yani sabırla skoru tutup, rakibini yoracak hamleler yaparsan, dananın kuyruğunun kopacağı anlara sen avantajlı gireceksin. En azından fizik ve kondisyon olarak.

Volkan Şen bu sezon Bursaspor'un en önemli oyuncusu konumunda. Bursaspor altyapısına seçildikten sonra, burada beğenilmeyip, Merinosspor'a gönderilmiş, sonra tekrar Bursa'ya gelmiş, önce A takıma yükselmiş, sonra kadroya girmeye başlamış ve Ertuğrul Sağlam ile birlikte onbirin vazgeçilmezi olmuş bir futbolcu. Tırnaklarıyla kazıya kazıya gelme hikayesinin baş rol oyuncusu uzaktan bakınca. Hatta milli takıma seçilmediği için kopan yaygaralar dün gibi hafızalarda. Geçen sezon şampiyon olmuş takımın en değerli oyuncusu ve bu sezon en iyi performans verenlerden birisi konumundaki Volkan Şen, bundan daha iki ay önce saha içinde affedilmişti hatırlarsanız. Galatasaray deplasmanında Ergic'in iki golüyle kazanılan maçın ilk yarısında, hakeme itirazdan sarı kart görmüş, on dakika sonra, yere düştükten sonra topu eliyle kendisine avantaj sağlayacak şekilde çekmişti. Hakem Abdullah Yılmaz, bana göre son derece doğru bir kararla Volkan'ı affetmişti. Volkan o hareketi istemsiz yapmıştı ve surat ifadesinden bu çok net şekilde belli oluyordu. Hakemi aldatmak istememişti ve refleksinin kurbanı olmuştu.

Volkan ''aftan faydalanıp'' oyunda kaldıktan sonra pek ders almış görünmedi. Bazen bir anlık dersler, hayat yolunda önemli faydalar verir insanlara. Dersi nerede aldığın ve nerede işe yarayacağını bilemezsin. Volkan ansızın ve izinsiz bir şekilde Amerika Birleşik Devletleri'ne kaçtı cezalı olduğu bir maç arasında. Kaçtı diyorum çünkü izinsiz gitmek ve kaçmak aşağı yukarı aynı anlamı taşır. Bir sürü spekülasyon çıktı, Volkan kadro dışı kaldı dendi, rekor ceza gelecek dendi ancak Abdullah Yılmaz'dan sonra bu kez Ertuğrul Sağlam tarafından affedildi ve hemen hiç ceza görmeden bu işten de sıyrıldı.

Volkan ikinci kez bir hayat dersi almıştı ama durmadı. İkinci paragrafta kısa bir Beşiktaş - Bursaspor analizi yapmıştım naçizane, iki takımın durumunu masaya yatırarak. Durum tespitini hocanın izah etmesine gerek yok artık. Volkan ve diğer Bursasporlu oyuncular bu tespiti yapabilecek, yaşa, tecrübeye ve futbol bilgisine sahip olmalılar. Volkan belli ki bu bahsettiğim donelere sahip değildi. Çünkü bence neredeyse babası yaşındaki Üzülmez'i sarı kartlık biçimde indirdikten sonra, hakem Fırat Aydınus'u anlamsızca alkışlamasının başka bir izahı olamaz. Faul net sarı kartlık, ardından gelen alkış için kurallar gayet net ve Volkan'ın hala daha durmadan Fırat Aydınus'u tartaklama girişimleri...

Onbire onbir olsa ne olurdu, şöyle gelişirdi, böyle giderdiyi bilemeyiz tabi ki. Ancak bir gerçek var ki, Volkan takım arkadaşlarını, kulübünü, camiayı ve taraftarını bir kez daha 'satarak'' kaybedilen puan ya da puanların baş sorumlusu oldu. Hatta ben bütün faturayı kolaylıkla Volkan'a kesebilirim. Neticede puan ya da puanlar çıkması çok muhtemel olan bir ''kader maçını'' daha önce iki kez affedilmiş, hatta bağıra basılıp, onore edilmiş bir futbolcu yüzünden kaybetti Bursaspor.

Tekrar en başa dönelim ve Volkan Şen'in bu sorununun altyapıdan gelip gelmediğini inceleyelim. Avrupalı futbolcuların aldıkları eğitimden bahsedelim mesela. Örneğin takım arkadaşının karısını ayartmayı John Terry'i ye altyapıda mı öğrettiler acaba? Ya da  büyük usta olarak adlandırılan Roy Keane'in kendisini sakatlayan futbolcu neredeyse 7 ay sonra bir başka maçta karşısına çıkınca, aynı yerinden sakatlaması altyapıda öğretilen bir olgu mu? Peki ya Eric Cantona'nın uçar tekme ile tribüne dalması, Messi'nin ''jr. tanrının eli'' vakası, o muhteşem Barcelona altyapısının bir ürünü mü? Hatta son El Clasico'da Sergio Ramos'tan son dakika tekmesini yedikten sonra seksenaltı takla atıp, neredeyse ''ölecek'' kıvama gelen bu genç adamın, acıyı, sızıyı, ağrıyı bir kenara bırakıp, rakibi kırmızı kart görünce, bıyık altından sırıtması nedir? Örnekleri yüzlerce kez çoğaltabilirim, emin olun...

Demem odur ki: Bu işlerin eğitimini, mantalitesini altyapıda veremezsiniz. Bu işler hikayedir. Altyapıda futbolcuya futbol oynamayı öğretebilirsiniz. Neticede kişinin fikri neyse zikri de odur. Batuhan Karadeniz'i en iyi altyapı hocalarını da teslim etsen, üç dil öğretip, bir alanda uzman da etsen, yine de kaleciye penaltı atacağı köşeyi işaret etmesini, golden sonra formasını çıkartıp cezalı duruma düşmesini, hocalarını aleni bir şekilde eleştirmesini engelleyemezsin. Sercan Yıldırım daha 18'inden yeni gün almışken, Galatasaray'a attığı golden sonra elini ağzını götürüp şaşkınlık ifadesiyle gol sevinci yaşarken söylemiştim, bu çocuktan büyük futbolcu olmaz diye. Yazıda burada. İsteyen okusun baksın. Şimdi hem Sercan'ın, hem de Volkan'ın geldiği yerler, hiç hayra alamet değil. Volkan Şen yine affedilsin, bir iki yıla kalmaz, yeni bir ''hamle'' yapacaktır, emin olun. Bizim Engin Baytar gibi, atsan atılmaz, satsan satılmazlardandır. Ertuğrul Hoca'ya allah kolaylık versin.

Skor Tahmin Oyunu 16. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

1. MAÇ: ESKİŞEHİRSPOR - BEŞİKTAŞ (Cuma 20:00)

2. MAÇ: KAR. KARABÜKSPOR - M.P ANTALYASPOR (Cumartesi 13:30)

3. MAÇ: BUCASPOR - MANİSASPOR (Cumartesi 17:00)

4. MAÇ: GALATASARAY - GENÇLERBİRLİĞİ (Cumartesi 19:00)

5. MAÇ: SİVASSPOR - KONYASPOR (Pazar 14:00)

6. MAÇ: İ. B.ŞEHİR BELEDİYESPOR - TRABZONSPOR (Pazar 16:00)

7. MAÇ: GAZİANTEPSPOR - KAYSERİSPOR (Pazar 17:00)

8. MAÇ: ANKARAGÜCÜ - FENERBAHÇE (Pazar 19:00)

9. MAÇ: BURSASPOR - KASIMPAŞA (Pazartesi 20:00)

Skor Tahmin Oyunu 15. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 27

MELİH KAZDAĞ: 17

TOLGA ŞENER: 15

HAKAN DEMİREL: 6

FARUK TURUTOĞLU: 2

FATİH ÇİMEN: 2


GENEL PUAN DURUMU:

FARUK TURUTOĞLU: 213

MELİH KAZDAĞ: 171

TOLGA ŞENER: 166

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 156

HAKAN DEMİREL: 142

FATİH ÇİMEN: 125

6 Aralık 2010 Pazartesi

Takibe Devam

Karabükspor'ü durdurmak Emenike'yi durdurmaktı Fenerbahçe için. Emenike ne kadar etkisiz kalırsa, Fenerbahçe'nin maçı kazanma şansı o kadar artacaktı. Yobo maç boyunca kendisini iki kez kaçırdı. Birisi maçın başında, birisi ise ortasında. Bu iki pozisyondan birisini gole çevirmeyi başardı genç Nijeryalı ama Kaptan Alex'in bir gol, bir asistle damga vurduğu gecede Fenerbahçe, Emenike'den fazla gol atmayı başarınca, üç puanın sahibi oldu.

Maçı bir kaç Fenerbahçeli dostla beraber, bizim meşhur mekan Gölge Cafe'de izledim Beylikdüzü'nde. Fenerbahçe taraftarı enteresan. Volkan'a yaklaşan her topta tansiyon yükseliyor. Yediği golde baş suçlu ilan edildi. Gökhan Gönül'den, Emre Belözoğlu'na kadar tüm futbolcular eleştiriliyor. Karabükspor üst üste iki pas yaptığı zaman: ''Vay be adamlara bak, bize geldi mi böyle oluyor'' serzenişleri yükseliyor. Sanki Galatasaray'ı yenen bu takım değilmiş gibi. Volkan konusuna katılıyorum ama misal Gökhan Gönül'ün aldığı eleştiriler anlamsız. Hele Aykut Kocaman Selçuk'u oyuna sokup, Stoch'u çıkarırken, isyanda millet! Niang sola kayınca ayrı bir isyan. Objektif gözle bakınca, 2-1'den sonra Fenerbahçe'nin hali ortada. Karabükspor etkili oynuyor, bir de pozisyona giriyor. Orta saha düşmüş. Stoch zaten bir saatlik kondisyondan fazlasını sezon başından veremedi. Oyunu tutmak istiyor doğal olarak Aykut Kocaman. Selçuk'tan önceki, 20 dakikaya bakalım. Selçuk'tan sonraki 25 dakikaya. Selçuk değişikliğiyle orta sahayı ayağa kaldırıyor, pas trafiğini arttırıyor Aykut Hoca. Selçuk - Stoch değişikliğinden sonra pozisyon vermiyor rakibe. Buna mukabil Issiar Dia takviyesiyle üst üste pozisyonlarda yakalıyor. Bu tepki nedendir anlamıyorum. Birisi diyor ki: ''Ulan bir rahat maç izleyemeyecek miyiz biz?'' Buca, Kasımpaşa maçları daha taze. Fenerbahçe taraftarı bu sezon bayağı bir rahat maç izledi aslında, takımın gücünü en iyi Aykut Kocaman biliyor. Selçuk'tan iyi alternatif varda O mu sokmadı oyuna. Her maç 60. dakikada bitecekse, zaten oynamasın bu ligde Fenerbahçe. Premier League'e gitsin. Bu sabırsızlık iyi değil.

Hiç mi alkış alan olmadı? Issiar Dia. Tabi ki övgünün kaynağı Aykut Kocaman. Dia'yı bu kadar süre kenarda bekletmesi yüzünden yediği küfürlerin bini bir para. Fenerbahçe teknik direktörünün, oyuncusunun işi zor derlerdi. Aşağı yukarı sekiz dokuz Fenerbahçeli ile aynı ortamda maç izleyince hak verdim. Hakikaten işleri zor!

İmparator!

Bucaspor maçı sıkıntılı geçti genel hatlarıyla. Yattara'nın sahada olmasına duacıyım. Öyle güzel ortalar yaptı ki, bunlardan birisini daha maçın başında Umut değerlendirdi. Sonra Bucaspor'a fazlaca pozisyon verdi bordo mavili takım. Arada ikinci golü de kokladı ama sonunda Engin Baytar'ın yarattığı penaltıyla işi bitirmeyi başardı. İstanbul Büyükşehir Belediyespor ve Karabükspor maçlarından önce, sahada pek istenileni yapamasa da yine kazanan bir Trabzonspor vardı.

Benim asıl değinmek konu Şenol Güneş'in tevazusu. Takım otobüsü dışarıda beklerken, tribünler kendisini çağırıyor. Tribünleri selamlıyor. Çıkış tünelinden geçip, otobüse doğru koşar adım giderken, muhabir yanına yaklaşıyor. Şenol Güneş tribünleri selamlarken, kendisine ''İmparator'' tezahüratları yapılmıştı, yarım dakika evvel. Muhabir: ''Tribünlerde imparator sesleri yankılandı'' diyor. Şenol Güneş cevap veriyor: ''Yok canım. Ben de onlar gibi bir Trabzonspor taraftarıyım. Hem de bu takımın teknik sorumlusuyum. Başka bir ünvanım yok. Şenol Güneş olarak tribünü selamladım''. Bu tevazuya, bu alçakgönüllüğe, bu mütevaziliğe şapka çıkarılır. Önünde saygıyla eğilinir. Selamlanır. Helal olsun! Yolun açık olsun ''Trabzon'a doğan Güneş''.

3 Aralık 2010 Cuma

Yetti ve Arttı

Olmaz ya, eğer Sofya'dan Beşiktaş mağlup ayrılsa ve Rapid Wien, kendi sahasında Porto'yu mağlup edebilse, Beşiktaş için son oynayacağı Rapid maçı grubun finali olacaktı. Bu bilinçle ve işini son maça bırakmamak için sahaya çıktı siyah beyazlılar.

CSKA Sofya'nın maçın başından itibaren baskılı bir oyun oynayacağını ve Beşiktaş'ın geriye yaslanıp, kontraatak arayacağını tahmin ediyordum ancak iki takımda maça gayet temkinli ve kontrollü başladı. Orta alanların ''al gülüm ver gülümü'' ile geçen ilk yirmi dakikanın ardından CSKA Sofya ilk tehlikeli pozisyonunu yakaladı ancak genç kaleci Cenk Gönen, gole izin vermedi. Devrenin sonlarına doğru bu kez çok daha tehlikeli bir pozisyon yakalayan Bulgar takımı bu pozisyonu da değerlendiremeyince devreye 0-0 girildi.

İkinci yarıda Beşiktaş biraz daha oyuna ortak olup, özellikle maç boyunca kör döğüşü haline gelen ve sahibi belli olmayan orta sahayı ele geçirince, işler biraz daha kolaylaştı. Komutan Guti'nin 54'te kullandığı serbest vuruşa, uzun süre sonra sahalara dönen Zapotocny kafayı vurup, topu filelere gönderince maç nispeten sonra erdi. Devre arasında sakatlanan Marcio Nobre'nin yerine oyuna giren Ali Kucik'in ısrarı sonucunda Holosko'nun golü farkı ikiye çıkarttı. Zaten Avusturya'dan gelen haberlerde iyi olunca, Beşiktaş beklenildiği gibi kolay bir galibiyete yelken açtı ancak yine ilk yarıda sakatlanan Cenk'ten eldivenleri devralan Hakan Arıkan'ın bilindik hatalı çıkışıyla Sofya takımı golü bulunca, maçın son on dakikasına yeniden heyecan geldi. Rakibine ikinci gol şansı vermeyen siyah beyazlı takım maçtan 2-1 galip ayrılarak, Europa League gruplarından ikinci olarak çıkmayı, işi son maça bırakmadan garantilemiş oldu.


Bundan sonra bir formalite maçı oynayacak ve Europa League macerasına devam edecek Beşiktaş. Yeniden sakatlanmazsa bu takıma Quaresma'da dahil olacak ve Beşiktaş devre arasında bu turnuvada oynama hakkına sahip transferler yaparsa, nispeten daha da kuvvetlenmiş kadrosuyla üst turları zorlamaya çalışacak. Avrupa'da kalan tek Türkiye temsilcisi olmasına 4 gün kalan siyah beyazlıların bundan sonraki macerası sadece kendileri için değil, Türkiye'nin ülke puanları açısından da bir hayli önemli olacak.