28 Ekim 2010 Perşembe

Skor Tahmin Oyunu 10. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

1. MAÇ: BURSASPOR - FENERBAHÇE (Cuma 20:00)

2. MAÇ: ESKİŞEHİRSPOR - ANKARAGÜCÜ (Cumartesi 15:30)

3. MAÇ: GAZİANTEPSPOR - KAR. KARABÜKSPOR (Cumartesi 17:30)

4. MAÇ: GALATASARAY - M.P ANTALYASPOR (Cumartesi 19:00)

5. MAÇ: GENÇLERBİRLİĞİ - MANİSASPOR (Pazar 15:30)

6. MAÇ: KASIMPAŞA - KAYSERİSPOR (Pazar 15:30)

7. MAÇ: BUCASPOR - İ. B.ŞEHİR BELEDİYESPOR (Pazar 17:30)

8. MAÇ: BEŞİKTAŞ - SİVASSPOR (Pazar 19:00)

9. MAÇ: KONYASPOR - TRABZONSPOR (Pazartesi 20:00)

Skor Tahmin Oyunu 9. Hafta Tahminleri

BU HAFTA PUANLAR:

FARUK TURUTOĞLU: 36

HAKAN DEMİREL: 25

FATİH ÇİMEN: 15

FATİH TURUTOĞLU: 15

TOLGA ŞENER: 14

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 13

MELİH KAZDAĞ: 5


GENEL PUAN DURUMU:

FARUK TURUTOĞLU: 141

TOLGA ŞENER: 135

HAKAN DEMİREL: 115

MELİH KAZDAĞ: 95

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 87

FATİH ÇİMEN: 86

FATİH TURUTOĞLU: 66

25 Ekim 2010 Pazartesi

Kaderden Kaçış...

2-1
1-0
6-0
2-1
1-0
4-0
2-1
2-0
4-1
3-1

Korkunç bir istatistik iki ezeli rakip için. Son 10 Şükrü Saraçoğlu Stadyumu maçında Fenerbahçe'nin 10 galibiyeti bulunuyordu. Toplam 27 gol atmış ve ezeli rakibinden sadece 5 gol yemişti. Psikolojik üstünlük tavan yapmış durumda iken, Galatasaray bu sezon 8 haftanın yarısını mağlup kapatmış ve ligde dokuzunculuğa demir atmıştı. Son maçında kendi sahasında Ankaragücü'nden 4 gol yemiş, Frank Rijkaard ile yolları ayırdıktan sonra binbir türlü komedinin içinden Georghe Hagi ve Tugay Kerimoğlu çıkmış, pazar günü oynanacak maç için Galatasaray'ın A Takımı idmanlara perşembe günü başlamıştı. Milan Baros, Harry Kewell, Arda Turan ve Ufuk Ceylan gibi as oyuncular sakatlık ve ceza yüzünden bu maçta Fenerbahçe'ye karşı forma giyemeyecekti.

10 yılın getirdiği psikolojik sıkıntı, hoca değişimi ve yaşanan kaos, ligdeki hassas durum, as oyuncuların yokluğu vs... Bir ezeli rakip için karşısındaki rakibine yenilmesi adına oluşabilecek hemen hemen tüm şartlar oluşmuştu Fenerbahçe - Galatasaray maçından önce. Fenerbahçe'nin durumu ise rakibine oranla ''kötünün iyisiydi''. Ligdeki konum biraz daha iyi olsa da, sezon başında Galatasaray gibi Fenerbahçe'de Avrupa Kupaları'ndan sürpriz bir biçimde elenmiş ve tamamen lige konsantre olmuştu.

Fenerbahçe bilinen düzeninden mecburi bir değişikliğe gitmiş ve sakat Özer'in yerine Alex'i sahaya sürmüştü. Galatasaray'da ise Ufuk'un cezasında Aykut sahada yer alırken, savunmanın sağına Sabri, soluna Insua'nın yerine Hakan Balta geçmiş, stoper mevkiini ise Servet ile Neill korumaya hazırlanıyordu. Tam üç defansif orta saha ile sahaya çıkan Hagi'nin takımında (Cana, Ayhan, Sarp) sağ kanatta Elano Blumer, sol kanada yakın Misimovic ve forvette kanattan bozma Pino görev aldı.

Kadrolara baktığımızda Galatasaray'ın Kadıköy'e ''hiç olmazsa bir puan'' için geldiği her halinden belliydi ancak maçın başlamasıyla işin rengi değişti. Alanı iyi daraltan, ön alanda baskı yapan Galatasaray, rakibinin organize olarak hücuma çıkmasını engellediği gibi, düzgün ara toplarıyla da Pino'yu pozisyonlara sokmaya başladı. Sadece ilk yarıda kaleye 4 şut atan Kolombiyalı oyuncu, rakip savunmayı bir hayli hırpalarken, Elano'nun performansı da son derece iyi oldu. Formda Issiar Dia'yı iyi kilitleyen Hakan Balta'nın yanında, Niang'a tabir-i caizse ''adım attırmayan'' Servet, takımları adına ilk yarının yıldızları oldular. Misimovic etkisiz kalsa da, zaman zaman Mustafa Sarp ve zaman zaman Elano ile ceza alanı çevresinde pozisyon kovalayan Galatasaray, özellikle ilk yarım saatte ve genel olarak ilk yarıda oyuna istediği şekli veren taraf gibi göründü. Markaj ve alan daraltmayla birlikte iyice silinen Alex'ten ve kanatların kapanmasıyla Dia ve Stoch'tan istediği verimi alamayan sarı lacivertli takımda iş biraz duran toplara, biraz da bireysel yeteneklere kaldı. Fenerbahçe taraftarının çoğunluğu ikinci yarıya başlarken Aykut Kocaman'dan bir Alex - Semih değişikliği bekledi ancak bu değişiklik ancak maçın 70. dakikasında gerçekleşti. Bahsettiğim bireysel performansı sergileyip, kaleciyle burun buruna kalan Niang, ikinci yarının başlarında ki pozisyonu golle sonuçlandırabilse belki de çok daha farklı bir ikinci yarıdan bahsedebilirdik ancak gol gelmedikçe, Fenerbahçe'nin stresi, Galatasaray'ın ise direnci arttı. Maçın kader anlarından birinde Neill'in net sarı kartlık pozisyonunu pas geçen hakem, (her ne kadar Marcus Merk maçın kaderine etki etmedi desede) maçın kaderine etki eden en büyük hatayı yapmış oldu. Sonuçta 10 yıllık gelenek bu kez bozuldu ve Galatasaray ''hiç olmazsa bir puanı'' Kadıköy'den çıkardı.

Aykut Kocaman'ın Brezilyalıları ''aforoz'' eden girişimini halen büyük bir saygıyla izlemekteyim. Sistemi, ekolü ve yapıyı yavaş yavaş, sindire sindire değiştiriyor Aykut Hoca. Emre'nin takımdaki liderlik vasfı artık iyice oturdu. Dia, Stoch ve Niang gayet olumlu transferler olduklarını zaten belli ediyorlar. Yobo maçın en iyi adamlarından birisiydi ve bonservisi için Fenerbahçe'nin acilen hamle yapması lazım. Genel yapısıyla Fenerbahçe belki Galatasaray'ı yenemeyip, uzun bir geleneğe son verdi ama Aykut Kocaman'ın temellerini attığı oluşumun sonuna kadar arkasında olduğunu belirtmem lazım.

Galatasaray ise Hagi ve Tugay değişikliği ile en azından günü kurtarmış oldu. Fenerbahçe'ye yenilmediler ve bu bile başlı başına bir motivasyon kaynağı oldu. Futbolcuların ve taraftarın yaptığı sevinç gösterileri yaşadıkları psikolojinin açığa vurulmasından başka birşey değildi. Yalnızca 9 haftası geride kalan ligde, liderin 10 puan gerisinde olmaları çok büyük bir dezavantaj sayılmamalı. ''Sabotajcılarında'' katkısıyla ligi yine kovalayacaklarından şüphem yok. Yalnız çok kritik bir Trabzonspor maçı oynayacaklar iki hafta sonra, eğer o maçı kaybederlerlerse, şampiyonluk yarışına bence 11. haftada havlu atmış olurlar.

Maalesef Türkiye'de cesaretle maç yönetecek, gördüğünü çalacak, eyyam yapmayacak, idare etmeyecek hakem sayımız, bir ya da ikiyi geçmiyor. Dün akşam maçı yöneten Bülent Yıldırım'da aman etliye sütlüye karışmayayım diye göz göre göre Neill'ı oyundan atamadı. Sarı kartlarında standart yoktu, tek amacı 90 dakikayı sağ salim bitirebilmekti. Ben hakemi beğenmediğimi söyleyebilirim. Sadece cesur olsa dahi bana yeterdi.

Fenerbahçe'de, Galatasaray'da sıkıntılı bir süreçten geçiyor. İki takımında yapması gerekenler ve yapmaması gerekenler var. Fenerbahçe'nin attığı temelleri daha önce de belirttiğim gibi çok olumlu buluyorum. Ben bir Fenerbahçeli olsaydım akşamki maçtan sonra çok üzülmezdim. Aykut Kocaman'a güvenirdim, değişikliklerin arkasında dururdum vs... Galatasaray'ın ise eksiklerde dönünce iyi bir kadrosu var ve Hagi ile Tugay ilk maç itibariyle aranan kanmış gibi gözüktüler ama ''sabotajcıların'' bu takımın içinde halen barındığını görmek bile başlı başına bir üzüntü kaynağı. Umarım Hagi ve Tugay, Galatasaray'ın ''futbolcuya dayalı düzeninde'' barınabilirler.

Test Edildi, Onaylandı!

Trabzonspor'un Avni Aker sendromunu bilmeyen yoktur. Avni Aker Stadyumu nice zaferleri içinde barındırsa da, bir çok facianında şahitliğini yapmıştır. Fenerbahçe'ye kaybedilen meşhur şampiyonluk maçı, Dinamo Kiev'e kaybedilen Şampiyonlar Ligi bileti, Beşiktaş'ın şampiyon olduğu son sezonda zirveyi ele geçirebilecekken üst üste dört maçtan yalnızca 2 puan çıkarılabilmesi gibi pek çok travmatik sendroma ev sahipliği yapan bu stadyumda bu sezonki ilk mağlubiyetini Manisaspor'a karşı 1-3'le almıştı Trabzonspor. Bu mağlubiyetin ardından Beşiktaş 1-0'lık skorla yenilse de, tarih enteresan bir şekilde tekerrür eder gibiydi.

Trabzonspor - Manisaspor maçından önceki hafta Trabzonpor Sivasspor'u 6-1 ile geçmiş, Manisaspor'da ise teknik direktör Hakan Kutlu'nun işine son verilip, yerine Hikmet Karaman gelmişti. Manisa'da bir tür kaos ve belirsizlik hakimken, Trabzon cephesi klişe tabirle ''pürneşeydi''. Maçın skoru ise beklenilmeyen bir şekilde 3-1 Manisaspor galibiyeti olmuştu. Aradan geçen iki haftalık sürecin ardından bu kez rakip Gençlerbirliği hafta içinde teknik direktörü Thomas Doll'un işine son vermiş, Trabzonspor ise Kasımpaşa'yı 7-0'la geçmişti. Thomas Doll'un yardımcısı Ralf Zumdick yönetiminde sahaya çıkan Gençlerbirliği, Trabzonspor'a bu sezon Avni Aker'deki ikinci yenilgisini tattırmak için, Trabzonspor ise zirve yarışına daha sağlam temellerle tutunmak için bu maça çıktı.

Kendi adıma söyleyeyim, Gençlerbirliği onbirinde Serkan Çalık'ı görünce ister istemez bir ''eyvah'' dedim. Zira kendisini yine Avni Aker'de oynanan bir Trabzonspor - Galatasaray maçının son dakikasında ''61 numaralı'' formayla attığı golden hatırlıyorum. Sağolsun aşağı yukarı denk giden maçın ortalarında Serkan Çalık yine golünü attı ve Gençlerbirliği skor üstünlüğünü eline geçirdi. Geçen haftaki 7-0'lık skorun kahramanlarından Alanzinho'nun başını çektiği orta saha ilk yarı boyunca gerekli organizasyonu bir türlü kuramayınca, Trabzonspor ilk yarı boyunca pozisyona girmekte zorlandı.

Şenol Güneş ikinci yarıya tek bir değişiklikle başladı. Ön liberosu Ceyhun Gülselam'ı kenara alıp, yerine Engin Baytar'ı sahaya sürdü. Zaten ne olduysa bundan sonra oldu. İkinci yarıya korkunç bir baskıyla başlayan bordo mavililer, tam anlamıyla abluka altına aldıkları Gençlerbirliği kalesini şut ve orta bombardımanına tutmaya başladılar. ''61. dakika kutlamaları da'' mağlup geçilirken, maçın kaybedilebileceği endişesi iyice arttı ancak sahneye sezonun en başarılı futbolcusu Serkan Balcı çıktı. Maçın başından beri yaptığı sayısız bindirmenin ödülünü, yine bir bindirmenin sonucunda Burak Yılmaz'a servis ettiği topla aldı. Burak Yılmaz 68'de Trabzonspor'u öne geçiren golü attıktan 4 dakika sonra, yani 72'de bu kez Selçuk İnan'ın kullandığı duran topa oyuna Alanzinho'nun yerine giren Jaja'nın vurduğu klas kafa skoru Trabzonspor'un lehine çevirdi. 81'de yılmayan Serkan Balcı (pierolara göre) 51 metre sürdüğü topu tam 47 metre ortalayarak Umut Bulut'a servis etti ve sezondaki beşinci asistinde skorun 3-1 olmasına katkıda bulundu. Maçı Trabzonspor 3-1 kazandı ve üstüste 3. galibiyetini almış oldu.

Maçın en büyük kahramanı hiç kuşkusuz Serkan Balcı'ydı. Artık kendisinin milli takıma çağırılmasını beklemeye başladık. Sezon başından beridir, sağ bek mevkinin Türkiye'deki en iyisi konumunda bulunan oyuncu maçtan sonra gelen soruya da ''ben elimden geleni yapıyorum, bundan sonrası seçicilere kalmış'' cevabını verdi. İkinci kahraman, yani fitili ateşleyen adam Engin Baytar ise kariyerinin zirvesine çıktığı Trabzonspor'daki en başarılı maçlarından birisini çıkardı. Fazlasıyla eleştirdiğim Selçuk İnan için ise böyle oynadıktan sonra başımın üstünde yeri olduğunu belirtmeme gerek yok herhalde. Burak Yılmaz bu maçta çalışkandı, biraz daha ayakta kalmaya çalıştı. Çok güzel bir frikik attı ama herşeyden önce kilidi açan golü attığı için galibiyette büyük pay sahibi oldu. Mustafa Yumlu Beşiktaş maçında kazandığı şansı hala iyi kullanmaya ve onbirdeki yerini kaptırmamaya devam ediyor. Glowacki ve Giray'ı geride bırakıp, Egemen'in partneri olması büyük iş. Hem kendisine, hem de güvenip oynatan ve formanın adil dağıtıldığını ispatlayan S
Şenol Güneş'e helal olsun!

Gençlerbirliği bana göre ligin zayıf takımlarından birisi. Kasımpaşa, Konyaspor ve Bucaspor'dan sonra düşme yolunda 4 numaralı seri başım. Mustafa Pektemek'in ne kadar değerli bir futbolcu olduğu herhalde sakatlığında ortaya çıkıyor. Kahe'nin yerine aldıkları Billy Mehmet, Kahe'yi mumla aratıyor olsa gerek. Gençlerbirliği'ne artık tepeden tırnağa, yeni yüzler, yeni hedefler gerekiyor, bu şekliyle devam ederlerse düşmeleri artık an meselesi bana göre.

Trabzonpor için Beşiktaş maçından sonra Kasımpaşa, Gençlerbirliği ve Konyaspor'dan oluşan 9 puanlık bir seriden bahsetmiştim Galatasaray maçına kadar. O 9 puanın altısı alındı. Şimdi sırada Konya deplasmanı var. Ardından Galatasaray maçı. Bu maçlarda kazanılırsa, Trabzonspor, Bursaspor ile beraber şampiyonluğun en büyük adayı konumuna gelir bana göre. Bursaspor'un 3 puan gerisinde olan bordo mavililer, en yakın rakipleri Fenerbahçe'nin 3 puan önünde yer alıyor. Rakiplerden ikisi yani Kayserispor ve Beşiktaş bu akşam karşılaşacaklar. Ya iki testiden birisi, ya da ikisi birden kırılacak. Trabzonspor maç fazlasıyla Kayserispor'un 3, Beşiktaş'ın ise 7 puan önünde bulunuyor. Galatasaray'a ise dokuzar maç sonunda yine 7 puan fark yapmış durumda. İlk 9 hafta itibariyle işler yolunda görünüyor. Fenerbahçe, Beşiktaş ve Kayserispor maçları oynandı. Galatasaray ve Bursaspor ile önemli maçlar oynanacak. Kilit nokta, aşağıdaki takımlara artık ekstra puanlar kaybedilmemesi zira sezon Trabzonspor'un istediği gibi ilerliyor.

21 Ekim 2010 Perşembe

Skor Tahmin Oyunu 9. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

1. MAÇ: KAR. KARABÜKSPOR - ESKİŞEHİRSPOR (Cuma 20:00)

2. MAÇ: SİVASSPOR - BUCASPOR (Cuma 20:00)

3. MAÇ: İ.B.ŞEHİR BELEDİYESPOR - GAZİANTEPSPOR (Cumartesi 15:30)

4. MAÇ: TRABZONSPOR - GENÇLERBİRLİĞİ (Cumartesi 19:00)

5. MAÇ: M.P ANTALYASPOR - KONYASPOR (Cumartesi 19:00)

6. MAÇ: ANKARAGÜCÜ - BURSASPOR (Pazar 14:30)

7. MAÇ: MANİSASPOR - KASIMPAŞA (Pazar 15:30)

8. MAÇ: FENERBAHÇE - GALATASARAY (Pazar 19:00)

9. MAÇ: KAYSERİSPOR - BEŞİKTAŞ (Pazartesi 20:00)

19 Ekim 2010 Salı

Misafir Umduğunu Değil...

Öyle bir kadronun başına öyle bir hoca getirmişti ki, o sezonun başında rakiplerini ürkütmüştü Galatasaray. Sezona Europa League ön elemelerinde ''biçer döver'' gibi girmişler, arkasından ligde altıda altı yapmışlardı. Fenerbahçe'nin şampiyonluk yolundaki tek rakibiydi Galatasaray. Sonrasında olanlar oldu. Servet'le arasına kara kedi girdi Rijkaard'ın. İşler yolunda gitmemeye başladı. Europa League gruplarından çıktıktan sonra devre arasında eldeki tek santraforu yani Nonda'yı gönderip, yerine Avrupa'da oynayamayacak olan Jo Alves'i getirdiler. Arda Turan'ın forvet oynadığı iki maçta o sezon kupayı kazanacak olan Atletico Madrid'e elendiler. Ligi Beşiktaş'ın ikramıyla ancak dördüncü sırada bitirebildiler. Ertesi sezona Keita'yı satıp yerine sakat Pino'yu alarak başladılar. Baros yine sakatlandı. Kewell zaten bir var bir yoktu. Arda'yı da kaybetti. Lorik Cana'yı istememişti, doğru düzgün oynatmadı. Elano ile yıldızları barışmadı. Servet'le araları hiç düzelmedi ama sıklıkla Servet'e mahkum kaldı. Galatasaray'ın bilinen ''futbolcuya dayalı düzeni'' yüzünden, bu sezon doğru dürüst maç kazanamadı (anlayan anlar ne demek istediğimi), bir dönem Hakan Şükür ve grubunun yaptıklarını bu kez Servet, Sabri vs..'lerin bulunduğu grup yaptı. Rijkaard Galatasaray'da ki görevinden ayrılmak durumunda kaldı.

Hikmet Karaman diyen, Fatih Terim diyen var, Hakan Şükür, Hasan Şaş, Ergün Pembe diyen var, Abdullah Avcı diyen var. Ben de diyorum ki, ne gerek var! İki dakika alın Servet'i ortanıza Adnan'lar, iyi de türkü çığırır Servet, hem türkü söyleyin, hem de Servet'in istediği hocayı getirin. Kendisi Marsilya'ya gidemedi, bari Rijkaard Liverpool'a gitsin!

Bu söylediklerimi anlamak için sadece ve sadece Galatasaray'ın Ankaragücü'nden son dakikada yediği golü hatırlayın, sonra Skibbe'ye yol verilen 2-5'lik Kasımpaşa maçı ile Rijkaard'a yol verilen 2-4'lük Ankaragücü maçlarını izleyin. Farkın yalnızca Kasımpaşa'dan yenilen fazla bir gol olduğunu göreceksiniz!

Bir Fırtınadır Geçti

Bu sezon Trabzonspor'un bol gollü galibiyetlerine alışır olduk. Sezonun en farklı skorunu Sivasspor'u 6-1 yenerek almışlardı bir kaç hafta önce. 8. haftada bu kez Recep Tayyip Erdoğan Stadyumu'nda Kasımpaşa'yı 7-0 yenerek, sezonsal rekorlarını egale ettiler.

Kasımpaşa'nın hali zaten ortadaydı maçtan önce. 7 maçta 2 beraberlik ve 5 mağlubiyetin yanında ligin en çok gol yiyen takımı olma özelliğini barındırıyorlardı. Daha maçın başında Alanzinho'ya kariyerinin en kolay vuruşlarından birisini yaptırırken dahi konsantre değillerdi ki, kalan 6 gole çare bulsunlar. Trabzonspor sezon başından bu yana dönem dönem sapmalar olsa da, uyguladığı pasa dayalı sistemi en rahat uyguladığı maçı oynadı. Kasımpaşa savunmasının orta sahaya yakın çizgi halinde kurulması, ekmeklerine yağ sürdü. Özellikle 2-0'dan sonra attıkları hemen her gol birbirinin kopyası oldu. 7 haftadır gol bulamayan Umut ve Jaja bu maçta ikişer gol atarak özgüven tazelediler. Alanzinho'nun ilk onbir çıkması sürpriz bir karardı ama daha ilk dakikada doğru tercih olduğunu kanıtladı. Bazı oyuncular, bazı maçlara ve bazı rakiplere ters gelebiliyorlar. Alanzinho'da Kasımpaşa'ya böyle geldi. Trabzonspor adına sahanın yıldızı Serkan Balcı oldu yine. Milli takıma yeniden göz kırpmaya başladı. İkinci bahar diyeceğim ama yaşının biraz daha geçkin olması gerekiyor herhalde bunu söylemek için.

Hakem için son derece kolay bir maç oldu. Tartışılan tek pozisyonda yani Bebbe - Onur mücadelesinde verdiği devam kararı doğru ancak Bebbe'ye çıkarttığı sarı kart yanlıştı bana göre. Gerçi Marcus Merk pozisyon için penaltı dedi ama ben yine de düşündüğümü söyledim. Bana göre penaltı değildi ama hakem versede kimse birşey diyemezdi deyip, ne şiş ne kebap yapalım.

Kasımpaşa için söylenecek pek fazla bir şey yok. Yekta Kurtuluş, Trabzonspor savunmasını zorlayan tek oyuncuydu. Geçen sezon üst üste 5 hafta gol atma gibi bir istatistiği vardı, bu sezon futbolunu iyiden iyiye geliştirmiş. Ertem Şener'in tabiriyle ''çöldeki vaha'' gibiydi Paşa kadrosu içerisinde. Başarısının daimi olmasını temenni ediyorum.

Skor Tahmin Oyunu 8. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

TOLGA ŞENER: 17

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 16

MELİH KAZDAĞ: 14

FATİH TURUTOĞLU: 5

FARUK TURUTOĞLU: 4

HAKAN DEMİREL: 4

FATİH ÇİMEN: 0 (tahmin yapmadı)


GENEL PUAN DURUMU:

TOLGA ŞENER: 121

FARUK TURUTOĞLU: 105

HAKAN DEMİREL: 90

MELİH KAZDAĞ: 90

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 74

FATİH ÇİMEN: 71

FATİH TURUTOĞLU: 51

15 Ekim 2010 Cuma

Yoğunluk!

Eskiden yoğunum diyen insana çok kızardım ama özellikle son bir kaç aydır yoğunluğun ne demek olduğunu iyice anladım. Allaha şükür çalıştığım şirketin artan iş temposuyla beraber son bir kaç aydır post açmakta bir hayli zorlanmaya başladım. Skor Tahmin Oyunu postunu dahi ancak bu sabah açabildim. Şu masadan kalktığım anda yine ''yoğun'' bir temponun içine gireceğim. Aslında blogla ilgili çok değişik fikirlerim var ve yazma hevesimde hiç bir azalma yok. Özellikle eve internet bağlayınca bu tip işleri daha rahat yapabileceğim kanaatindeyim. Hobi olarak yapıyor olsam dahi, bloğa yazmayınca kendimi işini aksatmış bir personel gibi hissediyorum. Özellikle bayram sonundan sonra azalacağını düşündüğüm tempo ve ''eve internet getirmeyi'' başarmamın ardından blogta ilk günlerdeki canlılığına dönecek ancak bir kaç gün daha sık yazamayacağımı tahmin ediyorum. Tüm dostlarıma, arkadaşlarıma buradan selamımı çakıyorum. En büyük Trabzonspor :)

Skor Tahmin Oyunu 8. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR

1. MAÇ: BURSASPOR - KAR. KARABÜKSPOR (Cuma 20:00)

2. MAÇ: ESKİŞEHİRSPOR - İST. B.ŞEHİR BEL. (Cumartesi 15:30)

3. MAÇ: GAZİANTEPSPOR - BUCASPOR (Cumartesi 17:30)

4. MAÇ: BEŞİKTAŞ - MANİSASPOR (Cumartesi 19:00)

5. MAÇ: GENÇLERBİRLİĞİ - M.P ANTALYASPOR (Pazar 15:30)

6. MAÇ: KASIMPAŞA - TRABZONSPOR (Pazar 15:30)

7. MAÇ: KAYSERİSPOR - SİVASSPOR (Pazar 17:30)

8. MAÇ: GALATASARAY - ANKARAGÜCÜ (Pazar 19:00)

9. MAÇ: KONYASPOR - FENERBAHÇE (Pazartesi 20:00)

5 Ekim 2010 Salı

Mutlu Mesut Bir Türk...

E tabi Almanya'yı kuradan çekince, oynanacak olan ilk maçta Mesut Özil'in gündeme oturması kaçınılmaz bir durumdu. Dün verdiği röportajda tepkilerden çekindiği belirtmiş ve kararına saygı duyulmasını bekleyecek nitelikte açıklamalar yapmış.

Yazı esnasında uçup gitmesin; Akşam Gazetesi, Mesut Özil'in açıklamalarından ''Türkiye maçı da diğer maçlar gibi sadece bir 3 puan maçıdır'' cümlesini alıp ''Mesut Özil'den küçümseyici ifadeler'' şeklinde yayınlamış. İnternet sitelerinden baktım, ben de gördüm. Adamın söylediği normal mi normal bir sözün neresinde ''küçümseme'' var, ben anlamadım! Ne kadar akıl yoksunu adamların bu işi yapıp da para kazandığını bir kez daha gösterdi bize sağolsun ,Akşam Gazetesi.

Mesut Özil'in elinde iki tane kart var. Birisinde, özü, ait olduğu yer (kendi hissetmesi ayrı ama gerçek bu) vb... hafif romantik, biraz arabesk (Ahmet Çakar gibi mi yazıyorum?) veriler bulunurken, bir diğerinde prestij, itibar, kariyer hedefleri gibi seçenekler duruyordu. Bir yanda Fatih Terim, diğer tarafta Joachim Löw vardı. Mesut, ailesi ile birlikte oturdu, düşündü, taşındı ve Alman Milli Takımı'nda oynamaya karar verdi. Tercihinin ne kadar doğru olduğu da, Türkiye'nin olmadığı Dünya Kupası'nda oynadığı futboldan sonra Real Madrid'e transferiyle ortaya çıktı.Belki Halil'de, Hamit'de zamanında Almanya Milli Takımı tercihi yapsalar, La Liga ya da Premier League'in köklü ve büyük kulüplerinden birisine transfer olabilirlerdi. Mesut ile hemen hemen aynı yaşlarda olan ve bir kaç sezondur Avrupa futbolunda ''piyasası'' bulunan Nuri Şahin son Belçika maçında Şükrü Saraçoğlu tribünlerinde çekirdek yiyordu. Fatih Terim'in Yıldıray ve Halil'e yaptığı ''zulüm'' dün gibi aklımda.

Kimi futbolcu duygusaldır, kimisi profesyonel. Marco Aurelio'yu ya da çağırılsa koşarak gelecek olan Marcio Nobre'yi veyahut Wederson Da Silva'yı Türk Milli Takım forması giyiyor diye suçlayacak Brezilyalı sayısı kaç tane olabilir? Hatırlıyorum, Hakan Şükür'ün ''şapka çıkarıcaksınız şapka, Avrupa'da yok böyle gol'' vuruşunu yaptığı İsviçre maçında Kubilay Türkyılmaz tepkilerden çekindiği için bize karşı oynayamamıştı. Belki de adamların gideceği olası bir kupaya mal oldu bu tutumumuz. Marco Aurelio bizim formayla Brezilya'ya karşı ''çatır çatır'' oynarken ne hissettiyse, Mesut Özil'de Almanya formasıyla bize karşı oynarken, aynı şeyleri hissedecek. Bu adamların mesleği bu. Aurelio, bizim milli takımda gerçekten de ''Türk gibi hissettiği'' için oynuyor diyen varsa, bu rüyadan bir an önce uyansın derim.

Açık söyleyeyim, Mesut Özil'in başarılarından gram gururlanmıyorum. Çok isterdim Türkiye için oynamasını da ama tercihini yapmış, Almanya adına oynayacağım demiş. Sebebi her ne olursa olsun, Alman Milli Takımı'nda oynayacak bize karşı. Bu ülkede doğup büyüyen hiç birimiz Mesut gibi düşünemeyiz ve O'nu anlayamayız. Bu yüzden kendimizi germeye, ''küçümsedi'' gibi aptalca ifadeler kullanıp halkı provoke etmeye çalışmaya gerek yok. Sadece Mesut var sanki! Podolski ve Klose Polonya asıllı, Cacau Brezilya asıllı. Serdar Taşçı yine Türk. Basketbol Milli Takımları'nda neredeyse Alman oyuncu yok. Fransa ve Almanya devşirmeyi sever, alır, yetiştirir, oynatır. Eğer bu hak veriliyorsa, yanlış bir durumda yok zaten.

Diyeceğim şudur ki; bizim işimiz Berlin'de Almanya'dan puanları koparabilmek. Sadece bir 3 puan maçı, diğerleri gibi ama rakip Almanya olduğundan dolayı kazanılacak 3 puan aynı zamanda Almanya'nın 3 puanını da çalmak demek. Yani Azerbaycan ya da Kazakistan maçından biraz daha farklı tabi ki. Tek düşüncemizin bu olması gerekiyor yoksa Alpay Özalan ruhlu bir adam çıkar, o gerginlikte Mesut'un ayağını eline verirse, Jose'ye durumu izah edemez, rezil oluruz alimallah!

4 Ekim 2010 Pazartesi

Son Değil Başlangıç...

Daha ligin birinci haftasındaki Beşiktaş maçından beridir suratında genel bir mutsuzluk hakimdi Bülent Uygun'un. Belli ki Buca'da aradığı ortamı bulamadı ve attığı imza için pişman oldu. Sıfırdan kurulan bir takım için fena bir futbol oynamıyorlardı. Bugün istifa etti. Gerekçesi ''gerekli puanları toplayamamak'' oldu. Saçma sapan bir nedenden istifa etti diyecekseniz bir de şu pencereden bakın:

Rıza Çalımbay'ın Eskişehir'de ta geçen sezon sonundan beri sallanan koltuğu bu sezonun kötü girişiyle birlikte, düştü ve Rıza Çalımbay Eskişehirspor'daki görevinden ayrıldı. Daha Bülent Uygun istifa etmeden adı Eskişehirspor ile anılmaya başlanmıştı. Dün akşam Ntvspor'da Eskişehirspor'un Arthur Zico ile görüştüğü yazıyordu ancak bence iş daha önceden bitmişti. Bülent Uygun kimine göre profesyonelce, bana göre ise etik sınırları zorlayarak Eskişehirspor ile anlaştı. Eğer bu iş olmazsa kendi kulağımı çekerim ancak şimdiden söyleyeyim: Bülent Uygun ve Eskişehirspor nikahı hayırlı olsun.

Mamadou Niang

Türkiye Ligi'nde tüm mevkiler içerisinde oynaması en zor olan mevki Fenerbahçe'nin ileri ucudur. İyi oynayanlar efsane olur, kötüler ise tarihin sayfalarına karışır. Tavizi az, kredisi az ve stresi ile baskısı çoktur Fenerbahçe forvetinin.

Mamadou Niang Marsilya'nın halk kahramanıyken, Fenerbahçe'ye imza attı. Güiza'nın yerine gelecek forvet arayışında son çare oldu ve daha çıktığı ilk maçta yani PAOK deplasmanının ikinci yarısında ''adam olacak çocuk'' olduğunu belli etti. Sonrasında ise 6 maçta 7 gol attı. Kafayla, sol ayağıyla, sağ ayağıyla, rakip dinlemeden mükemmel bir performans ortaya koydu. Son Gençlerbirliği maçında yine kilidi açan çilingir oydu. Kendisinin transferinden sonra Fenerbahçe lige yeniden tutundu ve yedinci haftayı zirveye yakın tamamlamayı başardı.

Mamadou Niang'ı izlemek büyük bir keyif bu aralar. Alex ve Dia ile uyumu gözden kaçmıyor. Sadece işini yapmanın peşinde ve geçmişinde yaptığı Marsilya kaptanlığı sayesinde genç arkadaşlarına da örnek oluyor. Fenerbahçe bu sezon en iyi transferini O'nu alarak yaptı. Emenike ile beraber ligimize gerçekten de büyük renk kattı. Niang'ın performansı bakalım sezon sonuna kadar böyle devam edecek mi?

Açtı Ağzını ''Yumlu'' Gözünü!

Sezon başında tahmin edilecek ilk 50 futbolcunun arasına giremezdi, Mustafa Yumlu, Trabzonspor - Beşiktaş maçının kaderini tayin edecek oyuncu adaylığında. Ömer Üründül'ün dediği gibi ''futbol enteresan''. O enteresan maçlardan birisi dün akşam Trabzon'da Hüseyin Avni Aker Stadyumu'nda oynandı.

Glowacki ve Giray'ın yokluğunda, Egemen'in partnerliğini, genel beklentinin de öngördüğü gibi Ceyhun Gülselam'ın yapması bekleniyordu ancak Şenol Güneş, hafta içi idmanlarda bir kaç kez as takımda denediği Mustafa Yumlu'da karar kıldı. Trabzonspor altyapısından yetişen, Arsinspor ve Trabzon Karadenizspor'da kiralık olarak oynayan 1987 doğumlu, 23 yaşındaki Mustafa Yumlu, Spor Toto Süper Lig'e ilk kez bir Beşiktaş maçıyla ayak bastı. Sakatlığı tamamen düzelen Engin Baytar, Trabzonspor orta sahasındaki yerini alırken, sağ kanadı İbrahima Yattara ile kullanmak isteyen Şenol Güneş, ''prensi'' Burak Yılmaz'ı da sol kanada attı. Colman ve Selçuk ise bilinen orta sahayı tamamlayan diğer oyuncular oldular. Serkan Balcı ile Cale kanatları savunurken, Teofilo'da takımın gol ümidi olarak sahaya çıktı. Beşiktaş'ta ise alışılageldiği gibi son Rapid Wien maçından farklı bir kadro vardı sahada. Kaleyi Hakan Arıkan korurken, savunmanın sağına Hilbert, soluna ise İsmail Köybaşı geçti. Toraman ve Zapotocny ikilisi bu maçta Beşiktaş'ın stoperleri olurken, orta saha Tabata, Guti, Aurelio, Holosko ve Ernst'ten oluştu. Forvette de Marcio Nobre görev aldı.


Maçın yaklaşık ilk yirmi dakikasında Trabzonspor sahaya belirgin bir üstünlük koydu. Özellikle Engin Baytar'ın driplingleri ve Yattara'nın bindirmeleriyle rakip kalede etkili olmaya çalışan Trabzonspor, Selçuk'un da iyi gününde olmasıyla rakibine orta sahada üstünlük kurmayı başardı. Yirmi beş dakikadan sonra oyuna biraz daha adapte olan Beşiktaş, dengeyi kurdu ve hatta devrenin sonunda Tabata'nın serbest vuruşu direkten dönmese soyunma odasına önde girecek pozisyonu dahi yakaladı. Bu sezon çıktığı toplam 14 resmi maçın tamamında gol bulan Beşiktaş karşısında, Şenol Güneş orta saha direncini biraz daha arttırmak için Kaptan Yattara'yı kenara alıp, ikinci yarıya Ceyhun Gülselam takviyesiyle başladı. Bernd Schuster ise oldukça etkisiz gözüken Tabata ve Holosko'nun performanslarına rağmen herhangi bir değişiklik düşünmedi.

Trabzonspor'da savunma önlemlerini arttırınca, ikinci yarıda daha dengeli bir maç izlemeye başladık. Trabzonspor sol kanadını feda edip, orta sahayı kuvvetlendirince, siyah beyazlılar kendi sağ kanatlarından sık sık Hilbert'i kaçırıp, pozisyon aramaya başladılar ancak 54'te Selçuk'un kullandığı serbest vuruşa kafayı vuran Mustafa Yumlu, Trabzonspor'u 1-0 öne geçirmeyi başardı. Golden sonra Trabzonspor, en iyi bildiği şeyi yapmaya yani kontra atak oyununu oynamaya gerekli zemini buldu. Schuster golden sonra ilk hamlesini yaptı ve Ernst'i kenara alıp, Bobo'yu Nobre'nin yanına yollayarak forveti ikiledi. Bundan sonra özellikle Engin Baytar ve Burak Yılmaz'ın bindirmeleriyle ikinci golü arayan Trabzonspor'a karşı, Guti'nin ara paslarına bakan Beşiktaş'ın beraberliği yakalama çabasını izledik. Trabzonspor, Fenerbahçe'nin yaptığı hatayı yapmayarak, sahaya iyice yayıldı ve oyunu mümkün mertebe iyice daralttı. Guti'ye özel bir markaj uygulamaktan ziyade, top atacağı yerleri tutan ve ''adamı değil alanı savunan'' Trabzonspor, Guti'nin de kenara alınmasından sonra iyice rahatladı ve 90 dakikanın sonunu 3 puanla getirmeyi başardı.


Schuster'in Guti ve Ernst'i oyundan çıkarması yanlış bir hareket oldu bana göre. Artık işin son dakikalara kaldığı dönemlerde, organize gelişecek ataklardan çok, bireysel becerisi yüksek oyuncuların eline bakarsınız. Beşiktaş'ta da bu işi en iyi yapan iki adam olan Guti ve Ernst oyundan çıkınca, Bobo ve Nobre ikilisini destekleyecek yalnızca Tabata kaldı. Halbuki Tabata ve Holosko oyundan alınabilirdi. Tabi ki Schuster'in o aralar ne düşündüğünü hiç birimiz bilemeyiz. Takımını da en iyi kendisi tanıyor ve biliyordur. Bizimkisi yalnızca dışarıdan bir görüş. Aynı şekilde devre sonunda Şenol Güneş'in yaptığı hamle doğru ancak seçtiği oyuncu yanlıştı. Burak Yılmaz'a 90 dakika boyunca biz tahammül edemezken, kendisi nasıl tahammül ediyor anlayamıyorum. Konu Burak'tan açılmışken, belirtmeden geçmemek lazım, gol öncesi faul pozisyonunda, ayağını Ernst'in ayağına ''kasten'' taktığı açıkça belli oluyor. Sağolsun Beşiktaşlı yönetmenimiz Musa Çözen, golden çok bu pozisyonu ekrana getirdi. Burak'ın yaptığı sadece bu pozisyon da değil, ne zaman topu kaybedeceğini anlasa değme artistlere taş çıkartacak şekilde kendisini yere bırakıyor ve maalesef bırakın sarı kart görmeyi en ufak bir uyarı dahi almıyor.

Trabzonspor'da sahanın yıldızı tabi ki on kaplan gücündeki Serkan Balcı'ydı. Holosko'ya adım attırmamasının yanında, bir de hücuma verdiği destekle sivrildi, neredeyse 100 dakikayı bulan maçta bir adım geri atmadı. Zorluk derecesi böylesine yüksek bir maçta sahaya çıkan ve hatasız oynayıp, bir de gol atan Mustafa Yumlu'da tabi ki kahramanlar arasındaydı. Egemen sert futbolunu bu maçta biraz abarttı. Guti'ye yaptığı faul insanlık sınırlarını zorladı. Yine de genel performansı hatasızdı. Bu tip müdahaleler de dikkatli olması lazım her hakem Kuddusi Müftüoğlu gibi ''aciz'' kalmayabilir. Egemen insanlık sınırlarını zorlarken, Teofilo ise terbiye sınırlarını zorladı. Profesyonel bir futbolcuya yakışmayacak şekilde, İbrahim Toraman ile maç boyu gereksiz bir hesaplaşmaya girdi, maçın sonunda sol kroşesini rakibinin suratına indirdi ve oyundan atıldı. Tabi İbrahim Toraman'dan maç sonunda ''İstanbul'da görüşelim'' davetini de aldı. Yattara oyunda kaldığı süre içerisinde yine saman alevi gibiydi. Bir iki tane etkili orta ve bir iki driplingle ilk yarıyı tamamladı. Devre sonunda kulübeye geldi. Yerine giren Ceyhun Gülselam yine görev adamıydı. Kendisine söylenenleri yaptı, hayati bir pozisyonda Tabata'nın vuruşunu çizgiden çıkarttı ve milli takım kampına katılmak üzere yola çıktı. Onur maçı tam hatasız bitiriyor derken, kornere giden topu Bobo'nun önüne çeldi, Ceyhun topu çizgiden çıkartmasa, kaybolan iki puanın vebali direk kendisinin üzerinde olacaktı. Genç kaleci bir kaç maçtır formsuz, umarım ''ben oldum'' havasına girmemiştir. Selçuk belki de sezonun en iyi futbolunu Beşiktaş'a karşı oynadı. Kademeye girdi, pres yaptı, top kazandı, Mustafa'nın golünde el bombasını Beşiktaş ceza sahasına bırakan isim oldu. Colman'ın kötü performansı yine devam etti. Her şey bir yana maçın son dakikasında iki arkadaşı yanında bomboş durumdayken, kaleciyi geçmeye çalışması hiç yakışık almadı. Gerçi topu yanındaki Burak'a yuvarlasa, Burak'ın da o topu boş kaleye yuvarlayabileceğinden de şüpheliyim ya neyse! Şenol Güneş bana göre maçtan sonra ''onbirde oynadığının değerini bilmeyenlerden'' bahsederken, kendisini işaret etti, şayet Kasımpaşa maçında Colman'ı sahada göremezsek, Şenol Hoca'nın cezayı kestiğini anlayacağız. Son cümleler Engin Baytar için. Kendisine zamanında ''bu futbolcunun bu takımda ne işi var?'' dedim, ''böyle futbolculardan Trabzonspor fayda görmez'' de dedim ama ne dediysem, tek tek hepsini bana yedirtti. Kendisinden binlerce kez özür diliyorum. Hırsı, ateşi, siniri, herşeyiyle maçı yaşadı, oynadı, elinden geleni yaptı. Maç bitince çocuklar gibi sevindi, kolbastısını oynadı. Ne diyeyim, helal olsun sana Engin Baytar!

Beşiktaş kupa yorgunuydu, ayrıca Quaresma'sı sakattı ve bu maçta oynayamadı. Buna karşın, Trabzon deplasmanında başa baş, dişe diş oynadılar, eksikleri aratmadan, bir duran top golüne mağlup oldular. Schuster'in maça Bobo ile başlamaması da mağlubiyetin etkenlerinden birisi sayılabilir. Kaleci Hakan Arıkan her Trabzonspor maçında olduğu gibi yine harikaydı. Zapotocny görevini yapıp, hatasıza yakın oynadı. Ernst'te yorgunluğa bağlı küçük bir performans düşüklüğü olduğunu söylemek lazım. Holosko, Nobre ve Tabata yokları oynadılar. Guti yine iyiydi. Kazanmak için elinden yaptı. Hilbert'i çok beğendim. Korkusuzca oynadı, sık sık kenardan bindirdi, iyi toplar kazandı, iyi ortalar yaptı. İsmail Köybaşı nedendir bilinmez bu maçta silindi gitti. Savunmasının zayıf olduğunu biliyorduk ama bulunduğu kulvarı özellikle ikinci yarıda Burak Yılmaz'a ''koridor'' yaptı. Beşiktaş'ın en büyük şansı orada Burak'ın oynaması oldu!

Maçın hakemi her zamanki gibi kötüydü. Kartlarını zamanında çıkarmayınca, zaman zaman karşılaşma kontrolünden çıktı, sinir harbine döndü. İbrahim Toraman'ın futbol oynamaktan çok, ''pislik yapma'' çabasını sürekli görmezden geldi. Yardımcıları da iyi değildi. Tansiyonu hiç düşüremedi ve kırmızı kartını ancak yüzüncü dakikada kullanmayı aklına getirebildi. Bir çok sarı kartlık faulü atlayınca, faullerin şiddeti arttı, zaman zaman kasti sertlikler oldu. Unutmadan belirteyim, Egemen'in pozisyonunun da penaltıyla uzaktan yakından alakası yoktu. En azından burada doğru karar verdi.

Trabzonspor bu sezon Fenerbahçe'den sonra, Beşiktaş'ı da devirerek uzun zamandır başaramadığı bir şeyi başarmış oldu. Deplasmandaki Kayserispor beraberliği de bana göre son derece normal bir sonuç. 7 haftada yalnızca Manisaspor ve Antalyaspor'a ekstra puan kayıpları yaptılar. Bunun dışında her şey nispeten iyi gidiyor. Stoper mevkiine bu maçla birlikte bir alternatif daha bulunmuş oldu. Trabzonspor her anlamda bu maçtan karlı ayrıldı. Şimdi deplasmanda Kasımpaşa, ardından iç sahada Gençlerbirliği ve dış sahada Konyaspor maçlarını oynayacak içerdeki Galatasaray maçına kadar. Bu üç maçtan alınacak 9 puan ile Galatasaray'ın karşısına ''iyice'' güçlü olarak çıkmak mümkün.

Beşiktaş'ın oynadığı futbol vasatın biraz altındaydı. Kazanmak için ellerinden geleni yaptılar. Sezon başından beri sergiledikleri inatçı karakteri bu maça da yansıtmayı başardılar. Bir duran top golüne mağlup olup, ligdeki ikinci mağlubiyetlerini aldılar. Schuster'in rotasyonlarına büyük saygı duyuyorum ancak nasıl ki Guti ve Ernst bu rotasyona dahil değilse, Bobo'da olmamalı bana göre.

Skor Tahmin Oyunu 7. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

TOLGA ŞENER: 44

HAKAN DEMİREL: 14

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 14

FATİH ÇİMEN: 13

MELİH KAZDAĞ: 13

FARUK TURUTOĞLU: 4

FATİH TURUTOĞLU: 4


GENEL PUAN DURUMU:

TOLGA ŞENER: 104

FARUK TURUTOĞLU: 101

HAKAN DEMİREL: 86

MELİH KAZDAĞ: 76

FATİH ÇİMEN: 71

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 58

FATİH TURUTOĞLU: 46