26 Kasım 2009 Perşembe

Her Yerinizden Öpüyorum!


Bütün gazetelerin ve medyanın göklere çıkarıp, dün ''tu kaka'' diyenlerin bugün dahi ilan ettiği Mustafa Denizli sahaya öyle bir takımla çıktı ki, Manchester Unitedlı ''bebelerin'' maçı kazanması için oluşabilecek en iyi siyah beyaz varyasyon sahada yer almış vaziyetteydi.Carling Cup'ta Huddersfield United ile oynayacakmış gibi sahaya çıkan kadroya rağmen, daha maçın başından itibaren geriden Anderson'un olgunlaştırıp, Obertan'ın yetenekli ayaklarına teslim ettiği ataklarla Beşiktaş kalesini ablukaya almaya çalışan ManU'nun karşısına önce Ernst ardından da Ferrari dikildi. Beşiktaş'ın ilk onbirinde ''yarım adet'' bile Bobo'yu besleyebilecek oyuncu olmayınca çoğu zaman üzerine bina dikilecek kadar boş kalabilen ManU savunmasının arasına sızılamadı. Beşiktaş'ın en cesaretli oyuncusu olan Ekrem Dağ'ın anlamsız heyecanı ve savrukluğu yüzünden de birçok atak hiç oluşamadan sonra erdi. Ernst ve Fink'in soğukkanlığında bir üçüncü oyuncuyu orta sahaya koymaya cesaret edemeyen Mustafa Denizli'nin şans melekleri ise tamamen kendisinin yanındaydı. Fink'in denediği bir iki şuttan sonra Tello'nun savurduğu top kalecinin kucağına giderken savunmaya çarpıp yön değiştirince ağlarla buluştu ve Beşiktaş öne geçmeyi başardı. Golden sonra Bobo'nun nefis asistinde Fink şutunu direğin aut tarafından dibine nişanlamasaydı iş belki oracıkta bitebilirdi. Alex Ferguson rotasyonun topuzunu fazla kaçırdığını anlayınca ikinci yarıda oyuna üstüste Owen, Carrick ve Evra'yı sürdü ama iş işten geçmiş gibiydi neredeyse. Hem Toraman hem Tello sakatlanarak oyundan çıkınca maçı ''izleyen'' Mustafa Denizli'nin ekmeğine yağ sürüldü ve düşen orta sahaya Uğur İnceman takviyesi geldi. Maçın sonunu getirmeyi başaran Beşiktaş altın değerinde bir üç puanla sahadan ayrılıp iki hafta sonra oynayacağı CSKA Moskova maçını beklemeye başladı.

Şimdi bir kere şunu belirtmek isterim ki, Mustafa Denizli dahi falan değil. Dünkü maça çıkardığı kadro aslında O'nun ne kadar ''korkak'' olduğunun bir göstergesi. Adını daha önce duymadığımız Manchester Unitedlı oyuncuların karşısına ne kadar savunma oyuncusu varsa dikmek ne kadar yanlışsa, Alex Ferguson'ın maçtan önce ''gençleri oynatacağım'' sözüne rağmen bu korkak anlayışla sahada durmaya çalışmak o derece kötü bir tercih. Ben dün Beşiktaş'ın kazanma ihtimalinin yüksekliğinden bahsederken sahada hiç böyle bir takım hayal etmemiştim. Korkak Mustafa Denizli'nin şansının yardımıyla kazandığı bir maç oldu Manchester United - Beşiktaş maçı. Hepsi bu... Bundan ötesi yok.

Beşiktaş adına maçın birden fazla kahramanı var aslında ama en önemlisi Matteo Ferrari hiç kuşkusuz. Hiç abartmadan söylüyorum, memleket topraklarında gördüğüm en iyi savunma performansını sergiliyor adam. Ben bu kadar sezgileri güçlü, bu kadar ayakta kalabilen ve bu kadar mükemmel kademe anlayışı olan bir futbolcu daha görmedim memlekette. İnsanın 90 dakika boyunca hiç mi konsantrasyonu bozulmaz, hiç mi dağılmaz, şaşılacak bir performans sergiledi İtalyan oyuncu. Fabian Ernst o her zaman bildiğimiz soğukkanlılığıyla tereyağından kıl çeker gibi kazandığı topları hep olumlu kullanmasıyla dikkat çekti. Savunma görevini yaptığı gibi zaman zaman hücuma gidip ''10 numara'' gibi davranmaya çalıştı. Rüştü Reçber son dakikada yaptığı iki insanüstü kurtarışla Beşiktaş'ın skoru korumasını sağlayıp bize eski günlerini hatırlattı. İbrahim Toraman sakatlanıp çıkana kadar çevikliği ve çabukluğu ile Beşiktaş için ne kadar önemli bir oyuncu olduğunu bir kere daha göstermiş oldu. Unutmadan eklemem lazım, Uğur İnceman'nın özgüvenine ve soğukkanlılığına da hayran oldum.

Manchester United'ın en etkili adamı Obertan oldu. O güzel ''kellesiyle(!)'' maç boyu Üzülmez ve Köybaşı'nın savunmaya çalıştığı kanadı hallaç pamuğu gibi attı ancak getirdiği topları ManU oyuncuları değerlendiremedi. Gibson bu takımın oyuncusu değil ve olamayacak gibi duruyordu maç boyunca. Kalecileri Foster'da pek güven veren bir kaleciye benzemiyordu. Wellbeck için ''Yeni Adebayor'' yakıştırmasını yapan İngilizler (spikerin yalancısıyım) mahçup olmuşlardır herhalde dün akşam. Geçen sezon attığı kritik gollerle şampiyonluğa büyük katkı sağlayan İtalyan Macheda ise anlamsız bir kibir içerisinde maç boyunca aldığı tüm topları ezerek, henüz mental olarak ManU kalibresinde olmadığını gösterdi. Bu takımın tek hakimi olan Alex Ferguson'ın kendisiyle maçtan sonra özel(!) bir konuşma yaptığına eminim.

Son olarak değerli spiker kardeşimiz Ertem Şener'e değinmek istiyorum. Maç boyunca ''Biz nefesimizi değil, nefesimiz bizi tuttu adeta'', ''Ekrem adeta Beşiktaş'ın gizli öznesi'', ''İbrahim Kaş yaparken göz çıkaracaktı'' gibi özlü sözleriyle beni benden almışken maçın sonlarında Rüştü için söylediği ''Rüştü ellerinden öpüyorum'' lafının ardından bir süre algılayamadığım ''Heryerinden öpüyorum heryerinden!'' tümcesiyle de yıllar boyu unutulmayacak bir kalıbı futbolumuza kazandırmıştır. Bununla ilgili söylenmesi gereken bir iki söz daha var ama blogta olmaz! Türkiye'nin Avrupa çapında temsil edildiği en önemli organizasyonun en önemli maçını Ercan Taner, Murat Kosova, Okay Karacan, bunları geçtim, Melih Gümüşbıçak ve Şendil bile varken Ertem Şener'in anlatması Türkiye'nin talihsizliğiydi. Emre Tilev, Ertem Şener, Sabri Ugan ve İlker Yasin gibi muhteşem yeteneklerle bezenmiş üstün spor spikerlerini(!) kadrosunda bulunduran Doğan Medya Grubu'nu her yerinden öpüyorum! Devre arasındaki ihaleyle birlikte Süper Lig'in yayın haklarının D-Smart'a geçmesi spikerleri sayesinde en büyük korkularımdan birisi oldu maalesef!

25 Kasım 2009 Çarşamba

Skor Tahmin Oyunu 14. Hafta Tahminleri


TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

BURSASPOR - GALATASARAY

FENERBAHÇE - KASIMPAŞA

TRABZONSPOR - ESKİŞEHİRSPOR

SİVASSPOR - BEŞİKTAŞ

Kırmızı Kart Cezalıları:

Fenerbahçe: Colin Kazım Richards
Eskişehirspor: Doğa Kaya

Galibiyet Uzak İhtimal Değil (Volume II)


Beşiktaş'ın İngiltere deplasmanları tam bir kabus aslında. Leeds United'tan 6 ve Liverpool'dan 8 gol yemişliği var tek seferde. Şimdi bu iki takımdan daha da büyük bir takım ile oynayacaklar. Ayrıca Şampiyonlar Ligi serüveni boyunca oynadığı dört maçtan yalnızca bir puan çıkarabilmiş ve kendi sahasında oynadığı iki maçı da kaybedip gol bile atamamış kötü bir grafiği var siyah beyazlıların.

Yukarıdaki tablo ne kadar ''vahim'' gözükse de aslında durum o kadar da kötü değil. Manchester United gruptan çıkmayı geçen hafta garanti altına aldığı için, bu maça yedek ağırlıklı bir kadroyla çıkacak. Bu eldeki ilk avantaj. Maça da öyle çok fazla asılacaklarını söylemek doğal olarak zor olur. Ayrıca Beşiktaş'ın yükselen form grafiği ve ''dillere destan'' savunması Manchester United karşısındaki Beşiktaş'tan bir sürpriz beklentisi içine sokuyor beni. Belki delilik ama bugün İddaa kuponuma da Beşiktaş'ı 7.50'lik oranıyla işaretleyiverdim. Beşiktaş'ın muhtemel kadrosu içerisinde Rüştü, Sivok, Ferrari, Toraman, Ernst, Fink ve Ekrem'in yeri garanti eğer Mustafa Denizli'nin aklında başka birşey yoksa. Yusuf, Tabata, Nobre, Bobo, Tello, Üzülmez, İsmail Köybaşı ve Uğur İnceman kalan 3 mevkii için adaylar ve bence bunların içinde forvette Bobo, sol bekte İsmail ve ofansif orta saha mevkisinde Tabata'nın oynaması gerekir. İçimden bir ses ise sol bekte Üzülmez'in, orta sahada ise Yusuf'un şans bulacağını söylüyor.

Ben bu akşam Beşiktaş'ı Manchester United karşısında aynen son oynadıkları Wolfsburg maçındaki gibi galibiyet alabilecek durumda görüyorum. Beraberliğe oynamak çözüm olmaz, kontrollü ama 3 puanı düşünen, arzulayan ve bunu almak için gerekli mücadeleyi gösteren bir Beşiktaş, Manchester United'a boyun eğmeyecektir. Beşiktaş'a bu kritik karşılaşma öncesinde başarılar dilerim. Galatasaray ve Fenerbahçe'nin yanına üçüncü bir takımımızı Avrupa Ligi için gönderebilir miyizi bu akşam göreceğiz kanaatimce.

23 Kasım 2009 Pazartesi

Karıştık!


Kaptan Egemen Korkmaz, Galatasaray'dan alınan Kamerun Milli Takım Kaptanı, namı diğer ''Büyük Şef'' Rigobert Song, Kayserispor'dan büyük umutlarla 6 milyon euro para verilerek alınan Turkcell Süper Lig'in gol krallarından Gökhan Ünal, sezon başında Gençlerbirliği'nden getirilen ve Trabzonspor'u çok seven (!) Engin Baytar, Senegal Milli Takımı'nın kalecisi Tony Sylva ve sezon başında göreve getirilen, daha önce Belçika Ligi'nde şampiyonluklar yaşamış ''Kurt Hoca'' Hugo Broos... Hepsinin ortak özelliği Trabzonspor'un içine girdiği büyük çaplı krizin faturasının kesildiği isimler olması. Söylentilere göre Serkan Balcı ve İbrahima Yattara'ya da piyangonun vurması an meselesi ancak Sadri Şener'in böyle bir niyeti varsa da bu saatten sonra ekstra bir operasyona girilmeyecektir kanımca.

Kasımpaşa maçı için söylenecek pek fazla birşey yok aslında. Hocaya inancını her hafta biraz daha fazla yitiren futbolculara inat bu saate kadar Hugo Broos ile gelip, bu saatten sonra hocayla beraber 5 tane futbolcunun biletini kesmek ancak ''bizim insanımızın'' yapacağı bir tez canlılıktı zaten. Hugo Broos o kadar şaşkın ve ''delirmiş'' haldeydiki, Kasımpaşa karşısında 2-1 geride olan takımının son değişiklik hakkında sahadan Tayfun'u alıp yerine Ahmet Sarı'yı oyuna sürdü. Ahmet Sarı'yı tanıyan var mı peki? Göksu Alhas ve Barış Memiş ile birlikte altyapıda parlayan 3 ''youngster''dan birisi. 1992 doğumlu ve daha önce defalarca U-16, U-17 VE U-18 formaları giymiş, forvet arkası ve forvet oynayabilen Trabzonlu bir ''çocuk''. Aklı başında bir teknik direktör hayatında ilk kez profesyonel maça çıkacak 17 yaşındaki bir oyuncuyu ''maç kurtarsın'' diye sahaya sürer mi peki? Hugo Broos sürdü. Bunu daha önce Gerets yapmıştı Galatasaray'da. Konya deplasmanının son dakikalarında Aydın Yılmaz'ı sahaya sürmüş ve o Aydın Konyaspor'a son dakika golünü atmıştı. Bilmiyorum böyle bir patlama mı bekledi Hugo Broos ama sadece Ceyhun'un isyanına ayak uyduracak tek oyuncu olan Alanzinho her zamanki gibi oyuna sonradan girip sahada 45 dakika kalınca zaten geliyorum diyen bozgun kaçınılmaz oldu. Kasımpaşa'ya 3-1 yenilmenin bozgundan başka bir sözlük karşılığı yok. Peki bunca zaman biriktirilen öfkenin yansıması ne oldu? Hoca görevden alındı ve yanında 5 futbolcunun da kellesi gitti. Devre arasına kadar Metin Diyadin ile gidilir ve arkasından Şenol Güneş olması gereken yere gelir o 5 futbolcuda tekrar kadroya dahil olurlar. Peki uçup giden koca bir sezon geri gelir mi? Hayır tabi ki. O beş futbolcu diğerlerinden daha mı fazla suçlu? Daha mı fazla utanmalılar peki? Hiç sanmıyorum. Tabi ki işin içinde değilim ancak kaybedilen bir maçın ardından ofise toplanıp şu kararı vermek ''radikal değişiklikler'' midir? Gülerim bunu söylene. Taraftarın ve camianın gazını aldınız ama Nuri Albayrak'ın yönettiği Trabzonspor'a döndürdünüz bizi. Net söylüyorum: Song, Baytar, Gökhan Ünal, Sylva, Tjikuzu bir an önce gitsin zaten, hiç durmasınlar. Yattara'ya geçirdiği 6 yıla ve bana göre değerli hizmetlerine hürmeten sezon sonuna kadar sabredilebilir ancak ''Liglerin efendisi'' Fatih Tekke dönerse ve Yattara şu lanet sakatlığını atlatırsa yeniden doğacaktır göreceksiniz. Serkan Balcı'nın bu işlerde gram suçu olmaz hiç kimse O'na fatura kesmesin. Tek tek oyuncuları değerlendirmek istemiyorum ama bu takımın iskeletinde bulunmayı hakeden oyuncular var. Bir Umut, bir Colman, bir Ceyhun... Bunlar yanmasın sakın arada.

Haftaya Eskişehirspor gelecek Trabzon'a. Göreceksiniz sahada asılan, parçalayan ve ısıran bir takım olacak. Stoperde Giray ve Tayfun oynayacakmış ne gam! Hoca gitti, futbolcular rahatladı. Sözün özü; sadece Hugo'nun kellesi yeterliydi. Zaten ''Bizim Şenol'' için şartlar oluşmuştu. 5 futbolcunun kellesini niye aldınız kardeşim! Biraz sakin olsanıza...

Skor Tahmin Oyunu 13. Hafta Sonuçları


BU HAFTA PUANLAR:

TOLGA ŞENER: 26

HAKAN DEMİREL: 22

BALTHAZAR: 13

FARUK TURUTOĞLU: 3


GENEL PUAN DURUMU:

TOLGA ŞENER: 191

HAKAN DEMİREL: 187

FARUK TURUTOĞLU: 144

BALTHAZAR: 119

19 Kasım 2009 Perşembe

Skor Tahmin Oyunu 13. Hafta Tahminleri


TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

GAZİANTEPSPOR - BURSASPOR

BEŞİKTAŞ - FENERBAHÇE

KASIMPAŞA - TRABZONSPOR

GALATASARAY - MANİSASPOR

Kim Bu Futbolcu?


Ajax'ta kahraman olan, Barcelona forması da giyen bir dönemin ünlü Hollandalı futbolcusunu bakalım hatırlayabilecek misiniz? Cevap yarın sabaha...

DOĞRU CEVAP: Robert Witchge. İlk ve tek doğru cevabı veren Tolga kardeşimi kutluyorum.

Son Biletler de Dağıtıldı


Dün gece oynanan 5 maçla birlikte Avrupa Kıtası'ndan Dünya Kupası'na katılacak olan son 4 takımla, Afrika Kıtası'ndan katılacak olan son takım belli oldu.

İlk maçta kendi sahasında 0-0 berabere kaldığı Ukrayna'yı deplasmanda Salpingidis'in golüyle 1-0 yenen Yunanistan bileti cebine koymayı başardı. Slovakya'dan sonra komşuları Slovenya'da güçlü bir ekol Rusya'yı 2-1 mağlup oldukları ilk maçın rövanşında 1-0 mağlup edip Dünya Kupası Finalleri'nin vizesini alırken, Bosna Hersek kendi sahasında Portekiz'e ilk maçtaki gibi 1-0 mağlup olarak rüyadan uyanmış oldu. Gecenin en dramatik maçında ise Thierry Henry'nin eliyle düzeltip Gallas'a asist yaptığı maçta Fransa kendi sahasında uzatmalar sonunda İrlanda Cumhuriyeti ile 1-1 berabere kalıp vizeyi alan son takım oldu. İrlanda Cumhuriyeti kendi sahasında 1-0 kaybettiği maçın ardından deplasmanda son Dünya Kupası'nın finalisti Fransa'yı normal sürede Robbie Keane'nin golüyle 1-0 yense de dramatik ve skandal gole engel olamayınca bileti Fransa'ya kaptırdı. Dün gece Henry'nin hangi hislerle uyuduğunu da gerçekten çok merak ediyorum.

Afrika Kıtası'nın son biletini ise tarafsız saha Sudan'da oynanan maçta Mısır'ı 1-0 yenerek, hakettiği şekilde Cezayir aldı. Bundan önceki maçta Mısır'da oyuncuları taşlanan ve 4 futbolcusu sahaya kafaları bandajlanmış şekilde çıkan Cezayirli oyuncular 90+5'te yedikleri gole engel olamayıp işi play-off maçına bırakmışlardı. Dün gecenin belki de kendi adıma en çok sevindiren sonucu çıktı ve Cezayir son biletin sahibi oldu.

Geçen Dünya Kupası'nda Togo ve Trinidad Tobago gibi ülkeleri izlemiştik. Bu dünya kupasında ise Cezayir ve Yeni Zelanda gibi ülkeleri izleme şansına sahip olacağız. 2010'nun Haziran ayını iple çekiyorum desem abartmış olmam.

Tufan Görünümlü Cemal!


Ümit vaadeden ve sempatik basketbolculardan birisiydi Cemal Nalga. Kendisi için bir aralar NBA lafları geçse de, gerekli ''level atlamayı'' gösteremeyince Galatasaray Cafe Crown formasıyla Türkiye Basketbol Ligi'nde oynamaya devam etti.

Cemal Nalga bir hazırlık maçında rakip basketbolcuyu yumrukladığı için 5 maç cezaya çarptırılmış Türkiye Basketbol Federasyonu tarafından. Bu cezanın ardından sezon başı hazırlık kampında gidilen Almanya'da ki ilk hazırlık maçında cezası yüzünden oynayamayan Cemal Nalga daha sonra ki iki maçta sahaya çıkmış. Düpedüz kendisi sahaya çıksa belki iş bu kadar büyümeyecek, ihmalden şundan bundan bahsedilecek ama Cemal Nalga sahaya Tufan Ersöz'ün, yani bir başka Galatasaray Cafe Crown oyuncusunun formasını giyerek çıkmış. Yani hem Cemal Nalga, hem koçları, hem idari kadro, hem de bu işten kimin haberi varsa hepsi bu olaya göz yumup, koskoca Galatasaray Camiası'nı cümle aleme rezil etmeyi başarmışlar. Sahaya Cemal Nalga'yı sürüp, kendisini Tufan Ersöz yerine koymuşlar! Herkesin bildiği gibi yalancının mumu yatsıya kadar yanıyor. Bu olayı bir şekilde öğrenen Pınar Karşıyaka ve Fenerbahçe Ülkerspor takımları federasyonu uyarmışlar ancak federasyon olayı araştırma zahmetine katlanmayıp, Galatasaray Cafe Crown'ın gönderdiği esame listesini baz alarak itirazları reddetmiş. Bunun üzerine yaşanan ikinci perde çok vahim. Cemal Nalga'nın, Tufan Ersöz'ün formasıyla çıktığı maçlar hem fotoğraflanmış hem de videoya kaydedilmiş. Dolayısı ile yapılan sahtekarlık gün gibi ortaya çıkınca dün akşam Galatasaray yönetimi apar topar toplanıp olaya karışan herkesi görevinden uzaklaştırdı.

Bu tip bir olayı amatör ligler hariç ilk defa duyduğum için cezasının ne olduğunu bilmiyorum açıkçası. O yüzden cezaları bizzat ben vereceğim! Bir kere takımın koçluğunu yapan Okan Çevik'in lisansının, diplomasının yani koçluk yapmasına müsade eden tüm evraklarının iptal edilmesi gerekiyor. Okan Çevik bundan sonra kendisine yeni bir iş alanı bulmalı. İdari kadroda bulunan ve bu olaya karışan hiç kimsenin (Emektar olan ya da emektar olduğuna inandığımız Koray Mincinözlü dahil) bir daha basketbol camiasına sokulmaması gerekiyor. Galatasaray Cafe Crown takımının ise bu zamana kadar aldığı tüm galibiyetlerin iptal edilip, ivedilikle bir alt lige düşürülmesi ve bir alt ligde de mutlaka önümüzdeki sezona eksi puanla başlaması gerekiyor. Bu sahtekarlık aslında o kadar büyük cezaları hakediyor ki, Galatasaray isminin büyüklüğüne dua etmeli.

Peki göz göre göre bir basketbolcu böyle bir skandala adının karışmasını nasıl kabul eder? Bu kadar cahil nasıl olunur? Bunları anlamak ve izah etmek tamamen imkansız. Koskoca bir adam nasıl yakıştırıyor kendisine takım arkadaşının formasını giyip sahaya çıkmayı. Peki çok mu önemli Cemal Nalga'nın o hazırlık maçlarında oynaması. Sezona hazır girmesine(!) değdi mi şimdi bu olanlar? Hani rakip takım taraftarları birbirleriyle atışırken, sataştıkları takımın tarihinde yaşanan ''kara günlere'' gönderme yaparlar ya, (7-1'lik Sigma maçı, Fenerbahçe'nin Galatasaray'ı 6-0 yendiği maç, Beşiktaş'ın Trabzonspor'u 7-1 yendiği maç, Beşiktaş'ın Liverpool'dan 8 yemesi gibi) artık bu olayda Galatasaray için bir kara gün olmuştur. Hem de en büyük kara gün. Bu rezilliği yaşatanları ve görüpte göz yumanları da ayriyetten tebrik ediyorum. Tarihe geçtiler!

Anket Kapandı. İlk Yarının Lideri Fenerbahçe


Yaklaşık 2 hafta oldu anket kapanalı ancak sonuç analizi bu zamana kadar sarktı. Bir kez daha tekrar etmeyeceğime dair sözümü verdikten sonra anket analizine geçebilirim herhalde.

Aslında sonucu önceden belli olan bir anketti ''ilk yarının lideri'' anketi. Neticede anketin başlama tarihi Fenerbahçe'nin Galatasaray'ı devirip puan farkını iyice açtığı bir zamana denk geldiği için, anketi Fenerbahçe'nin açık farkla önde kapatması hiçte sürpriz olmadı.

Ankette Fenerbahçe, kullanılan 22 oyun 17 tanesini alıp uzak ara ik yarı liderliğinin favorisi oldu. Bursaspor 3 oy ve Galatasaray 2 oy alırken, Beşiktaş'a doğal olarak hiç oy çıkmadı. Gerçekten de Fenerbahçe'nin ilk yarının liderliğini başka bir takıma bırakması şu aşamadan sonra büyük bir sürpriz olur ancak yine de Beşiktaş maçından istedikleri sonucu çıkaramazlarsa, liderliği tehlikeye tehlikeye atabilirler. Fenerbahçe'nin kalan 3 maçta hala 1 mağlubiyet opsiyonu olduğundan dolayı bu sezon hem ilk yarının liderliği, hem de lig şampiyonluğunun en büyük adayı konumuna geçtiler bile.

16 Kasım 2009 Pazartesi

Ziraat Türkiye Kupası Grup Kuraları


A GRUBU:

FENERBAHÇE
ESKİŞEHİRSPOR
ANTALYASPOR
ALTAY
TOKATSPOR

B GRUBU:

TRABZONSPOR
GALATASARAY
DENİZLİ BELEDİYESPOR
ANKARAGÜCÜ
ORDUSPOR

C GRUBU:

GİRESUNSPOR
TARSUS İDMAN YURDU
BURSASPOR
DENİZLİSPOR
SİVASSPOR

D GRUBU:

MANİSASPOR
KASIMPAŞA
KONYA ŞEKERSPOR
BEŞİKTAŞ
İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESPOR

A Grubu'nda Fenerbahçe fikstür dezavantajlı bir kura çekti ancak yine de büyük bir aksilik olmazsa Eskişehirspor ve Antalyaspor'u kolayca geçip, grubundan çeyrek finale lider olarak yükselecektir. Bu grubun ikinciliği için ise Eskişehirspor'a %65, Antalyaspor'a ise %35 şans veriyorum.

B Grubu'na seribaşı olarak giren Trabzonspor'un onca rakip içerisinden Galatasaray'ı çekmesine hiç şaşırmadım! Üstüne üstlük Trabzonspor ilk maçını artık seribaşı ünvanını devrettiği rakibi Galatasaray ile deplasmanda oynayacak. Normal şartlar altında Galatasaray ve Trabzonspor'un ilk iki yapıp bu gruptan çıkmaları gerekiyor ancak Trabzonspor'un geçmiş yıllardaki kötü kupa performansları akla gelince kaostan kurtulabilirse Ankaragücü'nün Trabzonspor'u zorlayabileceği düşünülebilir.

C Grubu'nun seribaşı Sivasspor zor günler geçirdiği için bu gruba klasik olarak ''ölüm grubu'' diyebiliriz. Bursaspor'un bu grubu kolaylıkla geçeceğini düşünürsek, Sivasspor ve Denizlispor'un ikincilik mücadelesi yapacağını düşünebiliriz ancak Giresunspor ve Tarsus İdman Yurdu'nun bunlardan daha kolay gruplar bulamayacaklarını düşünürsek ikincilik için ''abanmaları'' hiçte sürpriz olmaz. Eğer bir alt küme takımı bir gruptan çıkacaksa bu grup ancak C Grubu olabilir görüşündeyim.

D Grubu'nda seribaşı olan Beşiktaş, Manisaspor, Kasımpaşa ve İ.B.B'yi atlatmaya çalışacak. Eğer işi sıkı tutmazlarsa bir kaza yaşayabilirler ancak yine de en büyük favori tabi ki siyah beyazlılar. İkincilik için aday olan üç takımdan İ.B.B'ye %50, Manisaspor ve Kasımpaşa'ya ise %25'şer şans veriyorum. Konya Şekerspor tarihinde ilk kez katılacağı Ziraat Türkiye Kupası'nın en şanssız kuralarından birini çeken takımlardan birisi oldu maalesef.

Hoca Bu Ne?


İçini ülkesinde dökmüş Hugo Broos. İki gün önce bir Belçika gazetesinde çıkan röportajı oldukça enteresandı. Trabzonspor için ''yabancı teknik direktör mezarlığı'' demiş. Egemen Korkmaz'ın 26 adet silahı bulunduğu iddia etmiş. Ayrılması için nedeni olmadığını ancak baskı hissettiğini söylemiş ve her sabah ezan sesiyle uyandığından dem vurmuş.

Trabzonspor'un yabancı teknik direktör mezarlığı olması konusundan başlayalım.Trabzonspor'un ilk yabancı teknik direktörü 1985-86 sezonunun başında göreve gelen Alman Jurgen Sundermann'dır. Sundermann o sezonun 27. haftasında görevinden alınmış ve yerine Ahmet Suat Özyazıcı getirilmiştir. 1988-89 sezonunda Trabzonspor'un başına yine bir Alman olan Werner Biskup getirilmiş ancak teknik direktör daha ligin dördüncü haftasında görevinden alınarak yerine Şenol Güneş getirilmiştir. 1989-90 sezonunda Belçikalı teknik adam Urbain Breams Trabzonspor'da teknik direktörlüğe getirilmiş ve efsanevi kupa finalinde Trabzonspor kendi sahasında Bursaspor'u 3-0'ın rövanşında 5-1 mağlup ederek Türkiye Kupası'nı müzesine götürmüştür. O sezonun sonunda ise tüm ısrarlara rağmen Urbain Breams sağlık sorunlarını gerekçe göstererek Trabzonspor teknik direktörlüğü görevinden ayrılmıştır. Urbain Breams bir sezon aradan sonra Trabzonspor'un başına bir kez daha gelerek 1991-92 sezonunda Trabzonspor'u çalıştırıp yine kendi isteğiyle sezon sonunda görevi bırakmıştır. 1992-93'te bana göre şimdiye kadar Trabzonspor'a gelmiş en kariyerli teknik adam olan George Leekens göreve başlamış. O sezonu tamamlayan Belçikalı teknik adam ertesi sezonun dördüncü haftasında alınan Karşıyaka mağlubiyetinin ardından görevinden istifa etmiş ve yerine yine Şenol Güneş gelmiştir. 1998 yılına kadar yabancı teknik direktörle çalışmayan bordo mavili ekip 98-99 sezonunu ise Gordon Milne ile geçirmiştir. 2001-02 yılında Hans Peter Briegel'e tarihin en kötü kadrolarından birini emanet ederek başarı bekleyen Trabzonspor küme düşmekten sondan birinci hafta kurtulup Briegel ile de yollarını ayırmak durumunda kalmıştır.

2001-02 sezonundan beridir yabancı bir teknik direktörle çalışmayan Trabzonspor, 2009-10 sezonunu başında Urbain Breams ve George Leekens'in ardından kulübün üçüncü Belçikalı teknik direktörü olan Hugo Broos ile çalışmaya başladı. Yukarıdaki tabloya bakınca Trabzonspor'un yabancı teknik direktörleri pek fazla tercih etmediği ancak tercih ettikleriyle de pek fazla çalışmadığını görüyoruz. ''Yabancı hoca mezarlığı'' tarifi bana göre biraz ağır kaçsa da, yine tablo ortada olduğu için değişik yorumlarda olacaktır mutlaka.

Hugo Broos'un Egemen'in silah tutkusunu neden Belçika basınına anlatma gereği duyduğunu pek anlamadım. Ya da röportaj nasıl o noktaya geldi bilemeyeceğim ancak bu konuda ki tek sıkıntı, Kaptan Egemen'in hobilerini kendi ülkesinde bir gazeteye anlatan Hugo Broos'a tavır alması olabilir. Bir teknik direktör ile bir takım kaptanının arasının açık olması ise bir kulüp için ne derece profesyonelce ve ne derece ekip ruhu çerçevesinde olur bunun değerlendirmesini yönetim kurulu yapacaktır.

Teknik direktörlüğü bırakması için bir neden görmüyor Belçikalı Hoca. Diyecek kelime ya da düzgün bir cümle kuramıyorum bu sözün üzerine. Bir de baskı hissettiğini söylemiş ki, doğrudur, baskı mutlaka vardır ama kendisinin ayrılması için bir sebep bulamaması için kendisine sezon başında ''bu takımı ilk onun içinde tut yeter'' denmiş olması lazım. Herhalde hiçbir yönetici Hugo Broos'a böyle bir söz vermemiştir.

Ezan konusuna girmeye gerek yok. Toplumun kültürüne yabancı bir insan ve o ezan orada okunuyorsa bundan rahatsız olmak yerine buna alışmak zorunda. Suudi Arabistan'da çalışırken, namaz zamanı bütün dükkanlar kapanıp, ortalık ölüm sessizliğine büründüğünde ben de neye uğradığımı şaşırmış ancak kısa zamanda ''namaz zamanında arazi olunabilecek yerleri öğrenip'' ortama ayak uydurmuştum. En azından ezan okununca ''arazi olmak'' zorunda kalmıyor Broos. Beterin beteri var!

Dün gece yönetim Broos'u sorguya çekip ''Hoca bu ne?'' demiş. Broos'ta amiyane tabirle ''kıvırmış''. Bu sezonu nasıl kaybettik, nasıl kaybettik... Sormayın gitsin!

De Nigris'te Gitti.


Antonio de Nigris oynadığı futbolla ve attığı gollerle aklımda yer edinen futbolculardandı. Kalbinde sorun var demişlerdi zaten vakti zamanında. Yunanistan'a Larissa'ya gitmiş bu sezon başında, haberim yoktu. Kalp krizi geçirip ölmüş. Aklımda kalan en net görüntüsü yukarıdaki sevinç fotoğrafıdır. Taktığı maske ülkesi Meksika'da bir halk kahramanına aitmiş. Artık kendisini bu şekilde sevinirken göremeyeceğiz. 31 yaşında ve gencecikti. Son dönemlerde en çok üzüldüğüm haberlerden birisi oldu De Nigris'in ölümü. Allah yakınlarına sabır versin.

Aferin!


Geçen sezonun final serisini tekme tokatlarla basketbolculara saldırarak kapatmıştık. Bu sezon da kaldığımız yerden devam ettik. Dün akşam da Galatasaray Cafe Crown'un Fenerbahçe Ülkerspor'u 74-72 yendiği maçtan çok, maçta çıkan olaylar konuşulacak.

Herşeyin başlangıç noktası olarak şu Fenerbahçe Ülkersporlu bayanın orta parmağı gösteriliyor ancak açık söylemek gerekirse Galatasaray Cafe Crown taraftarının maçın başından itibaren olay çıkarmaya pek meyilli olduğunu sezmiştim zaten. Resmen maçı kazandırmaya falan değil, aman birşey olsa da taşkınlık yapsak diye etrafı kollamaya gelmişti taraftar. Sağolsun o bayanda kırılasıca parmağını tribünlere göstererek zaten şiddete meyilli taraftarın sahaya inmesine neden oldu.

O ona vurdu, bu buna madde attıdan çok (zaten her yerde en ince detayına kadar yazıyor) Galatasaray Cafe Crown takımını temsil edenlerin demeçlerine taktım kafayı. Mesela Adnan Polat. ''Bir kadının yüzünden çıkan olaylara üzüldüm ancak özür dilemeyeceğim, onlar bizden özür dilediler mi?'' diyor. Sanki özür dilese, birazcık ortamı yumuşatsa, gelecekte olabilecek olayların önüne geçse bir yerleri incinir. İki tane olgun ve yapıcı cümleyi bir araya getirse taşları dökülür. Galatasaray Cafe Crown Coach'u Okan Çevik spikerin ısrarlı sorularına rağmen hala daha ''değerli bir galibiyetten'' bahsediyor. Bunun neresi değerli galibiyet. Adamları sindire sindire, korkuta korkuta resmen zorla kazandınız. Sahaya girip basketbolculara saldıran hayvanların yardımıyla kazandığın maç mı değerli galibiyet? Pes doğrusu!

Bugün Galatasaray Cafe Crown, yarın Fenerbahçe Ülkerspor, ertesi gün Diyarbakırspor, sonra Trabzonspor, Beşiktaş vs... Nedir bu hırs, bu şiddet, bu kin... Anlamış değilim.

14 Kasım 2009 Cumartesi

Taktikli Pankart!


Trabzonspor taraftarı, ''Adam gibi adam'' Ziya Doğan'ın ikinci döneminde kendisi için bu pankartı açmıştı. Pankartta tam olarak şu yazıyor:

Trabzon'a fayda olmaz, futbolundan utandık. Korku Ecele fayda olmaz, arkanda 10 milyon taraftarın var hocam. Hücum futbolu oynat. Hücuuuuuuuuuumm...

Bir Kasımpaşa deplasmanı öncesi Olimpiyat Stadı'nda açılmıştı bu pankart. O maçta 8 savunma oyuncusuyla Trabzonspor için 0-0 berabere sonuçlanmıştı. Ah Ziya Hocam ah! Sendeki kadro Ersun Hocam'da olacaktı ki...

İbrahima Yattara Giderken...


Hiç kuşkusuz Trabzonspor tarihinin önemli isimlerinden birisi oldu İbrahima Yattara. Belki ismi efsaneler arasında yer almayacak ancak camianın yıllar boyu hatırlayacağı, simge isimlerden birisi olarak kalacak. Kendi adıma ifade etmem gerekirse, Trabzonspor'u izlemeye başladığımdan beri kalbimde yer eden, Hami Mandıralı, Şota Arvaladze, Gökdeniz Karadeniz, Fatih Tekke, Miroslav Szymkowiak gibi büyük futbolcuların yanına rahatlıkla ismini yazabileceğim, Trabzonspor formasıyla yedinci sezonunu oynayan büyük bir futbolcudur gözümde.

İbrahima Yattara son iki sezondur ciddi bir kriz olmaya başladı Trabzonspor için. Geçen sezon ki Katar meselesinden bu zamana kadar geçen süreç Gineli oyuncu için pek olumlu olmadı. En son gelinen nokta ise, hazırlık kampında oynanan Standart Liege maçında sakatlanan oyuncunun hala iyileşememesi üzerine hiç iç açıcı değil. Yattara Türkiye'de yapılan tedaviden sonuç alamayınca yönetimden kendi özel doktoruna görünmek için izin istiyor ve Ünal Karaman kendisinden ''10 gün içinde döneceğine dair söz veren(!)'' bir kağıt imzalamasını istiyor. Yattara'da bu kağıdı imzalayıp önce Belçika ardından da Gine'ye gitmek için izni koparmış oluyor.

Trabzon'dan İstanbul'a geldiği sırada LigTv kendisini yakalıyor ve bir röportaj gerçekleştiriyor. Uzun uzadıya röportaja girmeyeceğim. Yalnızca Yattara belli ki en azından bir süreliğine Trabzonspor'dan ayrılma fikrini kafasından atmış ve yılda kazandığı 2,4 milyon TL'yi haketme yoluna gitmiş. Anladığım kadarıyla talipleri azalınca ve Katar işi olmayınca bu paradan daha fazlasını kazanamayacağını düşünüyor olmalı ki kendisini Trabzonspor formasıyla, belki de futbolu bırakmaya adamış.

Taraftar kendisini çok seviyor. Kendi adıma bundan sonra ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın O'nu hep bir ''kahraman'' olarak hatırlayacağımı belirtmek isterim. Ha tabi ki Yattara'nın çuvalla hatası oldu, belki de şu anda kadroda bulunması gereken en son oyuncudur (gerçi Tayfun Cora varken bu söz Yattara için ağır kaçar ama) ancak dediğim gibi O bir efsanedir ve efsaneler için kadrolarda her zaman yer vardır.

Sadri Şener kontratı devam eden bir futbolcu için ''Trabzonspor'daki misyonunu tamamladığını düşünüyorum'' açıklamasını yapabilecek basireti gösteriyorsa dün akşam Atatürk Havalimanı'nda Yattara'nın kendisine cevaben ''Cevabımı sahada vereceğim'' sözleri de hiç yadırganmamalıdır. Öyle başa böyle tarak!

12 Kasım 2009 Perşembe

Tuncay Meselesi


Sezona Premier League'den düşen kulübü Middlesbrough'da başlasa da daha sonra iyi bir meblağ karşılığında (yanılmıyorsam 6 milyon sterlin) Premier League ekiplerinden Stoke City'ye transfer olmuştu Tuncay Şanlı.

Stoke City'deki kariyeri adeta bir kabusa döndü Tuncay'ın. Middlesbrough'dayken ilk onbirin değişilmez oyuncusu olmasına rağmen belki de oyuncu kalitesi olarak Boro'dan bir iki gömlek daha düşük seviyedeki Stoke'da ilk onbire girmeyi bir türlü başaramadı Tuncay. En son yaşananlar ise milli oyuncu için pek kabul edilebilir şeyler değil aslında.

Hull City maçının 81. dakikasında teknik direktörü Tony Pullis tarafından oyuna dahil edilen Tuncay, savunma oyuncuları kırmızı kart görünce 87. dakikada yeniden kenara alındı. Ülkemizde de en son olarak Alanzinho bu tip bir olay yaşamış ve hoş tepkiler vermemişti doğal olarak. O zaman da söylemiştim, bir futbolcuyu aşağılamak ve rencide etmek isterseniz bunu yapabileceğiniz en iyi yol, oyuncuyu oyuna sokup maç bitmeden tekrar yedek kulübesine çağırmak olur. Tony Pullis (bu aralar en çok nefret ettiğim teknik direktörler listesinde bir numaraya yükseldi kendisi) maçtan sonra da yaptığı hareketi savunarak kısaca ''Oyundan birini çıkarmam gerekiyordu ve ben Tuncay'ı tercih ettim'' dedi. İngiltere'de gündem olan bu olayla alakalı olarak tartışmalar uzayınca kulüp başkanı dahil olaya müdahil oldu ve Tuncay'ın Stoke City macerasında şayet hocası değişmezse pekte başarılı olamayacağı anlaşıldı.

Yetenekleri kısıtlı olmasına rağmen Sakaryaspor'dan gelip Fenerbahçe'nin ilk onbirine giren, takımda kaptanlığa kadar yükselen Tuncay Şanlı idealleri uğruna Premier League'e giderek Middlesbrough forması giymeye başladığından beridir kendisinin bir hayranı olup çıktım. Takımı küme düşsede oynadığı futbolla sivrilip yeniden Premier League'e dönmeyi başardı ancak Stoke City kariyeri kendisinin ''CV''si için pek hayırlı olmayacak gibi gözüküyor. Tuncay bence bundan sonra ya ''Denedim ama olmadı'' deyip, Türkiye'ye dönecek, ya Almanya yollarını tutacak ya da şansını zorlayıp kariyerine İngiltere'de devam etmeye çalışacak. Oldukça kritik günler geçiren futbolcu için bundan sonra neler olabileceğini kestirmek zor aslında. Bekleyip göreceğiz...

Ankaragücü'nde Skandal!


Bu kadar rezilliği bu kadar kısacık bir zamana sığdırmayı dürüst olmak gerekirse Yıldırım Demirören bile başaramamıştı. Ankaragücü'nde son birkaç aydır yaşananlar, ''skandal'' kelimesinin sözlük karşılığından daha anlamlı olmalı.

Cemal Aydın kulübün başkanı olduğundan beri dönem dönem çeşitli polemikler, kavgalar yaşanıyordu zaten camianın içinde. Taraftar grupları ile çatışan Cemal Aydın, ayrıca Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın İ. Melih Gökçek'in bir tür ''diaspora'' atağına da karşı durmak durumunda kalıyordu. Ankaraspor ile kendini tatmin edemeyeceğini anlayan İ. Melih Gökçek uzun uğraşlardan sonra kulübü ele geçirmeyi başardı ve Ankaraspor'dan onun üzerinde futbolcuyu da Ankaragücü'ne geçirerek ilk adımını tamamladı. Kulüp ele geçirildikten sonra teknik direktörlüğe Ankaraspor'un teknik direktörü olan Jurgen Rober getirilmek istendi ama Hikmet Karaman'ın ''mükemmel kontratı'' karşılarında duvar oldu. Hikmet Karaman (her ne kadar kendisinden hazetmesemde) kontratına koydurduğu 1,5 milyon dolarlık tazminatla Ankaragücü'ndeki görevine devam etti. Hocayı değiştirmeyi kafasına koyan İ. Melih Gökçek ise Hikmet Karaman'ı istifa ettiremeyince bu kez hayatımda gördüğüm en iğrenç futbol skandallarından birisine imza atarak Ankaragücü A takımının yapması gereken olağan sabah idmanını iptal ettirdi. Hikmet Karaman idman için tesislere geldiğinde futbolcuları göremeyip durumu öğrenince bu kez noter aracılığıyla zabıt tutturarak futbolcuların antremana ''çıkarılmadığını'' tespit ettirdi ki, futbolcuları arayan her kimse ''Hoca sabah idmanını iptal ettirdi'' şeklinde futbolcularla birebir telefon görüşmesi yaparak olayın rezilliğini had safhaya çıkardı. Akşam yapılması gereken idman da iptal edilerek futbolcuların 1 gün izin yapması sağlanmış oldu.

Skandallar bununla da kalmadı ve dün gece Ankaragücü'nün İngiliz futbolcusu Darius Vassell otel masraflarının ödenmediği gerekçesiyle kendisini otelin kapısında buldu. Buradaki amaçta kanaatimce ya Hikmet Karaman'ı yıldırmak ya da Vassell'i ülkeden kaçmaya zorlayarak kalın kontratından kurtulmaktı.

Futboldan anlamayan, sporun ne olduğunu bilmeyen insanların yönettiği Ankaragücü'nde yaşananlar artık Ankaragücü'nün değil, Türk Futbolunun sorunu olmalı bence. Artık Federasyon mu yoksa Kulüpler Birliği mi bu işe el atar bilmiyorum ama ben bir futbolsever olarak şu gelişmelerden, şu yaşananlardan dolayı utanç duyuyorum. Yazıklar olsun koskoca başkente! Bir kulübe sahip çıkamadılar...

10 Kasım 2009 Salı

Hoca Değişikliği


Maçın üstünden 3 gün geçtiği ve zaten 90 dakikası saniye saniye analiz edildiği için pek fazla detaya girmeyeceğim ancak kısaca maç boyu baskılı olan ve pozisyonlar bulmaya çalışan taraf Trabzonspor olmasına rağmen, Beşiktaş'ın ceza sahasına yalnızca iki kez girip bunların birini gole çevirdiği ve toplamda iki gol atarak maçı kazandığını belirtmek isterim.

Hugo Broos için bu blogta sık sık eleştiri dolu yazılar yazdım ancak Beşiktaş maçı bardağı taşıran son damla oldu. Bilen bilir ne kadar istikrar yanlısı ve hoca kıyımına karşı bir adam olduğumu ancak Hugo Broos kesinlikle ve kesinlikle Trabzonspor'un teknik direktörü olmadığını ve olamayacağını Beşiktaş maçında bire kez daha ispatlamış oldu.

Rakipte, Nihat, Holosko, Rüştü ve Tello gibi ilk onbir oyuncuları eksikken, rakip tam bir kaos içindeyken, özellikle kendi oyun anlayışını ve üstünlüğünü rakibe kabul ettirmişken ilk yarının sonunda skor tabelasında yazan 0-0'a iyi sonuç ve iyi futbol gözüyle bakarak oyunu bizim gibi seyreden Belçikalı teknik adamın aklına ancak 60'lı ve 70'li dakikalarda oyuncu değiştirmek geldi. Sezon başından beridir en çok şikayet ettiğim oyuncuların başında gelen Engin Baytar dahi oyuna girdikten sonra, ''yaratıcılık fakiri'' takımda ''Messi'' gibi parlarken yüksek maliyetle Trabzonspor'a gelen ancak bir türlü onbirin değişilmez oyuncusu olamayan Alanzinho'da takıma katkısının Hugo Broos'tan fazla olacağını gösterdi.

Trabzonspor'un özellikle iç saha maçlarında yaşadığı bunalım son yıllarda herkesin malumu. Özellikle ''milenyuma'' girdikten sonra o heybetli Avni Aker Stadyumu rakiplerin eskisi kadar çekinmediği yumuşak bir stadyuma dönüştü. Taraftarın şampiyonluğa karşı olan hasreti ve beklentisi çoğu zaman ters tepti ve sürekli hata yapan futbolcularını yuhalayan ayrıca gol gelmedikçe yaşadığı stresi buram buram futbolculara da yaşatan bir topluluğun doldurduğu bir stadyum haline döüştü Avni Aker. Şu tespitleri aklı selim bir şekilde yapabilen bir teknik direktörün bu tip maçlarda sahaya sorumluluk alabilen, gerektiğinde inisiyatif kullanabilecek, takımı ateşleyebilecek oyuncuları sahaya sürmesi gerekir ancak baktığımızda Hugo Broos'un bu tip oyunculardan çok takım oyununa yatkın, daha çok koşup, defansif mücadeleyi de yapan futbolcuları tercih ettiğini görüyoruz. Bu tarz oyun anlayışları özellikle küme düşmememe mücadelesi veren veya orta sıraları hedefleyen takımlar için uygun olabilir ancak Trabzonspor gibi şampiyonluk ve başarı beklentisi içerisindeki takımlar için son derece dezavantajlı bir kadro anlayışı olduğunu söyleyebiliriz. Burada söylemek istediğim, orta sahanın her maçta, Yattara, Alanzinho, Engin ve Selçuk gibi mücadele gücü zayıf oyuncularla doldurulması değil, mutlaka ve mutlaka yaratıcı gücü yüksek ve taraftar baskısına karşı sorumluluk alabilen bu baskıya isyan edebilen oyuncuların onbirde başlamasının gerekliliğidir. Bu anlamda takımda en cesaretli oyuncu hiç kuşkusuz Engin Baytar. Alanzinho ise taraftarın sevgilisi konumunda olduğundan dolayı hata yapsa dahi hoşgörüyle bakılıyor ve dolayısı ile oyuncu üstünde büyük bir baskı hissetmiyor.

Biz buradan ne dersek diyelim Hugo Broos kendi bildiği ''garantici'' ancak ''garantili'' olmayan sisteminden vazgeçmeyecek gibi gözüküyor. Belçikalı hoca Ersun Yanal'ın kurduğu mükemmele yakın iskeleti ve dizilişi dahi korumayı başaramayarak muhtemelen bu aralar tazminatının peşinde koşmaya başlamış olmalı çünkü devre arasında Şenol Güneş ile yeniden kontak kurulacağı iddiaları bu aralar yeniden yüksek sesle konuşulmaya başlanmış durumda.

Skor Tahmin Oyunu Analiz


Murat Yılmaz'ın ayrılmasıyla 4 kişi olarak devam ettiğimiz Skor Tahmin Oyunu'nda 12. haftayı da geride bırakarak yolun üçte birini aşmış olduk. Yarışmanın neredeyse başından beridir zirvedeki yerini kaptırmayan ve hedefini ''beyaz bayrak ayna'' olarak açıklayan Hakan Demirel'i 12. haftanın sonunda ilk yakalayan son şampiyon Tolga oldu. İkilinin puanları 165'te buluşurken, geçen sezondan daha istikrarlı bir performans sergileyen ''Ben'' ise 141 puanla bu ikiliyle olan mesafeyi korumaya çalışıyorum. Balthazar geçen sezon sonlarda yaptığı etkili ataklarla Tolga'nın ardından ikinci sıraya kadar yerleşmişti ancak bu sezon üçte biri biten skor tahmin yarışmasında henüz pek bir varlık gösteremeyerek, 109 puanla son sırada kaldı. Bu sezon yarışın geçen seneye oranla daha bir çetinceviz geçeceği hissine kapıldım ancak Tolga biraz konsantrasyonla neler yapabileceğini bu hafta gösterdiğinden dolayı, yine şampiyonluğun en güçlü adayı olduğunu ispatlamış oldu. Bu hafta lige ve dolayısı ile Skor Tahmin Oyunu'na verilen aranın ardından önümüzdeki hafta yarışma kaldığı yerden tam gaz devam edecek.

Skor Tahmin Oyunu 12. Hafta Sonuçları


BU HAFTA PUANLAR:

TOLGA ŞENER:  22

FARUK TURUTOĞLU: 9

BALTHAZAR: 8

HAKAN DEMİREL: 1

GENEL PUAN DURUMU:

HAKAN DEMİREL: 165

TOLGA ŞENER: 165

FARUK TURUTOĞLU: 141

BALTHAZAR: 109

6 Kasım 2009 Cuma

Skor Tahmin Oyunu 12. Hafta Tahminleri


TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR

BURSASPOR - GENÇLERBİRLİĞİ

TRABZONSPOR - BEŞİKTAŞ

SİVASSPOR - KAYSERİSPOR

DİYARBAKIRSPOR - GALATASARAY

3 Kasım 2009 Salı

Kim Bu Futbolcu?


Real Madrid'in bir dönemine Hugo Sanchez ile birlikte damga vurmuş oyunculardan. Cevap yarın sabaha...

DOĞRU CEVAP: Martin Vasquez... Tek ve dolayısı ile en hızlı cevabı veren Tolga kardeşimi kutluyorum.

Galibiyet Uzak İhtimal Değil


İstanbul Beşiktaş İnönü Stadyumu'nda Beşiktaş bu sezonki en önemli karşılaşmasında Alman temsilcisi Wolfsburg ile Şampiyonlar Ligi'ndeki iddiasını korumak için 3 puan mücadelesi verecek.

Beşiktaş bundan önce oynadığı maçlarda Manchester United'a kendi sahasında 1-0, CSKA Moskova'ya da deplasmanda 2-1 yenilmiş ve son maçında deplasmanda Wolfsburg ile 0-0 berabere kalarak gruptaki üçüncü maçında ilk puanını kazanmıştı. Aynı Wolfsburg'u bu kez kendi sahasında ağırlıyor siyah beyazlılar. Mustafa Denizli'nin sahaya süreceği onbir yine büyük değişkenlikler gösterebileceği için muhtemel onbir yazmayacağım ancak Nihat Kahveci'nin sakatlandığı ve en az 1 ay sahalardan uzak kalacağı söyleniyor. Nihat'ı eksik olarak sayabiliriz. Wolfsburg için söylenen en önemli şey yine tekrar ediliyor bu maçtan önce. Deplasmanları çok iyi oynuyorlar ve kontraatağa çok iyi çıkıyorlar bu yüzden Beşiktaş maçında galibiyete yakınlar. Hayır! Bu akşam Beşiktaş bir eleme maçı oynuyor olsaydı ve ilk maçta Almanya'dan misal 1-0'lık ya da 2-1'lik bir mağlubiyetle dönseydi bu görüşe katılırdım ancak bu akşam en az Beşiktaş kadar Wolfsburg için de 3 puan çok önemli. İki takımında kontrollü oynayacağı ve İddaa tabiriyle ''alt'' bitmesi muhtemel bir maç oynanacak İnönü'de. İki takımın Almanya'da oynadığı ilk maçı 90 dakika izlemiştim. Birbirlerinden pek fazla farkları yok hatta Wolfsburg 10 kişi kaldıktan sonra Beşiktaş maçı kazanacak kıvama bile gelmişti. Bu akşam Mustafa Denizli'nin de büyük riskler alacağını düşünmüyorum açıkçası. İki takımında ilk prensipleri ''yenemiyorsan yenilme'' olacaktır. Burada bence maçın kaderini etkileyecek durumlardan önceliklisi duran toplar. Nihat varken neredeyse hiç duran top kullanamayan Tello bu maçta Beşiktaş'ın en büyük artısı olabilir. Geçen sezondan hatırladığımız gibi Şilili oyuncunun kenar topları ceza sahasına ''bomba'' gibi düşerken, direk kaleye gönderdiği frikiklerde son derece etkili sonuçlar doğurabiliyor. Beşiktaş'ın savunması Ferrari ve Sivok ile iyiden iyiye oturmuş vaziyette ve son oynadıkları 5 lig maçında yalnızca 2 gol yediler. Şampiyonlar Ligi'nde ise maç başına bir gol yiyorlar şu ana kadar. Wolfsburg'un en etkili silahı tabi ki forvet hattı. Grafite ve Dzeko'yla birlikte yedek bekleyen Martins dahil oldukça güçlü bir bitirici hatta sahipler ancak savunmaları için aynı şeyleri söylemek güç. Özellikle göbekten hızlı adamlarla araya atılacak akıllı paslar Wolfsburg savunmasını çökertebilir. Şampiyonlar Ligi'nde çok tecrübesiz olmaları ve Beşiktaş'ın muhteşem taraftarı da Wolfsburg'u olumsuz yönde etkileyebilir. İlk maçta da gördüğümüz gibi Ferrari, Dzeko ile girdiği ikili mücadelelerde rakibini mükemmel savundu ve Bosnalı oyuncunun yüzünü kaleye dönmesine pek fazla fırsat vermedi. Bu Beşiktaş için bu maçta daha büyük bir avantaj olabilir çünkü Wolfsburg'un Dzeko merkezli hücumları başlamadan sona erebilir. Özellikle ilk yarım saatte Beşiktaş'ın kesinlikle gol yememesi gerekiyor. Wolfsburg'un 4 puanı düşünülünce onların kaybedecek daha fazla şeyi olduğunu ve zaman ilerledikçe Wolfsburg'un gol yememek için daha fazla defansif oynayacağını düşünebiliriz. Yani zaman bu akşam gol yemediği sürece zaman ve şartlar Beşiktaş'ın lehine işleyecektir.

Bu akşam İnönü Stadyumu'nda taraftarın protestoları bir kenara bırakıp takımına sonsuz destek vermesi gerekiyor. En azından çıkarılabilecek bir beraberlik dahi, Avrupa Ligi için önemli olduğundan dolayı oyuncuları baskı altına almamaları gerekiyor. Bazı maçları taraftar kazanır, bakalım Beşiktaş kadar taraftarının da sınav vereceği bu maçta tecrübesiz Wolfsburg'u avucuna alabilecek mi siyah beyazlılar? Maç saat 21:45'te ve Star'da...

Alem Adam Bizim Başkan!


LigTV'de Futbol Gündemi adlı programda yakaladım Sadri Şener'i. İrili ufaklı birçok konuda son derece samimi açıklamalar yaptı yine. Şenol Güneş, Fatih Tekke, Hugo Broos, takımının oyun sistemi hakkında bir sürü şey söyledi ancak benim takıldığım ya da hoşuma giden birkaç cümlesi oldu.

- Trabzonspor takımı tek forvet oynamaz

- Şenol Güneş mi? Bizim Şenol O yahu! Tabi ki O'nunla çalışmak isterim.

- Bugün Türkiye'de hangi savunma oyuncusuna sorarsanız sorun, Fatih Tekke diyince, ''O'nun ne yapacağını kestiremiyoruz'' diyorlar. Fatih için ocak ayında bir girişimimiz daha olacak ve Zenit izin verirse sorun çıkacağını sanmıyorum.

- Son dakikalarda yapılan oyuncu değişiklerini anlayamıyorum.

- Mesela Gençlerbirliği maçı. 2-0 öndeyiz. Yukarıdan görüyorum, golü yedik, yiyeceğiz, Bekliyorum bir hamle yapılsın, birşey olsun diye. Sonra acaba diyorum aşağıdan, yukarıdan görüldüğü gibi görülmüyor mu?

- Teknik direktörlüğü o kadar iyi bilsem zaten o işi de ben yaparım, takıma hoca almam ki!

Sadri Şener gerçekten alem bir adam, başarılıdır, başarısızdır bunlar ayrı tartışma konuları ancak bir renk midir diye sorulursa kesinlikle ''evet'' cevabı veririm.

Yine Ne Oldu?


Willie Solomon bir garip adam. Fenerbahçe Ülkerspor'dan neredeyse tek başına şampiyon yaptığı ve taraftarın sevgilisi olduğu  2007-08 sezonunda ayrılıp şansını NBA'de deneyen ancak geçen sezon play-off'tan hemen önce tekrar Fenerbahçe Ülkerspor'a dönen ve play-off finali oynayan Solomon, Mersin Büyükşehir Belediyespor maçının ardından disiplinsiz hareketleri nedeniyle kadro dışı bırakılmıştı. Kadro dışı bırakılan bir sporcunun normal şartlarda devam eden kontratı da gözönüne alınca çalışmalara devam etmesi gerekiyor ancak Willie Solomon birkaç gündür kayıpları oynuyor. Murat Özaydınlı ''O'na ulaşamıyoruz, pasaportu da kendisinde'' açıklamasını yaparak A.B.D'li basketbolcunun ülkesine gittiğini ima etmişti ancak kimilerine göre Solomon hala Türkiye'de.

Willie Solomon disiplinsiz bir adam. Bu zaten belli. Bunu daha önce de ispatlamıştı defalarca. Takım içinde biraz idare edilmesi gereken bir oyuncu. Tabi ki kimse kimseyi idare etmek zorunda değil ancak Willie Solomon gibi adamlar kadronuzun içindeyse bazı şeyleri göze almışsınız demektir. Bundan sonra Solomon'un Fenerbahçe Ülkerspor'a dönmesi, dönse de verim alınabilmesi çok zor. Bilmiyorum iki tarafın alacak/verecek hesaplarını ancak Solomon'un bir an önce, eğer hala Türkiye'deyse, ülkesine dönmesi gerekiyor. Şu diyaloglardan sonra Fenerbahçe Ülkerspor'un formasını bir daha giymesi pek olasılık dahilinde görünmüyor.

2 Kasım 2009 Pazartesi

Skor Tahmin Oyunu 11. Hafta Sonuçları


BU HAFTA PUANLAR:

FARUK TURUTOĞLU: 21

HAKAN DEMİREL: 17

BALTHAZAR: 6

TOLGA ŞENER: 0

GENEL PUAN DURUMU:

HAKAN DEMİREL: 164

TOLGA ŞENER: 143

FARUK TURUTOĞLU: 132

BALTHAZAR: 101