20 Mayıs 2011 Cuma

Duyuru

Skor Tahmin Oyunu'nun son iki haftası kala Blogger kendisini uzun süreli bakıma alınca, bir hafta tahmin yapılamadı. Ayrıca Melih'in başına gelen talihsiz olayda son gün tahminleri telefon yoluyla almamı engelledi. Bu hafta da tahmin yapılmasına gerek olmadığını düşünüyorum. Dolayısı ile 32. Hafta itibariyle, yarışmada lider durumda bulunan Melih Kazdağ'ın birinciliğini açıklamak kaçınılmaz oldu. Söz verdiğim Barcelona tişörtünü kendisine en kısa zamanda teslim edeceğim. Yarışmaya katılan, vakit ayıran herkese teşekkür ederim. Önümüzdeki sezon görüşmek üzere...

9 Mayıs 2011 Pazartesi

Çıkmayan Can...

Aslında basit olan bir formül var. Ne kadar erken gol bulursan işin o kadar kolaylaşır. Daha çok açık alan bulur, daha rahat pas yaparsın. Rakibinin yeteneği, futbol bilgisi, mental gücü senin ki kadar iyi değilse, o maçı kazanman genellikle atacağın ik gole bakar. Yani ilk gol özeldir. İlk yarıda Trabzonspor'un oynadığı Sivasspor, Kasımpaşa, Karabükspor vs... gibi maçların temelinde hep bu yattı. Aynı ciddiyetle, aynı kurguyla ve aynı düzenle mücadele ettiğin sürece, yani disiplini elden bırakmadığında işin çok daha kolay olur senden zayıf olan bir rakip karşısında.

Devre arasında ligin ilk yarısını en yakın rakibinden 5, şimdiki rakibinden 9 puan önde bitiren Trabzonspor 3 tane önemli futbolcu transfer etti. Bu futbolcular sezonun başlarında takımdan ayrılan Teofilo Gutierrez'in yerine getirilen Pawel Brozek, Pawel ile birlikte alınan ikiz kardeşi Piotr Brozek ve sağ kanada ekstra bir alternatif olan Mehmet Çakır oldu. Ligin ilk yarısında orta sahasını kalabalık tutan, santrafor olarak Teofilo ile başlayıp, Teofilo ayrılınca Umut Bulut ile devam eden bordo mavililer de, teknik direktör Şenol Güneş, Pawel Brozek'i kullanmayı ancak geçen hafta düşündü. Yani Pawel transfer edildikten sonra yaklaşık 13 hafta kadar forma şansı bulmayı bekledi. Buna mukabil son 17 haftadır, yani bir devre kadar sürede yalnızca 3 gol atan Umut Bulut formasını sırtından hiç çıkarmadı. Takım sallana sallana yoluna devam ederken, kimi zaman Burak Yılmaz'ın, kimi zaman Alanzinho'nun son dakikalarda atttığı gollerle yoluna bir şekilde devam etti. Ligin son iki haftasına girerken de 76 puan toplayarak, daha önceki bir çok şampiyon takımdan daha fazla puanı cebine koydu. Eskişehir deplasmanına kadar son üç haftayı 1-0'lık galibiyetlerle geçen Trabzonspor burada golsüz berabere kalınca liderliği ikili averaj farkıyla Fenerbahçe'ye teslim etti. Sonrasında Pawel forma şansı buldu ve Umut onbirde kalırken, yerine Alanzinho kulübeye çekildi.

Yeni rotasyonun onbirinde Onur'un sakatlığında kalede Tolga Zengin oynarken, savunmanın sağında her zamanki gibi Serkan Balcı yer aldı. Soluna ise ne Hrvoje Cale ne Piotr Brozek ne de Ferhat Öztorun yerleşti. Savunmanın soluna son maçlarda stoper özellikleri sol kanat özelliklerine göre bir kaç misli daha iyi olan Egemen Korkmaz yerleşti. Hatta Egemen, Eskişehirspor ve Gaziantepspor'a karşı bir iki tane değme sol kanatlara taş çıkartacak ortalarda kesti. Defansif orta saha mevkiinde alternatifsiz ikili olan Selçuk - Colman yer alırken, orta sahanın soluna Umut Bulut, sağına Burak Yılmaz yerleşti. Ofansif orta saha konumunda Jaja oynarken, santrafor bölgesi Pawel Brozek'in oldu.

Bucaspor maçı sağlıklı bir teknik analiz yapmaktan çok öte bir durumda aslında. Ben 76 puan toplamış, son 180 dakikaya nefes nefese girmiş ve oynadığı maçlarla rakibinin sinirini fena halde bozan bir takımı biraz kötüleyeceğim aslında. İşler kötüye gittiği zaman kötülemek zaten en kolay iş. Halının altına süpürülen yanlışlardan bahsedelim biraz.

Bucaspor maçı endeksli ama genel bir sezon analizi yapmaya çalışalım. Ligin ilk yarısında oynanan futbol normal bir Spor Toto Süper Lig futbolu değildi. Akışkan bir pas trafiği, rotasyonu dibine kadar kullanan bir takım, sonuca endeksli hücumlar, bitmek tükenmek bilmeyen bir enerji ile rakibini ısıran ve hemen her maç koparan Trabzonspor'u herkes alkışlıyordu. Sallantı yine bir Bucaspor maçıyla başladı. Ligin ilk yarısında 2-0 kazanılan Bucaspor maçında takım daha o zamandan stresi yaşamaya başlamış vaziyetteydi. Muhtemel puan kaybının çok olası gözüktüğü İstanbul Büyükşehir Belediyespor maçında da maçın hakeminin halen tartışılan penaltı kararı Trabzonspor'a 3 puanı getirdi. Karabükspor ile iç sahada oynanılan ilk devrenin son maçında da 82'ye kadar etkisiz olan Trabzonspor ancak rakibin kendi kalesine attığı golle kilidi açabilmişti.

İkinci devrede üst üste yaşanılan puan kayıpları ve yakalanan avantajın hızlı bir şekilde kaybedilmesi stres faktörünü bir hayli öne çıkardı. Artık Trabzonspor maçlarını güç bela kazanan, ekran karşısındaki ve tribünlerdeki seyircisine kabir azabı çektiren bir takım haline geldi. Her maç bir dram, her maç kalp zorlar hale geldi. Bırakın tek farklı galibiyetleri, son dakikaya, son 5 dakikaya, son 10 dakikaya sığdırılan goller, efsane oldu. 32. haftanın sonunda Trabzonspor'un geçirdiği sezon öyle her takımın kolay kolay yaşayabileceği türden değil.

Şenol Güneş şimdiye kadar sergilediği performansla benim için Türkiye'nin en iyi teknik direktörüydü. Hemen her futbolcudan maksimum verimi alabiliyor oluşu, analiz kabiliyeti, duruşu, şekli şemali, herşeyiyle. Ancak dün akşamdan sonra bu iddiamdan vazgeçtim çünkü Şenol Hoca'nın unuttuğumuz bir özelliğini dün akşam yeniden hatırladım. Aslında özellik denmez buna ama en ''modernize edilmiş'' hatlarıyla şöyle söyleyebilirim. Şenol Güneş maalesef, ciddi kompleksleri içinde barındıran bir teknik direktör. Sebebinin ne olduğunu gerçekten bilmiyorum ama Bucaspor maçında takımın önde olduğu halde çökmek üzere olan halet-i ruhiyesine ancak bu kadar kötü teşhisler koyulup bu kadar kötü tedavi edilebilirdi. Bitime yarım saat kala Pawel'i kenara çekip, oyuna Barış Ataş gibi ''ne idüğü belirsiz'' bir futbolcuyu almak, şampiyonluk için konsantre olmuş bir takıma vurulabilecek en büyük darbelerden birisidir herhalde. Trabzonsporlu olmayan beni kesinlikle anlamaz ama sadece dün akşam yaptığı tek değişiklik, Pawel - Barış değişikliği aslında Şenol Güneş'in tüm teknik direktörlük kariyerinin çok kısa bir özeti oldu. Mükemmel bir özetti...

Bu maça çıkana kadar Trabzonspor oynadığı 31 maçın 22 tanesini kazanmıştı. Rakip Bucaspor ise sadece 6 tanesini. Trabzonspor'un yalnızca 2 mağlubiyeti bulunurken, rakip Bucaspor'un 18 mağlubiyeti vardı ki, Bucaspor ligin en çok mağlup olan takımı konumunda bulunuyordu maçtan önce. Trabzonspor rakip fileleri 60 kez sarsmışken, Bucaspor, Trabzonspor'un yarısından bir fazla olarak 31 gol kaydedebilmişti ki, bu gollerin 9 tanesini son üç maçta atmıştı. Kadrosunda önemli eksikleri bulunan İzmir takımı, bu maça da altyapıdan 2 oyuncu takviyesiyle 18 kişilik kadroyu tamamlayarak çıktı. Teknik direktörleri dahi Süper Lig tecrübesi olmayan bir teknik direktördü. Trabzonspor dün akşama kadar 73 puan toplamış, Bucaspor ise 25 puanda kalmıştı. Arada 48 puanlık devasa bir fark var. Yani şu an Beşiktaş'ın 47, Galatasaray'ın 37 puanı olduğunu söylersem, tabloyu biraz daha net bir şekilde ortaya koyabilirim herhalde.

Maç başladığınında da herşey bu puan farkına mukabil ilerledi aslında. Trabzonspor golü bulanan kadar bir çok fırsatı cömertçe harcadı. Ara ara parlayan bir performans değil, tüm dişlileri işleyen bir mekanizma görünümünde golü bulacağı çok belli bir şekilde ilerledi. Zaten bir duran topta Selçuk İnan'ın ortasına kafayı vuran Burak Yılmaz skor üsütünlüğünü de Trabzonspor'a getirmiş oldu. Peki ya sonrası?

Golden sonra Trabzonspor at yarışı tabiriyle ''duvara çarpmış'' gibi durdu. Az önce o futbolu oynayan takım gidip, yerine 48 puan fark attığı takıma teslim olan, pozisyon üstünlüğünü, oyun üstünlüğünü rakibine kaptırmış bir şekilde mücadele eden ve maçın bitimine 1 saatten fazla olmasına rağmen, son dakikayı iple çeken bir takım haline dönüşüverdi. Bu durum uzun zamandır devam ediyor. Çok uzun zamandır... Golden sonra çekilen çile Abdulkadir Özgen'in klas vuruşuyla dram haline dönüşmek üzereyken, Umut Bulut'un golüyle yarış devam etti.

Ben böyle batıl inançları olmayan, her mucizenin arkasında bilimsel bir açıklama arayan bir adamım. Öyle ilahi güçlerle, totemlerle falan pek işim olmaz ama Umut'un attığı golü bir izleyelim, sonra da devam edelim derim:


Bucaspor bağıra bağıra atacağım dediği golü attığında dakika 87. Öyle aman aman duraklama falan da olmamış, yani hakemin ekleyeceği maksimum +3'ü de hesaplarsak Trabzonspor'un elinde 5 dakika kalıyor. bu kadar silik bir performans gösteren takımın kalan dakikalarda motivasyon olarak çökeceğini, hatta belki bir gol daha bile yiyebileceğini düşünebiliriz ancak öyle olmuyor. Santrada topu Selçuk'a veriyorlar, Selçuk hemen önündeki Alanzinho'ya atıyor topu. Alanzinho ikili markaj içerisinde son anda topu Umut'la buluşturuyor. Umut'un önündeki savunmacı dengesini kaybedip yere düşüyor. Umut, normalde pek yapmadığı bir işi yapıp, bir kaç uzun adımla topu sürüyor, bir anda pozisyon doğuyor, solunda Burak bomboş pozisyonda (ofsaytta olabilir) ama Umut bir adım daha topu sürüyor, genç kaleci Ömer açıyı müthiş kapatmış vaziyette. Mükemmel bir şekilde tam olması gerektiği yerde pozisyon almış vaziyette, Umut yeteneğinde bir oyuncu ancak o vuruşu yaparsa, top ağlara gider. Umut o vuruşu yapıyor. Daha önce iki kez Burak'ın, iki kez Alanzinho'nun yaptığı gibi... Ekran karşısında şaşkınız. Bütün ahali kitlenmiş vaziyetteyiz. Yine oluyor. Bir kez daha oluyor. O ilahi güç neyse, o totemi kim yapıyorsa, o duayı kimler ediyorsa, bir kez daha oluyor. Gol sevincinden öte şaşkınlık var. Artık şaşkınlık var. Takımın ayakta kalması, şampiyonluk iddiası falan başka bir şey. Bu olanlar çok başka... Şans mı? Bu kadar da fazla mı sizce? Tesadüf mü? Bu kadar tesadüf olur mu? Kader mi? Kısmet mi..? Açıklanamaz bir şey var... Doğaüstü... Kimse açıklayamaz...Ben buna inanıyorum artık...

Yazının başında daha çok ''giydirmeyi'' planlamıştım ama olmuyor. Metafiziğin karşısında maddeyi ne kadar eleştirebilirsin ki... Ganzilist Ayhan'ın dediği gibi: ŞAMPİYONLUK İÇİN KAÇ MAÇI SON ANDA ÇEVİRİRDİN?

5 Mayıs 2011 Perşembe

Skor Tahmin Oyunu 32. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

1. MAÇ: ESKİŞEHİRSPOR - KAYSERİSPOR (Cuma 20:00)

2. MAÇ: İ. B.ŞEHİR BELEDİYESPOR - M.P ANTALYASPOR (Cumartesi 16:00)

3. MAÇ: GAZİANTEPSPOR - MANİSASPOR (Cumartesi 20:00)

4. MAÇ: BURSASPOR - BEŞİKTAŞ (Cumartesi 20:00)

5. MAÇ: GENÇLERBİRLİĞİ - KONYASPOR (Pazar 16:00)

6. MAÇ: KAR. KARABÜKSPOR - FENERBAHÇE (Pazar 20:00)

7. MAÇ: SİVASSPOR - ANKARAGÜCÜ (Pazar 20:00)

8. MAÇ: BUCASPOR - TRABZONSPOR (Pazar 20:00)

9. MAÇ: GALATASARAY - KASIMPAŞA (Pazartesi 20:00)

Skor Tahmin Oyunu 31. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 23

MELİH KAZDAĞ: 13

TOLGA ŞENER: 13

HAKAN DEMİREL: 11

FARUK TURUTOĞLU: 2


GENEL PUAN DURUMU:

MELİH KAZDAĞ: 391

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 352

FARUK TURUTOĞLU: 347

TOLGA ŞENER: 334

HAKAN DEMİREL: 267

26 Nisan 2011 Salı

Daniel Güiza'nın Gözyaşları...

Bu sezon neredeyse hiç dakika alamayan Daniel Güza'nın Fenerbahçe'deki durumu malum. Sezon başında Aziz Yıldırım'a neden satılmadığı sorulunca ''belki oynar ne biliyorsunuz'' demişti Aziz Başkan. Güiza oynamadı. Geçen sezonun son haftasında Trabzonspor'a attığı golden sonra ne doğru düzgün forma şansı ne de gol bulabildi İspanyol. Niang'ın attığı golleri İspanya'da evindeki televizyondan seyretti. Geri döndü, idmanlara çıktı. Bu hafta Niang'ın sakatlığında Semih'in onbir başladığı maçta ikinci santrafor opsiyonu olarak kulübüdeki yerini aldı. İşler istenildiği gibi gitmeyince, yarım saatten az bir süre kala oyuna girdi ve en uca geçti, 40 saniye sonra da maçı çeviren golü attı. Açık söyleyeyim, ciğerimi deldi Güiza! Trabzonspor'un puan kaybettiği haftada İspanyol'un golü ile Fenerbahçe yeniden liderliği ele geçirdi ama mesele aslında bunların hiç birisi değil...

Daniel Güiza'ın kim olduğunu bilmem, benim için özel bir anlamı da yok, fanı falan hiç değilim ama futbolu çok seviyorum. Gerçekten çok seviyorum ki, ciğerimi yakan golden sonra Güiza'nın röportajını gördüm bu sabah Lig Tv'ye verdiği. Eğer alta eklediğim videoyu görüpte etkilenmeyen, içini nefret kaplayan adam falan varsa, bıraksın izlemesin bundan sonra futbol. Zira artık o adam kendi tuttuğu takımın esiri olmuş, futboldan zevk almamaya başlamıştır. Curling olabilir, Kriket olabilir başka bir spor izlesin. Karşımızda 14 milyon euro karşılığında transfer edilen ve transfer olduğu ülkenin, kendi oynadığı takım taraftarları dahil, eğlence olgularından birisi haline gelmiş bir adam var. Bu hafta belki o golü atmasa tuttuğum takım, canımdan çok sevdiğim Trabzonsporum, liderliği kaybetmeyecek ve belki de şampiyon olacak ama insanız hepimiz, insani duygular taşıyoruz. (en azından öyle umuyorum) Şu gözyaşlarını dökmesin, şu stresi yaşamasın, her hafta 3 gol atsın Güiza ama Trabzonspor şampiyon olsun:

Skor Tahmin Oyunu 31. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

1. MAÇ: SİVASSPOR - GENÇLERBİRLİĞİ (Cuma 20:00)

2. MAÇ: KASIMPAŞA - KONYASPOR (Cumartesi 15:00)

3. MAÇ: M.P ANTALYASPOR - BUCASPOR (Cumartesi 15:00)

4. MAÇ: BEŞİKTAŞ - GALATASARAY (Cumartesi 19:00)

5. MAÇ: MANİSASPOR - ESKİŞEHİRSPOR (Pazar 15:00)

6. MAÇ: FENERBAHÇE - İ. B.ŞEHİR BELEDİYESPOR (Pazar 19:00)

7. MAÇ: TRABZONSPOR - GAZİANTEPSPOR (Pazar 19:00)

8. MAÇ: KAYSERİSPOR - BURSASPOR (Pazar 19:00)

9. MAÇ: ANKARAGÜCÜ - KAR. KARABÜKSPOR (Pazartesi 20:00)

Skor Tahmin Oyunu 30. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

MELİH KAZDAĞ: 36

HAKAN DEMİREL: 5

FARUK TURUTOĞLU: 3

TOLGA ŞENER: 2

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 0 (tahmin yapmadı)


GENEL PUAN DURUMU:

MELİH KAZDAĞ: 378

FARUK TURUTOĞLU: 345

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 329

TOLGA ŞENER: 321

HAKAN DEMİREL: 256

23 Nisan 2011 Cumartesi

Bir Hüzün Dalgasıdır...

Son beş maç içinde en önemli viraj demiştim Eskişehirspor maçı için dün. Virajı dönecek dişliler aksayınca 2 puanlık avantaj dün akşam Eskişehir'de çimlere gömüldü.

Son haftaların klasikleşen onbiriyle sahaya çıkan Trabzonspor'da tek eksik maça yetiştirilemeyen Serkan Balcı'ydı. Bunun dışında son dört hafta sahaya çıkan onbirin aynısını tercih etti Şenol Güneş. Bülent Uygun ise ideal onbirini bozmamayı tercih ederken, Batuhan'ı ilerde tek forvet olarak bırakıp, arkasına Sezer, Koray ve zaman zaman Pele'yi gönderip gol aradı.

Trabzonspor'un son haftalardaki en büyük sıkıntısı olan tempo sorunu ve pas trafiğinin ilk yarıdaki akışkanlığını yitirmesi yine bu maçta temel sorunlardan birisi olarak daha birinci dakikadan itibaren ortaya çıktı. Önde Umut'u kullanıp arkada Jaja, Burak ve Alanzinho ile rakip defansın üzerine gitmeye çalışan Trabzonspor'u iyi analiz eden Bülent Uygun göbeği kapatıp, Alper Potuk'a da ekstra Selçuk İnan'ın pas bağlantılarını koparma talimati verince kilitlenmiş bir oyun oynanmaya başladı. Eskişehirspor'un oldukça kötü göründüğü ilk yarıda Trabzonspor zaman zaman %65'lere varan bir topla oynama yüzdesi elde ettiyse de, bunu pozistif ataklara dönüştürmekte zorlandı. İlk 35 dakikanın tek heyecan uyandıran pozisyonu Jaja'nın direkten dönen frikiğiydi. İlk yarıda genel olarak iki takımda pozisyon üretemese de, topa sahip olan ve oyun hakimiyetini elinde tutan taraf Trabzonspor'du.

Bu tip maçların ikinci yarılarına Şenol Güneş sıklıkla oyuncu değişikliği yaparak çıkmayı tercih ederdi ancak özellikle Engin'in yokluğunda elinde kalan iki ekstra koz olan Pawel Brozek ve Yattara'yı da ileriki dakikalar için kenarda tutmayı tercih etti. İlk yarıda birçok top ezen Jaja ikinci yarıda da aldığı topların çoğunu kaybedince Trabzonspor savunması sık sık az adamla ve kontrolsüz bir biçimde rakip hücumculara yakalandı ancak kimi zaman Tolga'nın performansı kimi zaman stoperlerin yerinde müdaheleleri ve kimi zaman da Eskişehirspor hücumcularının beceriksizliği yüzünden bu pozisyonlar değerlendirilemedi. Maçın bana göre Trabzonspor adına en korkutucu anı Pele'nin frikiğinde yaşandı. İnanılmaz sertlikte gelen şutu Tolga güçlükle çeldi ve dönen topu iki Eskişehirsporlu arasında Colman kornere attı. Son on dakika tam anlamıyla bir rus ruleti haline dönüştü. İkinci yarıda oynadığı hemen hemen tüm maçlarda tek bir özel hareket yapan Jaja'ya bu şans bu kez iki kez geldi. İlkinde Ivesa'nın büyük hatasında oluşan pozisyonda ceza yayı üzerinde kaleyi karşısına alan Brezilyalının ölçüp biçip vurduğu top, az farkla auta giderken, ikinci pozisyonda olağanüstü güzellikte kontrol edip, aynı güzellikte Umut'a servis ettiği topu Trabzonspor'un son 16 maçta 2 gol kaydeden golcüsü (!) Umut Bulut artık kötü kaleci olarak rahatlıkla ismini anacağım, Ivesa'nın üzerine vurdu.

Tolga'nın burnunun kırıldığı pozisyonla son dakikaya kadar iyice soğuyan oyuna Yattara, Pawel ve Barış Ataş takviyeleri yapan Şenol Güneş'de çare bulamayınca maç başladığı gibi golsüz sona erdi.

O buna yatmış, bu buna oynamış saçmalıklarına girmeyeceğim fazlaca. Direnmenin şerefsizlik olarak addedildiği ülkemizde ben elinden geleni yapan, futbol kuralları içerisinde sertlikte bulunan, Trabzonspor'a gayet güzel cevap veren Eskişehirspor'u ''dik duruşundan'' dolayı kutlarım. Maçtan önce ''.bne Trabzon olamazsın şampiyon'' diye bağıran, maç sonunda ise ''En büyük Fener'' diye slogan atan Eskişehirspor taraftarının davranış biçimi de beni en ufak şekilde rahatsız etmedi. Ne olursa olsun şampiyonluk yolunda ilerleyen bir takımın dün akşamki maçı kazanması gerekiyordu.

Eskişehirspor'dan başlayayım. Öncelikle Bülent Uygun'u tebrik ederim. Trabzonspor takımını en iyi analiz eden hocadır bana göre lig başından bu yana. Kaliteli bir teknik direktör olduğu su götürmez. Yani sezon başından beri yapılmayanı yapmak ve neredeyse orta çizgiyi geçmeyen ancak Trabzonspor'un kalbi konumundaki Selçuk'a markaj uygulatmak çok akıllıcaydı. Her teknik direktör bunu yapmaya cesaret edemez ancak bu konuda kendisine bir sitemim olacak. Keşke Fenerbahçe maçında da Alex de Souza'ya markaj uygulatmayı akıl edebilseydi. Zira o maçın kader anlarında iki güzel asiste imza atan Alex de Souza'nın maç boyunca elinde bir sigarası eksikti. Tek tek oyuncu performanslarına girersek herhalde Trabzonspor adına maça damgasını vuran oyuncu Burhan Eşer oldu. Sezer'in müthiş slalomuyla getirdiği topa son derece kötü bir vuruş yaparak muhtemel bir golü atamayan eski Diyarbakırspor ve Gençlerbirliği futbolcusu maçın son beş dakikasında girdiği bir başka pozisyonda çarpıştığı Tolga Zengin'in burnunun kırılmasına sebebiyet vererek, muhtemelen bundan sonraki bir iki maça üçüncü kaleci Bora Sevim'in çıkmasını sağladı. Bunun dışında zaten beğendiğim Alper Potuk'u bu maç yine çok beğendim. Şayet Selçuk giderse, bu 19 yaşındaki genç adam Trabzonspor orta sahasının yeni kalbi olabilecek kabiliyette gözüküyor. Gerçi Selçuk gitmese de bana göre Mustafa Pektemek ile birlikte bu sezonun en çok transfer edilmesi gereken iki oyuncusundan birisi. Pele yine çok iyi performans gösteren oyunculardandı. Batuhan neredeyse sahada yok gibiydi. Yine genç stoper Veysel çok sağlam bir performans gösterdi. Yanlız çok amatörce hareketleri var. Dikkatli bir hakem Egemen'le girdiği fiziksel diyaloğa penaltı çalabilirdi.

Trabzonspor'da ise genel olarak öne çıkan bir performans olmasa da, takım diğer maçlardaki temposuzluğu bu maçta da aşamadı. Colman yine iyi bir görüntü sunmazken, orta sahayı Selçuk İnan sırtladı. Serkan'ın yokluğunda kesinlikle sırıtmayan Mustafa Yumlu, stoperler Giray ve Egemen'de oldukça iyilerdi. Asıl işi yapması gereken hücumcular topluca kötüydü. Burak yine ''araştırmacı'' kimliğiyle bir iki pozisyona girsede, asıl ciddi pozisyonları harcayan Umut Bulut oldu. Umut'u başka bir postta incelemek isterim o yüzden geçiyorum. Jaja yine her zamanki gibi ''team work'' anlayışından uzakta, bedeni sahada ancak ruhu başka yerlerde olan bir performans gösterdi. Yine tek hareketini yaptı ancak Umut o pozisyonu gole çeviremedi. Alanzinho vasattı ancak özellikle ilk yarıda ceza alanı çevresinde takımına bir çok duran top kazandırarak görevini bir şekilde yapmış oldu.

Son olarak hakem Bülent Yıldırım'a gelelim. Bana göre çok iyi maç yönetti. Mustafa Yumlu'nun vermediği golünde yüzde yüz faul vardı ve karar doğruydu. Burak'ın vermediği golünde yanıldı çünkü Burak Volkan Yaman'ı düşürecek bir temasta bulunmadı, Volkan arkadan gelen Burak'ın markajını görünce bir anda panikledi ve topu uzaklaştırmak istedi ancak bunu başaramayıp topu ıskalayınca Burak golü attı. Gerçi bu tip pozisyonlarda faul çalmak standart bir karardır. Avrupa'da nasıl işliyor bilmiyorum ama Tükiye'de bu tarz pozisyonlar hep fauldür. Neticede ceza alanı içinde yapılan itiş kakışlarda da çok nadiren penaltı kararları çıkar ülkemizde. Bu da bunlardan birisiydi. Çözülmesi zordu ve hakem kendini kurtaracak kararı verdi. Zaten pozisyonu faul olarakta görmüş olması normal zira Burak'ın da eli kolu fazlaca oynuyordu. Sadece takıldığım tek konu var. Özellikle ikinci yarıda oyun çok durdu. Doğa'nın sakatlandığı ve oyundan çıkana kadar geçen süreç yaklaşık 3,5 dakikaya tekabül etti. Tolga'nın burnunun kırıldığı pozisyonda 3,5 dakika durdu oyun. Sadece bu iki gecikme 7 dakikaya tekabül ediyor. Bunun dışında tam 6 oyuncu değişti. Hadi Trabzonsporlu oyuncular hemen çıktı oyundan ancak sadece Batuhan'ın oyundan çıkarken tribünlerle sevişmesi 1 dakika sürdü. Maç sonuna 4 dakika eklemesi çok enteresan geldi bana. Art niyet aramıyorum ama şu maçın uzatmasının en az +7 olması gerekiyordu. Neden bu kadar üstünde durduğumu ise açıklamama bile gerek yok çünkü Trabzonspor bu yarışa tutunabiliyorsa, bu + dakikaların sayesindedir.

Avantaj Fenerbahçe'ye geçti. Yarın akşam Bucaspor maçında puan kaybetme olasılıkları bana göre yüzde bir bile değil. Geriye kalan dört maçta ise Fenerbahçe'nin sıkı rakipleri var. Yeniden istim üzerinde olan İstanbul Büyükşehir Belediyespor (ki böyle maçlara bayılırlar) arkasından Karabük deplasmanı, sonra içerde ilk yarıda mağlup oldukları Ankaragücü ve son olarak Sivas deplasmanı. Sivas deplasmanı en kolay maç olacak bence. Sebebini söylemeden öyle tahmin ediyorum. En zorlu seri hatta bir ralli ise İBB, Karabük ve Ankaragücü maçları. Fenerbahçe'nin oyun stiline ters birçok oyuncu barındırıyor bu takımlar. İbrahim Akın, İskender Alın, Cernat, Emenike, Sapara vs... Bunları neden söylüyorum, çünkü herşey bitmiş değil. Daha uzun diyebileceğimiz bir yol var önümüzde. Zaten Fenerbahçe bu maçların hepsini kazanırsa ikinci yarıda 49 puan yapar, 16 galibiyet almış olur ve şampiyonluğu hak eder. Ben de kendi adıma kalkar tebrik eder, alkışlarım. Fenerbahçe ile ilgili analizi hafta içinde yapmaya çalışacağım.

21 Nisan 2011 Perşembe

En Önemli Viraj

Fenerbahçe önden girdi ralliye. Galatasaray'ı deplasmanda 2-1 ile geçtikten sonra, arkasından Bursaspor'a kendi sahalarında puan kaptırdılar. Golsüz beraberliğin ardından Eskişehir'e giden sarı lacivertliler, 3 puanı 3 golle alıp, kendi sahasındaki Gaziantepspor maçına çıktı. 90+4'te gelen golle önemli bir virajı dönen Fenerbahçe 2 puan kaybı ve nispeten az hasarla, bu kritik dört maçı 10 puanla tamamlamayı bildi.

Fenerbahçe'nin Bursaspor beraberliğiyle lig liderliğine yükselen Trabzonspor, ardından Fenerbahçe'nin girdiği ralliye girdi. Önce Galatasaray'ı seyircisiz maçta Burak Yılmaz ile geçtiler. Arkasından Trabzon'da Bursaspor'u yine Burak Yılmaz'ın golüyle alt ettiler. Geride Eskişehirspor ve Gaziantepspor maçları var.

Fenerbahçe bu hafta ununu elemiş eleğini asmış Bucaspor ile oynayacak. Son virajda bir tür rejenerasyon idmanı gibi. Trabzonspor'da ralliden sonra İzmir'e gidecek ve rejenerasyon idmanı yapacak. Nefeslenme durağı gibi. Sonrası tufan. Trabzonspor, Bucaspor maçını oynayıp bitirdiğinde ligin bitmesine 3 maç kalacak. Neyse... Bunlar sonraki konular...

Eskişehirspor ligin kaliteli takımlarından birisi. Yetenekli bir teknik direktöre sahipler. Sezona Rıza Çalımbay ile başlayan Eskişehirspor, üst üste mağlubiyetlerin ardından, Bucaspor'dan istifa eden Bülent Uygun'u göreve getirmiş ve istikrarla puan toplayan bir takım haline gelmişti.

Ligin ilk yarısında Trabzon'da oynanan maçta bu iki takım 0-0 berabere kaldı. İstim üzerindeki Trabzonspor'u kilitlemeyi başaran Eskişehirspor neredeyse pozisyon vermeden maçı tamamladığı gibi mutlak alabileceği 3 puan son dakikada Onur'a takılmıştı.

Aslında bu maçta Eskişehirspor'dan çok Trabzonspor'un ne yapacağı ya da neler yapabileceği önemli. Özellikle ligin ikinci yarısından itibaren takımda belirgin bir düşüş olduğu kesin. İlk yarıda elde edilen avantajla işi bu noktaya kadar getirdiler. İkinci yarının neredeyse tamamında oynayamayan Egemen'in dönüşüyle ve Giray'ın yüksek performansıyla (son Bursaspor maçı sezonun en iyisiydi) büyük aksilik olmazsa sezon sonuna kadar stoper kurgusu bu şekilde olacak. Pawel'den beklenen çıkışı yapan ikizi Piotr, sol bek mevkisini Cale'den çalmayı başardı. Eskişehir'de de sahaya onbir çıkması muhtemel. Savunmanın sağında zaten Serkan var. Trabzonspor'un pas yapamayınca bir hayli kırılganlaşan ve direnç kaybeden orta sahası maçın anahtar noktası olacak. Isırmayı bilen, pres yapan Eskişehirspor orta sahasını dişe diş mücadelen çok zeka ile geçmek zorunda bordo mavililer. Jaja ve Alanzinho iki kritik adam. Orta sahadan top taşımaları, zaman zaman çizgilere inmeleri, ara topu atmaları, savunmanın dengesini bozmaları gerekiyor. Bu ikilinin aynı zamanda rakibi çabuk çıkarmamak gibi görevleri var. Sahaya 4-5-1 gibi çıkan ancak Burak ve Alanzinho'nun içeriye devrilen oyunlarının yanında Jaja'nın da ani baskınlarıyla 90 dakikanın neredeyse 50-60 dakikasını 4-2-4 gibi oynayan bordo mavililer bu maçta da Burak'ın sorumluluk almasına çok ihtiyaç duyacak. Son 8 maçta yalnızca bir gol atabilen Umut Bulut'un patlama yapması, ekstra performans göstermesi işi kolaylaştırır.

Eskişehirspor'un 10 numarası olan Sezer bana göre bu sezon 'overrated' bir performans sergiliyor. Beklentileri pek fazla karşıladığı söylenemez. Forvet yokluğunda Trabzon'daki maça santrafor çıkan Serdar Özbayraktar bu takımın dinamosu görünümünde. Ivesa iyi bir kaleci olsa da, zaman zaman çok ciddi hatalar yapabiliyor. Kötü oyundan sonra Fenerbahçe maçında ilk yarı bitmeden oyundan alınan stoper Diego bu maça onbir çıkacak mı bilmiyorum. Bülent Uygun'un sıklıkla kenardan gelmesini tercih ettiği Pele bu maçta bana göre Trabzonspor'un zaten doğru dürüst uygulamadığı pas trafiğini tamamen sekteye uğratabilecek dinamizme sahip.

Trabzonspor buraya gelene kadar çok emek harcadı. Eskişehirspor bu sezona çıkarken Avrupa kupalarını hedefliyordu ancak hedeflerinin uzağında kaldılar. Stressiz ve endişesiz biçimde çıkıp toplarını oynayacaklar. Trabzonspor'un kalan 3 deplasmanının en tehlikelisi bu maç. Es-Es bandosu ve ateşli seyircisini bilmeyen yok. Buradan çıkacak 3 puan şampiyonun rengini çok ama çok net bir biçimde belirler diye tahmin ediyorum. Böyle bir maç oynayacak Trabzonspor...

Skor Tahmin Oyunu 30. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

1. MAÇ: ESKİŞEHİRSPOR - TRABZONSPOR (Cuma 20:00)

2. MAÇ: KAR. KARABÜKSPOR - SİVASSPOR (Cumartesi 15:00)

3. MAÇ: BURSASPOR - MANİSASPOR (Cumartesi 17:00)

4. MAÇ: GALATASARAY - KAYSERİSPOR (Cumartesi 20:00)

5. MAÇ: GENÇLERBİRLİĞİ - KASIMPAŞA (Pazar 14:00)

6. MAÇ: GAZİANTEPSPOR - M.P ANTALYASPOR (Pazar 16:00)

7. MAÇ: İ. B.ŞEHİR BELEDİYESPOR - ANKARAGÜCÜ (Pazar 17:00)

8. MAÇ: BUCASPOR - FENERBAHÇE (Pazar 19:00)

9. MAÇ: KONYASPOR - BEŞİKTAŞ (Pazartesi 20:00)

Skor Tahmin Oyunu 29. Hafta Sonuçları


BU HAFTA PUANLAR:
MELİH KAZDAĞ: 22

FARUK TURUTOĞLU: 16

TOLGA ŞENER: 3

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 2

HAKAN DEMİREL: 1



GENEL PUAN DURUMU:

FARUK TURUTOĞLU: 342


MELİH KAZDAĞ: 342


SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 329


TOLGA ŞENER: 319


HAKAN DEMİREL: 251

12 Nisan 2011 Salı

Skor Tahmin Oyunu 29. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

1. MAÇ: BEŞİKTAŞ - GENÇLERBİRLİĞİ (Cuma 20:00)

2. MAÇ: ANKARAGÜCÜ - BUCASPOR (Cumartesi 14:00)

3. MAÇ: KAR. KARABÜKSPOR - İ. B.ŞEHİR BELEDİYESPOR (Cumartesi 16:00)

4. MAÇ: FENERBAHÇE - GAZİANTEPSPOR (Cumartesi 19:00)

5. MAÇ: SİVASSPOR - KASIMPAŞA (Pazar 14:00)

6. MAÇ: KAYSERİSPOR - KONYASPOR (Pazar 15:00)

7. MAÇ: ANTALYASPOR - ESKİŞEHİRSPOR (Pazar 17:00)

8. MAÇ: TRABZONSPOR - BURSASPOR (Pazar 19:00)

9. MAÇ: MANİSASPOR - GALATASARAY (Pazartesi 20:00)

Skor Tahmin Oyunu 28. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

MELİH KAZDAĞ: 15

HAKAN DEMİREL: 14

TOLGA ŞENER: 14

FARUK TURUTOĞLU: 4

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 4


GENEL PUAN DURUMU:

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 327

FARUK TURUTOĞLU: 326

MELİH KAZDAĞ: 320

TOLGA ŞENER: 316

HAKAN DEMİREL: 250

11 Nisan 2011 Pazartesi

Şampiyonluk Çığlığı

Sessiz maçların en güzel tarafı, futbolcuların ve teknik direktörlerin saha içerisinde ne konuştuklarını tam olarak duyuyor olabilmek. Bu kez bir konuşma değil bir çığlık var. Burak Yılmaz'ın çığlığı. Biliyorum Fenerbahçelilere çok antipatik gelen bir çığlık ama bir Trabzonsporlu olarak Burak'ın golden sonra attığı çığlık ve kameraya gidip, ''anneee'' diye haykırması çok duygulandırdı beni. Tüm Trabzonsporlular adına ben söyleyeyim: SENİ DOĞURAN ANAYA KURBAN OLALIM!

Bir Teknik Direktör...

Önce şu videoyu bir izleyelim, ardından bir iki sözüm olacak bununla ilgili:


Bir teknik direktörün, özellikle de büyük bir takımın teknik direktörünün bir futbolcusunu medya kanalıyla bu kadar ağır suçlamasını ilk kez gördüm dün akşam. Frank Rijkaard ve Georghe Hagi'nin ardından göreve ''kerhen getirilen'' Bülent Ünder maçtan önce maçı anlatan spikerlerin dediğine göre 45 yılını Galatasaray için harcamış bir adam. UEFA Şampiyonluğunda da Fatih Terim'im yardımcılarından birisiydi. Juan Pablo Pino, Galatasaray'ın sezon başında transfer ettiği futbolculardan birisi. Geleceğin büyük yıldızlarından birisi olacak gözüyle bakılırken, geçirdiği ağır sakatlıkların ardından Monaco'da da pek forma yüzü görmeyince kendisini Galatasaray'da bulmuş henüz 23-24 yaşında genç sayılabilecek bir futbolcu. Bülent Ünder önce isim vermeden, bir güzel giydiriyor Pino'ya. 10 kişi kaldıktan sonra 9 kişi kaldıklarından dem vuruyor. ''O bir kişi hariç'' diğer takımı tebrik ediyor. Tabi ki gelen pası değerlendirmek soruları soran spikerin mesleği. Ben ''isim istendiğinde'' Bülent Ünder'in yine de böyle birşey yapmayacağını tahmin ediyorum ama Ünder ''umursamaz bir şekilde'' diye girdiği cümlede ne alakaysa futbolcunun Kolombiyalı olduğunu da özellikle vurgulayarak Pino'yu işaret ediyor ve bundan sonra forma yüzü göremeyeceğini söylüyor. (Neyseki bu kısmı yumuşatmış)

Üşenmedim maçın tamamını internetten indirip, Pino oyuna girdikten sonraki kısmını bir kez daha izledim. Koşmadığını, umursamadığını söylüyor Bülent Hoca ama katılmak mümkün değil. Diğer Galatasaraylı oyuncular kadar, mücadele ettiğini söyleyebilirim. Bunun ötesinde bir art niyet aranıyorsa ve gerçekten art niyet varsa baş suçlu zaten Bülent Ünder'in ta kendisi! Geçen hafta 3-0 biten Antalyaspor maçında da süre alan Pino, bu ya da buna yakın bir performans koydu ortaya. Tüm hafta antremanlarda beraber olduğun futbolcunun umursamazlığı yok muydu? Tercihlerinde ilk 14'e girebiliyorsa, demek ki bu futbolcu tüm kadronun içinde senin planların içerisinde mevcut. Tüm hafta bu planlara dahil olabilecek performansı gösteren futbolcu, maç içinde mi gerçek yüzünü gösteriyor. Bir de hoca diyor ki: ''Galatasaray futbolcusuna yakışacak özveri, mücadele'' vs... 15 mağlubiyet almış takımda faturayı nasıl da Pino'ya kestin öyle? Pino'nun tek yanlışı, iki arkadaşını tercih etmek yerine topu kaleye vurması. Peki gol olsa ve Bülent Hoca'ya maçtan sonra mikrofon uzatılsa aynı şeyleri söyleyebilecek miydi? Hani çingeneye yetki verirsen diye başlayan bir hikaye var ya... Neyse...

Zamanında Ersun Yanal Trabzonspor'un başındayken, direkt olarak Rigobert Song'u hedef alan bir açıklama yapmış ve kendisini ayıplamıştım. Bu tür konular içeride halledilir. Kol kırılır yen içinde kalır atasözü bu tip durumlar için söylenmiş çok güzel bir atasözüdür ve Bülent Ünder'in de yaptığı büyük ayıptır.

Bir Kulbundan Trabzonspor...

2010-11 sezonunun son İstanbul ziyareti için Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena Stadyumu'na çıkmaya hazırlanan Trabzonspor, hem 5 sezondur deplasmanda mağlup olduğu Galatasaray'ı dize getirmek, hem de geçen hafta kazandığı liderliği bu hafta da devam ettirebilmek adına Seyrantepe'ye geldi. Galatasaray ise tarihinin en kötü sezonunda hiç olmazsa böyle önemli bir maçı kazanıp, prestijini korumayı amaçlayarak sahaya çıktı.

Daha ilk dakika dolarken, Serkan'ın hatalı pasını yakalayan Yekta'nın sert şutu tam Tolga'nın üzerine gidince Galatasaray hem olası bir golden, hem de şutu attıktan sonra Glowacki'nin darbesine maruz kalan Yekta Kurtuluş'tan oldu. Sakatlanan Yekta daha maçın başında yerini Mustafa Sarp'a bırakırken, birbirlerinden farklı futbol stillerine sahip olan iki oyuncunun bu çok erken değişimi Galatasaray'ın oyun planlarına da bir nevi darbe vurmuş oldu. Şampiyonluk stresini hiç kuşkusuz Fenerbahçe'den daha fazla yaşayan Trabzonspor, uzun süredir orta sahayı sırtlayan Selçuk'un da vasat altı performansıyla orta saha da bir türlü üstünlük kuramadı. Buna karşın Galatasaray, öne çıkardığı savunma hattının yanında, özellikle ilk yarı boyunca uyguladığı mükemmel ön alan presi sayesinde, Trabzonspor'a hücuma çıkarken bir çok top kaybı yaptırdı. Biraz daha konsantre ve biraz daha becerikli olsalar, özellikle ilk devrede golü bulmaları içten bile değildi. Zaten devre boyunca da, sahada istediklerini yapmaya daha hevesli olan, daha arzulu görünen taraf sarı kırmızılılardı. Yekta'nın şutunun yanında, Arda Turan'ın kafa şutu da ilk yarının önemli pozisyonlarındandı.Organize olmakta güçlük çeken Trabzonspor ise bir kez Burak Yılmaz ile sol çarprazdan pozisyon yakalasa da, Zapata, Burak'ın şutunu çıkarmayı başardı. İlk yarıda özellikle 25'ten sonra Galatasaray'da Trabzonspor'un temposuna ayak uydurunda, iki takımın ilk yarıdaki maçlarına benzer bir karşılaşma ortaya çıktı.

İkinci devreye iki takımda aynı onbirlerle başladı. Selçuk'un gününde olmadığı kesinleşince tahmin ediyorum sahada ''hayalet'' gibi gezen Colman'a ''hücuma yardımcı ol'' talimati geldi. 55. dakikadan itibaren Colman'ı geçen sezon oynadığı gibi sık sık sorumluluk alarak gördük. Bu yarıda riskleri biraz daha fazla alan Trabzonspor, savunmasında da ciddi açıklar vermeye başlamıştı ki, sağ kanattan gelişen atakta Arda'nın kafa vuruşunu çelmeyi başaran Tolga kırılma anlarından birisinde başrol oynamış oldu.

Şenol Güneş ilk oyuncu değişikliği hakkında sahada pek fazla görünmeyen Alanzinho'yu kenara çekip, Yattara'yı oyuna alarak yaptı. Bu sayede sağ kanadı nispeten biraz daha işler konuma getiren Trabzonspor, Colin Kazım'ın gördüğü kırmızı karttan sonra oyun üstünlüğünü eline geçirmeyi başardı. Savunmaya biraz daha yaslanan Galatasaray karşısında yoklamalara başlayan Trabzonspor, Jaja'nın iyi kesemediği orta sonrasında kalesinde ciddi bir pozisyon gördü. Sol kanattan Pino kendi getirdiği topu çok müsait durumdaki iki arkadaşına vermek yerine kaleye vurunca takımını çok önemli bir gol fırsatından etmiş oldu. Bu pozisyonun ardından Şenol Güneş'in 80 dakika boyunca sahada kalmasına nasıl izin verdiğini hayretler içerisinde izlediğim Jaja, tek olumlu hareketini yapıp, Burak Yılmaz'a öldürücü bir kısa mesafe pası attı. Ayağının ucuyla topa dokunan Burak Yılmaz, 81'de takımını öne geçiren golü atmayı başardı ve Trabzonspor çok kritik bir anda skor üstünlüğünü yakalamış oldu.

Kalan dakikalar başka gol getirmeyince, çekinerek gelinen Galatasaray maçında bu sezonki 5. -kimine göre- derbi galibiyeti kazanılmış oldu.

Trabzonspor'a gönül verdiğimden dolayı ve uzun yıllardan beridir hiç olmadığımız kadar yarışın içinde olduğumuz için, maçları izlerken de bir hayli zorlanıyorum. Sıklıkla analiz etmeye çalıştığım taktik varyasyonlar, saha içi dizilişler, oyun oynanırken yapılan hamleler ya da bireysel performasnlar bir kaç haftadır Trabzonspor maçlarında kesinlikle analiz kavramımdan uzaklaşmış durumda. Yani bu lig bir takım tarafından koparılmasa, son haftaları izlerken, herhalde kapının önünde bir ambülansın beklemesi gerecek. Şaka bir tarafa, hani takımın uzun süredir oynadığı kötü oyuna bulduğumuz bir kılıf var ya; ''Artık önemli olan 3 puan'' diye başlayan geyik silsilesi... Bu formülü ben de kendi kendime uygulamaya başladım. Taktik, analiz, ya da herhangi bir şey hak getire! Maçı sağ salim tamamlayayım bana yetiyor!

Yine de buradan Burak Yılmaz'ı özellikle takdir etmem gerekiyor. Maç boyunca -bana göre- kısıtlı oyun bilgisine rağmen, mücadeleden kaçmadan, özverili bir şekilde devam ettirdiği oyununu güzel bir golle süsleyerek yine maçın kahramanı olmayı başardı. Sivas'ta, İnönü'de, Konyaspor maçında yaptığını yaparak, kritik anda ortaya çıkıp bu sezonki 14. golünü attı.

Jaja ve Umut Bulut hücum hattının en formsuz oyuncuları ve bu haftalardır böyle devam ediyor. Özellikle Umut, mücadele dozunu biraz fazla kaçırınca, çoğunlukla bulunması gereken yerde bulunamıyor, oyunu iyi okuyamıyor ve gol pozisyonua girse de kimi zaman aşırı heyecan ve stresten, kimi zaman da yorgunluktan son vuruşları yapmakta bir hayli beceriksiz kalıyor. Şampiyonluğa oynayan takımın forveti performasından uzakta kaldığını söyleyebilirim. Piotr'a verilen şansın artık yavaş yavaş Pawel'e de verilmesi gerekiyor. Umut'ta 90 dakika ısrar etmek yerine, hiç olmazsa yarım saatlik bölümlerde Pawel'e de forma şansı vermek daha akıllıca olur kanaatindeyim.

Jaja ise maalesef, Alex soyundan kaliteli bir profesyonel olmaktan ziyade, Adriano'nun yolundan giden ve yeteneklerini inkar eden tipik bir Brezilyalı olmayı seçmiş gibi. Attığı gol pası ile beni kandıramaz maalesef, yerine biraz daha ''maçı düşünen ve yaşayan'' bir futbolcu olsaydı belki de hücum varyasyonlarında bu kadar zorlanılmayacaktı. Kadro yapısı ve oyun stili itibariyle takımda alternatifi olmayan oyunculardan ve önümüzdeki haftada sahada olacak. Yani ben de Şenol Güneş'in yerinde olsam, Jaja'yı yine sahaya sürer ve birşeyler yapması için dua ederdim.

Selçuk - Colman ikilisinden özellikle Colman uzun süredir formsuz. Saha dışıyla ilgili bir sorunu yoksa, acilen biraz daha fedakarca mücadele etmesi gerekiyor. Biraz daha sorumluluk alırsa, ya da geçen sezonki gibi oynarsa, olası şampiyonlukta en çok pay sahibi olan oyunculardan birisi olabilir.

Trabzonspor adına söyleyeceğim son şey, bu sezon saha içinin yanında, şans meleklerinin de fazlaca yanımızda olduğu yönünde. Seksenden sonra çevirilen bu kaçıncı maç hatırlamıyorum. Ki bu maçta da Kazım kırmızı kart görmese ya da Pino yanlış tercih yapmasa, galibiyet çıkarmak pek mümkün görünmüyordu. Azmin zaferi, inancın zaferi falan eyvallah ama biraz da madalyonun öbür tarafına bakmak gerekiyor. Bir iki oyuncunun formsuzluğu inanmış bir takımda pek fazla sırıtmaz ama formsuz olanlar kader adamları olunca, iş biraz da şansa kalmış oluyor.

Galatasaray için söylenecek pek fazla bir şey yok. 28 maçta alınan 15 mağlubiyet ve ligin bitmesine 6 hafta kala küme düşme tehlikesini matematiksel olarak yaşamaya devam ediyor olmaları sözün bittiği yer zaten. Yeni gelecek teknik direktör, bir enkaz bulacak Florya'da. Yeni yönetim de öyle... İşleri çok ama çok zor...

Bir Kulbundan Fenerbahçe...

Fenerbahçe'nin geçen hafta kendi sahasında aldığı Bursaspor beraberliği, 10 maçlık muhteşem galibiyet serisini sona erdirmiş, aynı zamanda liderliği de şampiyonluk yolundaki tek rakibi Trabzonspor'a devretmesine yol açmıştı. Eskişehirspor deplasmanı, hem Bursaspor maçında kaybedilen puanların telafisi, hem de moral motivasyonun yeniden zirveye çıkarılması adına çok kritik bir fikstür olarak sarı lacivertlilerin karşısında duruyordu.

Maça iyi başlayan taraf beklenenin aksine Eskişehirspor oldu. Orta sahada Emre'nin dönüşüyle ideal rotasyonunu yakalayan Fenerbahçe ilk on dakikada orta saha üstünlüğünü rakibine hissettiremeyince, daha iyi pas trafiği yakalayan ve daha arzulu görünen Eskişehirspor, on dakikanın sonunda hızlı gelişen atak sonunda Batuhan Karadeniz'in kafa golüyle skor üstünlüğünü yakalayarak, sarı lacivertlilerin kritik virajına önemli bir set daha koydu.

Fenerbahçe yediği golden sonra hızla rakip alana yerleştiği gibi, oyun üstünlüğünü de bir anda eline geçiriverdi. Yedikleri golden iki dakika sonra Caner - Alex verkacında, Alex'in attığı kötü pasa rağmen, savunmanın hatasını iyi değerlendiren Caner Erkin hem futbola hem de maça dengeyi getirdi. Daha bu golün şokunu atamayan Eskişehirspor, yine Alex'in bu kez klasına yakışır pasına, Niang'ın yine klasına yakışır plasesiyle skor üstünlüğü ele geçiren taraf oldu.

İlk 15 dakikası büyük gelgitlere sahne olan maçta, son gülen ve ibreyi kendi lehine çeviren Fenerbahçe, ikinci golden sonra oyun üstünlüğünü tamamen eline geçirdi. Alex'in iki kez kafayla yoklamalarını Ivesa kurtarırken, nihayet gerçek mevkisinde şans bulan Caner'in etkili driplingleri de Eskişehirspor savunmasına zor anlar yaşattı.

İkinci yarıda da çok fazla bir değişiklik yoktu. Özellikle ilk on dakika ön alanda yaptığı presle Fenerbahçe'ye ''nefes aldırmayan'' Eskişehirspor üst üste yediği gollerden sonra girdiği şoktan bir türlü çıkamayınca, Fenerbahçe yaraladığı rakibine hançeri saplayacak pozsiyonları aramaya başladı. Bu arada Batuhan - Lugano ikilisinin ortak yapımı bir kafa vuruşu da Fenerbahçe kalesinin direğinden geri geldi. Oyuna geç müdahele etmesi nedeniyle zaman zaman eleştirilen Aykut Kocaman bana göre tam zamanında ''nöbetçi golcü'' hamlesini yaparak yorulan Niang'ın yerine Semih Şentürk'ü oyuna dahil etti.

87'de Alex'in başlattığı ve Gökhan Gönül'ün devam ettirdiği atakta ''nöbetçi golcü'' sahneye çıktı ve kalan dakikalarda herhangi bir kazaya uğramamak adına, takımını sigorta eden golü Eskişehirspor filelerine göndererek farkı ikiye çıkarttı. Kalan dakikalar başka gol getirmeyince, Fenerbahçe bir haftalık aradan sonra yeniden 3 puanı bir arada kazanmış oldu.

Semih Şentürk bu ülkenin en iyi, en özellikli forveti. Çok klişedir ama Türkiye harici bir pasaporta sahip olsaydı hem Fenerbahçe'nin, hem de Türk futbolunun efsane santraforları arasına ismini çoktan yazdırmıştı. Attığı gol için ben artık birşey söylemek istemiyorum. Bana göre sezonun en klas gollerinden birisiydi. Vücudunun her yeri gol atmaya programlanmış bir forveti, bırakın Türkiye'de, Avrupa'da bile zor bulursunuz.

Yaşayan efsane Kaptan Alex de Souza, yine eksiksiz bir biçimde görevini yaptı. Görev dediğim ise pek kolay bir şey değil. Alex'ten takımını şampiyon yapması bekleniyor. 10. dakikada yenen golden sonra 5 dakikaya 2 asist sığdıran, Semih'in golünde Gökhan Gönül'e ''al da orta yap'' pasını veren Brezilyalı, bir çok kez olduğu gibi yine sıradışı bir şekilde neden bu geminin kaptanı olduğunu ortaya koydu.

Başrolü Alex'e verdikten sonra bir parantez de Caner ve Niang'a açmak gerekli diye düşünüyorum. Takıma gelir gelmez gollerini atmaya başlayan, Alex'i çok çabuk ''çözen'', ne zaman nerede durması gerektiğini bilen, saha içindeki pas trafiğine yardımcı olan, bunların dışında ''ateşleyici güç'' sıfatını da zaman zaman kullanabilen Senegalli Mamadou Niang, Fenerbahçe'nin hiç kuşkusuz bu sezonki en iyi transferi. Bana göre Fenerbahçe tarihinin gelmiş geçmiş en faydalı transferi olan Alex de Souza'nın yaşlarında Fenerbahçe ile yolları kesişseydi, Mamadou Niang bu departmanda da Brezilyalı efsaneyi yalnız bırakmayabilirdi.

Caner Erkin Galatasaray'da geçirdiği yarım sezon da dahil olmak üzere bir türlü kendi mevkisinde oynayamıyordu. Eskişehirspor maçında arkasına Andre Santos kuvvetini de alarak, bana göre Alex'in ardından maçın en iyi ikinci adamı oldu. Dia ve Stoch gibi sadece kendi kanadına hücum etmekten ziyade, Burak Yılmaz gibi sık sık içeri devrilerek, rakibin dengesini temelden sarsan Caner, hem attığı kritik gol hem de çok fazla forma şansı bulamamasına rağmen en ufak bir zaafiyet belirtisi göstermeden 90 dakikayı tamamlayarak, takımının sol açık mevkisinde kimin oynaması gerektiğini gösterdi. Alex'in tüm organizasyonlarının takipçisi olmasının yanı sıra özgüvenle geliştirdiği ataklarla da rakibin savunma kurgusuna ekstra darbeler indirmeyi başardı.

Fenerbahçe için bu maçın sonuyla birlikte artık yalnızca 540 dakika kaldı. Kendi sahasında Gaziantepspor'u ağırladıktan sonra, can derdindeki Buca deplasmanına gidecek olan sarı lacivertliler, ardından İstanbul Büyükşehir Belediyespor'u Kadıköy'de ağırlayacak. 32. haftada Karabük'e konuk olacak sarı lacivertlilerin 33. haftadaki rakibi ise Ankaragücü. Son hafta Sivas'ta sezonu tamamlayacaklar. Altı maçın hepsinden galibiyet çıkarsa tek devrede 16 galibiyet ve 1 beraberliği içeren korkunç bir istatistik karşımıza çıkacak. Son 6 haftayı merakla bekliyor olacağız.

7 Nisan 2011 Perşembe

Skor Tahmin Oyunu 28. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

1. MAÇ: BURSASPOR - ANTALYASPOR (Cuma 20:00)

2. MAÇ: BUCASPOR - KAR. KARABÜKSPOR (Cumartesi 14:00)

3. MAÇ: KONYASPOR - MANİSASPOR (Cumartesi 16:00)

4. MAÇ: ESKİŞEHİRSPOR - FENERBAHÇE (Cumartesi 19:00)

5. MAÇ: İ. B.ŞEHİR BELEDİYESPOR - SİVASSPOR (Pazar 14:00)

6. MAÇ: GAZİANTEPSPOR - ANKARAGÜCÜ (Pazar 14:00)

7. MAÇ: GENÇLERBİRLİĞİ - KAYSERİSPOR (Pazar 17:00)

8. MAÇ: GALATASARAY - TRABZONSPOR (Pazar 19:00)

9. MAÇ: KASIMPAŞA - BEŞİKTAŞ (Pazartesi 20:00)

Skor Tahmin Oyunu 27. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 14

FARUK TURUTOĞLU: 3

HAKAN DEMİREL: 3

TOLGA ŞENER: 3

MELİH KAZDAĞ: 2


GENEL PUAN DURUMU:

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 323

FARUK TURUTOĞLU: 322

MELİH KAZDAĞ: 305

TOLGA ŞENER: 302

HAKAN DEMİREL: 236

31 Mart 2011 Perşembe

O da Serbest!

Sezon sonuna doğru Türkiye'de ve Avrupa'da birçok futbolcu biten kontratları dolayısı ile bonservislerini ellerine almaya hazırlanıyorlar. Geçen hafta 33 yaşındaki kaptanı Alex de Souza'nın kontratını iki yıl daha uzatan Fenerbahçe, kontratı sezon sonu sona erecek olan ''Genç Semih'' için aynı kararlı tutumu göstermiyor.

Enteresan bir adam Semih Şentürk. Yıllarca ama yıllarca yedek bekledi. İsminden hep söz ettirmeyi başardı. Son Galatasaray maçında attığı kafa golü hiç kuşkusuz bu sezonun en kritik gollerinden birisiydi. Ki Semih bunu her sezon bir kaç kez yapan bir adam. Arkasında yedek beklediği yabancı forvetlerin hepsi, Fenerbahçe'den geldi geçti ancak O hep kalmayı tercih etti. Bu sezon, kulübüyle mahkemelik olma aşamasına geldiği ''opsiyonla'' sarı lacivertli formayı  yine giydi ve artık kontratı kesin olarak bitti. Fenerbahçe'de Niang'ın arkasında ve Güiza'nın hemen önündeki ikinci opsiyon konumunda halen. Milli takımda santrafor bile olmayan Burak Yılmaz'ın arkasında bekledi yine. Oyuna sonradan girdi, yine işini yaptı. Gökhan Gönül'ün ''Alves gibi gidip, Gökhan gibi attığı golün'' asistini yaptı. Formunda belirgin bir yükseliş var ve bundan en çok kritik dönemeçte Fenerbahçe yararlanacak. Peki Semih ne yapacak?

Haberlere göre futbolcu kalmaya razı. Yedeklik artık kanına işlemiş. Zaten bundan sonra bir yerlere gitse de artık çok geç. Ancak Aziz Başkan geçen seneden ''kara listeye'' aldığı futbolcusunun biraz burnunun sürtmesini istiyor anlaşılan. Henüz kendisiyle kontrat yapılmadı ve muhtemelen sezon sonu bekleniyor. Bence Semih yine bir yere gitmeyecek ve kulübünde kalacak. Eğer bu olmazsa ve Semih kulübünden ayrılırsa, bundan daha fazla zararlı çıkan hiç kuşkusuz Fenerbahçe olacak.

Bunu da Yazın!

Bu sezon neredeyse hiç forma giymedi ''batan geminin'' kaptanı. O olmadan Galatasaray bırakın şampiyon olmayı, ilk 10'a bile giremeyecek duruma geldi. Kulüp tarihinde ilk kez yönetim ibra edilmedi. Uzun yıllar sonra bir sezonda takımın başına üçüncü teknik direktör geldi. Fenerbahçe maçından sonra ''umarım Galatasaray'a layık bir kadro kurulur'' dedi ve tavsiye ettiği önerinin dışında kalacakmış gibi bir izlenim verdi. Arda Turan, Hakan Şükür'den sonra medyanın yeni kahramanı oldu.

Avusturya maçında Türkiye formasıyla onbirde sahaya çıktı. Oyunda kaldığı 85 dakikanın tamamında etkiliydi. Ne kadar büyük bir futbolcu olduğunu dosta düşmana tekrar ispatladı. Oyun sıkıştığı anlarda, ya da yapılacak birşey kalmadığında herkes O'nun ''solosu'' için dua eder oldu. Taç atışından gelen topu klas bir kontrol, enfes bir çalım ve şık bir plaseyle ağlara gönderdikten sonra basın tribününe dönüp, fotoğraftaki işareti yaptı. Ben maçı izlerken, ''herhalde Sinem Kobal'a evlenme teklif ediyor'' diye düşündüm ama ''yarası olanlar'' işaretin anlamını çabuk kavradı. Arda kendisi hakkında çıkan haberler, yazılan yazılar için cevabını ''sahada veriyordu''!

Kendisinin hep ''balon'' olduğunu ve bu balonun fazlaca şişirildiğini düşünüyordum ama ne derece klas bir futbolcu olduğunu Fenerbahçe ile oynadıkları maçta gördüm. Sahada bulunduğu 10 dakikada tam anlamıyla ''hallaç pamuğu'' gibi attı Fenerbahçe'nin sağ kanadını. Arsenal'e, Manchester United'a yakıştırdığım Gökhan Gönül'ü iki kez ''ortopedistik'' çalımladı. Aldığı her topu olumlu kullandı. Milli maçta herkes O'nun ayağına baktı. Büyük bir futbolcu olduğunu gösterdi.

Sahadaki harekete gelince; Erman Toroğlu'nun üzerinden Telegol ekibi özellikle çok uğraştı Arda Turan'la. Hakkında çıkan gazete haberleri dün gibi aklımda. Erman Toroğlu, Arda'nın sakatlığı için ''çok seksten'' olur dediğinin ertesi günü Vatan Gazetesi bu sözleri haber yapıp, haberin yanında Arda'nın ya da Erman Toroğlu'nun değil, Arda'nın kız arkadaşı Sinem Kobal'ın resmini kullandı. Belli ki, hep bu anı beklemiş Arda. 1988 doğumlu bir adamdan söz ediyoruz. Daha gencecik. Maneviyatı da oldukça güçlü. Hep cevabı ''sahada vereceğiz'' derler ya. Arda sakattı, cevabı sahada da veremiyordu. Bunu yapmasına gerek var mıydı? Hayır yoktu ama bu işaret yüzünden Arda'nın üzerine gitmenin de pek doğru olmadığını düşünüyorum.

28 Mart 2011 Pazartesi

Şampiyonluk İçin (Ganzilistv)

Her anlamıyla, her maçıyla, her dakikasıyla tarihi bir sezon geçiriyor Trabzonspor. Geri döndüğü, son dakikada çevirdiği maçlar, sezonu daha da anlamlı kılıyor. Bizim meşhur Ganzilistv'nin hazırladığı son videoyu paylaşmak istedim. Trabzonsporlu olupta, tüylerin diken diken olmaması mümkün değil...

23 Mart 2011 Çarşamba

Şampiyon mu Olacaksınız Ulan?

Burak Yılmaz'a ne kadar takık olduğumu bilen bilir. Sadece oynadığı futbola değil, aklının fikrinin hep ya hakemi, ya da rakip futbolcuyu nasıl kandırırıma özel çalışmasına ayriyetten takık vaziyetteyim ancak iki gündür kendisi üzerinden Trabzonspor'a karşı bir linç kampanyası yürütülüyor ki sormayın gitsin.

Son oynanan ve benim ancak son beş dakikasını izleyebildiğim (Alanzinho'nun golünde çıldırmama engel olmadı tabi) Gençlerbirliği maçının devre arasına herkesin bildiği gibi Trabzonspor 1-0 mağlup girmişti. Soyunma odasına giden koridorda ya da bizzat Gençlerbirliği soyunma odasında rivayete göre şöyle bir olay yaşanmış: Trabzonsporlu dört beş futbolcu Gençlerbirliği futbolcularının üzerine yürüyerek ''Fenerbahçe'nin köpekleri, satılmışlar!'' diye bağırmış. Sonradan bu olay biraz daha yumuşadı ve ihale Burak'ın üzerine kaldı. Hem futbolcu sayısı azalmış oldu, hem de ifade ''Şampiyon mu olacaksınız ulan!'' olarak güncellendi.

Şimdiiii; bu lafı tarihte ilk söyleyen oyuncu Burak Yılmaz olsa, hakkında söylenenlere hak vereceğim ve kendisini ayıplayacağım ancak çok iyi hatırlıyorum, ''canım kadar sevdiğim'' Tolunay Kafkas, Trabzonspor'da oynarken, şu an gayet başarılı bir şekilde teknik direktörlüğünü yaptığı Gaziantepspor ile 1-1 berabere kalınan bir maçın ardından dönemin Gaziantepspor teknik direktörü Sakıp Özberk'in üzerine yürümüş ve aynı tümceyi kullanmıştı. 2 sezon önce ise o dönem Sivasspor'da oynayan Murat Erdoğan ve Musa Aydın yine Gaziantepspor'a kaybedilen bir maçın ardından rakip oyunculara böyle hitap etmişti. Bu arada Gaziantepspor'un da ne kadar ''şampiyon mu olacaksınız?'' tümcesine maruz kaldığı enteresan bir istatistik olarak karşımıza çıkıyor. Neyse konumuz bu değil.

Trabzonspor'un ben de dahil camia olarak ne kadar büyük bir stresin altında olduğunu zaten sağır sultan bile biliyor. Her maç ayrı bir dram, ayrı bir tradeji, ayrı bir ''finali mutlu sonla biten Türk filmleri'' gibi oynanıyor. 9 puanlık farkın erimesi ve işin bu noktaya gelmesi, baskıyı kat be kat arttırıyor. Geriden gelen takım Trabzonspor olsaydı tahminimce aynı baskıyı Fenerbahçe hissedecek ve eriyen fark için  stres yaşayacaktı. Ligin ikinci yarısında henüz iki farklı kazandığımız maç yok. Üzerine üstlük, Sivas'ta 86, Manisa'da 85, İstanbul'da Beşiktaş maçında 88 ve son olarak Ankara'da Gençlerbirliği maçında 90+1'de kazandığımız maçlar ligin ikinci yarısının taraftarın ve futbolcunun üzerinde bıraktığı etkiyi açıklıyor diye düşünüyorum. Unutmadan Trabzon'da 3-3 biten Kayserispor maçında da beraberliği 85'te kurtardı bordo mavililer.

Lafı çok uzattım, diyeceğim şudur ki: Burak Yılmaz'ın verdiği tepki son derece insani ve bir o kadar da normal. Bu laftan etkilenipte ikinci yarıda motivasyonu bozulan bir Gençlerbirliği futbolcusu varsa, futbolu bırakıp, KPSS sınavına girsin. Kaldı ki kulüp başkanlarının soyunma odası bastığı ortamda, Burak Yılmaz gidip bir çift laf etmiş çok değil der, Aziz Yıldırım'a lafımı sokarak postu bitiririm.

Unutmadan; Gaziantepspor'un ''şampiyon mu olacaksınız ulan!'' lafını işitebileceği bir maç daha vardı. Devreye 3-0 önde girip, 4-3 kaybettikleri Fenerbahçe maçı! O maçın devre arasında hiçbir Fenerbahçeli futbolcu Gaziantepspor soyunma odasının kapısını çalmamıştır diye tahmin ediyorum zira adamlar bu kez gerçekten şampiyon olacaklardı!

22 Mart 2011 Salı

Skor Tahmin Oyunu 27. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

1. MAÇ: KAR. KARABÜKSPOR - GAZİANTEPSPOR (Cumartesi 14:00)

2. MAÇ: SİVASSPOR - BEŞİKTAŞ (Cumartesi 16:00)

3. MAÇ: ANKARAGÜCÜ - ESKİŞEHİRSPOR (Cumartesi 17:00)

4. MAÇ: TRABZONSPOR - KONYASPOR (Cumartesi 19:00)

5. MAÇ: MANİSASPOR - GENÇLERBİRLİĞİ (Pazar 14:00)

6. MAÇ: KAYSERİSPOR - KASIMPAŞA (Pazar 16:00)

7. MAÇ: İ. B.ŞEHİR BELEDİYESPOR - BUCASPOR (Pazar 17:00)

8. MAÇ: FENERBAHÇE - BURSASPOR (Pazar 19:00)

9. MAÇ: M.P ANTALYASPOR - GALATASARAY (Pazartesi 20:00)

Skor Tahmin Oyunu 26. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

MELİH KAZDAĞ: 25

HAKAN DEMİREL: 15

FARUK TURUTOĞLU: 6

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 5

TOLGA ŞENER: 4


GENEL PUAN DURUMU:

FARUK TURUTOĞLU: 319

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 309

MELİH KAZDAĞ: 303

TOLGA ŞENER: 299

HAKAN DEMİREL: 233

18 Mart 2011 Cuma

Skor Tahmin Oyunu 26. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

1. MAÇ: GALATASARAY - FENERBAHÇE (Cuma 21:00)

2. MAÇ: KASIMPAŞA - MANİSASPOR (Cumartesi 14:00)

3. MAÇ: GAZİANTEPSPOR - İ. B.ŞEHİR BELEDİYESPOR (Cumartesi 15:00)

4. MAÇ: KONYASPOR - M.P ANTALYASPOR (Cumartesi 16:00)

5. MAÇ: BEŞİKTAŞ - KAYSERİSPOR (Cumartesi 19:00)

6. MAÇ: ESKİŞEHİRSPOR - KAR. KARABÜKSPOR (Pazar 14:00)

7. MAÇ: BUCASPOR - SİVASSPOR (Pazar 19:00)

8. MAÇ: GENÇLERBİRLİĞİ - TRABZONSPOR (Pazar 19:00)

9. MAÇ: BURSASPOR - ANKARAGÜCÜ (Pazartesi 20:00)

Skor Tahmin Oyunu 25. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

TOLGA ŞENER: 27

FARUK TURUTOĞLU: 15

MELİH KAZDAĞ: 15

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 3

HAKAN DEMİREL: 0 (tahmin yapmadı)


GENEL PUAN DURUMU:

FARUK TURUTOĞLU: 313

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 304

TOLGA ŞENER: 295

MELİH KAZDAĞ: 278

HAKAN DEMİREL: 218

9 Mart 2011 Çarşamba

Skor Tahmin Oyunu 25. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

1. MAÇ: MANİSASPOR - BEŞİKTAŞ (Cuma 20:00)

2. MAÇ: KAR. KARABÜKSPOR - BURSASPOR (Cumartesi 14:00)

3. MAÇ: İ. B.ŞEHİR BELEDİYESPOR - ESKİŞEHİRSPOR (Cumartesi 16:00)

4. MAÇ: TRABZONSPOR - KASIMPAŞA (Cumartesi 19:00)

5. MAÇ: M.P ANTALYASPOR - GENÇLERBİRLİĞİ (Pazar 13:30)

6. MAÇ: ANKARAGÜCÜ - GALATASARAY (Pazar 15:00)

7. MAÇ: BUCASPOR - GAZİANTEPSPOR (Pazar 15:30)

8. MAÇ: SİVASSPOR - KAYSERİSPOR (Pazar 17:30)

9. MAÇ: FENERBAHÇE - KONYASPOR (Pazar 19:00)

Skor Tahmin Oyunu 24. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

TOLGA ŞENER: 25

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 16

FARUK TURUTOĞLU: 14

HAKAN DEMİREL: 4

MELİH KAZDAĞ: 3


GENEL PUAN DURUMU:

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 301

FARUK TURUTOĞLU: 298

TOLGA ŞENER: 268

MELİH KAZDAĞ: 263

HAKAN DEMİREL: 218

4 Mart 2011 Cuma

Skor Tahmin Oyunu 24. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

1. MAÇ: KAYSERİSPOR - MANİSASPOR (Cuma 20:00)

2. MAÇ: KONYASPOR - ANKARAGÜCÜ (Cumartesi 14:00)

3. MAÇ: GAZİANTEPSPOR - SİVASSPOR (Cumartesi 16:00)

4. MAÇ: GALATASARAY - KAR. KARABÜKSPOR (Cumartesi 19:00)

5. MAÇ: KASIMPAŞA - M.P ANTALYASPOR (Pazar 14:00)

6. MAÇ: BURSASPOR - İ. B.ŞEHİR BELEDİYESPOR (Pazar 16:00)

7. MAÇ: ESKİŞEHİRSPOR - BUCASPOR (Pazar 17:00)

8. MAÇ: BEŞİKTAŞ - TRABZONSPOR (Pazar 19:00)

9. MAÇ: GENÇLERBİRLİĞİ - FENERBAHÇE (Pazartesi 20:00)

Skor Tahmin Oyunu 23. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

MELİH KAZDAĞ: 26

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 25

HAKAN DEMİREL: 17

FARUK TURUTOĞLU: 6

TOLGA ŞENER: 0 (tahmin yapmadı)


GENEL PUAN DURUMU:

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 285

FARUK TURUTOĞLU: 284

MELİH KAZDAĞ: 260

TOLGA ŞENER: 243

HAKAN DEMİREL: 214

24 Şubat 2011 Perşembe

Skor Tahmin Oyunu 23. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

1. MAÇ: BUCASPOR - BURSASPOR (Cuma 20:00)

2. MAÇ: ANKARAGÜCÜ - GENÇLERBİRLİĞİ (Cumartesi 14:00)

3. MAÇ: İ. B.ŞEHİR BELEDİYESPOR - GALATASARAY (Cumartesi 16:00)

4. MAÇ: GAZİANTEPSPOR - ESKİŞEHİRSPOR (Cumartesi 17:00)

5. MAÇ: FENERBAHÇE - KASIMPAŞA (Cumartesi 19:00)

6. MAÇ: KAR. KARABÜKSPOR - KONYASPOR (Pazar 14:00)

7. MAÇ: SİVASSPOR - MANİSASPOR (Pazar 17:00)

8. MAÇ: TRABZONSPOR - KAYSERİSPOR (Pazar 19:00)

9. MAÇ: M.P ANTALYASPOR - BEŞİKTAŞ (Pazartesi 20:00)

Skor Tahmin Oyunu 22. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

FARUK TURUTOĞLU: 25

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 15

TOLGA ŞENER: 15

MELİH KAZDAĞ: 14

HAKAN DEMİREL: 3

FATİH ÇİMEN: 0 (tahmin yapmadı)


GENEL PUAN DURUMU:

FARUK TURUTOĞLU: 278

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 260

TOLGA ŞENER: 243

MELİH KAZDAĞ: 234

HAKAN DEMİREL: 197

FATİH ÇİMEN: 158

20 Şubat 2011 Pazar

Takımını Satan Bilge!

Gelgitlerin, kırılma anlarının çokça yaşandığı bir derbi oynandı Fi-Yapı İnönü Stadyumu'nda. İlk önce Fenerbahçe'nin öne geçtiği, ardından Beşiktaş'ın üstünlüğü yakaladığı ancak son sözü Kaptan Alex de Souza'nın söylediği maçı Fenerbahçe deplasmanda 4-2 kazandı.

Maçın başlamasıyla birlikte Fenerbahçe'nin özellikle son karşılaşmalardan itibaren alışık olduğumuz üzere etkili startını izlemeye koyulduk. Daha 4. dakikada kazanılan serbest vuruşta Alex'in ortasına Necip'in ters kafası ağlarla buluştuğunda İnönü'de soğuk rüzgarlar erkenden esmeye başladı. Hafta içi Dinamo Kiev karşısında alınan ağır mağlubiyetin ardından, bu maçta takımından çok şey bekleyen taraftar yine de takımını oyunda tutmaya çalışsa da, Fenerbahçe özellikle Ekrem'in savunduğu kanadı koridor haline dönüştürdü. Andre Santos ve Issiar Dia'nın muhteşem performansıyla kendi sol kanadından müthiş ataklar geliştiren sarı lacivertliler, ilk yirmi beş dakikada Dia'nın direkten dönen topu da dahil olmak üzere sayısız atak geliştirdi ancak ikinci golü bir türlü bulamadı. Bu dakikadan sonra oyuna biraz daha ortak olan Beşiktaş, orta sahayı da nispeten ele geçirince, Quaresma, Ernst ve Guti'nin uzaktan şutlarıyla rakip kalede gol aramaya başladı. İlk yarının son dakikasında ise oyundan atılmasına an meselesi olarak bakılan Ekrem Dağ'ın süper şutu ile gelen gol, devreye birer gol ve beraberlik ile girilmesini sağladı.

İkinci yarıya da iyi başlayan, geriden gelen Beşiktaş oldu. 49. dakikada İbrahim Toraman'ın golüyle skor üstünlüğünü yakalayan Beşiktaş rakibini tamamen grogi duruma getirdikten sonra nispeten yakaladığı oyun hakimiyetini tamamen ele geçirince, bu kez üst üste fırsatları yakalamaya başlayan taraf oldu. Dia'nın direkte patlayan şutundan sonra maçın ikinci kırılma anında yaklaşık 20 metre bomboş pozisyonda top süren Hugo Almeida topu Volkan'a nişanladı. Ardından gelişen pozisyonda ise top neredeyse orta sahadayken, Ferrari'nin kendi ceza alanı içerisinde Lugano'ya attığı dirsek hakem Cüneyt Çakır'ın gözünden kaçmadı. Hem penaltıya sebep olan, hem de takımını 10 kişi bırakan Ferrari'nin bu hatasını Alex gol ile değerlendirince maça yeniden eşitlik geldi.

Ardından Alex resitalini önce klas bir kafa vuruşu, ardından da Rüştü'yü geçip filelere bıraktığı topla tamamladı. Fenerbahçe maçı 4-2 kazanırken, maç fazlasıyla da liderliğe yükseldi.

Bernd Schuster'in maça çıkardığı kadro bana göre tam olması gereken kadroydu. Ekrem ve Necip biraz sallansa da, genel olarak diğer maçlara nazaran daha derli toplu bir görüntü çizdi siyah beyazlı takım. Quaresma ve Simao'nun sık sık sorumluluk alarak Beşiktaş'ın ataklarını şekillendirmesi, takım adına olumlu görüntülerdi. Ekrem Dağ ilk yirmi beş dakika belki de kariyerinin en zor anlarını yaşasa da, özellikle attığı gol ve ikinci yarıda oynadığı futbolla maç eksiğini de giderdiği takdirde, onbirin değişmezi olacağını gösterdi. Ferrari için ise söylenmesi gereken bir o kadar çok şey var ancak ben kısa kesmek istiyorum. Devre arasında takım arkadaşına yumruk atan Üzülmez, kontratından olduysa, tüm takıma yumruk atan Ferrari'nin kontratının bu akşam feshedilmesi gerekiyor.

Fenerbahçe'de Emre ve Topuz'un kötü performansları gözden kaçmadı. Selçuk nispeten iyi bir görüntü çizerken, Gökhan Gönül'de rahatsızlığının da etkisiyle kötü bir maç çıkardı. Yobo ve Lugano neredeyse hatasıza yakın oynadılar. Yorulana kadar Dia ve Andre Santos bulundukları kanadı mükemmele yakın işlettiler. Niang çok çalışkandı. Alex için ne söylenebilir bilmiyorum. Bu adamın Türkiye'de 2 yıl daha kalacak olması, 2 yıl daha yaşayan bir efsaneyi izleyeceğimiz anlamına geliyor. Bu büyük bir şans...

Ferrari'sini satan bilge, bugün takımını satan Ferrari'yi görseydi, herhalde Ferrari'yi aldığına bile pişman olurdu. Fenerbahçe ilk yirmibeş dakikanın haricinde çok etkili bir futbol oynamadı ancak rakibi eksildiği anda ''avını boğazından yakalayan'' aslan rolünü mükemmel oynadı. Gerektiği anda rakibinin böğrüne hançeri sapladı ve en zor deplasmanlarından birisini 4 golle kazanarak, yarışın içinde kalmaya devam etti.

16 Şubat 2011 Çarşamba

Böyle Bir Adamdır Şenol Güneş


Jölesi yok, karizması yok, ses tonu kafi gelmiyor diye eleştirdiler. Dünya üçüncüsü oldu, şampiyon Brezilya'yı yenemedi diye eleştirdiler. Hakan Şükür'ü oynatıyor, İlhan Mansız'ı oynatmıyor diye eleştirdiler. Aynı adamlar Ersun Yanal'ı Hakan Şükür'ü milli takıma almıyor diye de eleştirdiler. Kore'ye sürgüne gönderdiler. Orada değer verdiler, saygı gösterdiler ama kalbinin sesini dinledi yine...

Fotoğrafa dikkatli bakın. Çok dikkatli... Bir ''adam'' göreceksiniz orada elinde tahtadan yapılmış bir aletle karları temizlerken. Futbolcuları idman yapabilsin diye... Trabzonlu, Trabzonsporlu Şenol O... Bir tane daha yok Şenol'dan... Bir daha da olmayacak zaten. O çoktan alman gereken ünvanı alırsın umarım Şenol Kaptan. Şampiyon takımın kalecisiydin, şampiyon takımın teknik direktörü de ol. Gönlümde zaten dünyanın en büyük adamısında... Bir de tokat çak şu yozlaşmış memleketin sözüm ona evlatlarına...

Ronaldo...

22 Eylül 1976 yılında Rio de Janeiro'nun Bento Ribeira kasabasında doğdu. 14 yaşına kadar mahalle aralarında top oynayan bu çocuğu eski efsanevi oyuncu Jairzinho fark etti ve bu çocuğu Cruzeiro altyapısına emanet etti. Daha 17 yaşında Cruzeiro'nun A takımında oynayan efsane, çıktığı 14 maçta 12 gol atarak, dönemin Brezilya A milli takım teknik direktörü Carlos Alberto Pereira'nın dikkatini çekti ve 18 yaşındayken, 1994 yılında A.B.D'de düzenlenen Dünya Kupası kadrosunda yer aldı. İlk Dünya şampiyonluğunu da Bebeto ve Romario'nun arkasında beklerken bu turnuvada kazandı. Turnuvanın ardından daha 18 yaşındayken PSV Eindhoven formasıyla Hollanda 1. Ligi Eredevisie'ye transfer oldu. 2 sezon top koşturduğu PSV Eindhoven'dan dünyanın en büyük kulüplerinden birisi olan Barcelona'ya 20 yaşında transferini gerçekleştirdi. Barcelona'da geçirdiği tek sezonda 37 maça çıkan ve tam 34 gol atan Ronaldo, dünyanın en pahalı futbolcusu ünvanıyla 21 yaşında İtalyan devi İnter'e transfer oldu. Tam beş sezon İnter'de oynayan futbolcu çıktığı 68 maçta toplam 49 gole imza atarak, Real Madrid'e transfer oldu. Raul ile birlikte kurulması güç bir hücum hattına eşlik eden efsane Real Madrid'de de 5 sezon geçirdi ve 127 maçta 83 gole imza attı. 2007-08 sezonunda Milan'a giden Ronaldo burada da sakatlıklardan kurtulabildiği süre içerisinde 20 maç oynayıp 9 gol attı ve ülkesine geri dönüp Corinthias forması giymeye başladı. Corinthias formasıyla 31 maça çıkıp 18 gole imza atan futbolcu, geçtiğimiz günlerde futbolu bıraktığını açıkladı.

1996, 1997 ve 2002 yıllarında üç kez FIFA yılın futbolcusu, 1997 yılında UEFA yılın futbolcusu seçildi. Tam adı Ronaldo Luis Nazario de Lima'dır. Brezilya Milli Takım formasını 97 kez giyip, 69 gole imza attı. 1994 ve 2002 yıllarında iki kez Brezilya Milli Takımı ile birlikte dünya şampiyonluğu yaşarken, 1998'de final oynadı. 1996 Atlanta Olimpiyatları'nda Brezilya Milli Takım forması ile üçüncü oldu. 1997 yılında Altın Ayakkabı'nın sahibi oldu. 1997 ve 2002'de dünyanın en prestijli ödüllerinden Ballon d'OR'u kazandı. 1997'de La Liga yılın yabancı futbolcusu, 1998'de Serie A yılın futbolcusu ödüllerini kazandı. 1997 ve 2004'te iki kez La Liga gol kralı oldu.


18 yaşında hemen hemen tüm Avrupa kendisinin peşinden koşarken efsanevi golcü Romario'nun tavsiyesi üzerine PSV Eindhoven'a transfer oldu. Romario yıllarını Avrupa'da geçirmiş bir futbolcu olarak, Ronaldo'ya Avrupa'nın en profesyonel ve en organize kulübün PSV Eindhoven olduğunu söylemişti. Eindhoven'da kendisini bekleyen basın ordusuna '' En kötü ihtimalle 1 gol ortalamasıyla oynarım'' açıklamasını yapınca fazla iddialı bulunmuş ancak 34 maçlık maratonda 35 gol atarak tüm dikkatleri iyiden iyiye üzerine çekmeyi başarmıştı. 24 Mart 1994'te Brezilya - Arjantin maçında Bebeto'nun yerine oyuna girerek ilk kez milli formayı sırtına geçirdi. PSV Eindhoven'daki ikinci sezonunda ilk büyük talihsizliğini yaşadı ve ayağı kırıldı ancak dönüşü muhteşem oldu. Bobby Robson, Johan Cruyff'un yerine Barcelona'nın başına geçtiği zaman ilk yaptığı iş ne pahasına olursun olsun Ronaldo'yu transfer etmek oldu. Şaşırtıcı istatistiklerine Barcelona formasıyla da devam eden efsane, Inter'e transferinden sonra tüm dikkatlerin de Serie A'ya dönmesini sağladı.


Inter yıllarında bir çok kez ağır sakatlıklar geçiren ve sağ dizinden ''çok çeken'' Ronaldo'nun bir de özel bir anısı vardır. 2002-03 sezonunda Inter, Juventus ve Lazio atbaşı şampiyonluk yarışı yaparken, (tabi maçların hepsi aynı saatte başlıyor) uzun süren sakatlığının ardından, ligin son maçları da olsa forma giymeye başlar ve hatta çıktığı ilk maçta şu an adını hatırlayamadığım rakibine gol atar. Bu gol dönüşümlü yayın esnasında Juventus ve Lazio'nun maçlarını oynadığı kendi sahalarının skorboardunda haber amaçlı gösterilirken, golü atanın Ronaldo olduğunu gören Juve ve Lazio taraftarları stadyumlarını alkış yağmuruna tutar. Bendeniz neredeyse gözleri dolu bir biçimde efsanenin dönüşüne televizyon karşısında da olsa tanıklık edenlerden birisi olduğum için kendimi şanslı sayarım.


Ronaldo genel olarak tipik bir forvetten ya da tipik bir golcüden biraz daha farklı özelliklere sahiptir. Özellikle gol vuruşu esnasında belli bir denge ayağı yoktur. Yani daha düzgün ifade etmek gerekirse, özellikle koşarken, adım sırası gözetmeksizin, doğal olarak optimal bir vuruş mesafesine ya da pozisyonuna sahip olmadan ''ayağının burnunu'' kullanabilen neredeyse tek futbolcudur. Bizim için en büyük ve en bilindik örneği Rüştü'ye attığı goldür. Alttaki videoda görebiliriz:



2002 yılında 52 milyon euro ve Fernando Morientes karşılığında Real Madrid'e transfer olduğunda kendisi ve özellikle sakatlığı hakkında ciddi endişeler duyulmaya devam ediliyordu ancak o ''gerçek'' Ronaldo'ydu.  ''Los Galacticos'' kadrosunda Raul, Zidane, Figo ve Roberto Carlos'tan sonra zincirin son halkası olarak transfer edilmişti. Kilo sorunları ilk kez Real Madrid'de başgösterse de, tekniği, zekası ve oyun görüşüyle bu açığını kolaylıkla kapatmayı bildi. Bir Arjantin - Brezilya maçında 3 kere penaltı yaptırmış, üçünü de kendisi kullanmış ve bu üç vuruşta da, kaleciyi ters köşeye göndermeyi başarmıştır. Johann Cruyff kendisi için: ''O'na bir top ve bir metrekare çim verin, O da size neden dünyanın en iyi futbolcusu olduğunu göstersin'' demecini vermişti. Cruyff'un abarttığını ise sakın düşünmeyin.

Real Madrid serüveninden sonra özellikle Capello ile de anlaşamayarak bir kez daha Serie A'ya dönüş yapıp Milan formasını sırtına geçiriverdi ancak yaşadığı sakatlıklar oynadığı futbolu çok etkilemeye başlamıştı. Milan formasını bir sezon giyip, ülkesine dönmeye karar verdi.


Kendisi için dünyanın gelmiş geçmiş en iyi futbolcularından olan Zinedine Zidane ''ben bu adamın yaptıklarını rüyamda bile hayal edemiyorum'' derken, Raul ise ''ben bazen idmanda kendimi kaybedip, Ronaldo'yu izliyorum'' ifadesini kullanmıştı. Genel olarak takım arkadaşları tarafından da oldukça sevilen, sakin ve yalnızca işini yapan yapısıyla rakip takım taraftarlarının da hayranlık ve sempati ile izlediği bir futbol fenomenine dönüşmüştü.


Uzun süre arasam da bulamadım ama sağ ayak bileğinden kasığına kadar olan ameliyat izlerini içeren bir fotoğrafını görünce, hala futbol oynamak için ''tabutunu tekmelemesine'' hayran olmuştum. Ronaldo'nun içinde yanan futbol ateşinin hiç sönmeyeceğini tahmin ediyorum. Kariyerindeki tek eksiği Şampiyonlar Ligi şampiyonluğudur. İşin enteresan tarafı ise, kariyeri boyunca Avrupa'da forma giydiği 5 takım olan PSV Eindhoven, Barcelona, Inter, Real Madrid ve Milan'ın bu kupaya sahip olmasıdır. Ayrıca belirtmek lazım, Dünya Kupaları tarihinin en golcü futbolcusudur.


Ronaldo için söylenecek pek fazla bir şey yok. Geçtiğimiz günlerde futbolu bıraktığını açıkladı. Zaten zamanı da gelmişti. Hem vücut yapısı, hem yaşı, hem de dizi itibariyle bir son vermesi gerekiyordu. Dünya'nın görüp görebileceği en iyi golcülerden birisi olan Ronaldo Luis Nazario de Lima, iz bırakanlardan oldu. Futbol oyunu oynandığı sürece adı hep hatırlanacaklardan...

Üzülmeyin!

Takım kaptanı, örnek olması gerekendir.
Takım kaptanı, en sinirli anında bile çelik gibi olması gerekendir.
Takım kaptanı, takım arkadaşlarıyla hem saha içinde, hem saha dışında en iyi geçinmesi gerekendir.
Takım kaptanı, başka bir futbolcuya, teknik direktöre, başkana vs... kin tutmaması gerekendir.
Takım kaptanı, bağıran çağıran değil, adam akıllı konuşan, ikna edendir.
Takım kaptanı, kaptanlığını yaptığı takımı ayağa kaldırandır.
Takım kaptanı, arkadaşını taraftara satmayandır.
Takım kaptanı, ateşten gömleği ilk önce kendisi giyendir.
Takım kaptanı, örnek olması gerekendir.
Takım kaptanı, örnek olması gerekendir.
Takım kaptanı, örnek olması gerekendir.

İbrahim Üzülmez yıllarca forması giydiğini, sembol olduğu kulübünden tamamen haklı gerekçelerle uzaklaştırılmıştır. Daha önce ''şartlı tahliye'' edildiği davanın ardından, aynı suçu tekrar işlemek, bu cezayı da beraberinde getirir. Şapkasını önüne koysun düşünsün Üzülmez, omuzlarda veda etmek varken, neden arka kapıdan çıktım diye...

Tam Konsantrasyon

Sezona sallantılarla giren Fenerbahçe'de Aykut Kocaman başta olmak üzere Aziz Yıldırım ve bir kısım futbolcu ''sağlı sollu'' eleştirilirken, özellikle ikinci yarının başlamasıyla yakalanan kenetlenme, Trabzonspor maçından sonra tavan yapan birliktelik sarı lacivertli takımı şampiyonluğun en önemli adaylarından birisi (hatta en büyüğü) haline getirdi.

Süreç boyunca aslında Fenerbahçe'de irili ufaklı bir sürü değişiklik oldu. Brezilyalı ağırlıklı takıma sezon başında Miroslav Stoch, Mamadou Niang, Isssiar Dia ve Joseph Yobo gibi Brezilya ile uzaktan yakından alakası olmayan futbolcuları getiren Aykut Kocaman, bu futbolcuları zamanla takıma monte ederek, özellikle ikinci yarıda takımı tam hazır hale getirdi. Çeteleşme ve gruplaşma olmayınca, özellikle forma, isme değil, formda olan oyuncuya verildikçe ve hak edenin formayı giydiği iyice idrak edilince takım olarak yükselen form hemen skorlara etki etmeye başladı. Okan Alkan'ın, Gökay İravul'un zaman zaman rotasyonda yer almasından tutun, Galatasaray'ın elinden alınması bile başlı başına olay olan ve büyük umutlar beslenen Stoch'un gözünün yaşına bakılmaması bile takım olarak Fenerbahçe teknik direktörünün ''tam olarak ne istediğinin anlaşılmasına'' neden oldu. Mehmet Topuz'un ikinci yarının başından beri yakaladığı mükemmel formun yanısıra, Alex'in sezon başından beri sergilediği etkili futbol, nihayet Niang ile birlikte, Güiza'dan sonra adam akıllı bir golcü sahibi olan Fenerbahçe'yi rakiplerinin de puan kayıplarıyla zirveye en yakın takım konumuna getirdi. Yeniden yapılanan Galatasaray ve Beşiktaş'tan önce bu süreci atlatan sarı lacivertliler, şimdi tam konsantrasyon ve müthiş bir hava ile şampiyonluğun en büyük üç favorisinden birisi haline geldi.

Takımda halen aksamalar yok mu? Tabi ki var. Ancak yakalanan bu hava, bu inanç ve bu arzu sezon sonuna kadar bozulmazsa, Fenerbahçe'nin 9 puandan gelip, bir kez daha şampiyon olamaması için hiç bir neden kalmıyor ortada. Andre Santos bile top oynamaya başladı! Varın gerisini siz düşünün!

Stresin Boyutu

Sadri Şener, Süper Lig'de parmakla gösterilen başkanlardandı şimdiye kadar ancak dün öyle bir açıklama yaptı ki, yaşanılan stresin boyutlarının artık ne dereceye geldiğini gözler önüne serdi.

Başkan normalde hep gülen yüzünün aksine dün sert mizaçla hem Fenerbahçe'yi, hem de Kayserispor'un kalecisi Volkan Babacan'ı tebrik etti (!) Fenerbahçe'nin Kayserispor'u 2-0 yendiği maçtan sonra. Sadri Başkan'a göre Volkan ''muazzam bir kalecilik yapmış ve daha maçın başında takımını pes ettirmiş.

Bahsi geçen pozisyonu herkes biliyor herhalde. Daha 3. dakika dolmadan kendisine gelen geri pasını kötü bir şekilde uzaklaştırmak ya da arkadaşına pas olarak değerlendirmek isteyen Volkan Babacan, topu Özer'e teslim edip, ilk golde pay sahibi olmuştu. Hatta işi abartan Trabzonspor forumlarında ikinci golde de Volkan'ın büyük hatası olduğu yazılıp çiziliyor ve bunların ardında art niyet aranıyor.

Taraftar yazar, çizer, konuşur, söyler, iftiranın kralını, çamurun hasını atar ancak başkanlık seviyesindeki insanların bu tip ağır ithamlarda bulunurken bin defa düşünüp bir defa konuşması gerekir. Camiada sürekli, ''bizim işimiz net'', ''bizde hile hurda yok'' söylemleri dolaşıyor ancak bunu sık sık vurgulayıp, rakiplere dokundurmakla da neyi halletmeye çalışıyorlar anlamış değilim. Şenol Hoca'da ne zaman puan kaybedilse, ''bizim hilemiz hurdamız yok'' lafını kullanıp kullanıp duruyor konudan bağımsız olarak. Ha elinizde varsa net bir belge, herhangi bir dayanak, çıkarırsınız ortaya konuşursunuz ama bu şekilde tavır gösterildiği sürece Aykut Kocaman'ın ''irdelenmesini istediği penaltılarla'', Şenol Güneş'in ''ak kaşık'' muhabetlerinin birbirinden farkı kalmayacak. Ya da Aziz Yıldırım'ın açıklamalarıyla, Sadri Şener'in açıklamaları hep aynı kapıya çıkacak.

Volkan Babacan meselesine gelince: Ezelden beri bilirim, hatta savunurum Volkan Babacan'ı, şans vermek gerekli diye ama takımın ciğerini bilen Fenerbahçeli dostlarım her seferinde ''aman aman Allah bizi Volkan'dan korusun'' der dururdu. Ne kadar kötü bir kaleci olduğunu anlata anlata bitiremezlerdi. Hatta meşhur bir Alanyaspor maçı efsanesi var ama durumu detaylı olarak hatırlayamıyorum. Bu kadar kötü referanslara sahip bir kaleciyi alıp, Souleymanu Hamidou'nun arkasında 2. kaleci yapmak tamamen Kayserispor'un tasarrufu. Volkan zaten kötü bir kaleci ve emin olun bir kaç maç daha oynarsa, bu tarz nice hataların altına imza atar. Formda ve etkili Fenerbahçe'nin özellikle ikinci yarıda aldığı galibiyetlere çamur atmak yerine, onlar kadar bu işe inanmak gerekir. Bunun dışında Volkan Babacan'ı da suçlarsın, Serkan Kırıntılı'yı da suçlarsın, Vanja Ivesa'yı da suçlarsın. Sonra iş döner dolaşır Beşiktaş'ın yaptığı gibi kendi kalecini suçlarsın. Bu işlerin sonu yok. Bir de zararı var. Bu açıklamalar oldukça Fenerbahçe'nin maçlarında rakip kalecileri ekstra baskı altına alır, hataya davetiye çıkarırsın.

Sezon başından beri iddia ediyorum: Trabzonspor bu ligin en iyi takımı, en iyi futbol oynayan, şampiyonluğu en çok hak eden takımı. Her alanda, her platformda. Başkanından, teknik direktörüne, futbolcusundan, malzemecisine en çok Trabzonspor hak ediyor şampiyonluğu. En çok Şenol Güneş hak ediyor şampiyonluğu ve belki de çoktan alması gereken bir ünvanı almaya çalışıyor. Maalesef işler iyi giderken yakalanan sempatiyi yavaş yavaş kendi ellerimizle yok etmeye başladık. Ona buna çamur atmak Trabzonspor'u idare edenlerin işi olmamalı. Yoksa kimseden farklı olamazsın.

Ha unutmadan ekleyeyim, gidişat da iyi gidişat değil. Bu stres, bu baskı, bu sinir harap eder adamı. Dikkatli olsun yönetim ve teknik direktör.