23 Nisan 2011 Cumartesi

Bir Hüzün Dalgasıdır...

Son beş maç içinde en önemli viraj demiştim Eskişehirspor maçı için dün. Virajı dönecek dişliler aksayınca 2 puanlık avantaj dün akşam Eskişehir'de çimlere gömüldü.

Son haftaların klasikleşen onbiriyle sahaya çıkan Trabzonspor'da tek eksik maça yetiştirilemeyen Serkan Balcı'ydı. Bunun dışında son dört hafta sahaya çıkan onbirin aynısını tercih etti Şenol Güneş. Bülent Uygun ise ideal onbirini bozmamayı tercih ederken, Batuhan'ı ilerde tek forvet olarak bırakıp, arkasına Sezer, Koray ve zaman zaman Pele'yi gönderip gol aradı.

Trabzonspor'un son haftalardaki en büyük sıkıntısı olan tempo sorunu ve pas trafiğinin ilk yarıdaki akışkanlığını yitirmesi yine bu maçta temel sorunlardan birisi olarak daha birinci dakikadan itibaren ortaya çıktı. Önde Umut'u kullanıp arkada Jaja, Burak ve Alanzinho ile rakip defansın üzerine gitmeye çalışan Trabzonspor'u iyi analiz eden Bülent Uygun göbeği kapatıp, Alper Potuk'a da ekstra Selçuk İnan'ın pas bağlantılarını koparma talimati verince kilitlenmiş bir oyun oynanmaya başladı. Eskişehirspor'un oldukça kötü göründüğü ilk yarıda Trabzonspor zaman zaman %65'lere varan bir topla oynama yüzdesi elde ettiyse de, bunu pozistif ataklara dönüştürmekte zorlandı. İlk 35 dakikanın tek heyecan uyandıran pozisyonu Jaja'nın direkten dönen frikiğiydi. İlk yarıda genel olarak iki takımda pozisyon üretemese de, topa sahip olan ve oyun hakimiyetini elinde tutan taraf Trabzonspor'du.

Bu tip maçların ikinci yarılarına Şenol Güneş sıklıkla oyuncu değişikliği yaparak çıkmayı tercih ederdi ancak özellikle Engin'in yokluğunda elinde kalan iki ekstra koz olan Pawel Brozek ve Yattara'yı da ileriki dakikalar için kenarda tutmayı tercih etti. İlk yarıda birçok top ezen Jaja ikinci yarıda da aldığı topların çoğunu kaybedince Trabzonspor savunması sık sık az adamla ve kontrolsüz bir biçimde rakip hücumculara yakalandı ancak kimi zaman Tolga'nın performansı kimi zaman stoperlerin yerinde müdaheleleri ve kimi zaman da Eskişehirspor hücumcularının beceriksizliği yüzünden bu pozisyonlar değerlendirilemedi. Maçın bana göre Trabzonspor adına en korkutucu anı Pele'nin frikiğinde yaşandı. İnanılmaz sertlikte gelen şutu Tolga güçlükle çeldi ve dönen topu iki Eskişehirsporlu arasında Colman kornere attı. Son on dakika tam anlamıyla bir rus ruleti haline dönüştü. İkinci yarıda oynadığı hemen hemen tüm maçlarda tek bir özel hareket yapan Jaja'ya bu şans bu kez iki kez geldi. İlkinde Ivesa'nın büyük hatasında oluşan pozisyonda ceza yayı üzerinde kaleyi karşısına alan Brezilyalının ölçüp biçip vurduğu top, az farkla auta giderken, ikinci pozisyonda olağanüstü güzellikte kontrol edip, aynı güzellikte Umut'a servis ettiği topu Trabzonspor'un son 16 maçta 2 gol kaydeden golcüsü (!) Umut Bulut artık kötü kaleci olarak rahatlıkla ismini anacağım, Ivesa'nın üzerine vurdu.

Tolga'nın burnunun kırıldığı pozisyonla son dakikaya kadar iyice soğuyan oyuna Yattara, Pawel ve Barış Ataş takviyeleri yapan Şenol Güneş'de çare bulamayınca maç başladığı gibi golsüz sona erdi.

O buna yatmış, bu buna oynamış saçmalıklarına girmeyeceğim fazlaca. Direnmenin şerefsizlik olarak addedildiği ülkemizde ben elinden geleni yapan, futbol kuralları içerisinde sertlikte bulunan, Trabzonspor'a gayet güzel cevap veren Eskişehirspor'u ''dik duruşundan'' dolayı kutlarım. Maçtan önce ''.bne Trabzon olamazsın şampiyon'' diye bağıran, maç sonunda ise ''En büyük Fener'' diye slogan atan Eskişehirspor taraftarının davranış biçimi de beni en ufak şekilde rahatsız etmedi. Ne olursa olsun şampiyonluk yolunda ilerleyen bir takımın dün akşamki maçı kazanması gerekiyordu.

Eskişehirspor'dan başlayayım. Öncelikle Bülent Uygun'u tebrik ederim. Trabzonspor takımını en iyi analiz eden hocadır bana göre lig başından bu yana. Kaliteli bir teknik direktör olduğu su götürmez. Yani sezon başından beri yapılmayanı yapmak ve neredeyse orta çizgiyi geçmeyen ancak Trabzonspor'un kalbi konumundaki Selçuk'a markaj uygulatmak çok akıllıcaydı. Her teknik direktör bunu yapmaya cesaret edemez ancak bu konuda kendisine bir sitemim olacak. Keşke Fenerbahçe maçında da Alex de Souza'ya markaj uygulatmayı akıl edebilseydi. Zira o maçın kader anlarında iki güzel asiste imza atan Alex de Souza'nın maç boyunca elinde bir sigarası eksikti. Tek tek oyuncu performanslarına girersek herhalde Trabzonspor adına maça damgasını vuran oyuncu Burhan Eşer oldu. Sezer'in müthiş slalomuyla getirdiği topa son derece kötü bir vuruş yaparak muhtemel bir golü atamayan eski Diyarbakırspor ve Gençlerbirliği futbolcusu maçın son beş dakikasında girdiği bir başka pozisyonda çarpıştığı Tolga Zengin'in burnunun kırılmasına sebebiyet vererek, muhtemelen bundan sonraki bir iki maça üçüncü kaleci Bora Sevim'in çıkmasını sağladı. Bunun dışında zaten beğendiğim Alper Potuk'u bu maç yine çok beğendim. Şayet Selçuk giderse, bu 19 yaşındaki genç adam Trabzonspor orta sahasının yeni kalbi olabilecek kabiliyette gözüküyor. Gerçi Selçuk gitmese de bana göre Mustafa Pektemek ile birlikte bu sezonun en çok transfer edilmesi gereken iki oyuncusundan birisi. Pele yine çok iyi performans gösteren oyunculardandı. Batuhan neredeyse sahada yok gibiydi. Yine genç stoper Veysel çok sağlam bir performans gösterdi. Yanlız çok amatörce hareketleri var. Dikkatli bir hakem Egemen'le girdiği fiziksel diyaloğa penaltı çalabilirdi.

Trabzonspor'da ise genel olarak öne çıkan bir performans olmasa da, takım diğer maçlardaki temposuzluğu bu maçta da aşamadı. Colman yine iyi bir görüntü sunmazken, orta sahayı Selçuk İnan sırtladı. Serkan'ın yokluğunda kesinlikle sırıtmayan Mustafa Yumlu, stoperler Giray ve Egemen'de oldukça iyilerdi. Asıl işi yapması gereken hücumcular topluca kötüydü. Burak yine ''araştırmacı'' kimliğiyle bir iki pozisyona girsede, asıl ciddi pozisyonları harcayan Umut Bulut oldu. Umut'u başka bir postta incelemek isterim o yüzden geçiyorum. Jaja yine her zamanki gibi ''team work'' anlayışından uzakta, bedeni sahada ancak ruhu başka yerlerde olan bir performans gösterdi. Yine tek hareketini yaptı ancak Umut o pozisyonu gole çeviremedi. Alanzinho vasattı ancak özellikle ilk yarıda ceza alanı çevresinde takımına bir çok duran top kazandırarak görevini bir şekilde yapmış oldu.

Son olarak hakem Bülent Yıldırım'a gelelim. Bana göre çok iyi maç yönetti. Mustafa Yumlu'nun vermediği golünde yüzde yüz faul vardı ve karar doğruydu. Burak'ın vermediği golünde yanıldı çünkü Burak Volkan Yaman'ı düşürecek bir temasta bulunmadı, Volkan arkadan gelen Burak'ın markajını görünce bir anda panikledi ve topu uzaklaştırmak istedi ancak bunu başaramayıp topu ıskalayınca Burak golü attı. Gerçi bu tip pozisyonlarda faul çalmak standart bir karardır. Avrupa'da nasıl işliyor bilmiyorum ama Tükiye'de bu tarz pozisyonlar hep fauldür. Neticede ceza alanı içinde yapılan itiş kakışlarda da çok nadiren penaltı kararları çıkar ülkemizde. Bu da bunlardan birisiydi. Çözülmesi zordu ve hakem kendini kurtaracak kararı verdi. Zaten pozisyonu faul olarakta görmüş olması normal zira Burak'ın da eli kolu fazlaca oynuyordu. Sadece takıldığım tek konu var. Özellikle ikinci yarıda oyun çok durdu. Doğa'nın sakatlandığı ve oyundan çıkana kadar geçen süreç yaklaşık 3,5 dakikaya tekabül etti. Tolga'nın burnunun kırıldığı pozisyonda 3,5 dakika durdu oyun. Sadece bu iki gecikme 7 dakikaya tekabül ediyor. Bunun dışında tam 6 oyuncu değişti. Hadi Trabzonsporlu oyuncular hemen çıktı oyundan ancak sadece Batuhan'ın oyundan çıkarken tribünlerle sevişmesi 1 dakika sürdü. Maç sonuna 4 dakika eklemesi çok enteresan geldi bana. Art niyet aramıyorum ama şu maçın uzatmasının en az +7 olması gerekiyordu. Neden bu kadar üstünde durduğumu ise açıklamama bile gerek yok çünkü Trabzonspor bu yarışa tutunabiliyorsa, bu + dakikaların sayesindedir.

Avantaj Fenerbahçe'ye geçti. Yarın akşam Bucaspor maçında puan kaybetme olasılıkları bana göre yüzde bir bile değil. Geriye kalan dört maçta ise Fenerbahçe'nin sıkı rakipleri var. Yeniden istim üzerinde olan İstanbul Büyükşehir Belediyespor (ki böyle maçlara bayılırlar) arkasından Karabük deplasmanı, sonra içerde ilk yarıda mağlup oldukları Ankaragücü ve son olarak Sivas deplasmanı. Sivas deplasmanı en kolay maç olacak bence. Sebebini söylemeden öyle tahmin ediyorum. En zorlu seri hatta bir ralli ise İBB, Karabük ve Ankaragücü maçları. Fenerbahçe'nin oyun stiline ters birçok oyuncu barındırıyor bu takımlar. İbrahim Akın, İskender Alın, Cernat, Emenike, Sapara vs... Bunları neden söylüyorum, çünkü herşey bitmiş değil. Daha uzun diyebileceğimiz bir yol var önümüzde. Zaten Fenerbahçe bu maçların hepsini kazanırsa ikinci yarıda 49 puan yapar, 16 galibiyet almış olur ve şampiyonluğu hak eder. Ben de kendi adıma kalkar tebrik eder, alkışlarım. Fenerbahçe ile ilgili analizi hafta içinde yapmaya çalışacağım.

1 yorum:

omanim dedi ki...

ben haftalardır kazanırken bu takımı eleştirdim durdum.aciz anadolu takımlarının at yat taktikleriyle bu ligin sıkıntıya gireceğini söyledim ama başta sayın admin ve diğer arkadaşlar ya kazanıyomuz sen ona bak dediler.bu beraberlikte onlara kapak olsun.bak herşey senin elindeyken senin kazandığın maçlar sana yeterken şimdi fenerin puan kaybını bekliceksin.belki de 82 puanla lig ikincisi olacaksın.her maçta aynı taktikle oynarsan herkese oyun şablonunu ezberletirsen işini son on dakikalara bırakırsan bir maç şans yanında olmaz böyle ipleri rakibe verirsin.konya kasımpaşa gibi küme düşen takımlarla oynarken 1-0 öne geçip üçüncü stoperi oyuna alırsan şenol güneş efendi bir maçıda baştan koparamayıp farkı artırma yoluna gitmezsen zamanı gelir bu taktik öyle bir elinde patlarki sende pirincin taşını ayıklayamazsın.skoru tutarsan çıkar alanzinho yu al ceyhunu tutamazsan düştüm denize sarıldım yattaraya.bu kez futbol şansının yanımızda olacağına ve şampiyon olacağımıza inanıyorum.fenerbahçenin 17 de 16 yapması bana biraz ütopik geliyor.keşke teknik direktörümüz ersun yanal olsay dı da aslan gibi oynayıp kaybedeceksekte aslan gibi kaybetseydik şampiyonluğuda maçlarımızıda böyle sıradan aciz anadolu takımları gibi oynamaktansa.adamların solbeki maç 4-3 lehlerineyken çıkıp beşinci golü atarken bizim santrfor müsvettesi takım 1-0 öne geçince altı pastan çıkmıyorsa iki takım arasında ki mantalite farkını siz düşünün.