30 Kasım 2010 Salı

Nokta

Barcelona - Real Madrid maçından önce nokta koyulması muhtemel konular vardı. Mesela Guardiola'nın mı yoksa Mourinho'nun mu galip geleceği? Messi'nin mi yoksa Ronaldo'nun mu daha iyi olduğu? İspanya şampiyonluğu yolunda kimin daha avantajlı olduğu vs... Noktayı koyan ekip Katalunya temsilci Barcelona oldu.

Tam kadro olarak sahaya çıkan Barcelona'ya karşı, Real Madrid ideal kadrosundan Higuain'in yerine Benzema ile maça başladı. Kaka zaten uzun bir süredir yoktu ve O'nun eksikliğini Mesut Özil kapatmaya çalışıyordu. Gerçi maça Real Madrid için pek ''başladı'' demek doğru olmaz! Çünkü Barcelona öyle bir giriş yaptı ki, Camp Nou'nun çimlerinde adeta bir resitalin ön hazırlıkları vardı. Xavi ve Iniesta'nın organizasyonlarında Alves ve Abidal'in bindirmelerinin yanında Pedro ve Messi'nin göbekten delme girişimleriyle neye uğradığını şaşıran Real Madrid 20 dakika dolmadan iki golü kalesinde gördü. Xavi ve Pedro'nun gollerinin ardından kısa bir süre de olsa, topa dokunabilme şansı yakalayan Real Madridli oyuncular, Barcelona'nın yeniden organizasyona başlamasıyla bırakın gol şansını, yanına dahi yaklaşmakta zorluk çektiler. Devrenin sonuna sanki ''rejenerasyon idmanı'' yaparcasına rahat giren bordo mavili takım ikinci yarıya da fırtına gibi girdi. Messi'nin bencillik edip, Villa'ya vermeyip, kaleyi tercih ettiği pozisyon aslında farkın artacağının habercisiydi. Nitekim bu pozisyondan 6 dakika sonra Messi bu kez asistini yapıp Villa'yı ilk ''El Clasico'' maçında golle tanıştırdı. Villa bir kaç dakika sonra Ercan Taner'in ''çığlıkları'' arasında kendisinin ikinci, takımının dördüncü golünü attı. Bu dakikadan sonra kedi fare oyununa dönen maçta noktayı oyuna sonradan giren Bojan Krkic'in asistinde, yine oyuna sonradan giren Jeffren koydu ve maçı Barcelona tarihi bir farkla 5-0 kazandı.



Barcelona'yı tek tek incelemeye, analiz etmeye gerek yok. Zaten kendi adıma söyleyeyim benim futbol bilgim kendilerini analiz etmeye yetmez. Bu tamamen bilim adamlarının işi artık bundan sonra. Benim söyleyebileceğim tek şey istikrar olabilir. Bir robot monotonluğunda, her hafta, her maç aynı şeyi yapabilen insanların oluşturduğu takım, geçen hafta Almeria'ya sekiz atarken ne yaptıysa, bu hafta Real Madrid'e beş atarken aynı şeyi yaptı. Xavi ve Iniesta için ''Xaviniesta'' diyen bir grup var. Yani onlar aslında tek kişi ama biz onları iki kişi görüyoruz gibi. Kesinlikle katılmıyorum çünkü sahada yaptıkları işler, görevleri birbirinden çok farklı. David Villa takıma oturmuş vaziyette. Forvet olarak İbra'nin yerine gelmişti ancak dün akşam bariz şekilde sol açık oynadı. Ha takımda santrafor var mı derseniz, yok. Peki iki haftada 13 golü nasıl attılar diye sorarsanız, bilmiyorum! Yani Barcelona'nın ne yapmaya çalıştığı hakkında gerçekten bir fikrim yok!


Üstteki yalnız adamın adı da Cristiano Ronaldo. Üstün meziyetlere sahip. Tek başına bir takımı alıp götürecek güce, yüreğe, futbol bilgisine ve tekniğine sahip. Maç boyunca her şekilde isyan etmeye çalıştı. Kimi zaman pres yaptı, kimi zaman oyuncu eksiltti, kimi zaman faul aldı, hatta yetmedi, Guardiola'ya ''omuz attı''. Ne yaptıysa olmadı. Takımını ateşleyemedi. En büyük rakibini Xavi, Iniesta, David Villa gibi futbol dehaları desteklerken, arkasında kimseyi bulamadı. Sergio Ramos gibi kendini kaybedip herkese saldırabilir, kırmızı kart görüp ''deşarj'' olabilirdi ama yapmadı çünkü takımının diğer maçlarda kendisine ihtiyacı olduğunu biliyordu. Real Madrid için söyleyebileceğim şeyler sadece Ronaldo ile sınırlı şimdilik.

Tarihi farkla biten derbinin ardından Barcelona hem rakibine ligdeki ilk yenilgisini tattırdı, hem de liderliği ele geçirip rakibine psikolojik üstünlük sağladı. Bundan sonrası ikinci ''El Clasico''ya kadar oluşacak puan durumuyla alakalı olur. Yine puan puana girerlerse, daha oturmuş bir Real Madrid'in, Santiago Barnebau'da Barcelona'yı ağırlayacağı maç tadından yenmez.

Skor Tahmin Oyunu 15. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

1. MAÇ: TRABZONSPOR - BUCASPOR (Cuma 20:00)

2. MAÇ: MANİSASPOR - GAZİANTEPSPOR (Cumartesi 14:00)

3. MAÇ: ANKARAGÜCÜ - SİVASSPOR (Cumartesi 17:00)

4. MAÇ: KASIMPAŞA - GALATASARAY (Cumartesi 19:00)

5. MAÇ: BEŞİKTAŞ - BURSASPOR (Pazar 14:00)

6. MAÇ: KONYASPOR - GENÇLERBİRLİĞİ (Pazar 16:00)

7. MAÇ: FENERBAHÇE - KAR. KARABÜKSPOR (Pazar 19:00)

8. MAÇ: M.P ANTALYASPOR - İ. B.ŞEHİR BELEDİYESPOR (Pazar 19:00)

9. MAÇ: KAYSERİSPOR - ESKİŞEHİRSPOR (Pazartesi 20:00)

Skor Tahmin Oyunu 14. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

FARUK TURUTOĞLU: 14

MELİH KAZDAĞ: 14

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 13

HAKAN DEMİREL: 3

FATİH ÇİMEN: 2

TOLGA ŞENER: 2


GENEL PUAN DURUMU:

FARUK TURUTOĞLU: 211

MELİH KAZDAĞ: 154

TOLGA ŞENER: 151

HAKAN DEMİREL: 136

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 129

FATİH ÇİMEN: 123

29 Kasım 2010 Pazartesi

Antep'te 3 Puanlı Ziyafet

Geçen hafta son dakikası oldukça dramatik anlara sahne olan Eskişehirspor maçının ardından, bu hafta son üç maçını kazanan ve belirgin bir yükselişe geçen Gaziantespor'u Gaziantep'te yenip liderliğini korumak isteyen Trabzonspor, amacına beklediğinden daha kolay ulaştı.

Maça bilinen onbirinden yalnızca Engin Baytar'ı kesip, yerine Alanzinho ile başlayan bordo mavililere karşı takımın beyni Olcan'sız sahaya çıkan Gaziantepspor, daha maçın başında Egemen'in kendi kalesine attığı golle skor üstünlüğünü yakalayınca, Trabzonspor için maç beklenende zor geçmeye aday hale geldi. Nispeten dengede gitmesi beklenen karşılaşmada gelen erken gol her iki takımında oyun şablonlarında biraz daha mecburi değişiklik yaptırdı. Golü atan taraf biraz daha savunmaya yönelirken, yiyen taraf ise atak organizasyonlarını iyiden iyiye arttırma yoluna gitti. Özellikle sağ kanadı kullandığı bilinen Trabzonspor, ilk onbeş dakikada orta saha ile kanatlar arasındaki bağlantıyı kuramayınca sık sık göbekten denemeler yapmak durumunda kaldı. Özellikle Jaja'nın getirdiği topların sürekli Gaziantepspor savunmasından dönmesiyle kısa süreli bir kriz yaşayan bordo mavililer, yine Jaja'nın başlattığı atakta, son vuruşu yapan Burak Yılmaz'ın golüyle skora dengeyi getirmeyi başardı. Golden sonra daha rahat bir oyun oynamaya başlayan bordo mavililer, ikinci golü tamamen Umut'un bireysel çabasıyla buldu. Umut'un indirdiği topa tam Selçuk vuracakken, arkadan Selçuk'u engelleyen Serdar Kurtuluş hem penaltıya sebebiyet verdi, hem de kırmızı kart görerek takımının 10 kişi kalmasına sebep oldu. Burak Yılmaz, Trabzonspor'un bu sezon kazandığı ikinci penaltı vuruşunu ağlara gönderince devre bitmeden Trabzonspor güçlü rakibi karşısında öne geçmeyi başardı.

Devrenin sonu 2-1 Trabzonspor lehine gelirken, ikinci yarı öncesinde hem skor üstünlüğü, hem de sahadaki oyuncu sayısı olarak Trabzonspor, Gaziantepspor'dan bir kaç adım daha öne fırladı. 10 kişi kalan Gaziantepspor, ikinci yarıya daha ofansif başlamak istedi ancak, Trabzonspor'un bilinen pas trafiği ve ''topu koşturması'' neticesinde yine savunma ağırlıklı bir oyun oynamaya mecbur kaldı. Jaja'nın ''one man show''u eşliğinde üst üste pozisyonlar yakalayan bordo mavililer, sahanın yıldızı Jaja'nın attığı klas golle farkı ikiye çıkartıp, olası bir kaza golünün sağlamasını yapmayı başardı ve sahadan üç puanla ayrılan taraf oldu.


Önce Gaziantepspor'dan başlayayım: Öncelikle Olcan'ın bu takım için ne kadar önemli bir oyuncu olduğu su götürmez bir gerçek. O sahada olmayınca topu ileriye taşıyacak, pozisyon yaratacak oyuncuyu maç boyunca bulamadı kırmızı siyahlı takım. Zaman zaman bu işi yapmak için, Gaziantepspor'un bence sahadaki en iyi oyuncusu olan Murat Ceylan sorumluluk aldı ancak O da kimi zaman Trabzonspor savunmasına takıldı, kimi zaman da arkadaşlarından yeterli desteği göremedi. Tolunay Kafkas yakaladıkları ivmeyi devam ettirmek istiyordu ancak, Selçuk'un penaltı pozisyonunda sinirlerine hakim olamayınca maçın geri kalan kısmını tribünden izlemek zorunda kaldı. Belli ki bir takım hedefleri ve beklentileri var ancak sinirini kontrol etmezse, nispeten iyi bir yola girmiş takımının maçlarını tribünden izlemek zorunda kalabilir.


Trabzonspor'un oyun felsefesi, disiplini, bireysel yetenekleri hiç tartışmasız Spor Toto Süper Lig'in en iyisi. Şenol Güneş'in takıma vermek istedikleri ve oyunculardan aldığı yanıt, neredeyse eksiksiz olunca, bordo mavililerin oynadığı futbolu izlemek doyumsuz oluyor. Yenilen gole rağmen, 1 saniye dahi oyun disiplininden kopmadan, farklı farklı bir sürü hücum organizasyonuyla rakibe ''mesaj veren'' futbolcular, istediklerini almak için, çok beklemediler. Deplasmanlarda daha organize olan, daha sisteme sadık kalan futbolcuların genel anlamda Avni Aker'de de bu performanslarını sürdürmeleri gerekiyor. İçerde takılmaya devam edilirse, dışarıda kazanılan bu altın üç puanların hiç bir anlamı kalmaz.
Yazıda da belirttiğim gibi Trabzonspor'un en iyisi bana göre Jaja'ydı. Serkan Balcı bilinen performansıyla kendisine eşlik ederken, Burak Yılmaz, Trabzonspor'a geldiğinden beri en iyi futbolunu bu maçta oynadı. Yalnız iki husus var. Birincisi golden sonra gördüğü sarı kart için, ''Rakip taraftarı tahrik edecek en ufak bir hareket yapmadım'' dedi ancak üstteki fotoğraftaki ''sus işaretini'' o heyecanla atlamış olmalı. Gerçi bu işareti yapan bir sürü futbolcu var bana  göre de gördüğü kart son derece yanlıştı. Gördüğü kartla haftaya Bucaspor maçında cezalı duruma düştü. İkinci husus ise, ikinci yarının başlarında bir pozisyonda kaybettiği topun ardından, Şenol Güneş'in ısrarlı ''Buraaaaaak bırakma, Buraaaaaak koş'' seslerini biz televizyon başında duyarken, kendisi sahada duymadı ya da aldırmadı ve bir kaç dakika sonra yerini Yattara'ya bıraktı. Şenol Güneş'in bu değişikliğinden anladığımız kadarıyla ''disiplin'' konusu hoca için çok önemli. Rakibe gol dışında neredeyse tek bir pozisyon dahi vermeyen Trabzonspor savunmasını ayrıca alkışlamak lazım. Gerçi rakibin 10 kişi kalması da bunun başlıca sebeplerinden birisi oldu. Onur'a hemen hiç iş düşmesi desek yeridir. Trabzonspor'un yönetmeni Selçuk ve yardımcı yönetmen Colman'da vasat üstü performanslarıyla sivrilen oyuncular oldular. Umut pozisyona giremese de, çalışkanlığı ve yıpratıcılığıyla yine iyi not almayı başaran oyunculardan oldu.

Önümüzdeki hafta ligin zayıf ekiplerinden Bucaspor ile kendi sahasında oynayacak Trabzonspor. Tabi ki beklentiler galibiyet yönünde ancak galibiyeti alıp, liderliği sağlamlaştırmak için, Eskişehirspor karşısında yapılan hataların tekrarlanmaması gerekiyor. Sonraki hafta zaten Olimpiyat Stadyumu'nda takımın yanında olacağız.

26 Kasım 2010 Cuma

Tatlıya Bağlamak!

Geçen sezon Galatasaray idmanında kaptanına diklenen ve işi daha da ileriye götürüp yumruk yumruğa kavga eden Caner Erkin, bu sezon transfer olduğu Fenerbahçe'de bir süre sessizliğini koruduktan sonra (!) Bilica ile birbirine girdi.

Bu girişten sakın Caner'i suçlayacağım anlamı çıkmasın. Zaten işi ileriye götüren ve olay olup bittikten sonra Caner'i sahada yakalayıp, başından bir tutam saç alan kişi Fenerbahçelilerin kadrolarında bulunduğu için utanması gereken kişi olan Bilica. Benim asıl derdim, bu kadar şiddetli kavgaların hemen ardından bu futbolcuların nasıl bu kadar kolay barışabildikleri.

Geçen seneki ''Arda Turan - Caner Erkin Celebrity Death Match'tan'' (!) sonra Arda ve şişmiş dudağıyla Caner sarmaş dolaş poz vermişlerdi basına. Aynı şey bu kez de oldu ve ''saç saça'' kavga eden Bilica ile Caner ''Kırk yıllık dost pozunu'' deklanşörlere malzeme ettiler. Maç içinde birbirine giren (sözlü olarak) Ayhan Akman ve Hakan Balta'da maçın hemen ardından bir araya gelip kahkalar eşliğinde kameralara kayıtlarına girdiler. (!) Belli ki birileri araya giriyor, ''aman hacılar takım kimyası n'olacak'' muhabbeti yapıp bu adamları bir araya getiriyorlar ama görüntü o kadar yapmacık ve basit kaçıyor ki, insanın midesi kavgadan daha çok bulanıyor bu görüntülerle.

Tabi aksi örnekleri de vermemek olmaz. Geçen sene maç içinde Giray'ın gırtlağına yapışan Ömer Aysan sezon biter bitmez kendisini Manisa'da buldu. Ayrıca meşhur ''terlik kavgasından'' sonra satış listesine konulan ancak sonradan affedilen Toraman ile Üzülmez'in halen daha mecbur kalmadıkça konuşmadıkları rivayet edilir ki bence doğrusu da budur. Neticede geyik bir poz verdirerek bir takım şeylerin önüne geçmeye çalışmak komik görüntülerin ortaya çıkmasına vesile oluyor. Unutmadan belirteyim ''terlik kavgasının'' yaşandığı sezon Beşiktaş bozulan kimyasına (!) rağmen hem Türkiye Ligi, hem de Türkiye Kupası şampiyonu oldu. Caner ve Bilica bu pozu vermeselerdi, bu hafta İstanbul Büyükşehir Belediyespor maçında takımın hali nice olurdu düşünmek bile istemiyorum!

Yaşayan Efsane

Fenerbahçe'nin tarihinden sevilen, sayılan, başarılı olan bir sürü yabancı futbolcu geçti ancak kimse Alex de Souza kadar ''efsane'' mertebesine erişemedi. Spor Toto Süper Lig tarihinde 2999 golü olan takımın 3000. golünü atmakta kendisine yakıştığı gibi Alex'e nasip oldu. Hatta bu kez ''100 değil, 98 golü oldu'' gibi tartışmalara mahal vermeden, hem 3001, hem de 3002. golü atıp işi sağlama aldı!

Alex'in golü attığı değil ama maçta giydiği forma ve kramponları Fenerbahçe Müzesi'ne gönderildi. Törende kendisi de yer aldı. Her zamanki gibi sempatikti, güleryüzlüydü, mütevazıydı ve canayakındı. Bilmiyorum bu Alex'in son sezonu mu olacak ama bildiğim tek bir şey var ki, Türkiye'ye gelmiş geçmiş en iyi yabancı oyunculardan birisi oldu Brezilyalı. Umarım Türk Futbolu'na futbolu bıraktıktan sonra da uzun yıllar hizmet eder. Kendisinin haberi olmayacak ama Alex'i hem 100. golü, hem de 3000. Fenerbahçe golü için tebrik ederim.

Gerekeni Yapmak

Bursaspor küme düştüğü sezon televizyon kanallarını gezerken, bir abi çarpmıştı gözüme. Son hafta maçını oynadıktan sonra takım otobüsünün yanında Olay Tv'ye röportaj veriyordu. Gerçi pek veriyordu denmez çünkü gözyaşı ve hıçkırık tufanı arasında bir iki şey söylemeyi başarabilmişti ancak. Bu abiyi daha önce Olay Tv'nin spor programlarında görmüştüm. Yanılmıyorsam Yeni Asır gazetesinin spor yazarıydı. Sadece Bursaspor ile ilgili değil, genel lig hakkında bir sürü doğru tespiti vardı. Neyse... O röportajdan sonra, Olay Tv'nin merkez stüdyosuna dönülmüş ve kıpkırmızı birkaç tane surat görmüştüm. Herkes şoktaydı. Bir iki kelimeyi bir araya getirip sağlıklı cümleler kurmaya çalışıyorlardı. Beni en çok etkileyen cümleyi ise programın moderatörü kurmuştu: ''Evet sevgili seyirciler önümüzdeki sezon Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor ile değil; Türk Telekom PTT ve Giresunspor gibi takımlar yer alacak Bursaspor'un fikstüründe.''

Bu olayın üzerinden bayağı bir yıl geçti. Bursaspor İkinci Lig'de bir sezon bekledikten sonra Süper Lig'e yeniden döndü ve kalıcı olmayı başardı. Ertuğrul Sağlam'ın teknik direktörlüğünde geçen sezon şampiyon oldu ve takımını çok seven Bursa Şehri adeta kendinden geçti. Şampiyonluğun yanında Şampiyonlar Ligi'nde mücadele edecek olmakta onlar için ayrı bir ''sarhoşluk'' sebebiydi. Yalnız madalyonun öbür yüzünde işler biraz karışıktı. Kulüp ciddi bir borç batağının içerisine girmiş ve neredeyse sezon başından beri futbolcuların alacaklarını dahi ödeyememişti. Hem şampiyonluk, hem Şampiyonlar Ligi'nde oynayacak olmak, Başkan İbrahim Yazıcı için zor bir karar arefesi demekti aslında. Geçen sezon ligi başarıyla götüren kadroyu bozmadan, bir iki takviye yapmak istiyorlardı ve Şampiyonlar Ligi'nde oynayacak olan takıma yapılacak takviyeler için genel olarak ''yıldız'' beklentisi vardı. Pek öyle olmadı. İbrahim Yazıcı borç ödemeyi seçti. Kulübün borçları birer birer kapatıldı ve bonservisi olmadan Fenerbahçe'den Wederson da Silva transfer edildi. Arkasından Insua, Nunez ve Svensson transferleri geldi. Batalla ise birlikte takımdaki Arjantinli oyuncu sayısı üçe çıkmıştı. Romen Kirita, Bulgar Ivankov gibi Şampiyonlar Ligi seviyesi için vasat sayılabilecek oyuncularla birlikte macera başladı. Kendi sahasında Valencia'ya 4-0 mağlup olan takım için genel olarak kamuoyunda ''tecrübesiz'' sıfatı kullanılırken Başkan İbrahim Yazıcı ise ''mağlubiyet olur ama 4 gol yakışık almadı, bu olmadı'' gibi açıklamalar yaptı. Arkasından Ibrox'ta Şampiyonlar Ligi'ndeki belki de en iyi maçını oynayan Bursaspor yine de Rangers'a 1-0 mağlup olmaktan kurtulamadı. Arkasından iki Manchester United maçı da kaybedildi. (1-0, 0-3) Ligi herşeye rağmen iyi götüren takım Şampiyonlar Ligi'nde bırakın puan almayı gol atmayı bile başaramadı. Aslında bu gidişat yavaş yavaş lige yansımaya da başladı. İlk altı haftada tulum çıkaran takım, arkasından oynadığı maçlarda sendelemeye başladı. Bir ara 6 puan öne fırladığı zirve yarışında 4 puan kadar geriye düştü. Son oynanacak olan Valencia maçı için hedefler yine bitmemişti. 5 puanlı Rangers, kendi sahasında Manchester United'a kaybedecek, Bursaspor deplasmanda işi nispeten garantiye almış olan Valencia'yı mağlup edip, Europa League için Rangers ile hem de kendi sahasında kapışacaktı.

Sercan'ın, Turgay'ın kaçırdığı gollerle başlayan maç kendileri için yine kötü gitti. Aduriz, Soldado derken, devreye 4-0 mağlup girdi. İkinci yarıda da gollere engel olamadılar. Beşinci golü yediler. Herkes birbirine ''acaba Beşiktaş'ın rekorunu kıracaklar mı?'' diye sormaya başladı. O arada oyuna sonradan giren ve bana göre Bursaspor'un A takım kadrosunun en iyi oyuncusu olan Batalla, Bursaspor'un Şampiyonlar Ligi'ndeki ilk golünü atarak tarihe geçti. En azından gol atamama baskısı ortadan kalktı. Turgay Bahadır'ın golden sonra Batalla'yı kutlama şekli, bu baskının nasıl bir stres meydana getirdiğini gösteren önemli bir veridir aslında. Netice itibariyle Bursaspor bir gol daha yiyerek maçı 6-1 kaybetti.

5 maçta yediği 15 golle, maç başına ortalama üç gol yiyen bir takım haline gelen Bursaspor (hafife almayın, bu ortalamayı ligde tutturan bir takımın sezon sonunda yiyeceği gol sayısı 102 olur ve de bu bir rekor olarak tarihe geçer) gerek tecrübesizliğinin, gerek şanssızlığının, gerekse beceriksizliğinin kurbanı olarak Şampiyonlar Ligi içinde tam bir averaj takımına dönüştü. Maçtan sonraki basın toplantısında hırsına yenik düşen Ertuğrul Sağlam ortada bir fatura olduğunu ve bu faturayı sadece kendisinin ödeyeceğini söyledi. Daha da ötesi gerekeni hemen yapacağından bahsetti. Bunlardan öte söylediği bir iki söz dikkatimi çekti aslında. ''Kimsenin endişelenmemesi gerektiğini'' özellikle vurguladı. Ben bu sözün özellikle başkana söylendiğini tahmin ediyorum. Başkan'ın daha ilk maçtan bu yana başlayan rahatsızlığı belki de basın toplantısından önce bir isyana dönüştü ve Ertuğrul Sağlam istifa noktasına geldi.

Bu noktada bana göre Ertuğrul Sağlam en suçsuz adam. Eğer bir fatura varsa ortada, ödemesi gereken kişi de İbrahim Yazıcı'nın ta kendisi. Sezon bittikten sonra akılları ve ruhları İstanbul'a uçan oyuncularını takımda tutmayı meziyet saydı. Minimum 7, 8 milyon euro civarı elden çıkarabileceği oyuncuları takımda barındırarak, kimyayı bozdu. Zaten şımarmaya meyilli olan Sercan ve Volkan'ın bu sezonki durumları ortada. Sercan zaten bana göre hiç bir zaman iyi bir futbolcu olamadı da, Volkan'da beklentilerin çok uzağında kaldı. Nunez ve Svensson takımın kadrolu yedekleri oldular. Insua ise bal yapmayan arı misali olsa da, hırsıyla onbire girdi ama bu kez Batalla dışarıda kaldı. Ibrox'un, Old Trafford'un, Mestella'nın atmosferini kaldıramayan takım, iç sahada da maç kazanamayınca, özgüven sorunu başgösterdi ve Valencia maçının ardından İspanyol gazetelerinin manşetlerine ''Bu ne biçim Türkiye şampiyonu'' başlıkları çıktı.

Bursaspor'un önünde çok kritik iki maç var. Birisi bu hafta iç sahada Kayserispor ile, diğeri ise bir hafta sonra dış sahada Beşiktaş ile. Sonrasında yerlerde sürünen prestiji biraz da olsa ayağa kaldırmak için oynanacak olan Rangers maçı var. Bu maçların sonuna kadar tahminimce Ertuğrul Sağlam takımın başında olur ancak mental olarak ayağa kalkamazlarsa Sağlam istifa edecek gibi duruyor. Daha dört beş ay önce ''Devrim'' isimli kitaba imza atan hocanın kaderi Beşiktaş'ta olduğu gibi yine bir Avrupa macerasının ardından sallantıya girdi. Düzgün transferler yapamayan, ruhu uçmuş oyuncuları takımda tutan başkan yine ''efsane başkan'' olacak, kısıtlı imkanlarıyla tarih yazan hoca ise Bursaspor için ''tarih'' olacak öyle mi? İhtimali bile enteresan, düşündürücü ve korkutucu...

23 Kasım 2010 Salı

Skor Tahmin Oyunu 14. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

1. MAÇ: ESKİŞEHİRSPOR - MANİSASPOR (Cuma 20:00)

2. MAÇ: KONYASPOR - KASIMPAŞA (Cumartesi 14:30)

3. MAÇ: GAZİANTEPSPOR - TRABZONSPOR (Cumartesi 16:00)

4. MAÇ: GENÇLERBİRLİĞİ - SİVASSPOR (Cumartesi 17:00)

5. MAÇ: İ. B.ŞEHİR BELEDİYESPOR - FENERBAHÇE (Cumartesi 19:00)

6. MAÇ: BUCASPOR - M.P ANTALYASPOR (Pazar 14:30)

7. MAÇ: KAR. KARABÜKSPOR - ANKARAGÜCÜ (Pazar 17:00)

8. MAÇ: GALATASARAY - BEŞİKTAŞ (Pazar 19:00)

9. MAÇ: BURSASPOR - KAYSERİSPOR (Pazartesi 20:00)

Skor Tahmin Oyunu 13. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 12

MELİH KAZDAĞ: 3

FARUK TURUTOĞLU: 1

FATİH ÇİMEN: 1

HAKAN DEMİREL: 1

TOLGA ŞENER: 1


GENEL PUAN DURUMU:

FARUK TURUTOĞLU: 197

TOLGA ŞENER: 149

MELİH KAZDAĞ: 140

HAKAN DEMİREL: 133

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 116

18 Kasım 2010 Perşembe

Skor Tahmin Oyunu 13. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

1. MAÇ: KASIMPAŞA - GENÇLERBİRLİĞİ (Cumartesi 14:30)

2. MAÇ: MANİSASPOR - BURSASPOR (Cumartesi 16:00)

3. MAÇ: SİVASSPOR - KAR. KARABÜKSPOR (Cumartesi 17:00)

4. MAÇ: BEŞİKTAŞ - KONYASPOR (Cumartesi 19:00)

5. MAÇ: M.P ANTALYASPOR - GAZİANTEPSPOR (Pazar 14:30)

6. MAÇ: TRABZONSPOR - ESKİŞEHİRSPOR (Pazar 16:00)

7. MAÇ: ANKARAGÜCÜ - İ. B.ŞEHİR BELEDİYESPOR (Pazar 17:00)

8. MAÇ: KAYSERİSPOR - GALATASARAY (Pazar 19:00)

9. MAÇ: FENERBAHÇE - BUCASPOR (Pazartesi 20:00)

Skor Tahmin Oyunu 12. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

MELİH KAZDAĞ: 36

FARUK TURUTOĞLU: 35

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 15

FATİH ÇİMEN: 5

TOLGA ŞENER: 5

HAKAN DEMİREL: 2

FATİH TURUTOĞLU: 0 (tahmin yapmadı)



GENEL PUAN DURUMU:

FARUK TURUTOĞLU: 196

TOLGA ŞENER: 148

MELİH KAZDAĞ: 137

HAKAN DEMİREL: 132

FATİH ÇİMEN: 120

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 104

FATİH TURUTOĞLU: 70 (tahmin yapmadı)

11 Kasım 2010 Perşembe

6 Yemem, 5 Yerim. 8 Yemem... Hayır Yerim!

Sivasspor ile yakaladığı başarının ardından, tepetaklak alaşağı olan kariyerine bir de futbolcu menejerliği skandalı ekledi ''Türbülent Uygun''. Bir kaç tane futbolcunun da adının karıştığı dava sonucunda, bir menejerin lisansı elinden alındı, bir menejerin ki, geçici olarak askıya alındı, bir kaç futbolcu 4, bir kaç futbolcu da 8 maç ceza aldı. Adı bu davaya karışan tek teknik direktör olan Bülent Uygun'da 8 maçlık tarifeye maruz kaldı. Dün Ntvspor canlı yayınına bağlanıp, açıklamalarda bulunmuş. Sabah radyoda dinledim. ''Bizim kişiliğimiz, karakterimiz belli'' diyor. Belli olduğunu biliyoruz zaten. Bucaspor'a 18 tane oyuncu aldırıp arkasından soluğu Eskişehirspor'da alma şeklinden, etik kuruluna sevk edilişinden biliyoruz kişiliğini. Tekrar hatırlattığın için sağol. Hiç utanmadan sıkılmadan diyor ki: ''Bir menejerlik şirketine ortağım, ne var bunda, biz teknik direktörüz diye, bir şirkete ortak olamayacak mıyız?'' Yuh diyorum be ''Türbülent''. Olamayacaksın tabi. Bi zahmet olma! Dava açacakmış, tahkime gidecekmiş, saygınlığı ayaklar altına alınmış. Mış... Mış...

Kendisine soruyorum: Hani sen sekiz yemiyordun birader? Yemişsin işte!

Gövde Gösterisi

Barcelona maçının postunda Siena maçına mutlaka gitmek istediğimden bahsetmiştim. Tolga'nın davetiyle 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası Finali'ne evsahipliği yapan Sinan Erdem Spor Salonu'nda Fenerbahçe Ülker - Montepaschi Siena maçını yerinde izlemeyi başardım.

Öncelikle ilk defa gittiğim salondan bahsedeyim. Son derece modern bir şekilde dizayn edilmiş, giriş ve çıkışları son derece rahat olan süper bir salon olmuş. Dün akşam 15000'den fazla insanı ağırlamasına rağmen, ne salona girişte, ne çıkışta en ufak bir sıkıntı yaşamadım. Abdi İpekçi'nin önünde beklediğim, izdihamdan ezilme tehlikeleri atlattığım günler aklıma gelince, bu konuda bayağı bir mesafeyi kat ettiğimizi fark etmek zor olmadı.

Fenerbahçe Ülker'in dün akşam Siena ile olan randevusu, özellikle ilk çeyrekten sonra tam bir gövde gösterisine dönüştü. Uzun süre farkı 5 ile 9 sayı arasında tutan sarı lacivertli takım, son çeyreğin ortalarında gerekli olan darbeyi indirip, rakibini kolaylıkla teslim aldı. Mücadele gücü, özellikle savunması, ayrıca bireysel performanslarla maçın hiç bir anında Siena'ya taviz vermeyen takım, maçı da 13 sayı farkla kazandı.

Uzun süre kenarda kalmasına rağmen, Ukic'in performansı maç için belirleyici faktör oldu. Tomas'ın yine ''uyutup uyutup'' attığı üçlüklerin yanında, iyi savunması, Mirsad'ın herhalde 60 yaşına gelse de hiç kaybolmayacak ateşi ile, benchin de katkısı ve Spahija'nın rotasyonunda Fenerbahçe Ülker, rakibini beklenenden kolay geçerek, Euroleague'de namağlup tek takım oldu. Önümüzdeki haftaki rakip ise Erman Kunter'in çalıştırdığı Cholet Basket olacak.

Maçtan bir iki anektodu da naçizane yorumlamak isterim. Bizim bulunduğumuz tribünün karşısında pota arkasına konuşlanan Genç Fenerbahçeliler'in tezahüratları ve diğer taraftarları hareketlendirmesi güzel ancak biraz daha basketbol seyircisi olmaları gerekiyor. Kendi oyuncusu faul atarken sessiz kalmak yerine ''ooooooo'' çekmek doğru bir davranış değil. Herkesin koltuk numarasına göre tribünlerde yer alması da son derece güzel. Sırf bu kurala uymadığımızdan yedi kişilik kadro iki kez yer değiştirip, kendi numaralarımızın bulunduğu koltuklara oturduk. Salondan çıktıktan sonra yolun karşısına geçeceğimiz üst geçit biraz ufak kalmış. Yüzlerce adam köprüden geçmeye çalışınca biraz sıkıntı yaşadık ama o kadar kusur kadı kızında da olur demek en doğrusu herhalde. Fenerbahçe Ülker'in maçtaki son hücumunda Mirsad'ın attığı şutun, pota altı kamerasının hareketli direğine çarpması ne kadar enteresan bir görüntü oluşturduysa, Nedim Karakaş'ın maçtan sonra kameramanı tartaklama girişimi o kadar çirkindi.

Fenerbahçe Ülker, geçen sezonlardaki büyük maçlarda silinen karakterini değiştirmeyi başarmış. Tanjevic ile Spahija arasındaki en büyük fark bu herhalde. Hem Barcelona'nın, hem de Siena'nın 70 sayı altında tutulması muazzam bir başarı. Fenerbahçe Ülker'in bu sezonki organizasyonunda takım savunması son derece önem arz ediyor belli ki. Hücumda iyi top çevriliyor, bir oyuncu değil, takım yıldız oluyor. 12 oyuncudan 10 tanesinin skor bulması bunun en büyük kanıtı. Final Four yolunda ciddi bir gövde gösterisi yaptı Fenerbahçe Ülker. Bundan sonra grup liderliği tamamen kendi ellerinde. Aynı ciddiyet ve aynı mücadele ile olmayacak bir hedefin peşinde koştuklarını söyleyemeyiz.

Beşiktaş'ın Çocuğu Allen Iverson

Philadelphia 76ers'ın kalbiydi zamanında Allen Iverson. Takımın herşeyiydi. Dar kadrosu ve sıkıntılı rotasyonuyla takımına bir kez NBA finali oynatmayı başardı ancak Amiral Robinson ve Tim Duncan'ı elinde bulunduran San Antonio Spurs'e teslim oldu. Hiç şampiyonluk yüzüğü takamadı ama NBA efsaneleri arasına girdi. 11 kez All-Star oldu. 1 kez All-Star maçında en değerli oyuncu seçildi. 3 kez NBA normal sezon sayı kralı bir kez de NBA normal sezon MVP'si oldu ancak şampiyon olmak istiyordu. LeBron'ın Cavs'ta yaşadığı sorunların benzerlerini o dönem Sixers'ta yaşadı. Sonunda ayrıldı ve bana göre NBA'in en ''overrated'' süperstarı olan Carmelo Anthony'nin yanına Denver Nuggets'a gitti ancak tutunamadı. Bir numarada oyun kurucu olarak başladığı NBA kariyerine hayatında en değer verdiği insanlardan birisi olan coachu Larry Brown'ın da telkinleriyle 2 numarada skorer guard olarak devam etti. Denver'dan sonra gittiği yerlerde de bir türlü dikiş tutturamadı. Son çare olarak yine yuvasına yani Sixers'a döndü ama büyü bozulmuştu. Olmadı. Allen Iverson sezon başında free agent olmasına rağmen kendisine NBA organizasyonunda yer bulamayınca dışarıya açıldı. Özellikle Çin liginden gelen çok cazip tekliflere rağmen yıllık 2 milyon euro karşılığında Beşiktaş Colaturka ile anlaştı ve yeni takımıyla 2 yıllık kontrat imzaladı.

Allen Iverson'ın basitçe geçmiş kariyeri böyle. NBA'in efsane oyuncuları arasında yer alıyordu. Kendisi için Türk spor tarihinin en büyük transferi desek yanılmış olmayız. Transferi yalnızca Türkiye'de değil, Dünya'da büyük bir merak oluşturdu. Şimdiden kendisini izlemek için Avrupa'nın dört bir yanından hayranlarının Akatlar'a koşacağı tahmin ediliyor. Tabi Beşiktaş'ın en büyük avantajlarından birisi takımın reklamı olacak. Iverson'ı kadrosunda barındırma özelliğini taşıyacak olan siyah beyazlılara Allen ne katar? Aslında bizim sorumuz bu:

Allen Iverson, Beşiktaş Colaturka'nın 5. yabancı basketbolcusu oldu. Kadroda Rus pivot Fedor Likholitov, Polonyalı forvet Michael Ignerski, Iverson'ın vatandaşı ve geçen sezon esrar kullanmak ve bulundurmaktan ceza almış Mire Chatman ve Avustralyalı pivot Andrew James Ogilvy, The Answer'in takım arkadaşlarından. Ayrıca Türkiye kariyerleri nispeten başarılı olan ve tanınmış Türk oyuncularda var. Eski Telekomlu Bekir Yarangüme, Efes Pilsen ve Fenerbahçe Ülker kariyeri bulunan Mustafa Abi, bir dönem Tofaş SAS'ta fırtınalar estiren Cüneyt Erden ve Darüşşafaka'da parlayan Cevher Özer bahsettiğim oyuncular.

Iverson'ın oyun yapısını tüm dünya gibi ben de az çok biliyorum. Parladığı dönemlerde yalnızca sayı atmaya endeksli bir oyun stili varken, özellikle Larry Brown'ın Sixers'ın başına geçmesinden sonra, oyun karakterini değiştiren ve sayı atmak kadar attırmak üzere de oyun kurgulayan bir Iverson izledik. Agresif karakterinin yanında ciddi şekilde de ''yıldız kaprisleri'' bulunan tecrübeli oyuncunun başında Burak Bıyıktay gibi nispeten tecrübesiz bir coach var. Belki bir Aydın Örs, Erman Kunter ya da Çetin Yılmaz Iverson'ın dilinden anlayabilirdi ama Iverson alındı diye de Bıyıktay'ın işine son vermek pek mantıklı olmaz tabi ki. Sixers'ta durulup, daha bir takım oyuncusu olduğu yıllarda, topu karşı sahaya getirme işini bıraktığı yakın arkadaşı Eric Snow kendisinin dilinden anlayabiliyordu. Burada bir soru daha çıkıyor karşımıza. Iverson mı takıma ayak uyduracak, yoksa takım mı Iverson'a? Bence takımın Iverson'a ayak uydurması gerekecek zira belli bir doygunluğa ulaşmış ve yaptığı sporun efsaneleri arasına girmiş bir adamın, takım kimyasına katılmasını beklemek fazlasıyla hayalcilik olur. Yani saçma bir cümle olacak ama takım kimyasının Iverson'ın kimyasına uyması daha doğru olacak gibi duruyor. Iverson'ın tarzı, oyun karakteri ve oyun okuması iyi idrak edilebilirse, belki de Iverson Beşiktaş'a sınıf atlattırabilir.

Neticede bir kumar oynandı ve sırf ismi yüzünden takımın ihtiyacı doğrultusunda değilde, reklam kokan bir transfer yapıldı. Iverson artık ''Beşiktaş'ın çocuğu'' oldu. Başarılı olmasını, hatta fantazi gibi ama Türkiye'de kalmasını, belki coachluk yapmasını falan çok ama çok isterim. Hemofarm maçına gidemem ama sezon içerisinde Beşiktaş'ın en az dört beş maçına gideceğim. Pardon! Iverson'ın dört beş maçına...

Skor Tahmin Oyunu 12. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

1. MAÇ: KONYASPOR - KAYSERİSPOR (Cuma 20:00)

2. MAÇ: BUCASPOR - ANKARAGÜCÜ (Cumartesi 14:30)

3. MAÇ: BURSASPOR - TRABZONSPOR (Cumartesi 16:00)

4. MAÇ: GAZİANTEPSPOR - FENERBAHÇE (Cumartesi 19:00)

5. MAÇ: ESKİŞEHİRSPOR - M.P ANTALYASPOR (Cumartesi 19:00)

6. MAÇ: KASIMPAŞA - SİVASSPOR (Pazar 14:30)

7. MAÇ: GENÇLERBİRLİĞİ - BEŞİKTAŞ (Pazar 16:00)

8. MAÇ: İ. B.ŞEHİR BELEDİYESPOR - KAR. KARABÜKSPOR (Pazar 17:00)

9. MAÇ: GALATASARAY - MANİSASPOR (Pazar 19:00)

Skor Tahmin Oyunu 11. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

FATİH ÇİMEN: 15

FARUK TURUTOĞLU: 14

FATİH TURUTOĞLU: 4

TOLGA ŞENER: 4

HAKAN DEMİREL: 2

MELİH KAZDAĞ: 2

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 2


GENEL PUAN DURUMU:

FARUK TURUTOĞLU: 161

TOLGA ŞENER: 143

HAKAN DEMİREL: 130

FATİH ÇİMEN: 115

MELİH KAZDAĞ: 101

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 89

FATİH TURUTOĞLU: 70

8 Kasım 2010 Pazartesi

Koyverdun Gittun Bizi...

Kazım Abi seni unuttum sanma. Uşaklar gene ''dik oynadılar''. İstediğin gibi... Sabah ''Koyverdun Gittun Beni'' dinledim, akşam maçtan sonra tebessümün geldi bir damla... Yanağımdan aktı gitti...

Kaldığı Yerden...

Trabzonspor için önemli, Galatasaray için ''daha'' önemli bir karşılaşmaydı Trabzonspor - Galatasaray karşılaşması. İki takımda bu bilinçle sahaya çıkıp, sezonun en kritik maçlarından birisini Hüseyin Avni Aker Stadyumu'nda oynadı.

Trabzonspor alışılagelmiş düzeninden ayrılmadan sahaya çıktı. Jaja - Alanzinho tercihi merak ediliyordu Şenol Güneş'in maçtan önce. Şenol Hoca tercihini Jaja'dan yana kullandı. Arda ve Baros'un yokluğunu derin derin hisseden Galatasaray'da ise Hagi randıman alamamasına rağmen Misimovic'i yine sol tarafa atmış, Elano'yu sağa göndermiş, Pino'yu ise forvete koymuştu. Zaten Galatasaray'ın geri kalan oyuncuları tamamen gol yememe üzerine sahaya çıkan kadronun tamamlayıcı unsurlarıydılar. Ayhan, Cana ve Mustafa Sarp'tan oluşan Galatasaray orta sahasının karşısında Selçuk, Colman ve Jaja'lı daha ''kadife'' bir orta saha ile karşılık veren Trabzonspor'un kanatlarında ise Engin ve Burak vardı. Maç her iki takım içinde son derece tempolu başladı. Jaja'nın girdiği mutlak gol pozisyonunun ardından, Mustafa Sarp ciddi bir pozisyonu harcadı. 5 dakikalık bu alevden sonra oyun daha bir oturdu ve her iki takımda birbirini tartmaya başladı. Kontrollü oyun esnasında Trabzonspor özellikle Selçuk'un akıllı hareketleriyle ceza alanına yakın bir çok duran top kazandı ancak bu kez bunları değerlendirecek vuruşları yapamadı. Pino'yu adam markajı yerine alan markajı ile sindirmeyi başaran bordo mavililer, Galatasaray'ın hemen hemen tüm tehditlerine önlem almayı başardıktan sonra, özellikle otuzdan sonra rakip kaleye daha bir gitmeye başladı ancak devre yine de golsüz sona erdi.

İkinci yarıya yine iki takımda etkili başlayamadı. Galatasaray'ın iyice sıkıştırdığı oyunu açmak için daha çok kanat bindirmesi yapmak isteyen Trabzonspor, orta alanda iyice sıkışınca kanatlara da müsait toplar atamadı. Hagi 55'te yorulan Cana'nın yerine Barış Özbek takviyesini yaparken, 60'ta da Misimovic'in yerine sakatlıktan çıkan Kewell'ı sahaya sürdü. Hagi'nin bu iki hamlesine Şenol Güneş 65'te oyundan iyice düşen Burak Yılmaz'ın yerine Yattara'yı sahaya sürerek cevap verdi. Hamlelerin oynanan oyunu pek değiştirmediğini ve maçın 0-0'a bağlanmaya gittiğini düşündüğüm anlarda Servet Çetin'in büyük hatası, Engin Baytar'ın fırsatçılığı, inatçılığı ve aklıyla birleşince, Umut Bulut, Trabzonspor'u öne geçiren golü 75'te atmayı başardı. Tribünleri çılgına çeviren golden hemen sonra Şenol Güneş ikinci hamlesini yaparak Jaja'yı çıkartıp yerine Ceyhun Gülselam'ı sahaya sürdü. Ceyhun'un oyuna girmesine rağmen, yaklaşık 15 dakikalık Galatasaray baskısı engellenemedi. Bu baskı içerisinde Galatasaray'ın gole en çok yaklaştığı an Barış'ın ortaya çevirdiği topu Pino'nun ıskalaması oldu. Engin ve Yattara ile ani atak kovalayan Trabzonspor bu fırsatı ancak 90+4'te bulabildi ve yine Engin'in asistinde Umut Bulut golü atarak hem kendisinin hem de takımının ikinci golünü atıp, maça noktayı koydu.

Geçen sezon Trabzonspor yine bu sahada Galatasaray'ı 1-0 yenmiş ve bu maçta da Emre Güngör'ün yaptığı hata çok konuşulmuştu. Bu kez Servet, Emre Güngör'ün yaptığı kadar net olmasa da ciddi bir hataya imza atarak, Galatasaray'ın olası puan ya da puanları alamamasına yardımcı oldu.

Trabzonspor'da sahanın yıldızı tabi ki, Engin Baytar ve Umut Bulut'tu. Kaleci Onur rahat maçlarından birisini çıkardı ve kendisine çok fazla iş düşmedi. Giray zaman zaman kademe hataları yapsa da, Egemen ciddi performans gösterdi ve rakip ataklara başarıyla set çekti. Serkan Balcı yine bilindik performansını sahaya koyarken, Melih Şendil'in ''yumuşak karın'' olarak gösterdiği Cale'de hatasız bir oyun oynadı. Bilindik pas trafiğine sekte vurulsa da, mücadele anlamında geri adım atmayan Trabzonspor orta sahası Colman'ı ve Selçuk'uyla başarılıydı. Jaja'nın futbolu biraz daha basit ve anlaşılır oynaması gerekiyor. İyi niyetli olsa da dün akşam sırıttı. Burak Yılmaz'ı beğenmediğimi Sağır Sultan bile biliyor. Bana göre oyunda kaldığı 1 saatte de ''zaman kaybı'' olmaktan öteye gidemedi. Sinan Engin hafta içinde kendisi için ''milli takıma çağırılması lazım'' deyince neremle güleceğimi şaşırmıştım. Sinan Engin'in Trabzonspor'u yakından takip ettiği belli oluyor! Engin Baytar ve Umut Bulut, yani takımın iki ''ruh adamı'' yine iş başındaydılar. Engin'in bitmek bilmez enerjisi, ateşi, bir nevi Gattuso tarzı, taraftarı çok heyecanlandırıyor. İlk goldeki fırsatçılığı, ikinci goldeki soğukkanlılığı takdire şayandı. Umut için ayrı bir parantez: Rıdvan Dilmen, Umut için ''bu çocuğun yakasını bırakın artık'' tadında şeyler söyledi ancak Rıdvan biraz eskilerde kaldı galiba. Zira özellikle son iki yıldır Umut ile ilgili gerek yerel basından, gerekse camiadan tek olumsuz söz duymadım. Tanrı bize beterin beterini göstermek için Gökhan Ünal'ı göndermişti. Biz gördük ve Umut'un ne olduğunu o dönem daha iyi anladık. O yüzden bu tip ''dramatik'' açıklamalara hiç gerek olmadığını düşünüyorum.


Galatasaray'da ise taşların öyle bir anda yerine oturmayacağı belliydi. Fenerbahçe maçında iyi kapanıp beraberliği koparan, Antalyaspor karşısında 10 dakika top oynayıp sonrasında ölüp ölüp dirilen sarı kırmızılıların, Trabzon deplasmanından puan çıkarması olası ancak zor bir ihtimaldi. Olayın Rijkaard'la alakası olmadığı belli oldu herhalde. Bence olay daha da yukarılarda ve ''Adnanların'' artık daha fazla ısrarcı olmaması gerekiyor.


Trabzonspor'u diğer takımlardan farklı kılan bir takım özellikler var. Bir kere disiplin had safhada. Manisaspor maçında yaptıkları laubaliğinin cezasını çektikten sonra ipleri daha sıkı tutmaya başladılar. O maçtan müthiş ders çıkardılar. Ligin en ofansif ve aynı zamanda en dirençli orta sahasına sahipler. Ayrıca Fenerbahçe'den Emre'yi, Beşiktaş'tan Quaresma'yı, Galatasaray'dan Arda'yı takımdan çıkarınca bu takımların ne hale geldiğini gördük, görüyoruz. Trabzonspor'un şu kadrosundan kimi çıkarırsanız çıkarın, emin olun fazla fark göremeyeceksiniz.Bence Trabzonspor'un en büyük avantajı kişilere değil, sisteme bağlı oyun anlayışı.


Liderlik Trabzonspor'a geçti ve haftaya devir teslim yaptığı rakibiyle kritik bir maçı deplasmanda oynayacak. Kaybetme konusunda herhangi bir endişem yok. Daha önce hiç böyle hissetmemiştim. Takım her şekilde kazanıyor. Rakibi oyun içinde çözecek analitik zekaya sahip. Çabuk reaksiyon gösteriyor. Gençlerbirliği maçında olduğu gibi, istediği söke söke alıyor, Konyaspor maçındaki gibi ''otur çocuğum sakin ol'' diyebiliyor, Galatasaray maçında olduğu gibi, ''rakibinin zaafını kovalayıp seri kanlı bir şekilde hançeri saplayabiliyor''. Takımdaki hemen her oyuncu müthiş bir rotasyonun içinde yoğuruluyor ve belli olan ancak aynı zamanda olmayan bir onbirle sahaya çıkabiliyor. Alternatifi bol kadronun içerisinde her oyuncudan maksimum yararlanmaya çalışan Şenol Güneş şu zamana kadar bu işi harika götürdü. Bu hafta sahaya adım atmayan Alanzinho önümüzdeki hafta ilk onbir çıkabilir ve kendisi ile Jaja dahil bu işe kimse şaşırmaz. Bu dere tersine akar mı? Tabi ki köprünün altından daha çok sular akar ancak Trabzonspor formunu değil, şu sistemini korusa dahi şampiyonluğun en büyük adayıdır. 62 hafta sonra gelen liderlik kutlu olsun.

5 Kasım 2010 Cuma

''Emir'' Büyük Yerden!

Palau Blaugrana'da normal bir basketbol akşamıydı dün. Rutin bir görev gibiydi, maça gidecek Katalanlar ve sahaya çıkacak takım için. Yine bir Euroleague maçı oynanacak ve rakip mağlup edilip, evlere dağılınılacaktı. Bütün bu rutinliğin içerisinde bir şey hesaba katılmamıştı, hatta Katalanların akıllarından bile geçmiyordu. Bu kez kazanmak için gelen bir rakibe karşı oynayacaklardı.

Aslında Fenerbahçe Ülker'in kazanmak için Barcelona'ya uçtuğundan maç başlayıncaya kadar bizde haberdar değildik. Beşiktaş - Porto maçını izleme niyetiyle televizyon karşısına geçmiştim ancak ara ara Regal Barcelona - Fenerbahçe Ülker maçına da göz atmayı planlıyordum. Zaten tüm Katalunya gibi ben de maçın yavaş yavaş kopacağını ve yirmili farklarla Barcelona'nın kazanacağını düşünüyordum. Aslında ilk periyotta normal bir havada geçti. İlk çeyreğin sonu 13-14 ile geldi ve ben Fenerbahçe her periyod Barcelona'yı bu sayıda tutsa, 52 sayı yer, hadi bilemedin 60 yesin, maçı kazanabilir diye düşündüm. Zaten Barcelona'yı içeride, dışarıda yenmek için ilk şartın mutlaka 70 sayı altında yemek olduğu tartışılmaz bir gerçekti. İkinci periyodun başında Engin Atsür'ün sakatlığı yüzünden ikinci guard olup Ukic'i yedekleyen Greer, önce bir üçlük gönderdi, ardından Mirsad'a harika bir asist yaptı. Greer'in ''ayak oyunlarıyla 5-0'lık seri yapan Fenerbahçe, az sonra gelecek daha iyi bir serinin sinyallerini verdi. İkinci periyodda 7-0'lık ikinci bir seriyi yakalayan sarı lacivertli takım, bu üstünlüğünü nispeten koruyarak devreyede 32-28 önde girdi. İkinci devreye başlarken Barcelona'nın artık daha çok saygı duyması gereken bir rakibinin olduğu tartışılmaz bir gerçekti. Vidmar ve Franz Vazquez'in karşılıklı serbest atışlarıyla üçüncü çeyrek başladı. İlk yarıda hafif bir sakatlık geçiren Ukic, ikinci yarıya çıktı ve Barcelona'nın maçı koparma hamlelerine başarıyla set çekti. Navarro'yu mükemmel savunmaya devam eden Kinsey'in, Navarro tandanslı bütün hücumları alaşağı etmesiyle Fenerbahçe oyunun hiç bir anında skordan kopmadı ve son çeyreğin sonuna 4 sayı geride girdi. Bu kez sahne sırası Emir Preldzic'e geldi. Çeyreğin son saniyesinde üçlüğü gönderip, skoru 45-44'le bir sayıda tuttu. Navarro'nun durumu ortadayken son çeyrekte ipleri eline almaya çalışan adam Jaka Lakovic oldu. Seri hücumlarına, Kinsey aynı güzellikte yanıt verdi ve Fenerbahçe yediği her yumruğa kontra yumruklarla cevap vermeye devam etti. Son dakikalara panik halinde giren takım Fenerbahçe değil, Barcelona oldu. Ukic'in üç sayılık denemesi faulle kesildi ve Ukic üç atışını da değerlendirerek, sarı lacivertlileri iki sayı öne geçirdi. Her zaman olması gereken yerde olan ve dün akşamın gizli kahramanı ünvanını sonuna kadar hakeden Marko Tomas, yine tam zamanında üçlüğü gönderip, yaralı Barcelona'nın böğrüne hançeri sapladı. Son iki dakikada artık iş bitmişti ama Fenerbahçe Ülker maçı son salisesine kadar bırakmadı zira ikili averaj hesapları vardı. Maçın sonu 8 sayılık hiçte fena olmayan bir farkla 61-69 olarak geldi ve Palau Blaugrana'da yaşananlar, sıradan olmaktan çıktı.

Bu sıradışı geceyi renklendiren Fenerbahçeli oyuncuların içerisinde öne çıkanlar, 13 sayıyla Ukic ve 12 sayıyla Tomas oldu ancak bana göre akşamın yıldızı, Navarro'yı kilitleyen Kinsey'di. Kırılma anı ise kim ne derse desin, üçüncü çeyreğin sonunda Fenerbahçe'yi oyunda tutan Emir Preldzic'in üçlüğüydü.

Galibiyet müthiş oldu. 3 maçta 3 galibiyet ve önümüzdeki hafta, yine üçte üç yapan Montepaschi Siena Sinan Erdem'e gelecek. Bu maçta kazanılırsa, üçüncülük hedefi artık ilk iki olarak revize edilecek ve Neven Spahija'nın takımı belki de final four'un en kuvvetli adaylarından birisi haline gelecek. Yeter ki bu inanç ve istek tüm maçlarda devam etsin. Unutmadan haftaya Sinan Erdem'de olmak için program yapmaya çalışacağım. O salonu 15 bin kişi doldurmazsa, bu tarihi galibiyeti yeteri kadar taçlandıramayız diye düşünüyorum.

3 Kasım 2010 Çarşamba

Skor Tahmin Oyunu 11. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

1. MAÇ: KAYSERİSPOR - GENÇLERBİRLİĞİ (Cuma 20:00)

2. MAÇ: KAR. KARABÜKSPOR - BUCASPOR (Cumartesi 14:30)

3. MAÇ: M.P ANTALYASPOR - BURSASPOR (Cumartesi 16:00)

4. MAÇ: ANKARAGÜCÜ - GAZİANTEPSPOR (Cumartesi 17:00)

5. MAÇ: FENERBAHÇE - ESKİŞEHİRSPOR (Cumartesi 19:00)

6. MAÇ: SİVASSPOR - İ. B.ŞEHİR BELEDİYESPOR (Pazar 14:30)

7. MAÇ: MANİSASPOR - KONYASPOR (Pazar 17:00)

8. MAÇ: TRABZONSPOR - GALATASARAY (Pazar 19:00)

9. MAÇ: BEŞİKTAŞ - KASIMPAŞA (Pazartesi 20:00)

Skor Tahmin Oyunu 10. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

FATİH ÇİMEN: 14

HAKAN DEMİREL: 13

FARUK TURUTOĞLU: 6

MELİH KAZDAĞ: 4

TOLGA ŞENER: 4

FATİH TURUTOĞLU: 0 (tahmin yapmadı)

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 0 (tahmin yapmadı)


GENEL PUAN DURUMU:

FARUK TURUTOĞLU: 147

TOLGA ŞENER: 139

HAKAN DEMİREL: 128

FATİH ÇİMEN: 100

MELİH KAZDAĞ: 99

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 87

FATİH TURUTOĞLU: 66