31 Ağustos 2009 Pazartesi

Hugo Broos'un Trabzonspor'u...


Fotoğraftaki manzaraya bir süreden beridir alışmış durumdayız Trabzonspor taraftarları olarak. Sivasspor'a karşı alınan deplasman galibiyetinin ardından önce Diyarbakırspor'a, ardından da Toulouse'a Avni Aker'de boyun eğen bordo mavililer, Manisa deplasmanından da mağlubiyetle dönüp hafta içinde Avrupa Ligi'ne ''erken veda'' yapmışlardı.

Bursaspor maçı tüm bu kayıplar adına son derece önemliydi. Geçen sezonki Fenerbahçe maçıyla birlikte Avni Aker'de üstüste 3 maçtır mağlup olan takım ligden erken kopmamak ve kaybolmaya yüz tutan özgüveni yeniden kazanmak için çıktı sahaya.

Cale, Engin Baytar, Tjikuzu, Umut Bulut, Alanzinho ve Egemen gibi onbir oyuncuları bu maçta ''kesik'' yediler. Alanzinho kesiğin en büyüğünü yiyip tribüne çıkarken, diğerleri yedek kulübesindeki yerlerini aldılar. Maçın başlamasıyla birlikte bu maçın da diğerlerinden farklı olmayacağını anlaşıldı. Gökhan Ünal geçen sene bıraktığı yerden devam edip kendisine atılan her topu ezerken, Colman orta saha organizasyonlarını gerçekleştirmede sıklıkla olduğu gibi yine yetersiz kaldı. Song'un partnerliğini yapan Giray'ın riskli pasları ve sık kademe hataları ile Serkan Balcı'nın normalden kötü oyunu Bursaspor'u sahanın iyisi haline getirdi. Duran toptan gelen ortaya Turgay Bahadır'ın vurduğu enfes ve akıl dolu kafa ile de Bursaspor skor üstünlüğünü daha ilk yarıda eline geçirmiş oldu. Tarihinde şimdiye kadar Trabzonspor'u Trabzon'da yenemeyen Bursaspor'un oyun üstünlüğünü eline almasını beklerken Trabzonspor'da ufakta olsa bir silkinme meydana geldi ve dün gece sorumluluk almaya karar veren (!) Selçuk İnan'ın asistinde Gustavo Colman'ın golüyle denge tekrar sağlandı. Gabric ve Barış Memiş'in etkili denebilecek bindirmeleriyle golden sonra da pozisyonlar bulan Trabzonspor golü bulamayınca ilk yarının sonlarına doğru oyun tekrar dengelendi ve Bursaspor maça oyun anlamında yeniden ortak oldu.

Trabzonspor ikinci yarıya iyi oynayan Selçuk ve Barış'ı çıkartıp Engin ve Umut'la başladı. Artık can sıkıcı hale gelen ''dostlar alışverişte görsün'' değişiklikleri takıma dinamik sağlayacağı yerde dinanizmin kırıntılarını da aldı. Özellikle 70. dakikadan sonra (bu sezon bu hep böyle oldu) dilleri dışarı fırlayan Trabzonsporlu oyuncular (ikinci yarı girenlerde dahil) bırakın maçı kazanmayı, kaybetmemek için dahi çok fazla çaba göster(e)memeye başladılar. Volkan Şen ve Sercan Yıldırım girdikleri pozisyonlarda biraz dikkatli ve paylaşımcı olsalar Bursaspor Trabzon'dan istediği galibiyeti çıkartabilirdi. Buna rağmen geçen sezon son dakikanın da son dakikasında frikikten attığı golle Bursaspor'u deviren Gökhan Ünal yine uzatmanın uzatmasında yakaladığı net fırsatı harcayınca Trabzonspor şansıyla alacağı bir galibiyetten oldu.

Maçtan sonra Hugo Broos ''Futbolcularım mücadele ettiler ve oynanan oyundan memnunum'' açıklamasını yaptı. Oyuna Umut Bulut'u alırken bir kanadını eksilten (Engin Baytar kanat oyuncusu falan değil) ayrıca aksi gibi iyi oynayacağı tutan ve forvete top taşımaya gayretli Selçuk'u da çıkarıp Umut'tan Messi driplingleri bekleyen Belçikalı teknik adamın açıklaması bana hiç enteresan gelmedi. Sadri Şener sezon başında küme düşmesine ramak kalan Gençlerbirliği teknik direktörü Samet Aybaba ile anlaşmanın kıyısından dönmüştü ama inadından vazgeçmeyerek küme düşen bir takımın hocasını Avni Aker'e çıkartmayı başardı. Anderlecht'in başındayken şampiyonluklar yaşayan Hugo Broos için o zaman söylediğim şeyi bugünde rahatlıkla söyleyebilirim: Anderlecht özellikle o dönem kadro kalitesi ve bütçe olarak diğer Belçika takımlarından son derece üstündü. Bir dönem Ajax'ın Hollanda'da, Bayern Munich'in Almanya'da ve Fransa'da Lyon'un yaptığını yapıyordu. Bu tip takımlarda teknik direktörün pek fazla bir önemi olmaz. Guardiola belki çok parlak genç bir hoca olabilir ancak takdir edersinizki İspanyolca konuşabilen (mesela) bir Samet Aybaba'da bu üçlemeyi yapabilirdi. Hepsini bir kenara koysak dahi Hugo Broos'un maç sonu açıklamaları ve takımın oyun kurgusu da teknik direktörün zaafiyetlerini ortaya koyacak cinsten.

Milli maç arası Trabzonspor'a ne kadar fayda sağlayacak bilmem ancak bu gidişatın değiştirilmesi için acil olarak bir takım önlemlerin alınması şart. Tamam şampiyonluk hayalimizden bu sezonda vazgeçebiliriz mesele değil ama en azından Avrupa Kupalarına istikrarlı bir şekilde her sene katılabilmek için ligde de belli bir istikrarı yakalamak gerekecek.

28 Ağustos 2009 Cuma

Gruplar

A GRUBU:

BAYERN MUNICH
FC JUVENTUS
GIRONDINS DE BORDEAUX
MACCABI HAIFA

B GRUBU:

FC MANCHESTER UNITED
CSKA MOSKOVA
BEŞİKTAŞ JK
VFL WOLFSBURG

C GRUBU:

AC MILAN
REAL MADRID CF
OLYMPIQUE MARSEILLE
FC ZURICH

D GRUBU:

CHELSEA FC
FC PORTO
ATLETICO MADRID S.A.D
APOEL NICOSIA

E GRUBU:

LIVERPOOL FC
OLYMPIQUE LYON
FIORENTINA
DEBRECENI VSC

F GRUBU:

FC BARCELONA
INTERNAZIONALE
FC DYNAMO KYIV
RUBIN KAZAN

G GRUBU:

SEVILLA FC S.A.D
GLASGOW RANGERS
VFB STUTTGART
UNIREA URZICENI

H GRUBU:

ARSENAL FC
AZ ALKMAAR
OLYMPIAKOS PIREAUS
FC STANDART LIEGE

Hepimiz Stoke Cityliyiz!

Chelsaea, Liverpool, Aston Villa, Fulham, Everton, Birmingham City... Bunların hiçbirisi olmadı. Tuncay'ın Championship'te oynamak istemediğini sağır sultan dahi biliyordu. 5,5 milyon pound (bilen euroya çevirirse sevinirim) karşılığında dün Premier League ekiplerinden Stoke City'e transfer oldu. Fenerbahçe'ye gelecek diye ödüm kopuyordu ama o yine kolayını yapmak yerine ideallerini seçti. Belki takımı kötü ve küme düşecek belki de Tuncay seneye ''tıpış tıpış'' Fenerbahçe'ye dönecek ama şu hareketiyle, şu duruşuyla bir insanın idealleri için neler yapabileceğini gösterdi. Helal olsun! En Stoke Cityliden daha Stoke Cityliyim bu sene. Tuncay'ın Premier League macerasını kaldığımız yerden izlemeye devam edeceğiz...

İnanmak Başarmanın Yarısıdır

Gol yemeden 3 gol bulması gereken Trabzonspor sahaya tek forvet ve çift ön liberoyla çıkmıştı. Toulouse ise etkili oyuncularını yedek kulübesinde bırakarak ''Nasıl olsa bitti bu iş'' havasını iliklerine kadar hissediyordu.

İlk yarının ''al gülüm ver gülümle'' geçtiğini söyledi spiker devre arasında. İstanbul takımlarının maçları bitmiş sıra bizim takımın maçının hiç olmazsa ikinci yarısını izlemeye gelmişti. Etrafıma baktım benden başka ''bir laz daha'' maçı izlemek için Gölge Cafe'de yerini almıştı. Oturduğum koltuğa iyice kaykıldım, hatta sol ayağımdaki ayakkabıyı çıkardım, ayağımı önümdeki sehpaya uzatıp Kazım Abi'ye bir çay siparişi verdim. Sigara içinde özel iznimizi kaptıktan sonra ''formalite maçını'' izlemek için gerekli ambiyansı oluşturmuş oldum.

Arkadaki ''laz'' heyecanlıydı sadece 45 dakika kalmış olsa dahi, rakip bizden güçlü ve gol bulma potansiyeli bize göre daha yüksek görünse dahi o adam inanıyordu tura. Ben inanmıyordum, içimde ufacık bir inanç vardı tabi ya olursa tadında ama Tayfun Cora'yı izledikçe ''Bu adamın oynadığı takım Avrupa Ligi'nde oynamamalı'' dedim kendi kendime. O ara Colman bir şut çıkardı, top bir iki metre kenardan auta gitti, bizim laz ''Hadi beee'' diyerek ayağa fırladı, arkamı dönüp baktım, iki elini başının arasına almıştı. Adam inanıyordu. Utandım kendimden, doğruldum birazcık. Spikerde inanıyordu, belki de inanıyormuş gibi yapıyordu. Ataklardan sonra ''Haydi Trabzon'' diyince yüreğim cız ediyordu. Trabzonspor'a birisi Trabzon diye hitap ettiği zaman içim cız eder her zaman, sanki bütün şehir, bütün ırkımız, soyumuz, sopumuz sahadaymışız gibi gelir Milli Takım'ın reklam filminde olduğu gibi. 55. dakika falandı bir karambol oluştu, Ceyhun gelişine asıldı, top rakibe çarpıp yön değiştirdi ve filelerle buluştu. Kendimi ''laz kardeşimle'' sımsıkı sarılırken buldum. Bizden güçlü bir rakip önünde belki de turu geçemeyeceğimizi bile bile deliler gibi sevindik gole. Yanımdaki koltuğa geldi kardeşim, ayakkabımı giyip doğruldum ben de. Neden olmasın dedik. Selçuk İnan'dan, Tayfun Cora'dan, Giray Kaçar'dan, Gökhan Ünal'dan, Umut Bulut'tan daha çok inanır olduk bir anda. Serkan Balcı'nın, Ceyhun Gülselam'ın, Tony Slyvia'nın duygularını paylaştık. Camianın yapamadığını yaptık... Kenetlendik... Birlik olduk... Barış Memiş'i farkettim sonra. 11 numaralı forması kan ter içindeydi ama forması 11 numaraydı. O numarayı Yattara giyiyordu normalde. Barış'a hiç yakışmadığını gördüm. ''61 numara pek bir güzel duruyormuş'' dedim sakatlık arasında laz kardeşime. ''Niye değiştirdilerki'' dedi. 61 numara bir Trabzonlunun üstünde olmalıydı. Dün gece bunu farkettim ama Tayfun Cora'nın değil... İnanan, inatçı, hırslı bir Trabzonlunun üzerinde. O ara Gökhan Ünal dünyanın en kolay golünü üstüste iki defa kaçırdı. Dakika 74 civarıydı yanlış hatırlamıyorsam, gol için ''ne kadar güzel bir dakikaydı''. Belki o zaman Selçuk İnan bile inanabilirdi tura. Cesaret gelir ''deli gücüyle'' oynardı herkes. Gökhan'ın kaçırdığı gole öyle bir reaksiyon vermişiz ki, dışarıda kağıt oynayan Kastamonulu, Balıkesirli, Samsunlu, Ordulu, Rizeli Fenerbahçeliler, Galatasaraylılar, Beşiktaşlılar içeri geldiler. ''Bu maçta birşeyler oluyor'' dediler. Son onbeş dakika dahi olsa maçı izlenebilir bir hale getirmiştik. Toulouse'un garip isimli teknik direktörü Casanova panik olup apar topar Gignac'ı sürdü sahaya. Tip olarak Robbie Keane'i andıran bu antipatik Fransız'ın oyuna girdikten sonrali tek amacı ''pislik yapmak'' ve ''zamandan çalmak'' olmuştu. Fransız takımı bile turun riske girdiğini görmüş ancak bizim altı, yedi oyuncumuz hala bunu farkedememişti. Tamam Tayfun Cora lazdı ve bunu belki 3 gün sonra idrak ederdi ancak mesela Gustavo Colman bunu neden farketmiyordu. Turu geçebilirlerdi... 90 dakika 0-1 bitti. Ülke puanına katkı yaptık. Laz kardeşimle vedalaştık, o sağa ben sola döndüm. İçin elvermedi. ''Ne tarafa gidiyosun, gel bırakim toprağaam'' dedim. Trabzonsporlu olmanın ayrıcalığını iliklerime kadar hissettim. Öyle ya hepimiz Trabzonluyduk... Trabzonsporluyduk...

Namağlup Altıncı Maç...

Fenerbahçe'nin işi ''sakata binip'' maça heyecan gelince Galatasaray'ı pek takip edemedim son onbeş dakika hariç. Zaten böyle bir maçı izlemediğiniz zaman çok fazla birşey kaçırmış olmazsınız. Zayıf rakip güçlü rakibine bir gol atmaya çalışır, başarınca çocuklar gibi sevinir. Büyük ve güçlü olan ise karizmayı çizdirmemek adına ''hiç olmazsa bir gol'' klişesini yerine getirip hem zayıf rakibini hem de kendini üzmeden maçı beraberliğe bağlar, ülke puanından birazcık kırpılmasını göze alarak.

Dün akşamda böyle bir maç izledik Tallinn'de. Olan İddaa'cılara oldu bence. Maç hem ''alt'' hem de berabere bitti. Yaktın bizi Galatasaray!

Açılın! Ben Kullanacağım!

Colin Kazım-Richards'ın hem futbolunu hem kişiliğini pek sevmem. Laubali tavırları, başına buyruk hareketleri, popülarite kaygısı, takım arkadaşlarıyla didişmesi gibi bir futbolcuda olmaması gereken birçok özelliği kendisinde barındırdığı için de Fatih Terim tarafından çok sevilir ve tek ayağı olmasa dahi milli takım kadrosunda kendisine her zaman yer bulur.

Dün akşam Fenerbahçe 2-1 mağlupken Kazım'a ceza alanı içinde yapılan faul ve doğal olarak kazanılan penaltıdan sonra yaşananlar Fenerbahçe gibi bir takımın kadrosunda bulunan bir oyuncuya hiç yakışmadı. Tabi ki Kazım'dan bahsediyorum. Andre Santos'un elindeki topu kapmaya çalışıp bir de çocuksu bir yüz ifadesiyle ''Abi ne olur ben atayım'' tarzı hareketleri yüzünden kendisinden iyiden iyiye soğudum. Geçen sezon Colman ve Yattara arasında yaşanan penaltı atma tartışması maçtan sonraya taşınmış ve birkaç hafta boyunca bu mevzu gündemde kalmıştı Trabzonspor'un penaltıcısı belli değil mi diye. Şimdi şanlı medyaya sormak isterim: Koskoca Fenerbahçe'nin penaltıcısı belli değil, Trabzonspor'un ki nasıl belli olsun? Futbolumuzda bir tat bir doku olan Colin Kazım-Richards'ı zevkle izlemeye devam ediyoruz!

Soğuk Duşa Bir Adım...

Bizim ülkeye gelen teknik direktörlerin rotasyon anlayışı mı garip yoksa yedek futbolcuların dahi oynadıkları maçı ''angarya'' görmesinden midir nedir ne zaman herhangi bir takım sahaya yedeklerle çıkacak olsa artık o takımdan ''tuhaf davranışlar'' bekler oldum.

Bir yedek oyuncunun temel amacı nedir? Profesyonellik ve kazandığı para doğrultusunda kendisini her an oynayacakmış gibi hazır tutmak, sahaya çıktığı zaman yani eline fırsat geçtiği zaman kendisini göstermek için cansiperane oynayıp, hocasının gözüne girmeye çalışmak, maçı izleyen taraftara kendisini beğendirip ''Yahu Osman (ya da herneyse) bu maçta nasıl ilk onbir çıkmaz'' dedirtmek bu amaçlardan birkaç tanesi değil midir? Peki Uğur Boral'ın o vurdumduymaz oyunu, o suratındaki kireç gibi ifade, gollerden sonra kutlamalara ''zoraki'' katılması, belki katılmamasının nasıl bir izahı olabilir? Wederson'un bitse de gitsek havasında oynadığı futbolu bizzat kendisi nasıl açıklar?

Maçın başında Andre Santos kendi yarattığı pozisyonda golü atınca herkes işin gol şova dönüşeceğini sandı ancak hayatımda gördüğüm en kötü ve en ağır takımlardan olan FC Sion makine düzeninde oynayıp önce ilk golü, sonra ikinci golü atınca gerçekler tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı. Andre Santos'un penaltı golüne kadar homurdanmalar, ıslıklamalar arş-ı alaya yükselirken artık herkes Daum'dan apar topar oyuncu değişikleri yapmasını bekledi. Devrenin sonlarında Kazım'a yapılan penaltıyı Andre Santos bir kez daha gole çevirince sular yeniden duruldu. İkinci yarıda oyuna Güiza ve Emre'yi alan Daum ''Ne olur ne olmaz'' diyerek turu garanti altına almaya çalıştı. Belli ki o da ''soğuk duş'' ihtimalini hissetti ve oyuncu değişiklik haklarını ''daha yedeklerden'' ziyade o gün ''kurtarıcılığa'' soyunmakla mükellef oyunculardan yana kullandı.

Neticede maç 2-2 berabere sona erdi. Aklımda kalanlar ise Uğur Boral'ın terbiyesizliği, Selçuk Şahin bir arpa yol gidememesi ve Daniel Güiza'nın geçen sezona yaptığı ''sağlam'' dönüş oldu. Uğur Boral gibi dünya çapında bir yeteneği(!) yedek bırakırsan O da böyle kireç gibi bir suratla çıkar sahaya! Hatanı anla, Andre Santos'u yedeğe çek, Uğur'u ilk onbire koy Herr Daum!..

27 Ağustos 2009 Perşembe

Skor Tahmin Oyunu 4. Hafta Tahminleri


Beşiktaş - Gaziantepspor (Cuma 21:00 LİGTV)

Fenerbahçe - Manisaspor (Pazar 21:00 LİGTV)

Trabzonspor - Bursaspor (Pazar 21:00 Spormax)

Ankaraspor - Galatasaray (Pazartesi 21:00 LİGTV)

Tolga bu hafta postu açamadığından sakat ve cezalı oyuncuları yorum kısmında birbirimizle paylaşırsak açığı kapatabiliriz. Rastgele...

Güle Güle

Futbol nankördür derler. Sonuna kadar doğrudur bu söz. Birkaç istisna dahi olsa futbolcular işe yaramaz durumdayken tamamen savunmasız hale gelirler. Edu Dracena bunlardan yalnızca bir tanesi. Geçirdiği ağır sakatlık yüzünden önce sözleşmesinin askıya alınması düşünülüyordu sonra sözleşme feshi için Brezilyalı oyuncunun kapısı çalındı. Edu bu tekliflere yanaşmayınca sözleşmesi tek taraflı fesh edildi ve Edu'nun söylediğine göre kendisine ''Git hakkını FIFA'da ara'' dendi.

Edu Dracena, Zico'nun ilk sezonunda Kezman ile beraber Dinamo Kiev maçlarından önce transfer olmuştu Fenerbahçe'ye. O formayla bir şampiyonluk bir de Şampiyonlar Ligi çeyrek finali gördü. En popüler özelliği kendi kalesine attığı goller oldu. Giderken ''zehir zemberek'' konuştu ama bu normal çünkü bence de hakkı yendi. Kendisinin söylediği gibi O ''Fenerbahçe forması altında sakatlandı'' ama kapı dışarı edildi. Aragones ve Josico Verdu'dan sonra Edu'da FIFA'ya gidiyor şimdi. Fenerbahçe'nin geçen sezondan kalan enkazı temizlemesi zaman alacak gibi. Edu'ya hem Türk futboluna verdiği hizmet, hem de kattığı renk için teşekkür etmemiz gerekiyor. Adam gibi adamlardandı... Yolu açık olsun...

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Yorumsuz!


Kim Bu Futbolcu?



Türkiye'de Altay ve Trabzonspor formaları giymiş genel olarak pek fazla sevilmeyen bu stoperin kim olduğunu hatırlayabilen var mı?

DOĞRU CEVAP: Miodrag Yesic. Tabi ki Yesic'i Rıdvan Dilmen'in ''sakatlık açılımının'' fitilini ateşleyen futbolcu olarak hatırlıyoruz hepimiz. Kibar(!) cevaplarından dolayı Hakan Demirel ve Murat Yılmaz'ı tebrik ederim. Hızlı cevap ise Hakan Demirel'den geldiği için kendisini ayriyetten bir kez daha tebrik ediyorum.

25 Ağustos 2009 Salı

Skor Tahmin Oyunu 3. Hafta Sonuçları




















3. Hafta Puan Durumu


1. Tolga Şener : 21

2. Hakan Demirel : 19

3. Melih Kazdağ : 5

4. Murat Yılmaz : 5

5. Faruk Turutoğlu : 2



Genel Puan Durumu


1. Hakan Demirel : 67

2. Tolga Şener : 53

3. Murat Yılmaz : 52

4. Faruk Turutoğlu : 32

5. Melih Kazdağ : 25

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Yorumsuz!


Kim Bu Futbolcu?

Vakti zamanında Anadolu Kulüplerimizde oynamış popüler futbolculardan birisiydi. Cevaplarınızı bekliyorum...
DOĞRU CEVAP: Steve Kompela. Televizyona ''Ananın Kompelası'' ve ''Akın Akın Kompela'' isimleriyle program yapacak kadar dilimizi iyi öğrenen bu enteresan adam futbolumuzda iz bırakan lejyonerlerdendir. Doğru cevabı hemen veren Tolga kardeşimi kutluyorum.

Anket Kapandı: Gol Kralı Adayı Daniel Güiza

Avrupa Kupaları falan derken alakasız olmasın diye ta bugüne erteledik anket sonuçlarının açıklanmasını. Ankette beklediğim gibi Daniel Güiza açık ara sezonun en büyük gol kralı adayı oldu. Güiza'nın geçen sezonki performansına oranla bu sezon daha olumlu göründüğünü ve işini daha iyi yaptığını söylemek gerek. Gerçi son Sion maçında geçen sezondan bir bukleyi önümüze serdi ama yine de Christoph Daum yönetiminde bir aşama gösterdiği gerçek.

Geçen sezonun gol kralı Milan Baros'ta Güiza'nın ardından ikinci sırayı aldı ankette. Diğer adayların hepsi de birer ikişer oy alarak ''sürprizde'' yerlerini aldılar. Sezonun son haftası anketimizi hatırlatacağız tabiki...

İndir Ellerini!

Maç başlamadan önce, ya da golden sonra, ya da maç sonunda... Dini vecibelerin en önemlilerinden ''dua etmek'' dünyanın her yerinde futbol sahalarının içinde görmeye alıştığımız normal davranışlardan birisi.

FIFA, 2010 yılında Güney Afrika'da düzenlenecek Dünya Kupası'nda futbolcuların dua etmesini yasaklayacak bir tasarının üzerinde çalışmaya başladı. Sepp Blatter'in ''Futbol tanrısal değil, takımla ilgili bir mesele'' açıklaması da bu çalışmanın gerçekten yapıldığına dair önemli işaretlerden birisi.

Rivayete göre Konfederasyon Kupası'nı kazanan Brezilya Milli Takımı oyuncularının her maçtan önce ve sonra sahanın ortasında toplanıp dua etmeleri ''kötü!'' bir görüntü oluşturmuş ve bu Danimarka Futbol Federasyonu başkanını (ismini bilmiyorum) rahatsız etmiş ve iş buradan peydahlanmış. Danimarkalıların Hz. Muhammed karikatürlerini de hatırlayınca bu adamların dinlerle ve inançlarla alakalı sıkıntılarının araştırılması gerektiğini düşünmeye başladım. Bizim bilmediğimiz birşeyler biliyor olmalılar.

Sahaya zıplayarak çıkanda var, önce sağ ayağını atan da, yerden çim alıp orasına burasına sürende... Tam olarak dini yansıtmasa da bu tip hareketlerde bahsedilen kategorinin içine rahatlıkla giriyor. Ha tabi ki Hakan Şükür'ün yaptığı gibi takımın içinde ''tarikat'' kurulsun demiyorum ama insanların duasına niye karışılıyor bunu anlamıyorum. Zaten duanın temel amacı bir yerlere sığınmak, güç ya da feyz almak değil mi? Bunu futbol sahasında yapmak kadar doğal bir şey olmamalı.

Aklıma Alex de Souza ve Mondragon geldi. Bu adamlar sahada dua etmezlerse futbol hayatları biter! Olaya konsante olamazlar! Misal; Dünya Kupası'nda İran ve A.B.D oynasa, İranlı bir futbolcu attığı golden sonra yeşil çimleri kendine secde etmese ülkeye girebilir mi? FIFA'nın bunları da düşünmesi icap ediyor.

Her .oka maydanoz Vatikan'da derhal tepki gösteren bir açıklama yayınlamış zaten konu hakkında... En rahat iş de bunlarınki... Mübarek Ramazan ayında diyanetten açıklama bekliyoruz bizde!..

B Numunesi

''İlk numuneye itiraz etmiyorum ancak ikinci numunenin de açılmasını talep ediyorum'' dedi Kerem Gönlüm. Bir de temsilci bulunduracak doğal olarak. Google'a ''cathene'' yazınca Kerem Gönlüm ile ilgili haberler çıkıyor artık. B numunesinin açılmasından sonra tekrar döneceğiz Kerem Gönlüm mevzusuna. Şimdilik beklemedeyiz...

Barcasaray!

Manisa deplasmanındaki Trabzonspor'u izlerken, ara ara göz ucuyla Galatasaray'a bakmayı da ihmal etmedim. Maçla ilgili derin fikirlerim yok ama Galatasaray'ın gidişi gidiş değil!

İlk hafta 3 gol, ardından iki kez dörder gollük resitaller. Üç lig maçında atılan toplam 11 gol. Arada altışar gollük Avrupa Kupası ziyafetleri de var. Dün Elano bile kırk yıllık Galatasaraylı gibi oynadı, mükemmel bir de gol attı. Rijkaard'ın rotasyonlarıyla kim as kim yedek anlaşılmayacak gibi duruyor. Kadro kalitesi Türkiye standartlarının üzerindeydi ama bu takımı bir arada tutmakta önemli bir meziyet. Doludizgin gidiyor Galatasaray. Hafta arası bir ''angarya'' maçı oynayıp kaldıkları yerden devam edecekler. Bu tempoyu korumayı başarırlarsa lig erken kopar, Erman Toroğlu işinden olur!...

Kazın Ayağı...

İstanbul Büyükşehir Belediyespor ile yapılan ''korakor'' mücadeleyi beğenmişti bir takım ulemalar. Beşiktaş iyi yolda klişesinin üzerine Antalyaspor karşısında ''güçbela'' alınan galibiyetin ardından sıfırdan takım kuran Gençlerbirliği karşısına çıktı Beşiktaş. Geçen sezon iki takımla uğraşan İlhan Cavcav tek takıma yoğunlaşınca geçen sezondan farklı bir Gençlerbirliği oluştu doğal olarak.

Büyük takıma karşı oynarken pes etmeyen, çekinmeyen Anadolu kulüplerine ve futbolcularına bayılıyorum. Maçı kafada kaybetmemek, yani sahaya 0-0 berabere çıkmak kadar önemli bir şey olmamalı Anadolu kulüpleri için. Gençlerbirliği'de öyle yaptı cumartesi akşamı. Pres yaptı, top kazandı, maçın her bölümünde tehdit oluşturdu ve yer yer Beşiktaş'ı sindirdi.

Bu sezon Tello'yu ''bir var bi yok'' modunda izleyeceğiz anlaşılan. Gençlerbirliği maçında ''canı istemedi'' yine. Nihat çok güçsüz ve ağır baskı altında. Yapabileceği şeyleri dahi yapamıyor ve bir gözü hep hakemin üzerinde. Aynı son iki sezonundaki Hakan Şükür gibi. Galatasaray'ın ''üstün'' lobisine sahip olmayan Beşiktaş'ta, Nihat'ın bu kaş göz işaretleri gerekli etkiyi yaratmıyor tabi ki. Mustafa Denizli'nin maça Nobre'siz başlaması da enteresan. Holosko ve Nihat sürekli geriden top alan adamlar. Gelip topu aldıklarında karşılarında sürekli minimum üç Gençlerbirliği oyuncusu ve yaklaşık 30-40 metrelik dripling alanları buldular. Olmayacak denemelerde yaptılar bazen. ''Striker'' anlamında takımda bulunan iki oyuncu Bobo ve Nobre ilk onbirde kendilerine yer bulamadılar.

Geçen sezonda aynıydı Beşiktaş, bir ileri iki geriyle şampiyon oldular. Galatasaray ve Fenerbahçe çok gerilerde kalmışlardı. Şimdi kazın ayağı öyle değil. İşi sıkı tutmak lazım. Şampiyonlar Ligi'ne az kaldı. Bir an önce onbir kurulmazsa, hüsran yaşanır, Çeşme yolları gözükür. Yıldırım Demirören affetmez!..

Ey Gidi Karadeniz...

Yükselişi gibi düşüşü de ani olur bizim oraların. Bir kaç ay doğru işler yaparsın, sonraki ayları yaptıklarını yıkmakla geçirirsin. Bir geçen sezonun başında yeniden kurulan takıma bak, bir de şimdiki sözümona hazır takıma.

Son Avrupa Basketbol Şampiyonası'nda Almanya'ya 70-48 kaybettiğimiz maçtan sonra Kaan Kural ağlamaklı bir ses tonu ve yüz ifadesiyle ''yalnızca iki asist yapmışız ya, iki asist... Birinin eline koluna çarpsa beş asist çıkarırsın bir maçtan'' demişti. Aynı ağlamaklı ifadeyle maç sonunda ekrana yansıyan ''Kornerler: Manisaspor: 2 / Trabzonspor: 0'' istatistiğine bakarken buldum kendimi. İnsan kaleye bir iki tane şut atsa korner olurdu yahu! Koskoca Trabzonspor lige yeni yükselmiş Manisaspor karşısında sadece tek pozisyonla maç mı kapatır? Hiç mi mücadele etmez? Alanzinho'nun yedek oturduğu yerde Engin Baytar tüm ihtişamıyla(!) her maç onbirdeki yerini alır mı? Daha üç gün önce tepeden tırnağa dökülen takım, yalnızca Gabric'le mi revizyona uğrar? Bir takımın hiç bir iki farklı hücum varyasyonu olmaz mı? Egemen Song'a... Song tekrar Egemen'e... Egemen tekrar Song'a... Song el kol işaretleriyle arkadaşlarına yaklaşmaları için yalvarırken, mecburiyetten sağ tarafta markaj altındaki Serkan'a... Serkan'dan tekrar Song'a... Song'tan Egemen'e... 90 dakika böyle geçer mi? Engin Baytar topu alacak, dripling yapacak, hadi adam eksiltti diyelim, eksilttiği adamı bekleyip, tekrar geçecek, ya topu ezecek ya da Cale'ye alakasız bir pas atacak. Hiç olmadı top Umut'a şişirilecek, Umut rakibi topa çıkmışken, rakibinin altına girip, hakeme itiraz edecek. Kötünün iyisi Gabric dahi 53. dakikada kenara çekilirken, Gökhan Ünal sahaya sürüldü. Çift forvet oynayacağız öyle mi? Yok! Umut Gabric'ten boşalan sağ kanada geçip top taşımaya çalışırken, Gökhan tek forvet... Top taşımaksa Gabric bu işi Umut'tan fersah fersah daha iyi yapar... Dostlar alışverişte görsün! Hoca herşeyi denedi!

Perşembe günü Toulouse maçı, pazar günü Bursaspor maçı var. Takımı ilk yarının sonuna kadar Metin Diyadin götürecekmiş gibi şiddetli hislerim var. Belki de en başından beri hedef buydu. Şu an kimin ne yaptığını bilemiyoruz. Şaşırdık...

21 Ağustos 2009 Cuma

%50

Hugo Bross zaten korkarak çıkmıştı sahaya. Alanzinho'yu ve Ceyhun Gülselam'ı yanında oturtup, Tayfun Cora'yı yeniden sürdü sahaya. Serkan Balcı'yı sağ açığa yerleştirip, hücum organizasyonunu Colman'a bıraktı. Bilen bilir, eğer Colman o gün kötüyse, çok kötü olur, sahada göremezsiniz. O günlerinden birini yaşayan Colman hücumda yokları oynayınca, devreye Engin Baytar girmeye başladı. Bir ara sol kanadı tamamen bırakıp, ''10 numaralığa soyunan'' oyuncunun eline bakar hale geldi Trabzonspor. Tabi Engin'in hiç destek vermediği sol kanattan da atak üstüne atak yemeye başladı Trabzonspor. Toulouse ile eşleştiğimizden beri adını ezberlediğimiz Fransız Milli oyuncu Gignac, Trabzonspor'un Cale ile savunduğu sol kanattan gelişen bir atağı enfes bir yarım voleyle gole çevirince iş bitti sandık ama 5 dakika sonra Engin Baytar'ın ''gereksiz çalımlarına'' rağmen şansının yardımıyla sıfıra kadar indirdiği topta Rigobert Song'un vuruşuyla yeniden umutlandık. Maçın ilk yarısının sonuna kadar belirgin bir üstünlük yakaladı Trabzonspor. Tam üç kez direkler gole engel oldu. Tabi bu arada Toulouse'un yakaladığı bir kontraatağıda Trabzonspor'un kale direği engelledi. Açıkçası ikinci yarıya ümitli lakin bir parçada endişeli girdik. Görüntü itibariyle Trabzonspor'un ikinci yarıda yemeden atacağı bir gol dahi ciddi bir avantaj olacaktı ikinci maça. Yine baskı kurmaya çalışıldığı bir anda kornerden yedi golü Trabzonspor. Slyvia'nın büyük hatası sonucu yine Gignac takımını öne geçiren golü attı ve Trabzonspor'u moral motivasyon bakımından da dibe indirdi. Alanzinho ve Gökhan Ünal peşi sıra oyuna dahil oldular ancak iş işten geçmiş takımda müthişte bir yorgunluk başgöstermişti. 60. dakikadan sonra Toulouse oyuncuları dipdiri sahadayken, Trabzonsporlu futbolcuların dilleri dışarıya fırlamıştı. Oyun bu şekliyle son dakikaya kadar ''göstermelik'' bir Trabzonspor baskısıyla gitti, son dakikada Toulouse yakaladığı kontraatağı hem gole hem de tura çevirmeyi başardı. Başta da ifade etmiştim teknik direktör sahaya korkarak çıkınca oyuncularıda bir ürkeklik almıştı zaten. Koskoca Trabzonspor bir Engin Baytar'ın eline baktı maç boyunca. Başkan Sadri Şener sezon başında ligde şampiyonluk Avrupa Ligi'nde yarı final hedefi koymuştu aklınca. Dün akşam kapasiteyi görmüştür herhalde. Daha tranferin bitimine bir hafta, ''ha'' desen gelmeye hazır oyuncular var. Bilmem anlatabiliyor muyum? Son dakikalara normalde ıslıklarla girmesine alıştığımız taraftar bu kez Trabzonspor'u desteklemeyi uygun gördü. Üçüncü golü yediğimiz an tribünlerden ''Trabzonum sen çok yaşa'' tezahüratı yükselince çıktım mekandan... Dokunsalar ağlayacaktım...

Sivasspor'un Shaktar'a 3-0 kaybettiği maçın ikinci yarısını izleyebildim ancak. 45 dakika boyunca sahada ''Ilsinho şov'' vardı. Attı, attırdı, bir ofansif orta saha oyuncusu ne yapması gerekiyorsa onu yaptı. Aghahowa'yı gördüm. Kayserispor'dan Shaktar Donetsk'e transfer olmuş. İki takım arasında ciddi bir güç farkı vardı zaten. Son derece normal bir sonuç çıktı 4 Eylül Stadyumu'ndan. Sivasspor sancılı bir yapılanma döneminin tam içinden geçiyor. Yapılanmayı başarabilirlerse yeniden ''renk'' olabilirler ancak sıkıntıyı aşamazlarsa zor günler bekliyor Yiğidoları.

Galatasaray ve Fenerbahçe bekleneni yaptılar. Galatasaray'da Keita parlarken, Fenerbahçe'nin kaçırdığı gollere inanamadım. Bu iki takıma Avrupa Ligi'nde şimdiden başarılar diliyorum...

Skor Tahmin Oyunu 3. Hafta Tahminleri




















SKOR TAHMİN OYUNU 3. HAFTA TAHMİNLERİ



Gençlerbirliği - Beşiktaş (22 Ağustos Cumartesi - 21:00) - Lig TV

Galatasaray - Kayserispor (23 Ağustos Pazar - 21:00) - Lig TV

Manisaspor - Trabzonspor (23 Ağustos Pazar - 21:00) - Spormax

Diyarbakırspor - Fenerbahçe (24 Ağustos Pazartesi - 21:00) - Lig TV



Cezalı Oyuncu : Simpson (Manisaspor)

20 Ağustos 2009 Perşembe

İki Garanti, Bir Plase, Bir Bomba...

4 takımımız birden bu akşam Avrupa Ligi gruplarına kalabilmek için play-off turunun ilk ayağında sahaya çıkacaklar.

Açılışı saat 19:45'te Trabzonspor yapacak. Fransız rakibi Toulouse karşısında avantajlı bir skor arayacak olan bordo mavililerde İbrahima Yattara ve Gabric dışında eksik bulunmuyor. Rakip Toulouse'un en etkili iki oyuncusu artık hepimizin ezberlediği gibi Gignac ve Machado. Bu iki oyuncunun dışında kontraatak futbolunu iyi oynadıklarını ve sağlam bir savunma hatlarının olduğunu biliyoruz. İki takımında birbirini öyle aman aman tanıdığını düşünmüyorum. Bu yüzden kontrollü ve düşük skorlu bir maç olacağını tahmin ediyorum. Bana göre Trabzonspor için 0-0'lık beraberlik veya tek farklı gollü galibiyetler dahi tur için avantaj getirecektir. Burada önemli olan Toulouse'un kendi sahasındaki maça çıkarken gole ihtiyaç duyan taraf olması. Trabzonspor'un kendi sahasındaki kötü performansını düşününce Ligue 1'den gelen rakibi karşısında ekstra bir performans göstermesi gerektiğini söyleyebiliriz. Karşılaşmayı Çek Cumhuriyeti'nden Pavel Kralovec yönetecek. Maçı D-Smart 40. kanaldan canlı olarak izleyebileceğiz.

Saat 21:00'de Sivasspor kendi sahasında son UEFA Kupası şampiyonu Lucescu'nun takımı Shaktar Donetsk'i ağırlayacak. Anderlecht'e toplamda 6-3'lük skorla elenen, hazırlık maçlarında farklı mağlubiyetler yaşayan ve lige iki mağlubiyetle girip toplam 5 gol yiyen Sivasspor'un şu anki durumu pek parlak gözükmesede rakibi Shaktar'ın da Şampiyonlar Ligi ön elemesinde Romanya'nın adı sanı duyulmamış takımlarından Timisoara karşısında yaşadığı şoku hepimiz hatırlıyoruz. Shaktar Donetsk'in bu kez işi sıkı tutacağı kesin. Kadrosunda birbirinden değerli oyuncular bulunan ve finansal güç olarak Sivasspor'dan fersah fersah ilerde olan Ukrayna temsilcisi karşısında Sivasspor'un iki önemli oyuncusu Sezer Badur ve Mehmet Yıldız forma giyemeyecekler. Karşılaşma saat 21:00'den itibaren Show Tv ekranlarında olacak ve maçı İngiltere Futbol Federasyonu'ndan Michael Dean yönetecek.

Saat 21:30'da üçüncü temsilcimiz Fenerbahçe İsviçre'de Sion takımının konuğu olacak. Bundan bir önceki turda Macar rakibi Honved'i geçen sarı lacivertliler için Sion'da pek dişe dokunur bir rakip görüntüsünde değil. Kadrosunda Emil Mpenza'yı barındıran İsviçre ekibi karşısında Fenerbahçe lisansı yetişen Lugano'yu bu karşılaşmada sahaya sürebilecek. Bilica'nın cezası, Alex'in ise sakatlığı sebebiyle mücadele edemeyeceği karşılaşmayı İsveçli Daniel Stalhammar yönetecek. Bir İsviçre takımının maçına atanan İsveçli hakem için şüphelerim olsa da Fenerbahçe'nin bu ayarda bir rakibe karşı hakemle pek fazla işinin olacağını düşünmüyorum. Karşılaşmayı Euro Futbol kanalından naklen izleyebileceğiz.

Gecede sahaya son çıkacak ekibimiz ise Galatasaray olacak. Estonyalı rakibi Levadia Tallinn karşısında işi ilk maçta bitirecek bir skor arayacak olan sarı kırmızılı takımda Elano maç kadrosuna alındı ancak sahaya ilk onbir çıkmasının zor olduğu belirtiliyor. Bundan önceki iki turda Kazak ve İsrailli ekipleri eleyen Galatasaray, henüz bu kupada gerçek bir Avrupa ekibi ile oynamadı ve ilginç bir istatistiğin sahibi oldu. Arda, Baros, Kewell ve Keita'lı hücum hattıyla ürkütücü bir görüntüye sahip olan sarı kırmızılıların kendi liginin bir numaralı takımı olan ancak bu çapta bir turnuvada zayıf olarak addedebileceğimiz rakibi karşısında farklı bir galibiyet alması normal sonuç olacaktır. Karşılaşma saat 21:45'te başlayacak ve Futbol Smart kanalından naklen yayınlanacak. Maçı İsviçreli hakem Cyril Zimmermann yönetecek.

Üç aşağı beş yukarı bu seneki Avrupa kaderimizin belli olacağı bu ilk maçlar öncesinde tüm takımlara başarılar diliyorum. Tabi ki özellikle Trabzonspor'a...

19 Ağustos 2009 Çarşamba

İddaa Tahminleri

Uzun zamandır ara verdiğimiz İddaa tahminlerine bir yenisini eklemek istiyorum. Avrupa Ligi play-off ilk maçları oynanacak ve program ''bilinçli'' bahisseverler için cazip olabilir.

Kosice - Roma: Roma'nın deplasman dahi olsa zorlanmadan kazanması gereken bir karşılaşma. Roma galibiyetine İddaa 1.35'lik bir oran biçmiş.
Baku - Basel: İsviçre ekibi eski gücünde olmasa dahi Azerbaycan'ın Avrupa Ligi'ndeki flaş temsilcisi Baku'yu işi sıkı tutarak deplasmanda yenmek isteyecektir. İddaa'nın verdiği oran son derece cazip: 2.00
Bney Yehuda - PSV Eindhoven: 1.55'lik oranıyla PSV galibiyetine oynamak son derece cazip.
Guingamp - Hamburg: Geçen sezonun yarı finalisti Hamburg Guingamp'ı deplasmanda zorlansa da geçecektir. Oran: 1.50
Sivasspor - Shaktar Donetsk: Şampiyonlar Ligi ön elemesinden şok bir şekilde elenen Shaktar kötü bir dönemden geçen Sivasspor önünde galibiyete yakın olan taraf ancak her ihtimale karşı bu karşılaşma için 0-2 çifte şans seçeneği daha makul duruyor. Oran: 1.27
Sion - Fenerbahçe: Sivasspor karşısında gövde gösterisi yapan Fenerbahçe Sion deplasmanından galibiyeti çıkaracaktır. İddaa'nın biçtiği oran: 1.45
Stabaek - Valencia: Alanzinho'nun eski takımı karşısında sorunlar yaşasa da Valencia galibiyeti çıkaracaktır. Oran: 1.50
Bu kuponun toplam getirisi ise 11.56 misli. Yorum kısmına tahminlerinizi bekliyorum...

18 Ağustos 2009 Salı

Fenerbahçe'nin En İyi Transferi...

Yeni Brezilyalılar, Mehmet Topuz, Özer Hurmacı vs. bir yana Fenerbahçe nokta transferin hasını Diego Lugano ile yeniden anlaşarak yaptı hiç kuşkusuz. ''Bir garip adam'' Bilica ve Önder'in savunduğu Fenerbahçe'nin stoper hattına ilaç olacak bir adam Lugano. Fenerbahçelilerin bildiği, sevdiği, benimsediği bir adam. O da Tuncay gibi hayalleri uğruna bonservisini eline alıp Avrupa piyasasına çıktı ama umduğunu bulamadan Fenerbahçe'ye geri döndü hem de %100 zamlı kontratı kaparak.

Fenerbahçe Lugano olmadan alarm veriyor muydu? Bence hayır. Önder ve Bilica şu ana kadar üzerlerine düşeni yaptılar. Bilica'nın Honved rövanşındaki arızası hariç şimdiye kadar ''temiz iş'' çıkarmışlardı. Şimdi birisinden birisi yerini (%99.9 Önder) ''takımı için kanının son damlasına kadar savaşan golcü defans oyuncusu'' Lugano'ya bırakacak. Taraftar için de Lugano'nun transfer sezonundaki salvolarının sorun olmaması gerekiyor zira profesyonellikte olur böyle şeyler. Transfer hem Lugano hem de Fenerbahçe için hayırlı olsun...

Yeni Bir Efsane...

21 Ağustos 1986'da Jamaika'ya bağlı Trelawny Kasabası'nda dünyaya geldi Usain Bolt. O dünyaya geldiğinde 100 metrenin en iyi derecesi 9.93 ile A.B.D'li Calvin Smith'e aitti. 1.95'lik boyuyla standart bir sprinterin oldukça üzerinde bir uzunluğa sahip olan Jamaikalı atlet ilk kez 2002 yılında yani henüz 16 yaşındayken 200 metrede dünya gençler şampiyonu olunca geleceğini de şekillendirmeye başladı. Bu galibiyetiyle uluslararası alanda ilk kez dikkat çeken Bolt, 2003 yılında ise yine 200 metrede dünya gençler rekorunu 19.93 ile kırdı. Bu rekor halen geçerliliğini korumaktadır.

2003 yılının ikinci yarısı ise genç atlet için sakatlıklarla boğuştuğu bir yıl da oldu aynı zamanda. Aşil tendonundaki sakatlık yüzünden 2004 Atina Olimpiyatları'nda herhangi bir derece ya da başarı elde edemeden ''hayal kırıklığı'' ile ayrıldı. 2006 yılında Lozan'daki Athlettissima turnuvasında 19.93 olan en iyi derecesini ülke rekoruyla birlikte 19.88'e çekti. 2007 yılında kendi ülkesinde yapılan resmi bir turnuvada 200 metreyi 19.75 ile koşan Usain Bolt yavaş yavaş bu mesafede Michael Johnson'a ait olan efsanevi 19.32'lik dereceyi tehdit etmeye başlar. Yine 2007 yılında düzenlenen Dünya Atletizm Şampiyonası'nda daha sonra ezeli rakibi olacak olan Tyson Gay'e 200 metrede geçilir ancak gümüş madalya kazanarak kendi kariyerinin en iyi derecesini elde etmiş olur.

3 Mayıs 2008'de 100 metreyi 9.76 ile koşarak dikkatleri iyice üzerine toplamayı başaran Jamaikalı sprinter 31 Mayıs 2008'de düzenlenen Reebook Grand Prix'inde 9.72 koşarak 100 metre dünya rekorunu eline geçirir. Ve Usain Bolt'un dünya çapında gerçekten büyük bir üne kavuşacağı Pekin Olimpiyatları zamanı gelir. Usain Bolt ilk önce neredeyse ''dalga geçerek'' koştuğu 100 metre finalini 9.69 ile bitirip hem altın madalyayı kazanır hem de kendisine ait olan dünya rekorunu bir kez daha geliştirip 9.70 sınırının altına inen ilk atlet olma ünvanına erişir ancak asıl bombayı 200 metre finalinde Michael Johnson'a ait olan 19.32'lik dereceyi 0.02 saniye geliştirerek patlatır. Tüm dünyanın konuştuğu bir adam haline gelen Usain Bolt 19.30 ile kırılamaz denilen 200 metre dünya rekorunun yeni sahibi olur.

Usain Bolt kariyerini bu başarılarla sınırlandırmayı düşünmüyordu. Son olarak Almanya'da düzenlenen dünya atletizm şampiyonasında 100 metreyi 9.58'de koşarak akıl sınırlarını zorlamaya başladı. Yine son 30 metresini ''laubali'' bir şekilde ve derecesini kontrol ederek koşan 1.95'lik atlet bu yarışında 100 metreyi 35 adımda tamamladı.

100 metre rekorları Carl Lewis, Lerroy Burrell, Donovan Bailey, Maurice Green ve Asafa Powell gibi atletler tarafından defalarca geliştirilmesine rağmen Usain Bolt'un imza attığı derecelerin uzun yıllar boyunca kırılmasının çok zor olduğunu söyleyebiliriz herhalde. Özellikle 100 metreyi 9.60 sınırının da altına çekmeyi başaran Jamaikalı atlet bundan sonraki tüm finallerinde herhalde sadece kendisiyle yarışacak.

1968 yılından 2007 yılına kadar olan süreçte yani 39 yılda toplam 21 salise geliştirilmiş olan atletizmin en prestijli rekoru olan 100 metre dünya rekorunu 2 senede 16 salise birden geliştirebilen bir adam aynı zamanda Usain Bolt.

Kimi zaman spor branşlarına diğerlerinden çok farklı, çok üstün ve çok özel insanlar gelir. Onlar yaptıkları sporun gelmiş geçmiş en iyi sporcuları olurlar ve yıllar geçse de isimleri asla unutulmaz. Basketbolda Michael Jordan, futbolda Pele ve Maradona, golfte Tiger Woods, teniste Roger Federer ya da yüzmede Michael Phelps neyse sprintte de Usain Bolt odur artık. Henüz 23 yaşında olan genç atletin yeni rekorlarını takip ediyor olacağız...

17 Ağustos 2009 Pazartesi

Skor Tahmin Oyunu 2. Hafta Sonuçları



















2. Hafta Puan Durumu


1. Faruk Turutoğlu : 28

2. Hakan Demirel : 25

3. Murat Yılmaz : 25

4. Melih Kazdağ : 12

5. Tolga Şener : 9

6. Murat Ortaç : 3



Genel Puan Durumu

1. Hakan Demirel : 48

2. Murat Yılmaz : 47

3. Tolga Şener : 32

4. Faruk Turutoğlu : 30

5. Melih Kazdağ : 20

6. Murat Ortaç : 3

Kim Bu Futbolcu?

Oyuncu hakkında vereceğim ipuçları kendisinin hemen tanınmasına yol açabilir. O yüzden fotoğrafı kendi başına büyük bir ipucu teşkil ediyor diye düşünüp cevaplarınızı bekliyorum.

DOĞRU CEVAP: Ivan Visnevski. Hızlı ve doğru cevabı gönderen Hakan Demirel'i kutluyorum...

Rambo Döndü.

Özlemişim Rambo'yu. Emre'nin bacaklarına sarılınca aklıma Uche geldi. Rambo çok severdi Uche'yi, sık sık sahaya dalar, Uche'nin bacaklarına sarılır, dakikalarca ayrılmazdı. Ayriyetten sahaya girerken Sivasspor'un atağının bitmesini beklemesi de takdire şayan. Kendisine bu yılın fair-play ödülünün verilmesi gerektiğini düşünüyorum!

Sabah radyoda Barış Ertül anlattı:

Rambo'yu yine gözaltına almışlar bir ramazan günü. Rambo sakız çiğniyor o esnada. Polis Rambo'ya ''Ayıp değil mi lan! Oruç tutmuyo musun?'' demiş. Rambo ''Ben Fener'den başka bişey tutmam!'' diye cevap vermiş...

Yine Farklı Tarife...

Geçen sezon Fenerbahçe'nin ''ölüsü'' bu stadyumda Sivasspor'u önce 4-2 ardından da 3-1 yenmişti. Bu kez değişik bir şeyler olacakmış gibi başladı maç. Daha bismillah demeden Alex de Souza ''Sergen gibi'' sakatlanınca, apar topar Deivid girdi oyuna ama Fenerbahçe organizasyonundan çok şey kaybetti. Daum'un ''ehilleştirdiği'' Kazım'ın ve Gökhan Gönül'ün gayretleriyle sağ kanadını iyi kullanan Fenerbahçe tehlikeli olabilecek tüm ataklarını bu kanattan geliştirdi ilk yarı boyunca. Deivid'in sorumluluktan kaçmamasının yanında, Christian'ın da zamanında müdaheleleriyle maç Fenerbahçe ağırlıklı bir orta saha dövüşüne dönüştü uzun müddet. Devre bittiğinde Fenerbahçe o geçen sezonki ''arzusuz'' oyunundan örnekler verirken, eski gücünde olmayan Sivasspor ise Fenerbahçe'yi ''punduna'' getirecek şansları yakalayabilecek bir ekip izlenimi veriyordu.

İkinci yarının başlamasıyla birlikte tablo tamamen değişti. Tempo yapan, basan ve hırpalayan bir Fenerbahçe vardı sahada. Gökhan Gönül'ünden Roberto Carlos'una kadar tepeden tırnağa hücum eden sarı lacivertliler Kazım'ın ofsayttan attığı golle 1-0'ı yapmayı başardı. Goldeki ofsaytı kaçıran yardımcı hakemin kabahati ise dünyalara sığmaz. Milimetrik değil ''bayağı bayağı ofsayt'' olan bir poziyonu maçın kader anı yaptı kendi elleriyle. Golden sonra çözülen Sivasspor'a önce kornerden attığı ilginç golle Emre Belözoğlu ikinci darbeyi vurdu. Son dakikada ise bir iki dripling hariç sahada olduğunu farkemediğim Andre Dos Santos orta çizginin biraz gerisinden aldığı topla muhteşem bir gol atarak günü kurtarmış oldu ama eğer bu adamın futbolu bu çizgisini geçemezse Fenerbahçe için büyük sıkıntı olur. Benim fikrime göre Christian rüştünü ispat etti ancak Andre Santos için bunu söylemek erken gibi. Maçın en akılda kalan pozisyonlarından birisinde ise Önder'in ıskaladığı topa Kamanan'ın etkili vuruşu ve Volkan'ın (bunu iddia ediyorum) kariyerindeki en iyi kurtarışıyla yaşanan pozisyon oldu. Hemen akabinde Ersen Martin'de kafayla kaleyi yokladı ancak yine Volkan'a takıldı ve pozisyon esnasında karşılaşma 0-0 devam ediyordu. Bu pozisyon için ''maçın ilk kader anı'' diyebiliriz.

İlk gol ofsayt olsa dahi, oyunun genel gidişatı Fenerbahçe'nin golü bulmasının an meselesi olduğunu gösteriyordu zaten. İkinci yarıda yaptıkları tempoyu her maçta görebilirsek bu sene Şükrü Saraçoğlu'nun birçok takıma ''dar geleceğini'' şimdiden belirtmek isterim.

Sivasspor'un durumu pek iyi değil. Maçın ilk yarısında biraz cesaretli olup Ersen'in yanında çoğalabilselerdi. Ciddi bir skor üstünlüğü yakalayabilirlerdi. Mehmet Yıldız ve Sezer Badur'un bir an önce dönmesi gerekiyor çünkü özgüven anlamında ne Bülent Uygun'un bakışları bakıştı. Ne futbolcuların oynadığı oyun futboldu...

Ula Nooldi!

Toz pembe başlayan sezona bir de Sivasspor galibiyetiyle girince, Diyarbakırspor maçından tüm Trabzonsporlular gibi ben de bol gollü bir galibiyet bekliyordum. Piknik dönüşü yolda kalan arabam yüzünden maçı ancak radyodan dinleyebildim. Giray'ın golü gelmese ikinci yarı için endişelenecektim ancak golden sonra üç puanı cebe indirip, diğer gol haberlerini beklemeye başladım. Herhalde bizim futbolcularda aynısını yapmış olacak ki ikinci yarıda Diyarbakırspor'un ''garip isimli'' yeni transferi (çok yeni, maçtan 24 saat önce geldi Türkiye'ye) Tazemeta iki golle devirdi Trabzonspor'u Avni Aker'de. Omanim'e dibine kadar katılıyorum artık. Avni Aker'de var bir lanet. Bundan sonra Akçaabat Fatih Stadyumu'nda seyirciye kapalı oynayalım maçları. Bu stattan çıkamazdı üç büyükler, Liverpoollar, Interler, Aston Villalar... Nasıl bu hale geldik, anlamadım...

Bir de Hugo Broos'a çok takıldım maçtan sonra. ''Çok iyi organize olan bir takıma karşı direnemedik'' dedi. Kurulalı daha 2 hafta olmuş, sezon başında yeni gelen hocası değişmiş, forvetleri 24 saat önce Türkiye'ye gelmiş bir takım kadar organize olamıyor ve bu dalda rakibini övüyorsan, erken konuşmak istemem ama işimiz var seninle!..

Yazıyorum... O Halde Varım...

14 Temmuz 2008'de ilk postu yazdım Sportif Platform'a. O günden bugüne 883 kere ''kaydı yayınla'' butonuna tıklamışım. Bir kez bile ''laf olsun blog dolsun'' tadında post açmadım bloğa. İşimizden, eşimizden, zamanımızdan ayırıp, emek harcayıp düşüncelerimizi paylaştık. Kerem Gönlüm ile alakalı olan posttan sonra çok ama çok üzüldüm, düne kadar şu an yazdığım yazı bir veda yazısı olacaktı aslında ama olmadı yine... Başaramadım... Belki kimilerinin birkaç günde ya da ayda sıkılacağı bu işi ben çok sevdim. Zaten her daim hobi olarak yapmıştım bu işi, kendimi ifade etmenin harika yollarından birisi oldu bu blog 14 Temmuz 2008'den beri. Bloğu yorumlamayan ancak takip eden onlarca kişi olduğunu çok iyi biliyorum. Hepsi daha önceden tanıdığım kardeşlerim, arkadaşlarım zaten. Futbolcular söylerdi hep ''eleştiriler bizi yıpratıyor'' diye... Sinirlenirdim... ''Sen işine baksana, kim ne derse desin kardeşim'' derdim. Şimdi yaşayınca gördüm... İlginç bir duygu... Üşenmedim ve oturup 883 posta gelen yorumları okudum tek tek. Kimisini iki defa, bazen üç... Murat Ortaç ne kadar güzel itiraf etmiş tüm yorumlayanlar adına aslında: '' Faruk kardesim, uzulerek soyluyorum ki beni sasirtmaya devam ediyorsun. Genellikle ciddiyetle ve kiskandigim bir istikrarla surdurdugun bu bloga genelde olumsuz yorumlar yazmak icin katkida bulundugumun farkindayim... '' Evet... Dediği doğru aslında... Yalnızca kendi adına konuşmuş Murat Ortaç çünkü bunu sadece kendisi değil bloğu yorumlayan herkes yapmış. Skor tahminlerini bir yana bırakırsak yorumların %95'i tamamen olumsuz eleştirilerden ibaret. Yazdığım posttaki konuyla alakalı değil ama... Direkt olarak benim eleştirildiğim yorumlar. ''Valla bak bunları yazarsan bir daha bloğuna gelmem'' diyen de olmuş, ''Aferin, sana da böyle bir blog yakışırdı'' diyende... Hatta daha da ileri giden Murat Ortaç kardeşim ''Çevrendeki bir iki tane akrabana hoş görünmek adına ve biz Fenerlileri kışkırtmak adına yazı yazıyorsun'' dedi en son. En ağır hakareti de işittik böylece. Blog tarihinin en ağır hakareti bu oldu benim için. Ha şunu da ayırayım hemen: Blog farklı, normal hayatım farklıdır. Burasıyla orasını asla birbirine karıştırmam. Murat Ortaç, Hakan Demirel vs... Hepsi abimdir, kardeşimdir, hepsine de saygım sonsuzdur. Burada yazılan burada kalır... Daha neler neler var da, aklımda bunlar kalmış... Yıprandım mı? Evet. Fazlasıyla... Sonra bir arkadaşla konuştuk ''Yahu yazıyorsan kendine yazıyorsun'' dedi. Haklı... ''Bırak o zaman bloğu deftere yaz'' dedi yapmayacağımı bile bile. ''O zaman da zevki yok be aga!'' dedim. Evet zevki yoktu çünkü. En ağır eleştiriyi alacak olsam bile, hatta gelen yorumun bu tatta olacağına banko desem bile psikopat bir zevkle ''aaaa yorum gelmiş'' diye düşünüp heyecanla açtım ve yayınladım her yorumu. Güldüğümde oldu, sinirlendiğimde, sevindiğimde... Dediğim gibi zevk alıyorum kardeşim bu işten. Bırakmak olmaz severek yaptığım bu işi. Bırakamam zaten... Kerem Gönlüm'de, Ömer Aşık'ta, Hidayet Türkoğlu'da, Fatih Tekke'de, Raul Gonzalez'de, Gökhan Gönül'de, Semih Şentürk'te hatta İbrahima Yattara'da, beğendiklerimin hepsi ölsün! (MECAZİ ANLAM) benim bloğum yaşasın kardeşim! Tarihe bu kadar post bıraktık. 10 sene sonra açar bakarım yeri geldiğinde ''Vay be bunu yazmışım'' derim. Bunu yapabilecek kaç kişi var hayatta! Ayırmışım zamanımı, feragat etmişim başka şeylerden, belki işimi etkilemiş ama vazgeçmemişim. Seviyorum ulan Sportif Platform'u! Sevmeyen ölsün!!! (MECAZİ ANLAM)

13 Ağustos 2009 Perşembe

Skor Tahmin Oyunu 2. Hafta Tahminleri
























2009-2010 SEZONU SKOR TAHMİN OYUNU - 2. HAFTA KARŞILAŞMALARI




Trabzonspor-Diyarbakır(15 Ağustos Cumartesi - 19:30)

Galatasaray-Denizlispor(15 Ağustos Cumartesi - 21:45)

Fenerbahçe-Sivasspor(16 Ağustos Pazar - 21:00)

Beşiktaş-Antalyaspor(17 Ağustos Pazartesi - 21:00)


Not : Cezalı oyuncu bulunmamaktadır...

Florya'da Petrol mü Bulmuşlar?

Hasan Şaş, Galatasaray'dan ''afaroz'' edilen futbolculardandır. Efsane olarak adlandırılan kim varsa bu afarozdan nasibini almıştı. Bu sezonda kabak ''son mohikanlar'' Ümit Karan (gerçi Ümit pek efsane değil ama tezimizi kuvvetlendirmek adına kullanalım!) ve Hasan Şaş'ın kafasında patladı. Ümit Karan Eskişehirspor'a ''kaçıp'' kariyerine devam ederken, Hasan Şaş TRT Türk adlı kanalda yorumculuğa başladı.

Hasan normal hayatında da komik adamdır. Televolelerden falan bilir, tanırız kendisini. Galatasaray'ın aldığı yıldızların maliyetleri konusu geçmiş katıldığı programda, Hasan Şaş'ta ''Valla ben ordayken düzgün ödeme aldığımı bilmem, benden sonra Florya'da petrol mü buldular bilmiyorum!?'' şeklinde bir cümle sarfetmiş. Hasan Şaş'ın kırgınlığı çok normal, kızgınlığı da öyle ama ne olursa olsun ilerde pişman olabileceği sözler sarfetmemesi gerekiyor ancak söylediği söz o kadar komikki bir yandan da insanın ''Helal olsun'' diyeceği geliyor...

Kerem Gönlüm'de Doping!

Daha bu sabah çıktı internet sitelerinde haber. Geçen sezon oynanan Beko Basketbol Ligi final serisi 5. maçından sonra Efes Pilsenli Kerem Gönlüm'den alınan idrar örneğinde yasaklı maddeler arasında bulunan ''cathene'' maddesine rastlandı. Sindirim sistemini düzenleyen ve zayıflamak için kullanılan bir maddeymiş cathene. İngiltere'de serbest ancak A.B.D ve Kanada'da yasakmış bu ilacı ya da adı herneyse olan bu maddeyi kullanmak.

Üzüntüm tariflere sığmaz. Birincisi Kerem Gönlüm dünyanın en efendi, en dürüst basketbolcusuydu bana göre nasıl böyle bir şey oldu inanmak mümkün değil. İkincisi Avrupa Şampiyonası'na katılacak oyuncuların moralleri allak bullak olmuştur eminim ve bu takıma nasıl yansıyacak bilmiyorum. Üçüncüsü Kerem Gönlüm'ün milli takım kadrosundan çıkarılması ve müsabakalara katılmasının yasaklanması oyuncunun kendisini nasıl etkileyecektir bu da son derece moral bozucu bir durum olsa gerek.

Bu maddeyi Kerem'in bilerek kullanmış olabileceğine inanmıyorum ve hiçbir kuvvet beni buna inandıramaz, başka kimi derseniz deyin tamam ama Kerem olamaz; ki denilene göre çayda bile varmış bu maddeden, çay içip teste girsen dahi idrarda çıkma olasılığı varmış ''cathene'' denen maddenin. Bir de aklıma takılan başka birşey var. Yahu bu seri oynanalı 2 aydan fazla oldu. 5 maçta yapılan testin sonucunu ancak şimdi mi aldınız? Tam Avrupa Şampiyonası'na bir ay kalmışken? Nasıl bir iş bu ya!!!

12 Ağustos 2009 Çarşamba

Anket: Gol Kralı Kim Olur?

Gol krallığı her daim önemli olmuştur futbolda. Avrupa'da dahi ''Altın Ayakkabı'' verilir gol kralına, hazır sezon yeni başlamışken ben de şimdiden bir gol krallığı anketi yapayım dedim, belki uzun maratonun sonunda gol kralını şimdiden görebilecek arkadaşlar vardır aramızda. Eğer istediğiniz oyuncu şıklarda yoksa, ''diğer'' seçeneğini işaretleyip tahmin ettiğiniz oyuncuyu postun altına yazabilirsiniz.

Yetişemezsiniz Artık!


Sevincine Ortak Bulamayan Cumhurbaşkanının Dramı!

Alttaki postta Hugo Broos'un yaşadığı dramdan bahsederken aklıma birden Almanya ile Türkiye'nin oynadığı EURO2008 yarı final karşılaşması geldi. O maçı rahmetli Hasan Doğan ve eşi yanlarında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile beraber izliyorlardı. Semih Şentürk'ün attığı golde yaşanan sevinç ise kameralara bu şekilde yansımış ve haber bültenlerine konu olmuştu. Koskoca cumhurbaşkanı sevincini paylaşmak için Hasan Doğan'a döndüğü an rahmetlinin ''sırtıyla'' karşılaşmış ve sevinç bir drama dönüşmüştü çünkü Hasan Doğan hemen sağında oturan kişinin statüsünü, pozisyonunu unutup en doğal haliyle gole eşiyle birlikte sevinmiş ve Abdullah Gül'ü fotoğrafta görünen dramla başbaşa bırakmıştı!..

Sevincine Ortak Bulamayan Teknik Direktörün Dramı!

Trabzonspor'un en sempatik adamı kim diye sorsanız bana cevap olarak bir saniye düşünmeden: Tercüman Halil Yazıcıoğlu cevabını veririm. Fransızca ve İngilizce'yi ana dili gibi konuşabilen Yazıcıoğlu maç saatlerinde de yedek kulübesinde görevini yapıyor tabi ki.

Sivasspor ile Trabzonspor'un arasındaki sıkıntıyı bilmeyen yoktur şu meşhur maçtan ötürü. Şahsım adına söyleyeyim Sivasspor'a beslediğim bütün sempati o maçla birlikte tarihe gömülmüştü ki emin olun o sahaya giren ''hayvanlar'' bu eylemi gerçekleştirmeyip maç o skorla bitse bile ekran başında beni dahi (ki ne kadar soğukkanlıyımdır(!!!)) zıvanadan çıkarmışlardı ekip olarak 89 dakika boyunca. Zaten üstüne Bülent Uygun'un hemen her konudaki gereksiz ve antipatik açıklamaları, geçen sezon içinde başkanlarının elinde tespihle ''dayı dayı'' maç izlemesine varıncaya kadar hepten soğudum Sivasspor'dan ve 3 büyüklerden sonra en çok heyecan duyduğum maç oldu Trabzonspor vs Sivasspor kapışmaları. Aksi gibi de Sivasspor'u bir türlü yenipte ''hıncımı'' alacağım bir maç izleyemedim. 2-1'lik maçtan önceki son maçta da Trabzonspor'u evire çevire 3-0 yenmişler ve ciddi bir farkı da kaçırmışlardı. Bu maçın 78. dakikasıda 1-1 berabere girmişken ve evde kendi kendimi yerken gelen Ceyhun Gülselam füzesiyle 30 saniye kadar kendimden geçmişim. Tabi o arada yaşanılan gol sevincini falan da göremedim. Golün tekrarını izlerken ise o heyecanı ve hırsı yaşayanın yalnızca ben olmadığımı anladım.

Trabzonspor'un tercümanı Halil Yazıcıoğlu Ceyhun'un golüyle birlikte yedek kulübesinden hırsla fırlayıp dizlerinin üstüne çökerek iki elini yumruk yapmış şekilde avazı çıktığı kadar bağırırken, aynı sevinçle yedek kulübesinden fırlayan Belçikalı hocamız Hugo Broos kendini frenleyip sevincini paylaşacak birilerini arıyor etrafta ancak en yakınında maalesef kendinden geçmiş olan Halil Yazıcıoğlu var. Yazıcıoğlu'na dönüp iki elini açarak coşkusunu paylaşmak istiyor ancak tercümanımız kendinden geçmiş vaziyette halen sahaya bakarak yumruklarını sıkmaya devam ediyor, O'nun için o anda yanında sevincine ortak arayan kişinin pozisyonu, statüsü önemli değil, televizyonun karşısındaki ben gibi ''uçmuş'' durumda. Broos'un dramı ise devam ediyor. Halil'den beklediği reaksiyonu alamayan Belçikalı teknik adam tercümanın omuzuna hafifçe dokunarak etrafına bakınıyor ve neyseki durumun vahametini anlayan Metin Diyadin hocanın yanına sokularak hafiften sarılıyor ve gönlünü almayı başarıyor. Halil Yazıcıoğlu ise neler olup bittiğinden habersiz ''hışımla'' yedek kulübesindeki yerine dönüyor. Geriye kalansa sevincine ortak bulamayan Hugo Broos'un dramı oluyor!..

Su Molası

Bir devrede bir kez olmak kaydıyla 90 dakika boyunca futbolcuların 15 dakikalık devre arası haricinde iki kez kullandıkları ''yasal'' bir mola peydah oldu iki sezondur. Su molası diyoruz adına doğal olarak. Sıcak havalarda oluşan su kaybını önlemek ve sporcu sağlığını korumak adına alınmış bir önlem ancak maalesef bu kuralın da ''suyunu çıkarmayı'' başarmış bulunmaktayız.

Uygulamanın doğru şekli Gaziantep'te oynanan Gaziantepspor - Galatasaray maçındakiydi. Bu maç yaklaşık olarak 30 derece sıcağın altında oynandı ve doğaldır ki efor sarfeden oyuncular sıcağında etkisiyle kaybettikleri sıvıyı geri aldılar ancak bir de Sivas'ta uygulanan modeli varki evlere şenlik. Yaklaşık 14 derece sıcağın altında (orası da nasıl bir memleketse artık, ağustosun ortasında hava 14 derece!) tribündeki izleyiciler kazak ve montla otururken hakem Halis Özkahya iki kez su molası verdi. Bir kere su molası gerçekten ''sakat'' bir durum çünkü X bir takım diğer takımın üstünde tam bir hakimiyet kurmuşken ya da tam oyuna ''ısınmışken'' pat diye verilen bir mola bu. Tabi ki devrelerin 25. dakikalarında verildiği kitaba yazılmış ancak bir teknik direktör çıkıpta ''aman çocuklar 20. dakikadan sonra rakibe çok baskı kurmayın su molası verilince tempomuz sekteye uğrayabilir'' diyebilir mi futbolcularına bilmiyorum. Aslında uygulamanın çok basit bir şekli var. Uygulamayı zorunlu tutmamak. Futbolcu sağlığını tehdit eden sıcaklığın mutlaka bilimsel olarak bir derecesi vardır. Bu derecenin altındayken uygulamazsın, üstündeyken uygularsın olur biter. Sivas'taki gibi komedi yaşamazsın. Tabi su molasının avantajları da yok değil. Futbolcular su içerken teknik direktör hemen oraya bitiveriyor ve taktik varyasyonları tekrar açıklama şansı buluyor.

Toparlamak icap ederse; su molası iyi hoş bir uygulama ancak ''kurunun yanında yaşta yanmasın''...

Kim Bu Futbolcu?-


- 1990 - 92 yılları arasında Galatasaray'da oynadı.
- Galatasaray'dan sonra önce Osasuna'ya ardından da Atletico Madrid'e transfer oldu.
- Ligue 1'de Nantes ve Montpellier formaları giydi.
- Galatasaray'a transferi oldukça sansasyoneldi çünkü hem Galatasaray hem de Fenerbahçe bu futbolcuyu almak için neredeyse birbirlerine girmişlerdi.
DOĞRU CEVAP: Roman Kosecki. Döneminde Fenerbahçe ve Galatasaray'ı birbirine düşürüp rekor bir ücretle (6 milyar TL) Galatasaray'a transfer olan Kosecki sarı kırmızılı forma altında da son derece başarılı maçlar çıkartıp, La Liga'ya transfer olmuştu. Doğru cevabı hem Balthazar hem de Hakan Demirel verdi ancak en hızlı doğru cevap Balthazar'dan geldiği için kendisini tebrik ediyorum.

11 Ağustos 2009 Salı

Anket Kapandı: Yılın En Flaş Tranferi Mehmet Topuz

Flaş transfer kavramı kişiden kişiye değişiklik gösteren bir kavramdır aslında. Kimisine göre flaş transfer demek o sezon transfer edilen en kariyerli futbolcu iken, kimisine göre ise en çok para ödenen futbolcudur, kimisine göre dünya çapında bir yıldız flaş transfer olarak adlandırılırken kimisine göre de ezeli rakibin elinden kapılan ya da transfer rekabetinden galip ayrılınca flaş bir transfer yapmış olunur. Ya da hepsinden öte kendi tuttuğu takımın yaptığı transfer flaş transferdir zaten gerisi de yalandır bir kısım insan için.

Tahminime göre Mehmet Topuz transferinin oy çokluğu ezeli rakiple girilen mücadele sonunda verildi çünkü bu sezon ligimizde Abdelkader Keita'dan, Elano Blumer'a, Nihat Kahveci'den, Darius Vassell'e kadar birbirinden flaş transferler gerçekleşti. Bu transferlerin içinde Mehmet Topuz ezeli rakiple girilen mücadele haricinde diğerlerinin gölgesinde kalan bir transferdi bana göre ancak yukarıda da bahsettiğim gibi kıstaslar kişiden kişiye değişkenlik gösterebiliyor. Anket için kullanılan toplam 57 oyun 20 adedini alan Mehmet Topuz bu anketin birincisi olurken, hemen arkasından 19 oyla Elano Blumer geldi. Anketin üçüncü sırasını altışar oy alan Vassell ve Nihat paylaşırken, 3 oy alan Andre Dos Santos'u 2 oy ile diğer seçeneği takip etti. Abdelkader Keita'ya çıkan 1 oyun yanında Matteo Ferrari yüksek maaşı ve bonservisine rağmen oy alamadı.

Mehmet Topuz geldiği günden bu yana henüz adamakıllı ilk onsekize girememiş olsa dahi henüz çok yeni ve spekülasyonlu bir transfer olduğu için mazur görülebilecek bir sürü nedeni olabilir bu durumun. Christoph Daum yakın zamanda Mehmet Topuz için kadroda bir yerler açacaktır yoksa bu gidişat ile Mehmet Topuz ''en çok hayal kırıklığı yaratan transfer'' olur sezon sonunda...

Özlü Sözler

- O KIZIN SORUNU NEDİR BİLMİYORUM. BELKİ ERKEK ARKADAŞI ÜZMÜŞTÜR.


Reggie Evans kendisinin kuraldışı ve kasti sertliklerle oynadığını iddia eden Pau Gasol hakkında tespit yapıyor!..

Bir Basketbolcunun Anatomisi




10 Ağustos 2009 Pazartesi

Skor Tahmin Oyunu 1. Hafta Sonuçları

















1. Hafta Puan Durumu


1. Hakan Demirel : 23

2. Tolga Şener : 23

3. Murat Yılmaz : 22

4. Melih Kazdağ : 8

5. Faruk Turutoğlu : 2



Genel Puan Durumu:


1. Hakan Demirel : 23

2. Tolga Şener : 23

3. Murat Yılmaz : 22

4. Melih Kazdağ : 8

5. Faruk Turutoğlu : 2

9 Ağustos 2009 Pazar

Sivas'tan Geçtik

4 sezondan beridir boynunun bükük ayrıldığı ender stadyumlardan birisinde yani 4 Eylül Stadyumu'nda Sivasspor karşısına çıktı Trabzonspor. Gökhan Ünal'ın sakatlığında Umut Bulut tek forvet oynarken, sağ kanat Engin Baytar'a sol kanat ise Alanzinho'ya emanet edilmişti.

Maçın başlamasıyla birlikte Trabzonspor oyun üstünlüğünü eline almakta gecikmedi. Özgüven sorunu yaşayan rakibi karşısında ilk tehlikeli atağını Selçuk'un şutuyla yakalayan bordo mavililer bu şuttan birkaç dakika sonra Alanzinho'nun asistinde aynı Selçuk'un plasesiyle skor üstünlüğünü de eline geçirmiş oldu.

Golden sonra uyanan Sivassporlu oyuncular Trabzonspor kalesine gitmeye başladılar. Kamanan ve Musa Aydın'ın etkili olmaya çalıştığı atakları ise bu sezon Karşıyaka'dan transfer edilen Cihan Yılmaz organize etmeye çalıştı. Song ve Egemen'den oluşan Trabzonspor tandemi ceza alanına yapılan her ortayı başarıyla savuştururken, kendisinden ''Mehmet Yıldız olması'' beklenen Ersen Martin ise bekleneni vermekten uzak bir performans sergiledi. İlk devrenin sonuna kadar Sivasspor'un beraberlik kovaladığı ve Trabzonspor'un yakaladığı kontraatakları değerlendirmeye çalışarak geçirdiği bir maç izledik Sivas'ta. İkinci yarının başında ise Sivasspor'un kazanmayı isteyen belki de tek oyuncusu olan Yannick Kamanan'ın sert olmasa da köşeye giden şutuyla Yiğidolar beraberliği yakaladı. Ne olduysa bu golden sonra oldu. Sanki golü yemeyi bekleyen Trabzonsporlu futbolcular tüm sahayı parsellemeye ve topun kontrolünü tamamen eline geçirmeyi başardı. Selçuk'un yerine oyuna giren Ceyhun Gülselam direkte patlayan şutuyla golün sinyalini çaktı, bu şutun birkaç dakika ardından da sağ çarprazdan topu Sivasspor ağlarına göndermeyi başardı. Golden sonra Sivasspor'un yüklenmesini bekleyenler yine yanıldı çünkü Trabzonspor üçüncü gol için rakip kaleye yüklenmeye başladı. Maçın son saniyesinde dahi gol arayan Trabzonspor'un Colman'ın ayağından bir şutu da direkten geri geldi.

Sivasspor'un özellikle geriye düştükten sonra oynadığı futbol sahalarda ender görülen türden. Şayet maç bir kupa rövanşı olsaydı izleyenler Sivasspor'a bu skorun yetiyor olabileceğini düşünebilirlerdi. Ben Sivasspor'un bu halini ancak iki maddeyle açıklayabiliyorum:

1- Takımdaki özgüven düşüşü bizim tahmin ettiğimizden daha fazla. Futbolcular maçları yoğun bir baskı ve stresin altında oynadıklarından dolayı maçlarda ilk düşünceleri kazanmaktan ziyade ''bitse de gitsek'' olabilir.

2- Bülent Uygun'un her daim verdiği hırslı ve ''haddini bilmez'' röportajlar futbolcuları ters yönde etkilemeye başladı. Geçen iki sezonda yakalanan başarılarla birlikte futbolcuların hocaya bakışında birtakım değişikler meydana geldi. Artık teknik direktörlerine o kadar inanmıyor olabilirler.

3- Takımın eli ayağı olan birkaç futbolcunun sahada olmaması diğerlerinin de elini kolunu bağlıyor. Özellikle Mehmet Yıldız bu takımın tüm hücum varyasyonlarını yöneten oyuncu olarak sahada olmayınca takımın kendisine olan inancında ciddi sarsılmalar yaşanıyor. Düşünün ki geçen sezonun lig ikincisini bu sezon Bank Asya Ligi'nden transfer edilmiş 26 yaşında bir futbolcu organize etmeye çalışıyor.

Belki de bunların hiçbirisi doğru değil bilemiyorum ancak Trabzonspor'un öyle ahım şahım bir futbol oynamamasına rağmen 4 Eylül Stadyumu'ndan ''tren' gibi geçmesi Sivasspor için tehlike çanlarının çaldığına işaret.

Trabzonspor'da ise bana göre en zayıf halka Engin Baytar oldu. Gördüğü saçma sapan sarı kartın yanında takım disiplinine ihanet eden oyunuyla da ilk maçta sınıfta kaldı. Yattara'nın dönüşünü dört gözle bekleyeceğiz anlaşılan. Yeni transferlerden Tjikuzu'da tutuk ve etkisiz bir oyun sergilemesine rağmen ''işi bilmesiyle'' fahiş hatalar yapmadı. Geçen sezonun sonunda takımdan ayrılmasına kesin gözüyle bakılan Rigobert Song bu sezonun ilk maçına da ilk onbirde çıkarak hemen hemen hatasız bir oyun sergiledi. Sahanın yıldızlarından Alanzinho'da sık sık yaptığı ''amansız'' bindirmeleriyle bu sezonun yıldızlarından olacağını gösterdi. Selçuk hep bildiğimiz Selçuk'tu. Serkan'da hep bildiğimiz Serkan. Oyuna sonradan giren Ceyhun Gülselam ise tam bir kahramandı. Yani bildiğimiz Ceyhun Gülselam'dı...

Zor Başlangıç

Ulaşım ve tribün sorunlarıyla birlikte ''zoraki'' olarak futbol oynanan bir stadyumda yani Olimpiyat Stadyumu'nda sezonun açılış maçında İstanbul Büyükşehir Belediyespor ve Beşiktaş karşı karşıya geldi cuma akşamı.

Son şampiyon sıfatıyla Olimpiyat Stadı'nın zeminine çıkan Beşiktaş 90 dakika boyunca bir türlü kontrol altına alamadığı maçta rakibinden bir puanı zor kurtardı. Sağ kanadını Erhan Güven ve sol tarafını Beşiktaş'a transfer olunca birdenbire sınıf atlayıp(!) İmparator'un gözüne çarpan İsmail Köybaşı ile savunan Beşiktaş karşısında Belediye takımı maçın başından itibaren geri adım atmayacağını ve çetin ceviz olduğunu gösterdi. Ernst'in geçen sezona göre son derece etkisiz bir performans gösterdiği maçın ilk golünü ise klas bir şutla Michael Fink kaydetti. Golden birkaç dakika sonra ise İbrahim Akın kalenin ters yönüne yaptığı driplingle beraberliği sağlayan golü attı. Bu golde Beşiktaş defansını eleştirenlere ise hayret ediyorum. İbrahim Akın son derece klas çalımlar ve düzgün bir şutla attı golü. Belki Hakan Arıkan yer tutma bakımından eleştirilebilir ancak o an pozisyonun içinde bulunan siyah beyazlı oyuncuların herhangi bir hatası yoktu bana göre, İbrahim Akın'ın şut tehdidi kadar, pas opsiyonu da gol vuruşunu yapana kadar elindeydi, zaten yetenekli ve bu tip pozisyonları seven bir oyuncu İbrahim Akın, süpriz bir gol atmadı.

Maçın ikinci yarısı da ilk yarısı gibi kora kor, dişe diş geçti. İki takımda birbirine üstünlük sağlayacak sayıyı bulmak adına ''temkinli ataklar'' geliştirdiler. Nihat Kahveci ağır bir sakatlıktan yeni çıktı ve çekingen performansı son derece normal. Haftalar geçtikçe sakatlanmaz ve tam performansına ulaşırsa Beşiktaş'ın en etkili oyuncusu olur Nihat Kahveci. Yalnız maalesef O da hakemle konuşmaktan çok futbol oynamaya vakit ayırırsa iyi eder çünkü Nihat ne zaman yakın çekimde kadraja takılsa hep hakeme birşeyler söylerken yakalanıyor.

Beşiktaş'ın neredeyse ''ciğerini'' bildiğimiz için saha içi performansı hakkında her hafta değişik şeyler söyleyebiliriz ancak İstanbul Büyükşehir Belediyespor'un sınırlı sayıda maçını izleyebileceğimiz için şimdiden Erman Toroğlu gibi ''iyi işler yaptılar, iyi yoldalar'' diyebiliriz...

Play-off Rakipleri Hakkında...

4 takımla temsil edildiğimiz UEFA Avrupa Ligi kuraları cuma günü çekilmişti. Galatasaray ile Fenerbahçe'nin seribaşı olarak katıldığı kura çekimine Trabzonspor ve Sivasspor ise takım puanları düşük olduğu için seribaşı olmadan iştirak etti.

Galatasaray Avrupa Ligi gruplarından önceki son tur olan play-off'a Tobol Kostanay ve Maccabi Netanya'yı eleyerek geldi. Oynadığı 4 maçta 3 galibiyet ve 1 beraberlik alan Galatasaray bu maçlarda 13 gol atıp 2 gol yiyerek mükemmel bir performans çizdi. Tabi ki rakiplerin zayıflığı bu performansın baş faktörüydü ancak Galatasaray'ın ''iş disiplinini de'' göz ardı etmemek gerek. Bu turda ise Galatasaray'ın rakibi Estonya'nın FC Levadia Tallinn takımı oldu. Kendi liginde geçen sezonu şampiyon olarak bitiren Tallinn, Şampiyonlar Ligi için oynadığı 2. ön eleme turu karşılaşmasında Polonya'nın Wisla Krakow ekibiyle deplasmanda 1-1 berabere kalıp kendi sahasında 1-0 galip gelerek sürpriz bir şekilde 3. ön eleme turuna yükselmeyi başardı. 3. ön eleme turunda Macaristan temsilcisi Debrecen ile eşleşen Estonya ekibi rakibine iki maçta da 1-0'lık skorlarla mağlup olup UEFA Avrupa Ligi play-off maçlarının yolunu tuttu. Wisla Krakow'u elemeyi başaran Estonya ekibi bu aralar kendi liginde de fırtınalar estiriyor olsa dahi Galatasaray'a rakip olabilecek ayarda bir takım değil. Ciddiyeti elden bırakmaması halinde
Galatasaray bu turu zorlanmadan geçecektir.

Bir önceki turda Macaristan'ın Honved ekibini kendi sahasında 5-1 yenip uzun süre 10 kişi oynadığı rövanş maçında da 1-1'lik beraberlikle turlayan Fenerbahçe'nin bu turdaki rakibi ise İsviçre'nin FC Sion ekibi oldu. Hemen her kıtadan kadrosunda bulundurduğu futbolcularla ''Globalleşen'' dünyaya ayak uyduran takımlardan birisi olan Sion 2007 yılında Galatasaray ile de Şampiyonlar Ligi ön elemesinde eşleşmiş ve hatta kendi sahasındaki ilk maçı 3-2 kazanmayı başarmıştı. ( Hatta ilk 20 dakikada 3-0 öne geçmişlerdi. Galatasaray'ın o maçtaki ilk golünü ise sahalarda ender görmeye alıştığımız bir futbolcu olan Tobias Linderoth kaydetmişti.) Ali Sami Yen'de ise işler istedikleri gibi gitmeyince sahadan 5-1 mağlup ayrılıp o sezonki Avrupa serüvenine veda etmek zorunda kalmışlardı. FC Sion'un bir başka özelliği ise İsviçre Kupası'nda 10 kez finale kalıp hepsinde de kupayı kaldırmış olmaları. Bu gerçekten ilginç bir istatistik ve bu alanda rakipleri Fenerbahçe'ye belirgin bir üstünlük sağlamış durumdalar! Takımın en kariyerli oyuncusu ise İlker Yasin'in tabiriyle ''Elin arabı'' Emile Mpenza. Herhalde Mpenza'yı tanımayanımız, bilmeyenimiz yoktur. Merak edenler için Mpenza şu anda 31 yaşında. FC Sion, Fenerbahçe'ye göre fersah fersah geride bir takım. İşi ciddi tutması gereken Fenerbahçe İsviçreli rakibi karşısında turu kolayca geçecektir.

Trabzonspor seribaşı olmadan katıldığı kurada çekebileceği belki de en iyi takımı çekerek Fransa'nın Toulouse takımıyla eşleşti. Geçen sezonu Ligue 1'de dördüncü olarak tamamlayan Toulouse takımının kadrosunda ''takımın herşeyi'' olarak nitelendirilen Andre Pierre Gignac bulunuyor. Oyuncu bu yıl içerisinde ilk kez Fransa Mili Takımı'nı da davet edilme onuruna ulaştı. David Trezeguet, Thierry Henry ve Nicolas Anelka gibi üst düzey forvet oyuncularına sahip bir ülkenin milli takımına davet edilmekte oyuncunun kalitesini ortaya koyuyor hiç kuşkusuz. Trabzonspor'un şansı bana göre %50. Toulouse takımını tanımıyor olsak dahi bildiğimiz Trabzonspor Toulouse'a kolay kolay teslim olmayacaktır. Bu turdaki en büyük dezavantaj bana göre ilk maçın Avni Aker'de olması. İlk maç deplasmanda olsaydı Trabzonspor'a agresif bir şekilde %51 şans verebilirdim.

Sivasspor ise Anderlecht serisinin ardından bu kez de son UEFA şampiyonu Shaktar Donetsk ile eşleşerek son derece şanssız bir kura çekmiş oldu. Şampiyonlar Ligi elemelerinde dramatik bir son yaşayan Lucescu'nun takımı bu kez işini şansa bırakmayacaktır diye tahmin ediyorum ve Sivasspor'un bu turda Shaktar Donetsk'i elemesini ancak ''futbol mucizelerine'' bırakıyorum...

Sonunda Geldi.

Transferi yılan hikayesine dönen futbolculardandı bu sezon Drago Gabric. Oldu olacak derken kulübü Hajduk Split'in yönetimi değişince bir kez daha uzayan iş, en sonunda mutlu sonla noktalandı ve sol açık mevkiinde oynayan 22 yaşındaki genç oyuncu Trabzonspor ile 4 yıllık kontrat yaptı.

Alanzinho'dan başka bu mevkide oynayacak oyuncusu olmayan Trabzonspor, (Yattara ve Barış Memiş kerhen bu işi yapıyorlardı ara sıra) bu mevkideki alternatifleri çoğaltmış oldu. Transferin tek olumsuz yanı ise Hajduk Split ile Avrupa Kupası maçına çıkmış olan Gabric'in Trabzonspor ile birlikte şubat ayına kadar Avrupa Kupası maçı oynayamayacak olması. Tabi ki Trabzonspor'un şubat ayını görme ihtimalinin bu transfere ne kadar etki ettiğini de hesap etmemiz gerekiyor olabilir.