30 Ocak 2009 Cuma

Sesin Çok Çıkıyor Perez!

Dün akşam Davos'ta olanlar bugün tüm dünyada yankılanmaya tam gaz devam ediyor. Başbakan Tayyip Erdoğan dün akşam İsrail Cumhurbaşkanı'na ''Sesin çok yükseldi, bu suçluluk psikolojisidir'' şeklinde yaklaşıp hemen hemen tüm Arap ülkelerinin büyük sempatisini kazanacak burası kesin ancak batı bu çıkışa ne diyecek asıl merak konusu bu benim için.

Davos'ta Simon Perez bir konuşma yapıp utanmadan öldürdüğü çocuklar, bombaladığı hastaneler için kendini savunuyor ve maalesef günümüz dünyası o adamı savaş suçlusu ilan etmek yerine, öldürdüğü çocuklar için yargılamak yerine (Saddam Hüseyin'de bir katliam yüzünden asılmadı mı?) bu adamı karşısına alıp dinliyor. Tabi ki vicdanı olan bir insan için katlanılması zor bir durum ancak orada Recep Tayyip Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti'ni temsilen bulunuyor. Karşısındaki insan da İsrail Devleti'nin en yüksek mertebeli diplomatı. Bir kere Perez'e ''Sen'' diye hitap ederek yanlışların en büyüğünü yapıyor, sonrasında kanımı donduran ''Öldürmeyi siz çok iyi bilirsiniz'' cümlesi ağzından çıkıveriyor, konuşma tarzı, insanlara hitap şekli, yanındali moderatör ile birbirini ittirip kaktırması tamamen bir fiyasko. Haklı durumdayken haksız duruma nasıl düşülür bunun en güzel örneğini verdi maalesef başbakan dün akşam. Üzülerek söylüyorum eğitimsiz halkımızın kahramanı oldu bir kez daha bu hareketiyle, internetteki haber sitelerinin altına düşülen yorumlardan farkediyorum bunu. Hemen gaza geldik yine, ''Yakarız yıkarız'' moduna girdik. Başbakan ne güzel bir konuşma yapmıştı oysaki girişte ''Hamas füze atıyor ama ölen yok, nasıl iş bu'' diyip güzel yerden girmiş, Ramallah kapısında yarım saat bekletilişinden bahsetmiş aklıselim konuşmasıyla takdir toplamıştı. Sonrası malum, serde kabadayılık olduğu için hem Perez'in konuşmasına hem de salondaki alkış tufanına verdiği reaksiyon bir başbakana hiç yakışmadı. Daha fenası oturumu terkettikten sonra ''Perez'in yaşına hürmetim var yoksa daha sert bir reaksiyon verirdim'' dedi. Dövecekti herhalde cumhurbaşkanını ya da ana avrat dümdüz gidecekti. Bir bürokratın, bir diplomatın bu dilde konuşmaması gerekirdi, orası parti grup meclisi değil, uluslararası bir oturumdu ve karşısındakiler büyük diplomatlardı, O da büyük diplomat olmalıydı ancak başaramadı.

Sportif Platform'dan bir an olsun çıkıp siyaset yazmış oldum ama olsun, en azından bu konudaki düşüncelerimi paylaşmış oldum...

48 Sayı...

Euroleague TOP16'da ülkemizi temsil eden tek takım olan Fenerbahçe Ülkerspor son üç yılda iki kez bu kupayı kazanma başarısı gösteren güçlü rakibi CSKA Moskova karşısında varlık gösteremeyerek karşılaşmadan 18 sayı farkla 66-48 mağlup ayrıldı.

Fenebahçe Ülkerspor'da çift haneli sayılara yalnızca, sakatlıktan çıkan ve bu maçta oynaması dahi şüpheli gözüken, Gordon Giricek ulaşabildi. Maçın başından itibaren kontolü eline alan CSKA Moskova özellikle J.R Holden'ın Marques Green'e kurduğu üstünlükle ve pota altını çok iyi kullanmasıyla rahat bir galibiyet almış oldu. Ben Tanjevic'in yerinde olsam CSKA ile oynanacak olan iki maça da mağlubiyet yazar diğer maçlar için planlarımı yoğunlaştırırdım, bu mağlubiyetle kaybedilmiş hiçbir şey yok aslında, bu grubun buldozeri CSKA Moskova'dır ve 1 mağlubiyet bile alması son derece sürpriz olacaktır.

Fortis Türkiye Kupası Çeyrek Final İlk Maçları...

Fortis Türkiye Kupası çeyrek final ilk maçları salı ve çarşamba günü tamamlandı. Üç büyüklerden Fenerbahçe ve Beşiktaş avantaj yakalarken, Galatasaray ve Denizlispor kendi sahalarında rakipleriyle gollü beraberlikler dezavantajlı konuma düştüler.

Galatasaray - Sivasspor: Galatasaray birçok oyuncusundan yoksun çıktığı karşılaşmada Sivasspor karşısında beraberliği ancak son dakikada bulduğu golle kurtarabildi. Sivasspor'un her zamanki ''önce durdur sonra vur'' taktiği yine işe yaradı ve kendi sahalarında oynayacakları maç öncesi son derece avantajlı bir skoru yakalamayı başardılar. Tabi ki gündeme maçtan çok Balili ve Bülent Uygun'a edilen küfürler damga vurdu. Ülke olarak bazı şeylerin yerini ve zamanını tam olarak ayarlayamıyoruz maalesef, İsrailli oyuncunun ve Sivasspor teknik direktörünün başına gelen durum aslında ülkemizde hiçte yabancı olmadığımız bir hadise. İkisi adına da üzgünüm ancak bu küfür olayı stadyumlarımızda hiçbir zaman bitmeyecek gibi görünüyor.

Fenerbahçe - Bursaspor: Fenerbahçe artık kanıksadığımız duran top organizasyonlarından birinde ve yine ön direkte bulduğu golle karşılaşmayı 1-0 kazanmayı başararak Bursaspor karşısında bir adım öne geçmeyi başardı. Ertuğrul Sağlam Bursaspor'un başında çıktığı ikinci resmi maçta ilk mağlubiyetini almış oldu. Rövanş tabi ki herşeye gebe ama Fenerbahçe'nin Bursaspor'a eleneceğini zannetmiyorum.

Antalyaspor - Beşiktaş: Erken sayılabilecek dakikada bulduğu golle skor üstünlüğünü yakalamayı başaran Beşiktaş rahat bir tempoda götürdüğü maçta Uğur Kavuk'un yaptığı son derece amatör bir hata ile 2-0'ı yakalayarak turu garanti altına almış oldu. İkinci maç formaliteden öteye geçmeyecektir.

Denizlispor - Ankaraspor: Turun favorisi Ankaraspor Batak'ın kendi kalesine attığı golle skorda geriye düşsede Özer Hurmacı'nın klas golüyle gollü beraberliği yakaladı ve rövanş için avantaj sağladı. Bu maçtan sonra sebebini anlayamadığım bir şekilde Roman Kratochvil ve Tomas Abraham ile Denizlispor'un yolları ayrıldı. Uzun yıllardır bu formaya hizmet eden iki futbolcu için de üzüldüm açıkçası. Bakalım bu oyunculara Turkcell Süper Lig'den bir talip çıkacak mı?

28 Ocak 2009 Çarşamba

Skor Tahmin Oyunu 18. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

ANKARASPOR - TRABZONSPOR

DENİZLİSPOR - GALATASARAY

FENERBAHÇE - GAZİANTEPSPOR

BEŞİKTAŞ - ANTALYASPOR

BENİM TAHMİNLERİM:

Ankaraspor - Trabzonspor: 0-2 (Gökhan Ünal, Gustavo Colman)
Denizlispor - Galatasaray: 1-1 (Roberts/Milan Baros)
Fenerbahçe - Gaziantepspor: 1-1 (Alex de Souza/Rodrigo Tabata)
Beşiktaş - Antalyaspor: 1-1 (Nobre/Sergei Djeuhoua)

KIRMIZI KART CEZALILARI:

Beşiktaş: Tomas Zapotocny
Galatasaray: Ümit Karan

17. Hafta puan durumu için tıklayın...

Geç Kalmadınız mı?

Bu sezon sportif anlamda en çok içimi acıtan olay Efes Pilsen'in Euroleague tarihinde ilk kez TOP16'ya kalamaması oldu. Son oynanan Real Madrid maçından sonra gerçek anlamda büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştım. Bana basketbol sporunu sevdiren, yıllarca sokaklarda oynatan, Abdi İpekçi Spor Salonu'nun yolunu öğreten Efes Pilsen'in son birkaç yıldır yaşadığı düşüş gerçek basketbolseverler gibi beni de oldukça üzüyor.

Sezon başında takımın neredeyse tamamını değiştiren, yurtdışından ve yurtiçinden kaliteli oyuncuları kadroya katmasına rağmen takım kimyasını bir türlü oturtamayan Efes Pilsen'in herkesin de belirttiği gibi en büyük sorunu oyun kurucu eksikliğiydi. Sezon başında Ender Arslan'ın yanına 12 Dev Adam oyuncularından Engin Atsür'ü de kadroya katmasına rağmen Efes Pilsen o bölgeden istediği verimi alamayınca son çare olarak Darüşşafaka'dan Clifford Hammonds'ı getirmiş ancak kanayan yaraya pansumanı yapmayı başaramamıştı.

Ülkemizin Orhun Ene ile birlikte yetiştirdiği belki de en iyi oyun kurucu olan Kerem Tunçeri uzun süren yurtdışı kariyerinden sonra dün akşam Efes Pilsen ile sözleşme imzalayarak belki de kariyerinin en doğru hamlelerinden birini yapmış oldu. Oldukça başarılı geçen Real Madrid kariyerinden sonra Rusya'nın Libertsky takımına transfer olan ancak uyum sorunu yaşayan oyuncu Efes Pilsen'e yani yuvaya dönüş yaparak sevindirici bir haberin altına imzasını atmış oldu. Euroleague'de TOP16'ya kalan ve oyun kurucusu sıkıntısı yaşayan bir başka Türk ekibi Fenerbahçe Ülkerspor'dan da transfer teklifi almasına rağmen tercihini Efes Pilsen'den yana kullanan Kerem Tunçeri'ye 2,5 yıllık bu transferin hayırlı olmasını diliyorum... Tabi ki Efes Pilsen'e de ancak Efes Pilsen yöneticilerine de bir sorum olacak: Geç Kalmadınız mı?..

Kenetlenme...

Bu fotoğraf Fenerbahçe maçının ertesi günü yapılan idmanda Fanatik Gazetesi muhabiri tarafından çekilmiş. Fotoğrafa baktığımız zaman gözlerinin içi gülen oyuncuların Giray Kaçar, Ceyhun Gülselam ve Ferhat Çökmüş olduğunu görüyoruz. Ortak özellikleri ise takıma girmekte zorlanmaları ve aldıkları sürelerin belki de kendi beklentilerinin çok altında kalması ancak idmanda çekilen bu fotoğrafta gösteriyorki onlar yedek kalmaktan pek fazla etkilenmiyorlar.

Birçok takımda birçok futbolcunun yedek kaldığında sorun çıkardığını hatta takımının kaybetmesini istediğini biliyoruz, bunun örneklerini birçok kez yaşadık ve gördük, başarılı olmak için mutlaka profesyonellik ve profesyonel anlayış şart ancak fotoğrafa bir kez daha bakınca amatör ruh olmadan başarının öyle kolay kolay gelmeyeceğini de bir kez daha anlıyorum. Bu tablonun daim olması tabi ki tüm Trabzonsporlular gibi benim de en büyük dileğim. Sezon sonunu iple çekmeye devam ediyoruz...

Sadri Şener Başkanlığındaki Enkaz Çalışmaları...

Mustafa Keçeli... Celalettin Koçak... Hasan Üçüncü... Erdinç Yavuz... Daouda Jabi... Kiki Musampa... Ömer Rıza Kerim... Sayed Moawad ve niceleri... Nuri Albayrak başkanlığındaki kabus dolu günlerden sonra Trabzonspor'un eski kimliğine kavuşma yolunda hiç kuşkusuz en büyük kahramanlardan birisi Sadri Şener.

Sezona yirminin üzerinde transferle giren tam olarak arkasında durmayı bir türlü başaramasada bana göre en iyi yerli teknik direktör olan Ersun Yanal ile yola devam eden Trabzonspor eski ve yeni oyuncuların uyumu ile de birlikte ligin zirvesindeki yolculuğuna devam ediyor. Bu yolculuk devam ederken de hem gelecek adına hem de bugün için sportif başarı adına yatırımlar devam ediyor. Norveç'in Stabaek takımından transfer edilen Alanzinho ile birlikte Trabzonspor tam 10 yabancı oyunculu bir takıma sahip olmuş oldu. İbrahima Yattara (vatandaşlığının çıkması an meselesi) Tony Slyvia, Rigobert Song, Hrboje Cale, Gustavo Colman ve Isaac Promise takıma sezon başında katılırken, devre arasında gelen Alanzinho ve Faty Papy ile birlikte yabancı oyuncu sayısı sekize yükseldi. Bunların yanında daha önce blogta bahsettiğim MVV Maastrich takımından sezon başında gelecek için transfer edilen Christian Brüls ve genç Belçikalı kaleci Ruud Boffin ile birlikte yabancı sayısı iki elin parmakları kadar olmuş oldu. Yattara'nın vatandaşlığa geçmesiyle birlikte bu sayı dokuza inecek ve her şekilde bir oyuncunun sezon başında ya kiralanması ya da elenmesi gerekecek. Bunların yanında genç oyuncular Selçuk İnan, Barış Memiş, Göksu Alhas, Giray Kaçar, Ferhat Çökmüş gibi gelecek vaadedenlerin yanında takıma abilik yapan Hüseyin Çimşir, Rigobert Song gibi uluslararası tecrübeside bulunan futbolcularıyla Trabzonspor gerçekten de göz kamaştırıcı bir kadro yapısına doğru son sürat ilerlemeye devam ediyor.

Geçen sezonun sonundaki durumla bu zamanı karşılaştırdığımızda ortaya çıkan tablo gerçekten de bir Trabzonsporlunun beklediğinin çok ötesinde duruyor. Tüm Trabzonsporluların başta Sadri Şener olmak üzere bu oluşumda payı bulunan herkese kocaman bir alkış tutması gerekiyor bana göre...

Alanzinho Trabzonspor'da!

Transfer döneminin başlamasıyla birlikte sol kanat oyuncusu için arayışlarını sürdüren Trabzonspor aradığı oyuncuyu Norveç'in Stabaek takımında buldu. 25 yaşında ve 1.64 boyunda olan Brezilyalı oyuncu 2007 ve 2008 yıllarında ülkenin en iyi orta saha oyuncusu seçildi. (ama kim seçti bunu herzamanki gibi bilmiyoruz) Trabzonspor'a bonservisi 3 milyon 900 bin euro'ya malolan oyuncu dün yaptığı ilk açıklamada Trabzonspor'a geldiği için son derece mutlu olduğunu söyledi.

Alanzinho'nun videolarını izleyince edindiğim ilk izlenim son derece süratli oluşu ve bileklerine olan hakimiyeti. Bu iki özellik zaten hemen dikkat çekiyor. Trabzon'a uyum süreci ne kadar çabuk biterse o kadar çabuk faydalı olmaya başlayacaktır. Tabi burada soru işareti Ersun Yanal'ın Alanzinho'yı ilk onbire koyarsa kimi keseceği, iki forvetten biri mi, yoksa Colman mı, ya da ön liberolardan birisi mi? Bunu da ancak Alanzinho forma giymeye başlayınca anlayacağız. Transfer her iki tarafa da hayırlı olsun...

27 Ocak 2009 Salı

Turkcell Super Lig 17. Hafta Toplu Sonuçlar ve Genel Görünüm

TOPLU SONUÇLAR:

Ankaraspor - Konyaspor: 3-0 (M.Çakır,Hürriyet,Neca)

Sivasspor - Galatasaray: 2-0 (Abdurrahman,Sezer)

Ankaragücü - Antalyaspor: 0-1 (Tita)

Eskişehirspor - Gaziantepspor: 1-1 (Batuhan/Deumi)

Kayserispor - Gençlerbirliği: 1-3 (M.Topuz/Troisi-3-)

Beşiktaş - Denizlispor: 1-0 (Kratochvil-kk-)

Bursaspor - İstanbul B.Şehir Bel.: 2-0 (Romaschenko,Sercan)

Kocaelispor - Hacettepe: 4-0 (Agbetu,Taner-2-,Hamza)

Fenerbahçe - Trabzonspor: 0-0

HAFTANIN TAKIMI: Sivasspor

HAFTANIN FUTBOLCUSU: James Troisi

HAFTANIN GOLÜ: Hamza Mutlu (Kocaelispor - Hacettepe)

GOL KRALLIĞI:

14 GOL: Milan Baros

11 GOL: Mehmet Yıldız

9 GOL: Taner Gülleri

PUAN DURUMU:

1- Sivasspor: 37
2- Trabzonspor: 35
3- Galatasaray: 33
4- Ankaraspor: 33
5- Fenerbahçe: 33
6- Beşiktaş: 31
7- Kayserispor: 27
8- Gaziantepspor: 26
9- Bursaspor: 25
10- Eskişehirspor: 19
11- İstanbul B.Şehir Bel: 19
12- Gençlerbirliği: 17
13- Konyaspor: 17
14- Antalyaspor: 16
15- Denizlispor: 15
16- Ankaragücü: 15
17- Kocaelispor: 12
18- Hacettepe: 9

GENEL BAKIŞ:

Sivasspor'un Galatasaray, Beşiktaş'ın da Denizlispor galibiyetleriyle iyice önem kazanan (ki o maçların skorları tam tersi olsa da önem kazanacaktı bahsedeceğim maç) Fenerbahçe Trabzonspor maçından galip çıkmadı ve taraflar golsüz beraberlikle puanları paylaştı. Üstteki takımlardan birkaçının puan kaybettiği haftada, neden olduğunu bir türlü mantığıma uyduramadığım şekilde maçlarını Adana'da oynamaya başlayan Kayserispor ayağına gelen zirveye yaklaşma şansını James Troisi'nin resital sunduğu maçta Gençlerbirliği'ne 3-1 kaybederek kullanamadı. Bursaspor İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ni 2-0 ile geçerek Ertuğrul Sağlam'a hoşgeldin derken, ligin tam ortasında da büyük bir puan farkı oluşturdu. Herhalde bundan sonra ligin üst yarısı için ''üsttekiler'' alt yarısı için de ''alttakiler'' ifadelerini rahatça kullanabileceğiz. Ligin dibinde yer alan iki takımdan kulüp yapısı olarak sefilleri oynayan Kocaelispor Hacettepe'yi 4-0 ile geçerken Hamza Mutlu'nun attığı ''Tsubasavari'' gol izlenmeye değerdi. Eskişehirspor ile Gaziantepspor Eskişehir'de 1-1 berabere kalırken, hakkında sürekli atıp tuttuğum Batuhan Karadeniz Eskişehirspor forması ile çıktığı ilk lig maçında golünü atarak yine ''gözdağını'' vermiş oldu. Ankaraspor Konyaspor'u 3-0 ile rahat geçip Trabzonspor ile oynayacağı maçı beklemeye koyuldu. Kritik karşılaşmada Antalyaspor deplasmanda Ankaragücü'nü 1-0 yenip bir süreliğine nefes almış oldu. Haftaya Ankara'da Ankaraspor ile Trabzonspor haftanın maçını oynayacak ve şayet bu maçı Ankaraspor kazanmayı başarırsa zirvenin Sivasspor ile birlikte ikinci rengi olacak...

18. HAFTA PROGRAMI:

Kayserispor - Sivasspor (Cumartesi 14:00)
Kocaelispor - Gençlerbirliği (Cumartesi 14:00)
Ankaraspor - Trabzonspor (Cumartesi 15:00 LİGTV)
Denizlispor - Galatasaray (Cumartesi 19:00 LİGTV)
Bursaspor - Hacettepe (Pazar 14:00)
Eskişehirspor - İstanbul B.Şehir Bel. (Pazar 14:00)
Ankaragücü - Konyaspor (Pazar 14:00)
Fenerbahçe - Gaziantepspor (Pazar 17:00 LİGTV)
Beşiktaş - Antalyaspor (Pazar 20:00 LİGTV )

16. hafta genel görünüm için tıklayın...

26 Ocak 2009 Pazartesi

Skor Tahmin Oyunu 17. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

MURAT YILMAZ:6

TOLGA ŞENER:6

BALTHAZAR:3

FARUK TURUTOĞLU:0

HAKAN DEMİREL:0

YAVUSS:0


GENEL PUAN DURUMU:

TOLGA ŞENER: 159

BALTHAZAR: 150

HAKAN DEMİREL: 144

MURAT YILMAZ: 136

YAVUSS: 101

FARUK TURUTOĞLU: 77



Sonuç Getirmeyen Müthiş Tempo...

Maçtan önceki büyük beklenti Fenerbahçe'nin Trabzonspor'u Şükrü Saraçoğlu Stadyumu'nda yeneceği yönündeydi. Maçın başladığı andan itibaren ise bütün yorumlar ve beklentiler bitmiş sahada korakor bir mücadele yaşanmaya başlamıştı.

Umut Bulut ve Deivid de Souza'nın karşılıklı kaçırdıkları gol pozisyonlarından sonra özellikle 20. dakikadan itibaren Trabzonspor oyuna hakim olan rakip kalede daha çok oynayan taraftı, Yattara ve Colman'ın organizasyonlarıyla pozisyonlar yakalamaya çalışan deplasman takımı özellikle son pasları yapamayarak sonuca gitmekte zorlandı. İlk yarıda Fenerbahçe adına akılda kalan tek pozisyon Güiza'nın sağ çarprazdan kaleci ile karşı karşıya kaldığı ancak Slyvia'nın engellediği pozisyon olurken, Trabzonspor adına Colman, Gökhan Ünal ve Umut Bulut birçok pozisyonda ya son pası ya da son vuruşu yapamayarak devrenin golsüz bitmesine yardımcı oldular.

İkinci yarıda Fenerbahçe Alex'in auta giden şutuyla daha iyi bir futbol oynayacağı sinyalini versede Trabzonspor özellikle 50. dakikadan sonra tempoyu iyice arttırıp üstüste pozisyonlar yakalamaya başladı. İki kez sol çarprazdan Cale, biri çok net karşı karşıya olmak üzere iki kez Gökhan Ünal çok ciddi gol pozisyonlar yakalasada Volkan Demirel'in gününde olması ile birlikte forvet oyuncuların beceriksizliği Trabzonspor'un skor üstünlüğü yakalamasını engelledi. 80. dakikadan itibaren Trabzonsporlu oyuncularda yoğun tempoya nazaran başgösteren yorgunlukla birlikte oyun dengelenmiş oldu, özellikle maçın son dakikasında Fenerbahçe kendine yetecek golü de bir korner atışı esnasında bulacaktı neredeyse ancak maç müthiş temposuna rağmen golsüz berabere sona erdi.

Aslında bu karşılaşma için kullanışlacak en iyi tabir ''Ne şiş yandı ne kebap'' olur herhalde. Trabzonspor 2. sıradaki yerini korurken, Fenerbahçe bir basamak alta düşerek 5. sıraya indi. Evsahibi takımda sezon başından beri kanayan bir yara olan ''isteksizlik'' bu maçta da kendini gösteren en belirgin karakter oldu sarı lacivertliler için. Alex'in oyuna hemen hemen hiç katılamaması (ki bunda Trabzonspor orta sahasının müthiş presinin de büyük etkisi var) Emre Belözoğlu'nun sorumluluk almaktan uzak oyun anlayışı, Selçuk Şahin'in ön liberoda kaptırdığı sayısız topun yanında oradan oyun kurabilecek hünerde olmayışı ve Daniel Güiza'nın Fenerbahçe'ye transfer olduğu günden beri oynadığı hemen hemen en kötü karşılaşma Fenerbahçe'nin gol bulma şansını sıfıra indirdi. Rakibini rahatsız edecek pozisyon bulmakta dahi zorlanan sarı lacivertliler Trabzonspor'un oyunun belli bölümlerinde yirminin üzerinde pas yapmasına dahi izin verdi ve özellikle bu mahkum oyun tribünlerin yoğun tepkisini çekti. Fenerbahçe savunmasının verdiği ciddi açıkları ise Trabzonspor'un (zaten belli olan beceriksizlikleriyle) forvet hattı değerlendiremedi. Ben Fenerbahçe'de başta Volkan Demirel olmak üzere Gökhan Gönül ve Roberto Carlos'u beğendim. Uğur Boral sahada yok gibiydi adeta. Colin Kazım-Richards oyuna girdikten sonra bir hareket getirmesi beklense de milli futbolcuda dün akşam günüde değildi. Luis Aragones'in en kötü ihtimalle 60. dakikadan itibaren Semih'i oyuna sürmemesi ise tamamen bir ''futbol cinayeti'' oldu bana göre. Fenerbahçe'nin gol atabilecek belki de tek oyuncusu Semih Şentürk'tü dün akşam ancak başarılı oyuncu yalnızca 8 dakika forma giyme şansı bulabildi. Daniel Güiza oyundan çıkarken ıslıklanırken önümüzdeki hafta oynanacak maçta da forma giyme şansını riske attı. Tabi bunu söylerken Dede'nin insiyatifini değil Aziz Yıldırım'ın müdahalesini kastediyorum.

Trabzonspor için söylenecek çokta fazla birşey yok aslında. Yine mücadelenin topla oynamanın üst seviyede olduğu, yapılan presle rakibin ''anormal'' şekilde bunaltıldığı klasik bir Trabzonspor izledik dün akşam. Her zamanki sorun olan forvetlerin gol atamaması skoru bordo mavililerin lehine çeviremeyen en büyük unsurdu. Isaac Promise'ye gerekli şansı vermenin zamanı geldi artık bence ancak Ersun Yanal sezon başından beridir koruduğu iskeleti bozmaya yeltenir mi bunu bilmiyorum. Haftaya yine kritik bir maçı var Trabzonspor'un Ankaraspor ile deplasmanda. Bu maçtan çıkmayan 3 puanın Ankaraspor maçında mutlaka çıkması gerekiyor zirveden uzaklaşmamak için, bakalım bordo mavililer bunu başarabilecekler mi?

Trabzonspor deplasmanda Fenerbahçe'yi bu maçla birlikte 11 yıldır, yani 11 maçtır yenemiyor. Tam 9 mağlubiyet ve yalnızca 2 beraberlik alabilen Trabzonspor herhalde bu 11 maç içinde en çok bu kadar haketmişti galip gelmeyi ancak hem futbol şansı hem de sınırlı hücum gücü bu şanssızlığı kırmayı engelledi...

25 Ocak 2009 Pazar

Mikrofonlarımız Kadıköy'de...

Turkcell Super Lig'in kapanış karşılaşması yarın saat 19:00'da İstanbul Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadyumu'nda Fenerbahçe ve Trabzonspor arasında oynanacak.

16. haftanın sonunda 34 puanla lig ikincisi olan Trabzonspor, 32 puanla lig dördüncüsü olan Fenerbahçe'nin karşısına sakat ve cezalı oyuncusu olmadan çıkacak, aynı şekilde Fenerbahçe'de de kayda değer bir eksik bulunmazken sakatlığı düzelen Semih Şentürk'te bu karşılaşmada ''Dede'' görev verirse sahadaki yerini alabilecek.

Fenerbahçe'nin son yıllarda Trabzonspor üstünde kurduğu belirgin üstünlük bordo mavililerin psikolojisini olumsuz şekilde etkileyecektir mutlaka ancak bu sezon Trabzonspor'un en büyük özelliklerinden birisi oynadığı karşılaşmalarda geriye düşse dahi sahaya inatçı bir performans koyup maçları çevirebilmesi, en büyük dezavantajı ise sert rakiplere karşı oynadığı maçlarda aldığı başarısız sonuçlar. Ligin zirvesindeki takımlardan yalnızca Ankaraspor'u yenebilen (ki haftaya Ankara'ya gidiyor Trabzonspor) Karadeniz Fırtınası'nın İstanbul'da sahaya koyacağı performansta merak konusu. Fenerbahçe'nin en büyük artılarından biri Emre Belözoğlu'nun sakatlığının olmaması ve sahaya ilk onbirde çıkacak olması hiç kuşkusuz. Semih muhtemelen yedek başlayacaktır ve oyunun ''olası'' sıkıştığı dakikalarda önemli bir oyuncu olacaktır sarı lacivertliler için. Fenerbahçe kalecisi Volkan Demirel sarı lacivertlilerin en büyük handikaplarından birisi bana göre. Colman ve Selçuk'un şut girişimlerinde göstereceği performans son derece belirleyici olabilir. Gol bölgelerine iyi sızan Gökhan Ünal'ın çok sevdiği tarzda iki savunmacı olan Edu veLugano'da Umut ve Gökhan'ın karşısında zor anlar yaşayabilirler. Kontratlarını yenileyen Alex ve Roberto Carlos'tan ekstra performanslar bekleyebiliriz bu akşam zira kafaları artık son derece rahat. Trabzonspor duran toplardan özellikle kafa toplarından kolay goller yiyor ve Fenerbahçe'nin kazanacağı ceza alanı yakını fauller ve kornerler son derece önem taşıyor sarı lacivertliler için. Deivid Cale'nin karşısında ne kadar güçlü olacaksa Yattara'da Roberto Carlos ve zaman zaman Gökhan Gönül'ü o derece zorlayacaktır. Fenerbahçe'nin en büyük avantajı saha içinde iki organizatöre sahip olması bana göre. (Alex,Emre) Trabzonspor'un en büyük avantajı ise takım olarak Fenerbahçe'den daha fazla koşmaları ama en büyük avantaj ne diye soracak olursanız hem Fenerbahçe'nin psikolojik üstünlüğü hem de saha ve seyirci avantajı diyebilirim cevap olarak.

Trabzonspor'un lig maratonunda en çok önem verdiği maç olan Fenerbahçe maçında ilk dileğim maçın kırmızı kartsız, sakatsız kısaca kazasız belasız bitmesi, ikincisi de maçın hakeminin maçtan sonra hiç konuşulmaması. Bizler yani Trabzonsporlular için sezonun en heyecanlı iki maçından ilki yarın akşam oynanacak.

Yavuss gelirken Devrim'i getirmeyi unutma, kazanırsak kolbastı var kamerayı hazır ettim Facebook için...

24 Ocak 2009 Cumartesi

Sadece 3 Puan...

İlk yarının sonunda Beşiktaş'ı nerede bıraktıysak yine aynı yerinde bulduk Denizlispor karşısında bu akşam. Devre arasını Yusuf Şimşek ve Erkan Zengin transferleriyle geçen siyah beyazlılar ligin zayıf addedilebilecek ekiplerinden Denizlispor'u ''güç bela'' 1-0 yenmeyi başarırken gelecek adına sınıfta kaldı.

Kaptan Delgado'nun yokluğunda organizatörlük görevini üstlenen Yusuf Şimşek için maçtan sonra Mustafa Denizli ''çok heyecanlandı'' açıklamasını yaptı. Son 15 dakikasına yetişebildiğim maçı izlemeyi aslında özellikle Yusuf Şimşek için çok istiyordum ancak benim televizyonun karşısında bulunduğum dakikalarda Yusuf Şimşek yedek kulübesindeydi. Denizlispor'un son dakikada Tomas Abraham ile bulduğu pozisyon hariç rakip kaleye cılızda olsa atak geliştiremediğini duydum maçtan sonra keza Beşiktaş'ın da iyi futbol oynayamadığı son 15 dakika performansından da aşağı yukarı belli oluyordu.

Zapotocny'nin kırmızı kartı kesinlikle haklı bence ve Çek futbolcu küfür yüzünden 1 maçtan fazla ceza alacak bana göre. Haftaiçi Gökhan Zan atılmıştı şimdi de Zapotocny. Beşiktaş'ın eski hastalığı hortlamıyordur umarım.

Maçtan sonra Ömer Güvenç Mustafa Denizli ile dillere destan bir röportaj yaptı. Mustafa Denizli'yi zaman zaman kızdıran sorulara imza atan Ömer Güvenç ile ''Kurt Hoca''nın röportajından bir alıntı yapmak istedim:

ÖG: Hocam maçtan sonra Zapotocny ile ilk kez siz konuştunuz ne söyledi size?
MD: Ne söylediği bende kalsın Ömerciğim!
ÖG: Fakat hocam sizde kalırsa insanların kafasında soru işaretleri kalacak!
MD: Kalırsa kalsın, ne yapayım yani Ömer!!!

Buzda Dansın Galibi Sivasspor...

Sivas 4 Eylül Stadyumu'nun özellikle kış aylarında büründüğü buz pisti atmosferi Sivasspor'un Galatasaray'a evsahipliği yaptığı 17. hafta maçında da öne çıkan en büyük doğa olayıydı. Galatasaray'ın sakatlığı süren Lincoln ve cezalı Ayhan Akman'dan yoksun çıktığı karşılaşma ev sahibi ekibin 2-0'lık net galibiyetiyle sonuçlandı.

Geçen sezon Sivasspor kendi sahasında 3 büyüklerin hepsine yenilirken, Galatasaray'dan 5, Fenerbahçe'den 4, Beşiktaş'tan ise 2 gol yemişti. Bu sezon sahasında ağırladığı iki büyükten Fenerbahçe'yi 1 gol yiyerek, Galatasaray'ı ise gol yemeden yenmeyi başardı Sivasspor ki zaten başlı başlına bu istatistik bile geçen sezondan bu sezona ne kadar üstüne eklediklerini gösteren belirgin bir örnek. Ümit Karan'ın atıldığı pozisyon maçın kırılma noktası olarak kabul edilebilir, şayet Ümit Karan'ın ağzından küfür çıkmadıysa atılması son derece ağır bir karar bana göre. Maçtan sonra küfür etmediğini söylese de yardımcı hakeme birşeyler söylediği ve sözler ağzından çıkar çıkmaz yardımcı hakemin bayrağı çekip orta hakemi uyardığını maçtan sonraki özetlerden gördüm. (İş seyahati nedeniyle maçı izleyemedim maalesef)

4 maç yapacaktı bu iki takım ligin sonuna kadar, bunlardan ilki Sivas'ta oynandı ve Sivasspor Galatasaray'ı mağlup etmeyi başardı. Bundan sonra Fortis Kupası maçı için Sivasspor İstanbul'a gelecek. Bence Sivasspor Galatasaray'ı tam yenmesi gereken yerde yendi. Şayet son hafta aralarında oynayacakları maç şampiyonu belirleyecek maç olmazsa Sivasspor bu dört maçın içinde en değerlisini kazanmış oldu bana göre. Bundan sonrası Galatasaray'ın intikam çığlığı olur artık...

22 Ocak 2009 Perşembe

Gelin İzmir'de Oynayalım!

Fortis Türkiye Kupası'nda Sivasspor ile eşleşen Galatasaray'ın ''cin'' yöneticisi Haldun Üstünel'in Sivasspor camiasına iki maçı da İzmir'de oynamak için basın aracılığıyla ''nabız yokladığını'' dünkü haberlerden biliyoruz. Haldun Üstünel'in bu teklifle ilgili yaptığı açıklama ise ''Hasılatlar yüksek olur'' şeklinde.

Her sezon Türkiye Kupası maçları için İzmir konusu bir şekilde gündeme geliyor maalesef, Haldun Üstünel çıkıp ''Sivas'ın hava şartları uygun değil, 15 günde iki defa oraya gitmek istemiyoruz, biz de fedakarlık yapıp İzmir'e gidelim, iki maçı da orada oynayalım'' dese tabi ki tepki görür ancak ''cinlik'' yapmış olmaz dürüstçe düşüncelerini ya da camianın beklentisini ortaya koymuş olur.

Olayın farklı boyutları da var aslında. Misal kombine kart sahibi bir Galatasaray ya da Sivasspor taraftarı olası bir Türkiye Kupası çeyrek final maçını kombine kart aldığı takımın ''keyfi bir kararla'' maçını kendi sahasında oynamak yerine başka bir şehri tercih edeceğini hesaplamış mıdır? Taraftar ulaşım masraflarını kulüpten talep edebilir mi mesela? Haldun Üstünel federasyona başvurdu mu bu açıklamayı yapmadan önce? Olumlu bir cevap aldı mı? 1. Lige Süper Lig adını vermişken, yayın hakları için milyar dolarlar konuşulurken, Roberto Carlos, Milan Baros, Harry Kewell gibi ''top class'' futbolcular ligimizde top koştururken konuştuğumuz şeyler ne kadar anlamsız ve gereksiz aslında.

Son olarak paylaşmak isterim, vakti zamanında Vestel Manisaspor Manisa'da Beşiktaş ve Galatasaray ile oynayacağı maçları ''Hadi gelin İzmir'de oynayalım'' teklifleriyle ve federasyonun bunu kabul etmesi sayesinde İzmir'de oynamış ve ikisini de kaybetmiş, Fenerbahçe maçına sıra geldiğinde ortalık ayağa kalkmış, maç Manisa'da oynanmış ve karşılaşmayı Vestel Manisaspor 5-3 kazanarak Denizlispor ile birlikte Fenerbahçe tarihinin en trajik ''kaçan şampiyonluk'' öykülerinden birisinde yer almıştı. Bu İzmir konusu Türk futbolunun başına her daim çorap örmeye devam edecek galiba...

İkinci Raund

Sezon başında Kemal Aslan transferi hakkında Fenerbahçe ile Gaziantepspor arasında çıkan polemiği ve Kemal Aslan'ın Gaziantepspor ile sezon başı hazırlık kampına gittikten sonra ligin başlamasına sayılı günler kala birkaç saat içinde Kocaelispor'a geçişini hepimiz hatırlıyoruzdur.

Bu kez transfer etmek isteyen takım Fenerbahçe ve transfer edilmek istenen oyuncu Gaziantepspor'un genç takım kaptanı Bekir İrtegün. Bekir'in transferi için yapılan pazarlıklar olumsuz sonuçlanınca Gaziantepspor başkanı İbrahim Kızıl ''Anlaşamadık'' açıklamasını yaparken, Fenerbahçe asbaşkanı Nihat Özdemir ise ''Transfer sezon sonuna kaldı, Bekir sezon sonunda serbest kalıyor, oyuncuyu sezon sonunda kadromuza katacağız'' açıklamasını yapmıştı. Tabi ki bu aşamada ben de dahil birçok kişi transfer hikayesinin kapandığını düşündü ancak hikaye yeni başlamış anladığım kadarıyla.

İbrahim Kızıl özellikle futbolcunun serbest kalacağının vurgulanıp ''Gaziantepspor vermedi ama zaten sezon sonu serbest kalıyor ve biz Fenerbahçe'yiz tabi ki oyuncu bize gelecek'' şeklinde yorumlanabilecek açıklamaya hiddetlenip benim de televizyondan izlediğim açıklamasında ''Bekir benim sözleşmeli futbolcum hangi takıma gideceğine ben karar veririm, Fenerbahçe Kulübü bu şekilde davranmaya devam ederse Bekir'i Fenerbahçe hariç herhangi bir takıma verir alacağım 500.00 euroyu da Mehmetçik Vakfı'na bağışlarım'' açıklamasını yaptı. Zaten bu açıklama baştan aşağı yanlış zira Nihat Özdemir'in bahsettiği durum bu anın değil futbolcunun serbest kalacağı Mayıs ayının yani sezon sonunun planlamasıyla alakalı. O dönem geldiği zaman başkan futbolcu için herhangi bir ücret talep edemiyor, İbrahim Kızıl'ın bunu bilmesi lazım. Başkanın asıl kızdığı ''Vermediler ama onlar kaybetti'' yaklaşımı muhtemelen. Fenerbahçe derhal internet sitesinden ''kınayan'' bir açıklama yaptı ama metni okudum ve biraz sert kaçtığını düşünüyorum. Pazarlık yapılmış anlaşma olmamış ve polemik tavana vurmuş kısaca çünkü dün akşam da İbrahim Kızıl Ntvspor kanalına çıkıp internet sitesinden yapılan açıklama için ''Haddini aşan bir açıklama'' ifadesini kullandı.

Şunu belirtmek lazım, hem Nihat Özdemir'in hem de İbrahim Kızıl'ın olaya yaklaşımları son derece yanlış. Nihat Özdemir'in sezon sonuna yönelik yaptığı açıklama İspanya veya İngiltere'de olsa yadırganmaz belki ama ülkemiz henüz bu tip ''profesyonelliklere'' tam olarak hazır değil. İbrahim Kızıl'ın tepkisi teklif getirilen ancak transferi gerçekleşmeyen kontratlı bir futbolcu için sezon sonu planının ''uluorta'' yapılmasına. Nihat Özdemir'in tepkisi ise tamamen futbolcunun verilmemesine. Gerisi zaten adı üstünde ''polemik'' işte.

Sezon başında Kemal Aslan için yaşanan gerginlik şimdi Bekir İrtegün ile tam gaz devam ediyor, bu işin sonunu nereye varacak, Bekir İrtegün ya da Aziz Yıldırım bu polemiğin içine dahil olacaklar mı bilmiyorum ama Fenerbahçe - Gaziantepspor maçının tarihi epeyce yaklaştı, umarım bir sıkıntı yaşanmaz...

21 Ocak 2009 Çarşamba

Skor Tahmin Oyunu 17. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

ANKARASPOR - KONYASPOR

SİVASSPOR - GALATASARAY

BEŞİKTAŞ - DENİZLİSPOR

FENERBAHÇE - TRABZONSPOR

BENİM TAHMİNLERİM:

Ankaraspor - Konyaspor: 3-1 (Murat Tosun,Konate,Adem Koçak/Erdal Kılıçarslan)
Sivasspor - Galatasaray:1-1 (Mehmet Yıldız/Lincoln)
Beşiktaş - Denizlispor: 2-1 (Nobre,Bobo/Roberts)
Fenerbahçe - Trabzonspor: 0-2 (İbrahima Yattara, Gökhan Ünal)

KIRMIZI KART CEZALISI: Mattias Delgado (Beşiktaş)

SARI KART CEZALISI: Fernando Meira (Galatasaray)

Tüm katılımcılara ligin ikinci yarısında başarılar diliyorum...

16. Hafta genel puan durumu için tıklayın
16. Hafta Turkcell Süper Lig Genel Bakış için tıklayın

Fortis Türkiye Kupası Çeyrek Final Eşleşmeleri...

Geçen yıl Kayserispor ile Gençlerbirliği'nin finalini oynadığı ve Kayserispor'un normal süresi ile uzatmalarının 0-0 bittiği karşılaşmada Gençlerbirliği'ni penaltı atışları sonunda 10-9 mağlup ederek kupaya uzandığını hepimiz hatırlayacağız. Bu sezon bu iki takımın da çeyrek final göremediği Fortis Kupası'nın kuraları çekildi ve eşleşmeler belli oldu:

Bursaspor - Fenerbahçe: İlk maçı deplasmanda oynamak her zaman bir avantajdır ve Fenerbahçe bu avantaja sahip Bursaspor karşısında. Kupanın en büyük heyecanı Fenerbahçe'nin yıllardır kazanamıyor olması. Hiç kuşkusuz kupa maçları sarı lacivertli camiayı diğer takımlara nazaran biraz daha fazla ilgilendiriyor zira her elendikleri maç sonrası Flintstones'lardan tutun da Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar çeşitli taşlamalara maruz kalıyorlar. Bu yüzden Bursaspor ile oynanacak olan iki maça da as takım ile çıkıp kendilerine yetecek skoru alacaklarını tahmin ediyorum. Son dönemde olduğu gibi Fenerbahçe'nin kupayı alamama ihtimali Galatasaray ya da Beşiktaş'a elenmelerinden geçecek gibi duruyor. Turun favorisi Fenerbahçe.

Sivasspor - Galatasaray: Çeyrek finalin en sert eşleşmesinde her geçen yıl daha da büyüyen Sivasspor, ligin ilk yarısını ''tırnağının ucunda'' bitiren Galatasaray'a karşı mücadele edecek. İlk maç Sivas'ın ''Sibirya soğuğunda'' oynanacağından az gollü hatta gol olmadan bitmesi muhtemel bir maç olacak gibi görünüyor, bence bu turun galibini Ali Sami Yen'deki maç belirleyecek ve tabiki favori Galatasaray olacak. Kura çekiminden sonra ''Galatasaray'ı kesinlikle eleyeceğiz'' şeklinde açıklamalar yapan Sivasspor basın sözcüsünün (adını unuttum özür dilerim) Mecnun Odyakmaz ya da Bülent Uygun tarafından (Bülent Uygun'un Mecnun Odyakmaz kadar söz sahibi olduğunu düşünüyorum Sivasspor'da) fırçalandığını tahmin ediyorum çünkü bu açıklamalar Galatasaray kanadında mutlaka artı bir motivasyon yaratacaktır.

Beşiktaş - Antalyaspor: Üç büyüklerden yalnızca Beşiktaş ilk maçı kendi sahasında oynuyor. Türkiye Kupası'nı iki sezondur kazanıyorlardı geçen seneye kadar. Bu sezonda hedefleri şampiyonluk hiç kuşkusuz. Antalyaspor ise daha mütevazi ve ''gidebilecekleri yere kadar'' gitmek istiyorlar. Mehmet Özdilek eski bir Beşiktaşlı hatta efsane bir Beşiktaşlı olarak kendi tuttuğu takıma karşı bir zafer kazanmak isteyecektir. Bana göre sezonun en flaş forvetlerinden olan Fildişi'li Sergei Djeuhoua önderliğinde Antalyaspor Beşiktaş'ı kesinlikle zorlayacaktır ancak tabiki favori Mustafa Denizli yönetiminde bu kupanın tecrübeli takımı Beşiktaş.

Ankaraspor - Denizlispor: Sivasspor ile beraber gruptan yükselen Denizlispor ligin sert takımlarından Ankaraspor ile yarı finale yükselmek için kozlarını paylaşacak. Lig performanslarına baktığımızda Ankaraspor'un Denizlispor'u elemesi son derece normal sonuç olacak ancak Denizlispor'da bana göre gerçek bir turnuva takımı ve bu eşleşme her türlü sonuca açık. Aykut Kocaman kendine Türkiye Kupası'nı hedefledi mi bilmiyorum ama Denizlispor'un hem ligde bulunduğu konum hem de prestij açısından kupaya daha fazla asılacağına eminim ancak her ne olursa olsun turun favorisi bana göre Ankaraspor.

Son olarak kupanın statüsü ve eşleşmelerin şekli hakkında birkaç şey söylemek istiyorum. Öncelikle kupa statüsünün son derece yanlış olduğundan ve Bank Asya Ligi veya daha alt liglerden takımların hemen hemen hiç şansı olmadığından bahsetmek istiyorum. Eğer kupanın adı Türkiye Kupası ise bu kupaya (amatör takımlar için birşey diyemem ama olsalar güzel olur) 3. ligin her kategorisinden her takımın, 2. ligin her kategorisinden her takımın, Bank Asya Ligi ve Süper Lig'den de tüm takımların aynı anda başlaması gerektiğini, tek maçlı eleminasyon sistemiyle oynanması gerektiğinin ve finalin oynanacağı stadın kupa başlamadan belirlenmesi gerektiği kanaatindeyim. Bu sayede Adana Demirspor'un geçen sene yarattığı mucizeyi hemen her sezon bir ya da birkaç alt lig takımından bekleyebiliriz. Yoksa bu kupa bu şekliyle hiç tat ve heyecan vermiyor maalesef.

2010'da Giderim...

Edu Dracena Olympiakos'tan sonra yaşadığı ikinci Avrupa Kıtası deneyimi olan Fenerbahçe'de (Kadıköy'ün Asya sınırları içerisinde olduğunu bir an unutalım) dikiş tutturmayı başarmış ve partneri Lugano ile birlikte Türkiye Ligi şampiyonluğu ve Şampiyonlar Ligi çeyrek final deneyimi yaşamış bir oyuncu. Geçen gün yaptığı açıklamada ''Kontratım 2010 yılında bitiyor ve ben daha görünür bir ligde oynamak istiyorum'' ifadelerini kullandı. Daha görünür liglerden kastı ise hiç kuşkusuz İtalya, İngiltere, İspanya ya da en kötü ihtimalle Almanya ligi olmalı.

Edu Dracena gözümde hiçbir zaman kaliteli bir stoper olmadı, Türkiye Ligi'nde Fenerbahçe formasını sürekli giymesi tabi ki bir başarı ancak görünür bir lige gidebilmesi için de görünür bir futbol oynaması gerektiği kanısındayım. Şampiyonluğu kaybettikleri Galatasaray maçında Volkan Demirel ile birlikte yaptıkları hatayı umarım ''görünür lig kulüpleri'' gözardı ederler 2010 yılı geldiğinde...

19 Ocak 2009 Pazartesi

Transferin Son Gözdesi mi?

Beşiktaş'ta ismini duyuran daha sonra Denizlispor'da yıldızını parlatan ve Trabzonspor formasıyla başarılı maçlar çıkaran Ersen Martin, Nuri Albayrak yönetimindeki Trabzonspor'dan (benim duyduğum en komik transfer öyküsüdür) İspanya'nın Recreativo Huelva takımına transfer olmuştu. Ağır bir sakatlık yaşarken İspanya'ya transfer olan Ersen Martin aslında çıktığı ilk maçta gördüğü kırmızı kartla İspanya macerasının sonunun nasıl olacağını belli etmişti. Recreativo'nun teknik direktörü Luis Lucas Alcaraz ile (hocanın ismine bayıldım) tartışarak tedavisini sürdürmek üzere Almanya'ya gitti dün gurbetçi futbolcu.

Ersen Martin ile yapılan röportajda ise kendisi ''Bir daha Recreativo formasını giymek istemiyorum'' dedi. Zaten o formayı pek fazla giymemiş olan Ersen Martin'in sakatlığının ne durumda olduğunu bilmiyorum ancak transferde son haftasına girecek olan Süper Lig ekiplerimizin telefon rehberlerine Ersen Martin'in numarasını da ekleyecekleri kesin gibi gözüküyor...

Çeyrek Finalistler Belli Oldu.

Toplam 4 grupta beşer takımın mücadele ettiği Fortis Türkiye Kupası'nda gruplarında ilk iki sıraya girip çeyrek final oynamayı hakeden takımlar belli oldu. Geçen sezon final oynayan iki takım Gençlerbirliği ve Kayserispor'un yanında Trabzonspor'da kupaya grup mücadelesini geçemeyerek veda etti. Grupların en başarılı takımları oynadığı dört maçın tamamını kazanan Beşiktaş ve Fenerbahçe oldu. Fenerbahçe oynadığı dört maçın hiçbirinde gol yemeyerek bana göre grupların en başarılı takımı oldu. Dört maçta dokuzar gol atan Bursaspor, Ankaraspor ve Beşiktaş en golcü takımlar olurken, yalnızca bir gol atabilen Tokatspor grupların en kısır takımı oldu. Gruplarından yükselip çeyrek final oynama hakkı elde eden takımlar ise:

A GRUBU:

BEŞİKTAŞ
ANTALYASPOR

B GRUBU:

GALATASARAY
ANKARASPOR

C GRUBU:

SİVASSPOR
DENİZLİSPOR

D GRUBU:

FENERBAHÇE
BURSASPOR

oldular. Tüm araştırmalarıma rağmen çeyrek final kuralarının ne zaman, hangi statüde (seribaşı ya da çapraz eşleşme) çekileceğini ve maç tarihlerini öğrenemedim. Fortis Türkiye Kupası'nın en heyecanlı yanı hiç kuşkusuz Fenerbahçe'nin bu kupayı uzun yıllardır kazanamıyor oluşu. Bu kupayı yine bu özelliğiyle takip etmeye devam edeceğiz...

15 Ocak 2009 Perşembe

San Antonio Lakers'ı Devirdi.

San Antonio Spurs - Dallas Mavericks maçlarından sonra en sevdiğim ikinci karşılaşmada San Antonio Spurs - Los Angeles Lakers maçlarıdır. Dün gece bu maçlardan biri daha oynandı ve yine son yıllarda verdiği heyecandan hiçbir şey yitirmeden.

Derek Fisher Lakers'ta oynarken San Antonio Spurs'un 4-3 kazandığı bir konferans bir yarı final eşleşmesinde bitime 0.4 saniye kala attığı inanılmaz basketle Lakers'ı seride ayakta tutmuş ve o karşılaşma NBA'de ''hit'' karşılaşmalar arasındaki yerini almıştı. Aynı Derek Fisher bu maçtan 3 sezon sonra bu kez maçın son anlarında yaptığı kritik faulle karşılaşmanın kaybedilmesindeki belki de en kritik hatanın altına imzasını attı.

Kobe Bryant'ın bitime 12 saniye kala attığı üçlükle 111-109 öne fırlayan Lakers karşısında Roger Mason bulduğu basketin yanına bir de Derek Fisher'ın faulu eklendi. Mason kullandığı tek atışı da sayıya çevirerek bitime 9 saniye kala Spurs'u 112-111 öne geçirmeyi başardı. Lakers'ın son hücumunda Trevor Ariza (bu sezon parlayan yıldızlardan) topu kaybedince gülen taraf ev sahibi San Antonio Spurs oldu.

Texas temsilcisinde Manu Ginobili 27 sayı, Tim Duncan ise 20 sayı, 10 ribaund ve 8 asistle oynadı. Lakers'ın süperstarı Kobe Bryant 29 sayı 10 asist ve 7 ribaundluk bir performans ortaya koydu.

Son olarak postun fotoğrafında görünen sahnenin devamı Duncan'ın Kobe'yi bloklamasıyla geldi ancak tertemiz olan bloğa hakemler faul çalarak, Kobe'nin karizmasının çizilmesine izin vermemiş oldular...

Bir Geleneğin Sonu...

Hayati önem taşıyordu Efes Pilsen için Real Madrid ile deplasmanda oynanacak olan son maç. Şayet Efes Pilsen kaybeder ve Armani Jeans Milano deplasmanda Panionios'u yenerse Euroleaguge tarihinde ilk kez Efes Pilsen olmadan bir TOP16 oynanacaktı. Korkulan senaryo adım adım gerçekleşti ve Ergin Ataman'ın Efes Pilsen'i Real Madrid'e Madrid'de 80-69 mağlup olurken Armani Jeans Milano'da deplasmanda Panionios'u 87-77 mağlup ederek Efes Pilsen'in önünde TOP16 vizesi almayı başardı.

Başta Türk oyunculara inanıp güvenmeyen ve sahadaki bitik hallerini göre göre Kakiouzis, Drobjnak ve Clifford Hammonds'a tahammül etme başarısı gösteren Ergin Ataman olmak üzere nasıl bir geleneği temsil ettiklerinden bihaber olan takım oyuncularını ve ve kulübün başından acilen ayrılması gereken Engin Özerhun'u tebrik ediyorum! Zaten bir müessese kulübü olan Efes Pilsen'in gerçek başkanı olan Tuncay Özilhan'a umarım ''kapatma'' kelimesini düşündürmeye başlamamışlardır.

Ergin Ataman maçtan sonra ''oyunculara karşı duyduğu hayal kırıklığından'' (ki bunu hep yapıyor maalesef) ve ''Euroleague hakem organizasyonundan'' duyduğu üzüntüyü dile getirdi. O geminin kaptanı olarak sorumluluğu üstüne alması gerekirken hem de... Avrupa'da takım çalıştırmış bir coach olan Ataman gemiyi farelerle birlikte en önde terketmeyi seçti... Hiç arkasına bakmadan...

Ne Yaptın Sen Memo!

Carlos Boozer ve Paul Millsap gibi iki yıldızından yoksun oynuyordu maçlarını Utah Jazz bir süredir. Babasının hastalığı nedeniyle Türkiye'ye gelen ve bu süreçte birkaç maç kaçıran Mehmet Okur'un da yokluğunda Utah iç sahada oynadığı 4 maçtan yalnızca 1 galibiyet koparabilmiş (Oklahoma City Thunder'a karşı) ve yıldızlarının dönünüşünü beklemeye koyulmuştu. İlk önce Mehmet Okur geldi ve O'nun dönüşüyle birlikte maç kazanmaya başladılar. Skor olarak bahsettiğim periyodda sürekli 20 sayı civarlarında, ribaundlarda da 10 rakamının sınırlarında gezen Mehmet Okur, 40 dakika süre aldığı Indiana Pacers maçında patlamayı gerçekleştirdi ve Utah Jazz'ın Indiana Pacers'ı 120-113 yendiği karşılaşmada 19/13 saha içi, ve 15/14 serbest atış isabetleriyle oynadığı maçta 43 sayı 9 ribaund ve 3 asistlik bir performans ortaya koydu. Takımının ve sahanın en skorer oyuncusu olan Memo için bu rakam aynı zamanda kendi kariyer rekoru oldu. Eğer yanlış hatırlamıyorsam Mehmet Okur'un önceki performansı 38 sayıydı. Ayrıca 1975'ten beri ilk kez bir Utah pivotu 40 ve üzeri sayılara ulaşmış oldu.

Mehmet Okur için bir gecelik bile olsa 43 sayı önemli bir mihenk taşı oldu All-star öncesi. Tanjevic'le aralarında sorun olduğu için bu aralar Milli Takım kadrosuna çağırılmayan Okur'un bu performansı gününde olduğunda yapabileceklerini göstermesi adına da son derece anlamlı. Kesinlikle karşılaştırmak için yazmıyorum ama Hidayet'in 1,5 sezondur yakaladığı istikrarı yakalaması çok önemli bundan sonra Mehmet'in. Memo'dan her gece bu tip performanslar bekleyemeyiz ancak en azından All-Star'a kadar, bir iki kez daha otuzlu rakamları zorlaması O'nun adına büyük avantaj olur.

Son sözüm ise şanlı medyaya. 43 sayıyı duyar duymaz ''Memo Amerika'nın Kahramanı'', ''Memo Amerikalıları Büyüledi'' ya da ''Memo Amerika'yı Dize Getirdi'' gibi anlamsız başlıkları neden atarlar anlamıyorum. NBA'de hemen her gece 40 ve üzeri sayı atan oyuncuya rastlamak hiçte anormal bir durum değil. Haberi olduğundan büyük göstermek, üzerine ''cila çekmek'' ne kazandırıyor medyaya anlamış değilim. Yalnızca milliyet.com.tr'nin ''Ne Yaptın Sen Memo!'' başlığını beğendim. Unutmadan bir de gazetevatan.com'un ''Memo Çıldırdı!'' başlığına da çok güldüm belirtmek isterim. Mehmet Okur'un bu tip performanslarının devamını diliyorum bundan sonrası için...

NOT: 43 sayıyı izlemek isteyenler buraya tıklayabilir...

12 Ocak 2009 Pazartesi

Nobre Fenerbahçe'ye Döner mi?

2 gündür dolaşan bir şehir efsanesi Nobre'nin Fenerbahçe'ye dönmesi. Türk statüsü alıp Türkiye içindeki transferleri adına önemli bir koz elde eden Marcio (Mert) Nobre'nin Beşiktaş ile olan kontratı sezon sonunda sona eriyor ve taraflar henüz anlaşma sağlayamadı bildiğiniz gibi. Nobre'nin menejeri olan Uruguaylı Juan Figger Nobre için Beşiktaş yönetimine ''Elinizi çabuk tutun yoksa Fenerbahçe'ye gideceğiz!'' tehdidini savurmuş söylenene göre. Nobre'nin bu iş için dünden razı olduğuna adım gibi eminim, Alex'in, Deivid'in yani ''Kankalarının'' bulunduğu bir takımda oynamayı tabi ki isteyecektir, herşeyden önce ikinci kaptanlığa kadar yükselsede Beşiktaş'ta bir türlü dikiş tutturamadığı ve ''eğreti'' durduğu bir gerçek bana göre. Nobre'nin Alex ile olan uyumu ''Alex'in Nobre'si'' yakıştırmaları bile yaptırmıştı insanlara vakti zamanında.

İşin diğer boyutu ise Aziz Yıldırım'ın Nobre'yi Fenerbahçe'ye kabul edip etmeyeceği ve taraftarın Nobre'yi bağrına basıp basmayacağı. Bana göre iki ihtimalde zayıf. Aziz Yıldırım'in Nobre'yi geriye alacağını düşünmüyorum çünkü Aziz Yıldırım yönetimindeki Fenerbahçe'de giden futbolcusu hiçbir şekilde geriye gelmedi şimdiye kadar böyle bir anlayışı yok sarı lacivertlilerin, taraftar ise şayet hücum hattına takviye yapılırsa Nobre yerine daha ''kalifiye'' bir golcü isteyecektir mutlaka, hatta bu söylenenler tamamen bir masal bile olabilir, gerçeği ancak Nobre Beşiktaş ile yeni kontrat ya da başka bir takımla ''yeni bir'' kontrat imzaladığında öğreneceğiz...

Mesut'un Tercihi...

Mesut Özil Bundesliga'nın bu aralar belki de en çok yıldızı parlayan oyuncusu ancak adından da anlaşılacağı gibi bir Türk Mesut. Bizim tabirimizle ''Almancı''. Performansı artıp yeteneklerini iyice sergilemeye başlayınca henüz ne Almanya'nın ne de Türkiye'nin milli takım formasını giymediği için aylardır hakkında çeşitli haberler yapılıyor. Son olarak Barış Özbek'in ''Mesut benim arkadaşım ve sanıyorum Türk milli takımının formasını seçecek'' açıklamasını görmüştük. Dün de efsanevi Alman futbolcu Klaus Allofs (Werder Bremen genel menejeri aynı zamanda) Mesut Özil konusunda Alman Futbol Federasyonu'nu ''uyumakla'' suçladı.

Görüntüye göre Mesut Türk Milli Takım formasına bayağı yaklaştı. Hamit ve Halil Altıntop kardeşler, Yıldıray Baştürk gibi oyuncuları gerekli altyapı eğitimini vererek Türk Milli Takımı'na kazandıran Almanya'ya şayet Mesut Özil ''bizi'' tercih ederse bir kez daha teşekkür etmemiz gerekecek...

20-0

ULEB Eurocup D Grubu'nda oynanması gereken ancak oynanamayan Türk Telekomspor - Bnei Hasharon maçını herkes hatırlayacaktır. İsrail takımı ısınmak için sahaya çıktığı andan itibaren adeta üzerlerine saldırmak için bekleyen tabiri caizse ''kudurmuş'' bir taraftar topluluğu vardı salonda. Bu ortamda maçın oynanması mümkün değildi, bunun üzerine hakemler salonu boşalttı ve maçı nispeten oynanabilir hale getirdi ancak bu kez de Bnei Hasharon ekibinin yöneticileri ''uygun koşullar'' sağlanamadığı gerekçesiyle sahaya çıkmayı reddedip, ülkesine döndü. Bu maçın skoruyla ilgili olarak beklediğim gerçekleşti ve maçı ULEB kararıyla Türk Telekom 20-0 hükmen kazandı.

Ben hep spor sahalarında spor yapılmasından yanayım, ha zamanında Fenerbahçe tribünlerinde Panathinaikos maçında ''Since 1453'' yazılı üzerinde atın üstünde olduğu halde elinde kılıcı olan Fatih Sultan Mehmet posterleri açılınca gururumuz okşanmış ve bunu yapanları daha doğrusu düşünenleri tebrik etmiştik. İş yalnızca bu tip ''siyasi taşlamalarla'' kalmayınca ise tatsızlaşıyor, Yunanlıların kendi bakanlarını yumurta (nereden buldularsa İstanbul'da) yağmuruna tutmaları, ne zaman Yunanistan'a bir maça gitsek açılan küfürlü pankartlar hep bu işi tatsızlaştıran unsurlar. Sonunda biz de bir tatsızlığa imza atmış olduk ve belki de halkımızın takımdaki oyuncuların yarısından fazlasının yabancı olduğu ama sonuç olarak İsrail'i temsil eden Hasharon ekibine yaptığı saldırı sayesinde Türk Telekom'un galibiyetine yardımcı olmayı başardık!

Tek dileğim (tüm dünya için söylüyorum) spor sahalarında yalnızca spor yapılması ve siyasi konuların ince taşlamaların ötesine geçmemesi...

9 Ocak 2009 Cuma

Atom Bombasından 1 Ay Sonra Hiroshima...


TOP16 Garantilendi.

Union Olimpija deplasmanına çıktı Fenerbahçe Ülkerspor dün akşam, Beko Ligi'nde Galatasaray Cafe Crown'a karşı ağır bir mağlubiyet almışlardı. Muhtemelen kaybedeceğini düşünüyordum Fenerbahçe Ülkerspor'un (tahmin konusunda Kaan Kural'dan sonra ben gelirim karavana da!..) ancak 20 sayı farkla Mehmet Baturalp'in tabiriyle ''muazzam'' bir galibiyet aldı Fenerbahçe Ülkerspor. Efes Pilsen kendi sahasında CSKA Moskova'dan 19 sayı fark yemişti bir gün önce ve yazmaya bile elim gitmemişti çünkü o kadar belliydi maçın o skorla biteceği zaten bitmeseydi haber değeri taşırdı.

Fenerbahçe Ülkerspor'un en skorer oyuncusu sezon başında sakatlıklarla boğuşan ve döndükten sonra da bir türlü ritim yakalamayan Ömer Onan oldu. Ömer'in 20 sayısına, Mirsad 16 sayı 6 ribaund, Oğuz Savaş'ta 10 sayıyla eşlik etti.

Gruptaki son maç Lottomatica Roma ile Abdi İpekçi'de oynanacak. Bu maçta alınacak 10 sayılık bir galibiyet Fenerbahçe Ülkerspor'u grup ikincisi olarak TOP16'ya yükselecek. Roma'yı bu farkla yıkamasa da Fenerbahçe Ülkerspor'un dün gece aldığı skor Euroleague'e toptan bir ''gözdağı'' demekti aynı zamanda. Umarım başarıları TOP16'da da aynı şekilde devam eder...

Yusuf Şimşek Beşiktaş'ta!!!

Trabzonspor'un ilk yarının bitmesiyle birlikte Yusuf Şimşek için yoğun çaba gösterdiğini ve Bursaspor yönetimini ikna etmeye çalıştığını biliyor ve takip ediyorduk hatta Yusuf'un Trabzonspor'a gitmek için Bursaspor yönetimine rest çektiği de basına yansıyan gelişmelerdendi. Bugün ''Yusuf'un Trabzonspor'a transferi gerçekleşti '' başlığında bir post yazacaktım çünkü dün akşam Yusuf Şimşek Trabzonspor'un kamp kadrosuna dahil olmuştu.İş bitirici(!) yöneticilerle donanmış Beşiktaş'ın dün gece devreye girerek daha önce Trabzonspor'un 600 bin dolara anlaşmaya vardığı Yusuf için Bursaspor'a 1.5 milyon euro para artı Aydın Karabulut artı Tuna Üzümcü'yü teklif ederek transferi bitirdiği bugün kamuoyuna yansıdı.

Yusuf Şimşek'in oynadığı futbol bana hep ''halı saha futbolu'' gibi gelirdi, Fenerbahçe'de oynarken de beğenmezdim kendisini. Denizlispor'dayken ise futbolu gerçekten ivme kazandı, takımı tek başına yönetti, attı, attırdı, liderliğin gerektirdiği her şeyi yaptı. 32 yaşında milli takım forması giyip, dakika aldı. Trabzonspor'da başarılı olabilir miydi? Bence denemeye değerdi. Kapanan anadolu takımlarına karşı ''çilingir'' vazifesi görebilirdi. Beşiktaş'a yararlı olur mu? Bence denemeye değer. Kapanan anadolu takımlarına karşı ''çilingir'' vazifesi görebilir ama karşılığında verilen 1.5 milyon euro ve pırıl pırıl Aydın Karabulut yok mu? Bıyık altından güldüm yine haberi okuyunca ''Aydın Karabulut değil de keşke Serdar Özkan'ı verseydiniz'' dedim kendi kendime...

Mucizeye Ramak Kala...

''Bir dünya'' gol kaçırmıştı Galatasaray Şehmuz'un voleyle attığı şık gole kadar. Lincoln ve Kewell'ı çıkarırsak tamamen as kadrosuyla sahada olan sarı kırmızılı takım karşısında Altay hem mücadelesi hem de müthiş şansıyla maçın son demine önde girmeyi başardı. 82'de Baros penaltıyı inanılmaz kötü kullanıp kaleciye nişanlayınca ''Büyük Altay'ın'' umutları iyice arttı ancak önce Yaser Fatih Tekke stili süper bir kafa golüyle skoru bitime 5 dakika kala 1-1'e getirdi ardından da 89'da Milan Baros ayakta kalmayı başardığı pozisyonun yani iyi niyetinin ödülünü şık bir golle alarak skoru 2-1'e taşıyıp ''mucizeyi'' engellemeyi başardı. Galatasaray kaybetse grupta işler sarpa saracaktı ama bir şekilde kazanmayı başardı sarı kırmızılı ekip. Servet'in tek başına savunma yaptığı anlarda Thiago yerine daha kuvvetli bir forveti olabilseydi siyah beyazlı ekibin farkı artırabilecek ''pozisyon başlangıçlarını'' bile golle sonuçlandırabilirdi..Altay ama olmadı. 82. dakikada penaltı kaçırmış rakiplerinden son 10 dakikada 2 gol yiyip maçı kaybettiler zaten bu yüzden Altay Bank Asya Ligi'nde üst sıraları zorlayan bir takım hüviyetindeyken Galatasaray UEFA Kupası finalini hedefliyor.

Altay için gerçekten fazlasıyla üzüldüm zira bu galibiyet hem futbolumuza hem de kökleri çok eski olan ''Büyük Altay''a güzel bir renk olacaktı...

7 Ocak 2009 Çarşamba

Engin İpekoğlu'ndan Kaan Dobra'ya Uzanan Yol...

Bu imzanın eminim henüz mürekkebi kurumamıştır. Kaan Dobra Kocaelispor'un yeni teknik direktörü olarak göreve geldiğinde yaptığı ilk açıklamada ''Kocaelispor'a Turkcell Süper Lig takımı olarak bakmaktansa, Bank Asya 1. Lig takımı olarak bakmanın daha gerçekçi olacağını'' ifade ederek camiayı adeta ''şoka'' sokmuştu.

Bugün Kaan Dobra yani Roman Dobrowski Kocaelispor Başkanı Serhan Gürhan'ın başka bir teknik direktörle görüştüğü haberi aldığını açıklayarak görevinden istifa ettiğini açıklamıştı. Başkan ise herhangi bir teknik direktör arayışında olmadıklarını, Kaan Dobra'nın bu saatten sonra istese de Kocaelispor'un başında kalamayacağını açıkladı.

Nihayetinde Kocaelispor bu sezon takımı çalıştıracak ve maçlara hazırlayacak dördüncü adamı arıyor şimdi. Geçen sezon Gençlerbirliği'ne taliptim, şimdi de Kocaelispor'a talibim, duyuruyorum buradan!!!

Beşiktaş Devam, Trabzonspor Tamam Dedi.

Devre arası boşluğunda imajını ne yaparsa yapsın düzeltemeyen Fortis Türkiye Kupası biraz ilaç oldu biz futbolseverler için. Dört büyüklerden Trabzonspor zaten pamuk ipliğine bağlı olan gruptan çıkma şansını deplasmanda Antalyaspor ile son dakikada yediği golle aldığı 3-3'lük beraberlikle tamamen kaybederken, akşam seansında ise Beşiktaş 1-0 mağlup duruma düşsede Gaziantep'in ikinci takımı olan Büyükşehir Belediyesi'ni 3-1'le geçmeyi başardı. Trabzonspor'un yedek ağırlıklı kadrosuyla mücadele ettiği karşılaşmada Ceyhun Gülselam attığı 2 golle ikinci yarıda ne zaman görev verilirse verilsin hazır olduğunu gösterirken, Beşiktaş'ta ise zaman zaman Delgado'nun pozisyonunda Şilili oyuncu Rodrigo Tello'da mevkisini pek yadırgar gözükmedi. Bu akşam yine yedek ağırlıklı kadrosuyla Fenerbahçe Bursaspor'u ağırlarken, perşembe akşamı ise Galatasaray İzmir'de Altay'ın konuğu olacak.

5 Ocak 2009 Pazartesi

Yüksek Beklentinin Doğurduğu Olumsuz Bir Film Eleştirisi...

12.12.08 IS THE DAY THE EARTH STOOD STİLL. Yani Dünyanın Durduğu Gün! (bayılıyorum bu türkçeye çevirilen film isimlerine) uzun zamandan beridir izlemek için fırsat kolladığım bir filmdi. Matrixlerden beridir hayranlık duyduğumuz Keanu Reeves'in başrolde olması da Erman Toroğlu ifadesiyle ''peynirli ekmek kadayıfı'' olmuştu. Film Hindistan'da bir dağda başlayıp, Amerika Birleşik Devletleri'nin Manhattan eyaletinde son buluyor. Keanu Reeves Matrix'te neyse hemen hemen Dünyanın Durduğu Gün'de de aynı. Matrix'te rol icabı ''mimikleri'' yok diyordum ama bu filmde de karşımda hemen her sahnede ''Neo'' var zannettim. Maalesef akıcı olmayan kupkuru bir film, senaryosu kopuk, hareketli sahnelerin içinde bile bir tür hareketsizlik var, maaelesef sıkıldım izlerken, son dönemde izlediğim fantastik filmlerin içinde Wanted bir numaradaki, Forbidden Kingdom iki numaradaki, I am Legend'da üç numaradaki yerlerini Dünyanın Durduğu Gün'e rağmen korumaya devam etmiş oldular ''Neo''yu bir kez daha izledikten sonra!..

Ezan Sesi Huzur Veriyor...

Avustralya'da yayın yapan bir dergiye röportaj vermiş ''Oz büyücüsü'' Harry Kewell. Türkiye'de futbolun son derece ''sıkı'' oynandığından ve Süper Lig'in kendisine göre İspanya, İtalya ve İngiltere liglerinden sonra geldiğini belirtmiş. Röportajın çarpıcı kısmı ise evinin bir caminin yanında oluşu ve ezan sesinin kendisine huzur verdiğini belirtmesi.

Harry Kewell gerçekten de son derece efendi, işini yapan, marka bir isme sahip olmasına rağmen ''sıfır egoya'' sahip bir adam. Ezan sesi ile ilgili yaptığı açıklama da duygusal Türk halkının kalbinin fethedecek cinsten. Ezan sesinin Kewell'a huzur vermesi bana da huzur verdi zira bu tip marka oyunculara karşı ülkemi beğendirme kompleksini ezelden beridir taşırım içimde. Hagi'de Türkiye'deki ilk maçına Van deplasmanında çıkmıştı ve sahanın halini görünce ''rezil olduk Hagi'ye'' diye geçirmiştim içimden!..

Eduard Cisse'nin Futbolculuğu Hakkında...

1 hafta geç katıldı kampa Cisse, hem de takımın kötü bir periyoda girdiği esnada yaptığı bu disiplinsizlik affedilir gibi değil ancak en az Cisse'nin yaptığı kadar affedilmez bir hatayı da bu aralar bizim şanlı medyamız yapmakta. Ne zaman Beşiktaş'tan gönderilecek futbolcular listesi görsem bu aralar mutlaka içinde Eduard Cisse'nin adı geçiyor. Yanındaki açıklamada da ''Geldiği günden bu yana takıma katkı sağlayamayan futbolcu'' yorumları yapılıyor. Sanki bahsedilen oyuncu Gordon Schieldenfeld ya da Ricardinho. Eduard Cisse 1,5 yıldır Beşiktaş formasını başarıyla giyen bir oyuncu. Tamamen bir görev adamı ve geçen sezonu mevki olarak arkasında oynayan yetenekleri sınırlı adamların (Gökhan Zan, Gordon Schieldenfeld, İbrahim Toraman, İbrahim Üzülmez, Ali Tandoğan vs...) çöplerini temizleyerek geçirdi. Bir iki maçta hayran kalmışlığım bile vardır kendisine. Adı gönderilecekler listesinde geçince Bobo'nun ya da ne bileyim Delgado'nun katkılarını düşündüm. Nobre ya da Holosko'nun katkılarını da. Hiçbirinden aşağı kalır yanı yok bana göre. İşini yapan bir görev adamı Cisse. Yabancı kontenjanı açılacaktır, transfer yapılacaktır ya da disiplinsizdir Cisse anlarım ve saygı duyarım tercihe ancak ''takıma katkı yapamayan futbolcu'' ibaresi insafsızlığa girer bana göre.

Cisse'den bahsedince eski bir ''kanka anısını'' güncellemek geldi içimden Ariel Arnaldo Emmanuel Cisse, Djibril Cisse, Aliou Cisse, Eduard Cisse Ortega diyerek...

Cüneyt Çakır vs Fenerbahçe Celebrity Death Match!

Galatasaray'ın son dakikada attığı gol ile Fenerbahçe'yi 2-1 yendiği Fortis Türkiye Kupası maçını hepiniz hatırlarsınız eminim. Gökhan Gönül'ün muhteşem güzellikte bir gole imza atıp, çok tartışılan bir kırmızı kart gördüğü maçın hakemi Cüneyt Çakır'ın gösterdiği yönetimle Fenerbahçe Camiası'ndan büyük tepkiler aldığı henüz hafızalarımızda taze. O Cüneyt Çakır o maçtan beridir Fenerbahçe'nin hiç bir karşılaşmasına atanmamıştı ta ki bugüne kadar. Fenerbahçe'nin çarşamba akşamı oynayacağı yine bir Fortis Türkiye Kupası karşılaşması olan Bursaspor maçının hakemi Cüneyt Çakır olarak açıklandı ve maçın önemi doğal olarak bir kaç katına yükseldi. Zira planlarım dahilinde olmasa da oturup bu karşılaşmayı izlemek benim için de farz oldu.

İngiltere'de, Almanya'da, Fransa'da, ya da İtalya'da hakemler bu tip ''tartışmalı'' maçlardan sonra ''O'' takımın maçını yönetmek için bu kadar uzun süre bekliyorlar mı bilmiyorum ama tek isteğim zaten bana göre ''arızalı'' bir hakem olan Cüneyt Çakır'ın sahadaki futbolculardan daha çok terlemesi muhtemel bu maçtan alnının akıyla çıkabilmesi, ülke futbolunun yeni bir polemiğe ihtiyacı olduğunu sanmıyorum bu aralar...

Mızıkçı!

Antonio de Nigris Kadıköy'de Fenerbahçe'ye Gaziantepspor forması ile attığı golden sonra bu maskeyi takarak gole sevinmiş ve hafızalarımızda belli bir yer kaplamaya başlamıştı. Sonrasında da O'nu hep golcü kimliğiyle görmeye devam ettik hatta bir ara Gaziantespor'un kapısını aşındıran kulüplerden birinin Trabzonspor olduğu bile rivayet edilmişti.

Geçen sezonun devre arasında yaklaşık 2 milyon euro gibi bir ücrete Ankaraspor'a geçiş yapıp kritik gollere imza attı ve takımının kümede kalmasına yardımcı oldu. Bu sezon da zaman zaman görev aldığı maçlar oldu ancak ilk onbirdeki forvet tercihini sıklıkla Murat Tosun'dan yana kullandı Aykut Kocaman. Yedek kalmak hem de Ankaraspor'da yedek kalmak pek içine sinmemiş olacak ki Meksikalı futbolcunun kendi ülkesindeki bir dergide ''Aykut Kocaman yabancı olduğum için beni oynatmıyor'' açıklamasını yapmış. Derginin haberle ilgili başlığı da ''Türk Usulu Irkçılık'' şeklinde.

Ankaraspor'un sürekli oynayan futbolcularını araştırdım hemen, denildiği gibi Aykut Kocaman ''ırkçılık'' yapıyor mu diye. Hoca kaleci tercihini Stefan Senecky'den yanan kullanarak kaleci konusunda ''ırkçılık'' yapmamış allahtan. Zira Senecky'nin yedeği bir zamanlar Gençlerbirliği ile parlak performanslar ortaya koyan Gökhan Tokgöz. O da olmazsa eski Beşiktaşlı Ramazan Kurşunlu var. Defans oyuncuları içinde de en istikrarlısı Radoslav Batak. Bu oyuncuda takımının oynadığı maçların çoğunda sahaya ilk onbir çıkma başarısı gösterek Aykut Kocaman'ın ''ırkçı(!)'' yaklaşımından nasibini almamış. Ankaraspor kadrosunda bulunan Fredrik Risp ise geçirdiği ağır sakatlıklardan sonra pek öyle fazla forma şansı bulamayan bir oyuncu. Trabzonspor'a da gelmiş sonra da kaçmıştı hatırlarsanız. Ankaraspor kadrosunda pek fazla şans bulamayan yabancı oyunculardan biri (gerçi ne kadar yabancı denebilir bilmiyorum) Tita. Sambacı da hücum oyuncusu olduğu için yıldızı parlayan Murat Tosun'un gölgesinde forma şansı beklemeye devam ediyor. Sıklıkla forma şansı bulabilen bir başka Ankarasporlu yabancı oyuncu ise Theo Weeks Lewis. Sezon sonunda muhtemelen dört büyükler bu oyuncu için Ankaraspor'un kapısına gideceklerdir ve Theo Weeks kulübede oturarak bu başarıyı elde etmedi. Takımın orta sahada oynayan hücuma dönük oyuncu tercihi ise Neca. Beşiktaş'a 3-1'lik maçta ilk golü atan adam. Konyaspor'dan gelmişti Antonio de Nigris ile eş zamanlı olarak. Bilal Kısa ile beraber orta sahada takımın hücumunu yönetiyor Neca ve son derece de başarılı bir performans ortaya koyuyor Aykut Hoca'nın ''ırkçı(!)'' yaklaşımına rağmen. Son yabancı oyuncuları ise Madiou Konate. O da bir hücum oyuncusu ve zaman zaman şans bulup kritik gollere de imza atma başarısı gösteriyor Konate. Irkçılıkla ilgili herhangi bir şikayeti var mı bilmiyorum!

De Nigris kendisine göre yeterli forma şansı bulamayınca çirkin bir çamur atmış Aykut Kocaman'a. Belki de haklıdır daha fazla forma giymesi gerekiyor olabilir ve liderin 4 puan gerisinde beşinci durumda bulunan Ankaraspor'un teknik direktörü eleştirilebilir burası ayrı ama yeterli süre almamasını ırkçılığa bağlamadan önce yukarıda yaptığım analizin aynısını rahatlıkla yapıp kendi özeleştirisini de çıkarabiliridi. Aykut Kocaman ile bu konuyu konuştumu bilmiyorum ama bundan sonra Ankaraspor'da bırakın süre almayı tesislere girmesi bile zor olur artık zaten röportaja ''Türkiye'de kalmak isterim'' açıklamasına da ekleştirip teklif beklemeye koyulmuş muhtemelen. Hangi Süper Lig teknik direktörü De Nigris riskini göze alır bundan sonra bilmem ama Aykut Kocaman Antonio'yu mahkemeye verse iyi bir tazminat kazanır bence!..

4 Ocak 2009 Pazar

Bir Sürpriz Galibiyet...

Murat Özyer'in işine son verdikten sonra takımın başına Koray Mincinözlü'yü getiren Galatasaray Cafe Crown dün Fenerbahçe Ülkerspor'un karşısına çıktı. Galatasaray için oldukça kritik bir karşılaşmaydı zira olası mağlubiyetin ardından Murat Özyer seslerinin yükselmesi oldukça kuvvetli bir ihtimaldi ancak özellikle benim beklediğim farklı Fenerbahçe Ülkerspor galibiyeti yerine sahadan farklı galip ayrılan taraf 78-62'lik skorla Galatasaray Cafe Crown oldu.

Maç boyu sürekli önde olan zaman zaman kapanmaya yüz tutan farka Cemal, Hüseyin ve Zizic ile müdahele eden sarı kırmızılılar neredeyse antreman havasında götürdükleri karşılaşmayı rahat bir skorla kazanarak Koray Hocalarına da bir ''hoşgeldin'' demiş oldular.

Cemal Nalga ve Hüseyin Beşok yavaş yavaş milli takıma göz kırpan bir performans ortaya koyarken bana göre sahanın yıldızı NBA'e göz kırpan Emir Preldzic'ti. Tek başına ortaya koyduğu ''isyan performansına'' eşlik edecek bir oyuncu dahi bulamayınca yenilgi kaçınılmaz oldu. Preldzic'i en kısa zamanda ''çıplak gözle'' izlemek gerek, bir oyuncunun yakaladığı gelişim süreci ancak bu kadar mükemmel olabilirdi bana göre...

Siz Kovmadınız Ben İstifa Ediyorum!

Batuhan Karadeniz'in şımarıklıklarıyla alakalı olarak blogta zaman zaman bir takım yorumlar yapıyorum halihazırda. Sağolsun Batuhan'da hiç eksik etmiyor malzemeyi basınımızdan ve naçizane benden.

Genç futbolcunun Eskişehirspor'a kiralandığını (Mustafa Denizli'nin raporu doğrultusunda) biliyoruz, öyle çok önemli bir gelişme olmadığı için blogta yer vermemiştim ancak Batuhan'ın dün verdiği demeç akıllara zarar: Mustafa Denizli bana git diyemez, ben istediğim için gittim!

Batuhan'ın yaşı kadar skandal demeci ve hareketi vardı zaten bununla birlikte yaşını da aştı gitti genç oyuncu. Mustafa Denizli'nin kendisine git diyemeyeceği kadar büyük futbolcuları bünyesinde barındıran Beşiktaş'ın çok başarılı(!) yönetimi acaba bu açıklamadan sonra ne tür bir açıklama yapacak ya da nasıl hareket edecek bilemiyorum ama aynı zamanda hemşehrim olan bu çocuğun Türk Futbolu'ndaki varlığı beni ciddi anlamda rahatsız etmeye başladı, bunu hissediyorum.

Türk futbolunun iş bilen değerli yöneticileri muhtemelen bu çocuğa yine sahip çıkıp kulağını çeker gibi görünüp sırtını sıvazlayacaklardır, e bana düşende Batuhan Karadeniz'i yaşına başına bakmadan ''zalimce'' eleştirmek olacak! Kendi bakıyor mu ki yaşına başına?!

2 Ocak 2009 Cuma

Aragones'in Latin Hayranlığı!

Alex de Souza, Deivid de Souza, Edu Dracena, Roberto Carlos ve Wederson da Silva Brezilyalı olanlar. Claudo Maldonado Şilili olan, Diego Lugano ise Uruguaylı olan. Josico ve Güiza'da var, bunlarda İspanyol olanlar. Tam 7 Latin oyuncu var Fenerbahçe'nin kadrosunda. Basın diyorki: Dede bu oyuncuları yavaş buluyor ve Avrupa Futbolu'na uygun görmüyor. Tek tek incelemek istedim adı geçen ''Latin'' oyuncuları, daha iyi bir fikir edinebilmek adına:

Alex de Souza: Uzun yıllardır Fenerbahçe'de oynuyor ve şu an takım kaptanı. Geldiği günden bu güne kadar hep takımın lideri oldu, Van Hoojdonklar, Anelkalar, Kezmanlar, Güizalar, Roberto Carloslar geldi geçti ancak takım hep Alex'ten soruldu. Alex tamamen bir duran top uzmanı artık eskisi kadar hatta hiç frikik golü atamasa bile, duran topları hala mükemmel kullanıyor. Takım lideri olduğu için oyunun sıkıştığı dönemlerde futbolcular çoğu zaman Alex'ten ''varyete'' bekliyorlar ancak Alex bu beklentileri ne kadar karşılayabiliyor sorgulamak lazım. Ortada duran en büyük gerçek Alex'in ''yürüyerek'' futbol oynadığı, O'ndan koşmasını ya da rakibe basmasını beklemek büyük hayalcilik zaten Alex'te burada bulunduğu yıllarda insanların bu tip beklentilere girmemesini oynadığı futbolla gösterdi. Alex ile oynadığı dönemde Marcio Nobre ''yıldız'' statüsüne yükselip ''sıkı kontratlar'' kaparken, Anelka ya da Kezman gibi oyuncular yani Nobre'den katbekat kariyerli olanları ise Alex'in sırtladığı Fenerbahçe'den kaçarak uzaklaştılar. Durum bu olunca da ''Alex kendisinden kariyerli oyuncuları takımda barındırmıyor'' dedikoduları ayyuka çıktı. Aragones'in bana göre ve eğer doğruysa Alex'i takımda istememesinin haklı gerekçeleri var. Gruplaşma ve adam kayırma saha dışında, yürüyerek oynama ve sorumluluk alamama saha içindeki negatifleri Brezilyalının...

Roberto Carlos: Tamamen kendi başına bir marka. Real Madrid'den Fenerbahçe'ye transferi bile Fenerbahçe'nin dünyadaki tanınırlık oranını %20-30 civarında arttırmıştır eminim. Ciddi bir reklam oldu kendisi hem Fenerbahçe için hem de Türkiye adına. Aziz Başkan'a bir teşekkür borcu var Roberto Carlos için tüm Türkiye'nin. Peki Roberto Carlos'un sahada gösterdiği performans nasıl? Bana göre son derece yetersiz, yaşına göre hızı harika ama geri dönüşlerde ve ileri çıkışlarda ciddi sorunları var, en büyük kozlarından birisi olan frikik gollerini ise Fenerbahçe forması altında atamıyor artık maalesef, denemeleri genellikle karavana oluyor. Biraz biraz emekliye ayrılmış gibi zaten, geçen sezon yaşadığı sakatlığı fırsat bilip, sezon bitmeden ülkesine gitmesi ve tatile yaklaşık 3 ay önce başlaması bana biraz tesadüften uzak gibi geliyor. Marka muhteşem ama Dede Roberto Carlos'u takımda istemiyorsa haklılık payı fazla bence.

Wederson da Silva: Namı diğer Gökçek Vederson. Bu ismi duyar duymaz aklıma Melih Gökçek geliyor, nasıl bir narsistlikse artık Brezilyalı bir futbolcuya soyismini vermek bilemiyorum. Ankaraspor'a Jaba ve Tita ile beraber gelen Wederson hiç kuşkusuz Ankaraspor'un yıldız futbolcularından birisiydi, sol bek oynamasına rağmen hem frikikten hem de uzaktan şutlarla onlarca golünü izledik sahalarımızda. Bana göre Uğur Boral-Roberto Carlos sol kanat organizasyonundan 2-3 gömlek daha iyi iş yapar Wederson-Carlos ya da Wederson-Uğur organizasyonu ancak Fenerbahçe'de bir türlü ''banko'' olamadı, hem mevkisinde dünyaca ünlü yıldız Roberto Carlos oynuyor hem de sakatlıklardan başını kaldıramıyor. Şu anki durumunda ise O'nu takımda istememek fazlaca lüks bana göre. Hem sol bek bulmak zor hem de Türk statüsünde oynuyor Wederson ve inanıyorumki ilk onbir çıktığı maçlarda Dede'yi çok fazla mahçup etmez. Dede Latin olduğu için Wederson'u istemiyorsa hata yapıyor derim.

Deivid de Souza: Forvet olarak transfer edilen ancak Zico'nun keşfiyle orta sahanın sağına geçen ve bence kariyerini kurtardığı için Zico'nun elini öpmesi gereken bir oyuncu Deivid. Ayrıca Gökhan Gönül'ün de Türk futboluna kazandırılmasında etkisi olduğunu düşünüyorum Brezilyalı oyuncunun, geçen sezon Şampiyonlar Ligi'nde 6 gollü muazzam bir performans sergileyen, bu sezon başında yaşadığı uzun sakatlığa rağmen takıma döner dönmez Fenerbahçe'nin ''yürüye yürüye'' zirveye gelmesinde bana göre büyük pay sahip olan oyuncu maalesef Dede'nin hız ve mücadele prensiplerine uymayan bir oyun anlayışına sahip, Dede'nin Avrupa Şampiyonu olmuş İspanya'sını aklıma getirdiğimde tahmin ediyorum 23 kişilik listeye dahil olamazdı kendisi.

Claudo Maldonado: O'nun hakkında çok birşey söylemeye gerek yok aslında, ''Alex'in kankası'' statüsünde Fenerbahçe'ye transfer oldu ve yönetim en kısa zamanda O'nu göndermek için elinden geleni yapacak. Bana göre, Bursaspor, Gaziantepspor ya da ne bileyim Ankaraspor takımlarında ''10 numara'' pozisyonunda oynasa yıldız olur, Fenerbahçe'de de çokça sırıtmaz, bileklerine hakim ve koşarak değil koşturarak oynamayı prensip edinmiş bir oyuncu yani Aragones'in mantığına bire bir ters bir adam. Dede'nin O'nu istememesi son derece normal.

Edu Dracena: Pimi çekilmiş el bombası. Geçen sezon Fenerbahçe Chelsea'yi elebilseydi şayet oynanacak muhtemel üç maçta ''kendi kalesine gol atarak'' gol krallığı yarışının içinde olabilirdi. Sakatlıktan çıktıktan sonra iyice ağırlaştı ve Fenerbahçe hücum ederken rakibin yakalayacağı kontraataklarda özellikle hızlı forvetlere karşı tamamen çaresiz. Sadece Dede değil ben bile bir takımın hocası olsam Edu'yu kadroda istemezdim. Ha arada Brezilya Milli Takımı'na bile çağrılmışlığı var ama bunun içinde Marco Aurelio'ya teşekkür etmeli bence.

Diego Lugano: Dede'nin takımda kalmasını istediği tek futbolcu Lugano'ymuş. Hırçın, agresif, NBA tabiriyle ''winner'' bir oyuncu. Kazanmak için herşeyini ortaya koyuyor, kimi zaman agresifliğin ölçüsünü tutturamayıp takıma zarar da veriyordu ancak bu sezon bu huyunu geride bıraktı, artık golde atıyor. Defanstan gelip 4 gol attı bu sezon. Takdir etmek gerek gerçekten, bu sezon ''dökülen'' Fenerbahçe kadrosunun ayakta kalan isimlerinden birisi kuşkusuz.

7 oyuncudan yalnızca ikisine geçer not verdim kendi fikrimce. Bunlardan birisi de hala şüpheli olduğum Wederson da Silva. Takıma ne ölçüde katkı sağlayabilir gerçekten de muamma. Dede tabiki bu analizlerin çok daha detaylılarını yapıp Latin oyuncular hakkında daha sağlıklı bir karar verecektir ya da vermiştir. Josico'yu da ''mecburiyetten'' takıma kabul ettiği söyleniyor. Güiza'dan ise memnunmuş söylenenlere göre. Güiza çok koşan ve basan bir adam, tam da Dede'nin istediği gibi. Çok merak ediyorum Fenerbahçe'nin transfer edebileceği kapasitede hangi oyuncuların isimleri var Aragones'in listesinde. İspanya Milli Takım kadrosundan Senna, Cazorla ve Xabi Alonso gibi isimlere kanca atmıştı Fenerbahçe ama hiçbirini transfer edemedi. Devre arası olmaz ama sezon sonunda Fenerbahçe takımında çok ciddi değişikliklerin olacağını tahmin ediyorum. Ali Bilgin, Burak Yılmaz, İlhan Parlak, Gürhan Gürsoy, Colin Kazım-Richards, Tümer Metin gibi isimleri de bu listeye dahil ettiğimizde, Trabzonspor'un bu sezon yaptığını Fenerbahçe önümüzdeki sezon yapabilir ve tabi ki Fenerbahçe'nin yaptığı çok daha ''spektaküler'' olur.

Son bir soru cevap yapmak istiyorum. Peki hemen hemen bu kadro başarılı olmadı mı geçen sezon Şampiyonlar Ligi'nde? Evet ama Aykut Kocaman'ın dediği gibi: Bu ortamda nasıl başarılı oldular, ben de anlamadım!..

Yasinlerle Çıktık Yola, O günler Çok Yakında!

Bursaspor - Trabzonspor maçı 1-1 devam ederken, 87. dakikada Bursasporlu Gökhan Güleç'in pası Sercan Yıldırım'a gider, Sercan Yıldırım kaleci ile karşı karşıya kaldığı pozisyonda topu ağlara göndererek Bursaspor'u 2-1 öne geçirir ve maçı Bursaspor maçı 2-1 kazanırken, Trabzonspor 6 hafta sürdürdüğü lig liderliğini Sivasspor'a kaptırırken aynı zamanda ligdeki ikinci mağlubiyetini yaşar ancak bu gol normal bir gol değildir zira Sercan Yıldırım çok açık bir ofsayt pozisyonunun içerisindedir...

''Bir maçın anatomisi'' gibi yaptım girişi çünkü bu karşılaşmanın yangını bir türlü söndürülemiyor. Maçtan sonra hakemler hakkında pek az konuşmasına şahit olduğum Ersun Yanal, ''Olmayan bir golün verilmesi yüzünden maçı kaybettik'' derken, Başkan Sadri Şener ise ''Sivasspor ile başlayan, Kayserispor ve Bursaspor maçıyla devam eden hakem hataları bize puan farkını bilinçli olarak eritilmek istendiğini düşündürdü.'' şeklinde aslında çok fazla ''klişe'' olan açıklamalar yaptı. Bu açıklamaların arkasından Trabzonspor taraftarı bana göre son derece yersiz bir şekilde federasyon binasına bir yürüyüş gerçekleştirdi ve bu yürüyüş esnasında da maalesef son derece yersiz olan başka bir işe imza atıp ''Yasinlerle çıktık yola, O günler çok yakında'' yazılı bir pankart açtı. Şunu anlayabiliyorum aslında; yasinlerle yola çıkmak şampiyonluk yolunda edilen duaları, O günler yakında söylemi ise engellere rağmen şampiyon olunacağına olan inancın göstergesi, zekice yapılmış bir kelime oyunu yani ama Yasin Hayal ve Ogün Samast ''birilerinin'' gösterdiği yolda hangi işleri yaptılar? Sözümona ''Türk aydınları(!)'' Hrant Dink'in cenazesinde ''Hepimiz Ermeniyiz'' yazılı rozetleri neden yakalarına taktılar. Maalesef Trabzonsporlu bir avuç taraftar federasyona yapılan yürüyüş esnasında Yasin Hayal ve Ogün Samast'ı destekleyen bir pankartla da işlenen cinayete ''sempatiyle'' baktıklarını göstermiş oldular. İşlenen bir cinayetse, sebebi her ne olursa olsun yanlıştır, bunu bilir bunu söylerim, hukuk sistemi vermeli cezayı, suçu işleyen her kimse, asacaksa da devlet asmalı bana göre.

Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener'e sormuşlar ''İlk yarının en kötü olayı neydi sizce'' diye, O da bu pankartı söylemiş en kötü olay olarak. Başkan kendisine göre haklıdır, bu kadar hakem hatasının olduğu bir lig oynanmasından değilde, bir avuç ne idüğü belirsiz adamın açtığı saçmasapan pankart rahatsız etmiştir kendisini, birşey diyemem kendi fikridir ama bu tartışmanın, bu maçın yangınını söndürmek yerine ''körüklemekte'' O'nun bileceği bir yöneticilik şeklidir, bugün yapılacak açıklamalar, söylenecekler bakalım ne şekilde olacak, kime nasıl yansıyacak.

Evet sevgili seyirciler Bursaspor Sercan Yıldırım'ın attığı golle skoru 2-1'e taşıdı ancak maç bitmedi, Trabzonspor'da Yasin ve Ogün oyuna girdi şimdi, bakalım giden 1 puanı geri getirebilecekler mi?!