24 Şubat 2011 Perşembe

Skor Tahmin Oyunu 23. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

1. MAÇ: BUCASPOR - BURSASPOR (Cuma 20:00)

2. MAÇ: ANKARAGÜCÜ - GENÇLERBİRLİĞİ (Cumartesi 14:00)

3. MAÇ: İ. B.ŞEHİR BELEDİYESPOR - GALATASARAY (Cumartesi 16:00)

4. MAÇ: GAZİANTEPSPOR - ESKİŞEHİRSPOR (Cumartesi 17:00)

5. MAÇ: FENERBAHÇE - KASIMPAŞA (Cumartesi 19:00)

6. MAÇ: KAR. KARABÜKSPOR - KONYASPOR (Pazar 14:00)

7. MAÇ: SİVASSPOR - MANİSASPOR (Pazar 17:00)

8. MAÇ: TRABZONSPOR - KAYSERİSPOR (Pazar 19:00)

9. MAÇ: M.P ANTALYASPOR - BEŞİKTAŞ (Pazartesi 20:00)

Skor Tahmin Oyunu 22. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

FARUK TURUTOĞLU: 25

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 15

TOLGA ŞENER: 15

MELİH KAZDAĞ: 14

HAKAN DEMİREL: 3

FATİH ÇİMEN: 0 (tahmin yapmadı)


GENEL PUAN DURUMU:

FARUK TURUTOĞLU: 278

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 260

TOLGA ŞENER: 243

MELİH KAZDAĞ: 234

HAKAN DEMİREL: 197

FATİH ÇİMEN: 158

20 Şubat 2011 Pazar

Takımını Satan Bilge!

Gelgitlerin, kırılma anlarının çokça yaşandığı bir derbi oynandı Fi-Yapı İnönü Stadyumu'nda. İlk önce Fenerbahçe'nin öne geçtiği, ardından Beşiktaş'ın üstünlüğü yakaladığı ancak son sözü Kaptan Alex de Souza'nın söylediği maçı Fenerbahçe deplasmanda 4-2 kazandı.

Maçın başlamasıyla birlikte Fenerbahçe'nin özellikle son karşılaşmalardan itibaren alışık olduğumuz üzere etkili startını izlemeye koyulduk. Daha 4. dakikada kazanılan serbest vuruşta Alex'in ortasına Necip'in ters kafası ağlarla buluştuğunda İnönü'de soğuk rüzgarlar erkenden esmeye başladı. Hafta içi Dinamo Kiev karşısında alınan ağır mağlubiyetin ardından, bu maçta takımından çok şey bekleyen taraftar yine de takımını oyunda tutmaya çalışsa da, Fenerbahçe özellikle Ekrem'in savunduğu kanadı koridor haline dönüştürdü. Andre Santos ve Issiar Dia'nın muhteşem performansıyla kendi sol kanadından müthiş ataklar geliştiren sarı lacivertliler, ilk yirmi beş dakikada Dia'nın direkten dönen topu da dahil olmak üzere sayısız atak geliştirdi ancak ikinci golü bir türlü bulamadı. Bu dakikadan sonra oyuna biraz daha ortak olan Beşiktaş, orta sahayı da nispeten ele geçirince, Quaresma, Ernst ve Guti'nin uzaktan şutlarıyla rakip kalede gol aramaya başladı. İlk yarının son dakikasında ise oyundan atılmasına an meselesi olarak bakılan Ekrem Dağ'ın süper şutu ile gelen gol, devreye birer gol ve beraberlik ile girilmesini sağladı.

İkinci yarıya da iyi başlayan, geriden gelen Beşiktaş oldu. 49. dakikada İbrahim Toraman'ın golüyle skor üstünlüğünü yakalayan Beşiktaş rakibini tamamen grogi duruma getirdikten sonra nispeten yakaladığı oyun hakimiyetini tamamen ele geçirince, bu kez üst üste fırsatları yakalamaya başlayan taraf oldu. Dia'nın direkte patlayan şutundan sonra maçın ikinci kırılma anında yaklaşık 20 metre bomboş pozisyonda top süren Hugo Almeida topu Volkan'a nişanladı. Ardından gelişen pozisyonda ise top neredeyse orta sahadayken, Ferrari'nin kendi ceza alanı içerisinde Lugano'ya attığı dirsek hakem Cüneyt Çakır'ın gözünden kaçmadı. Hem penaltıya sebep olan, hem de takımını 10 kişi bırakan Ferrari'nin bu hatasını Alex gol ile değerlendirince maça yeniden eşitlik geldi.

Ardından Alex resitalini önce klas bir kafa vuruşu, ardından da Rüştü'yü geçip filelere bıraktığı topla tamamladı. Fenerbahçe maçı 4-2 kazanırken, maç fazlasıyla da liderliğe yükseldi.

Bernd Schuster'in maça çıkardığı kadro bana göre tam olması gereken kadroydu. Ekrem ve Necip biraz sallansa da, genel olarak diğer maçlara nazaran daha derli toplu bir görüntü çizdi siyah beyazlı takım. Quaresma ve Simao'nun sık sık sorumluluk alarak Beşiktaş'ın ataklarını şekillendirmesi, takım adına olumlu görüntülerdi. Ekrem Dağ ilk yirmi beş dakika belki de kariyerinin en zor anlarını yaşasa da, özellikle attığı gol ve ikinci yarıda oynadığı futbolla maç eksiğini de giderdiği takdirde, onbirin değişmezi olacağını gösterdi. Ferrari için ise söylenmesi gereken bir o kadar çok şey var ancak ben kısa kesmek istiyorum. Devre arasında takım arkadaşına yumruk atan Üzülmez, kontratından olduysa, tüm takıma yumruk atan Ferrari'nin kontratının bu akşam feshedilmesi gerekiyor.

Fenerbahçe'de Emre ve Topuz'un kötü performansları gözden kaçmadı. Selçuk nispeten iyi bir görüntü çizerken, Gökhan Gönül'de rahatsızlığının da etkisiyle kötü bir maç çıkardı. Yobo ve Lugano neredeyse hatasıza yakın oynadılar. Yorulana kadar Dia ve Andre Santos bulundukları kanadı mükemmele yakın işlettiler. Niang çok çalışkandı. Alex için ne söylenebilir bilmiyorum. Bu adamın Türkiye'de 2 yıl daha kalacak olması, 2 yıl daha yaşayan bir efsaneyi izleyeceğimiz anlamına geliyor. Bu büyük bir şans...

Ferrari'sini satan bilge, bugün takımını satan Ferrari'yi görseydi, herhalde Ferrari'yi aldığına bile pişman olurdu. Fenerbahçe ilk yirmibeş dakikanın haricinde çok etkili bir futbol oynamadı ancak rakibi eksildiği anda ''avını boğazından yakalayan'' aslan rolünü mükemmel oynadı. Gerektiği anda rakibinin böğrüne hançeri sapladı ve en zor deplasmanlarından birisini 4 golle kazanarak, yarışın içinde kalmaya devam etti.

16 Şubat 2011 Çarşamba

Böyle Bir Adamdır Şenol Güneş


Jölesi yok, karizması yok, ses tonu kafi gelmiyor diye eleştirdiler. Dünya üçüncüsü oldu, şampiyon Brezilya'yı yenemedi diye eleştirdiler. Hakan Şükür'ü oynatıyor, İlhan Mansız'ı oynatmıyor diye eleştirdiler. Aynı adamlar Ersun Yanal'ı Hakan Şükür'ü milli takıma almıyor diye de eleştirdiler. Kore'ye sürgüne gönderdiler. Orada değer verdiler, saygı gösterdiler ama kalbinin sesini dinledi yine...

Fotoğrafa dikkatli bakın. Çok dikkatli... Bir ''adam'' göreceksiniz orada elinde tahtadan yapılmış bir aletle karları temizlerken. Futbolcuları idman yapabilsin diye... Trabzonlu, Trabzonsporlu Şenol O... Bir tane daha yok Şenol'dan... Bir daha da olmayacak zaten. O çoktan alman gereken ünvanı alırsın umarım Şenol Kaptan. Şampiyon takımın kalecisiydin, şampiyon takımın teknik direktörü de ol. Gönlümde zaten dünyanın en büyük adamısında... Bir de tokat çak şu yozlaşmış memleketin sözüm ona evlatlarına...

Ronaldo...

22 Eylül 1976 yılında Rio de Janeiro'nun Bento Ribeira kasabasında doğdu. 14 yaşına kadar mahalle aralarında top oynayan bu çocuğu eski efsanevi oyuncu Jairzinho fark etti ve bu çocuğu Cruzeiro altyapısına emanet etti. Daha 17 yaşında Cruzeiro'nun A takımında oynayan efsane, çıktığı 14 maçta 12 gol atarak, dönemin Brezilya A milli takım teknik direktörü Carlos Alberto Pereira'nın dikkatini çekti ve 18 yaşındayken, 1994 yılında A.B.D'de düzenlenen Dünya Kupası kadrosunda yer aldı. İlk Dünya şampiyonluğunu da Bebeto ve Romario'nun arkasında beklerken bu turnuvada kazandı. Turnuvanın ardından daha 18 yaşındayken PSV Eindhoven formasıyla Hollanda 1. Ligi Eredevisie'ye transfer oldu. 2 sezon top koşturduğu PSV Eindhoven'dan dünyanın en büyük kulüplerinden birisi olan Barcelona'ya 20 yaşında transferini gerçekleştirdi. Barcelona'da geçirdiği tek sezonda 37 maça çıkan ve tam 34 gol atan Ronaldo, dünyanın en pahalı futbolcusu ünvanıyla 21 yaşında İtalyan devi İnter'e transfer oldu. Tam beş sezon İnter'de oynayan futbolcu çıktığı 68 maçta toplam 49 gole imza atarak, Real Madrid'e transfer oldu. Raul ile birlikte kurulması güç bir hücum hattına eşlik eden efsane Real Madrid'de de 5 sezon geçirdi ve 127 maçta 83 gole imza attı. 2007-08 sezonunda Milan'a giden Ronaldo burada da sakatlıklardan kurtulabildiği süre içerisinde 20 maç oynayıp 9 gol attı ve ülkesine geri dönüp Corinthias forması giymeye başladı. Corinthias formasıyla 31 maça çıkıp 18 gole imza atan futbolcu, geçtiğimiz günlerde futbolu bıraktığını açıkladı.

1996, 1997 ve 2002 yıllarında üç kez FIFA yılın futbolcusu, 1997 yılında UEFA yılın futbolcusu seçildi. Tam adı Ronaldo Luis Nazario de Lima'dır. Brezilya Milli Takım formasını 97 kez giyip, 69 gole imza attı. 1994 ve 2002 yıllarında iki kez Brezilya Milli Takımı ile birlikte dünya şampiyonluğu yaşarken, 1998'de final oynadı. 1996 Atlanta Olimpiyatları'nda Brezilya Milli Takım forması ile üçüncü oldu. 1997 yılında Altın Ayakkabı'nın sahibi oldu. 1997 ve 2002'de dünyanın en prestijli ödüllerinden Ballon d'OR'u kazandı. 1997'de La Liga yılın yabancı futbolcusu, 1998'de Serie A yılın futbolcusu ödüllerini kazandı. 1997 ve 2004'te iki kez La Liga gol kralı oldu.


18 yaşında hemen hemen tüm Avrupa kendisinin peşinden koşarken efsanevi golcü Romario'nun tavsiyesi üzerine PSV Eindhoven'a transfer oldu. Romario yıllarını Avrupa'da geçirmiş bir futbolcu olarak, Ronaldo'ya Avrupa'nın en profesyonel ve en organize kulübün PSV Eindhoven olduğunu söylemişti. Eindhoven'da kendisini bekleyen basın ordusuna '' En kötü ihtimalle 1 gol ortalamasıyla oynarım'' açıklamasını yapınca fazla iddialı bulunmuş ancak 34 maçlık maratonda 35 gol atarak tüm dikkatleri iyiden iyiye üzerine çekmeyi başarmıştı. 24 Mart 1994'te Brezilya - Arjantin maçında Bebeto'nun yerine oyuna girerek ilk kez milli formayı sırtına geçirdi. PSV Eindhoven'daki ikinci sezonunda ilk büyük talihsizliğini yaşadı ve ayağı kırıldı ancak dönüşü muhteşem oldu. Bobby Robson, Johan Cruyff'un yerine Barcelona'nın başına geçtiği zaman ilk yaptığı iş ne pahasına olursun olsun Ronaldo'yu transfer etmek oldu. Şaşırtıcı istatistiklerine Barcelona formasıyla da devam eden efsane, Inter'e transferinden sonra tüm dikkatlerin de Serie A'ya dönmesini sağladı.


Inter yıllarında bir çok kez ağır sakatlıklar geçiren ve sağ dizinden ''çok çeken'' Ronaldo'nun bir de özel bir anısı vardır. 2002-03 sezonunda Inter, Juventus ve Lazio atbaşı şampiyonluk yarışı yaparken, (tabi maçların hepsi aynı saatte başlıyor) uzun süren sakatlığının ardından, ligin son maçları da olsa forma giymeye başlar ve hatta çıktığı ilk maçta şu an adını hatırlayamadığım rakibine gol atar. Bu gol dönüşümlü yayın esnasında Juventus ve Lazio'nun maçlarını oynadığı kendi sahalarının skorboardunda haber amaçlı gösterilirken, golü atanın Ronaldo olduğunu gören Juve ve Lazio taraftarları stadyumlarını alkış yağmuruna tutar. Bendeniz neredeyse gözleri dolu bir biçimde efsanenin dönüşüne televizyon karşısında da olsa tanıklık edenlerden birisi olduğum için kendimi şanslı sayarım.


Ronaldo genel olarak tipik bir forvetten ya da tipik bir golcüden biraz daha farklı özelliklere sahiptir. Özellikle gol vuruşu esnasında belli bir denge ayağı yoktur. Yani daha düzgün ifade etmek gerekirse, özellikle koşarken, adım sırası gözetmeksizin, doğal olarak optimal bir vuruş mesafesine ya da pozisyonuna sahip olmadan ''ayağının burnunu'' kullanabilen neredeyse tek futbolcudur. Bizim için en büyük ve en bilindik örneği Rüştü'ye attığı goldür. Alttaki videoda görebiliriz:



2002 yılında 52 milyon euro ve Fernando Morientes karşılığında Real Madrid'e transfer olduğunda kendisi ve özellikle sakatlığı hakkında ciddi endişeler duyulmaya devam ediliyordu ancak o ''gerçek'' Ronaldo'ydu.  ''Los Galacticos'' kadrosunda Raul, Zidane, Figo ve Roberto Carlos'tan sonra zincirin son halkası olarak transfer edilmişti. Kilo sorunları ilk kez Real Madrid'de başgösterse de, tekniği, zekası ve oyun görüşüyle bu açığını kolaylıkla kapatmayı bildi. Bir Arjantin - Brezilya maçında 3 kere penaltı yaptırmış, üçünü de kendisi kullanmış ve bu üç vuruşta da, kaleciyi ters köşeye göndermeyi başarmıştır. Johann Cruyff kendisi için: ''O'na bir top ve bir metrekare çim verin, O da size neden dünyanın en iyi futbolcusu olduğunu göstersin'' demecini vermişti. Cruyff'un abarttığını ise sakın düşünmeyin.

Real Madrid serüveninden sonra özellikle Capello ile de anlaşamayarak bir kez daha Serie A'ya dönüş yapıp Milan formasını sırtına geçiriverdi ancak yaşadığı sakatlıklar oynadığı futbolu çok etkilemeye başlamıştı. Milan formasını bir sezon giyip, ülkesine dönmeye karar verdi.


Kendisi için dünyanın gelmiş geçmiş en iyi futbolcularından olan Zinedine Zidane ''ben bu adamın yaptıklarını rüyamda bile hayal edemiyorum'' derken, Raul ise ''ben bazen idmanda kendimi kaybedip, Ronaldo'yu izliyorum'' ifadesini kullanmıştı. Genel olarak takım arkadaşları tarafından da oldukça sevilen, sakin ve yalnızca işini yapan yapısıyla rakip takım taraftarlarının da hayranlık ve sempati ile izlediği bir futbol fenomenine dönüşmüştü.


Uzun süre arasam da bulamadım ama sağ ayak bileğinden kasığına kadar olan ameliyat izlerini içeren bir fotoğrafını görünce, hala futbol oynamak için ''tabutunu tekmelemesine'' hayran olmuştum. Ronaldo'nun içinde yanan futbol ateşinin hiç sönmeyeceğini tahmin ediyorum. Kariyerindeki tek eksiği Şampiyonlar Ligi şampiyonluğudur. İşin enteresan tarafı ise, kariyeri boyunca Avrupa'da forma giydiği 5 takım olan PSV Eindhoven, Barcelona, Inter, Real Madrid ve Milan'ın bu kupaya sahip olmasıdır. Ayrıca belirtmek lazım, Dünya Kupaları tarihinin en golcü futbolcusudur.


Ronaldo için söylenecek pek fazla bir şey yok. Geçtiğimiz günlerde futbolu bıraktığını açıkladı. Zaten zamanı da gelmişti. Hem vücut yapısı, hem yaşı, hem de dizi itibariyle bir son vermesi gerekiyordu. Dünya'nın görüp görebileceği en iyi golcülerden birisi olan Ronaldo Luis Nazario de Lima, iz bırakanlardan oldu. Futbol oyunu oynandığı sürece adı hep hatırlanacaklardan...

Üzülmeyin!

Takım kaptanı, örnek olması gerekendir.
Takım kaptanı, en sinirli anında bile çelik gibi olması gerekendir.
Takım kaptanı, takım arkadaşlarıyla hem saha içinde, hem saha dışında en iyi geçinmesi gerekendir.
Takım kaptanı, başka bir futbolcuya, teknik direktöre, başkana vs... kin tutmaması gerekendir.
Takım kaptanı, bağıran çağıran değil, adam akıllı konuşan, ikna edendir.
Takım kaptanı, kaptanlığını yaptığı takımı ayağa kaldırandır.
Takım kaptanı, arkadaşını taraftara satmayandır.
Takım kaptanı, ateşten gömleği ilk önce kendisi giyendir.
Takım kaptanı, örnek olması gerekendir.
Takım kaptanı, örnek olması gerekendir.
Takım kaptanı, örnek olması gerekendir.

İbrahim Üzülmez yıllarca forması giydiğini, sembol olduğu kulübünden tamamen haklı gerekçelerle uzaklaştırılmıştır. Daha önce ''şartlı tahliye'' edildiği davanın ardından, aynı suçu tekrar işlemek, bu cezayı da beraberinde getirir. Şapkasını önüne koysun düşünsün Üzülmez, omuzlarda veda etmek varken, neden arka kapıdan çıktım diye...

Tam Konsantrasyon

Sezona sallantılarla giren Fenerbahçe'de Aykut Kocaman başta olmak üzere Aziz Yıldırım ve bir kısım futbolcu ''sağlı sollu'' eleştirilirken, özellikle ikinci yarının başlamasıyla yakalanan kenetlenme, Trabzonspor maçından sonra tavan yapan birliktelik sarı lacivertli takımı şampiyonluğun en önemli adaylarından birisi (hatta en büyüğü) haline getirdi.

Süreç boyunca aslında Fenerbahçe'de irili ufaklı bir sürü değişiklik oldu. Brezilyalı ağırlıklı takıma sezon başında Miroslav Stoch, Mamadou Niang, Isssiar Dia ve Joseph Yobo gibi Brezilya ile uzaktan yakından alakası olmayan futbolcuları getiren Aykut Kocaman, bu futbolcuları zamanla takıma monte ederek, özellikle ikinci yarıda takımı tam hazır hale getirdi. Çeteleşme ve gruplaşma olmayınca, özellikle forma, isme değil, formda olan oyuncuya verildikçe ve hak edenin formayı giydiği iyice idrak edilince takım olarak yükselen form hemen skorlara etki etmeye başladı. Okan Alkan'ın, Gökay İravul'un zaman zaman rotasyonda yer almasından tutun, Galatasaray'ın elinden alınması bile başlı başına olay olan ve büyük umutlar beslenen Stoch'un gözünün yaşına bakılmaması bile takım olarak Fenerbahçe teknik direktörünün ''tam olarak ne istediğinin anlaşılmasına'' neden oldu. Mehmet Topuz'un ikinci yarının başından beri yakaladığı mükemmel formun yanısıra, Alex'in sezon başından beri sergilediği etkili futbol, nihayet Niang ile birlikte, Güiza'dan sonra adam akıllı bir golcü sahibi olan Fenerbahçe'yi rakiplerinin de puan kayıplarıyla zirveye en yakın takım konumuna getirdi. Yeniden yapılanan Galatasaray ve Beşiktaş'tan önce bu süreci atlatan sarı lacivertliler, şimdi tam konsantrasyon ve müthiş bir hava ile şampiyonluğun en büyük üç favorisinden birisi haline geldi.

Takımda halen aksamalar yok mu? Tabi ki var. Ancak yakalanan bu hava, bu inanç ve bu arzu sezon sonuna kadar bozulmazsa, Fenerbahçe'nin 9 puandan gelip, bir kez daha şampiyon olamaması için hiç bir neden kalmıyor ortada. Andre Santos bile top oynamaya başladı! Varın gerisini siz düşünün!

Stresin Boyutu

Sadri Şener, Süper Lig'de parmakla gösterilen başkanlardandı şimdiye kadar ancak dün öyle bir açıklama yaptı ki, yaşanılan stresin boyutlarının artık ne dereceye geldiğini gözler önüne serdi.

Başkan normalde hep gülen yüzünün aksine dün sert mizaçla hem Fenerbahçe'yi, hem de Kayserispor'un kalecisi Volkan Babacan'ı tebrik etti (!) Fenerbahçe'nin Kayserispor'u 2-0 yendiği maçtan sonra. Sadri Başkan'a göre Volkan ''muazzam bir kalecilik yapmış ve daha maçın başında takımını pes ettirmiş.

Bahsi geçen pozisyonu herkes biliyor herhalde. Daha 3. dakika dolmadan kendisine gelen geri pasını kötü bir şekilde uzaklaştırmak ya da arkadaşına pas olarak değerlendirmek isteyen Volkan Babacan, topu Özer'e teslim edip, ilk golde pay sahibi olmuştu. Hatta işi abartan Trabzonspor forumlarında ikinci golde de Volkan'ın büyük hatası olduğu yazılıp çiziliyor ve bunların ardında art niyet aranıyor.

Taraftar yazar, çizer, konuşur, söyler, iftiranın kralını, çamurun hasını atar ancak başkanlık seviyesindeki insanların bu tip ağır ithamlarda bulunurken bin defa düşünüp bir defa konuşması gerekir. Camiada sürekli, ''bizim işimiz net'', ''bizde hile hurda yok'' söylemleri dolaşıyor ancak bunu sık sık vurgulayıp, rakiplere dokundurmakla da neyi halletmeye çalışıyorlar anlamış değilim. Şenol Hoca'da ne zaman puan kaybedilse, ''bizim hilemiz hurdamız yok'' lafını kullanıp kullanıp duruyor konudan bağımsız olarak. Ha elinizde varsa net bir belge, herhangi bir dayanak, çıkarırsınız ortaya konuşursunuz ama bu şekilde tavır gösterildiği sürece Aykut Kocaman'ın ''irdelenmesini istediği penaltılarla'', Şenol Güneş'in ''ak kaşık'' muhabetlerinin birbirinden farkı kalmayacak. Ya da Aziz Yıldırım'ın açıklamalarıyla, Sadri Şener'in açıklamaları hep aynı kapıya çıkacak.

Volkan Babacan meselesine gelince: Ezelden beri bilirim, hatta savunurum Volkan Babacan'ı, şans vermek gerekli diye ama takımın ciğerini bilen Fenerbahçeli dostlarım her seferinde ''aman aman Allah bizi Volkan'dan korusun'' der dururdu. Ne kadar kötü bir kaleci olduğunu anlata anlata bitiremezlerdi. Hatta meşhur bir Alanyaspor maçı efsanesi var ama durumu detaylı olarak hatırlayamıyorum. Bu kadar kötü referanslara sahip bir kaleciyi alıp, Souleymanu Hamidou'nun arkasında 2. kaleci yapmak tamamen Kayserispor'un tasarrufu. Volkan zaten kötü bir kaleci ve emin olun bir kaç maç daha oynarsa, bu tarz nice hataların altına imza atar. Formda ve etkili Fenerbahçe'nin özellikle ikinci yarıda aldığı galibiyetlere çamur atmak yerine, onlar kadar bu işe inanmak gerekir. Bunun dışında Volkan Babacan'ı da suçlarsın, Serkan Kırıntılı'yı da suçlarsın, Vanja Ivesa'yı da suçlarsın. Sonra iş döner dolaşır Beşiktaş'ın yaptığı gibi kendi kalecini suçlarsın. Bu işlerin sonu yok. Bir de zararı var. Bu açıklamalar oldukça Fenerbahçe'nin maçlarında rakip kalecileri ekstra baskı altına alır, hataya davetiye çıkarırsın.

Sezon başından beri iddia ediyorum: Trabzonspor bu ligin en iyi takımı, en iyi futbol oynayan, şampiyonluğu en çok hak eden takımı. Her alanda, her platformda. Başkanından, teknik direktörüne, futbolcusundan, malzemecisine en çok Trabzonspor hak ediyor şampiyonluğu. En çok Şenol Güneş hak ediyor şampiyonluğu ve belki de çoktan alması gereken bir ünvanı almaya çalışıyor. Maalesef işler iyi giderken yakalanan sempatiyi yavaş yavaş kendi ellerimizle yok etmeye başladık. Ona buna çamur atmak Trabzonspor'u idare edenlerin işi olmamalı. Yoksa kimseden farklı olamazsın.

Ha unutmadan ekleyeyim, gidişat da iyi gidişat değil. Bu stres, bu baskı, bu sinir harap eder adamı. Dikkatli olsun yönetim ve teknik direktör.

Skor Tahmin Oyunu 22. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR

1. MAÇ: ESKİŞEHİRSPOR - SİVASSPOR (Cuma 20:00)

2. MAÇ: KASIMPAŞA - ANKARAGÜCÜ (Cumartesi 14:00)

3. MAÇ: BURSASPOR - GAZİANTEPSPOR (Cumartesi 16:00)

4. MAÇ: GENÇLERBİRLİĞİ - KAR. KARABÜKSPOR (Cumartesi 17:00)

5. MAÇ: GALATASARAY - BUCASPOR (Cumartesi 19:00)

6. MAÇ: KAYSERİSPOR - M.P ANTALYASPOR (Pazar 14:00)

7. MAÇ: KONYASPOR - İ. B.ŞEHİR BELEDİYESPOR (Pazar 17:00)

8. MAÇ: BEŞİKTAŞ - FENERBAHÇE (Pazar 19:00)

9. MAÇ: MANİSASPOR - TRABZONSPOR (Pazartesi 20:00)

Skor Tahmin Oyunu 21. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 24

HAKAN DEMİREL: 13

TOLGA ŞENER: 12

FARUK TURUTOĞLU: 4

MELİH KAZDAĞ: 1

FATİH ÇİMEN: 0 (tahmin yapmadı)


GENEL PUAN DURUMU:

FARUK TURUTOĞLU: 253

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 245

TOLGA ŞENER: 228

MELİH KAZDAĞ: 220

HAKAN DEMİREL: 194

FATİH ÇİMEN: 158

14 Şubat 2011 Pazartesi

Gitti, Geldi...

Puan kaybettikçe stresi tavan yapan Trabzonspor, yazılabilecek en güzel senaryoyla yani Sivas deplasmanında daha birinci dakika dolarken bulduğu golle maça 1-0 önde başladı. Engin'in zekice verdiği pasa kötü bir vuruş yapsa da, topu ağlara gönderen Jaja, Trabzonspor'un bir anlamda ''önünü açan'' golü atınca, beklenenden rahat bir maç izleyeceğimizi düşündük.

Aslında genel anlamda ilk yarıya bakıldığında, ince ofsaytlar, karşı karşıya kaçan pozisyonlar, son pasların verilememesi gibi etkenler daha devre dolmadan üç, dört farklı galibiyetini engelledi Trabzonspor'un. Üstüne üstlük devreye bir de Engin Baytar - Burak Yılmaz kriziyle girildi. Maçın başında yakalanan pozisyonda doğru yerde ve zamanda pozisyon icabı tek alternatifi olan Jaja'yı topla buluşturan Engin'in kırkıncı dakikadaki pozisyonda ekstra Burak Yılmaz alternatifi de vardı. Dörde iki hücum eden Engin, soluna Jaja'yı, sağına Burak'ı almış şekilde ilerledi, yaklaşık 30 metre topu sürdükten sonra, tekrar Jaja'yı tercih etti ve Brezilyalı bu kez topu yan ağlara attı. Attığı golden daha müsait durumda olmasına rağmen... Sonra kızılca kıyamet koptu. Burak uzun süre söylendi, ne dediğini bilemiyoruz ama yaklaşık bir dakika sonra Engin kenara dönüp, ''değiştirin'' işareti yaptı. Şenol Güneş ''hayır'' cevabını verdi ancak Engin ısrarcıydı. Şenol Hoca Engin'i değiştirmedi, o Engin'de devre bitince soyunma odasına girerken formasını çıkartıp Mehmet Nas'a verdi. ''Uğruna ölürüm'' dediği formasını. İkinci yarıya iki futbolcu da çıktılar. Trabzonspor yine bolca pozisyon bulmaya devam etti ancak maçı kopartacak golü bir türlü atamadı. Rakibin en etkili ismi Kamil Grosicki, uzaktan attığı şutla 65'te beraberliği getirdi ancak 7 dakika sonra Serkan Balcı'nın 40 metrelik ''trivela'' pasında Burak Yılmaz golü atıp, Trabzonspor'u yeniden öne geçirdi. Oyuna sonradan giren Yannick Kamanan'ın 84'te attığı gol, skoru 2-2'ye taşırken, kendi adıma söyleyeyim, umutlarımın tamamen bittiği an oldu.

Golün santrası yapıldı. Umut topa dokunurken, Colman orta yuvarlağı biraz geçti, Burak ise öne doğru fırladı. Topu alan Alanzinho hemen solundaki Colman'ı gördü, Arjantinli depar halindeki Burak'ın önüne müthiş bir top attı, Burak altıpasın solundan vurdu, O'nu savunan oyuncuya da çarpan top ağlarla buluştu ve Trabzonspor maçı 3-2 kazandı.

3 maçta kaybedilen 7 puan ve yakalanan avantajın çabuk erimesi, Trabzonspor'u büyük bir krize sokmuştu. Aslında Antalyaspor karşısında da, Ankaragücü maçında da, oldukça fazla pozisyona girildi ancak değerlendirilemedi. Fena futbol da oynanmadı. Yalnızca Fenerbahçe maçında sezonun en kötü futbolunu oynadı Trabzonspor. Ben çok daha iyi maçlarını hatırlıyorum bordo-mavili takımının. Sonuca gitmesini bilen bir yapının içerisinde etkili ve net bir pas trafiğiyle, ilk yarıda oynadığı 17 maçtan 13 tanesini kazanan takım, Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray ve Bursaspor'u mağlup edip, Kayserispor ile de berabere kalmıştı. Özellikle iç saha maçlarında kapanan takımlara karşı Trabzonspor'un çok zorlandığını biliyoruz ancak deplasmanlarda daha fazla boşluk bulununca, atılan üç gole değil kaçırılan beş gole bakılıyor. Sivasspor galibiyeti ne derece özgüven kazandıracak bilemiyorum ama panik ortamından çıkılması adına önemli bir milat oldu herhalde.

Bireysel performanslarda tabi ki ilk sırayı Burak'a vermek lazım. Gaziantep deplasmanından sonra, Sivas deplasmanında da, 3 puanı getiren golleri atan adam oldu. Genel olarakta, Trabzonspor'a geldiğinden beri en iyi oyunlarından birini çıkardı, tek ve en büyük eksisi, Engin ile girdiği gereksiz atışma oldu. İkinci golde Quaresma ya da Guti atsa hakkında kitaplar yazılacak pası atan Serkan Balcı, karşısındaki Grosicki karşısında çok zorlansa da, genel performansıyla etkiliydi. Onur yine kalesinde yıldızlaştı. Maça çıkacağı son anda belli olan genç kalecinin yediği gollerde yapabileceği bir şey yoktu. Mirsad Türkcan'a benzettiğim (tip, mimik ve hareket tarzı olarak) Mustafa Yumlu ve Glowacki ikilisi yenilen iki gole engel olamadı. İlk gol orta saha hatası olsa da, ikinci golde oluşan karambolde Kamanan'a bu kadar kolay şut şansı vermemeleri gerekiyordu. Umut gol orucunu 6 maça çıkardı. Presi, mücadelesinde ise bir değişiklik olmadı. Jaja maalesef takımı sırtlayacak bir adam değil. Dünya umurunda değilmiş gibi tavırları ekstra moral bozucu oluyor. Colman ve Selçuk ikilisi fena değillerdi ancak daha fazla mücadele etmeleri gerektiği açık. Oyuna sonradan giren Alanzinho'nun performansını çok beğendim. Küsmeden, yedek kalmayı sorun etmeden, elinden geleni yapıyor. İlk onbiri bu maçta da bir hayli zorladı.

Sivasspor'un en etkili adamı Grosicki'ydi. Transferi büyük iş. Etkileyici performansına ayak uydurabilen bir iki Sivassporlu daha olsa, Trabzonspor'un Sivas'tan 3 puan çıkarması mümkün olmayabilirdi. Mehmet Yıldız eski Mehmet Yıldız değil artık, ayakları yerine çenesi konuştu bol bol, Enerama'da öyle aman aman bir futbolcu gibi gelmedi bana. Piotr Brozek'in karşısında çoğu zaman çaresiz kaldı. Sivasspor son üçün arasına girdi bu mağlubiyetle. İşleri çok zor, durumları bir hayli kritik.

Sivasspor taraftarını da ''... Trabzon, olamazsın şampiyon!'' tezahüratı için can-ı gönülden tebrik ediyorum. Kendilerine yakışanı yaptılar.

8 Şubat 2011 Salı

Yapma Be Mehmet!

Genelde severim yorumlarını, tarzını ve bakışını Mehmet Demirkol'un ama geçen gün öyle bir laf etti ki, şaşırdım kaldım.

Yılların klişesi ''Yıldız futbolcudan teknik direktör olur mu?'' konusunu işliyorlar Metin Tekin ile, Murat Kosova'nın moderatörlüğünde. ''Hagi, Maradona falan girmesin artık bu işe'' dedi. Metin Tekin, Cruyff örneğini verince, ''Atina'da 4 yedi Milan'dan'' dedi.

Yapma be Mehmet Abi! Seni derin futbol bilgin yüzünden sevmiştik biz. Bugünkü Barcelona'nın temellerini atan adamı 2 saniyede nasıl harcadın öyle! İstisnalar kaideleri bozmaz falan desen, anlardım ama yakıştı mı bu laf şimdi! Sarı Fare duymasın sakın, bir altyapı anlatır sana, bugün izlediğin İniesta'nın, Xavi'nin, Messi'nin falan nasıl yetiştiğini bir hikayelendirir, ağlarsın üzüntüden! Yapma!


Skor Tahmin Oyunu 21. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

1. MAÇ: BUCASPOR - KONYASPOR (Cumartesi 14:00)

2. MAÇ: SİVASSPOR - TRABZONSPOR (Cumartesi 16:00)

3. MAÇ: İ. B.ŞEHİR BELEDİYESPOR - GENÇLERBİRLİĞİ (Cumartesi 17:00)

4. MAÇ: GAZİANTEPSPOR - GALATASARAY (Cumartesi 19:00)

5. MAÇ: KAR. KARABÜKSPOR - KASIMPAŞA (Pazar 13:30)

6. MAÇ: ESKİŞEHİRSPOR - BURSASPOR (Pazar 16:00)

7. MAÇ: M.P ANTALYASPOR - MANİSASPOR Pazar 17:00)

8. MAÇ: ANKARAGÜCÜ - BEŞİKTAŞ (Pazar 19:00)

9. MAÇ: FENERBAHÇE - KAYSERİSPOR (Pazartesi 20:00)

Skor Tahmin Oyunu 20. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 16

HAKAN DEMİREL: 15

MELİH KAZDAĞ: 15

FARUK TURUTOĞLU: 6

TOLGA ŞENER: 5

FATİH ÇİMEN: 2


GENEL PUAN DURUMU:

FARUK TURUTOĞLU: 249

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 221

MELİH KAZDAĞ: 219

TOLGA ŞENER: 216

HAKAN DEMİREL: 181

FATİH ÇİMEN: 158

Beşiktaş, Milli Takım ve Guus Hiddink

Quaresma'nın, Guti'nin, Simao'nun oynadığı takım olan Beşiktaş için yöneltilen ''Milli Takım'da neden bu kadar az Beşiktaşlı futbolcu var?'' sorusuna Guus Hiddink ''Beşiktaş'ta yerli oyuncu alternatifi az ve içlerinde milli takıma seçilecek alternatif neredeyse yok gibi'' cevabını vermiş.

Tabi güzel bir polemik konusu aslında bu. Beşiktaş'ın bir ara 14'e kadar yükselen yabancı oyuncularının içerisinde, yerli rotasyonun ne kadar az olduğu ile ilgili bir yazı daha önce yazmıştım. O yazıya buraya tıklayarak ulaşabiliyoruz. Bende naçizane Beşiktaş'ın kadrosunu inceleyerek, milli takıma alınabilecek oyuncuları analiz etmek istedim:

Rüştü Reçber, Hakan Arıkan ve Cenk Gönen'den oluşan kaleci kadrosunda, bence de Milli Takım'a çağırılacak oyuncu yok. Hakan ve Cenk yeterli derece de iyi kaleciler değiller, Rüştü'den ise tamamen umudu kestim. Sakat mı, oynamıyor mu, hoca ile arasında sorun mu var, bunları bile bilmiyorum ama bu kadar maç eksiği olan bir oyuncu hangi tecrübeye sahip olursa olsun, milli takım kalesinin bekçisi olmamalı. Ersan Gülüm sakat olmasa zaten kadronun banko oyuncularından birisi olacaktı. Bu durumda elde var bir diyoruz. İbrahim Toraman bana göre milli takım kadrosunda her daim yer alması gereken ve ülke standartlarına göre kaliteli bir stoper ancak milli takım için tercih edilmiyor. Elde var iki. İbrahim Üzülmez bu yaştan sonra kadroya giremez artık. İsmail Köybaşı ve Gökhan Süzen o bölgeyi savunabilecek yetenekte oyuncular. İsmail Köybaşı demişken, zaten milli takım kadrosunda bulunuyor ve elde var üç diyoruz. Rıdvan Şimşek, Erhan Güven ve Onur Bayramoğlu için ''olmaz'' diyoruz ve geçiyoruz. Marco Aurelio artık iyice kariyerinin sonuna geldi ve dizleri kendisini ancak Beşiktaş maçlarında idare ediyor. Dolayısıyla milli takıma çağrılması zor ihtimal. Ekrem Dağ'ın bölgesinde Gökhan Gönül, Serkan Balcı ve Sabri Sarıoğlu gibi sert rakipleri var, bu yüzden kadroya zaten giremezdi. Giremezdi diyorum çünkü yerli statüsünde oynasa da, kendisi Avusturya Milli Takımı için mücadele ediyor. O takımda kadroya rahatça girebilir. Necip Uysal'ın çağırılmaması başlı başına bir skandal ve Necip ile ilgili ayrı bir yazı yazmayı planlıyorum. Necip ile birlikte elde var dört diyoruz. Geriye üç oyuncu kalıyor. Nihat Kahveci, Ali Kuçik ve Marcio Nobre. Nobre ve Ali için düşünmeden ''olmaz'' diyoruz ve Nihat Kahveci'yi de Euro2008'de verdiği hizmetler için teşekkür edip kenara ayırıyoruz. O'nun da dizleri kendisini ancak Beşiktaş'ta taşır bundan sonra.

Naçizane küçük analizden sonra elde kalan futbolcuları bir listeleyelim:

Ersan Gülüm
İsmail Köybaşı
İbrahim Toraman
Necip Uysal

Bu dörtlünün içerisinde, benim her daim milli takım kadrosunda olması gerekir dediğim iki oyuncu var. Birisi Necip, diğeri ise Toraman. İsmail Köybaşı tamamen hocanın tasarrufudur ve gençleştirme adına olumlu bir hamledir. Ersan ise sakat olmasa zaten kadroda olacaktı ancak çabuk yükselen bir oyuncu olduğu için, daha tam olarak kanaat getiremedim kendisi için. Önümüzdeki sezonun sonunda Ersan Gülüm'ün potansiyeli de netleşir kanaatimce.

Bugün milli takımın başında Guus Hiddink'in yerine ben olsaydım (ki milli takıma önce Yılmaz Vural sonra ben layığım!) Beşiktaş'tan 3 oyuncu çağırırdım. Sakat olan Ersan'da hazır olsa 4 oyuncu çağırırdım. Hiddink'in ''alternatif az'' tespiti yüzde yüz doğru ancak ''kastırınca'' birşeyler çıkıyor işte!

LeBron'dan Sonra...

Dün akşam Dallas Mavericks'e 99-96 kaybeden Cavs'ın taraftarları üst üste 26. kez mağlup olarak NBA rekorunu ellerine geçiren takımlarını dün akşam maçı kafalarında kese kağıdı ile izleyerek protesto etti. Dile kolay tam 26 maç üst üste kaybetmek her babayiğidin harcı değil.

King James'in eski takımı, sezona ''LeBron'dan önce şampiyon olmak'' hedefiyle başlarken işlerin bu noktaya geleceğini tahmin etmiyordu elbette. Şimdi ciddi bir utanç tablosu ile karşı karşıya kaldılar. Bu noktadan sonra yapabilecekleri tek şey, draft lottery'iye yine ilk sıralardan girip, LeBron kadar efsane olmasa da, kaliteli bir ''youngster'' draft edip, takımı etrafında kurmak olacak. Kulüp yöneticilerinin LeBron'da yapamadıklarını, yapmalarını bekleyecek kese kağıtlı taraftarlar. Kaçan balığın büyüklüğü ise Miami Heat'in performansından anlaşılabilir.

7 Şubat 2011 Pazartesi

Umutlara Bir Törpü Daha...

Ligin ilk yarısının son maçında Karabükspor'u son on dakikaya sıkıştırdığı üç golle mağlup eden Trabzonspor, devreyi en yakın rakibi Bursaspor'un 5, Fenerbahçe'nin 9 puan önünde kapatmıştı. Toz pembe görünen ve taraftarı şampiyonluk için iyiden iyiye havaya sokan tablo, yeni yılla birlikte birdenbire koyulaştı ve son Medical Park Antalyaspor beraberliğinden sonra, iyice siyaha doğru dönmeye başladı.

Sezonun ikinci yarısına kendi sahasında aldığı Ankaragücü beraberliği ile giren bordo mavili takım, ardından Ziraat Türkiye Kupası B Grubu son maçında Beşiktaş'a deplasmanda 2-1 mağlup olarak bu kupadan elendi, sonrasında ligde hayati önem taşıyan ve bir nevi Trabzonspor'un ''set sayısı'' attığı maçta Fenerbahçe, Trabzonspor'u 2-0 mağlup edip ''servisi kırınca'' lig yarışı yeniden kızıştı. Antalyaspor maçı, Trabzonspor için rakiplerinin de kazanmasıyla hem iki kat önem kazandı, hem de stresi biraz daha arttırdı.

Maçın daha başında Engin Baytar'ın girdiği net pozisyon ile beraber Trabzonspor oyunu rakip yarı alana yıkan takım oldu. Glowacki'nin kart cezası ve Egemen'in sakatlığında, stoper rotasyonunun 3. ve 4. adamı konumunda bulunan Giray ve Mustafa'nın forma giydiği takımda, Fenerbahçe maçından farklı olarak yalnızca ''takımın günah keçisi'' Yattara kulübeye çekildi. İlk yirmi dakikalık tempo, gol için yeterli bir dinamik sağlasa da, gol gelmeyince önce tribünlerde, ardından da sahadaki futbolcularda tedirginlik baş gösterdi. Antalyaspor'da ilk hızı kestikten sonra yavaş yavaş gol için rakip yarı alana hücum girişimlerine başladı. Özellikle Tita'nı ortaya çevirdiği sert topta Ali Turan'ın vuruşuna kendisini siper eden Giray ve Onur çok önemli bir pozisyonda rakibe gol şansı vermedi. Devrenin sonuna doğru ilk yirmi dakikadaki tempoyu yeniden yakalamayı başaran Trabzonspor, kaleye 35-40 metre civarı bir sürü duran top kazanmış olsa da, buralardan kullanılan serbest vuruşlardan da beklenen gol bir türlü gelmedi.

İkinci yarıda aslında ilk yarının kopyası gibi oldu ancak bu kez artan stres, gol pozisyonlarını biraz daha azalttı. Özellikle final pası sıkıntısını çokça çeken bordo mavili takım, oyunu sürekli rakip yarı sahada oynasa da, istediği, arzuladığı golü bir türlü bulamadı. Yetmişlere yaklaşılırken Şenol Güneş yavaş yavaş hamlelerini yapmaya başladı. İlk önce aslında fena oynamayan Engin Baytar'ı kenara çekip, yerine Alanzinho'yu sahaya gönderen Şenol Güneş, sonrasında Burak - Yattara, ve oyunun sonlarında Colman - Pawel Brozek değişiklerini yapıp, hem forveti çiftledi, hem de nispeten orta sahayı oyundan düşürmemiş oldu. Antalyaspor'da ise Beşiktaş altyapısından yetişme Kenan Özer'in oyuna girişinden sona belirli bir hareketlenme gözlendi. Kenan'ın kendisine göre sol kanattan getirdiği iki kez Trabzonspor kalesini yokladığı, bir kez de ezdiği toplarla galibiyete yaklaştığı maçın neticesi ilk yarıda Antalya'da oynanan maçtaki gibi 0-0 oldu.

Ligin ikinci yarısında oynadığı 3 lig maçında 1 gol atıp, 3 gol yiyen Trabzonspor'un Egemen'siz defansı ciddi çatırdamalar gösteriyor hiç kuşkusuz. Onur'un ekstra performansları sayesinde daha fazla gol yemekten kurtuluyor bordo mavili takım. Ön taraf her geçen maç biraz daha etkisiz kalıyor. O ilk yarıda gördüğümüz sabırlı ve netice endeksli müthiş pas trafiğinden eser kalmamış vaziyette. Özellikle Antalyaspor maçının neredeyse son yirmi dakikasını doldur boşaltla geçirdi Trabzonspor. Hücumdaki çeşitlilik azaldıkça, golden uzaklaşmak çok doğal.

Tek tek oyuncu performanslarına bakarsak, yine doğru bildiğim şeyleri söylemeden geçmemek lazım. Birincisi her ne yaparsa yapsın, Burak Yılmaz bu takımın futbolcusu değil maalesef. Maça nispeten iyi başlasa da, bir futbolcunun kafasında sürekli ''nasıl hakemi aldatırım, nasıl faul kazanırım, nasıl penaltı yaptırırım'' düşünceleri dolaştığı sürece zaten başarılı olması çok zor. İlk yarıda attığı 9 gol benim için çok önemli değil. Biz 16 attığı sezonlarda Umut Bulut'u eleştiren adamlarız. Kaldı ki bu aralar Umut, pozisyona girmekte dahi zorlanıyor. Jaja kariyerini neden bir üst seviyeye taşıyamadığını Trabzonspor'da da göstermeye devam ediyor. Evet top ayağına çok yakışıyor, evet bileklerine çok hakim, evet sanki her topu alışında bizi ayağa kaldıracak tarzda hareketleri var ancak maalesef hepsi bu. Herşeyden önce 'team-work'' olarak çok zayıf. Takımla bir türlü anlaşamıyor. Ne istediği yerlerde top alabiliyor, ne istediği yerlere top atabiliyor. Maç boyunca tek olumlu hareketi, Ömer'in çıkardığı frikik oldu. Onbir başlaması hocanın tercihi ki, zaten onbir başlamasa çok sorun çıkaracak bir yapıya da sahip. Tipik bir Brezilyalı kendisi ancak 90 dakika sahada kalması büyük hata oluyor. Yani Jaja sahadayken, Engin Baytar'ın oyundan alınması doğru olmuyor. Yattara, 80 dakika kenarda oturuyor, yerine Burak o kadar dakika ömür törpülüyor ve Yattara'dan 10 dakikada kilit açması bekleniyor. Özellikle iç saha maçlarında Yattara bu takımın olmazsa olmazı. Bunu daha önce defalarca ispatladı. Kilitlenen çok maçı açtı. Şimdi bakıyorum maç boyunca duran top hariç sağ kanattan ceza alanına bir tane ama bir tane orta gelmiyor. Burak'ın içeriye devrildiği pozisyonlarda, Serkan Balcı etkili oluyor ama Serkan'ın da teknik kapasitesi bir yere kadar. Bir futbolcudan bir maç içerisinde kaç kez 50-60 metre depar atıp, sağlıklı toplar çıkarmasını bekleyebilirsiniz. Daniel Alves bu beklentiyi karşılayabildiği için çuval dolusu paraya, Sevilla'dan Barcelona'ya transfer oluyor. Dolayısıyla özellikle pas trafiğinin kesildiği maçlarda, işin bireysel yeteneğe kaldığı zamanlarda, Yattara'ya çok ihtiyaç oluyor. Fenerbahçe'nin Alex'siz ve Alex'li hallerini bir kıyaslayın bakalım ne göreceksiniz? Takımın dün bana göre en iyisi olan Selçuk İnan elinden gelen herşeyi yapmasına rağmen takımına gol attırma başarısını gösteremedi ancak saha içi liderliğini dibine kadar yaptı. Tempoyu ayarlamayı da başardı, vites yükseltmeyi de. Gerçekten de takımın Xavi'si konumunda. Takımın Iniesta'sı olan Colman ise hala kendine gelemedi. Alternatifsizlikten midir, yoksa başka bir sebebi mi var bilemiyorum ama, Colman'ın durumu hiç iyi değil. Cale, elinden geleni yapıyor, mücadele ediyor ancak hep belli bir yere kadar. Bu hafta cezalı ve muhtemelen yeribe Piotr Brozek oynayacak. Umarım Pawel'in yanında ''bonus'' olarak gelen Piotr, beklentilere cevap verebilir. Tabi Pawel'den de bahsetmemek olmaz. Ankaragücü maçında tribünde oturan, Beşiktaş maçında onbir olan, Fenerbahçe maçında hiç süre alamayan ve bu maçta son 5 dakikada oyuna dahil olan Pawel Brozek tahminimce sudan çıkmış balığa dönmüştür. İlk başlarda hazır değil densede, geleli bir ayı aşkın zaman geçen, Pawel'in de artık sırasının geldiğini düşünüyorum.

Takımda nefes alması gereken oyuncular var. Burak, Jaja, Colman, Cale ve Umut gibi. Her futbolcudan, her maçta aynı performansı beklemek gülünç olur. Doğru oyuncuları, doğru zamanlarda oynatmak gerekir. Alanzinho'nun, Yattara'nın, Brozek kardeşlerin de sırası geldi bence. Şenol Hoca'nın takıma nefes aldırmak için biraz daha geniş alternatiflere yer vermesi gerekiyor gibi geliyor bana.

Antalyaspor ise gücü oranında etkili olmaya çalıştı. Eski Trabzonsporlu Mehmet Yılmaz, kötü bir günündeydi. Neredeyse hiç etkili olamadı. Tita takımın en çalışkanlarındandı. Savunmada, Galatasaray'dan teneke bağlanarak gönderilen Ali Turan müdaheleleriyle takımın en iyisiydi. Oyuna sonradan giren Kenan Özer'i çok beğendim. Dikine oynayabilen, özgüveni yüksek, ayağına hakim bir oyuncu. Maçın sonlarına doğru yıpranmış Serkan'ı bir hayli zorladı. Özellikle son dakikalarda attığı ve Onur'un kurtardığı bir şut vardı ki, herhalde o klasta bir şutu Türkiye'de ancak Onur bu kadar güzel çıkarabilirdi. Kenarda Mehmet Özdilek ''çıkın'' diye kendini parçalasa da, psikolojik olarak geriye yaslanan takım, Trabzonspor tüm riskleri aldığı esnada, kontraatak şanslarını kullanamayarak belki de olası bir galibiyetten oldu.

Trabzonspor - Antalyaspor maçının ardından lig yarışı yeniden başladı. Artık Trabzonpor ve Bursaspor puan puana geldiler. Fenerbahçe ise hemen enselerinde. 'Los Galacticos Beşiktaş'' eğer sürpriz puanlar kaybetmeseydi, ucundan kıyısından kendisini yarışın içinde bulabilirdi. Ha unutmadan belirteyim, Şota'nın takımı da Fenerbahçe'nin 3, Trabzonspor ve Bursaspor'un 5 puan arkasında ''yavaş yavaş'' yarışa yeniden dahil oldu. Belirtmekte fayda var. Özellikle 20. haftanın ardından ''3 takımlı yarış'' diyen adamı Allah çarpar! Şansal Büyüka ve Mustafa Denizli ikilisi 12 puan gerideki Beşiktaş'ı yarışın içine sokarken, Kayserispor'dan bahsetmiyorlardı. Şimdi bahsetsinler. Marka değeri falan!..

6 Şubat 2011 Pazar

Newcastle'den Tarihi Geri Dönüş

Dün Premier League'de gol rekorlarının kırıldığı haftada, en gollü ve en ilginç maçı Newcastle United ve Arsenal Saint James Park Stadı'nda oynadı. Arsenal'in 4-0 öne geçtiği maçın son yirmi dakikasında 4 gol bulan Newcastle United, Premier League tarihinde ilk kez 4 gol farktan geri gelen takım olmayı başardı. Yukarıdaki video, izlemeyenler için...

3 Şubat 2011 Perşembe

Skor Tahmin Oyunu 20. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

1. MAÇ: BURSASPOR - SİVASSPOR (Cuma 20:00)

2. MAÇ: KASIMPAŞA - İ. B.ŞEHİR BELEDİYESPOR (Cumartesi 14:00)

3. MAÇ: BEŞİKTAŞ - KAR. KARABÜKSPOR (Cumartesi 16:00)

4. MAÇ: KAYSERİSPOR - ANKARAGÜCÜ (Cumartesi 17:00)

5. MAÇ: MANİSASPOR - FENERBAHÇE (Cumartesi 19:00)

6. MAÇ: KONYASPOR - GAZİANTEPSPOR (Pazar 14:00)

7. MAÇ: TRABZONSPOR - M.P ANTALYASPOR (Pazar 16:00)

8. MAÇ: GENÇLERBİRLİĞİ - BUCASPOR (Pazar 17:00)

9. MAÇ: GALATASARAY - ESKİŞEHİRSPOR (Pazar 19:00)

Skor Tahmin Oyunu 19. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

HAKAN DEMİREL: 15

TOLGA ŞENER: 15

FARUK TURUTOĞLU: 13

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 13

FATİH ÇİMEN: 12

MELİH KAZDAĞ: 11


GENEL PUAN DURUMU:

FARUK TURUTOĞLU: 243

TOLGA ŞENER: 211

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 205

MELİH KAZDAĞ: 204

HAKAN DEMİREL: 166

FATİH ÇİMEN: 156