27 Ağustos 2010 Cuma

Hüsran Geceleri


Galatasaray'ın durumunun tek bir özeti var: Perişanlık. Zaten maç boyu Galatasaray'dan daha iyi oynayan Karpaty Lviv takımı, ilk maçı da göz önünde bulundurduğumuzda turu hakeden taraftı. Kuznetsov'u saçma sapan bir kararla oyundan atan hakemin ''güzelliğinin'' katkısıyla da son dakikada Aydın Yılmaz'la golü bulan Galatasaray, attığı golü iki dakika savunamadı ve Hakan Balta'nın büyük hatasıyla aldığı turu rakibine geri verdi. Koca UEFA şampiyonu, Avrupa markası dediğimiz Galatasaray, Karpaty Lviv gibi adı sanı bilinmeyen bir takıma hem de hak ederek elendi. OFK serisinde sinyalini çakan sarı kırmızılılar, Lviv'de hem de basit bir amatör takım gibi elendiler. ''Avrupa Fatihi'' (!) Galatasaray'a annemizin liginde başarılar diliyorum! Kewell, Baros, Elano, Cana ve Arda artık Bucaspor'a attıkları gollerden sonra armalarını öpüp başkana selam çakarlar!

Deplasmanda neredeyse yarım saat 10 kişi oynayan rakibine bir gol atma başarısı gösteremeyen Fenerbahçe'de hüsran gecelerine iştirak edenlerden oldu. Kendi bulduğu kadar, rakibine de pozisyon veren, tam bir ''rus ruleti'' havasında geçen karşılaşmayı uzatmalarda rakiplerine hediye ettiler. Rakip deyince, gerçekten rakip sanmayın. Geçen sezon Türkiye Şampiyonluğu'nu tek golle kaybeden sarı lacivertliler, Panathinaikos ve Olympiakos'un domine ettiği, bu iki takımın ardından gelen AEK'nın bile bir hayli gerisinde olan PAOK takımına kaybetti turu. Bundan önce de ''Genç adamlara'' kaybetmişlerdi zaten. Çatır çatır elendiler, Avrupa'nın A'sını bile telafuz edemediler. Toplam 4 maçta bir kez bile galip gelemeden, ''hunharca'' Avrupa'ya veda ettiler. 5 milyon euroluk Stoch ve 12 milyon euroluk Niang'a Türkiye Ligi'nde başarılar dilemek gerekiyor!

Kuradan en zayıf rakibi çeken Beşiktaş, Helsinki'yi iki maçta attığı toplam 6 golle geçti. Önce Vikingur, ardından Victori Plzen ve son olarak HJK Helsinki karşısında kazaya uğramadan kendilerini Europa League gruplarına attılar. Bursaspor ile birlikte Avrupa'da bizi temsil edecek iki takımdan birisi olan Beşiktaş'ın özellikle ülke puanı bazında yolu açık olsun. Yoksa önümüzdeki sezonlarda Avrupa'ya beş takımla çıkmakta hayal olacak.

Olabilirmiş

Teknik, taktik işleri değilde heyecanı tadından yenmez iki maç oynadı Trabzonspor Liverpool ile. İkinci maçı 82. dakikaya götürdü, heyecanı hep yüksek tutmayı başardı ama sabırlı bir şekilde avının açık vermesini bekleyen İngiliz takımına o açığı önce Egemen, sonra da Giray verince mucize umutları Avni Aker'in çimlerine gömüldü.

Liverpool'un Torres, Gerrard, Masherano, Babel gibi asları olmadan turu ''bir şekilde'' geçmesi aslında Türk Futbolu'nun kanayan yarasını gözler önüne seriyor. Çoğunluğun hemfikir olduğu ''Türkiye'nin en formda ekibi'' Trabzonspor, dört beş asından yoksun Liverpool'u ancak zorlayabildi dün akşam. İkinci golü bulacak fırsatları da yakaladı ancak şans melekleri tam olması gereken yerde ''Kırmızıların'' yanında oldu. İnanıyorum ki, şu maçı 5 defa seksen dakika boyunca tutmayı başarsak, tam olması gereken yerde ve beşinde de o melekler yine Liverpool'dan taraf çıkardı. Oynanan futbolu görünce çok iyi biliyorum ki, kurada çıkması muhtemel rakiplerden Dortmund'u ısırır, Bükreş'i yer, Levski'yi kaale bile almazdık ama kurayı çektiğimizde zaten turun %99'unu kaybetmiştik. %1'i de iyi koruduk, %50'ye kadar çıkardık ama gerisini getiremedik.

Zaten en azından bu sezon için Avrupa öncelikli hedef değildi. Lig şampiyonluğu kovalamak için uygun bir ortam var. Karpaty Lviv'e elenen Galatasaray, PAOK'a elenen Fenerbahçe'yi görünce tabi daha bir umutlanıyor şampiyonluk için insan. İki cephe kaldı artık. İkisi de yine annemizin liginde... Kendi kendimize...

26 Ağustos 2010 Perşembe

Kim Bu Futbolcular ?









































































Yarın sabaha kadar 4 te 4 yapana Fair Play Playstation kafede 10 saatlik Pes Keyfi benden hediye;


Tolga Şener.
1. Pletikosa (Tottenham)
2. Ibrahim Affelay (PSV)
3. Aleksandar Kolarov (Real Madrid)
4. Daniel Sturridge (Chelsea)

25 Ağustos 2010 Çarşamba

Skor Tahmin Oyunu 3. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

1. MAÇ: ANKARAGÜCÜ - KAYSERİSPOR (Cuma 20:00)

2. MAÇ: GAZİANTEPSPOR - KONYASPOR (Cuma 21:00)

3. MAÇ: İSTANBUL B.ŞEHİR BEL. - KASIMPAŞA (Cumartesi 20:00)

4. MAÇ: SİVASSPOR - BURSASPOR (Cumartesi 21:00)

5. MAÇ: BUCASPOR - GENÇLERBİRLİĞİ (Cumartesi 22:00)

6. MAÇ: KAR. KARABÜKSPOR - BEŞİKTAŞ (Pazar 20:00)

7. MAÇ: FENERBAHÇE - MANİSASPOR (Pazar 20:00)

8. MAÇ: ESKİŞEHİRSPOR - GALATASARAY (Pazar 22:00)

9. MAÇ: M.P ANTALYASPOR - TRABZONSPOR (Pazartesi 21:00)

Kim Bu Futbolcu?

Yukarıdaki dörtlü kombinasyonu yarın sabaha kadar doğru tahmin eden ilk arkadaşa Kaan Kural'ın ''Hastasıyım Bu Oyunun'' adlı kitabı benden hediye...

Ligin Dengesi

Sivasspor'un Bülent Uygun yönetiminde iki sezon üstüste ligi sallamasıyla başladı herşey aslında. Zaten ligimizde Gaziantepspor, Gençlerbirliği, Ankaragücü gibi ''kült'' takımlar vardı. Bu takımlar her sezon Süper Lig'de yer alır ancak dönem dönem yakaladıkları parlamalar haricinde etliye sütlüye bulaşmazlardı. Bülent Uygun'un Sivasspor'un da ise farklı bir hava vardı. Kalecileri Michael Petkovic, Trabzonspor'dan başarızlık neticesinde gönderilmiş bir kaleciydi. Yedek kaleci Akın Vardar'ın nereden geldiğini falan bile bilmem. Hayrettin Yerlikaya zaten uzun zamandan beridir o takımın bünyesinde bulunan ayrıca Sivaslı olan bir oyuncuydu. Abdurrahman Dereli, Akçaabat Sebatspor'dan tutun, Ankaragücü'ne kadar ''göçebe kariyere'' sahip bir futbolcuydu. Sezer Badur, Mohammed Ali Kurtuluş gibi isimsizlerin yanında, Samsunspor kariyerli Musa Aydın (neredeyse Fenerbahçe'ye gidecekti, şimdi Bucaspor'da) eski İstanbulsporlu Pini Balili ve önemli bir başarıya sahip olmayan kariyeriyle Mehmet Yıldız gibi oyuncuların yanında Kanfory Sylla, Yannick Kamanan ve Herve Tum gibi gösterişsiz yabancılarıyla, tabir-i caizse iki sezon boyunca terör estirdi ligde Sivasspor. Özellikle ikinci sezonlarında kendi sahalarında kaybettikleri İstanbul Büyükşehir Belediyespor maçıyla kendi iplerini çekmiş oldular. Türkiye'nin en popüler kulüplerinden birisi haline geldiler.

Sivasspor'u yönetenlerin yanlış politikaları ise bu hızla yükselen ekibi aynı şiddette düşürdü geçen sezon. Şayet Ankaraspor sezon başında düşürülmemiş olsaydı işleri bir hayli zor olacaktı ve belki de küme düşeceklerdi. Küme düşmeye dünden razı olan Denizlispor ve Diyarbakırspor sayesinde ligde kaldılar. Geçtiğimiz sezon Sivasspor düşme korkuları yaşarken, bu kez Bursaspor ''sazı eline aldı''. Kalesine eski Kayserispor kalecisi Ivankov'u koyan, sağ kanadını eski Beşiktaşlı Ali Tandoğan, sol tarafını eski Trabzonsporlu Mustafa Keçeli ile savunan ve defansif orta sahada adını sanını bilmediğimiz Bekir Ozan Has, eski Trabzonsporlu Hüseyin Cimşir, eski Samsunsporlu Kirita gibi adamların yanında Boluspor'dan transfer edilen Ozan İpek, altyapıdan yetişme Sercan Yıldırım ve Volkan Şen, ayrıca Kayserispor'dan gelen Turgay Bahadır bu takımın diğer önemli oyuncuları oldular. Arjantin'den üç otuz paraya getirilen Batalla, Bursaspor'un takım kaptanı eski Galatasaraylı Ömer Erdoğan ve kariyerini dahi bilmediğim İbrahim Öztürk'te bu takımın temel taşlarıydı. Peki mesela Galatasaray'ın geçen sezonki kadrosu nasıldı? Eski Atletico Madridli Leo Franco, eski Liverpoollu Harry Kewell, yine eski Liverpoollu Milan Baros, Lyon'dan getirilen Kader Keita, Manchester Cityli Jo ve Totthenthamlı Dos Santos... Yabancı kontenjanı yüzünden takımdan gönderilen eski Monaco ve Romalı oyuncu Shabani Nonda'yı saymıyorum bile. Bunların yanında A Milli oyuncularımız Sabri Sarıoğlu, Gökhan Zan, Servet Çetin, Hakan Balta, Arda Turan vs... Sezon sonunda ipi göğüsleyen taraf, koskoca Avrupa Şampiyonu Frank Rijkaard değil, kariyerinde önemli hiçbir başarısı olmayan Ertuğrul Sağlam oldu. Hemde söke söke!

Tabi bu arada 3 büyüklere çelme atmayı çok seven Kayserispor'un devam eden yapılanmasını, Kadir Has Stadyumu'nu, Aghahowaları, Olembeleri hatta yeni gelen Zalayetaları unutmayalım. Mido gibi bir starı Kayseri'ye getirip imza attırmadan geri gönderen bir de karizmaları var! Mehmet Topuz ve Gökhan Ünal'ı satmamak için nasıl direndiklerini dün gibi hatırlıyoruz.

Aslında Anadolu Kulüpleri, kulüp yöneticiliğini büyük takımlarımızdan önce öğrendiler. Teknik direktörlerimiz hem Türkiye'yi tanıma avantajını kullandılar, hem şartlara uyum sağladılar, hem profesyonelliği öğrendiler, hem de kendilerini iyi eğittiler. Özellikle genç jenerasyon... Ersun Yanal'ın açtığı kapıdan önce Bülent Uygun girdi (hala nefret ederim kendisinden burası ayrı ama yakaladığı başarılar ortada) ardından Ertuğrul Sağlam, Tolunay Kafkas vs... ''Dinozorların'' takımlarını birçok kez alt ettiler. Takım kimyasının ne olduğunu öğrendiler. Futbolcular bu işin profesyonelliğini kaptı. Kimseden korkmamayı öğrendiler. Hakemlerin ''eyyam derecesi'' bir nebze de olsa düştü. Gelirler arttı ancak bu gelirleri düzgün kullananlar birer ikişer adım öne çıktılar.

Sonuç itibariyle işin geldiği nokta şu: Spor Toto Süper Lig'de iki hafta geride kaldı. 3 büyüklerin bu iki hafta da toplayabileceği maksimum puan 18'di ve 3 büyükler bu puanların yalnızca 6'sını alabildi. Ayrıca iki haftada iki galibiyet alan üç takım var. Son şampiyon Bursaspor, Trabzonspor ve Kayserispor. Bence de enteresan ama alışmak lazım!

24 Ağustos 2010 Salı

Tek Perdelik Gösteri

Stoch ve Alex'i yanına alan Aykut Kocaman'a karşılık, Burak ve Umut'u yanına alan Şenol Güneş, daha maç başlamadan bir takım taktik hamleler yapmıştı zaten. Umut ve Burak'ın yerine oynayacak olan oyuncular Alanzinho ve Yattara olunca bu rotasyona şaşırmak yerine sevindi Trabzonspor taraftarı. Fenerbahçe kanadı ise beklenen ''devrime'' rağmen endişeli bir bekleyişin içine girmişti.

Karşılıklı ataklarla başladı maç. Birbirlerini tartma döneminin sonunda Selçuk'un kale içine gönderdiği topu kendi kalesine ''şandel'' olarak indiren Mehmet Topuz, genç Mert'in çabasına rağmen Trabzonspor'u 1-0 öne geçirdi daha 14. dakikada. Golün tekrarını izleyemeden bu kez Yattara çok klas bir aşırtmayla hemen golden iki dakika sonra farkı ikiye çıkartmayı başardı. 2-0'dan sonra maç bir durgunluğun içerisine girdi. Fenerbahçe, Semih'in yoktan var ettiği pozisyonu Lugano'nun tamamlamasıyla farkı bire indirdi ancak hemen akabinde Yattara'nın kullandığı serbest vuruşu bu kez Trabzonspor'un Polonyalı stoperi Glowacki ağlara gönderdi ve skor yeniden 3-1 oldu. Devrenin sonuna doğru sakatlanan Semih'in yerine giren ve oyunun gidişatını tamamen değiştiren Stoch'un mükemmel pasında topla buluşan Mehmet Topuz kötü bir vuruş yapmasına rağmen, Onur'un da katkısıyla topu Trabzonspor ağlarına gönderdi ve farkı yeniden bire indirdi. Fenerbahçe bu golden sonra önce bir duran topta, ardından Mehmet Topuz'un goldeki pozisyonun aynısını yakalamasına rağmen değerlendirememesiyle olası bir beraberlik fırsatını harcamış oldu.

İlk yarıdaki düellonun ardından ikinci yarıda takımlar biraz daha rölanti bir tempoda oynadılar ancak Fenerbahçe'nin gol için rakibin üzerine gittiği anlarda önce Teofilo, ardından Yattara yüzde yüzlük pozisyonları değerlendiremedi. Colman'da kendi yarattığı penaltıyı kaçırdı ve maçın son dilimlerine ilk yarıdaki skor ile girildi. Andre Santos ve Niang'ın da Fenerbahçe adına önemli pozisyonları değerlendiremediğini belirteyim. Başka gol çıkmayınca Trabzonspor, Fenerbahçe'yi 3-2 mağlup edip, hem rakibine bu sezon ligdeki ilk yenilgisini erkenden tattırmış oldu, hem de Liverpool maçı öncesi moral kazandı.

Trabzonspor'da Cale'nin formsuzluğu iyice sıkıntı olmaya başladı. Alternatifi olan Ferhat Öztorun'un da şu an için hazır olduğunu söylemek çok zor. Zaten iki yıldan beridir bir türlü formayı zorlayacak hale gelemedi. Dünkü maçın ilk 18'inde de yoktu. Fenerbahçe ne zaman Cale'nin tarafından yüklense tehlike yarattı. Egemen maçın en iyilerinden birisiydi. Glowacki'de sakatlanıp çıkana kadar, attığı gol dahil iyi oynadı ancak Lugano'nun golünde ciddi bir ''timing'' hatası yaptı. Serkan bildiğimiz ''mangal yürekli'' Serkan. Sınırlı kapasitesiyle sahaya herşeyini koydu ve en önemlisi ''çılgın oynayan'' Stoch'a zaman zaman ''makas atmayı'' başardı. Ceyhun bu takımın onbir oyuncusudur artık herhalde. Bu maç bunu tescillemiş oldu. İkinci golde Yattara'ya attığı top tam bir ''akıl oyunuydu''. Selçuk çoğunlukla olduğu gibi yine sorumluluk almaktan uzak, vasat bir performans gösterdi. Colman'da geçen sezon bıraktığı yerde değil ancak genel hatlarıyla Ankaragücü maçında da, Fenerbahçe maçında da kendisine verilen görevi yaptı. Penaltıyı yaptırırken akıllıydı ancak vuruşu kaçırması talihsizlik oldu kendisi adına. Yattara maçın kahramanlarından oldu tabi ki. Bir gol ve bir asistle oynadı. Fenerbahçe'nin sol kanat savunmacısı Andre Santos'u özellikle ilk 45 dakikada yerinden çıkarmadı ve yorulana kadar hep bir tehdit unsuru oldu. Alanzinho devrede yerini Umut'a bırakana kadar Trabzonspor adına sahanın en kötü futbolcusu oldu. Aslında kendi oyun stiline müsait olan yüksek tempoda tamamen kayboldu. Teofilo, sürekli gol kovaladı, pozisyonların içerisinde oldu ancak sadece bir kez golle burun buruna kaldı o pozisyonu da değerlendirmeyi başaramadı. Oyuna girdikten sonra ağırlıklı olarak sol kanatta oynayan Umut Bulut ise, bir iki şut ve presin dışında pek ortalarda gözükmedi. Trabzonspor genel hatlarıyla çok gol bulmasına rağmen, belki de sezonun en etkisiz futbolunu bu maçta oynadı. Özellikle ilk yarı bittiğinde atılan şut sayısı iki, kaleyi bulan iki, gol olan iki istatistiğiyle beraber üç gol birden bulmuş olması hayli enteresandı. Şenol Güneş kafasındaki modeli yine sahaya yansıtmaya çalışsa da, özellikle Stoch oyuna girdikten sonra, Selçuk ve Colman'ın orta sahada zaman zaman tamamen oyundan düştüklerini gördük. Rakibin orta sahası da dönem dönem bu akıma kapılınca iki takımın orta sahası da kolaylıkla geçildi. Tabi Trabzonspor'un en güvendiği bölgesinin burası olduğu düşünülünce, ileriki haftalarda Şenol Güneş'in bu bölgede bir ''tadilat'' yapması gerekebilir. Bu orta sahaya geçen sezonun banko oyuncusu olan Engin Baytar'ında takviye olacağını belirtmekte fayda var tabi.

Alex'siz bir takım hayalini gerçekleştirmek isteyen, (ya da medyanın gazıyla bize öyle gelen) Aykut Kocaman yıllar sonra 4-4-2 düzeniyle dün akşam takımını sahaya çıkardı. Genç kaleci Mert Günok'un üç golde de yapabileceği pek fazla birşey yoktu. Kurtardığı penaltıyla takımına ileriki dakikalar için ümit verdi ve genel olarak kalesinde güven veren bir duruş sergiledi. Volkan Demirel'in sakatlığının uzaması belki de Türk futboluna yeni bir kaleci armağan edebilir.Lugano ve Bilica ikilisi tam olarak hatırlamıyorum ancak uzun zaman sonra kalelerinde 3 gol birden gördü. Sağ bekte oynayan Gökhan Gönül sık sık hücuma destek verirken, sol bek Andre Santos dönem dönem Yattara'yı kilitlemeyi başarıp, ikinci yarıda önemli bir de gol pozisyonuna girdi ancak değerlendirmeyi başaramadı. Emre'nin eski Emre olmadığı kesin. Biraz ''idare ederek'' oynadı. Christian'ın varlığı ile yokluğu belli olmadı. Trabzonspor'un çoğunlukla kolay geçtiği orta sahada rakibe gerekli direnci gösteremedi ve vasatın üzerine çıkamadı. Özer bana göre Fenerbahçe'nin aradığı oyuncu değil. Çoğu zaman bir hayli siliniyor oyundan. Mehmet Topuz 9 milyon euro bonservis + Gökhan Emreciksin karşılığında geldiği Fenerbahçe'de tamamen bir görev adamı olup çıktı. Dünde hem kendi kalesine, hem de rakip kaleye bir gol attı ama oyunda pek etkin gözükmedi. Semih oyundan çıkana kadar etkisizdi ancak Lugano'nun attığı goldeki ısrarcılığı takdir edilmeye değerdi. Gelelim Fenerbahçe adına maçın en iyi adamı olan Stoch'a. Özellikle Mehmet Topuz'un golündeki katkısı inanılmazdı. Maç boyunca Trabzonspor savunmasını rahatsız etti. Topu her ayağına aldığında ciddi bir tehdit oldu. Belli ki Chelsea kendisini boşuna transfer etmemiş. Tahminimce bir iki sezon sonra ciddi bonservislere karşılık kendisini yeniden Avrupa'ya atacaktır. PAOK maçında da takımının en önemli kozu olur. Mamadou Niang ise ayağının tozuyla geldiği Fenerbahçe'de ilk 90 dakikasını bu maçta oynadı. Havadan, yerden, bel hizasından, top nereden gelirse gelsin, indirmeyi ve servis etmeyi başardı. Bir iki pozisyonda da ince bileklerini gösterme şansı oldu. Takıma uyum sağladıkça çok etkili olacaktır ve şimdiden söylüyorum bu sezon gol krallığının en büyük adaylarından birisidir. Stoperlerin son derece dikkat etmesi gereken bir oyuncu çünkü bütün maç tam konsantrasyonla oynayabiliyor ve oyundan hiç bir dakika düşmüyor.

Trabzonspor lige ikide iki yaparak iyi bir giriş yapmış oldu. Glowacki'nin sakatlığı büyük bir talihsizlik oldu Liverpool maçı  öncesi. Yerine Giray görev yapacak ve bakalım aynı performansı gösterebilecek mi? Fenerbahçe ise kaybetmesine rağmen umut veren bir futbol oynadı. Taraftar değişimin farkında ve değişimi destekliyor. Aykut Kocaman günü kurtarmayı değil, sistem oturtmayı düşündüğünü bir kez daha göstermiş oldu dün akşam. Bakalım camia kendisine ne kadar destek çıkabilecek?

Skor Tahmin Oyunu 2. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

FARUK TURUTOĞLU: 24

FATİH ÇİMEN: 13

MELİH KAZDAĞ: 13

TOLGA ŞENER: 13

HAKAN DEMİREL: 12

FATİH TURUTOĞLU: 3

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 3


GENEL PUAN DURUMU:

FARUK TURUTOĞLU: 50

TOLGA ŞENER: 28

FATİH ÇİMEN: 27

MELİH KAZDAĞ: 26

FATİH TURUTOĞLU: 17

HAKAN DEMİREL: 15

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 7

20 Ağustos 2010 Cuma

Hadi Gel Artık!

Ha geldi, ha gelecek, Fenerbahçe anlaştı, Beşiktaş işi bitirdi, Schalke kafa karıştırdı, Mete Düren ilgimiz yok dedi... Eh be Robinho, gel artık Türkiye'ye, ölmeden seni de izleyelim Spor Toto Süper Lig'de.

Forever Frank Rijkaard!

Elano, Pino, Baros ve Cana sakatlıkları yüzünden onbir başlayamadı Ali Sami Yen'de dün akşam. Kendi liginde -1 puana sakip olan Lviv ise tam kadro olarak sahada yerini almıştı. Mustafa Sarp, Ayhan, Serdar Özkan ve Mehmet Batdal olmayanların yerini tamamlamaya çalışırken, Galatasaray maça iyi başlayamadı.

Karpaty Lviv ilk on dakikada Galatasaray'ı çözdü diyebilirim. Savunmayı aşmak için arkaya atılan top taktiği işe yarayınca pozisyonları bulan taraf Galatasaray değil Karpaty Lviv oldu. Golün sinyalini daha 15. dakikada yakaladığı çok net pozisyonla veren Ukrayna takımı 34'te Kuznetsov ile öne geçmeyi başardı. Golden hemen sonra aslında bana göre iyi oynayan Mehmet Batdal'ı kenara çeken Rijkaard, son yarım saat için Milan Baros'u oyuna aldı ama 41'te Zenjov, Hakan Balta'nın büyük hatasının da payıyla farkı ikiye çıkardı.

İkinci yarıyı Trabzonspor maçı başladığı için izleyemedim ancak Baros, yoğun baskı kurulan dönemde iki gol atarak hiç olmazsa rövanşa tek farklı galibiyetin yeteceği bir skoru takımına aldırmayı başardı.

OFK Belgrad ile oynadığı ilk karşılaşmada 2-0 öne geçen Galatasaray, rakibi ile 2-2 berabere kalmıştı. Şimdi ise 2-0 geriye düşüp, 2-2'yi yakaladılar. Sivas'ta da 1-0 öne geçip, 2-1 kaybetmişlerdi. Maceraperest bir takım oldular artık. Galatasaray'ın maçlarında ne zaman ne olacağı hiç belli olmuyor.

Taraftarın bir kısmı özellikle Aykut'a yoğun tepki gösterdi. Gerçektende Aykut, Galatasaray'ın kalecisi değil. Mustafa Sarp, Ayhan tepki görüyorlar. Gerçektende Sarp ve Ayhan Galatasaray'ın futbolcusu değil. Peki bunda kredisi doldu denen Rijkaard mı suçlu, yoksa transferi zamanında bitiremeyen ve hala piyasadan eli boş dönen yönetim mi? Bence bu işte en az suçlu olan adam Frank Rijkaard'tır. Oturtmaya çalıştığı sistem belli, yapmak istedikleri belli ama eline verilen malzeme ile yapmaya çalıştığı iş arasında dağlar kadar fark var. Dün akşam en yerliden daha yerli performans ortaya koyan, canını dişine takan Kewell ve Baros'un hırsı kadar bile hırs göstermeyen Galatasaraylı futbolcular suçlu değil mi? Rijkaard'ın elindeki malzeme belli, çıksın birisi bu gidişatı, bu kadroyla değiştirsin de görelim bizde! Bence de Forever Frank Rijkaard...

Anfield Road Heyecanı

Son Ankaragücü maçının onbirinden yalnızca Alanzinho'yu yanına alıp, yerine Umut'u oynatarak başladı maça Şenol Güneş. Hodgson ise Gerrard ve Kuyt'ı maç kadrosuna dahi almayarak, sürprizlerin en büyüğünü yaptı. Sahaya çıkan kadro itibariyle Hodgson gerçek değil ''çakma'' Liverpool'u sürmüştü sahaya.

Genç Kelly'nin koruduğu sağ kanat, aslında Trabzonspor'un atak geliştirmesi için bir hayli elverişli durumdaydı. Onur'un önünde oynayan stoperler Glowacki ve Egemen, sağlarına Serkan Balcı'yı, sollarına da Hrvoje Cale'yi almıştı. Hemen önlerinde Ceyhun Gülselam ve Gustavo Colman, biraz önde ise Selçuk İnan bulunuyordu. Orta sahanın sağında Burak Yılmaz oynarken, sol tarafta yağışla birlikte ''yeller'' esiyordu. Forvet ikilisi olan Umut ve Teofilo ise sahaya ''arkalı önlü'' çıkmışlardı. Gerçi Umut zaman zaman sol kanada koşular yapıyordu ama genç Kelly'yi zorlayacak en ufak bir hamlede bulunamadı Trabzonspor. Liverpool'un sahada bulunan en etkili iki ismi, Joe Cole ve Ryan Babel, sık sık kanat değiştirerek ve savunma arasına koşular yaparak dengeleri bozmaya çalıştı. Egemen bu tufana zaman zaman kapılıp, dağılırken, Glowacki maç boyunca kademesini bir kez dahi kaybetmedi. Maç boyunca kaleci Onur ile birlikte Ceyhun Gülselam soğukkanlılıklarını korumayı başaran iki futbolcu oldu Trabzonspor'da. Colman tamamen silinip giderken, Burak futbola dün başlamış gibi oynadığı futbol tarzıyla yine saç baş yoldurdu. İlk yarının en önemli anlarından birisi Kyrgiakos'un vurduğu kafa şutu oldu. O topu da yine Onur çelmeyi başardı. Devrenin sonunda ise Glowacki'nin kafayla uzaklaştırmaya çalıştığı top Ceyhun'a çarpıp, en olmaması gereken adamın yani Joe Cole'un önüne düştü. Tamamen kademesiz yakalanan Trabzonspor, solda Babel'i de unutunca, Cole'dan aldığı topu mükemmel düzeltip, Onur'un yanından plaseleyen Babel takımını 1-0 öne geçirmeyi başardı.

İkinci devreye golü atan Babel'i kenara alıp Fernando Torres ile başlayan Hodgson, ilerleyen dakikalarda N'Gog'u da oyuna sokup, forveti çiftledi. Poulsen, Lucas ve Joe Cole'un sık sık destek verdiği ileri ikilinin atakları karşısında iyice bunalan Trabzonspor'da ilk önce Egemen Joe Cole'u düşürdü ancak net penaltıyı maçın hakemi atladı. 2 dakika sonra ise bu kez Serkan Balcı ters tarafta Lucas'ı indirince penaltı kararı geldi. Atışı kullanan Joe Cole, Onur'u geçemeyince, Liverpool farkı arttırma şansını kullanamadı. Neyseki bu pozisyondan sonra oyuna biraz daha denge geldi ve Trabzonsporlu oyuncular rakip yarı alanda biraz daha fazla görünmeye başladılar. Trabzonspor adına maçın tek gol pozisyonu 66. dakikada Selçuk'un mükemmel pasını altıpasa yakın iyi kontrol eden ve Reina'yla burun buruna kalan Umut Bulut yakaladı. Umut'un Anfield'da atacağı golü ise Reina'nın dirseği engelledi. Yağışın da etkisiyle iki takımında temposu sonlara doğru iyice düştü. Burak'ın yerine Alanzinho'yu, Colman'ın yerine Giray'ı oyuna alan Şenol Güneş, Yattara'yı ise ancak 86. dakikada düşündü ve Umut'un yerine oyuna sürdü. İki takım, maç boyunca başka gol bulamayınca karşılaşma 1-0 Liverpool üstünlüğüyle sona ermiş oldu.

Bir kere Liverpool'un bu kadrosu bile Trabzonspor onbirinden çok daha iyi gözüktü bana. Temponun arttığı dakikalarda, Türkiye'nin en iyi orta sahası olarak gösterilen Trabzonspor orta sahası oyundan bir hayli fazla düştü. Ceyhun zaman zaman çok kritik müdaheleler yaparak tehlikeli olabilecek Liverpool ataklarını başlamadan bitirdi. Orta sahada Engin ya da Alanzinho gibi seri stilli bir oyuncu olmayınca Umut ve Teofilo'ya top taşımak yerine top şişirmek zorunda kaldı sık sık Trabzonspor. Bu topların ise hiçbiri Liverpool savunmasını aşmadı. Colman ,muhtemelen talimat doğrultusunda, neredeyse orta sahayı geçmedi diyebilirim. Selçuk biraz daha sorumluluk alarak top taşımak istesede fizik olarak rakibin karşısında çok ezildi. İkinci yarıda oyuna giren Alanzinho'da beklenen tempoyu takıma getirmeyi başaramadı. Yattara, Ömer Üründül tabiriyle oyuna biraz daha ''zamanlamalı'' girebilse, çok şeyi değiştirebilirdi. Şenol Hoca'nın Burak ısrarı, artık gerçekten çok komik olmaya başladı. İbrahima Yattara Trabzonspor'un kadrosundaysa ve futbol oynayabilecek durumdaysa, sağ kanat kendisine aittir. Şenol Güneş'in artık bu yanlışından dönmesi en büyük dileğim.

Hodgson maçtan sonra memnun olmadığını belirten açıklamalar yaptı. İkinci maça da umuyorum Gerrard'ı yine getirmez. Şu şekliyle Liverpool'u Trabzon'da bir şekilde eleyebiliriz belki. Aslında kura esnasında diğer takımlara baktığımızda Liverpool'un da kötü bir kura çektiğini söyleyebiliriz. Trabzonspor'dan başka birçok müsait takım vardı onlar için. Torres sadece 45 dakika oynadı ama savunmayı hallaç pamuğu gibi atmayı başardı. Çok seri, çok yetenekli. Joe Cole'da çok yetenekli ancak bal yapmayan arı misali. Oyun tarzı Engin Baytar'a çok benziyor. Hep bir ''panik durumu'' varmış gibi davrandı saha içinde. Dediğim gibi ikinci maça da buna yakın bir kadro gelirse, Trabzonspor rakibine bir sürpriz yapabilir ama en büyük dezavantajımız skorda geriye düşmemiz oldu. Eğer berabere ya da galip bir şekilde Trabzon'a dönebilseydik, Liverpool maçı çevirmek için daha fazla risk almak zorunda kalacaktı. Ben Şenol Hoca'nın yerinde olsam takıma bol bol duran top çalıştırırım çünkü Anfield'da 7 korner atan 8 kez de ceza alanı civarında faul kazanan Trabzonspor'un Trabzon'da bu sayıları arttırması çok olağan.

Gelelim Anfield'ın yıldızı Onur'a. İsteyen dalga geçsin, isteyen gülsün. Onur Recep Kıvrak şu an dünyanın sayılı kalecilerinden birisi durumunda. Tamam Türkiye'de ki performansı çok etkileyiciydi gerçekten ama uluslararası ilk maçında Anfield'a çıkan, karşısında Babel, Torres, Joe Cole gibi oyuncular gören bu yaşta bir kalecinin bu denli soğukkanlı olması, bu derece oyuna hakim olması akıl alacak gibi değil. Hayran hayran izledim kendisini sadece. Bu sezon Spor Toto Ligi'nde şampiyonluk yarışı yapacaksak bu yarışın içinde bizi tutacak yegane adam İzmirli bu esmer genç olacaktır bana göre.

İlker Yasin yine komikti, yine spiker değildi, yine berbattı. Maç boyunca hem Serkan Balcı'ya, hem de Glowacki'ye ''Glowacki'' diye hitap etti. Kendisine göre, Trabzonspor sahada 10 kişiydi ama Glowacki ''iki kişilik oynayarak'' bu açığı kapattı. Liverpoollu oyuncuların ayağına top geldiğinde ismi ''tutturma oranı'' %60 civarındaydı! İkinci maçıda anlatacaksa bizlere şimdiden sabırlar diliyorum.

19 Ağustos 2010 Perşembe

Skor Tahmin Oyunu 2. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

1. MAÇ: KONYASPOR - ESKİŞEHİRSPOR (Cuma 21:00)

2. MAÇ: KAYSERİSPOR - KAR. KARABÜKSPOR (Cuma 21:00)

3. MAÇ: BEŞİKTAŞ - İSTANBUL B.ŞEHİR BEL. (Cumartesi 21:00)

4. MAÇ: M.P ANTALYASPOR - SİVASSPOR (Cumartesi 21:00)

5. MAÇ: GENÇLERBİRLİĞİ - GAZİANTEPSPOR (Pazar 20:00)

6. MAÇ: GALATASARAY - BURSASPOR (Pazar 21:00)

7. MAÇ: MANİSASPOR - ANKARAGÜCÜ (Pazar 22:00)

8. MAÇ: TRABZONSPOR - FENERBAHÇE (Pazartesi 21:00)

9. MAÇ: KASIMPAŞA - BUCASPOR (Pazartesi 21:00)

Karpatların Lviv'i...

En son ismini duymadığımız bir Ukrayna takımı Beşiktaş'a, Kharkiv'de 4 gol birden atıp, turnuva dışına itmiş, Beşiktaş'ın şimdi Şampiyonlar Ligi gruplarında mücadele edecek olan eski hocası Ertuğrul Sağlam görevinden istifa ettirilmiş. Beşiktaş bir sürü krize girip çıkmıştı.

Galatasaray'ın rakibi yine adını sanını bilmediğimiz bir Ukrayna temsilcisi. Bu kez Kharkiv'den değil, Lviv'den geliyorlar. Olaylı Sivasspor maçından sonra bir hayli hırpalanan Rijkaard ve yönetim için Lviv serisi, belki de şimdiye kadarki en önemli dönemeç. Europa League gruplarına kalmak isteyen Galatasaray için normal şartlar altında Karpaty Lviv takımının büyük bir engel teşkil etmemesi gerekiyor ancak maalesef bu aralar şartlar pek normal değil.

Baros'un yokluğunda, Mehmet Batdal'ı değil, Kewell'ı kanattan alıp forvette kullanan ve kanatların birisini ''işlevsiz'' hale getiren Rijkaard'ın bu akşam bana göre naçizane yapması gereken en önemli hamle, Arda ve Kewell'ı kanatlara atıp, eğer oynamayacaksa Baros'un yerine mutlaka Mehmet Batdal'ı santrafor olarak kullanmak. Tüm eleştirilere rağmen çok faydalı bir transfer olduğunu düşündüğüm Lorik Cana'nın biraz daha hazır hale geldiğini düşünerek, Galatasaray orta sahasının Sivas'taki kadar dökülmeyeceğini tahmin ediyorum. Gerekli baskıyı kurabilirse, sarı kırmızılılar bu akşam kendilerine yetecek skoru elde edebilirler. En büyük dezavantaj, protesto için eli kulağında bekleyen sarı kırmızlı taraftarlar. Taraftarın özellikle bu maçta hatta bu seride takımına sonsuz destek vermesi gerekiyor. Bu kritik seri öncesi ya da seri sırasında yaşanacak bir ''eylem'' bir çuval inciri berbat edebilir.

Galatasaray bu akşam çok kritik bir maça çıkacak. OFK Belgrad'ı evinde yenemeyen ve Belgrad temsilcisine nazaran daha dişli bir takımmış gibi görünen Lviv karşısında Galatasaray turu geçmek avantaj yakalamaya çalışacak ve bir önceki turdan ders almamışlarsa 90 dakika boyunca başlarına çorap örülecek bir sürü sıkıntıyla karşı karşıya kalma ihtimalleri olacak.

Krizden Çıkış Anahtarı Selanik Kapılarında...

Nostaljik bir maçtı seyircisiz oynanan Antalyaspor maçı. Semih ve Alex eski günlerinden nostaljik bir resital sundular tribünde olmasada, ekran başında izleyenlere. Young Boys faciasından sonra Antalyaspor iyi geldi hiç kuşkusuz ve bu akşam Midyat'a pirince gidemeyen sarı lacivertliler, eldeki bulgur için Toumba Stadyumu'na çıkıyorlar.

Rakip PAOK sezona formda bir giriş yaptı diyebiliriz. Her ne kadar Ajax'a Şampiyonlar Ligi ön elemesinde elenmiş olsalar da yenilmediler ve Ajax'ı bir hayli terlettiler. Kadrolarında öyle aman aman bir futbolcu bulunmuyor. Açıkçası rakibi tanımadığım için, oyun stilleri ya da stratejileri açısında da bir fikre sahip değilim. Bildiğim tek şey Toumba Stadyumu'nun bu akşam bir cehennemi andıracağı. Fenerbahçeli futbolcuların birçoğunun daha önce defalarca bu tip ortamlara girdiklerinden pek fazla etkilenmeyeceklerini düşünüyorum. Önemli olan tabi ki, kendi oyununu ve stratejini sahada hem uygulayıp, hem de rakibe kabul ettirebilmek. PAOK genel hatlarıyla kesinlikle Fenerbahçe'nin eleyemeyeceği bir rakip değil. Bilakis tam dişine göre. Deplasmanda atılacak golün ya da gollerin önemini hatırlatmama gerek yok herhalde. Young Boys'un acısını bu seriden çıkarması gerekiyor Fenerbahçe'nin. Yoksa ikinci bir kriz yönetimi epey hırpalayacaktır.

Gerrard'a Çalım Atmak...

Glen Johnson... Alberto Aquilani... Daniel Agger... Fabio Aurelio... Steven Gerrard... Fernando Torres... Joe Cole... Dirk Kuyt... Ryan Babel... Javier Mascherano... Jamie Carragher... Pepe Reina... Martin Skrtel... Liverpool için çok fazla birşey söylemeye gerek yok. Sadece bu isimlerin bir takımda toplandığını söylemiş bile olsak, dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir kupasına aday bir takım olacakları cevabını alırız çoğu futbolseverden.

UEFA Europa League play-off turuna direkt olarak katılan Trabzonspor, bu kupaya iştirak eden takımlar içerisinde en yüksek kulüp puanına sahip takımı kurada çekmeyi başardı. Liverpool sadece Premier League'de değil, dünyaca tanınan bilinen ve belki de Barcelona ile beraber en çok taraftar kitlesine ve sempatiye sahip takım. İstanbul'da kazandıkları Avrupa Şampiyonluğundan sonra bir duraklama dönemine girdikleri kesin. Geçen sezon Rafael Benitez yönetiminde bu dönemin en acı sonuçlarını yaşayan ve bırakın Şampiyonlar Ligi'ni, kendisini Europa League serüvenine zor atan bu takım, Rafael Benitez ile yollarını ayırıp, geçen sezon Fulham United'ı Europa League finaline taşıyan Roy Hodgson ile anlaşarak, sezona bu teknik direktör ile başladı. Europa League elemelerine 3. turdan giren ''kırmızılar'' Rabotnicki ile eşleşip, iki maçıda 2-0 kazanıp, play-off turuna katılmaya hak kazandılar. Ligin ilk hafta maçında ise Arsenal ile 1-1 berabere kaldılar.

Trabzonspor, geçen sezon Ziraat Türkiye Kupası'nı kazandığı için herhangi bir ön eleme turu oynamadan, Europa League play-offlarına katılma hakkı kazanmıştı. Kulüp puanı yetmediği için bu turda seribaşı olamayan bordo mavililer, geçen sezon yine aynı kupada ve aynı turda Toulouse ile eşleşmiş ve kendi sahasında 3-1 kaybettiği maçın ardından deplasmanda rakibini 1-0 yenmesine rağmen gruplara kalamadan turnuvaya veda etmişti.

Trabzonspor için bu tur öncesi kaybedecek herhangi bir şey yok. En önemli avantaj Trabzonspor bu turda elense bile kimse tarafından eleştirilmeyecek ve zaten beklenen sonucu almış olacak. Ancak turu geçerse yeni bir tarih yazılmış olacak ve aynı 1976 yılından beridir bu zamana kadar gelen efsane Liverpool maçını bu kez turla süslemiş olacak. Anfield Road'da Trabzonspor'un en önemli kozu tabi ki, kontraataklar. Neticede Liverpool kendi sahasında oynayacağı bu maçı rahat bir skorla kazanıp, ikinci maça sıkıntılı gelmek istemeyecektir ve dolayısı ile kendi sahasında baskın taraf olup, turu garanti altına alacak bir skor elde etmek isteyecektir. Trabzonspor'un kadrosuna baktığımızda, Liverpool ''bastırdığı'' sırada rakibine kontra yapmaya elverişli bir çok futbolcu olduğunu görüyoruz. Geniş alandaki dripling yetenekleri malum Alanzinho ve Yattara'yı besleyecek, Colman ve Selçuk gibi iki ''kadife'' ayağın yanısıra, golü koklama yeteneğini farkettiğimiz Teofilo Gutierrez'in doğru anlarda, doğru yerlerde bulunma olasılığı bir hayli yüksek. Her ne kadar karşılarında Gerrard ve Torres gibi (Torres'in oynayıp, oynamayacağı belli değil) dünyaca ünlü ayaklar bulunsada, Serkan Balcı, Egemen ve Glowacki'li savunmanın başarılı olacağını düşünüyorum. Bu bölgede en zayıf halka olarak Hrvoje Cale göze çarpıyor. Hem zayıf kademe anlayışı, hem de müthiş kart görme potansiyeliyle, Cale'ye sık sık yardım gitmesi gerekebilir. Klasik ama bu maç için erken gol yememek çok önemli. Trabzonspor maçın hiç olmazsa ilk yarım saattinde 0-0 ya da önde tutabilecek direnci gösterebilirse, her geçen dakika ''avantajlı skor şansı'' artar diye düşünüyorum. Bitirici noktada Teofilo'ya olan inacım sonsuz. Yakalarsa affetmeyecektir. Colman ve Selçuk'un normalden biraz daha fazla koşmaları gerekiyor. Trabzonspor orta sahası her ne kadar ''kadife ayaklara'' sahip olsa da, yumuşak gibi duruyor ama yine de Yattara ve Alanzinho gibi dripling gücü yüksek oyuncuların nispeten ağır diyebileceğimiz Skrtel ve Carragher ikilisini zor durumlara sokabileceği ve hatta ''kırmızıları'' 10 kişi bırakabileceği ihtimalini de göz önünde bulundurmalıyız.

Bu tip maçlarda şans faktörüde çok önemli. Bazen etkili bir şutun tam doksan yerine bir karış öteye gidip, direkte patlaması dahi bir takımın kaderini değiştirebiliyor. Kondisyon konusunda Şenol Güneş Türkiye'nin sayılı teknik direktörlerinden birisi. Dolayısı ile takımın maçın sonunda diri kalacağına eminim. Özellikle Onur'da maça bir iki etkili kurtarışla başlayabilirse, gitgide oyuna ısınacak ve maksimum performansı yakalayacaktır. Savunma kapandığı anlarda uzaktan atılacak şutlara çok dikkat etmek lazım, Liverpool'un öyle oyuncuları varki, oyunu belli bir tempoda iyi götürüyor bile olsanız, tek şutla ipinizi çekebilirler. (Bkz: Steven Gerrard) Kaleciden sekecek topları, iyi takip edip, savuşturmakta defansın özellikle dikkat edeceği noktalardan birisi olmalı. Toplam 180 dakika boyunca geriye düşmemek Trabzonspor'un en büyük hedefi olmalı. Berabere ya da Trabzonspor'un önderliğinde gidecek maç, Trabzonspor'u her daim diri ve bir tehdit olarak tutacaktır rakibe karşı.

Yattara, Gerrard'ın belini kırmak ister, Teofilo Anfiel'da goller atıp, ismini Avrupa'ya duyurmak ister. Egemen, Torres'i engellediği pozisyonları kaydedip ileride torunlarına izletir. Alanzinho önemli olanın boyu değil, işlevi olduğunu herkese kanıtlar belki. Belki Trabzonspor, Anfield'dan tarihi bir skorla ayrılır. (Her anlamda) Belki yakalanacak başarı birçok futbolcuya Avrupa kapılarını açar. Belki de 180 dakika bittiğinde Trabzon sokakları şampiyon olmuşçasına coşkuya kapılır, bizler tüylerimiz ürpererek olanları izleriz. Belki de en kötü senaryoyla, Liverpool, Trabzonspor'u beklenildiği gibi kolaylıkla eler ve biz yine annemizin ligine dönüp, burada 26 yıldır elde edemediğimiz şampiyonluğu kovalarız göz ucuyla...

Belkileri, ihtimalleri, ince hesapları bir tarafa bırakalım. Liverpool'la oynayacağız. Kaç kere oynayabiliriz ki... Bu akşam saat 21:45'te dünyaya konuk olacağız. Bir hafta sonra da, dünyayı evimizde, mabedimizde ağırlayacağız. Liverpool kafilesini Nihat Usta'ya götürsünüler köfte yemek için... Unutamasınlar...

17 Ağustos 2010 Salı

Skor Tahmin Oyunu 1. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

FARUK TURUTOĞLU: 26

TOLGA ŞENER: 15

FATİH ÇİMEN: 14

FATİH TURUTOĞLU: 14

MELİH KAZDAĞ: 13

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 4

HAKAN DEMİREL: 3


GENEL PUAN DURUMU:

FARUK TURUTOĞLU: 26

TOLGA ŞENER: 15

FATİH ÇİMEN: 14

FATİH TURUTOĞLU: 14

MELİH KAZDAĞ: 13

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 4

HAKAN DEMİREL: 3

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Guti'nin Açılışı

...Quaresma şimdi sol kanatta aldı topu. Döndü tekrar, orta yapacak, çekti topu, mükemmel bir hareket, çizgiye indi ortası... Arka direkte Guti vuruyor kafayııııı, az farkla dışarı gidiyor top...

Buna benzer bir pasaj vardı ilk yarının ortalarında. Şehir İzmir'di. Yer İzmir Atatürk Stadyumu. Quaresma'nın ortaladığı topa, Guti'nin vurduğu kafayı kenardan eski bir efsane Bernd Schuster izliyordu. E tabi geçen sezon mutfakta sigara içerken, içerden televizyondan gelen bu pasajı duysak, Real Madrid - Sevilla maçını izliyor olabilirdik belki ama bu tiratın seslendirildiği maç Spor Toto Süper Lig'de Bucaspor - Beşiktaş maçından başkası değildi.

Ferrari, Zapotocny, Ernst, Quaresma, Guti ve Bobo, kalabalık yabancı kadrosu içerisinde Schuster'in ilk onbir tercihleriydi. Delgado ve Tabata'yı da yanında oturtan Alman teknik direktör, Holosko, Hilbert ikilisini de tribüne göndermişti. Sivok zaten sakatlığı yüzünden uzun bir süre takımdan ayrı kalacak. Sezonun ilk maçına efsane stadyumlardan İzmir Atatürk'te çıktı iki takım ancak sahanın zemini hiçte efsaneye yakışır nitelikte değildi. Bozuk zeminde kısa paslaşmaların zor olduğu bir maç izledik. Santrayla beraber rakip ceza alanına yakın Trabzonspor altyapısından yetişen Emre Aktaş'ın aşırtması kalenin içine düşmeyince Beşiktaşlılar derin bir nefes aldı. İlk dakikalardan itibaren Guti'nin organize ettiği Beşiktaş orta sahası Bucaspor'a yavaş yavaş üstünlüğünü hissettirmeye başlarken, Quaresma'nın sık sık yaptığı bindirmelerle etkili olan siyah beyazlılar en uçtaki Bobo'ya yeterli desteği veremeyince ciddi gol tehlikeleri yaratamadı. İlk devrenin en tehlikeli pozisyonu Guti'nin vurduğu kafa şutu oldu.

İkinci devreye Beşiktaş golle başlayınca, Bülent Uygun'un bütün planları alt üst oldu. Bülent Hoca'nın yeni Balili'si Mendy gole rağmen oyuna girdi ve sol kanada gerçekten büyük bir dinamizm getirdi. Hücum gücü son derece zayıf görünen Bucaspor'da Ediz Bahtiyaroğlu'da oyundan atılınca orta saha tamamen Beşiktaş'ın eline geçti. Delgado ve Tabata oyuna girdikten sonra son dakikalara doğru Beşiktaş üst üste goller kaçırmaya başladı. İki tarafta skoru değiştirecek golü bulamayınca maçı Beşiktaş Bobo'nun golüyle kazanmış oldu.

Bucaspor, küçük bir Sivasspor görüntüsünde şu anda. Yirmiye yakın, belki de yirmiden fazla oyuncu transfer eden Bucalıların bu takımdan hemen bir başarı beklemesi zor olur. Sakatları, lisansları yetişmeyenleri falan hesaba katarsak, sezona oldukça dezavantajlı başladılar ancak Bucaspor'un öyle kolay kolay teslim olup, bir çırpıda küme düşeceğini sanmıyorum. Bülent Uygun'un katı savunma artı hızlı bir iki adamla gol bulup üstüne yatma taktiği umarım bu sezonda işe yarar yoksa, yoksa Sivasspor'daki parlak kariyerin ardından ''Türbülent''in oynadığı kumar elinde patlayabilir.

Beşiktaş için en sevindirici gelişme Necip Uysal. Çok büyük bir futbolcu olacağı her halinden belli. Topu sürüşü, çalım yeteneği, adam eksiltmesi, boş arkadaşını görmesi, tekniği, öz güveni... Her şeyiyle futbolcu. Nuri Şahin'e çok benzettim kendisini. Umarım talihsiz sakatlıklar yaşamadan, alnının akıyla Beşiktaş onbirinde tamamlar bu sezonu. Gerçekten çok beğendim Necip'i. Guti Türkiye'ye yatmaya gelmemiş belli. Kariyerini devam ettirmek, en önemlisi ''futbol oynamak'' istiyor. Yıllarca Real Madrid forması giyip, yüzlerce üst düzey maça çıktıktan sonra, hiç bir şekilde yerini yadırgamadı. Korkmadan ikili mücadelelere girdi, sertliği karşı cevap verdi, takımı için reaksiyon gösterdi. Bobo'ya attığı gol pası da kendisine yakışan birinci sınıf bir pastı. Tam hazır olduğu zaman, Beşiktaş için sezonun en büyük gücü, dayanağı olacağını ilk maçtan gösterdi. Quaresma'da iyiydi ama o mahkeme duvarı suratının sebebini anlamadım. Ya çok ''cool'' takılmaya çalışıyor ya da ''ulan bu takımın yıldızı bendim, nerden çıktı bu Guti'' triplerinde. Top ayağındayken bir sanatçı gibi ama topla biraz fazla oynuyor, zamanı gelince asisti yapmasını da bilmeli. (Bu ikinci sınıf Ömer Üründül yorumu için özür dilerim!) Nihat geçen seneye göre fersah fersah ilerde. Rıdvan Dilmen tabiriyle ''alıyor, veriyor'' ve hırsını maç boyu korumayı başarıyor.

Beşiktaş, takım olarak oturduğu zaman çok daha iyi maçlar çıkaracak kuşkusuz. Sezonun ilerleyen bölümlerinde sezonu erken açmanın getirdiği dezavantajları yaşayacaklar mı göreceğiz ancak şimdilik Erman Toroğlu gibi ''iyi işler yaptılar, iyi yoldalar'' diyebiliriz.

Oyna... Dik Oyna...

Geçen sezonu kupayla bitirip, bu sezonu kupayla açan Trabzonspor'un ''fullenmiş'' morali karşısında, çalkantıdan ve sansasyondan bir türlü uzak duramayan Ankaragücü'nün, geçen sezon Ankaragücü - Fenerbahçe maçında çıkan olaylar nedeniyle seyircisiz sezon açtığı bir maç oynandı Ankara'da.

Metalist Kharkiv'den Jaja'yı getirip, forvet transferi davasını ''tatlıya'' bağlayan Trabzonspor'da, teknik direktör Şenol Güneş, Süper Kupa'yı kazanan kadroyu bozmadan sahaya sürdü ve dolayısıyla zaten tam hazır olmayan Jaja değil, Süper Kupa'nın kahramanı Teofilo Gutierrez onbirde başladı. Uzun süreden beridir ''şampiyonluk'' sözünün ilk kez bu sezon ciddi bir şekilde dillendirildiği bordo mavililer oyunun başından itibaren kendisine gerekli olan üstünlüğü sahaya koymayı başardı. Dengeli ve başarılı pas trafiğinin içerisinde ilk yarı boyunca rakibinin yarı alanında daha sık görünen Trabzonspor devre boyunca önce Colman, ardından Teofilo ile iki tane ciddi pozisyon yakaladı. Ankaragücü takım olarak gerekli direnci gösteremeyince devrenin sonuna doğru rakip sahaya iyice yerleşen Trabzonspor önce Colman'ın karşı karşıya Özden'e nişanladığı top, ardından da Burak Yılmaz'ın direkten dönen vuruşuyla skor üstünlüğü şanslarını kullanamadı ve devreye 0-0 berabere girildi.

İkinci devreye ilk yarıda saçmasapan bir sarı kart gören Ceyhun'un yerine Yattara ile çıkan Trabzonspor, aldığı riskin karşılığını Yattara'nın ''vasatüstü'' performansıyla aldı. Yattara ile birlikte daha ''tehditkar'' bir hücum hattı oluşturan bordo mavililer yine de aradığı golü bulamayınca bu kez Burak Yılmaz'ı kenara alıp, Alanzinho'yı sola, Yattara'yı sağa çekip, forvete Umut Bulut takviyesini yaptı. Umut oyuna girdikten birkaç dakika sonra da, Teofilo'ya kariyerinin en kolay gollerinden birini attırıp, geçte olsa takımının skor üstünlüğü yakalamasında pay sahibi oldu. Golden sonra Ankaragücü bir iki etkili atak geliştirince, bu kez oyundan tamamen düşen Alanzinho'nun yerine Diyarbakırspor'dan transfer edilen Barış Ataş oyuna alındı ve taktik hamlelerin oyuncu değişikliği bazında son ''manevrasını da'' yapmış oldu Şenol Güneş. Teofilo'nun ikinci golünden sonra maç Yattara'nın ''solo performansıyla'' devam etti ve Trabzonspor Ankara'dan istediği 3 puanı çok zorlanmadan alıp, Spor Toto Süper Lig'e iyi bir giriş yapmış oldu.

Ankaragücü yönetim değişikliğinden sonra artan mali portre neticesinde bir sürü transfer yapıp takımı güçlendirdi ancak henüz hazır olmayanlar, sakatlar vs. sebebiyle sahaya ancak 16 kişi çıkabildiler. Daha takım olmaları için önlerinde kat etmeleri gereken bir yol var. Ümit Özat'ta cezası sebebiyle stada alınmayınca, biraz ''başlarına buyruk'' gibi hareket ettiler maç boyunca. Ancak Trabzonspor'un ilk golünden sonra bir beş dakika kadar sahada görünebildiler, ondan sonra yine kayboldular. Ankaragücü için kesin tespitlerde bulunmak an itibariyle zor. Biraz daha zaman tanımak lazım. Ben Roguy Meye'yi beğendim herşeye rağmen. Takımın en istekli adamıydı. Kendisine ayak uyduracak bir iki oyuncu daha olsa belki de Trabzonspor'a bu kadar kolay teslim olmazlardı. Biraz biraz da Hürriyet'in sahada olduğunu farkettim hepsi o.

Trabzonspor'un oyununa biraz esprili bir şekilde yaklaşırsak, Şenol Güneş'in uygulattığı oyun mantalitesi bu sıcaklarda bire bir bence. Pas, pas, pas, pas, sonra tekrar pas, bir daha pas, rakibi koştur, topu koştur ama kendin koşma. Sonlarda diri kal, bir iki tane diri oyuncu sok, terlemeden maçı kazan, Liverpool'a karşı yıpranmamış sahaya çık. Şaka bir yana Trabzonspor'un oynadığı oyunu Türkiye'de şu anda oynayabilen bir takım yok. Bu yoğun pas trafiği içerisine, Alanzinho'nun, Yattara'nın driplingleri de sıkışınca kimi zaman oyun görsel bir resital halini alıyor. Ha bu anlattıklarımdan sakın Trabzonspor'un çok iyi bir oyun çıkardığı, oyunu domine ettiği anlamı çıkmasın. Uygulamada pek tabi ki zaman zaman sorunlar yaşanıyor ancak oturmuş kadronun ve hangi arkadaşının nerede ne yapabileceğini bilen futbol zekası üstün oyuncuların zaman içerisinde Şenol Güneş'in bu kendisi gibi ''felsefik'' sistemini daha iyi kotarabileceğini düşünüyorum.

Şenol Hoca'nın maç hamleleri mükemmel düzeydeydi dün. Teknik direktörün bir maçı kazanmak için taktik anlamında ne yapması gerekiyorsa, aynısını yaptı. Bir iki futbolcu rotasyonu yapsa fena olmazdı ama yine de kazanan onbiri bozmak istemedi ama hemen hatırlatmak lazım, goller Yattara ve Umut oyuna girdikten sonra geldi. Hoca'nın ''Burak fetişini'' ise anlayamadım gitti. Yattara ve Gabric gibi adamlar kenarda otururken, kendisinin bırakın onbirde, yedek kulübesinde bile yer kaplamaması gerekiyordu. Ha belki de ben yanılıyorumdur ama gerçekten Şenol Güneş'le oturup, neden bu Burak'a bu kadar takıldığını sorup, O'nun o felsefik cevabını dinlemek isterdim. Geçen sene kabız olan Teofilo'nun bu sene ''gol ishali'' olması herhalde kendisinin artık Trabzon'a ve Trabzonspor'a tamamen uyum sağladığını gösteriyor. Hemen hepsi boş kaleye olsa da, iki maçta beş gol az buz bir iş değil. Yeni Jardel'imiz hayırlı olsun!

Yazıyı bitirmeden önce Trabzon'un ''The Special One''ı olan ''Colmandate Gustavo''ya da buradan saygılarımı iletmek istiyorum. Umut'a attığı iki ara topu da ''ince ayardı''. Büyüksün İmparator!

12 Ağustos 2010 Perşembe

Skor Tahmin Oyunu 1. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

1. MAÇ: GAZİANTEPSPOR - KASIMPAŞA (Cumartesi 20:00)

2. MAÇ: SİVASSPOR - GALATASARAY (Cumartesi 20:00)

3.MAÇ: BUCASPOR - BEŞİKTAŞ (Cumartesi 22:00)

4.MAÇ: ESKİŞEHİRSPOR - GENÇLERBİRLİĞİ (Cumartesi 22:00)

5. MAÇ: ANKARAGÜCÜ - TRABZONSPOR (Pazar 19:30)

6. MAÇ: KAR. KARABÜKSPOR - MANİSASPOR (Pazar 21:00)

7. MAÇ: FENERBAHÇE - M.PARK ANTALYASPOR (Pazar 21:45)

8. MAÇ: BURSASPOR - KONYASPOR (Pazartesi 21:00)

9. MAÇ: İSTANBUL B.ŞEHİR BEL. - KAYSERİSPOR (Pazartesi 21:00)

Skor Tahmin Oyunu Yeni Sezon

2008-09 sezonunu Tolga Şener'in, 2009-10 sezonunu ise Hakan Demirel'in şampiyonluklarıyla geride bıraktığımız Skor Tahmin Oyunu'nun yeni sezon formatını belirledik.

Buna göre:

1- Bundan böyle yalnızca dört büyüklerin değil, tüm maçların skorlarının tahminleri yapılacak.

2- 9 maçın tamamı programda yer alacak ve bundan böyle gol atan futbolcu tahmini yapılmayacak.

3- Bilinen skor başına 10 puan verilecek.

4- Bilinen takım galibiyeti ya da beraberlik başına da 1 puan uygulanacak. (Örneğin: X takımı Y takımı ile karşılacak ve sizin tahmininiz 2-1 X takımı galibiyeti yönünde ancak X takımı maçı 1-0 kazandı. Galibi bildiğiniz için bir tür ''teselli ikramiyesi'' olarak 1 puan o hafta puan hanenize yazılmış olacak.)

5- Birinciye verilecek ödül için öneriler değerlendirelecek ve mutlaka birinciye bir ödül verilecek.

Kurallar basit ve anlaşılır. Tüm katılımcılara bol şanslar diliyorum.

Spor Toto Süper Lig Başlıyor

Turkcell Süper Lig hiç bitmesin diye bağırıyorduk ama Turkcell Süper Lig bitti ve yerine Spor Toto Süper Lig geldi! Süper Lig'in isim hakkını alan Spor Toto, bundan böyle önümüzdeki 5 yıl boyunca Süper Lig'e isim babalığı yapacak ve Turkcell'den sonra Süper Lig'in ikinci isim babası olacak. Bu reklamın karşılığı da tamı tamına 125 milyon dolar.

Spor Toto Süper Lig ile ilgili yaptığım minik ankete toplam 12 oy geldi. Bu 12 oyun 5 tanesi Fenerbahçe'ye, 4 tanesi Trabzonspor'a, 2 tanesi Galatasaray'a ve 1 tanesi de Beşiktaş'a geldi. Bu sezon itibariyle durumlar biraz karışık olduğu için sezon başında ortaya net bir favori koymamız pek mümkün değilmiş gözüküyor. Mümkün görünen en belirgin olasılık takımların birbirleriyle dişe diş bir şekilde çarpışacağı ve bu uzun maraton sonucunda şampiyon ve küme düşen takımların belirlenmesinin bir hayli heyecanlı geçmeye aday olduğu.

Spor Toto Süper Lig'in ilk haftası bu hafta sonu oynanacak olan maçlarla başlayacak. 9 maçın tamamının canlı olarak ekranlara geleceğini de bilmem söylemeye gerek var mı?

Puanlar sıfırlandı. Yeni takımlar katıldı. Bir sürü yeni futbolcu ligimize gelirken, bir kısmı da ligimizden ayrıldı. Bazı futbolcuları farklı takımların formalarıyla da izleme şansını bulacağız. Turkcell veya Spor Toto farketmez! Süper Lig hiç bitmesin!

Beşiktaş - HJK Helsinki

Europa League play-off kuralarında bana göre en iyi rakibi Beşiktaş çekti. Finlandiya'nın başkenti Helsinki'nin temsilcisi olan HJK Helsinki ile eşleşen Beşiktaş ilk maçı kendi sahasında oynayacak.

Önce Faroe Adaları'ndan Vikingur'u, ardından da Çek Cumhuriyeti'nden Victoria Plzen'i safdışı bırakan Beşiktaş, Guti ve Quaresmalı kadrosu ile gruplardan önceki son engel olan HJK Helsinki takımı ile daha önce de o zamanki adı UEFA Kupası olan turnuvanın ön elemesinde eşleşmişti. O dönem rakibini kolaylıkla kupanın dışına iten siyah beyazlılar, şimdiki eşleşmede de yine favori takım görünümünde.

HJK Helsinki geçen sezon kendi liginde şampiyon olarak Şampiyonlar Ligi ön elemesi oynamaya hak kazanmıştı. 2. ön eleme turunda Litvanya'nın Ekranas takımı ile eşleşen, Finlandiya temsilcisi, ilk maçı Litvanya'da 1-0 kaybettikten rövanşı 2-0 kazanarak 3. ön eleme turuna yükselde de bu turda Sırbistan'ın güçlü temsilcisi Partizan Belgrad'a 2-1 ve 3-0'lık skorlarla mağlup olarak Europa League play-offu oynama hakkı kazandı.

HJK Helsinki kesinlikle Beşiktaş'ı zorlayabilecek bir takım görüntüsü vermiyor. İstanbul'daki ilk maçta Beşiktaş'ın kendisine gerekli olan skoru yakalayacağını ve turu ilk maçta geçeceğini düşünüyorum.

PAOK - Fenerbahçe

Şampiyonlar Ligi ön elemesinden elenip, UEFA Europa League play-offlarına katılan Fenerbahçe, bu turda çekebileceği en güçlü rakibi çekip, Yunanistan'dan PAOK ile eşleşti.

Hemen belirteyim, PAOK'ta, Fenerbahçe gibi, Şampiyonlar Ligi ön elemesini geçemeyerek Europa League playofflarına kalmış bir takım. Şampiyonlar Ligi ön elemesinde Hollanda'nın dev takımı Ajax ile eşleşen PAOK, rakibine kök söktürsede, deplasmanda 1-1 berabere kaldığı rakibi ile kendi sahasında 3-3 berabere kalarak deplasman golü farkıyla turu geçemedi. Avrupa Kupaları'na da pek yabancı değiller. Şimdiye kadar çıktığı 92 Avrupa Kupası maçında 32 galibiyet, 23 beraberlik ve 33 mağlubiyet aldı. 28700 kişilik Toumba Stadyumu Selanik takımının maçlarına evsahipliği yapıyor. Geçen sezon 62 puan ile ligi üçüncü sırada bitirmişlerdi. Contreras, Salpingidis ve Muslimovic en etkili oyuncuları olarak göze çarpıyor.

Fenerbahçe'nin içinde bulunduğu sancılı durum, PAOK serisi öncesinde ister istemez bir tedirginlik yaratıyor ancak Young Boys'tan çok daha iyi bir takım görüntüsünde olan PAOK karşısında Fenerbahçe'nin de kendi kimliğini sahaya koyması en büyük arzumuz. Sarı lacivertli takım, ilk maçı deplasmanda oynayacak ve avantajlı bir skor elde etmeye çalışacak.

Galatasaray - Karpaty Lviv

Play-off turunda seribaşı olan Galatasaray, kendisine göre zayıf bir rakip görünümünde olan Ukrayna'nın Karpaty Lviv takımı ile eşleşti.

Karpaty Lviv 1963 yılında kurulan bir takım. İlk kez Avrupa arenasına çıkış tarihleri 1970-71 sezonu. O dönem SSCB adına Kupa Galipleri Kupası'nda mücadele eden Lviv kentinin temsilcisi, 1981 yılında Lviv kentinin başa bir takımı olan SKA Lviv ile birleşti. 1986 yılına kadar SKA Karpaty adıyla mücadelesine devam eden takım, 1989 yılında eski adını geri aldı ve 1991 yılında Ukrayna Premier Ligi'ne geçiş yaptı. Bu süre içerisinde en iyi derecesini üçüncü olarak alan takım halen Ukrayna Premier Ligi'nde mücadele etmeye devam ediyor.

Karpaty Lviv'in kadrosunda tanıdığımız, bildiğimiz bir oyuncu yok. Üç Brezilyalı, iki Sırp, bir Nijeryalı, bir Estonyalı ve bir Gürcü yabancı futbolcuları var. Geçen sezon kendi liglerini beşinci bitirip, Europa League elemesi oynamaya hak kazandılar. 2. ön eleme turunda İzlanda'nın KR Rejkavik takımı ile eşleşen Lviv, ilk maçı deplasmanda 3-0, ikinci maçı da kendi sahasında 3-2 kazanarak bir üst tura yükseldi. 3. ön eleme turunda da Gürcistan'ın Zestaponi takımını iki maçta da 1-0 yenen Ukrayna takımı, play-offta Galatasaray'ın rakibi oldu. Halen devam eden Ukrayna Ligi'nde oynadığı beş maçta iki galibiyet, iki beraberlik ve bir mağlubiyetle beşinci sırada bulunuyorlar.

Genel hatlarıyla Galatasaray'ı zorlayacak bir ekip gibi durmasalarda, yine de dikkat edilmesi gereken bir rakip görüntüsü çiziyor Karpaty Lviv.

Liverpool - Trabzonspor

Tüm Europa League takımlarının içerisinde puanı en yüksek olan takımdı Liverpool. Trabzonspor kuradan Liverpool'u çekme başarısı (!) gösterince, eski defterler açıldı, Dozer Cemil'in golü yad edilmeye başlandı. O zamandan bu zamana değişen pek birşey yok aslında. Trabzonspor'un Avrupa kariyeri her geçen sezon daha da geriledi. Artık Europa League play-offlarında dahi seribaşı olamayan bordo mavililer şimdi gruplara kalmak için Avrupa'nın sayılı kulüplerinden birisi olan Liverpool'u geçmeye çalışacak.

Burada oturup Liverpool'u tanıtacak halim yok tabi ki! Kadrosunda Gerrard, Torres, Mascherano, Pepe Reina, Carragher, Babel gibi oyuncuları bulunduran Liverpool tabi ki turun favorisi ancak umut fakirin ekmeğidir atasözümüzü de ilerde kullanmak üzere yanımıza alacağız ilk maç için Anfield'a giderken...

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Kupalı Başlangıç

Son şampiyon Bursaspor ve son Ziraat Türkiye Kupası galibi Trabzonspor'un Atatürk Olimpiyat Stadyumu'ndaki Süper Kupa finaline iyi başlayan taraf Trabzonspor oldu. Engin Baytar'ın yokluğunda Ceyhun Gülselam'ın defansif orta saha mevkiinde ilk onbir şansı bulduğu Trabzonspor'da Selçuk, Colman ve Alanzinho'lu Trabzonspor orta sahası, Hüseyin'in yokluğunda şans bulan Kirita, Bekir Ozan, Ergic ve Batalla'lı orta sahaya çabuk üstünlük kurdu. Alanzinho'nun ekstra performansıyla birlikte rakip sahada daha çok görünmeye başlayan bordo mavili takım final paslarında sıkıntı yaşayınca, sık sık Alanzinho ve Ceyhun'un orta mesafeli şutlarıyla gol aradı. Rakibine oranla oldukça isteksiz gözüken Bursaspor'da ise, yeni transfer Wederson ve Ozan İpek'in bulunduğu kanat, Ali Tandoğan ve Volkan Şen'in kanadına göre nispeten daha işler bir görüntü içerisindeydi. Trabzonspor'un sağ kanattan geliştirmeye çalıştığı hücumlar sıklıkla Burak Yılmaz'ın ezdiği toplar sayesinde başlamadan biterken, özellikle Ceyhun'un araya attığı toplar zaman zaman Bursaspor kalesinde tehlike yarattı. İlk yarı biterken, pozisyonu az ancak genelinde Trabzonspor'un hükmettiği bir maç seyrettik.

İkinci yarıda da görüntü pek fazla değişmedi. Alanzinho'nun iyice ağırlığını koyduğu maçta, tam gol geliyor derken, Ceyhun yine uzaktan düzgün bir şut çıkarttı. Ivankov'un ancak çelebildiği topu suskun golcü Teofilo tamamlayınca, bordo mavili takım skor üstünlüğünü ikinci yarının onuncu dakikasında ele geçirmeyi başardı. Golden sonra oyunun hakimiyeti tamamen Trabzonspor'a geçti. Golün altı dakika sonrasında bu kez Selçuk'un mükemmel arapasını yakalayan Teofilo usta bir gol vuruşuyla farkı ikiye çıkarttı. 71'de Burak Yılmaz'ın yerine oyuna giren Yattara'nın kullandığı köşe vuruşunu Egemen ceza alanı içerisine indirdi. Yine doğru yerde olan Teofilo'nun tamamladığı top üçüncü kez Bursaspor ağlarıyla buluştu.

3-0'dan sonra kalan 20 dakika ''al gülüm ver gülüm'' şeklinde geçti. Trabzonspor ısrarcı olsaydı farkı daha da arttırabilecek pozisyonları yakalayabilirdi. Maçtan önce ortada gözüken randevuyu Trabzonspor zorlanmadan kazandı ve müzesinde ''yerel olarak'' eksik olan tek kupayı da kazanmış oldu.

Trabzonspor'un zaten hazır olduğunu biliyorduk. Geçen sezonun korunan kadrosu özellikle Şenol Güneş'in gelişinden sonra iyi işler yapmıştı. Teofilo'da patlamayı gerçekleştirince, bordo mavili takım galibiyete uzandı. Bursasporlu oyuncular ise haddinden fazla arzusuz ve gergindi. Transfer dedikoduları başlarını döndürmüş olabilir ya da üzerlerinde fazla bir baskı oluşmuş olabilir bilmiyorum ama pek iç açıcı bir görüntü vermediler. Sakatların iyileşmesi ve takıma monte edilmelerinden sonra yine başa güreşeceklerini umuyorum. Tabi ki bundan daha önemlisi Şampiyonlar Ligi'nde gösterecekleri performans. Gerek tecrübesizlikleri, gerek gerginlikleri ve yaşadıkları baskıyla umarım Şampiyonlar Ligi'nden büyük hasarla çıkmazlar.

Şenol Güneş'in Burak Yılmaz ısrarından artık vazgeçmesi gerekiyor. Elinde Engin Baytar ve Yattara gibi iki tane o bölgeyi ''işletecek'' oyuncusu varken bence Burak Yılmaz'a haddinden fazla şans veriliyor. Ceyhun bu takımın bu sezon çok net bir şekilde ilk onbir oyuncusu olmalı. Kendisini her geçen zaman biraz daha geliştiriyor ve çok faydalı bir futbol oynuyor. Glowacki'yi çok beğendim. Tam bir stoper. Nerede duracağını, hangi zamanlamayla müdahale yapacağını harfiyen biliyor. Takıma katkısı olacağı kesin. Sahanın yıldızı Alanzinho ise bu performansını sezon geneline yayarsa, Trabzonspor'un yerine oyuncu bakması gerekecek çünkü öyle bir performans gösterdiki, Avrupa Kulüpleri'nin dikkatini çekmeye yeterde artar bile. Colman yine bildiğimiz Colman. Takımın en yararlı futbolcularından. Teofilo, Jaja'nın geldiği gün gösterdiği performansla ''ben de buradayım'' mesajını vermiş oldu. Kendisi için bir ''kırılma anıydı'' ve bu 90 dakikadan kendini kanıtlamış olarak ayrıldı.

Trabzonspor sezona kupayla girdi ve iyi yolda olduğunu gösterdi. Tüm rakiplerinden daha hazır bir görüntü ortaya koydu ve bu sezon şampiyonluk için mücadele vereceğini gösterdi. Bursaspor ise henüz kadrosunu oturtamamış. Zamanla düzeleceklerini ve hazır hale geleceklerini umuyorum. Maçtan sonra Trabzonsporlu taraftarların kendilerine yaptığı tezahüratlara layık bir performans göstereceklerini umuyorum.

6 Ağustos 2010 Cuma

Kuralar Çekiliyor

Az rastlayacağımız bir şekilde bu sezon dört büyüklerin hepsi birden Europa League'de play-off oynayacaklar. Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın seribaşı olarak katıldığı kuralara Trabzonspor seribaşı olarak katılamıyor. Saat 14:30'da yapılacak kura çekiminde temsilcilerimizin muhtemel rakipleri ise şu şekilde:

GALATASARAY:

Aris (Yunanistan)
Genk (Belçika)
Karpaty Lviv (Ukrayna)
Debrecen (Macaristan)
Maribor Branik (Slovenya)

FENERBAHÇE:

FC Apoel Timisoara (Romanya)
PAOK (Yunanistan)
Motherwell (İskoçya)
Lozan (İsviçre)
Dnepr Mogilev (Belarus)
Györi ETO (Macaristan)

BEŞİKTAŞ:

Rapid Wien (Avusturya)
Sibir Novosibirsk (Rusya)
Maritimo (Portekiz)
Slovan Bratislava (Slovakya)
HJK Helsinki (Finlandiya)
The New Saints (Galler)

TRABZONSPOR:

Liverpool FC (İngiltere)
Steaua Bükreş (Romanya)
Celtic FC (İskoçya)
Levski Sofia (Bulgaristan)
Borussia Dortmund (Almanya)

Bu rakipler içerisinde bana göre en iyi kuralar:

Galatasaray - Maribor Branik
Fenerbahçe - Dnepr Mogilev
Beşiktaş - The New Saints
Trabzonspor - Levski Sofya

şeklinde olur. En kötü eşleşmeler ise:

Galatasaray - Genk
Fenerbahçe - PAOK
Beşiktaş - Maritimo
Trabzonspor - Liverpool

şeklinde olur. Her sezon olduğu gibi yine bir kura tahmininde bulunmadan da geçmeyelim:

Galatasaray - Maribor Branik
Fenerbahçe - Lozan
Beşiktaş - Slovan Bratislava
Trabzonspor - Borussia Dortmund

Kuraların tüm takımlar için hayırlı olmasını diliyorum.

Kolay Oldu

D-Smart platformundan yayınlanan maçları izleyemiyorum maalesef. Dışarıya çıkmaya üşendiğimden de Beşiktaş - Victoria Plzen maçını izleyemedim ancak yine her zamanki gibi geniş özetini izleme şansım oldu.

Oyunun geneli hakkında birşey söylemek zor ancak Bobo'nun takipçliğini konuşturup kaptığı topun ardından rakibini oyundan attırması maçın kırılma anı oldu. Quaresma'nın ''trivelasıyla'' öne geçen Beşiktaş, rakibin 9 kişi kalmasının ardından, önce Quaresma'nın asistinde Delgado'nun kafasıyla farkı ikiye çıkarıp, Holosko'nun mükemmel golüyle skoru 3-0'a getirdi ve arkasından en az yedi, sekiz tane net pozisyonu değerlendiremedi. Maç 3-0'a geldikten sonra kaçan golleri doğal karşılıyorum. Biraz ''kendimi göstereyim'', biraz da skorun rahatlığıyla kaçan goller Beşiktaş'ın tarihi farkına malolmuş. Quaresma ve Bobo çok istekli göründüler. Özellikle Bobo'nun hırsı ve azmi Beşiktaş için büyük bir avantaj olur bu sezon. Belli ki Schuster bu sezon en önde O'nu oynatacak. Quaresma zaten dünyanın en yetenekli birkaç oyuncusundan birisi.Taraftarda gerçekten iyi ateşliyor kendisini. Tabata etkili ve iyi bir oyuncu. Kadroda yer bulduğu sürece maç çevirecek yeteneklere sahip. Delgado sanki biraz sırıtıyor gibi. Ernst'in performansının da muhakkak artması lazım. Sivok'un sakatlığıyla takımda kalması kesinleşen Ferrari ve Toraman ile birlikte, Beşiktaş'ın hiçte fena olmayan bir savunma hattı var.

Beşiktaş'ın şu anki durumu fena değil, bu takıma daha Guti girecek. Elenenler olacak, toparlanmaları ve bir takım olabilmeleri için daha bir iki aya ihtiyaçları var, bu süreyi en az kayıpla atlatırlarsa, bu sezonun en kuvvetli şampiyonluk adaylarından birisi olabilirler.

Farklı Tarife

İlk maçtaki şokun ardından ''sallanan'' Galatasaray OFK Belgrad rövanşına Cana ve Kewell'lı kadrosuyla çıktı. İlk yarıda rakibine oranla daha diri ve daha sağlam görünen sarı kırmızılı takım, Mustafa Sarp'ın bilindik gollerinden biriyle Belgrad'da skor üstünlüğünü yakalamayı başardı. Kewell'ın klas plasesiyle ikiye çıkan farkı, Hakan Balta ve Aykut Erçetin'in organize hatalarını iyi değerlendiren Nikolic bire indirdi ve devreye Galatasaray 2-1 önde girdi.

İkinci yarıda, ilk yarıya göre daha etkisiz bir futbol oynayan Galatasaray rakibine 2-2'lik beraberliği getirebilecek pozisyonları sunmaktanta geri durmadı ancak, Kewell'ın ceza alanı içerisinde düşürüldüğü pozisyonun hem penaltı hem de kırmızı kartla neticelenmesi OFK Belgrad'ın ipini çekmiş oldu. Penaltı golünden sonra iyice rahatlayan Galatasaray, önce Arda'nın ''protosferden'' aşırdığı topla dördüncü golü, son olarakta oyuna sonradan giren Mehmet Batdal'ın ''İbrahimovicvari'' plasesiyle skoru 5-1'e taşıdı. Galatasaray bu sonuçla Europa League play-offlarını oynamaya hak kazandı.

İlk yarıda son derece etkisiz gözüken Arda, attığı golün dışında sahada da pek fazla görünmedi ama iki maçta üç gol atarak Belgrad temsilcisini yıkan isimlerin başında geldi. Mustafa Sarp, Sabri ve Ayhan Akman bence fena değillerdi. Lorik Cana etkili ve iyi bir futbol sergiledi. Hary Kewell için birşey söylemeye gerek yok. Sahada olması bile Galatasaray için başlı başına bir avantaj. Oyuna sonradan giren Juan Pablo Pino çok etkili bir futbol oynadı. Futbol zekası yüksek, hızlı ve teknik bir oyuncu olarak göze çarptı. Galatasaray'a bayağı faydalı olacağını düşünüyorum.

Galatasaray kadrosunda halen Baros yok. Mehmet Batdal'ın bu tecrübesizliğiyle o bölgeyi doldurması zor görünüyor. Kewell şimdilik forvet bölgesinde ama O'nun da daha yararlı olacağı yer kanat tabi ki. Galataray ile ismi anılan Rosicky ve Ledesma'nın (gelirlerse) mutlaka faydası olacaktır takıma ancak ben sol bek ve defansif orta sahaya transfer yapılması gerektiğini düşünüyorum. Galatasaray 5-1 kazandı ama rakibine fazla pozisyon verdi. Her takım OFK olmaz ve her takımda bu kadar cömert davranmayabilir. Rijkaard yabancı kalecide ısrar ediyor ama ben bu sezonun yükünün Aykut'a bırakılması gerektiğini düşünüyorum. Maç tecrübesi arttıkça daha iyi karşılaşmalar oynayacaktır.

5 Ağustos 2010 Perşembe

Erken Veda

Hazırlık maçları da dahil olmak üzere zaten sezona iyi girememişti Fenerbahçe. Bir de bunların yanına geciken forvet transferi ve tatilin etkisinden kurtulamayan futbolcular eklenince, beklenilenden daha dişli çıkan İsviçre temsilcisi Young Boys karşısında ilk maçı şansının da yardımıyla 2-2 berabere bitiren Fenerbahçe turu geçip, Şampiyonlar Ligi'ne katılma şansını devam ettirebilmek adına Şükrü Şaraçoğlu Stadyumu'na ''avantajlı'' skorla çıktı.

Alternatifi az kadronun, özellikle Lugano ve Gökhan Gönül'ün olmayışı yüzünden çok fazla hata yapan defans kurgusuyla birleşimi maçın ilk dakikalarından itibaren zaten alarm vermeye başlamıştı. Fenerbahçe'nin deplasmanda yaptığından daha iyi bir iş çıkarması gerekiyor ve ''yediğinden bu kez fazlasını atması gerekiyordu'' çünkü takımın oyunu gol yemeye çok müsaitti. Alex'in organizasyonuna, bu sezon daha da diri gözüken Emre göbekten bindirmelerle destek verirken, Christian'da ataklar esnasında rakip ceza yayına yaklaşıp, şut denemelerinde bulunmak istiyordu. Bir iki Emre - Christian şutundan sonra rakipte oyunda varlığını hissettirmeye başladı. Young Boys ne zaman Fenerbahçe kalesine gelse, yürekler ağızlara gelirken, devrenin sonuna doğru korkulan oldu ve İsviçre temsilcisi skor üstünlüğünü yakalamayı başardı. İkinci devreye Alex'siz başlayan Aykut Kocaman, randıman alamadığı Bekir'i de yanına çekerek, yerlerine Selçuk ve Gökhan Gönül'e şans verdi. Emre biraz daha öne çıkarken, Emre'den boşalan yere Selçuk yerleşti. 53'te Stoch'un amatörce gördüğü kırmızı kartın ardından sanki Fenerbahçe biraz daha toparlandı ve rakibin üzerine daha ''cesurca'' gitmeye başladı. 90 artılara girilmişken maçın en net gol pozisyonunu yakalayan Semih Şentürk, topu kaleciye nişanlayınca Fenerbahçe beklemediği bir şekilde Şampiyonlar Ligi'ne erkenden veda etti.

Volkan Demirel, Young Boys serisinin Fenerbahçe adına belki de en iyi oyuncusuydu ama yediği golde yaptığı yer tutma hatası çok pahalıya maloldu. ''Kapattığı'' köşeyi bu kadar boş bırakmamalıydı. İlhan Eker daha Fenerbahçe'ye alışma sürecindeyken kritik bir maça çıktı ve vasatı geçemedi. Bekir hem ilk maçta, hem de bu maçta kötüydü ve devre bittiğinde kendisini yedek kulübesinde buldu. Christian yine bildiğimiz etliye sütlüye karışmayan Christian. Takımı adına faydalı işler yapmaktan uzaktı. Emre çalışkandı ancak yine aşırı hırsının ve öfkesinin kurbanı oldu. Alex ilk yarıda hemen hemen hiç yoktu ve Aykut Kocaman kendisini radikal bir kararla devre sonunda kenara aldı. Issiar Dia için bir fikir sahibi olamadım ancak ilk devrede girdiği pozisyonu değerlendirmesi gerekiyordu. Stoch'un yaptığı hata affedilir gibi değil. Huyundan mıdır, suyundan mıdır bilmiyorum Türkiye'ye gelen adam bir tuhaflaşıyor. Rakibini geçip, kaleciyle karşı karşıya kalmak üzereyken kendini yere bırakma hastalığı sadece Türk futbolcularda var sanıyordum ancak Stoch'un bu hatası çok pahalıya patladı. Gökhan Ünal, Trabzonspor'dan bildiğimiz Gökhan Ünal. Top ayağına gelince ne yapacağı hakkında bir fikri olmayan, tek forvet oynamasına rağmen, araya koşu yapmak yerine çizgilere kaçan ve kafasını önüne eğip, ''değişik ortalar'' çıkarmaya çalışan bir garip adam Gökhan Ünal. Semih ise oyuna girdikten sonra bir iki pozisyona girerek, takımına faydalı olmaya çalıştı ancak kendisi tecrübesindeki birinin o son pozisyonu gol yapması gerekiyordu.

Genel hatlarıyla Fenerbahçe, yazık oldu diyebileceğimiz bir performans göstermedi. Young Boys turu hakeden taraftı ve turu geçmeyi başardılar. Bundan sonraki turda büyüklerin ''çerezi'' olmaktan öteye gitmeleri mucizevi bir şey olur. Fenerbahçe ise Avrupa Ligi Play-Off'u oynayacak. En azından burada turu geçip, gruplardan çıkmak, Young Boys faciasının izlerini azaltabilir ancak Fenerbahçe için sezona en kötü giriş senaryosu gerçek hale dönüştü. Bundan sonra Aykut Kocaman'ın bahsettiği ''büyük değişimi'' izliyor olacağız.

3 Ağustos 2010 Salı

Futbolun Ev Adresi

Türkiye'de futbolumuzun kalitesi büyüyor mu, yoksa geriliyor mu tartışıla dursun, naklen yayınlarını kimselere beğendiremeyen Digiturk ve Lig TV, önümüzdeki 5 yılında yayın haklarını rekor bir ücretle alıp, bu büyük pastadan pay koparmaya devam etti. Kendi adıma, Digiturk'ün yayınlarını genel hatlarıyla beğendiğimi söylemeden geçemem. Tabi ki çok daha iyi olabilir ama en azından Lig TV ekibi, ligi yayınladıkça her yıl üstüne bir şeyler koymaya çalışan dinamik bir ekip görüntüsü veriyor.

Lig TV spikerlerini pek beğendiğimi söyleyemem. Melih Gümüşbıçak'ta, Melih Şendil'de izleyiciyi maçın havasına sokmaktan uzak anlatımlar sergiliyorlar sıklıkla. İki Melih'i Lig TV'nin en bilindik spikerleri olduğu için örnek olarak gösteriyorum. Ha bu işte uzman kim var derseniz, Ercan Taner'in üstüne tanımadığımı belirtmek isterim. Bana göre Türkiye'nin gelmiş geçmiş en iyi futbol spikeridir. Ercan Taner'li, Murat Kosova'lı, Mert Aydın'lı, Uğur Meleke'li, Mehmet Özkan'lı, hatta Mehmet Demirkol'lu ve Rıdvan Dilmen'li bir kadro gerek maç anlatımında ve yorumlamada, maç önü ve arkası programlarda, genel olarakta hafta içinde yayınlanacak olan programlarda kanaatimce çok sağlıklı bilgileri izleyiciyle, tartışma ortamına girmeden ve reyting kaygısı gütmeden paylaşabilir. Yoksa işşiz teknik direktörlerle yapılan programların kimseye ''aman izleyelim'' duygusu verdiği yok. Ömer Güvenç, Bahri Havadır gibi ''dinozor muhabirlerin'' yerini, Emek Ege gibi genç jenerasyonun başarılı temsilcileri alabilir. Tabi yılların ustası ''Sefkili Şansal'' başlarında olmak kaydıyla.

Bir de Digiturk'ün bu sezon müthiş ve takdir edilesi bir hamlesi var. Bundan böyle dokuz maçın tamamı her hafta ekranlarda olacak. ''Yok senin maçını verdi, yok benim maçımı vermedi'' gibi polemiklere artık gerek kalmadan ve lig cumadan, pazartesiye dört güne yayılıp, her an yaşanası bir hale getirilmiş durumda. Benim hiç beklediğim kadar da uygun fiyatları var aslında. Kısaca inceleyecek olursak:

Ayda 2,99 TL'ye ''yalnızca geniş maç özetlerinin'' bulunduğu paketle başlıyor, Digiturk alternatifleri. Bu paketle birlikte canlı maç izleme şansı olmayacak ancak oynanan maçlar biter bitmez, geniş özetlerini izleyebileceğiz.

Ayda 12,99 TL'ye ise tek bir takımın maçlarına abone olabiliyorsunuz. Misal ben Trabzonsporluyum ve yalnızca Trabzonspor'un maçlarını izlemek istersem bu pakete abone oluyorum ve ayda dört tane maç izliyorum.

Ayda 39,99 TL fiyatla ''şampiyonlar paketine'' abone olmak mümkün. Bu pakette şimdiye kadar şampiyon olmuş beş takımın maçlarını izleyebiliyoruz. Bu pakette haftada 5 maçtan ayda tam 20 maça tekabül ediyor. Gerçi takımların birbirleriyle oynayacakları haftalarda bu sayı biraz daha inecektir ancak ortalama 19 maç bu paketle birlikte eve geliyor.

Tüm ligi izlemek için ise ayda 43,99 TL'lik bir fiyat çıkıyor karşımıza. Bu pakette haftada 9 maç ile birlikte ayda toplam 36 maç ayağımıza gelecek ve ''şampiyonlar paketinden'' yalnızca 4 TL fazla ödeyerek bu şansa sahip olabileceğiz.

Bana kalırsa, Digiturk yapılabilecek en iyi organizasyonu bu sezon yapmayı başarmış. Teknik olarak zaten bunun altyapısını uzun bir süredir oluşturmaya çalışıyorlardı ve ödedikleri müthiş bedelin hakkını verecek bir organizasyona bu sezon imza atmaya hazırlanıyorlar. Tabi ki zaman zaman aksaklıklar olacaktır ancak önümüzdeki 5 yıl içinde bu aksaklıkları da gidereceklerini ve ''daha izlenebilir'' bir televizyonculuk anlayışıyla karşımızda olacaklarını düşünüyorum. TRT'nin Dünya Kupası'nda ki yayıncılığını gördükten sonra lig maçlarının Lig TV'de kalmasının bizim için büyük bir şans olduğu kanaatindeyim. Ligler başlayınca Lig TV'nin bu anlamdaki yatırımını hep birlikte görüyor olacağız. Kendilerine şimdiden kolay gelsin diyorum. Zor bir yükün altına giriyorlar.