31 Mayıs 2010 Pazartesi

Euro 2116

2000 yılından beridir olimpiyat oyunları, dünya kupaları, avrupa şampiyonaları demeden ne kadar organizasyon varsa hepsine aday oluyoruz. Bugüne kadar elde ettiğimiz tek dişe dokunur organizasyon ise 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası. Önümüzde hazır örnek olarak duruyor aslında bu organizasyon. Düzenlenmesine az bir zaman kaldı. Antalya'da ki salonun ''yalvar yakar'' inşasına halen devam edilirken, veriler doğrultusunda, tam olarak hazır olan tek salonun Abdi İpekçi Arena olduğu konuşuluyor. Basketbol hadi neyse. Netice itibariyle salon sporudur, daha az izleyici gelir, idaresi daha kolay olur vs... Zaten şimdiye kadar basketbol şampiyonaları için hiç ''ortak adaylık'' duymadım. Aday olan ülkeler bu organizyonun altından bir şekilde kalkmayı başarıyorlar. Peki ya futbol?

Futbol şampiyonaları düzenlemek ayrı bir hassasiyet, ayrı bir oluşum demek. Yapılanma gerektirir. Öyle sadece stadyum ile olmaz bu işler. Konaklamadan, ulaşıma, güvenlikten, teknolojiye, hatta tarihe kadar geniş bir çerçevede değerlendirmek gerekir. 2000 yılında Avustralya'nın başkenti Sdyney'de düzenlenen olimpiyatlara 1992 yılında aday olmuşuz. O tarihten bu yana geçen tam 18 yıllık süreçte toplam yedi adaylığımız var. Yukarıda saydığım maddelere bir bakalım:

Konaklama: O tarihten bu yana belli bir oranda ülkemizde konaklama şartları nispeten iyileştirilmiş ancak, o zaman vaadedilen rakamların yarısına bile ulaşamamışız.

Ulaşım: Sadece son Avrupa Şampiyonası adaylığı için UEFA'nın hazırladığı raporu incelersek dahi bu konuda ne kadar geride olduğumuzu görebiliriz. Bu konuda da sadece vaatlerimiz mevcut ancak elde olan imkanlarımız bir organizasyon düzenlemek için en azından rakiplerimize göre son derece geride.

Güvenlik: Ülkemizin başındaki terör belasını anlatmaya gerek yok. Güvenlik olarak en ufak bir sorun çıkacağını ihtimal dahilinde görmesem de, Avrupalının buna böyle bakmadığını hepimiz iyi biliyoruz.

Teknoloji: Belki çok belirleyici bir etken değil ama teknolojik olarakta Avrupalı rakiplerimizden oldukça geride olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Genel hatlarıyla baktığımızda, Avrupa Şampiyonası için en büyük avantajımız devlet garantisi, daha önce hiç şampiyona düzenlememiş olmamız, genç nüfusumuz (ne alakaysa) gibi faktörler olarak gösteriliyordu. Zaten yaptığımız sunumda da ''bize bir şans verin'' temalı, hatta ısrarcı, hatta ''şşş hadi ya'', ''bize verin bak vallahi yaparız'' gibi söylemlere ''çanak tutan'' bir tür ''şampiyona dilenciliği'' yaptık. İtalya'nın bu organizyona talip olması birazcık ''ya tutarsa'' hesabıydı. Öyle aman aman özen göstermemişlerdi. Hatta bir rivayete göre, açıklama yapılmadan bir iki hafta önce adaylıktan çekilmişler, ancak Platini oylar Türkiye'ye kayar kaygısıyla bu çekilmeyi engellemişti.

Bu Platini mevzusu da ayrı. Öyle büyük bir çelişki yaşıyoruz ki kendi içimizde anlatamam. Platini'nin ülkesi için yaptığı ''komplimanları'' etik dışı bulup, Platini'yi yerden yere vururken, ''Şenes Erzik ne işe yarar?'' diye kendi kendimize sorup, Platini yaptığı için eleştirdiğimiz hususları Erzik'ten bekliyoruz. Önce hangisinin doğru olduğuna karar verelim, sonra birilerini eleştirelim.

Fransa'nın bu turnuvayı daha önce iki kez düzenlemişliği var. Bir de dünya kupası ekleyelim, etti üç. İtalya'nın da iki avrupa bir dünya şampiyonası organizasyonu var. Her iki ülke de gerek altyapı, gerekse diğer etkenleri göz önüne aldığımız zaman bizden fersah fersah ileride. Bizde ise 18 yıldır sadece ''çene'' çalışmış. Şanlıurfa'ya bilmem kaç bin kişili stadyum yapmışız, Türkiye Kupası finalini akşam oynatamadık, ışık yetersiz diye! Neyi tartışıyoruz anlamıyorum. Başka hangi memleket ''Ulan keşke biz kazansaydık, ne güzel raylı sistem yapılacaktı!'' diye üzülür, alınamayan bir şampiyona için.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen, belli ki federasyon iyi çalışmış. Oylamayı kılpayı kaybettik. İnsanlar bize güvenmişler, ısrarımızı anlamışlar ve destek vermişler. Bana göre ''maceraperest'' altı oy çıktı Türkiye için. Altyapısı olmayan ve 6 senede ''27 milyar euroluk'' bir yatırımdan bahseden bir ülkedense, altyapısı hazır, daha önce bu tip turnuvaları defalarca düzenlemiş bir ülkeye kaybettik en azından. Yok efendim ''Fransız lobisi'', yok efendim ''Platini adilik yaptı'', yok ''Şenes Erzik bizi sattı'' gibi paranoyalarla uğraşacağımıza, en azından eldeki projeleri yürütüp, bir sonraki turnuvaya ''adam gibi'' aday olabiliriz. Sadece lafla peynir gemisi yürütmeye çalışmaktansa en azından adamların karşısına ''şuyumuz var, buyumuz var'' diye çıkalım. Yoksa bu zihniyetle değil 2016, 2116 yılına kadar Avrupalı bize ''zırnık'' koklatmaz.

28 Mayıs 2010 Cuma

Taşınmak


Ev taşıma telaşındayız birkaç gündür. Birkaç günlük bir ara, sonra kaldığımız yerden devam...

25 Mayıs 2010 Salı

Geriye Kalanlar...

2009-10 sezonu bir milat oldu Türk Futbolu için. Trabzonspor'un 34 sene önce başardığını bir Anadolu takımı bir kez daha başararak Turkcell Süper Lig şampiyonu oldu. Mütevazi kadrosuna rağmen Bursaspor, Ertuğrul Sağlam idaresinde lig şampiyonu olmayı başararak, 2009-10 sezonunu gerçekten de çok ''özel'' kıldı. Önümüzdeki sezon Şampiyonlar Ligi'nde direkt olarak mücadele etme hakkı kazanan yeşil beyazlı takım, futbolu çok seven ve her zaman takımının arkasında duran Bursa şehrini de sevince boğdu.

Bursaspor'un genç teknik direktörü Ertuğrul Sağlam, takıma geldikten sonra önemli hamleler yaptı. Seyirci desteği zaten arkasında olan takıma eski takımlarından oyuncular getirdi. Bu sezon Bursaspor'un kalesini Kayserispor'dan gelen Dimitar Ivankov'a korudu. Sağ bek mevkiinde eski bir Beşiktaşlı olan Ali Tandoğan yer alırken, sol bekte eski bir Trabzonsporlu olan Mustafa Keçeli boy gösterdi. 2 stoper mevkii için sezon boyunca çok ekstra bir durum olmadığı sürece 3 oyuncuyu kullandı Ertuğrul Hoca. Takım kaptanı ve eski Galatasaraylı, Ömer Erdoğan bu bölgenin banko ismi olurken, zaman zaman Beşiktaş'tan kiralık gelen Tomas Zapotoncy ve zaman zaman da İbrahim Öztürk bu mevkide forma giydiler. Savunmanın önünde sezon başında eski Gaziantepsporlu Kirita'yı kullanan Ertuğrul Sağlam, daha sonra bu bölgeyi FC Basel'den transfer Ivan Ergic ve Trabzonspor'un eski kaptanı Hüseyin Cimşir'e teslim etti. Tabi bu oyuncuların sakatlık, ceza vs. gibi durumlarında oynamaya her zaman hazır Bekir Ozan Has devreye girdi. Orta sahanın ortasında çoğunlukla Arjantinli Pablo Batalla'ya görev veren Ertuğrul Sağlam, orta sahanın sağında altyapıdan yetişen, Volkan Şen'e, ve solunda ise Boluspor patentli Ozan İpek'e görev verdi. Forvet hattında sıklıkla ilk tercihi eski Kayserisporlu Turgay Bahadır olan genç teknik adam bu bölgede zaman zaman da altyapıdan yetişen Sercan Yıldırım'a şans tanıdı. Sakatlık ceza vs. gibi durumlarda eski Kayserisporlu Iglesias bu bölgeyi doldurmaya çalışırken, altyapıdan yetişen genç İbrahim Odabaşı'da rotasyona girmeyi başaran oyunculardan oldu.

Bursaspor'un sezon boyunca gösterdiği istikrar son haftalarda şampiyonluk heyecanıyla birleşince, son haftada Fenerbahçe'nin yaptığı hatayı iyi değerlendiren ''Timsahlar'' 34 haftayı en önde bitirmeyi başardı. Attıkları golleri hemen hemen tüm oyunculara dağıtarak, önemli bir de ''skor yükü'' avantajı yakaladılar. Transfer piyasasında adından sıkça bahsettiren Sercan Yıldırım sezon boyunca yalnızca dört gol atabilirken, takımın en skorer oyuncusu 8 golle Turgay Bahadır oldu. Stoper Ömer Erdoğan'da lig boyunca 5 kez rakip fileleri havalandırdı.

Disiplinli, özverili ve takım için oynayan oyuncuları bünyesinde toplayıp, bu oyunculardan bir ekip yaratmayı başaran yeşil beyazlılar, tarihlerindeki ilk lig şampiyonluğuna ulaşmayı başardılar. Bu başarıdan daha önemli olan ise her sene zirveye oynayabilecek bir iskelet ve camia kültürü oluşturabilmek. Daha şimdiden, Volkan, Ozan, Sercan gibi oyunculara kanca atan İstanbul takımları bakalım Bursaspor'un ''büyüsünü'' bozabilecek mi?

Trabzonspor maçından önceki son 10 haftayı 9 galibiyet ve bir beraberlikle kapatıp, bu periyodda gol dahi yemeyen Fenerbahçe son hafta maçında Trabzonspor'a karşı bulduğu 37 şuttan yalnızca birini gole çevirince sahadan hem 1-1'lik beraberlik, hem de ikinci olarak ayrıldı. Sezona ilk sekiz maçının tamamını kazanarak giren sarı lacivertliler, sezon boyunca Christoph Daum yönetiminde, inişli çıkışlı ve istikrarsız bir performans sergilese de, üç büyüklerin içinde ayakta kalan tek takım oldu. Derbi maçlarını yine iyi oynayan ve yeterli puanı toplayan Fenerbahçe, Gaziantepspor, Diyarbakırspor, Eskişehirspor gibi takımlara ''haddinden fazla'' puanlar kaptırarak, sezonun sonunu getirmeyi başaramadı. Devre arasında Roberto Carlos ve Colin Kazım-Richards ile yollarını ayıran sarı lacivertliler uzun süreli sakatlıklarla da sezon boyunca mücadele etmek zorunda kaldılar. Dönem içerisinde Lugano, Bilica, Özer, Christian, Andre Santos, Wederson, Uğur Boral, Ali Bilgin ve Deivid de Souza gibi oyuncularından mahrum kalan sarı laciverli takım, sezonu ''dar'' denebilecek bir ''rotasyonla'' bitirdiler. Devre arasında takıma yalnızca Gökhan Ünal'ı transfer eden ve gidenlerin de yerini dolduramayan Fenerbahçe sezonun ikinci yarısında da zaman zaman Selçuk Şahin'in, zaman zaman Bekir İrtegün'ün hatta zaman zaman Daniel Güiza'nın ekstra performanslarına sevinir oldular. Ligin bitmesine iki hafta kala Ziraat Türkiye Kupası finalini Trabzonspor'a kaybeden Fenerbahçe, lig şampiyonluğunu da Bursaspor'a kaptırınca oklar takımın teknik direktörü Christoph Daum ve en pahalı oyuncusu konumundaki Daniel Güiza'ya çevrildi. Önümüzdeki sezon teknik direktör dahil ciddi bir revizyon planı içerisinde olan sarı lacivertli takımın taraftarları 2010-11 sezonunda ciddi bir başarı bekliyor. Şampiyonlar Ligi ön eleme maçları oynayacak olan sarı lacivertli takımın, bu periyod başlayana kadar transferlerini tamamlaması sanıyorum sezon öncesi yapılacak en önemli iş olacaktır.

Ligi üçüncü sırada tamamlayan Galatasaray, kadrosunda dünyaca ünlü bir çok ismi bir araya getirse de, takım olmayı başaramayınca, lige erken havlu atarak ancak üçüncü olabildi. Ziraat Türkiye Kupası'nda da çeyrek finalde Antalyaspor'a elenen takım, UEFA Europa League'de de gruplardan çıksa da, kupa şampiyonu Atletico Madrid'e elenmekten kurtulamadı. Takım kadrosunda büyük bir revizyon yapması beklenen sarı kırmızılılarda, Valencia ile anlaşan Mehmet Topal'ın yanısıra Jo, Caner, Kewell, Leo Franco ve Servet'in takımdan ayrılmasına kesin gözüyle bakılırken, Gio Dos Santos, Arda Turan, Emre Güngör ve Ayhan Akman'ın da durumları belirsizliklerini koruyor. Kadroda büyük çaplı bir revizyona gitmesi beklenen sarı kırmızılıların teknik direktörü Frank Rijkaard'ın ise önümüzdeki sezonda takımda kalacağı ise kesin gibi.

Geçen sezonun çifte kupalı şampiyonu Beşiktaş ise bu sezon çok sıkıntılı dönemler yaşadı. Ziraat Türkiye Kupası'nda grubundan dahi çıkamayan takım, lige ise çok tartışılan ve 1-0 kaybettikleri Fenerbahçe maçıyla havlu attı. Son hafta lig üçüncülüğü iddiasıyla gittikleri Bursa'dan da mağlup ayrılan siyah beyazlılar önümüzdeki sezonu en erken açan takım olacaklar. Europa League'e katılma hakkını elde eden siyah beyazlı takım, yalnızca gruplara kalabilmek için dahi tam üç ön eleme maçı oynayacak. Önümüzdeki sezona da Mustafa Denizli ile devam edecek olan takımın bu aralar gündemindeki en önemli konu ise Ricardo Quaresma'nın transferi. Büyük çaplı bir operasyon olmasa da, Beşiktaş'ın önümüzdeki sezona daha kuvvetli girmek için bir çok fedakarlık yapacağı kesin. Kredisi azalan Mustafa Denizli'nin ise önümüzdeki sezonu kazanmaktan başka alternatifi yok gibi duruyor.

Ligi beşinci sırada tamamlayan Trabzonspor ise erken havlu attığı lig yarışını bir kenara bırakıp konsantrasyonun büyük kısmını verdiği ve sekizinci kez müzesine götümeyi başardığı Ziraat Türkiye Kupası'yla teselli buldu. Sezona Hugo Broos ile başlayan ancak ilk devrenin sonlarında alınan 3-1'lik Kasımpaşa mağlubiyetiyle hocanın görevine son verip yerine dördüncü kez takımın başına gelen Şenol Güneş'i getiren Trabzonspor, sezonun ikinci yarısında oynadığı göze hoş gelen futbol ile dikkat çekti. Önümüzdeki sezonun potansiyel şampiyonluk adaylarından birisi olan bordo mavililerin transfer sezonunda atacağı adımlarda büyük önem taşıyor.

Lig altıncısı Eskişehirspor ise bu sezona damga vuran takımlardan birisi oldu. Rıza Çalımbay yönetiminde sezonun sonlarına doğru lig beşinciliği için Trabzonspor'u oldukça zorlayan ekip, son birkaç maçından istediği sonuçları çıkaramayınca sezonu altıncı sırada bitirdi. Bu sezon Türk Futbolu'na Adem Sarı'yı armağan eden Eskişehirspor'un transfer piyasasındaki etkinliği ise takdire şayan. Gençlerbirliği'nin yetenekli oyuncusu Burhan Eşer ile Beşiktaş'ın ''haylaz'' forveti Batuhan Karadeniz'i kadrosuna katan Eskişehirspor, yine Beşiktaş'tan gelip kiralık olarak takımda forma giyen Erkan Zengin'in de bonservisini almayı başardı. Ümit Karan ve Mehmet Yılmaz gibi tecrübeli oyuncuların yanına etkili genç isimlerde transfer eden başarılı ekip, önümüzdeki sezon ligin flaş takımlarından birisi olabilir.

Ligi yedinci sırada bitiren İstanbul Büyükşehir Belediyespor'da bu sezonun hiç kuşkusuz flaş takımlarından birisi olmayı başardı. Abdullah Avcı'nın takımı lig sonuna kadar beşinciliği kovalasa da, ligin başlarında kaybettiği puanlar neticesinde bu hedefinden uzak kaldı. Ziraat Türkiye Kupası'nda tarihinde ilk kez çeyrek final oynayan, Süper Lig'de tarihindeki en iyi dereceyi yapıp, en çok puanı toplayan Belediye takımı için bu sezonun son derece parlak geçtiğini söylemek sanırım yanlış olmaz.

Lig sekizincisi Kayserispor ise ilk devrenin sonlarında lig liderliği kovalasa dahi, sert düşüşü engellemeyince ancak sekizinci olabildi. Genç teknik direktörleri Tolunay Kafkas ile yollarını ayıran sarı kırmızılı takım, Trabzonspor'un efsanevi oyuncusu Şota Arveladze ile anlaşarak önümüzdeki sezonun hazırlıklarına şimdiden başlamış oldu. Benfica'dan kiralık olarak gelen ve 29 maçta 21 gol atan Makukula ile ücret konusunda anlaşılamayıp yolların ayrılması ise Kayserispor için kötü bir haber oldu. Şimdi ''gol kralı'' Makukula kadar etkili bir forvet transfer etmek zorundalar. Önümüzdeki sezon Kayserispor'un hedefi yine ilk beşten aşağısı olmayacaktır.

Ligi dokuzuncu sırada bitiren Antalyaspor'da bu sezonun ''overachieve'' takımlarından birisi oldu. Kendilerinden beklenmeyen bir performanla ligde ilk ona giren ve Ziraat Türkiye Kupası'nda yarı final oynayan takım, kupanın gidişatı içerisinde de hem Fenerbahçe'yi, hem Galatasaray'ı, hem de şampiyon Trabzonspor'u yenmesine rağmen kupanın sahibi olmayı başaramadı. Kendi sahalarında gösterdikleri etkili performansın yanında, Necati Ateş'in de 16 gollük katkısıyla dokuzuncu sıraya yerleşip, hem şehri hem de genç teknik direktörleri Mehmet Özdilek'i fazlasıyla mutlu ettiler.

Geçen sezon küme düşmekten kılpayı kurtulan Gençlerbirliği, bu sezon bu korkuyu yaşamasa da, yine de kendisinden beklenen performansı gösteremedi. Başarılı olduğuna ve daha çok iş yapacağına inandığım Alman teknik direktörleri Thomas Doll yönetiminde sezon içinde iki kez uzun süreli ''kazanamama'' krizi yaşayınca belki de daha üst sıralarda yer alacakları ligde onunculuğa razı oldular. Önümüzdeki sezonun ''renkli'' takımlarından birisi olacaklarını tahmin ediyorum.

Sezonu onbirinci sırada kapatan Kasımpaşa ise ilk sekiz haftada yalnızca bir puan alabildikten sonra Yılmaz Vural'ın takımın başına gelmesiyle toparlanıp, son derece etkili bir performans ortaya koydular. Yılların tecrübesi Cenk İşler ile birlikte, Yekta Kurtuluş ve Şahin Aygüneş gibi iki oyuncunun da iyi performanslarıyla sezon sonunu rahat getirmeyi başardılar. Yılmaz Vural'ın takımının önümüzdeki sezonda düşme korkusu yaşayacağını tahmin etmiyorum.

Onikinci sırayı alan Ankaragücü ise bu sezonun en antipatik takımlarından birisi oldu hiç kuşkusuz. Siyasilerin müdahele ettiği, Ankaraspor'un küme düşmesine yol açan bir oluşumun içinde yer alan ve özellikle Fenerbahçe maçı öncesinde yapılan açıklamalarla ortamı ekstra geren başkentin köklü kulübü, iyi işler yapan Roger Lemerre ile de yollarını ayırdı. Kadrosunda kaliteli bir çok ismi barındıran Ankaragücü'nün önümüzdeki sezon en az ilk sekizde yer alacağını tahmin ediyorum.

Ligi 13. sırada bitiren Gaziantespor ise sezonun en ''yumuşak'' takımlarından birisiydi. İç sahada büyüklere karşı oynadığı maçlarda iyi sonuçlar alsa da, sezon genelinde etkili olamayan takım sezon bitmeden Portekizli hocalarıyla çalışmaya devam edeceklerini açıklamıştı ancak sezon bittikten sonra Jose Coucerio ile yollarını ayıran güneydoğu temsilcisi Bülent Uygun ile anlaşsa da daha sonra bu birliktelikten de vazgeçti. Çalkantılı sayılabilecek günler geçiren Gaziantepspor'un teknik direktör tercihinin kim olacağı ise yaşananlardan sonra sanki daha bir önemli olmaya başladı.

Turkcell Süper Lig'de 14. sırayı elde edip küme düşmekten kurtulan Manisaspor ise ligin en az gol atan takımı olma ünvanını elde etti. Ziraat Türkiye Kupası'nda yarı finale kadar yükselen takım ligde ise 33. haftada küme düşmekten matematiksel anlamda kurtulabildi. Önümüzdeki sezon Reha Kapsal yönetiminde yine ilk hedeflerinin küme düşmemek olacağını tahmin ediyorum.

Ligde 15. sırayı alan ve bundan önceki iki sezonda ligi ''sallayan'' ancak ''yıkamayan'' Sivasspor bu sezonu oldukça dramatik geçirdi. Avrupa Kupaları'ndan elendikten sonra lige de son derece kötü bir giriş yapan kırmızı beyazlı takım, sezona Bülent Uygun ile başlayıp, Muhsin Ertuğral ile devam etse de, istediği sonuçları alamayınca, sezonun sonunu Mesut Bakkal ile getirdi. 6 maç kala göreve gelen Mesut Bakkal'ın idaresindeki takım, bu altı maçtan da altı beraberlik alarak kümede kalmayı başardı. Önümüzdeki sezonda ''sıra takımı'' olmaktan kurtulamayacaklarını tahmin ediyorum.

Ligi 16. sırada bitiren ve küme düşen Diyarbakırspor'u ise yazmak çok zor. Tek söyleyeceğim şey şu olabilir; kötü amaçlı insanları ya da örgütleri kulübün içine sokmamayı başarıp yola da Ziya Doğan ile devam etselerdi kesinlikle küme düşmezlerdi.

17. olan ve ''nihayetinde'' küme düşen Denizlispor'da gerek kadrosu, gerekse yönetim anlayışıyla küme düşmeyi hakeden takım oldu. Zira son dönemlerde sürekli son haftalarda ligde kalmayı başaran takımın bir yerde takılması gerekiyordu ve bu takılma bu sezon gerçekleşti. Şunu da belirtmeden geçmeyeyim, şayet kadrolarını koruyup, bir iki iyi transfer yaparlarsa, çok beklemeden, yeniden Süper Lig'e dönmeleri net bir sonuç olur.

Ankaraspor için ise söyleyecek bir şey yok. Melih Gökçek ve yandaşlarının kurbanı olan oyunculara üzülmekten başka yapabilecek pek bir şey yok. Bank Asya'da ki performanslarını bekliyoruz.

Turkcell Süper Lig acısıyla tatlısıyla bir sezonu daha geride bıraktı. Bol söylenti, dedikodu ve komplo teorilerinin içerisinde Anadolu takımlarının hem Süper Lig'i, hem de Türkiye Kupası'nı kazanarak damga vurdukları sezonun genel özeti ise ancak şu olabilir: Anadolu İhtilali

20 Mayıs 2010 Perşembe

Tek Büyük Fenerbahçe!

Son postta bahsetmiştim, Fenerbahçe nefretinin bir numaralı sebebi olarak camianın ''aşırı kibirinden''. Sağolsun Aziz Yıldırım dün beni yanıltmadı ve konuşmasının bir yerinde ''Türkiye'nin tek büyüğü Fenerbahçe'dir'' deyiverdi.

Aziz Başkan heyecanlıydı, soğukkanlı olmaya çalışsa da, zaman zaman heyecanlandı, öfkelendi. Antipatik avukat Şekip Mosturoğlu'nun ithamlarından sonra, kendisi söz aldı, Rüştü'yü, Melih Gökçek'i suçladı. Madde madde söylediklerini yorumlamak istemiyorum, daha doğrusu futboldan soğumak istemiyorum, bu yüzden sadece bu zihniyetle devam etmeleri halinde Aziz Başkan'ın vaatlerinin, hedeflerinin öyle kolay kolay gerçekleşeceğini zannetmediğimi belirtmek istiyorum.

Aziz Yıldırım hiç kuşku yok ki, Türk futbolunu ileriye götüren çağdaş bir adam. Adnan Polat'tan da, Yıldırım Demirören'den de, Sadri Şener'den de fersah fersah daha iyi bir idareci. ''Kibirli vizyonu'' bir köşeye bırakıp, düzgün politikalarla sempati toplarsa, hem kendisi hem de başkanlığını yaptığı camia daha ileriye gidecektir. Bundan hiç kuşkum yok.

18 Mayıs 2010 Salı

Fenerbahçe Nefreti!

Aslında 2008 yılında yani şu meşhur Sevilla zaferinin ardından Fenerbahçe epeyce sempatik bir takım konumuna dahi gelmişti. Ali Şen'in başkanlık döneminden itibaren yavaş yavaş memleketi saran Fenerbahçe antipatisi, 2008 yılında biraz durulur gibi olsa da, 2009-10 sezonunun sonuyla birlikte tarihin en büyük ''nefretine'' varmış durumda.

Fenerbahçe'nin Türkiye Kupası finalinde Trabzonspor'a 3-1 kaybettiği maçın ardından, Trabzonspor'u tebrik eden ya da başarısınından bahseden küçük bir kısma karşılık, anormal bir Fenerbahçe nefreti çıktı ortaya. Ekşi Sözlük'ten, Facebook'a, Twitter'dan, gazetelerin internet sitelerindeki haberlerin altına yapılan yorumlara kadar, Fenerbahçe'nin 28 senedir Türkiye Kupası'nı kazanamaması baş haber olmuştu. Bu tufana karşılık da, Fenerbahçe cephesinden sürekli ''bukalemunlar'', ''renkten renge girenler'' gibi açıklamalar yapılmış, sarı lacivertli camia asıl hedefin lig şampiyonluğu olduğunu, Türkiye Kupası'nın önemli olmadığını dillendirmişti. 2009-10 sezonunun son haftasında Fenerbahçe, Trabzonspor ile berabere kalarak şampiyonluğu Bursaspor'a kaptırınca, tabiri caizse, ülkenin Fenerbahçeli olmayan kısmı ''nefret ve kin kusmaya'' başladı sarı lacivertli takıma. Herkes sanki bu başarısızlığı beklermiş gibi, sarı lacivertli camianın üstüne saldırırken, bir de ''anlık'' şampiyonluk sevinci herşeyin üzerine tuz biber ekti.

Fenerbahçe antipatisini 'son yıllarda kurtulmuş olsam da' en derinden yaşayan bireylerden birisi olduğum için naçizane bu konuyla alakalı birkaç söz söylemek istedim. Bunları da madde madde sıralayıp, kendi çapımda bir saptama yapmaya çalışacağım:

1- Kibirli ve Rakibini Hakir Gören Fenerbahçe Kulübü:

Fenerbahçe'nin en büyük sorunlarından birisi bu. Sarı lacivertliler özellikle tesisleşme ve stadyum yenileme çalışmalarını başarıyla bitirdikten sonra, üstüste Türkiye'ye getirdiği yıldız futbolcularla rakipleriyle sportif anlamda olmasa da, vizyon - misyon farkı bakımından arayı biraz daha açtı. Bu yükselme esnasında bu yapılan faaliyetleri ve gelen başarıları o kadar çok halkın gözüne soktu ki, başka takımlara gönül vermiş taraftarlar zaman zaman kıskançlık ve zaman zaman Fenerbahçe Kulübü'nün yerli yersiz davranış şekilleri yüzünden kulübe karşı ciddi bir antipati beslemeye başladı. Başarılı olmak ya da başarılı işler yapmak tabi ki antipati değil bilakis sempati doğurur ancak, sarı lacivertli kulüp bu işlerin reklamını o kadar çok yaptı ki, sonunda kıskanılmaktan doğan bir öfkeyle başbaşa kaldı.

2- Kibirli Fenerbahçe Taraftarı:

Fenerbahçe'nin taraftar vizyonu özellikle 2002 ya da 2003 yıllarından sonra değişim göstermeye başladı. ''Bir Gün Herkes Fenerbahçeli Olacak'' sloganı, diğer takımların büyük antipatisini toplarken, slogan üzerinde ısrarla duran ve bunu empoze etmeye çalışan yönetim, bu ısrarından vazgeçmeyince, ''dikte edilmiş gibi gözüken bu slogan'' yüzünden belki de potansiyel taraftarlarını da kaybetti. Fenerbahçe yönetimi vizyonu geliştirip, önemli hamleler yaptıkça, Fenerbahçe taraftarı da, rakiplerini küçük görmeye ve sportif başarıdan çok, Fenerium'un gelirlerinden, tribün doluluğundan ve yabancı futbolcularından bahsetmeye başladı.

3- Oluşan Fenerbahçe Profili:

Fenerbahçe'nin son dönemde oluşan profilinde yabancı futbolcuların başı çektiği, Türk oyuncuların ise mecburen oynatıldığı gibi bir hava vardı. Bunun yanında kültür farklılıkların basın tarafından halka net bir biçimde teşhir edilmesi, misalen, yabancı oyuncuların unlu, yumurtalı doğumgünü kutlamaları, Fenerbahçeli olmayan futbolseverlere son derece itici gelmeye başladı. Bu dönemde Deivid, Roberto Carlos, Aurelio vs.. gibi futbolcuların ''yengeç dansı'' yaptığı şovlara karşılık, Hakan Şükür'ün başını çektiğini ve yabancı futbolcusuz oynayan Galatasaray'ın ''çiftetellisi'' büyük sempati topluyordu. Fenerbahçe'nin oluşturduğu profil içerisinde ''Türklük'' kavramı minimum seviyete inince ''Avrupa Fatihi'' apoleti bulunan Galatasaray'ın UEFA Kupası destanları halkı daha da bir etkilemeye başladı. Fenerbahçe'nin bu dönemde oluşturduğu profil, inanılmaz derecede antipati topladı.

4- Başkanlar, Yöneticiler, Demeçler...

Her kulüp başkanı, yöneticisi ya da futbol şube sorumlusu zaman zaman ''yersiz'' açıklamalar yapıyorlar ülke futbolunda ancak Fenerbahçe kulübünde maalesef bu sayı her zaman fazla oldu. Ali Şen ''fenomenini'' bir kenara ayırırsak, Aziz Yıldırım döneminde; Hakan Bilal Kutlualp, Murat Özaydınlı, Mahmut Uslu, Nihat Özdemir gibi yöneticiler basınla çok fazla haşır neşir oldular. Beşiktaş'ın sözde hakkını korumaya çalışan sadece Yıldırım Demirören, Galatasaray'ın sözde hakkını korumaya çalışan sadece Adnan Polat olurken, iş Fenerbahçe'nin hakkını korumaya gelince yaratılan ''infial'' ortamları, halkın geri kalan kısmının anormal derece de antipatisini topladı. Yayıncı kuruluşla, federasyonla, Kulüpler Birliği'yle, diğer takımlarla, kısaca hemen herkesle kavgalı olan Fenerbahçe ve yönetimi aslında bu nefretin kazanılmasında pay sahibi oldular. O meşhur ''kablo kesme'' skandalı da, ben dahil, birçok insanda ayrıca bir antipati doğurdu. Maalesef Fenerbahçe'nin yönetici profili bu anlamda sınıfta kaldı.

5- Fenerbahçe'nin Başarıları:

Yukarıda saydığım maddelerin yanında, bir de Fenerbahçe'nin başarıları var. Aziz Yıldırım önderliğinde ciddi bir kurumsallık sınavını alnının akıyla veren Fenerbahçe, zaman içerisinde tam bir ''Kulüp'' olduğunu gösterdi. Fenerbahçe'nin boks, kürek, bayan voleybol, erkek voleybol, bayan basketbol, erkek basketbol gibi mücadele ettiği her dalda üstün başarılar elde etmesi ve Türkiye'de belki de bir ilk olan ''Spor Kulübü'' mantalitesini doğurması, diğer takım taraftarlarının saygısı yerine antipatisini kazandı. Çünkü birinci ve ikinci maddede bahsettiğim, Fenerbahçe Camiası'nın aşırı kibiri yüzünden, halkın büyük çoğunluğu bu başarıları bir türlü kabullenemedi. Sarı lacivertli camia, 2000'li yılların başlarındaki Galatasaray'a duyulan büyük hayranlığın yerine, Fenerbahçe'ye duyulan nefretin tohumlarını aslında ''Fenerbahçe Cumhuriyeti'ni'' diğer takımlardan ayırmaya çalışarak ekti.

6- Diğer Büyüklere Kurduğu Ezici Üstünlük:

Fenerbahçe özellikle son dönemde diğer büyük takımlara karşı ciddi bir üstünlük kurdu. Hem Galatasaray'a karşı, hem Beşiktaş'a karşı, hem de Trabzonspor'a karşı üstüste ve etkileyici şekilde alınan galibiyetler, tarihi istatistiklerde üç takıma karşı da kurulan üstünlük ve son yıllardaki, derbi maçların neredeyse tamamını kazanan Fenerbahçe, otomatikman şimşekleri üzerine çeken bir ''paratoner'' oldu. Anadolu takımları dahi, diğer büyüklere karşı farklı, Fenerbahçe'ye karşı daha farklı bir motivasyonla oynamaya başladı. Sevgi uçurumu her geçen gün büyüdü, ''mazlum(!) büyükler, sevgi puanlarını toplarken, ''adı konulamayan Fenerbahçe büyüklüğü'' bu dönemde iyice antipatik olmaya başladı.

7- Herkes Bize Karşı Edebiyatı

Fenerbahçe taraftarı da hiç kuşkusuz, Galatasaray büyük başarılar elde ederken, her sezon hem yurtiçinde hem de yurtdışında ''bukalemun'' gibi renkten renge giriyorlardı. UEFA Kupası finalinden bir hafta önceki lig maçında Fenerbahçe taraftarı kapalı tribünün önüne ''Umudumuz Arsenal'' pankartı asmaktan çekinmemişti. Bu dönemde yurtdışındaki maçlarda ezeli rakibin, rakibini destekleme durumları da ilk kez Fenerbahçe tribünlerinde filizlenmeye başladı. Son dönemde işin rengi değişince, bu kez Fenerbahçe yönetiminden bilinçli bir şekilde ''Kimse dostumuz değil'' fikrinin taraftara empoze edilmesi sonucu, normal şartlar altında bu kadar büyük reaksiyon gösterilmeyecek ve Fenerbahçe aleyhine gelişen durumlarda diğer takım taraftarlarının göstediği tepkiler ''bukalemunlukla'', ''renkten renge girmekle'' adlandırıldı. Dolayısıyla bu tip yaklaşımlarda Fenerbahçe'yi ekstra antipatik göstermeye yetti.

Genel durumu toparlarsak; Fenerbahçe, camia olarakta, taraftar profili olarakta, Avrupa ve Dünya'ya yaklaşmaya başlamışken, Türk geleneklerinden ve diğer takımlardan uzaklaşmaya başlamış durumda. Bu antipatinin saha dışında olduğu kadar, saha içinde de çeşitli yansımalarının olmaması kaçınılmaz. 2010 senesi herhalde Fenerbahçe antipatisinin en yoğun olarak yaşandığı dönem olarak göze çarpıyor. Bu antipatiden beslenmek mi, yoksa bu antipatiyi kırmak mı? Fenerbahçe'nin bundan sonraki süreçte vermesi gereken en büyük karar bu olacak bence.

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Travma!

Maça çıkmadan önce yapılanlar yapılmış, yazılanlar yazılmış, kocaman ülkenin kocaman devlet bakanı dahi, lige b.k atmış, ''bir kısım leşçi medya'' bu sezonu da başarıyla kullanıp nemalanmıştı ancak herşeye rağmen Fenerbahçe'nin yapması gereken tek şey Trabzonspor'a bir gol fazla atmaktan ibaretti.

Maça tabiri caizse ''fırtına'' gibi başladı Fenerbahçe. Daha ikinci dakika dolmadan Güiza ve Özer mutlak gollük iki pozisyonu değerlendiremezken, altıncı dakikada ki , kornerden gelen topu Serkan Balcı çizginin üstünden topuğuyla çıkardı. Rakip yarı sahaya çöreklenen Fenerbahçe, nihayetinde Güiza ile golü buldu ve skor üstünlüğünü eline geçirmeyi başardı. Golden sonra ise o fırtına duruldu ve Trabzonspor'da ufak ufak pas yapmaya ve rakip yarı sahada gözükmeye başladı. 23. dakikada orta sahada verilen bir faule itiraz eden tam dört Fenerbahçeli futbolcunun hemen sol tarafından Cale atışı hızlıca kullandı ve topu Colman'a aktardı. Colman'ın adrese teslim ortasını Burak Yılmaz içeri çevirmek istedi ancak top, ''Volkan'ın kontrolünde ağlarla buluştuğunda'' Kadıköy'de derin bir sessizliğe gömüldü. İşin daha kötüsü 32. dakikada İbrahim Toraman'ın hatasında Batalla'nın attığı golle Bursaspor'un öne geçmesi oldu. O andan itibaren puan cetvelinde Bursaspor, Fenerbahçe'nin üzerinde gözüküyordu. İstanbul'da ilk yarı 1-1 biterken, Bursa'da ''Timsahlar'', İbrahim Toraman'ın kendi kalesine attığı golle skoru 2-0'a taşıyıp, üzerlerine düşeni yapmayı başarmış durumdaydılar.

İkinci yarıya Fenerbahçe daha bir baskı altında ancak yine etkili başladı. Trabzonspor hücum hattında bulunan Alanzinho ve Umut son derece etkisiz gözükmeye devam ederlerken, Emre Belözoğlu'nun da gayretleriyle Fenerbahçe kendisine şampiyonluğu getirecek golü aramaya başladı. Dakikalar geçtikçe tribünlerdeki gerilim de arttı ve Daum sahaya ilk müdahelesini, oyuna Deivid ve Christian'ı alıp, oyundan Selçuk ve Özer'i çıkararak yaptı. Bu değişikler sonucunda Christian'ın bilinen şut gücüyle Fenerbahçe rakip kaleyi uzaktan şutlarla da yoklamaya başladı. Bu şutların birisinde top direkten dışarı çıktı. 80. dakika civarında Daum oyundan Güiza'yı çıkarıp yerine Gökhan Ünal'ı sürdü. Gökhan iyi performans göstermesine rağmen, gol atmayı başaramayınca maç 1-1 berabere sonuçlandı. Öte tarafta Bursaspor'da Beşiktaş'ı 2-1 mağlup edip, tarihindeki ilk şampiyonluğunu kazanırken, Fenerbahçe ise tarihinde ikinci kez son haftasına lider girdiği ligi kaybetmiş oldu.

Trabzonspor adına maçın en iyi iki adamı hiç kuşkusuz Onur ve Giray oldular. Biraz biraz da Colman'ı ilave edersek, Trabzonspor'un en iyi üç adamını bu oyuncular olarak gösterebiliriz. Bunun dışında Trabzonspor varlık gösteremedi desek yeridir. Ancak oyunu hiç çirkinleştirmeden, Fenerbahçe'nin izin verdiği ölçüde top oynamaya çalışarak, zaman geçirme, topu oyuna geç sokma gibi hareketlerde bulunmayarak, maçı berabere bitirmeyi başardı. Ligin ilk yarısında Beşiktaş'a 2-0, Galatasaray'a 4-3 ve Fenerbahçe'ye 1-0 yenilen takım, Ziraat Türkiye Kupası grup maçında da, Galatasaray'a 2-1 kaybetmişti. Ancak ikinci devrede üç büyüklere karşı alınan skorlar hiç de fena değil. Galatasaray'ı 1-0 yenen Trabzonspor, Beşiktaş ile 0-0, Fenerbahçe ile 1-1 berabere kaldı deplasmanlarda. Ziraat Türkiye Kupası finalinde ise Fenerbahçe'yi 3-1 ile geçti. Takımın en azından bir kimliği, bir duruşu oldu. Önümüzdeki sezon için ümitlenmemek elde değil tabi ki.

Fenerbahçe'nin başına gelen ise son derece üzücü bir durum. Denizli'de yaşanan facianın izleri daha silinememişken, bu kez Kadıköy'de ikinci kez şampiyonluğu elleriyle rakiplerine ikram ettiler. Gökhan Gönül ve Emre Belözoğlu dün akşamın bana göre yıldızlarıydı. Özer ve Güiza'da ellerinden geleni yapıp, gol bulmak için sürekli arayış içinde oldular. Lugano, Bilica ve Volkan'a hemen hemen hiç iş düşmedi. Volkan'ın kalesine gelen tek isabetli topta ağlarla buluştu. İşin enteresan kısmı, 9 maçtır gol yemeyen Fenerbahçe'nin yediği tek golle şampiyonluğu kaybetmesiydi.

Hafta içinde kendi çapımda tek tek takım değerlendirmeleri yapacağım zaten. Bu yüzden Fenerbahçe şöyle yapmalı, böyle etmeli muhabbetlerine girmeyeceğim. Yalnızca belirtmek isterim, çok sevdiğim Fenerbahçeli dostlarım var. Onlar adına gerçekten çok üzüldüm. Bursaspor'un şampiyonluğu tabi ki önemli, bir mihenk taşıdır Türk Futbolu'nda ama Fenerbahçe'nin, özellikle taraftarının yaşadığı ''travma''da az buz bir şey değil. Şampiyon olan takımı tebrik etmek, kaybeden takıma da geçmiş olsun demekten başka yapacak birşey yok.

İkinci Anadolu İhtilali

Bu günleri görmekte varmış şu kısacık ömürde. Trabzonspor'un efsane olarak anlatılan ve on senenin içine sığdırdığı altı şampiyonluğundan beridir bir kez Trabzonspor 1995-96 sezonunda, bir kez Sivasspor 2008-09 sezonunda çok yaklaşmıştı Anadolu İhtilali'ni yeniden yapmak için. 2009-10 sezonunda ise Bursaspor çıktı bu kez sahneye ve Fenerbahçe ile dişe diş götürdüğü şampiyonluk mücadelesini son haftada lehine çevirmeyi başararak, Türk futbol tarihindeki beşinci şampiyon kulüp oldu.

Az buz bir iş değil bu. Tamamen bir ütopyaydı aslında. Trabzonspor'un şampiyonluk kültürü vardı ve ''dördüncü büyük'' kategorisine giriyordu. Halkın inanışı vardı yıllardır: ''Anadolu'dan şampiyon çıkarmazlar''. Hepsi bitti. Bu büyük ütopya gerçeğe dönüştü ve yeşil beyazlı ekip küme düştüğü 15 Mayıs 2004 tarihinden 6 yıl 1 gün sonra 16 Mayıs 2010'da şampiyonluğa ulaştı. Bursaspor - Beşiktaş maçını izlemedim. Taktik - teknik vs. gibi konulara giremeyeceğim bu yüzden ama Bursaspor'un Mususi'li, Balic'li, Ercüment'li, Şaban'lı kadrosunu unutturan ve bundan yıllarca sonra dahi hatırlanacak futbolcu kadrosundan öte Ertuğrul Sağlam'ın diğer yerli antrenörleri kıskandıracak nitelikteki başarısı da takdirlerin en büyüğüne layık. Demekki, dört büyüklerin haricinde bir takımda bu işi başarabiliyormuş. Oluyormuş!

Skor Tahmin Oyunu 34. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

FARUK TURUTOĞLU: 21

HAKAN DEMİREL: 16

TOLGA ŞENER: 5

MELİH KAZDAĞ: 0 (TAHMİN YAPMADI)

SEZON SONU PUAN DURUMU:

1- HAKAN DEMİREL: 449

2- FARUK TURUTOĞLU: 425

3- TOLGA ŞENER: 393

4- MELİH KAZDAĞ: 336

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Sezon Finali

Ve 2009-10 sezonunun son haftasına geldik. Blogla birlikte geçirdiğim iki kocaman sezonun ilkinde Beşiktaş hem lig, hem de kupa şampiyonu olurken, ikinci sezonda ise Trabzonspor kupayı kazandı ve geriye lig şampiyonunu belirleyecek maçlar kaldı.

Yarının en önemli maçı hiç kuşkusuz, rakibi Bursaspor'un bir adım önünde olan Fenerbahçe'nin kendi sahasında Trabzonspor ile oynayacağı maç olacak. Trabzonspor'a karşı son on yıldır ezici bir üstünlük kuran sarı lacivertli takım, hiç kuşkusuz bu maçın da favorisi. Hedefsiz durumda bulunan ve kupada istediğini elde edip, ligde de beşinci sırada kalan Trabzonspor'un bu maçı yalnızca prestij amaçlı oynayacağını düşünürsek, şampiyonluk için son doksan dakikasını oynayacak olan Fenerbahçe'nin ne kadar avantajlı bir durumda olduğunu görebiliriz. Bu karşılaşmanın Fenerbahçe adına taktik, strateji ya da başka sahasal faktörlerden ziyade beyinde oynanmış ve kazanılmış olması gerek. Tamamen dolu tribünler oynanacak olan ve şampiyonluk halinde çıldırmaya hazır binlerce insanın önünde Fenerbahçe'nin hata yapacağını sanmıyorum. Tabi Fenerbahçelilerin en büyük korkusu olan ''ikinci Denizli faciası'' durumu ise bu maç için pek kıyas kabul edecek durumda değil çünkü hem o dönem Denizlispor'un başkanı Ali İpek profesyonel bir şekilde hafta boyunca ortamı germiş, hem de Denizlisporlu oyuncular küme düşme korkusuyla tabiri caizse ''can havliyle'' mücadele etmişlerdi. Trabzonsporlu futbolcuların ''can havliyle'' mücadele etmelerini gerektirecek bir durum yok, kaldı ki Sadri Şener'de ortamı gerekecek ya da Fenerbahçe'yi ekstra strese sokacak herhangi bir açıklama da bulunmadı. Dolayısı ile Fenerbahçe'nin Trabzonspor karşısında kazanıp şampiyon olması yarın akşamın en olabilecek senaryosu durumunda bana göre.

Günün en önemli ikinci maçında ise Bursaspor kendi sahasında Beşiktaş'ı ağırlayacak. Bu maçın her iki taraf içinde anlamı var. Bursaspor tarihinde ilk kez şampiyon olmayı hedeflerken, Beşiktaş ise puan puana olduğu Galatasaray'ı son hafta geçip, sezonu 15 gün geç açmayı planlıyor. Bursaspor takımı şampiyonluk potasına girdikten sonra, kendi sahasında oynadığı maçların hemen hemen tamamında zorlansa da, hepsini kazanıp son haftaya Fenerbahçe ile ''omuz omuza mücadele ederek'' girmeyi başardı. Tabi bu maçla ilgili olarak birçok senaryo yazabiliriz. Misal, Fenerbahçe'nin erken bulacağı gollerle Trabzonspor karşısında ciddi bir avantaj yakalaması halinde Bursasporlu oyuncuların ikinci yarıda oyundan düşeceği ve Beşiktaş'ın rakibini Bursa'da yeneceği. Ya da tam tersi bir durumda, Galatasaray'ın Ankara'da Gençlerbirliği'ni erken bulacağı gollerle geçmesi durumunda bu kez Bursaspor Beşiktaş karşısında umduğundan daha rahat bir galibiyet bulabilir. Tabi ki her üç doksan dakikada başa baş, dişe diş giderse ligin son dakikasına kadar şampiyon belli olmayabilir.

Bu sezonun finali gerçekten de etkileyici bir sonla bitecek gibi gözüküyor. Her ne kadar Fenerbahçe ve Bursasporlular için zor geçmeye namzet bir 34. hafta olsa da, futbolseverler için tadından yenmeyecek bir hafta sonu bizleri bekliyor olacak.

13 Mayıs 2010 Perşembe

Skor Tahmin Oyunu 34. Hafta Tahminleri


TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

DİYARBAKIRSPOR - ESKİŞEHİRSPOR (Cumartesi 19:00)

BURSASPOR - BEŞİKTAŞ (Pazar 20:00 LigTV)

FENERBAHÇE - TRABZONSPOR (Pazar 20:00 LigTV)

GENÇLERBİRLİĞİ - GALATASARAY (Pazar 20:00 LigTV)

11 Mayıs 2010 Salı

Skor Tahmin Oyununda Son Haftaya Girerken...

Fotoğrafta gördüğünüz ''buraları böyle komple ben yarattım'' havasındaki tombul abimiz Hakan Demirel geçen sezon orta sıralarını işgal ettiği Skor Tahmin Oyunu'nda bu sezonun son haftasına hem zirvede hem de ciddi bir avantajla giriyor. Fotoğrafta gördüğünüz gibi soğuk ve karlı havalar, yağmur çamur demeden ve hiç aksatmadan 33 hafta boyunca yaptığı ''dahi'' tahminlerin semeresini almak üzere kendisi. 433 puanla en yakın rakibi olan ''benim'' 29 puanla önümde son haftaya ''rölanti'' bir tempoda giriyor. Ben ise devre arası anketinde yarışmanın favorisi olarak gösterilsem de, elimden geleni yapmama rağmen 404 puanla ikinci sırada kaldım. Son hafta iki maçın birden skorunu bilmem ve bunu yaparken de Hakan Demirel'in bu hafta aldığı 3 puan gibi düşük bir puan yapmasını beklemem gerekecek. Görüldüğü gibi işimiz bir hayli zor. Üçüncü sırada bulunan ve kelinin parlaklığı ile ilk ikiye ışık tutan Tolga Şener kardeşim ise geçen sezonun şampiyonu ve yine bu sezonun uzun süreli lideriydi bildiğiniz gibi. Beyaz bayrak ayna hedefine yaklaşsa da, rakiplerinin ısrarlı ataklarına cevap veremeyip, kendisinin üçüncü sırada kalışını izledik. 388 puan ile benim 16 puan, yani tek doğru tahmin, lider Hakan Demirel'in ise tam 45 puan gerisinde kalmış durumda. Son haftada ikinci olma iddiası bulunan Tolga Şener'in şampiyonluk hayalleri ise Kaf Dağı'nın gerisinde kalmış durumda. Ne demişler; ''Ne oldum değil, ne olacağım'' demeli insan! Yarışmanın son sırasında ise bu sezon bir nevi Denizlispor performansı gösteren Melih Kazdağ bulunuyor. Fair Play Playstation Cafe'nin entel sahibi ve yenilikçi işletmecisi Melih kardeşim tüm denemelerine rağmen zirvedeki tempoya ayak uyduramayınca açık farkla geride kaldı ve sportmenliğe aykırı bir şekilde 33. hafta tahminlerini yapmadı! Kendisini sportmenliğe çağırıp, son hafta tahminlerini yapmasını bekliyorum. Aymazlığın lüzumu yok!

Beş kişiyle başlamıştık yarışmaya sezon başında ancak sevgili üstadımız Murat Yılmaz bloğumuza naçizane ambargo uygulayınca, yarışmayı ortasında terketmek durumunda kaldı. Sportif kişiliği ve engin hayat tecrübesiyle bizlere yol gösterici olan ve meşaleyi taşıyan kardeşimizin bu davranışı bizleri incitse de, kendisini önümüzdeki sezonki yarışmaya davet etmekten onur duyacağımızı belirtmek isteriz. Omanim ve Sami Özgür Türer'de bu yarışmayı takip edip, katılırlarsa gelecek sezon sıkı bir yarışın içinde bulunacağımızı düşünüyorum. Saygılar efendim.

Fenerbahçe Şampiyo... Bursaspor Şampi...

Ligin son haftasını beklemeye başladık artık futbolseverler olarak. Deniz Baykal'ın istifası, işsizliğin artışı, enflasyon oranları, hayat pahalılığı dahil birçok önemli konu şimdilik halı altına süpürüldü yine. Küme düşen son takım da belli olduğuna göre geriye artık yalnızca şampiyonun ve lig üçüncüsünün kim olacağını belirlemek kaldı.

Fenerbahçe son haftaya rakibi Bursaspor'un bir puan önünde girmeyi başardı. Son 10 haftada 9 galibiyet ve 1 beraberlik içeren korkunç bir seriye imza atan ve bu periyodda tek gol dahi yemeyen sarı lacivertliler Rıdvan Dilmen'in de söylediği gibi bir ''mucizeyi'' gerçekleştirmek üzereler. Fenerbahçe'nin son hafta oynayacağı rakip, daha üç beş gün önce kupa finalinde yarım saatte 3 gol yediği Trabzonspor. Tabi maç, o maçtan çok farklı zira iki takımın hedefleri o maça çıkarken farklıydı. Trabzonspor Türkiye Kupası'nı isteyen takımdı, Fenerbahçe lig şampiyonluğunu. Maçın İstanbul'da olması Fenerbahçe'nin en büyük artısı. Fenerbahçe'de uzun süreliler dışında sakat oyuncu yok. Ayrıca cezalı oyuncusu da. Hatta maça çıkacakları kadro bile belli %99 oranında. Yalnızca son Ankaragücü maçında oyuna ikinci yarının başında Alex'in yerine giren ve iyi performans gösterip bir de şık gol atan Christian mı, yoksa Christian'ın uzun süreli sakatlığında o bölgede iyi performans gösteren Selçuk mu oynayacak bunu herhalde ancak maçın başlamasına bir iki saat kala öğreneceğiz. Fenerbahçe'de Alex'in dışında öyle pek fazla parlayan bir oyuncu olmasa da, sistemlerini iyi işlettikleri bir gerçek. Temposuz, sade, göze hoş gelmeyen bir futbol oynamalarına rağmen, kimi zaman tek golle, kimi zaman iki golle maçlarını kazanıp, Bursaspor'un karşısına dikilebilen tek İstanbul takımı oldular, diğer büyükler havlu atarken. Güiza gibi kötü bir forvet oyuncuları olmasına rağmen, çoklukla Alex'in kimi zaman da Bekir İrtegün gibi, Mehmet Topuz gibi oyuncuların ekstra performanslarıyla yarışa tutunup, bitime üç hafta kala da liderliği ele geçirmeyi başarmışlardı. Şimdi yapmaları gereken tek şey Bursaspor - Beşiktaş maçının sonucu ile ilgilenmeden yalnızca Trabzonspor'u yenmek.

Bursaspor ise daha şimdiden yılın takımı oldu bile. Kısıtlı bütçeleri ve Fenerbahçe'den kat be kat sınırlı bütçeleriyle kurdukları takımla yollarına devam edip, lig şampiyonluğu şanslarını son haftaya kadar taşıdılar. En büyük şanssızlıkları hem takımın en iyi oyuncusu Volkan Şen'in cezalı olması, hem de Galatasaray'ın Antalyaspor'a karşı aldığı sürpriz mağlubiyetle Beşiktaş'ın üçüncülük ve dolayısı ile daha fazla tatil yapma imkanı olması. Beşiktaş'ın hedefine oranla üzerindeki baskıya on üzerinden üç puan verirsek, Bursaspor'un hedefi ve üzerindeki baskı puantajını on üzerinden on olarak verebiliriz. Bursaspor'un her şartta daha motivasyonlu olacağı bir gerçek ancak bu motivasyon takıma olumlu mu yoksa olumsuz mu yansıyacak bunu hep birlikte göreceğiz. Bu sezon ligin en iyi takımı dedik Bursaspor için. Volkan Şen'in yıldızlaştığı, Ozan İpek, Dimitar Ivankov, Ali Tandoğan ve Kaptan Ömer Erdoğan'ın sivrildiği bir sezonun sonunda Bursaspor en azından Şampiyonlar Ligi elemesi oynama hakkını elde etmiş durumda ve bu bile onları tatmin edecek bir durum aslında. Kimse onlardan sezon başında 70 puan ve üstü beklemiyordu ancak Ertuğrul Sağlam'ın öğrencileri etkili performansları, heyecanlı taraftarları ve oturmuş kadrosuyla lig heyecanını son haftaya taşımayı başardı. İki takımın rakiplerine baktığımızda ise, hedefsiz bir Trabzonspor'a karşı, ciddi bir hedefi olan Beşiktaş'ı görüyoruz.

Tüm kıstasları inceleyip, sezonun geri kalan kısmına baktığımda da şampiyonluk için Fenerbahçe'ye şimdiden hayırlı olsun demek istiyorum ancak futbolu izlememizin en büyük nedeni olan peşin hükümlere izin vermemesi dolayısı ile her iki maçında son dakikasına kadar beklememizin daha doğru olacağını düşünüyorum. Zaten 34. hafta maçları oynanıp toz bulutu kalktığında da genel bir sezon analizi yaparız elimizden geldiğince. Şimdilik yapmamız gereken şey, pazar günü akşamını bekleyip olacakları seyretmek.

3 Puanlı Kutlama

Kupayı kaldıran oyuncuları görmek için 25 binden fazla Trabzonsporlunun Olimpiyat Stadı'na akın ettiği, Yattara'nın tam 200 gün sonra forma şansı bulduğu, bordo mavili takımda ciddi bir rotasyonun gerçekleştiği, Murat Tosun'un parladığı ve lig beşinciliğinin sağlama alındığı bir müsabaka izledik dün akşam.

Daha maçın başında Giray ile gelen gol ve tempolu futbol, Olimpiyat Stadyumu'na akın eden Trabzonspor taraftarını memnun etse de, ilk on dakikadan sonra yavaş yavaş hız kesen ve Ahmet Cebe'nin golünün geldiği dakika dahil rölanti tempoda geçen bir ilk yarı izledik İstanbul'da. Umut Bulut'un yine kaçırmaya devam etmesi ve Alanzinho'nun sakatlığı ilk devrenin göze çarpan ''gelişmeleriydi''.

İkinci yarıya Alanzinho yerine Murat Tosun ile başladı Şenol Güneş. Cale'nin yerine onbir olan ve sol bekte görev yapan Ferhat Öztorun'un önüne açık olarak geçen Murat ikinci yarının başından itibaren etkili bir futbol oynamaya başladı. Tam 61. dakika kutlamalarının hazırlık arefesinde de sezonun en güzel gollerinden birinin altına imza attı. Maçın geri kalan kısmı ise Teofilo'dan gol beklemekle geçti. Bir pozisyonda ağları da buldu Kolombiyalı oyuncu ama bu pozisyonda ofsayt engeline takıldı. Maç ve 3 puan 2-1'lik skorla Trabzonspor'a gelirken, Fenerbahçe maçına çıkmadan önce bordo mavili takım tamamen hedefsiz kalmış oldu.

Maçtan sonra Sadri Şener'e Fenerbahçe maçı sorulunca, Başkan: ''Gideceğiz, mağlup olup geri geleceğiz'' diye kinayeli bir cevap verdi ama ben takımın bu maça özel olarak hazırlanacağını tahmin ediyorum. Şenol Güneş'in bu maçta uyguladığı rotasyonu sanırım Fenerbahçe maçında görmeyeceğiz. Bu kadar oyuncunun şans bulduğu takımda ise Barış Memiş'in bir dakika dahi forma şansı bulamaması ise hocanın kabahatidir bana göre. En azından son değişiklikte oyuna Cale girene kadar Barış'ı oynatabilir ve bizlere de genç oyuncunun son durumunu gösterebilirdi Şenol Güneş.

Önümüzde beş günlük bir süreç ve bol spekülasyonlu günler var. Kimisi bu için tadını çıkarmak için uğraşırken, kimisi de tadını kaçırmak için çalışacak. Sonuçta Trabzonspor'un oynanmamış bir Fenerbahçe maçı ve idman yapmasını gerektirecek beş gün daha var. Sonrasına o zaman bakılır.

Skor Tahmin Oyunu 33. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

FARUK TURUTOĞLU: 18

TOLGA ŞENER: 9

HAKAN DEMİREL: 3

MELİH KAZDAĞ: 0 (Tahmin Yapmadı)

GENEL PUAN DURUMU:

HAKAN DEMİREL: 433

FARUK TURUTOĞLU: 404

TOLGA ŞENER: 388

MELİH KAZDAĞ: 336

6 Mayıs 2010 Perşembe

Skor Tahmin Oyunu 33. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

BEŞİKTAŞ - MANİSASPOR (Cuma 20:00 LigTv)

GALATASARAY - ANTALYASPOR (Cumartesi 19:00 LigTv)

ANKARAGÜCÜ - FENERBAHÇE (Pazar 19:00 LigTv)

TRABZONSPOR - DENİZLİSPOR (Pazartesi 20:00 LigTv)

Not: Trabzonspor - Denizlispor maçı İstanbul Atatürk Olimpiyat Stadyumu'nda oynanacaktır.

Fotoğraflarla 2009-10 Ziraat Türkiye Kupası Şampiyonu Trabzonspor

8. Kez

Ligde ilk beşe tutunmaya çalışırken, kupada şampiyonluğu hedefleyen Trabzonspor, ''duble'' peşinde koşan Fenerbahçe ile Şanlıurfa GAP Arena'da karşılaştı.

Maçın başlamasıyla birlikte, ilk dakikalardan itibaren, derli toplu gözüken takım Trabzonspor'du. Fenerbahçe ataklarında Gökhan Gönül ''etliye sütlüye'' pek karışmazken, Wederson, Özer ile birlikte sol kanattan pek çok bindirme gerçekleştirdi. İki tane de iyi orta kesti ancak Fenerbahçe hücumcuları, bu ortalarda iyi pozisyonlar alamadılar. Trabzonspor'da ise ne Serkan, ne de Cale hücuma destek vermezken, sağ kanadı kullanan Burak Yılmaz ağırlıklı hücumlarla Trabzonspor rakibini ''hırpalamaya'' çalıştı. Engin Baytar, Colman, Selçuk, Burak ve Alanzinho'lu orta saha, son dönemin başarılı Fenerbahçe orta sahasına özellikle kat ederek yapılan pres ve iyi paslaşmalarla üstünlüğünü hissettirmeye başladı. İlk on dakika geçilirken ''tartma'' süreci bitti ve sonra da yoklamalar başladı. Alanzinho ve Colman'ın şut denemelerinin ardından, Umut sol çarprazda karşı karşıya kaldığı Volkan'ı kötü bir vuruşla geçemediğinde dakikalar 22'yi gösteriyordu. Fenerbahçe oyunu mümkün mertebe düşük tempoda tutmak istese de, Trabzonspor özellikle Fenerbahçe'nin orta sahadaki hazırlık paslarını, yoğun presle engelleyince, ilk yarım saatten sonra maçın hakimi durumuna geldi. Alanzinho ve Umut'un birkaç kötü tercihi olmasa, Trabzonspor devreye önde girebilecek pozisyona dahi geldi. İlk yarının sonunda, daha sistemli, daha arzulu ve daha ''ısırgan'' oynayan taraf bordo mavililerdi.

İkinci yarının başından itibaren de, görüntü ilk yarıyı andırmaya başlamıştı ki, Trabzonspor savunması belki de maç boyunca yaptığı tek hatayı yaptı ve Song'un Güiza'ya kaptırdığı topu Güiza son derece klas bir şekilde, Fenerbahçe'nin herşeyi Alex'e gönderdi. Usta işi bir kontrol ve çok klas bir vuruşla Alex de Souza 55'te Fenerbahçe'yi 1-0 öne geçirmeyi başardı. Bu gol oyunun tüm gidişatını değiştirmek için Fenerbahçe adına bulunmaz bir fırsattı ancak ne hikmetse gol Fenerbahçeli oyuncuları iyiden iyiye oyundan düşürdü. Şenol Güneş belli ki geriye düşme ihtimali olan takımına birkaç öğüt vermiş maçtan önce zira bir iki dakikalık şoktan sonra Trabzonspor oyun üstünlüğünü yeniden ele geçirmeyi başardı. Maç berabere giderken oynanan baskın oyun, mağlup duruma düşen takıma daha bir cesaret getirdi. 68'de Colman'ın düşürülmesiyle kazanılan serbest vuruşu, ''Tellovari'' biçimde kullanan Selçuk, topu Umut'un kafasına ''yapıştırınca'' skora yeniden denge geldi. Geriden gelen, daha iyi oynayan ve golü bulan Trabzonspor'un özgüveni bu dakikalarda ''tavan'' yaparken, Fenerbahçe'nin stresten kaynaklı olduğunu düşündüğüm temposuzluğu da ''taban'' yaptı. Sahada yürüyecek hali kalmayan Emre'nin yerine Deivid de Souza'yı oyuna süren Daum, adeta Trabzonspor'un ikinci golünün hazırlayıcısı oldu. Sol kanada atılan uzun topu iyi kontrol eden ve ceza alanına girene kadar, sürekli tehditkar bir koşu içinde olan Engin Baytar sol çarprazdan ceza alanına girer girmez, Lugano'yu ekarte edip, klas bir vuruşla Trabzonspor'u öne geçirdiğinde maçın bitimine de sekiz dakika kalmıştı. Golden sonra tüm riskleri alan Fenerbahçe'ye karşı, tek pozisyon dahi vermeden kalesini kapatan Trabzonspor, maç bitmeden Colman ile bir gol daha bularak maçı 3-1 kazanıp, Ziraat Türkiye Kupası'nı sekizinci defa müzesine götürmeyi başardı.

Trabzonspor 90 dakika boyunca zaten kupayı hakeden taraf oldu, işin bu kısmı hiç su götürmez. Fenerbahçe ise lig maçlarında uyguladığı sistemin kötü bir kopyasını denedi ancak başarılı olamadı. Neticede 8 maçtır gol yemeyen bir takıma, yarım saatte 3 gol birden atmak az buz bir iş değil. Alex'in çekip çevirmeye çalıştığı orta saha, Emre Belözoğlu'nun ekstra kötü gününde olması, Gökhan Gönül'ün yeterli desteği vermemesi ve 9 milyon euroluk adam Mehmet Topuz'un vasatı dahi aşamaması yüzünden adeta çöktü. Orta sahası işlemeyen Fenerbahçe'nin savunması da özellikle yedikleri ilk golden sonra ''bitince'' Trabzonspor'un işi çok kolaylaştı. Christoph Daum kenardan takımını o kadar kötü yönetti ki, Şenol Güneş, Fenerbahçe'nin başında olsa herhalde daha kötüsünü yapamazdı. Maç 1-1 berabereyken, Engin Baytar'ın golünde Trabzonspor'un sarı lacivertli savunmaya dörde iki hücum etmesi affedilir bir hata değil. Konsantrasyon sorunu mu demek lazım, başka birşey mi bilmiyorum ama Fenerbahçe'nin kupa finallerinde oynadığı futbol gerçekten enteresan.

Bordo mavili takımda sahanın en iyi adamları Engin Baytar, Selçuk İnan, Gustavo Colman ve Alanzinho'ydu bana göre. Serkan Balcı tecrübesiyle Wederson ve Özer ikilisinin yolunu tıkarken, Cale'de Mehmet Topuz'a karşı etkili bir performans gösterdi. Gökhan Gönül'ün sahadaki varlığı ''muamma'' durumda olduğu için kendisi hakkında bir fikir edinemedim. Bu kadar kötü bir orta sahanın önünde oynayan Güiza pozisyona giremeden maçı tamamlasa da yine de Alex'e attığı klas gol pasıyla dahi takımına yardımcı olmaya çalıştı. Lugano'yu hiç bu kadar kötü görmedim desem yeridir.Bir iki pozisyonda dengesini kaybedip düştü, birçok hava topunu Umut Bulut'a kaptırdı ve kazandığı topları zaman zaman rastgele şişirdi. Bilica için zaten görüşüm çoğu zaman olumsuz. Bu yüzden bu futbolcunun Fenerbahçe takımında neden oynadığını dahi anlayabilmiş değilim.

Maçtan önce ''İyi oynayan, hakeden kazansın'' demiştim. Trabzonspor'un da hem kupayı, hem bu maçı kazanmayı hakettiğini düşünüyorum. 26 yıldır şampiyonluk göremeyen Trabzonspor taraftarının ağzına bir parmak bal çalınmış oldu bu kupa zaferiyle. Mutlu olduk, gurur duyduk ama Şenol Güneş'in de dediği gibi daha işimiz bitmedi. Önümüzdeki sezon, iyi transferler ve birlik olmasını hayal ettiğimiz camia ile birlikte şampiyonluğu kovalamak ve Şampiyonlar Ligi'nde oynamak en büyük hedeftir. Umarım Ziraat Türkiye Kupası bu yolda atılmış büyük bir adım olur.

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Kupanın Kulbu

Altay'ı 3-0 yenerek başladı Ziraat Türkiye Kupası A Grubu'na Fenerbahçe. 35. dakikada Özer Hurmacı, 57. dakikada Mehmet Topuz ve 75'te yine Özer'le farka giden Fenerbahçe'nin ikinci hafta rakibi ise deplasmanda Eskişehirspor'du. Eskişehirspor'u 59. dakikada Alex'in penaltı golüyle geçen Fenerbahçe, iki maç sonunda 6 puana ulaşmayı başardı. Üçüncü hafta maçında kendi sahasında Tokatspor'u konuk eden sarı lacivertliler bu karşılaşmadan da, 3-2 galip ayrılmayı başardı ve gruptan çıkmayı garantiledi. 19. dakikada Arif Çoban'ın golüyle geriye düşen Fenerbahçe, Alex'in altı dakika sonra gelen golüyle dengeyi kurup, 48. dakikada Mehmet Topuz'un golüyle öne geçti. 50'de Abdullah Boz, Tokatspor'u ümitlendiren golü atsada, 56. dakikada Daniel Güiza maçı Fenerbahçe'ye kazandıran golü atmayı başardı. Grubun son maçında Antalya'ya giden Fenerbahçe burada Antalyaspor ile sezonun en güzel maçlarından birisini oynadı. 17. dakikada Alex'in golüyle öne geçen sarı lacivertlilere, Antalyaspor 21. dakikada Yalçın Ayhan ile cevap verdi. 50'de Necati Ateş, 65'te Sergey Djiehoua'nın golleriyle bir anda iki farklı geriye düşen sarı lacivertli ekip, 72'de Özer ve 80'de Güiza'nın golleriyle yeniden beraberliği yakalasada, 88. dakikada son sözü Antalyaspor'un Fildişili forveti Sergey Djiheoua söyledi ve maçı Antalyaspor 4-3 kazandı.

Fenerbahçe A Grubu'ndan 9 puan ile lider olarak çıkmayı başardı ve çeyrek finaldeki rakibi şu an şampiyonluk yolundaki tek rakibi Bursaspor oldu. İlk maçta Şükrü Saraçoğlu Stadyumu'nda rakibini 3-0'la sürklase eden Fenerbahçe'nin gollerini, 22'de Andre Santos, 25'te Diego Lugano ve 42'de Semih Şentürk kaydetti. Herkes Fenerbahçe'nin turu ilk maçta geçtiğini düşünürken, ikinci maç tam bir kabusa dönüştü. Tamamen dolu tribünler önünde maça iyi başlayan Bursaspor 18. dakikada Iglesias'ın golüyle, 1-0 öne geçti. Skor avantajından sonra rakibini daha fazla hırpalamaya başlayan yeşil beyazlılar, 32. dakikada Dimitar Ivankov'un penaltı golüyle 2-0 öne geçip, tura iyice inandı. Devre 2-0 bittikten sonra, baskısını iyice arttıran Bursaspor maçın 64. dakikasında Turgay Bahadır'ın golüyle skoru 3-0'a taşıdı ve bir mucizeye engel olan isim ise 88. dakikada Bursaspor filelerini havalandıran Daniel Güiza oldu. Fenerbahçe 3-1'lik mağlubiyete rağmen turu geçmeyi başaran olsa da, yarı finalden çok Fenerbahçe'nin aldığı mağlubiyet ertesi günkü gazete manşetlerini süsledi.

Yarı finalde rakip, Bursaspor'a oranla daha zayıf bir takım olan ve küme düşmeme derdiyle uğraşan Manisaspor'du. İlk maçta, Fenerbahçe, Manisaspor'u, Şükrü Saraçoğlu Stadyumu'nda ağırladı. Rölanti bir tempoda karşılaşmayı 31. dakikada Daniel Güiza ve 33'te Deivid de Souza'nın golleriyle kazanan Fenerbahçe ikinci maça büyük bir avantajla çıkmayı başardı. İkinci maçta Bursaspor serisinin bir benzeri gibi oldu ama Fenerbahçe rakibini bu kez son dakikaya kadar beklemeden işi erken bitirdi. 16. dakikada Güven Varol'un golüyle maça hem golle hem de moralle başlayan Manisaspor, ikinci golü uzun bir süre aramasına rağmen devreye bu kez Kaptan Alex de Souza girdi ve 65. dakikada attığı golle hem turu Fenerbahçe'ye getirdi, hem de maçın son 35 dakikasının formaliteye dönmesini sağladı, zira Alex'in bu golü o kadar değerliydi ki, karşılığında Manisaspor'un tam 3 gol birden bulması gerekiyordu. Fenerbahçe kalan süreyi rölanti bir tempoda bitirip, finale yükselmeye hak kazandı. Fenerbahçe finale gelene kadar toplam 8 maç oynadı. Bu maçların 5 tanesini kazanırken, 2 kez mağlup oldu, 1 kez de berabere kaldı. Attığı 17 gole karşılık, kalesinde 10 gol gören sarı lacivertliler maç başına 2.12 gol ortalaması tuttururken, kalesinde de maç başına ortalama 1.25 gol gördü. Fenerbahçe'nin şimdiye kadar attığı 17 golü ile şu oyuncular paylaştı:

Alex de Souza (4 Gol)
Daniel Güiza (4 Gol)
Özer Hurmacı (3 Gol)
Mehmet Topuz (2 Gol)
Andre Santos (1 Gol)
Deivid de Souza (1 Gol)
Diego Lugano (1 Gol)
Semih Şentürk (1 Gol)

Şanlıurfa GAP Arena'da oynanacak olan final maçında Fenerbahçe'nin rakibi olan Trabzonspor ise kupaya B Grubu'nun seribaşı olarak başladı. İlk maçında Galatasaray deplasmanına giden bordo mavili takım karşılaşmadan 2-1 mağlup ayrıldı ve Ziraat Türkiye Kupası'na iyi bir başlangıç yapamadı. Yedek ağırlıklı bir takımla sahaya çıkan Galatasaray'ın 40. dakikada Caner Erkin ve 47. dakikada Arda Turan ile bulduğu gollere 54. dakikada Rigobert Song ile cevap verebilen Trabzonspor, ikinci maçında ise kendi sahasında Denizli Belediyespor'u ağırladı. 3. dakikada Serkan Balcı, 6. dakikada Gökhan Ünal, 43, 61 ve 82. dakikadalarda Umut Bulut ve 46. dakikada Engin Baytar'ın golleriyle rakibini 6-0 yenen bordo mavililer bu galibiyetle hem 3 puanla tanışmış oldu, hem de gruptan çıkma adına inancını korumuş oldu. Üçüncü maçında deplasmanda Ankaragücü'nü 53'te Umut ve 68'te Alanzinho'nun golleriyle 2-0 yenen Trabzonspor, üçüncü maçında 6 puana ulaştı. Son hafta maçında çok kötü bir zeminde Avni Aker'de Orduspor ile karşılaşan bordo mavililer, 37. dakikada Hakan Macit'in golüyle 1-0 geriye düşse de, 39. dakikada Gustavo Colman'ın penaltısı ile beraberliği yakalayıp, 81. dakikada Umut Bulut'un golüyle galibiyete ulaşmayı başardı. Bu sonuçla lider Galatasaray'ın ardından ikinci olarak grubundan çıkan Trabzonspor, çeyrek finalde İstanbul Büyükşehir Belediyespor ile eşleşti.

İstanbul'daki ilk maçta rakibi karşısında oldukça zorlanan bordo mavililer 31. dakikada Tevfik Köse'nin golüyle 1-0 geriye düştü. 87. dakikada kazanılan penaltıyı Umut Bulut kaçırsa da, pozisyonda kazanılan kornerden gelen topu karambolde kafayla ağlara gönderen Hrvoje Cale avantajı Trabzonspor'a getirmeyi başardı. Sahasının bakımda olması nedeniyle Rize'de oynadığı rövanşı, 40. dakikada Giray Kaçar'ın kafa golüyle kazanan Trabzonspor yarı finale yükseldi. Yarı finalde, çeyrek finalde Galatasaray'ı eleyen Antalyaspor ile eşleşen bordo mavililer Trabzon'daki ilk maçı etkili bir oyunla 2-0 kazandı. 65'te Alanzinho ile öne geçen Trabzonspor, 86'da Umut Bulut'un golüyle galibiyeti perçinledi ve rövanş için cebine önemli bir avantajı koymuş oldu. Rövanşta ise roller değişmiş, sazı eline alan taraf Antalyaspor olmuştu. Uzun süre rakip sahada gol arayan kırmızı beyazlılar 43. dakikada Sergey Djiehoua'nun golüyle öne geçse de, her iki tarafta kalan sürede başka gol atamayınca maç Antalyaspor'un, tur ise Trabzonspor'un oldu. Trabzonspor finale çıkana kadar oynadığı 8 maçın 5 tanesini kazandı, 2 tanesini kaybetti ve 1 maçta da berabere kaldı. Bu maçlarda toplam 15 gol atan bordo mavililer kalesinde 5 gol gördü. Maç başına ortalama 1.87 gol atan Trabzonspor kalesinde ise maç başına ortalama 0.62 gol gördü. Trabzonspor'un attığı 15 golün oyunculara olan dağılımı ise şu şekilde:

Umut Bulut (6 Gol)
Alanzinho (2 Gol)
Rigobert Song (1 Gol)
Serkan Balcı (1 Gol)
Engin Baytar (1 Gol)
Gökhan Ünal (1 Gol)
Gustavo Colman (1 Gol)
Hrvoje Cale (1 Gol)
Giray Kaçar (1 Gol)

İki takımın finale yükselene kadar geçen serüvenini bu şekilde özetleyebiliriz. İstatistiksel olarak baktığımızda, Fenerbahçe ligin tersine kupada bol gol yiyen bir takım olarak göze çarparken, takımın skor yükünü 8 futbolcunun paylaştığını görüyoruz. Trabzonspor ise savunma başarısı ile öne çıkarken, 9 futbolcu takımın gollerini paylaşmış. Trabzonspor'un kadrosunda an itibariyle kupanın en golcü futbolcusu Umut Bulut bulunuyor. Eski partneri Gökhan Ünal ise sezona Trabzonspor forması ile başlayıp, hatta bu kupada gol bulmuş bile olsa, şu anda Fenerbahçe formasını giyiyor ve eğer bir gol bulabilirse, Türkiye Kupası tarihinde ayrı formalarla gol atan kaçıncı oyuncu olacağını merak ediyorum. Trabzonspor'un Tayfun Cora dışında eksik oyuncusu bulunmuyor. Fenerbahçe'de ise Andre Santos'un oynayamayacağı kesinleşirken, Şanlıurfa'da yapılan son antremana Lugano ve Özer'in katılmadığı biliniyor ancak bu oyuncuların durumu maç saatinde belli olacak. Trabzonspor'un ligde son iki maçta oynadığı futbol ve aldığı sonuçlar hayal kırıklığı yaratsa da, tüm camianın bu finali beklediğini biliyoruz. Fenerbahçe ise Trabzonspor'un tam tersine, lige oldukça konsantre ve tam sekiz maçtır kalesinde tek gol dahi görmedi. Hafta sonunda oynayacakları Ankaragücü maçına bu kupayı da götürmeyi hedefliyorlar. Fenerbahçe'nin ilk ikiye girmesi garanti olduğundan dolayı, Trabzonspor finali kaybetse dahi, UEFA Europa League'e katılmaya hak kazanmış vaziyette. Burada Fenerbahçe'nin asıl amacı ligi ''duble'' yaparak kapatmak. Bundan daha önemlisi ise 27 yıldır kazanılamayan ve son on yılda dört kez finale çıkılmasına rağmen şampiyon olunamayan kupa hasretine son vermek. Daha önce yakın geçmişte, bir kez Gençlerbirliği'ne, bir kez Galatasaray'a ve iki kez Beşiktaş'a kaybedilen finallerden sonra Fenerbahçe bu finali kazanmak istiyor. Trabzonspor cephesinde ise 2009-10 sezonunda kalan tek hedef Ziraat Türkiye Kupası Şampiyonluğu. Şenol Güneş'in takımın başına geldiği ilk günden beri işaret ettiği gibi bu sezon taraftar için olmasa da, kulüp için belli ki, bu kupayı kazanmak önemli. Kupayı daha önce Fenerbahçe 4, Trabzonspor ise 7 kez kazandı. Prestijden öte, kazanan takımın sadece kupa şampiyonluğu için, 1,5 milyon dolar, finalistin ise 900 bin dolar kazanacağını belirteyim.

Trabzonspor'un bana göre maçtaki en önemli avantajı kalecisi Onur Kıvrak. İnanılmaz performansıyla göz kamaştıran genç kaleci, Fenerbahçe ataklarına siper olmaya çalışacak. Hücum hattının en büyük kozu hiç kuşkusuz son Ankaragücü maçında dinlendirilen Alanzinho olacak. Colman ve Engin Baytar'ın da bu maçta göstereceği performans çok önemli. Şenol Güneş'in tercih etmemesi için dualar ettiğim Burak Yılmaz'ın yerine de savunma konusunda daha istekli olan Drago Gabric'in forma giymesi gerekiyor. Yumuşak orta sahaya da, mutlaka Ceyhun Gülselam konulmalı. Bu doğrultuda Trabzonspor'un bana göre maça çıkması gereken onbir şu şekilde olur:

Onur Recep Kıvrak
Serkan Balcı
Egemen Korkmaz
Giray Kaçar
Hrvoje Cale
Ceyhun Gülselam
Gustavo Colman
Drago Gabric
Engin Baytar
Alanzinho
Umut Bulut

Aslında forvet hattında Umut yerine Teofilo'da kullanılabilir ancak telafisi olmayan bu maçta, takımı ve arkadaşlarını daha iyi tanıyan Umut Bulut, onbir konusunda tabi ki bir adım önde. Fenerbahçe savunmasının son dönemde yakaladığı büyük ivmeyi duran toplarla aşma ihtimali de bir hayli fazla bordo mavililerin. Egemen, Giray, Ceyhun ve Umut gibi hava toplarına nispeten hakim oyuncularla en azından oluşacak karambollerde Trabzonspor skor bulabilir. Fenerbahçe'nin ise gol adına en önemli ve en etkili kozu hiç kuşkusuz Kaptan Alex de Souza. Özellikle son haftalarda adeta takımını tek başına sırtlayan tecrübeli oyuncu Trabzonspor savunmasına zor anlar yaşatabilir. Ceza alanı çevresinde kazanılacak serbest vuruşları etkili şekilde kullanabilecek olan Brezilyalı yıldız bu maçta da Christoph Daum'un en önemli kozu durumunda. Ligin ilk yarısında Trabzon'da oynanan maçı Fenerbahçe 1-0 kazanmış ve golü Daniel Güiza atmıştı. Fenerbahçe taraftarı tabi ki İspanyol forvetten yine böylesine kritik bir gol bekliyor. Özer, Emre ve Mehmet Topuz'da ceza alanı çevresinde Trabzonspor'un başına çorap örebilecek oyuncular olarak göze çarpıyor.

İki takımın hedefleri ve planları sezon içerisinde birbirinden çok farklı gelişse de, saat 15.45'ten itibaren tek bir amaç, tek bir hedef doğrultusunda yola çıkılacak. Ziraat Türkiye Kupası'nı kazanmak. Maçı şu an Türkiye'nin açık ara en iyi hakemi olan Cüneyt Çakır yönetecek.

Bir Trabzonsporlu olarak gönlüm tabi iki Trabzonspor'un kazanmasından yana ancak önemli olanın hak ederek kazanmak olduğunu düşünüyorum. Bu doğrultuda, bu maç için kullanacağım son cümle çok klişedir ama durumu iyi özetliyor: İyi oynayan kazansın.

3 Mayıs 2010 Pazartesi

Skor Tahmin Oyunu 32. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

HAKAN DEMİREL: 36

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 36 (misafir)

FARUK TURUTOĞLU: 22

MELİH KAZDAĞ: 20

TOLGA ŞENER: 10

GENEL PUAN DURUMU:

HAKAN DEMİREL: 430

FARUK TURUTOĞLU: 386

TOLGA ŞENER: 379

MELİH KAZDAĞ: 336