29 Nisan 2010 Perşembe

Jose Mourinho'dan... Aforizmalar... Ayarlar... Dahiyane Cevaplar...

Mayıs 2004: - Avrupa'nın en iyi beş teknik direktöründen birisiyim. (Henüz Porto'nun başındayken)
Mayıs 2004: - Porto'nun Şampiyonlar Ligi Şampiyonu olmasından sonra kendisine neden kupa törenine katılmadığı sorulunca; ''kimsenin ağladığımı görmesini istemedim'' cevabını verdi.
Şubat 2005: - "Benim futbolculuk kariyerim koca bir sıfır, oysa Rijkaard'ın geçmişine baktığımızda ne tür başarılar elde ettiğini biliyoruz ama burada futbolu biz oynamayacağız ve teknik direktörlük kariyerimize baktığımızda benim kariyerim, kazandığım kupalar ortada; Rijkaard'ın kariyeri ise koca bir sıfır..."
Nisan 2005: - "Teknik direktörlerin yeni takımlarda zamana ihtiyacı oldugu iddiası saçmadır ve meslekdaşlarımın başarısızlıklarına buldukları bir kılıftır. Eğer ne yapacağınızı biliyorsanız kısa zamanda da takımınıza başarı getirebilirsiniz"
Mayıs 2005: - "Devre arasında Frank Rijkaard'ı hakemin soyunma odasına girerken gördüğümde buna inanamamıştım. Daha sonra Didier Drogba'nın kırmızı kart görmesi benim için hiç de sürpriz olmadı." (Camp Nou'da Barcelona'ya 2-1 kaybettikleri maçın ardından)
Nisan 2006: - "Kuş gribinden bile Manchester United'tan fazla korkuyorum" (Premier Leagu'de Bolton beraberliği sonrasında Manchester United'ın lider Chelsea ile arasındaki puan farkının yediye düştüğü maç sonu röportajında)
Mayıs 2006: - "Bende bu madalyalardan geçen seneden kalan bir tane var zaten, bunu aslında bütün taraftara hediye etmek isterdim ama şanslı olan birinin oldu." (Premier League şampiyonluğunu garantiledikten sonra yapılan seromonide, kendisine verilen madalyayı kale arkası tribünlerine neden fırlattığı sorulduğu zaman verdiği cevap)
Ağustos 2006: - "En üst düzey yıldızlara, en iyi stadyuma, en iyi tesislere, en iyi taraftara, en güzel projelere ve daha nice en iyi şeye sahip olabilirsiniz ama sahada kazanamazsanız, tüm bunları kimse hatırlamaz."
Kasım 2006: - "Bu adam İngiltere'de böyle değildi, İspanya'ya gider gitmez öğrenmiş kendini yere atmayı!" (Barcelonalı Eijdur Gudjonhsen'in, Recreativo Huelva maçında kendisini yere atıp, takımına penaltı kazandırmasından sonraki yorumu)
Kasım 2006: - ''Baskı her sabah, akşama karısına ve çocuklarına nasıl ekmek götüreceğini bilmeden evden çıkan dünya üstündeki milyonlarca insanin üstünde var. Bu mu? Baskı falan değil bu! (Şampiyonlar Ligi'nde oynayacağı kritik bir maçtan önce kendisine ''baskı hissediyor musunuz?'' şeklinde sorulan soruya verdiği cevap)
Ocak 2007: - "Takımın eksik olduğu yerlerde zaten dünyanın en iyi oyuncuları oynuyor, daha kimi alabiliriz, oyuncularımın sakatlıkları geçsin yeter" (Ara transferde takviye yapılıp, yapılmayacağı sorulduğunda verdiği cevap)
Mart 2007: - ''Futbolu çok iyi bilirim. Bir gün mutlaka kovulacağım.'' (Chelsea'nin başındaki son döneminde)
Ağustos 2008: - ''Evet o maçı izledim. Chelsea iyi oynadı. Bence maçı dvd'ye çekip satışa çıkarsınlar.'' (Kendisi Inter'in başındayken, Chelsea - Portsmouth maçı hakkındaki görüşleri sorulduğunda verdiği cevap)
Eylül 2008: - "Dünyanın en iyi teknik direktörü ben değilim fakat benden daha iyi teknik direktör de yok."
Eylül 2008: - "Elbette ki özel biriyim. Kendi işinizde benim son yıllarda başarılı olduğum kadar başarılı olmak mı istiyorsunuz? Şansınız yok bence..."
Ekim 2008: Bir İtalyan gazetecinini ısrarla kendisini rencide edici sorular sorması üzerine gazeteciyle İtalyanca yaşadığı polemik:
- ''Hey sen! Gözlüklü amigo! Çık bakalım tahtaya, bu hafta hangi kadroyla oynamam gerektiğini yaz.
- ''Eğer yıllık kazandığınız 9 milyon euronun yarısını verirseniz yazarım.
- ''9 değil, 11. Hatta sponsor gelirleriyle birlikte 14'ten fazla!
Kasım 2008: - Yorgun? Günde 15 saat çalışıp, ayda bir kaç yüz euro kazanıp evine dönen baba yorgun olur. Biz değil... (Genoa beraberliğinden sonra kendisine sorulan ''takım yorgun muydu?'' sorusuna verdiği cevap)
Kasım 2008: Sky Tv'nin Şansal Büyüka ayarındaki ve aynı zamanda Roberto Mancini'nin yakın arkadaşı Mario Sconcerti ile canlı yayında yaşadığı polemik:
- Neden hep Mancini'yi ağzına doluyorsun?
- Lafı oraya getiren hep siz oluyorsunuz.
- Mancini İtalyan futbolunun bir değeri.
- Aynı zamanda sofra arkadaşınız.
- Ben 40 yıldır bu işi yapıyorum. İtalya futbolunda herkes benim arkadaşım.
- Ben senin arkadaşın değilim, seninle yemeğe giden de ben değilim, bana futbol soracaksan sor! der ve Mourinho canlı yayını terkeder.
Kasım 2008: Bologna teknik direktörü Sinisa Mihajlovic'in şahsı için: ''Kendisiyle futbol konuşmam. Futbol oynamamış birinin bazı şeyleri anlamasını beklememek lazım'' açıklamasına; ''Jokey olmak için önce at mı olmak gerekir?'' cevabını vermiştir.
Mart 2009: - "Bana zamanında İngiltere Milli Takımı'ndan da teklif gelmişti. Elbette Sir Alex emekliye ayrıldıktan sonra da en iyi teknik adamlara bakacaklardır ve ben de bu kategorideyim." (Manchester United'ın kendisine teklif yaptığı hakkında sorulan soruya cevabı)
Nisan 2009: - ''Başkan kaça satarsa, ben iki katına geri alırım.'' (Zlatan Ibrahimovic'in transferi hakkında)
Temmuz 2009: - ''Gay gibi soruyorsun. Sarışın, dürüst birini arıyorum.'' (Kendisine üst üste iki kez ''nasıl bir savunma oyuncusu istiyorsun?'' diye soru soran gazeteciye verdiği ayar)
Ocak 2010: - "Derbiyi ancak 6 kişi kalsaydık kaybederdik. 7 kişi bile kalsak kazanırdık." (9 kişi tamamladıkları ve 1-0 kazandıkları Milan maçının ardından)
Mart 2010: - ''Bugün kazanırsak, kendimi tutacağım'' (Stamford Bridge'te eski takımı Chelsea ile yapacakları maçtan önceki basın toplantısında)
Mart 2010: - ''Ben burada hep kazanıyorum zaten.'' (Stamford Bridge'te Chelsea'yi yenip turu geçtikleri maçtan sonra)
Mart 2010: - ''Inter'de olmaktan mutluyum. İtalyan futbolunda olmaktan değil.'' (Kendisine genel psikolojisi sorulduğu zaman verdiği cevap) Spiker ''Neden?'' diye sorduğunda ise: ''Çünkü, onlar beni sevmiyor, ben de onları''.
Nisan 2010: Xavi Hernandez: ''Bir penaltımız verilmedi.''
Jose Mourinho: ''Geçen sene de Chelsea ağlarken, siz burada gülüyordunuz.''

Kaynak: http://www.eksisozluk.com/ http://www.acetobalsamico.blogspot.com/ http://www.vikipedia.org/

En Büyük Jose!

İlk defa Porto'nun, Şampiyonlar Ligi yarı finalinde Manchester United'ı elediği zaman görmüştüm bu psikopatı! 90. dakikada Ricardo Carvalho'nun turu getiren golüyle beraber Old Trafford'da takım elbisesiyle dizlerinin üstünde 2 metre kayıp, köşe bayrağının kenarında küme olmuş futbolcularının üzerine uçmuş ve bir futbolcu edasıyla sevinmişti. Bahsettiğim zaferden bir sezon önce ise Porto ile hem Portekiz Ligi'ni, hem Portekiz Kupası'nı hem de UEFA Kupası'nı kazanmıştı. Ertesi sezon ise hem Portekiz Ligi'ni, hem de Şampiyonlar Ligi'ni kazanmıştı. Abramovich bu yeteneği hemen Chelsea'nin başına getirdi. Ferguson'a, Wenger'e, Benitez'e ayarları vere vere ''bir çuval'' puan farkıyla Premier League'i kazanırken, ertesi sezon Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde 2-1'in rövanşında Rijkaard'ın Barcelona'sını 4-2 yenip, turu geçmiş ancak yarı finalde daha sonra kupayı kazanacak olan Liverpool'a 1-1 ve 0-0 ile elenmişti. Chelsea ile hayal ettiği Şampiyonlar Ligi'ni kazanamasa da, Premier League'e damga vurup, Portekiz Ligi'nin ardından, Premier League'i de kazanıp, İtalya Serie A'ya yelken açtı. Inter'in başındaki ilk sezonunda, ''kenter'' bir şampiyonluk kazanırken, hiç kuşkusuz bu sezonki hedefi Şampiyonlar Ligi şampiyonluğuydu. Bu yolda önce grubundan çıkan, ardından favorilerden eski takımı Chelsea'yi iki maçta da yenerek eleyen ve arada CSKA Moskova'yı ekarte edip yarı finale çıkan Portekizli teknik direktör, yarı finalde ise karşısına dünyanın en iyi takımı olan Barcelona'yı aldı. İlk maçta hem de erken bir golle 1-0 geriye düşmesine rağmen, takımını ayakta tuttu ve maçı 3-1 kazandı. Bu Barcelona'nın bilmem kaç maç sonra aldığı ilk iki farklı mağlubiyetti ancak yine de rövanş için herkes Barcelona'yı favori gösteriyordu. Takımı rövanşın ilk yarım saatinde 10 kişi kaldı ve ardından işler Barcelona için oldukça kolaylaşmış gibi gözüktü. Öyle ya, Messi, Xavi ve Ibrahimovic gibi dünya starlarını elinde bulunduran, bir makine düzeninde işleyen ve kimilerine göre ''futbolun bittiği nokta'' olan Barcelona karşısında hem de Camp Nou'da direnmek mümkün olmayacaktı ama oldu. Tam 84 dakika gol yemeden direnmeyi başardılar. Mourinho, belli ki, takım eksik kalırsa yapacaklarını da önceden hesaplamıştı. Göz zevkini hiç bozmayan bir savunma dersi verdiler. Oyuncuları kendisini yere atıp sakatlanma numarası yapmadı, en ufak bir aşırı sertliğe kaçmadılar, yalnızca yapmaları gerekeni yaptılar ve işlerine yarayan skoru alıp, Barcelona'yı Camp Nou'ya gömdüler. Maçtan sonra Interli taraftarın olduğu bölüme gidip, işaret parmaklarını onlara gösterirken, aslında dünyaya sesleniyordu. En büyük benim!

27 Nisan 2010 Salı

Onur'un Gözyaşları...

25. dakikada Umut Bulut kırmızı kart gördüğünde, bitime bir saatten fazla bir süre vardı. Bu dakikadan sonra Trabzonsporlu oyuncuların yapması gereken, teknik, taktik vb... gibi maddeler bir yana ekstra performans göstermekti. Yanından bile geçemediler. Ekstra değil, vasat bir performans dahi ortaya koyamadı bordo mavili oyuncular.

25. dakikaya kadar, sıkıcı bir orta saha futbolu izliyorduk. Her iki takımında karşılıklı yoklamalarıyla geçilen süreçte, Umut Bulut itirazları ve el kol hareketleri yüzünden haklı bir sarı kart gördü. Pozisyondan yaklaşık 30 saniye sonra ise gelen hava topunu rakibinin yüzüne dirsek atarak kontrol etmek isteyen de yine Trabzonspor'un ikinci kaptanı Umut Bulut'tu. Hakem Serkan Çınar yine doğru bir kararla Umut'u, sahanın dışına gönderince, maçın şablonu da tamamen değişti. Bu dakikadan sonra en önde kalan Alanzinho'yu Gabric ve Selçuk ile desteklemeye çalışan Trabzonspor'un karşısında, Eskişehirspor daha baskın bir futbol oynamaya başladı. İlk yarının sonunu golsüz beraberlikle getirmeyi başaran Trabzonspor'da teknik direktör Şenol Güneş, ikinci yarıya Alanzinho ve Gabric'i kenara alıp, yerlerine Ceyhun Gülselam ve Burak Yılmaz'ı sahaya sürerek başladı. İkinci yarıda Burak Yılmaz tek forvet olarak oynarken, kendisini destekleyecek bir tane futbolcu dahi sahada kalmayınca, devre  tamamen Eskişehirspor'un kontrolü altında oynanmaya başladı. Trabzonsporlu oyuncuların psikolojisinin ne olduğunu tam olarak kestiremiyorum ama sanki ilk maçı 1-0 kazanıp, rövanşa gelmiş gibi bir halleri vardı. Oysaki yalnızca bir prestij maçı oynuyorlardı ve her dakika ölmektense, bir kere ölmek daha iyiydi. Teknik direktör Şenol Güneş'in orta sahayı emanet ettiği Selçuk, Colman, Ceyhun üçlüsü vasata dahi ulaşabilecek bir performans gösteremeyince maç tamamen Eskişehirspor takımı ile Trabzonspor savunmasının mücadelesine dönüştü. Ümit Karan'ın, Adem Sarı'nın sık sık kaleyi yokladığı pozisyonlarda da genç ama mangal yürekli kaleci Onur bu girişimlerin hepsini süpürmeyi başardı. 85. dakikadan itibaren Eskişehirspor'a yardıma koşan Selçuk İnan'ın iki kez Onur yerine Ümit Karan'a attığı geri paslarını da yine genç kaleci kurtarmayı başardı. O pozisyonların paniği, Şenol Güneş'in ısrarlı ''çıkın'' talimatlarına rağmen, takım beraberliği korumaya çalışınca 90+2'de Doğa Kaya'nın ortasında, Ümit Karan'ın kafası nihayet Onur'u aşmayı başardı ve Eskişehirspor hakettiği üç puana ''futbolun adaleti'' sayesinde ulaştı. Geriye kalansa maçın ardından hırsına ve sinirine hakim olamayan Onur'un gözyaşları oldu.

Maçtan sonra Şenol Güneş'in konuşmasını dinledim. Yine hakemlerden bahsetti. Takımın oynadığı futbolun üstünü örtmeye çalıştı gibi geldi bana. Alanzinho ve Gabric gibi iki tane dripling uzmanı ve rakip savunmayı tehdit edecek oyuncuyu daha ilk yarı biter bitmez oyundan almasını ve takıma ''beraberliği kurtarın'' mesajını vermesinden hiç bahsetmedi. ''büyük takımlar şöyle yapar, böyle eder'' gibi söylemlere girdi ama dün akşam Şenol Hoca'nın kendisi büyük takım hocalığı yapamadı, krizi yönetemedi, ilk önce kendisi korktu. O yüzden hiç ama hiç futbolculara sataşmasın, onları ortaya atmasın bence.

Selçuk İnan'ın zaten iki sezondur gösterdiği performans ortada. Toplasan beş tane iyi oynadığı maçı hatırlamıyorum. Burak Yılmaz neden bu takıma geldi anlamış bile değilim ancak Şenol Güneş ısrarlı bir şekilde kendisinden medet umuyor. Burak'a verdiği şansı Barış Memiş'e verse Barış şimdiye milli takıma seçilirdi herhalde! Şenol Hoca'nın hafta içinde verdiği demeçte, Tony Slyva ve Ömer Aysan ile yolların ayrıldığından bahsettiğini duydum. İki isim de ben de var. Bence çerçeveyi Selçuk ve Burak tamamlayabilir.

Skor Tahmin Oyunu 32. Hafta Tahminleri


TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

ANKARAGÜCÜ - TRABZONSPOR (Cumartesi 16:00 LigTv)

İ. B. B. - GALATASARAY (Cumartesi 20:00 LigTv)

FENERBAHÇE - ESKİŞEHİRSPOR (Cumartesi 20:00 LigTv)

DİYARBAKIRSPOR - BEŞİKTAŞ (Pazar 20:00 LigTv)

Skor Tahmin Oyunu 31. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

HAKAN DEMİREL: 19

TOLGA ŞENER: 5

FARUK TURUTOĞLU: 4

SAMİ ÖZGÜR TÜRER: 3 (MİSAFİR)

MELİH KAZDAĞ: 2


GENEL PUAN DURUMU:

HAKAN DEMİREL: 394

TOLGA ŞENER: 369

FARUK TURUTOĞLU: 364

MELİH KAZDAĞ: 316

26 Nisan 2010 Pazartesi

Şans Kapıyı Kırınca...

Ligin en önemli maçlarından birisiydi Galatasaray - Bursaspor maçı. Şampiyonluk yolunda son kozunu oynayan Galatasaray ile, 10 haftadır lider olan ve tarihindeki ilk şampiyonluğa çok yaklaşan Bursaspor kozlarını Ali Sami Yen Stadyumu'nda paylaştı.

Galatasaray maça bilindik kadrosuyla çıkarken, Ertuğrul Sağlam savunmada geçen hafta olduğu gibi bu hafta da, İbrahim Öztürk'ün yerine, Tomas Zapotocny ile çıktı. Sercan'ın partneri Turgay Bahadır'ı da kenara çekerek, yerine Bekir Ozan ile orta sahayı kalabalıklaştıran tecrübeli teknik direktör, bir tür 4-3-3 ile sahada yer aldı.

Forvet hattının göbeğinde oynayan, Sercan'a maç boyunca sağ kanattan Volkan Şen, soldan Ozan İpek ve arkadan İvan Ergic destek verdi. Hüseyin ve Bekir Ozan'ın hemen hemen hiç hücum düşünmediği Bursaspor'da, Ali Tandoğan duran topları kullanarak, Ömer Erdoğan'da hemen her duran topta ileri çıkarak hücuma destek verdi. Galatasaray ise tek forveti olan Baros'u sağdan Keita, soldan Gio dos Santos ve arkadan Arda Turan ile destekledi. Elano'da zaman zaman hücuma destek verirken, Mehmet Topal işin daha çok defansif kısmını düşündü. Sol bek Caner sık sık hücum girişimleri yaparken, sağ bek Sabri'de yaptığı ''yalancı'' bindirmelerle Keita'ya boş alanlar yaratmaya çalıştı.

Maçın başlamasıyla birlikte, topa sahip olan ve daha çok isteyen taraf Galatasaray gibi gözükse de ilk on dakikadan sonra Bursaspor'da maça tamamen ortak oldu. Sercan'ın klas göğüs stopu ve çıkardığı etkili şutun Lucas Neill'dan dönmesiyle de, rakibine ciddi bir gözdağı verdi. İlk yarı boyunca, Sercan biraz daha ''piyasa yapmak'' yerine takımının gol atmasını düşünseydi, Bursaspor'un golü bulması içten bile değildi. Ozan ve Volkan'ın etkili bindirmelerine Ergic'te ayak uydurunca, Galatasaray savunması zor anlar yaşamaya başladı. Aykut'un kurtardığı kritik topların yanı sıra Neill ve Hakan Balta'nın da zaman zaman yaptığı kritik müdahaleler, Bursaspor'un gol bulmasını engelleyen diğer faktörlerdi.

Galatasaray'ın ilk yarıda Bursaspor'a göre topa daha çok sahip olduğunu söylesekte, pozisyon anlamında en fazla rakibi kadar pozisyona girebildi. En büyük özelliği iyi yer tutmak olan Ivankov'un kalesini iyi koruduğu mücadele de, özellikle Gio dos Santos istekli oyunuyla Galatasaray ataklarına yön verdi. Bursaspor orta sahası gibi Galatasaray orta sahası da sık pas hatası yapınca, ki bunda karşılıklı presin yoğun etkisi vardı, takımlar sık sık az adamla yakalanmak durumunda kaldılar.

İkinci yarıya Bursaspor galibiyete ihtiyacının olduğu bilinciyle başladı. Bursaspor'un etkili futbolu karşısında geri adım atmayan sarı kırmızılılar taraftarında desteğiyle tempoyu iyice arttırıp, rakip kalede özellikle Keita ile ciddi gol pozisyonları ürettiler, Ivankov ve Ali Tandoğan'ın ortak çalışmalarıyla Keita'nın iki önemli pozisyonunu bertaraf eden Bursaspor savunmasıyla birlikte, Ertuğrul Sağlam'da yavaş yavaş oyuna müdahele etmeye başladı. Turgay Bahadır'ın oyuna girmesinden sonra ilk meyveyi alan yeşil beyazlılar, sarı kartı olan Neill'ın Turgay'a yaptığı müdahele ile ikinci sarı kartı görüp oyundan çıkmasıyla rakibin on kişi bırakmayı başardı ancak bir pozisyon sonra Keita'nın ''resmen'' Zapotocny'i oyundan attırmasıyla bu avantajını bir pozisyon dahi kullanamadı. İki takımda on kişi kaldıktan sonra iş ''atanın kazanacağı'' bir havaya büründü ancak maçın başından beri iyi gününde olan hem Aykut, hem de Ivankov kalelerini gole kapatınca maç başladığı gibi golsüz sona erdi.

Genel olarak, tempolu bir maç oldu. İki takımında şiddetle galibiyete ihtiyaç duymasından dolayı, takımlar zaman zaman savunmalarını riske ederek hücum ettiler ve özellikle kontraatak anlamında, çok etkili ve bol pozisyonlu bir maç oynadılar.

Bünyamin Gezer, maçın ağırlığını ve temposunu kaldıramayarak geçer not alamadı. Özellikle takdir haklarının çoğunu Bursaspor lehine kullansa da, Zapotocny'yi attığı pozisyon maçın en hatalı hareketi olarak kayıtlara geçti. Sık başvurduğu ve belli bir standartı olmayan sarı kartları yüzünden oyuncuları ekstra sinirlendirdi ve bir ara maçın kontrolünü kaybetme noktasına geldi. Bu tip maçları yönetecek hakem sayımız az olduğundan, Bünyamin Gezer böylesine kritik bir maça çıkmak zorunda kaldı.

Galatasaray bu beraberlik ile birlikte, şampiyonluk yarışına havlu atmış oldu. Bursaspor ise haftalardır götürdüğü liderliği, Fenerbahçe'ye teslim etti. İçerde oynayacakları Kayserispor ve Beşiktaş maçlarından alacakları sonuçlar ne olur bilinmez ama dün akşam Galatasaray'a karşı oynadıkları futbol ve verdikleri mücadele takdire şayandı. En büyük eksikleri sahada Sercan Yıldırım'ın oluşuydu. Onun yerine Turgay ya da Iglesias ile başlamış olsalar, maçı alıp götürmeleri içten bile değildi.

270 Dakika...

Fenerbahçe'nin oynadığı futbol sezon başından bu yana tatminkar olmasa da, ligin gidişatı doğrultusunda zirve hesaplarını sürdüren ve özellikle Galatasaray maçının ardından iyi de bir kenetlenme yakalayan camia, Kasımpaşa maçına da aslında yine bu tedirginlikle ancak ''birlik olarak'' çıkmıştı.

Bu maça gelene kadar 6 karşılaşmadır gol yemeyen Fenerbahçe savunmasında, Bilica'nın yokluğunda Bekir İrtegün görev aldı. Kasımpaşa'nın tecrübeli ve ''acar'' forveti Cenk İşler'in yanında genç Şahin Aygüneş'te sarı lacivertli savunmayı zorlayacak isimler olarak göze çarpıyorlardı. Fenerbahçe'nin hücum hattında ise yine Alex'in organizasyonunda kanatlardan Mehmet Topuz ve Özer Hurmacı, Alex'in hemen önünde Güiza ve sürpriz destekleriyle Emre, Selçuk ve hatta Andre Santos sürpriz golcü olarak pozisyonlara girmeye çalıştılar. Emre ve Özer'in maça iyi başlamasıyla birlikte oyuna hakim olan Fenerbahçe, başlarda bir iki pozisyona girse de, Kasımpaşa'da Yekta'nın başlattığı ataklarda Şahin ve Cenk ile rakibinin üzerine gitmeye başladı. Gökhan Gönül'ün, Beşiktaş maçında ki parmak ısırtan performansı bu maçta da devam edecek diye beklerken, oyuncu ilk bindirmesini otuzuncu dakikadan sonra yaptı. Buna rağmen Alex, Guiza ve Özer ile zaman zaman pozisyonlar yakalayan sarı lacivertliler, stresten olsa gerek, ya son vuruşları ya da son pasları düzgün yapamayınca devre golsüz berabere bitti. Gol gelmedikçe artan baskı sayesinde ikinci yarı biraz daha tedirgin bir futbol oynamaya başlayan sarı lacivertliler, tam anlamıyla bir ''yüklenmeyi'' gerçekleştiremediler. Tabi ki bunda Cenk ve Şahin gibi iki süratli forvetin varlığı da büyük etken oldu. Savunmadaki görevini layıkıyla yapan Bekir, maçın son çeyreğinde attığı kafa golüyle Fenerbahçe'yi öne geçirmeyi başardı. Sahaya çıkan kadroya baktığımızda belki de Volkan'dan sonra gol atma şansı en düşük oyuncu olarak gösterilebilecek olan Bekir'in golü, maç Fenerbahçe'nin 1-0'lık üstünlüğüyle bittiğinde tam anlamıyla ''altın gol'' olmuş oldu.

Çok kritik bir virajı daha yine gol yemeden dönmeyi başaran sarı lacivertlilerde şayet Güiza, Özer ve Alex biraz daha becerikli olabilseler, iş bu noktaya kalmayabilirdi. Bir pozisyonda, Özer ceza sahası içinde bariz çekilmesine rağmen, oyunu bırakmayıp mücadeleye devam edince ayrıyetten takdirimi kazandı. Futbolcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklılarından  birisi galiba genç oyuncu. Mehmet Topuz, etkisiz ve vasattı. Güiza her daim bildiğimiz Güiza. Selçuk tam bir el bombası. Hem rakibe, hem de kendi takımına patlama ihtimali var. Ne zaman ne yapacağı belli olmayan enteresan bir oyuncu. Yedi maçtır gol yememek öyle az buz bir iş değil. Bu başarının da aslan payı tabi ki, kaleci Volkan ve Lugano'ya ait. Netice de Bilica'da, Bekir'de, Uruguaylı oyuncunun yarısı edecek kaliteyi sahada gösteremiyorlar. Fenerbahçe'nin ele geçirdiği liderliği koruması ve şampiyon olması için 270 dakika kaldı. İpler artık tamamen kendi ellerinde. Bundan büyük motivasyon olamaz.

Türkiye'nin Barcelona'sı (!) Kasımpaşa ise kapasitesi doğrultusunda rakibini zorlamaya çalıştı. Yılmaz Vural maçtan önce ''Bir puan elzem'' demişti ancak o puanı almayı başaramadılar. İki kulübün iyi ilişkileri olduğunu sanıyordum ancak Kasımpaşa seyircisi maç boyunca ''Bursa'' diye bağırıp durdu. Son olarak eklemem gereken bir husus var: Şahin Aygüneş büyük topçu olacak.

23 Nisan 2010 Cuma

GAP Arena

Ne yalan söyleyeyim; Trabzonspor ile Fenerbahçe arasında oynanacak olan Ziraat Türkiye Kupası finali belli olana kadar GAP Arena'nın varlığından bile haberbar değildim. Finalin oynanacağı stad olarak açıklanınca merak edip hakkında biraz araştırma yapmak istedim.

GAP Arena 32 bin kişilik bir stadyum ve son dönemde inşa edilen tüm stadlar gibi tüm tribünlerin üstü kapalı. Gençlik Spor ve Genel Müdürlüğü'nün inşa ettirdiği stadyum aynı zamanda tam olimpik. Yapımına 1992 yılında başlanan stadyumun yakın geçmişte bitirilebilmesi de ülkemize özgü ''nahoş'' durumlardan birisi sadece. Trabzonspor - Fenerbahçe maçı bu stadın açılış maçı olmayacak çünkü Şanlıurfaspor ile İskenderun Demir Çelikspor arasında oynanan karşılaşmada bu stadyumun açılışı yapılırken, maçı 25 bine yakın futbolsever izlemiş.

İlk kez canlı yayınlanacak bir karşılaşma ile Şanlıurfa GAP Arena'yı da görmüş olacağız. Kayseri Kadir Has Stadyumu'ndan sonra Şanlıurfa GAP Arena'nın da hizmete açılması tabi ki ülkemiz adına sevindirici bir gelişme. Modern stadyumlar çoğaldıkça ülkemizde düzenlenecek olan büyük organizasyonlara daha hazır hale geleceğiz kuşkusuz.

Ramak Kala...

İyi bir futbol ve mücadele vardı Beşiktaş'a karşı Fenerbahçeli oyuncularda. Zaten sezon başından beridir göremediğimiz bu istek sayesinde Beşiktaş'ı öyle aman aman zorlanmadan geçip, kazanmayı başardılar. Şimdi dört maç kaldı. Bu dört maçın tamamı da ununu eleyip eleğini asmış, ligdeki son maçlarına prestij için çıkacak takımlar ve bu ''dörtlü'' serinin açılışını Kasımpaşa ile yapacak sarı lacivertliler.

Kasımpaşa'yı hepimiz yakından tanıyoruz zaten. Yılmaz Vural'ın gelişinden sonra ayağa kalkan bir kulüp ve özellikle ligin ikinci yarısında 2-0 öne geçip kaybettikleri ekstra bir iki maç olmasa puan sıralamasında daha yukarılarda olabilecekken, şimdi ilk ona girmeye çalışıyorlar. Takımda Murat Şahin, Ali Güneş, Cenk İşler gibi ''abilerin'' yanında Şahin Aygüneş gibi genç yeteneklerde var.

Kasımpaşa artık küme düşme korkusunu hissetmeyen ve önümüzdeki sezonun hazırlıklarına şimdiden başlamış bir takım. Tek motivasyonları, Fenerbahçe ile oynayacak olmaları. Tabi Yılmaz Vural vs Christoph Daum durumu da, ekstra bir motivasyon kendileri için. Ligin bitmesine dört hafta kala futbolcular için de bulunmaz bir piyasaya karşılaşması. Kısaca Kasımpaşa'nın ligde bir hedefi kalmamış olsa dahi, motivasyon sağlayacak bir sürü faktörü ''cebine koyduğunu'' unutmamak lazım.

Fenerbahçe ise şampiyonluk yolunda geçen hafta çok büyük bir engeli aştıktan sonra, bu hafta belki de liderliğe yükselebileceği bir maç oynayacak. Alex'in, Volkan Demirel'in, sakatlığına rağmen fedakarca forma giymeye devam eden Gökhan Gönül'ün, Emre Belözoğlu'nun istekli oyunlarının yanısıra Lugano ve Özer'in de ekstra gol bulmaya yakın oyuncular olması avantajlar. Tabi ki bir kenetlenme durumuda söz konusu. Geçen hafta Beşiktaş maçından sonra yapılan gösterileri abartılı bulsam da, takımın kenetlenmesi adına olumlu bir hamle olmuş olabilir. Güiza ve Andre Santos'un da hiç olmazsa kalan son dört maçta ekstra performans göstermesi gerekiyor. Kasımpaşa dişli bir rakip ve Fenerbahçe'yi alt etmek isteyecek.

Mecburi Bilica değişikliği haricinde Daum'un Beşiktaş maçındaki kadroyu bozacağını sanmıyorum. Neticede hem mücadele hem de psikolojik anlamda stresli bir maçtan iyi bir oyunla ve galibiyetle ayrılmış bir takım var şu anda elinde. Özgüven olarakta mutlaka bir iki kademe yukarıya çıkmış olmalılar. Yılmaz Vural'ın elindeki kadro tabi ki, Daum'un elindeki kadroya göre bayağı alt seviyede ancak takıma ''ruh'' yükleme konusunda Daum, Vural'ın eline su dökemez.

Kasımpaşa'nın Fenerbahçe'yi yenmesi ya da en azından çelme takabilmesi için iyi futbolun yanında biraz da şansa ihtiyacı olacak. Kadıköy'de aldıkları etkileyici galibiyetin anahtarının, ilk golde Volkan Demirel'in fahiş hatası ve üçüncü golde Şahin Aygüneş'in ofsayt durumunda olmasına rağmen attığı golün nizami sayılması olarak görebiliriz. Bahsettiğim şans faktörü de bu gibi durumlar işte. Saha avantajı Kasımpaşa'da ama karşılarında şampiyonluğa inanmış bir takım bulurlarsa, pek fazla şansları olmaz.

Fenerbahçe için artık geriye sayım başladı. Kasımpaşa'yı yenip, kendilerinin maçı bittikten bir iki saat sonra başlayacak olan Galatasaray - Bursaspor maçını izlemeye koyulacaklar. Bursaspor'un olası puan kaybı kendilerinin son 270 dakikaya lider girmesi demek olacak. Bir maç için bundan daha büyük bir motivasyon olabilir mi bilemiyorum?

21 Nisan 2010 Çarşamba

Skor Tahmin Oyunu 31. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

BEŞİKTAŞ - SİVASSPOR (Cumartesi 19:00 LİGTV)

KASIMPAŞA - FENERBAHÇE (Pazar 15:00 LİGTV)

GALATASARAY - BURSASPOR (Pazar 19:00 LİGTV)

ESKİŞEHİRSPOR - TRABZONSPOR (Pazartesi 20:00 LİGTV)

20 Nisan 2010 Salı

Avni Aker'e Mutlu Veda

Ziraat Türkiye Kupası'nda finale kalarak, büyük mucizeler olmazsa Europa Leuge'e bir kez daha katılma hakkını elde eden Trabzonspor için en azından lig beşinciliğini korumak adına önemli bir maç olan Kasımpaşa karşılaşması, bakıma alınacağı için bu sezon son kez bir maça evsahipliği yapan Avni Aker Stadyumu'nda oynandı.

Son bir kaç haftadır oynadığı futbol yeniden göze hoş gelmeye başlayan Trabzonspor, ligin ilk yarısında 3-1 mağlup olup, büyük badireler atlattığı Kasımpaşa karşısında maça etkili başlayan taraftı. Ömer Aysan, Serkan Balcı ve Tayfun Cora'nın yokluğunda sağ bek mevkine ''kerhen'' geçen Engin Baytar'ın yanı sıra Burak Yılmaz'ın yokluğunda, Teofilo Gutierrez'de onbirde sahadaydı. Colman'ın biraz daha defansif mücadele ettiği ilk periyodda Alanzinho'nun driplingleriyle etkili olan bordo mavililer, Umut ve Teofilo ile de pozisyonlar yakaladılar. Selçuk'un normalden istekli oyunu ve Engin Baytar'ın ''sıkı'' bindirmeleriyle bunalan Kasımpaşa'nın imdadına ise Murat Şahin yaptığı güzel kurtarışlarla yetişti. İlk yarı boyunca sık sık rakip kaleyi yoklayan bordo mavili takım aradığı golü bir türlü bulamamasının yanı sıra bir de Teofilo'nun Umut'a yaptığı isyanla hararetlendi. Maçı yöneten insan Özgüç Türkalp (Kimse kusura bakmasın, kendisine hakem demeye dilim varmıyor) şu prestij maçını dahi çığrığından çıkardığı sırada dakikalar 35 civarıydı. Umut'un karşı karşıya kaldığı pozisyonda yanında bomboş durumda olan Teofilo'ya vermediği topun ardından gerilen tribün, Özgüç Türkalp'in üstüste yaptığı iki bariz hatayla çığrından çıkmaya yaklaşmışken, devrenin sonunun gelmesiyle biraz rahatladı.

İkinci yarıya da ilk yarıdaki gibi başladı iki takımda. Yalnızca tek yabancı futbolcuyla mücadele eden Kasımpaşa'ya karşı Trabzonspor 57. dakikada kornerden gelen topa Egemen'in vurduğu kafayla öne geçti. Golden birkaç dakika sonra ise Şenol Güneş anlamsız bir kararla Teofilo'yu oyundan çıkarıp, yerine Ceyhun'u sahaya sürdü ve doğaldır ki tribünler Teofilo'nun kenara alınmasını yoğun şekilde protesto etti. Şenol Güneş'in bu değişikliği yaparken Umut'u tercih etmemesi ise bir hayli enteresan. Bazen Teofilo'yu kazanmaya mı yoksa kaybetmeye mi çalıştığını anlamıyorum. Bu adamın ihtiyacı olan tek şey bir gol. Maç 200 dakika da oynansa bu adamın sahada kalıp golü bulması gerekiyor bana göre. 1-0'dan sonra da oyun üstünlüğünü koruyan Trabzonspor'a karşı Kasımpaşa, bir iki pozisyon yakalasa da, bunlardan sonuç çıkaramadı. Maçın son dakikasında ise kullanılacak serbest vuruş için kalesini boşaltan Murat Şahin'i, takım arkadaşları ''ciddiye almayınca'' (pozisyonu izleyin ne demek istediğimi anlayacaksınız) Umut 84 metre boyunca sürdüğü topu ağlara bırakarak, 3 puanı garanti altına aldı.

Maç için söyleyeceklerimizi söyledik. Trabzonspor ilk beşteki yerini korudu, ilk yarıdaki maçın intikamını aldı, takım göze hoş gelen top oynadı, Engin, Alanzinho, Cale ve Selçuk iyi oynadılar falan filan... Yahu bu Özgüç Türkalp komedisi nedir arkadaş? Bu adama nasıl maç veriliyor anlamak mümkün değil. Bu adam uzaktan kumandalı arabayı yönetecek potansiyele sahip değilken, yayın hakları için 300 milyon dolardan fazla para verilmiş bir ligde nasıl maç yönetebiliyor? Gözünün önünde, burnunun dibinde, Cenk İşler'e yapılan faulü vermemesi için Trabzonspor'a yüklü para yatırmış diyeceğim ama ilk yarıda da Alanzinho'nun yine gözünün dibinde iki kez bariz şekilde çekilmesini de devam diyebiliyor. Birisi tam yayın üzerinde. Cenk'in pozisyonunda ise düdüğünü ağzına götürüp dalga geçer gibi Cenk'e bakıyor. Sonrasında da Alanzinho'ya yapılan kırmızı kartlık faulü, sarı kartla geçiştirme yoluna gidiyor. Bu adamın yönettiği maçları bir yerlerden bulup izlemek lazım. İbretlik, yemin ediyorum ibretlik!

Bilica'nın Çukuru...

Fenerbahçe - Beşiktaş derbisinin doğal olarak en çok konuşulan konusu, Türk Futbol tarihinin en çirkef oyuncularından birisi olan, Fabio Bilica'nın Şükrü Saraçoğlu Stadyumu'na kazdığı çukur oldu.

Bir futbolcu maç esnasında kendini yere atar, sakatlanmış numarası yapar veya zaman geçirmek için ağır hareketlerde bulunur. Bunların hemen hepsi an itibariyle karar verilmiş anlık hareketler olur. Keita'nın, Roberto Carlos'u yumruklaması mesela. Tamamen saliseler içinde verilmiş bir kararın uygulayıcısı olmuştur Fildişili futbolcu. Fair Play adına olumsuz bir hareket ancak futbolcunun olaydan sonra pişmanlık duymaması için bir neden yok zira o anki psikolojisi tamamen gözünü karartmış durumda. (Tabi Keita'nın da az günahlarının olmadığını ve su damlacıklarından etkilenip sedyeyle saha kenarına alındığını unutmayalım) Bilica'nın durumu ise biraz farklı. Fabio Bilica, yaptığı penaltının ardından, herkes hakemin etrafına kümelendiği esnada, penaltı noktasına gidip, atışın kullanılacağı yeri ''eşelemeye'' başlıyor. Operasyon bittikten sonra da, hakemin yanına gidip, atışın yerinden yapılması için ''direktifler'' veriyor.

Bu Bilica'nın ilk vukuatı değil maalesef. Bu sezon Fenerbahçe kadrosunda, Volkan Demirel, Gökhan Gönül, Andre Santos, Christian Baroni, Emre Belözoğlu, Diego Lugano ve hatta kimi zaman Semih Şentürk'e kadar bir çok kez hakemlere oynayan futbolcu gördük. Az kalsın Mehmet Topuz'u unutuyordum. Ben aslında bunun ''taktiksel'' anlamda düşünülmüş hareketler olduğu kanaatindeyim. Özellikle Beşiktaş maçında tavan yapan ve çok sevimsiz kaçan bu görüntüler bir yana, Fabio Bilica'nın sezon biter bitmez Fenerbahçe ile ilişiğinin kesilmesi gerikiyor.

Bu kadar soğukkanlı planlanan bir hareketin ve fiile geçmesinin Fenerbahçe kanadında yarattığı kırıklığında farkındayım. Son olarak Bilica için bir çift lafım var: İnşallah o kazdığın çukura düşersin!

Mantığın Bittiği Yerden Başlamak

Daha sahaya çıkarken Fenerbahçe'den ne kadar çekindiğini belli etmişti Mustafa Denizli. Yabancı kontenjanı falan hikaye. Evet Ferrari, Bobo, Ernst ve Tello bu maçın vazgeçilmezleriydi ancak Sivok ya da Fink'ten birisi kenara alınıp, Holosko sahaya sürülebilirdi. Daha maçın başında gelen golle de Mustafa Denizli'nin tüm defansif planları alt üst oldu. Erken bir değişiklik yapmak istemediğinden de ilk yarı boyunca Fenerbahçe ataklarını izlemek zorunda kaldı. Mehmet Topuz çenesi yerine biraz daha ayaklarını çalıştırabilse ve Gökhan Gönül'ün ateşinin beşte biri kendisinde olsa dahi daha ilk yarıda Beşiktaş havlu atabilirdi. Güiza'nın kaçırdığı karşı karşıya pozisyonun yanı sıra Özer'in müthiş klas pasında Alex'in yaşadığı tereddütler ilk yarıda farkın açılmaması adına en önemli etkenler oldu. İkinci yarıya Uğur İnceman'ı alarak başlayan Mustafa Denizli yine Bobo'ya şişirilmeye çalışılan topların duacısı oldu. Hoca'nın belki de maç için yaptığı tek doğru tespit olan Fenerbahçe'nin kondisyon problemi ortaya çıktığında ise Bobo'nun kaçırdığı penaltı herşeyin tuzu biberi oldu. Zaten o ana kadar iyice yıpranan sinirler, penaltının kaçmasından sonra siyah beyazlı takıma zarar vermeye başladı. Sinir harbinden sağlam çıkan Fenerbahçe, Serdar Özkan ve Holosko denemelerini de bertaraf ederek üç puana ulaştı.
Fenerbahçe maçın başından sonuna kadar daha çok isteyen taraf oldu. Neticede bu maçı kazanırlarsa neyi elde edeceklerini, kaybederlerse neyi kaybedeceklerini iyi biliyorlardı. Alex'in bireysel yeteneğinden doğan golün dışında, kenar yönetimi ve taraftar ile de kurduğu köprü ile Fenerbahçe'nin gelmiş geçmiş en iyi yabancısı olarak değerlendirilmesi gerektiğini bir kez daha ispatladı. Özer Hurmacı'nın yeteneklerinin hayranıyım. Alex'i karşı karşıya bıraktığı pozisyonda verdiği pası Türkiye'de verebilecek futbolcu sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Hem klas, hem de mücadeleci bir oyuncu. Gökhan Gönül sahanın en iyilerinden birisiydi ancak maalesef O'nun da bu sene peydahlanan bir ''çene'' sorunu oldu ki, uyarılması cidden şart. Güiza bildiğimiz Güiza, maç kazanılınca O'na olan tepki diniyor doğal olarak. Bundan bir iki ay önceki durumuyla, şimdiki arasında en azından moral motivasyon anlamında olumlu farklar var. Kenetlenmiş bir takım, iyi bir oyun kurgusu ve sezon başından beridir ilk kez bu kadar istekli olan Fenerbahçe şampiyonluk yolundaki rakiplerinden birisini saf dışı bırakmış oldu.

Maçın hakemi zaten iyi bir hakem değildi. Bu maça neden atandığı hakkında en ufak bir fikrim yok. Hüseyin Göçek'in bu ligde maç yönetmesi zaten bir saçmalıkken, bir de bu maça atanması tamamen bir rezalet oldu.

Fenerbahçe kazanarak şampiyonluk yolunda çok ama çok değerli bir 3 puanı alırken, Beşiktaş, ilk iki şansını dahi büyük tehlikeye sokmuş oldu.

Skor Tahmin Oyunu 30. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

MELİH KAZDAĞ: 26

TOLGA ŞENER: 8

FARUK TURUTOĞLU: 7

HAKAN DEMİREL: 6


GENEL PUAN DURUMU:

HAKAN DEMİREL: 375

TOLGA ŞENER: 364

FARUK TURUTOĞLU: 360

MELİH KAZDAĞ: 314

12 Nisan 2010 Pazartesi

Pozisyon Zenginliğinden Çıkan Gol Fakirliği

Beşiktaş için şampiyonluk yarışına devam, Trabzonspor içinse biraz daha yukarılara tırmanabilmek ya da bilinen adıyla ''prestij'' karşılaşmasıydı cumartesi akşamı oynanan maç.

Sol kanadını İbrahim Üzülmez ile Yusuf Şimşek'e teslim eden Mustafa Denizli'nin karşısına Şenol Güneş, Serkan Balcı ve Burak Yılmaz ikilisiyle çıktı. Enteresan bir şekilde de maçın ilk yirmi dakikasının büyük çoğunluğu bu bölgede oynandı. Zaman zaman Holosko'nun da verdiği destekle bu bölgeden bir iki etkili bindirme yapan Beşiktaş ve özellikle Yusuf Şimşek'in karşısına her defasında Serkan Balcı çıktı ve bu bölgeden geçit vermeyeceğini gösterdi. Trabzonspor'un sağ kanat hücumcusu Burak Yılmaz her zamanki gibi etkisiz kalınca Beşiktaş savunmasını belki de en olmayacak yerden yani göbekten delme girişimlerinde bulunan Trabzonspor ilk yarıda yalnızca bir kez Umut Bulut'un Rüştü ile karşı karşıya kaldığı anda bu girişimlerin meyvesini almaya yaklaştı ancak Umut Bulut üst üste iki kez o kadar kötü şut tercihleri yaptı ki, bu fırsattan Trabzonspor yararlanamadı. Beşiktaş'ın en etkili üç pozisyonun ilkinde Holosko'nun sol çarprazdan vuruşu auta giderken, ikincisinde İbrahim Toraman zor pozisyonda topu auta attı, üçüncüsünde ise Bobo'nun kafasını çizgi üzerinde Serkan Balcı karşıladı. Trabzonspor bu yarıda yakaladığı etkili tek duran top pozisyonunda ise Alanzinho'nun kornerine kafasını uzatan Egemen'den gelen topu Rüştü çelmeyi başardı.

İlk yarı Beşiktaş ağırlıklı ancak Trabzonspor'un da hücum denemeleriyle geçtikten sonra ikinci yarının ortalarına doğru yorulan Beşiktaş karşısında Trabzonspor üstüste pozisyonlar bulmaya başladı. Enteresandır, Şenol Güneş iki hücumcusunu yani Teofilo ile Burak'ı oyundan çıkarıp yerlerine Ceyhun ile Sezer'i almasına rağmen, rakibine pozisyon üstünlüğü kurmaya başladı. Tabi bunda Beşiktaş'ın ''yaşlı'' kadrosunun erken yorulmasının da payı büyük. Ceyhun ile üç kez kaleyi yoklayan bordo mavililer, bir kez Colman, bir kez de Sezer ile gole çok yaklaşmasına rağmen skor üstünlüğünü yakalayacağı golü bulamadı. Buna karşılık Beşiktaş topla daha çok oynayan taraf olmasına rağmen pozisyon zenginliği yakalayamadı. 90 dakikanın sonunda yakalanan birçok pozisyon olmasına rağmen iki takımda galibiyeti getirecek golü bulamayınca karşılaşma 0-0 sona erdi.

Trabzonspor'un özellikle son birkaç haftadır kondisyon olarak çok diri göründüğünden bahsediyorum sık sık. Bu karşılaşmanın son periyodunda da kondisyon olarak Beşiktaş'a fark attılar. Kaleci Onur'un performansı iyinin ötesinde ''gurur verici'' bir hal almaya başladı. Özellikle Bobo ile karşı karşıya kaldığı bir pozisyonda vücudunun aldığı şekli gerçekten görmek lazım. Bir kaleci ancak bu performası gösterebilir herhalde. Oynadığı hemen her maçta takımın en etkili adamı olan Serkan Balcı bir maçlık aradan sonra çıktığı Beşiktaş maçında yine sahanın en iyisiydi. Kendi görevi olan savunmanın dışında sık sık bindirmeler gerçekleştirerek Beşiktaş savunmasını zorlayan tecrübeli oyuncunun parmak ısırtan performansını maalesef Kasımpaşa maçında izleyemeyeceğiz çünkü gördüğü sarı kartla cezalı duruma düştü. Teofilo Gutierrez Trabzonspor formasıyla ilk kez Beşiktaş maçında onbirde sahaya çıktı. Ben Teofilo'nun koşularını, oyun zekasını, ince paslarını ve gol koklamasını beğendim. Bir pozisyonda da gole çok yaklaştı ancak en büyük sorun halen takım arkadaşlarıyla gerekli iletişimi kuramamış olması. Orta sahada topu ayağına alan tüm futbolcuların ilk tercihi pozisyonu ne olursa olsun Umut oluyor. Bu alışkanlığın bir an önce yıkılması gerekiyor. Özellikle bir iki pozisyonda Teofilo çok uygun durumdayken, topların kenarlara koşu yapan Umut'a atılması Kolombiyalı oyuncunun performansını olumsuz etkiliyor. Giray - Egemen ikilisinin, Giray - Song ikilisine göre daha oturmuş bir ikili olduğunu söyleyebilirim. Önümüzdeki sezon Tony Slyva ile olduğu gibi Rigobert Song ile de yolların ayrılmasında bir sakınca olduğunu düşünmüyorum. Hem iki adet yabancı kontenjanı boşa çıkar, hem de yerli bir alternatif stoper arayışına başlanabilir. Ceyhun Gülselam oyuna girdikten sonra maça oldukça hareket getirdi. Şut mesafesini bulduğu anda gözünü kırpmadan kaleyi yoklamaya bayılıyor ancak ceza alanı içinde yakaladığı pozisyonda topu ağlarla buluşturamaması kendi yeteneğini inkar etmekten başka bir şey değil genç futbolcu için. Alanzinho ilk yarıda durgundu ancak ikinci yarıda Beşiktaş'ın riske girdiği bölümlerde son derece etkili bir futbol oynadı. Takım arkadaşlarını sık sık pozisyona soksa da, aradığı golü bir türlü bulamadı. Kondisyon olarakta 90 dakikanın tamamına yaydığı enerjisiyle önümüzdeki sezon Trabzonspor'un en önemli kozlarından birisi olmaya devam edecek. Burak Yılmaz için söyleyecek pek bir şey bulamıyorum futbol adına. İki tane gereksiz şut girişimi, birkaç tane iyi pas, bir kez kendini yere atıp gördüğü sarı kart dışında kendisini sahada hatırlamıyorum. Şenol Güneş'in ısrarla şans vermeye devam ettiği oyuncu bu şansları değerlendirememeye devam ediyor. Hafta arasında oynanacak olan kupa rövanşının ardından Avni Aker'de Kasımpaşa'yı ağırlayacak bordo mavililer. Trabzonspor'un artık bitime beş maç kala en azından bulunduğu konumu koruması ya da ilk dörde girmesi bu sezon için yeterli olacaktır. Çok ince bir hesap ama ilk dörde girilebilirse önümüzdeki sezon Ziraat Türkiye Kupası gruplarına kalmak için ekstra maç oynamak zorunda kalınmayacaktır. (Çok fazla mı ince oldu acaba?)

Beşiktaş'ın maçtan çok en büyük itirazı son dakikadaki penaltı pozisyonunaydı. Pozisyonda Holosko'nun Ekrem'e gönderdiği topa Egemen bariz şekilde elle müdahele etti ancak ne yardımcı hakem, ne de orta hakem pozisyonu penaltı olarak değerlendirmedi. Maç boyu Bobo ve Holosko'nun yanına Toraman ve Fink'i sokarak gol arayan Mustafa Denizli'nin Nobre ve Serdar Özkan hamleleri de gecikmiş birer deneme olarak kaldı. Zaten bir oyuncu değişikliği hakkını da Rüştü'nün sakatlanmasıyla Hakan Arıkan'dan yana kullanmışlardı. Beşiktaş'ın oyun sistemi ve ne yapacağı aslında çok belli. Çok zor gol yiyen ancak zor da atan enteresan bir takım Beşiktaş. Bursaspor'un kaybettiği iki puanla zirve yarışına tutunmayı başardılar ancak önümüzdeki hafta oynayacakları Fenerbahçe maçı iyice kritik bir hal aldı. Çok iddialı konuşmuş olmayayım ama bana göre bu maçın galibi, Bursaspor'un an itibariyle yaşadığı büyük psikolojik sıkıntıyı da göz önünde bulundurarak, %70 şampiyonluğunu ilan edecektir. Fenerbahçe, Beşiktaş maçını atlattıktan sonra yolu epey bir kolaylıyor. Beşiktaş'ın da kritik bir Bursaspor maçı var son hafta da ve neyin ne olacağını kestirmek çok zor görünüyor.

Skor Tahmin Oyunu 30. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

BURSASPOR - GAZİANTEPSPOR (Cuma 20:00 LİGTV)

MANİSASPOR - GALATASARAY (Cumartesi 19:00 LİGTV)

FENERBAHÇE - BEŞİKTAŞ (Pazar 19:00 LİGTV)

TRABZONSPOR - KASIMPAŞA (Pazartesi 20:00 LİGTV)

Skor Tahmin Oyunu 29. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

FARUK TURUTOĞLU: 18

HAKAN DEMİREL: 18

MELİH KAZDAĞ: 4

TOLGA ŞENER: 3

GENEL PUAN DURUMU:

HAKAN DEMİREL: 369

TOLGA ŞENER: 356

FARUK TURUTOĞLU: 353

MELİH KAZDAĞ: 288

9 Nisan 2010 Cuma

Kritik Hafta

Messi'nin futbol ziyafeti, Robben'in tur bazukası, Fulham'ın Europa League rüyasının devamı falan derken yine kürkçü dükkanına geri döndük. Avrupa Kupaları'ndaki mücadeleleri izleyipte kargaşanın hakim olduğu ligimize geri dönünce tabi ister istemez biraz içi burkuluyor insanın ama elde değil, iyisiyle kötüsüyle ligimizi seviyoruz. Burada da 3,5 takımın şampiyonluk mücadelesi kora kor bir şekilde devam ediyor.

Bu hafta aslında herşeyin biraz daha netleşeceği bir hafta olacak bana göre. Öncelikle Bursaspor'un Gençlerbirliği deplasmanında son derece zor bir maça çıkacağını söylemek gerekiyor. Bulundukları noktayı ve kalan maçlarını baz alarak yerlerine Fenerbahçe, Galatasaray veya Beşiktaş'ı koysaydık belki de şimdiden bu saydığım takımları şampiyon ilan etmiştik ancak Bursaspor ile ilgili doğal olarak biraz şüphelerimiz var.

Şampiyonluk yarışının içine resmen girdikleri ve kendilerinin de telafuz etmeye başladığı dönemde üzerlerindeki baskı müthiş artan yeşil beyazlı oyuncuların performansları belirgin bir şekilde düşse de, İstanbul Büyükşehir Belediyespor karşısında uğradıkları kazanın dışında diğer maçlarını kayıpsız geçmeyi bildiler. Bu periyodda kendi sahalarında oynadıkları Denizlispor, Manisaspor ve Antalyaspor maçlarını da kazanarak, son beş haftaya en yakın rakiplerinin 3 puan yani bir maç önünde girmeyi başardılar. Bu haftaki maçları son derece kritik bir Gençlerbirliği deplasmanı olacak. Şayet Antalyaspor karşısında gösterdikleri performansı bu maça taşırlarsa mağlup olmaları sürpriz olmaz. Uzun zamandan beridir gece maçı oynadıklarından gündüz maçını biraz yadırgayabilirler. Gençlerbirliği iyi kontraatak yapan bir takım. Bu yüzden kontrollü bir şekilde oynamaları şart. Yoksa başta Hurşut olmak üzere, Mustafa Pektemek ve Burhan Eser gibi oyuncular savunmalarını oldukça yıpratabilir. Yine duran top kovalamaları ve stoperlerin eksta işlerine ihtiyaç duyabilirler. Neticede Bursaspor bu maçı kazanırsa şampiyonluk yolunda önemli bir engeli daha aşmış olacak ama işlerinin bittiğini düşünmemeleri gerekiyor zira arkalarından gelen takımlar bu işin ''kurtları''.

Fenerbahçe bu haftayı maç yapmadan geçecek ve puanını 61 yapacak. Sonraki hafta kritik bir derbi oynayacaklar Beşiktaş ile. Tabi ki hedefleri o maç olacak ve işin iyi tarafı hafta içinde Manisaspor ile güzel bir ''idman maçı'' oynayacaklar. Tabi Bursaspor'un ardından artık Ankara harici deplasmanı kalmayan Fenerbahçe herşeye rağmen şampiyonluğun en güçlü adaylarından birisi durumunda.

Beşiktaş bu hafta olmak ya da olmamak maçına çıkıyor olabilir. Eğer Bursaspor maçını kazanır, Beşiktaş'ta Trabzonspor'a puan kaptırırsa, puan farkları iki maçın üzerine çıkacak. Bursaspor'un oynanmamış Ankaraspor maçını da hesap edersek, olası puan kaybının ardından en fazla bulundukları konumu korumayı düşünebilecekler.

Başta 3,5 takım demiştim. Çımmadık candan ümit kesilmez misali, Galatasaray bu hafta Diyarbakırspor'u kendi sahasında yenip rakiplerinin puan kaybını beklemek durumunda kalacak. En azından bir Bursaspor maçlarının olması zirve yolunda 7 puanlık farkı 4 puan gibi düşünmelerini sağlayabilir ama şu form durumlarıyla bırakın Bursaspor'u yenmeyi, Diyarbakırspor'u yenmeleri bile şüpheli duruyor.

Ligin düğüm haftalarından birisi işte bu hafta. Bursaspor'un puan kaybıyla işler daha da karışabilir ya da Beşiktaş ve Galatasaray'ın puan kayıplarıyla zirve iki takıma kalabilir. Pazartesi günü bambaşka bir şablonla karşılaşacağımızı şimdiden söyleyebiliriz.

8 Nisan 2010 Perşembe

Arda Turan vs Lionel Messi

Bizim basın öyle bir basın ki, ''anlatılmaz yaşanır'' tadında gerçekten. Bir süre önce ciddi ciddi Arda'yı, Messi ile kıyaslayanlar kendi içlerinde değilmiş gibi, bugün fütursuzca birbirlerini alaya almaktalar.

Öncelikle bu tartışmaya malzeme olan Arda Turan'ı bir kenara ayırmak lazım. Arda, Türk Futbolu'nun geleceğinin temel taşlarından birisi olma özelliğini en küçük bir prestij kaybı olmadan korumakta. Yani Messi'nin ''Messiah'lığını'' överken, kendi futbolcumuzu da yerin dibine batırmayalım.

Aşağıda ''Özlü Sözler'' başlığında iki tane örnek verdim. Birisi Hıncal Uluç'tan, bir diğeri de Ahmet Çakar'dan gelen ''aforizmalar''. İki yorumcunun da az çok bakış açılarını bildiğimizden çok şaşırtan demeçler değil bunlar. Ahmet Çakar'ı da bu saptaması dolayısı ile göklere çıkarmayalım hemen derim zira daha bikinisini giymiş değil!

Benim olaya yaklaşımım aslında biraz farklı. Ben ''Tuncay'da Tuncay'' diye tutturduğum dönemlerde, birkaç dostum hep ''yavaş git'' telkininde bulunmuştu bana. Premier League'de oynayan tek futbolcumuz olan Tuncay Şanlı'nın Middlesbrough'tan sonra kariyer ivmesi Stoke City'e eğrilmiş, burada da gitgite düşmeye başlamış vaziyette. Bu gerçeği görmeyecek kadar kör değiliz. Bahsettiğim ligde en başarılı olan futbolcumuz Tugay Kerimoğlu kariyerini Blackburn Rovers'tan öteye taşıyamazken, La Liga'da ki en başarılı temsilcimiz olan Nihat Kahveci ise Villarreal'den öteye gidememişti. E doğal olarak Tuncay, Liverpool'da oynar mı? Chelsea'ye gider mi? diye ümitle bekleyen bendenizin şu gerçekler ışığında Tuncay'ın geleceği yeri ya da ne bileyim Gökhan Gönül'ün gideceği yeri kestirememiş olmam tamamen aşırı popülizm duygularına kapılmamdan kaynaklanıyor. Ha şu bir gerçek ki, Tuncay Şanlı'nın verdiği kararın, hala sonuna kadar arkasındayım. Fenerbahçe'de, Galatasaray'da veya Beşiktaş'ta oynayacağına gitti idealleri uğruna en azından şansını denedi. Denemeyenler utansın benden önce.

Konu şu aslında; Arda Turan'ın Premier League'de gideceği yer ne olur? E zamanında Messi ile kıyasladığımız oyuncunun en kötü ihtimalle bir Liverpool kariyeri yapmasını beklememiz gerekmez mi? Bundan birkaç ay öncesine kadar halkın %70'i Arda'yı Liverpool'a layık görüyordur eminim ama gelinen noktada, yani Messi ziyafetlerinden sonra Arda'yı kaç kişi Liverpool'a yakıştırıyor ben merak ediyorum. Ha Messi'yi öveceğiz derken, Arda'nın bu ''geyiğin'' içinde kalması hiç hoş kaçmıyor belirtmem lazım. Arda kimseye beni Messi ile kıyaslayın demediki. Arda'nın bu konularla ilgili müthiş bir de röportajı var. Aslında bulup ekleyecektim ama bulamadım. Arda kendisine gelen bir soru karşılığında şu cevabı veriyor:

- Liverpool gibi takımlar, benim gibi futbolcuları isterse gelir ve alır. Ne kulübümün vermeme lüksü, ne de benim pazarlık şansım olmaz.

Sözün bittiği yerde budur zaten. Biz burada birbirimizi alaya almaya, eğlenmeye devam edelim. İşi çözen çözüyor zaten, yaşı ne olursa olsun.

Özlü Sözler


ARDA, BARCELONA TAKIMIYLA İDMANA BİLE ÇIKAMAZ, ANCAK SEYİRCİ OLARAK GİREBİLİR.

Ahmet Çakar - Telegol Programı'nda Serhat Ulueren ve Sinan Engin'in 'Arda ile Messi arasında büyük fark yok' tezine karşı dururken...-

Özlü Sözler


''BARCELONA BANA DESE Kİ 'ARDA İLE MESSİ'Yİ TAKAS EDELİM' BEN ŞAHSEN KABUL ETMEM HATTA 'ÜZERİNE NE KADAR PARA VERİYORSUNUZ?' DERİM. ÇÜNKÜ BEN ARDA'YI MESSİ İLE KESİNLİKLE KIYASLAMAM.

Hıncal Uluç - Fotomaç Gazetesi'nde bundan yaklaşık 2 ay önce çıkan röpörtajından...-

7 Nisan 2010 Çarşamba

Clash Of Titans


Büyük Yunan tanrısı Zeus'un bir ölümlüden olma çocuğu yarı tanrı, yarı insan Perseus'un hikayesini anlatan Clash Of Titans'ı iki akşam önce izleme şansı buldum. Üç boyutlusunun daha etkileyici olduğunu duymuştum ama eldeki imkanlar doğrultusunda filmi 2D olarak izledim.

Perseus'un ''Karanlıklar Tanrısı'' Hades tarafından ailesinin öldürülmesi üzerine, tanrılardan intikam almak için yaşadığı hikayeyi anlatan filmde ''Perseus'' karakterini, son dönemde birbirinden popüler filmlerin başrolünü oynayan (Terminator Salvation, Avatar) Sam Worthington canlandırıyor. Hem fiziği hem de yüz ifadesiyle tahmin ediyorum bundan sonra da birçok ''görsel efekti bol'' filmde kendisini izlemeye devam edeceğiz.

Clash Of Titans izlenmeye değer bir film olmuş. Sonuna kadar iyi vakit geçirip, keyif aldığımı rahatlıkla söyleyebilirim. Boş bir zamanınız olur da Sam Worthington'u bir de bu filmde izlemek isterseniz pişman olmayacağınızı düşünüyorum.

Milos Krasic Fenerbahçe Flörtü

CSKA Moskova'nın sağ açığı Milos Krasic'i hem Fenerbahçe, hem de Beşiktaş serilerinden hatırlayanlarınız olacaktır. Hakkında türlü metiyeler düzülen, hem Fenerbahçe'ye, hem de Beşiktaş'a gol atmayı da başarmış, son derece etkili bir futbolcudur Krasic. Ömer Üründül'ün tabiriyle ''Bildiğim bir futbolcu''.

Krasic'in adı bir iki gündür Fenerbahçe ile birlikte anılmakta. Sezon arasında Milan'ın, ardından da Liverpool'un talip olduğunu duymuştum. 26 yaşındaki Sırp oyuncunun adının Fenerbahçe ile anılıyor olması bile Fenerbahçe taraftarını heyecanlandırmalı çünkü Krasic bir sağ açıktan çok öte bir adam. Sıradışı bir hıza, aynı oranda müthiş bir dengeye ve son derece gelişmiş bir futbol zekasına sahip olan oyuncunun CSKA Moskova'nın başarılı bir şekilde geçirdiği sezonlarına damga vurduğunu söylemek herhalde abartılı bir yaklaşım olmaz.

Peki Fenerbahçe'nin Krasic'i transfer etme şansı nedir? Aslına bakacak olursak, Ortega'yı, Appiah'ı, Anelka'yı ve Roberto Carlos'u Türkiye'ye getirmiş bir kulüp olan Fenerbahçe pekala Krasic'i de transfer edebilir ancak Milan ve Juventus'un tekliflerinin üzerine çıkması gerekecek. Olurda Krasic, Fenerbahçe'ye transfer olursa adını efsaneler arasına altın harflerle yazdırır, şimdiden belirteyim.

Deli Bunlar!


Sabah evden işe giderken Lig Radyo ve Radyospor'u dinlerim aralıklarla. Lig Radyo'da Mehmet Ayan, Radyospor'da ise Barış Ertül program yapıyorlar ve gazetelerden haberler okuyup, telefonla dinleyici bağlıyorlar. Son bir iki haftadır iki radyoda da bir gündem var. ''Bursaspor'un şampiyon olmasını istiyor musunuz?''. Dört büyük kulübün taraftarına bu soru soruluyor, bazen de soru sorulmadan telefondaki dinleyici fikir beyan ediyor.

- İstiyorum. Anadolu'dan şampiyon çıksın.
- İstiyorum. Hakediyorlar.
- İstemiyorum. Şampiyonluk pastası bölünecek
- İstemiyorum. Fenerbahçeliyim. Neden isteyeyim?
- İstemiyorum. Galatasaraylıyım. Neden isteyeyim?
- İstemiyorum. Beşiktaşlıyım. Neden isteyeyim?

gibi cevaplar veriliyor. Bunların hepsi normal ancak bir ''güruh'' var ki, akıl sağlıklarından endişe etmemek mümkün değil. Bu güruhun bu soruya verdiği cevabın ortalaması şöyle: ''İstemiyorum çünkü bizi Avrupa Kupaları'nda rezil ederler.'' Şunu söyleyen bir adamın futbol izlemesinin yasaklanması lazım. Hatta mümkünse herhangi bir sporu da izlememesi lazım. Geçen seneki Sivasspor'u da örnek gösterenler var. ''Anderlecht'ten beş yediler!''. Sanki Liverpool'dan sekiz yiyen Beşiktaş, Manchester United'tan altı yiyen Fenerbahçe ve Chelsea'den beş yiyen Galatasaray'ın müzeleri Avrupa Kupaları ile dolu. Bir dinleyici diyor ki: ''Ben, Bursaspor - Manchester United maçını hayal bile edemiyorum.'' Bu zihniyetlerle bu futbol bir yere varabilir mi? Bursaspor'un şampiyonluğunu istememek için belki onlarca sebep sayılabilecekken, Avrupa'da rezil oluruz saptaması yapılabilir mi? 2000 yılında bir furyayla kazanılan UEFA Kupası ve arkasından tek maçla gelen Super Cup'ın ardından geçen kocaman 9 yılda bir kez Fenerbahçe'nin, bir kez de Galatasaray'ın oynadığı çeyrek finallerle sokaklara dökülmüş yetmiş milyonluk ülkeyi, ede ede Bursaspor mu rezil edecek? Allah sizi ve sizler gibi düşünen herkesi ıslah etsin! Keşke Sivasspor, Anderlecht'ten on yeseymişte, iyice yerin dibine batıp, oradan çıkamasaymışsınız!

Bu Adam Neyin Nesi?

Dün akşam maalesef canlı olarak izleyemediğim ancak gecenin bir vakti lanet Star TV'de geniş özetini izleme şansını yakaladığım Şampiyonlar Ligi Çeyrek Final ikinci maçında Barcelona ile Arsenal Camp Nou Stadyumu'nda karşılaştı.

Açıkçası herkes gibi maçı bir tarafa Messi'yi ise diğer bir tarafa koymak zorundayım çünkü bu çocuk tamamen sıradışı! Barcelona'nın 4-1 kazandığı maçta gollerin tümüne imza koyan Arjantinli yıldızın attığı birbirinden güzel ve estetik dört gol için ayrı ayrı onca şey söylenebilir ancak bu aralar Messi için ne söylense, ne yazılsa boş. Bundan bir kaç ay önce Cristiano Ronaldo vs Lionel Messi tartışmaları yapılırken, herhalde şimdi birisi çıkıpta ''Dünyanın en iyi futbolcusu Messi'dir'' dese, ''Hadi ya!'' şeklinde cevaplar alabilir.

Son olarak eklemek isterim: Attığı gollerden sonra iki elinin işaret parmağını havaya doğru kaldırarak koşarken, yukardakinin de iki elinin işaret parmağını aşağıya doğru çevirdiğine eminim!

6 Nisan 2010 Salı

Son Virajda Beşiktaş

Aslında geçen hafta arası bitirecektim zirvedeki dört takımın son yedi hafta da oynayacakları maçların değerlendirmesini ancak iş yoğunluğu dolayısı ile bu haftaya sarktı. Gerçi Galatasaray'ın son Sivasspor beraberliği ile yarıştan kopmasından sonra değerlendirecek tek takım olarak Beşiktaş kaldı.

Beşiktaş'ın sezon içerisinde gösterdiği inişli çıkışlı grafiğin ardından yine de zirve yarışının içinde kalması aslında biraz da rakiplerinin savurganlığıyla paralel. Sezon başından beri ne Bobo'dan, ne Holosko'dan ne de bir diğer yıldız Tello'dan tam olarak verim alamayan Beşiktaş'ın kilit oyuncusu Ernst'te geçen seneki ''10 kaplan'' gücünü bu sezona yansıtamadı. Nihat Kahveci'den beklenen desteğin yüzde birini bile alamayan siyah beyazlı takımda Delgado'da sezon başından beri tek bir maçta forma giymedi. Son bir iki aydır Bobo, Holosko ve Rüştü'nün performansıyla ayakta kalmayı başaran Beşiktaş'ın son altı maçı şu şekilde:

Beşiktaş - Trabzonspor

Fenerbahçe - Beşiktaş

Beşiktaş - Sivasspor

Diyarbakırspor - Beşiktaş

Beşiktaş - Manisaspor

Bursaspor - Beşiktaş

Görüldüğü gibi Beşiktaş'ın kaderi biraz da kendi elinde artık. Neticede hem Fenerbahçe ile hem de Bursaspor ile maçları var ve bu iki maçı kazanmaları halinde toplam 12 puanı ceplerine indirecekler. Son Ankaragücü beraberliği ile işlerini zora sokan siyah beyazlıların bu hafta Trabzonspor'a da takılmaları halinde şampiyonluk ümitleri oldukça azalacak. Artık 6 kader haftasına giren Turkcell Super Lig'de Beşiktaş'ın yarışa devam edip etmeyeceği önümüzdeki iki hafta içinde belli olacak. Trabzonspor ve Fenerbahçe maçlarından çıkarılacak 6 puan hem moral motivasyon hem de özgüven anlamında siyah beyazlılara çok şey katacak. Zirvedeki takımlardan Bursaspor'un bir iki puan kaybı lüksü olsa da özellikle Beşiktaş'ın tek bir puanı bile çok arayacağını düşünüyorum. Özellikle geçen hafta kaybedilen iki puan son derece kritikti.

Mustafa Denizli ''kurt'' bir hocadır. Ne yapacağını iyi bilir, hesabını kitabını da... Bakalım Beşiktaşlı futbolcular ünvanlarını korumayı ne kadar çok isteyecekler.

Skor Tahmin Oyunu 29. Hafta Tahminleri

TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

BEŞİKTAŞ - TRABZONSPOR (Cumartesi 19:00 LİGTV)

GENÇLERBİRLİĞİ - BURSASPOR (Pazar 15:00 LİGTV)

DENİZLİSPOR - ESKİŞEHİRSPOR (Pazar 17:00 LİGTV)

GALATASARAY - DİYARBAKIRSPOR (Pazar 19:00 LİGTV)

Sakat ve Cezalı Oyuncular:

Gençlerbirliği'nde Ivan Radeljic, Alparslan Erdem ve Mahmut Boz sakatlıkları dolayısı ile Bursaspor'a karşı forma giyemeyecekler.

Eskişehirspor'da Serdar Özbayraktar sakatlığı dolayısı ile Denizlispor'a karşı forma giyemeyecek.

Galatasaray'da cezalı olan Barış Özbek oynamayacak. Diyarbakırspor'da ise sakatlığı düzelmeyen Thierry Tazemeta ve kadro dışı bırakılan Bassim Abbas Gatea kesin olarak yoklar. Abdullah Çetin'in durumu ise maç saatinde belli olacak.

Skor Tahmin Oyunu 28. Hafta Sonuçları

BU HAFTA PUANLAR:

HAKAN DEMİREL: 23

MELİH KAZDAĞ: 18

TOLGA ŞENER: 18

FARUK TURUTOĞLU: 1


GENEL PUAN DURUMU:

TOLGA ŞENER: 353

HAKAN DEMİREL: 351

FARUK TURUTOĞLU: 335

MELİH KAZDAĞ: 284

2 Nisan 2010 Cuma

Son Virajda Fenerbahçe

Sezonun belki de en sıkıntılı süreçlerini yaşayan Fenerbahçe, ligde son yedi haftaya girerken, hem ezeli rakibini deplasmanda yenip, hem de ligde ikinci sıraya yükselerek, önemli bir motivasyon kazanmış oldu. Buından sonrası ise sarı lacivertli oyuncuların şampiyonluğu ne kadar istediğine bağlı.

Bursaspor'un bir maç arkasında ikinci sırada bulunan Fenerbahçe'nin bundan sonra oynayacağı yedi maç şu şekilde sıralanıyor:

Fenerbahçe - Kayserispor

Ankaraspor - Fenerbahçe

Fenerbahçe - Beşiktaş

Kasımpaşa - Fenerbahçe

Fenerbahçe - Eskişehirspor

Ankaragücü - Fenerbahçe

Fenerbahçe - Trabzonspor

Fenerbahçe'nin bundan sonra oynayacağı altı maçın birbirinden zorlu olduğu su götürmez bir gerçek. Sezon başından bu yana takımda görülen en büyük sorun ise belli bir tempo düzeyinin üzerine çıkılamaması. Özellikle Alex ve Emre'nin sırtına binen yükle birlikte dönem dönem Özer Hurmacı'nın da bireysel çabalarıyla takıma katkı yaptığı dönemde, Andre Santos ve Lugano'da kritik gollere imza attılar.

Özellikle bu sezon yaşanan sakatlık sorunları da sarı lacivertlilerin başını ağrıtan en önemli hususlardan birisi olarak dikkat çekti. Deivid de Souza, Mehmet Topuz, Christian Baroni, Özer Hurmacı, Emre Belözoğlu, Diego Lugano, Uğur Boral gibi oyuncular sık sık sakatlık problemleri yaşayarak takımlarını yalnız bırakmak zorunda kaldılar. Devre arasında takımdan ayrılan Colin Kazım-Richards ve Roberto Carlos'un yerine transfer yapılmaması ile de kadrodaki alternatif sayısının azalması Daum'u güç durumlara düşürdü. Stoper mevkiinde Lugano - Bilica ikilisinin aynı anda sahaya çıkmadığı anda Fenerbahçe'nin yaşadığı sorunlar herkesin dilinde. Ayrıca sezon boyunca Daniel Güiza ve Semih Şentürk'ten yeterli verimi alamayan Fenerbahçe'nin hücum hattına devre arasında katılan Gökhan Ünal'da etkili bir çözüm olmadı.

Bundan sonrası için Fenerbahçe'nin şampiyonluk şansı tabi ki bir hayli yüksek. Ligin hiçbir döneminde zirveyle arasını 5 puandan fazla farka çıkarmayan sarı lacivertliler şampiyonluk yolunda geldikleri bu kritik virajı artık kazasız belasız dönmek zorundalar. Christoph Daum'un takımının artık hata yapma lüksü yok ve tecrübeli oyuncularıyla bu ligi götürebilecek kapasiteye sahipler.

1 Nisan 2010 Perşembe

Son Virajda Bursaspor


Sezonun en renkli takımı oldu hiç kuşkusuz 2009-10'da Bursaspor. Ciddi bir avantaj ile son dönemece giren ''Timsahlar'' şampiyonluğa en yakın takım konumundalar.

Bursaspor'un geriye, fikstüre göre yedi, Ankaraspor'un durumu göze alındığında ise altı maçı kalmış durumda. Bursaspor'un bundan sonra oynayacağı, fikstüre göre, yedi maç şu şekilde sıralanıyor:

Bursaspor - Antalyaspor

Gençlerbirliği - Bursaspor

Bursaspor - Gaziantepspor

Galatasaray - Bursaspor

Bursaspor - Kayserispor

Ankaraspor - Bursaspor

Bursaspor - Beşiktaş

Görüldüğü gibi kalan yedi maçın birisi otomatik üç puan, diğer dört tanesi Bursa'da, birisi Ankara ve yine bir tanesi İstanbul'da. Kısaca Bursaspor takımı, artık denizi geçmiş ve derede boğulmamaya uğraşıyor. Tabi ki, Gençlerbirliği, Kayserispor, Galatasaray ve Beşiktaş gibi ciddi rakiplerle oynayacak olan yeşil beyazlıların kağıt üzerindeki güzel fikstürü bir anda ters düz olabilir. Geçen hafta yirmi bin seyircisi önünde İstanbul Büyükşehir Belediyespor'a yenilen yeşil beyazlı takımın, bu maçtan önce oynadığı ve kazandığı Manisaspor ve Denizlispor maçlarınında da pek iyi sinyaller vermediğini söylemek gerekiyor. Şampiyonluk baskısı, medya ilgisi, şehrin yüksek tansiyonu gibi etkenler Bursasporlu oyuncuları belki de hiçte hazır olmadıkları bir psikolojik savaşın içine sokmuş durumda. Tabi takım kadrosunda daha önce bu tip atmosferleri yaşamış olan, Ali Tandoğan, Hüseyin Cimşir, Ömer Erdoğan gibi ''abiler'' bulunuyor ancak Volkan Şen, Ozan İpek, Sercan Yıldırım ve hatta İsmail Odabaşı gibi isimlerin bu baskı altında sıkıntı yaşamaları son derece doğal. Fena sayılmayacak bir Beşiktaş deneyimi yaşayan Ertuğrul Sağlam'ın kenardaki sıkıntı halleri ve basına yaptığı ''serzeniş dolu'' açıklamalar, takımın üstünde ekstra baskı yaratıyor. Ankaraspor maçını bir koz olarak 33. haftaya kadar taşıyacak olan yeşil beyazlı takımın özellikle psikolojik olarak bu son altı maçtan minimum derecede etkilenmesi gerekiyor. Her maçı final olarak görmeleri şimdiye kadar herhangi bir kupada pek az final oynamış olan kentin yapacağı belki de en yanlış şey. Bunun yerine şimdiye kadar yaptıklarının zaten fazlasıyla alkışa değer olduğunu ve bundan sonra ekstra bir hedef için oynayacaklarını düşünmeleri daha doğru olacaktır. Ertuğrul Sağlam'ın, son maçlarda geçen sezonki Bülent Uygun'a benzeyen hal ve hareketleri takım üzerinde ekstra baskı yaratıyor diye düşünüyorum ancak sezon sonunda bu takım ipi göğüslemeyi başarırsa, bundan böyle Türk Futbolu'nun tarihini yazan teknik direktörleri sayarken, Fatih Terim, Mustafa Denizli, Şenol Güneş üçlüsüne, Ertuğrul Sağlam'ı ''dördüncü büyük'' olarak eklemekten onur duyacağız.