24 Aralık 2009 Perşembe

PAF Takım Gelsin!


İddaa kupa programını ilk açıkladığında Trabzonspor'un galibiyetine 4.20 veriyordu. Bir gün sonra oran muhteşem bir iniş gösterdi ve 3.30 oldu. Yine üç büyükten birisine karşı Trabzonspor ve yine halkın favorisi bordo-mavililerdi. Tabi Galatasaray'ın eksikleri ve sahaya çıkaracağı kadroda Trabzonspor'un oranının bu denli düşmesine sebep olan en büyük etkendi.

Maça Alanzinho'nun sol çarprazdan kaçırdığı golle başladı Trabzonspor. Ardından Galatasaray fırtınası esmeye başladı sahada. Özellikle Caner Erkin'in bindirmeleriyle birlikte Trabzonspor savunmasının yumuşak karnı olan sağ kanadı çökertmeyi başaran Galatasaray o bölgeden etkili ataklar geliştirmeye başladı. Arda Turan'ın yıldızların yokluğunda gösterdiği muhteşem performansla birlikte Galatasaray oyunun kontrolünü tamamen eline geçirdi. Trabzonspor, Galatasaray'ın takım halinde gösterdiği etkili performansa karşılık veremeyince oyun deplasman takımının sahasına yıkıldı kaldı. Hücuma çıkarken orta saha organizasyonlarının etkisizliğinin yanında Gökhan Ünal'ın kendisine atılan istinasız her topu ezmesiyle yaşanan sancılı sürecin içerisinde, Arda Turan'ın mükemmel kesmesine, aynı güzellikte kafasını uzatan Caner'in golüyle Galatasaray hakettiği skor üstünlüğünü yakalamakta gecikmedi. Golden sonra da etkili olan taraf Galatasaray olurken, özellikle Colman'ı çok arayan Trabzonspor, rakibini karşılayamamanın yanında, hücuma da çok adamla çıkamayınca maçın renginin pek fazla değişmeyeceği anlaşılmış oldu.

İkinci yarının başında Galatasaray'ın geliştirdiği ilk atakta Sabri'nin ortasına ayak koyan Arda Turan'ın golünden sonra, Trabzonsporlu oyuncular neler olduğuna anlam vermeye başlayıp birazcıkta olsa silkinme alametleri göstermeye başladılar. 54. dakikada kazanılan duran topu iyi kullanan Selçuk'un ortasına Song ayak koyunca skor 2-1'e geldi ve Trabzonspor'un oyun olarak Galatasaray'a cevap vermesiyle ''asıl maç'' başlamış oldu.

Özellikle 2-1'den sonra müthiş bir tempo ve hareket geldi maça. O temponun içerisinde Trabzonspor inanılmaz bir golü, oyuna sonradan giren Engin Baytar'ın ayağından kaçırdı. O yoğun tempo 80. dakika civarlarında her iki takım oyuncularının da yorulmasıyla birlikte duruldu ve skor tabelasını değiştirmeyi başaramayan Trabzonspor oyuncularının da bir şekilde ''pes etmesine'' neden oldu.

Galatasaray'da ben maçın yıldızı olarak Arda Turan'ı görüyorum tabi ki ama hiç kuşkusuz sol açık mevkiinde yani istediği yerde maçın büyük bölümünde oynayan Caner'in performansı da göz kamaştırıcıydı. Alparslan ve Sabri kanat savunmalarını yapmalarının yanında etkili bindirmeler gerçekleştirdiler. Barış, Mustafa ve Ayhan'dan oluşan orta üçlüde, yeterli presi yapıp, topu olumlu kullanarak, Trabzonspor orta sahasına mutlak bir hakimiyet kurdu. Berkin oyuna girdiğinde ise şaşırdım çünkü maç başlamadan Football Manager 2010 oynuyordum ve Galatasaray'ın altyapısında mücadele eden genç oyuncuyu ''scoutlarımın'' tavsiyesiyle 200.000 euroya transfer etmiştim.

Trabzonspor, Gökhan Ünal'dan bir an önce kurtulmalı. Bakın satılmalı demiyorum, kurtulmalı diyorum çünkü Gökhan Ünal'ın kafasında bordo mavili forma tamamen bitmiş durumda. O moralsizliğin, o güçsüzlüğün, o zoraki koşmaların başka bir sebebi olabileceğini sanmıyorum. Varsa da umarım açıklanır da, biz de neler olduğunu öğrenmiş oluruz. Ne olursa olsun Umut Bulut, oyuna girdikten sonra getirdiği canlılıkla bile alkışı haketti Trabzonspor adına. Ceyhun'u yine beğendim. Elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı. Serkan Balcı'da öyle... Ömer Aysan kesinlikle bu takımın futbolcusu değil ve o bölgeye kesinlikle bir transfer yapması şart Trabzonspor yönetiminin çünkü aklıma Ömer'in alternatifi sakat Tayfun Cora geldikçe, beynim hata vermeye başlıyor. Takımın neden pres yapmadığını ve neden ''ruhsuz'' bir oyun ortaya koyduğunu da Şenol Güneş düşünecektir herhalde. Şenol Güneş demişken, oyuna Engin Baytar'ı alırken, oyundan Gabric'i çıkarması son derece yanlıştı belirtmek isterim. Üç büyüklerle sezon içinde oynadığımız dördüncü maçı da kaybetmiş olduk ki, sağolsun Galatasaray elinden gelen yardımı yaptı Trabzonspor'a sahaya çıkardığı kadroyla ama ''hiç olmazsa bir galibiyeti'' bile yine beceremedik. Üç büyüklerin Trabzonspor maçlarında kadrolarını biraz daha ''gençleştirmeleri'' biraz daha ''PAF takımımsı'' kadrolarla sahaya çıkmaları gerekiyor anlaşılan. Yoksa bu gidişle tarihin yazacağı bir seriye imza atacağız!

Ömer Üründül'ün yorumladığı her maçta inanılmaz deja-vular yaşıyorum. Dünkü maçta bunlardan birisiydi. 7,5 sene önce oynanan Brezilya - Türkiye maçının yorumlanmasıyla, dün akşam oynanan Galatasaray - Trabzonspor maçının yorumlanması arasında neredeyse hiç fark yoktu! Ömer Üründül ''konuşarak'' para kazanan adamların içerisinde herhalde kelime dağarcığı en kısıtlı olanı. Zaten izlerken ''utanıp, sıkıldığım'' bir maçı tamamen katletti, TRT'nin resmi yorumcusu...

22 Aralık 2009 Salı

Ne Ofsaytmış!


Yardımcı hakem Hüseyin Fidan ofsayt bayrağını kaldırmadı ve pozisyonu devam ettirdi. 5. dakikada Alanzinho'nun pasında bomboş durumdaki Umut topu filelere itiverdi ve Trabzonspor bu golle 1-0 öne geçti. Şimdi:

1- Trabzonspor kazandığı ivmeyle Fenerbahçe'yi farklı yener.

2- Trabzonspor bu gole rağmen yediği gollerle maçı kaybeder.

3- Maç berabere biter. Ne şiş yanar, ne kebap.

4- Trabzonspor kazanır. Zirvenin dibine girer. Ligin ikinci yarısında 6 takım şampiyonluk mücadelesi verir.

Bu saydıklarım varsayımlar. Gerçeğe bakarsak eğer, ortada yanlış kalkmış bir ofsayt bayrağı var. O pozisyon bitti ve önünde 85 dakika var. Kocaman 85 dakika. Eklentilerle birlikte tam 89 dakika. Pozisyon son dakikada ya da son dakikalara yakın yaşansa tepkilerin şiddetini anlayacağım ama koca 85 dakikaya tek gol sığdıramayıp bir de taç atışından gol yiyince, üzülüyor insan. Sadri Şener çıkıp konuşuyor ve konuşmasıyla da koca maçı sadece o hataya bağlıyor. Bizim Mali Sayman, hakemin yanına gidiyor konuşmaya, çeşitli polemikler, basında yazan saçmalıklar...

Trabzonspor bu ülkenin büyük camialarından birisidir. Kulüpte olan herhangi bir durum, yeni bir transfer, ayrılan futbolcular haber olur. Aynı şekilde başkanların, teknik direktörlerin, futbolcuların konuşmalarıda. Dolayısıyla bir yerlere göndermeler yaparken, bir konu hakkında açıklama yaparken dikkat etmek gerekir.

Şimdi Sadri Başkan'a soruyorum: Şayet basın toplantısı esnasında cevval bir basın muharibi çıkıpta ''Sayın Başkan, böyle söylüyorsunuz ama daha geçen hafta Drago Gabric'in Denizlispor'a ''tabanla'' attığı gole de bu ülkenin, bu federasyonun hakemi gol kararı vermedi mi?'' şeklinde bir soru sorsa... Ne cevap verirdin?

21 Aralık 2009 Pazartesi

Yine... Yeni... Kaldığımız Yerden...


Serkan Balcı'nın Andre Santos'u denize dökmesiyle başladı maç. Andre Santos'un savunduğu kanattan başlayan Trabzonspor atakları tam etkili oluyor ve meyvesini verecek dediğimiz anda Güiza'nın kendisinden beklenmeyecek klastaki şutunun Onur'un müdahelesiyle direkte patlamasının ardından, Trabzonspor'un %99,9 golle neticenelecek pozisyonu kaldırılan ofsayt bayrağıyla kesildi ve bir ''dinginlikle'' birlikte, maç bir şekle girdi. İki takımda birer, ikişer denemenin ardından, sahaya daha iyi yayılmaya ve oyunu kontrol etmesine çabasına girişti. Andre Santos'un güven vermeyen savunma performansıyla birlikte Özer'den de Santos'a yeterli destek gelmeyince, ilk yarıda birçok kez Trabzonspor'un sağ kanat bindirmelerini izledik ancak bunların hiçbirinden net gol pozisyonu çıkmayınca, Fenerbahçe'de ilerleyen dakikalarla birlikte oyuna ortak olup, Güiza'ya atılan ara topları ve yine İspanyol oyuncuya kaldırılan uzun toplarla gol aradı. İlk yarının ortalarında Güiza birisi inanılmaz bir biçimde olmak üzere iki fırsatı değerlendiremedi. Mehmet Topuz ve Özer biraz daha sorumluluk alabilseydi Fenerbahçe ilk yarıda Trabzonspor'u çökertecek golü dahi bulabilirdi. İkinci yarıda Andre Santos'un kanadındaki sorun ilk yarıdaki gibi devam ederken, bu kez bir taç organizasyonunda Alex'in indirdiği topa hareketlenen Güiza'nın golüyle Fenerbahçe skor üstünlüğünü eline geçirmeyi başardı. Golün ardından Trabzonspor amaçsız oyununu sürdürüp, maçın sonuna kadar oyunu Fenerbahçe'nin sahasına yıkmayı başaramadı. Tam bu takımın forveti nasıl Umut Bulut olabilir diye düşünürken Şenol Güneş sahaya Gökhan Ünal'ı sürdü. Tabi Gökhan Ünal'ı görünce Trabzonspor'un forvetinin neden Umut olduğunu bir kez daha hatırladım. Maç Fenerbahçe'nin golden sonra yaptığı etkili presle Trabzonspor'u sindirmesi ve ''al gülüm ver gülüm'' ile sona erdi.

Trabzonspor adına bana göre takımın ve hatta sahanın en iyisi Serkan Balcı'ydı. Biraz Gabric, biraz da oyuna girdikten sonra Ceyhun Gülselam'ı beğendim. Alanzinho tutuk, Colman ise son birkaç maçtır olduğu gibi berbat bir günündeydi. Özellikle ikinci yarının başlarında kaçırdığı net fırsat kendi klasına hiç yakışmadı. Şenol Güneş takım kadrosu doğrultusunda yapabileceği en iyi değişikleri yaptı, en net müdaheleleri gerçekleştirdi maç boyunca. Fenerbahçe'nin saha içi lideri ve sorumlusu Alex'ti ama Trabzonspor'da liderlik edecek, organizasyonu sağlayacak tek oyuncu yoktu. Bence iki takım arasındaki en önemli farkta buydu.

Fenerbahçe'de ise Christoph Daum'un eleştirebilecek tek hatası, Andre Santos'un kanadına müdaheleyi son derece geç yapmasıydı. Brezilya Milli Takımı'nın sol kanadını Dünya Kupası'nda bu adam savunmaz herhalde. Fenerbahçe takım halinde diğer maçlardan daha farklı oynamadı. Kasımpaşa ya da Eskişehirspor veya Ankaragücü maçında neyse, Trabzonspor karşısında aynı futbolunu oynadı. Hem Trabzonspor hücum hattının beceriksizliği hem de sahaya rakibine göre daha iyi yayılıp, top rakipteyken pres yapmanın ödülünü tek golle almayı başarıp, ilk yarının sonunda liderliği yeniden ele geçirmeyi başardılar.

Trabzonspor için bundan sonrası yalnızca Türkiye Kupası'nı kazanmak ve Süper Lig'de üçüncülüğü zorlamaktır bana göre. Şenol Güneş'in özellikle psikolojik anlamda takıma yüklemesi gereken birçok ''aşama'' olduğunu düşünüyorum. Bir de şu Ceyhun'u onbirden kesmezse daha iyi olacak gibi geldi bana. Ceyhun için Selçuk yedeğe çekilebilir ki buna değer bence...

Skor Tahmin Oyunu 17. Hafta Sonuçları


BU HAFTA PUANLAR:

TOLGA ŞENER: 11

BALTHAZAR: 7

FARUK TURUTOĞLU: 4

HAKAN DEMİREL: 1


GENEL PUAN DURUMU:

TOLGA ŞENER: 234

HAKAN DEMİREL: 217

FARUK TURUTOĞLU: 199

BALTHAZAR: 160

19 Aralık 2009 Cumartesi

Yine... Yeni... Yeniden...


Trabzonspor'un şampiyon olduğu 6 sezonun hemen hepsinde azılı rakibi Fenerbahçe'ydi. Fenerbahçe'nin şampiyon olduğu sezonların birkaç tanesinde de Trabzonspor ligi Fenerbahçe'nin ensesinde bitirmişti. Özellikle 1995-96 sezonu üzerinden 14 seneye yakın bir zaman geçsede özellikle Trabzonspor kanadında asla unutulmadı, bir an olsun hafızalardan çıkmadı. Trabzonspor'un İstanbul takımlarıyla arasının iyice açılmasında o kadar büyük bir etkisi olduki ''O maçın'' üzerinden değil 13, 113 yıl geçse de hafızlara kazınmış ve rekabetin boyutunu arttırmış bir hatıra olarak kaldı.

Trabzonspor, Fenerbahçe karşısında zaman zaman spektaküler sonuçlara imza atsada özellikle Aziz Yıldırım döneminde Fenerbahçe, Trabzonspor'a karşı saha sonuçları anlamında ezici bir üstünlük kurdu. Bir Trabzonsporlu için 34 maç içerisinde fikstürde en önemli maç Fenerbahçe ile oynanacak olan iki maçtır. Lig fikstürleri ele alındığında ilk önce Fenerbahçe ile kaçıncı hafta oynanacağına bakılır ve buna göre yorumlar yapılır.

Yarın akşam oynanacak maçta işte böyle bir maç. 13 sezon önce şampiyonluğu kendi elleriyle Fenerbahçe'ye kaptıran Trabzonspor'un o zamanki teknik direktörü Şenol Güneş şimdilerde bir halk kahramanı edasıyla yine Trabzonspor'un başında ve o zamankinden çok daha güçlü bir konumda. Trabzonspor'un şimdiki kadrosu o zamanki kadroya göre (tamamen kendi görüşüm) fersah fersah geride kalite olarak ancak endüstriyel futbol kavramı sayesinde belki de o dönemki kadrodan daha pahalı kontratlarla oynuyorlardır. Trabzonspor'un kalesini son iki maçta olduğu gibi yine Onur Recep Kıvrak koruyacak. Oynadığı iki maçta yalnızca bir gol yiyen ve bir nebzede olsa maç eksiğini gideren genç kaleciye yarın akşam kritik işler düşecek. Savunmanın sağ kanadını performansını pek beğenmediğim ancak gün be gün takıma ısındığını ''hissettiğim'' Ömer Aysan savunacak, sol tarafta ise Trabzonspor'a geldikten sonra Hırvatistan Milli Takımı'na çağırılan, Hrvoje Cale var. Stoperler, Rigobert Song ve Egemen Korkmaz tabi ki. Trabzonspor'un orta sahası diğer takımlara nazaran biraz daha farklı. Bu bölgede ''kazma'' diye tabir ettiğimiz futbolcusu pek yok Trabzonspor'un. İçlerinde en ''kazması'' Razundara Tjikuzu dersem herhalde ne demek istediğimi anlarsınız. Trabzonspor'un orta sahasında, Selçuk İnan, Drago Gabric, Serkan Balcı (gerçi bak bir tane kazma bulduk ama o da normalde sağ bek oynuyor) Alanzinho ve ''Colmandante Che Gustavo'' yani Gustavo Colman mücadele edecek. Burada sağ açık, sol açık gibi detaylara inmiyorum çünkü Şenol Güneş'in gelişinden sonra Colman'da dahil olmak üzere hemen her futbolcu maç içerisinde aralıklarla yöne bakılmaksızın kanatlarda oynayabiliyor. Son üç sezondur Trabzon'daki Fenerbahçe maçlarını boş geçmeyen Umut Bulut bu maçta yine Trabzonspor'un (maalesef) en büyük gol ümidi olacak. Şu saydığım kadro Turkcell Süper Lig'in ''elit'' kadrolarından birisi aslında. Engin Baytar, bir dönemin yıldızı Barış Memiş, gol krallarından Gökhan Ünal, Tjikuzu, Giray Kaçar gibi futbolcularda bu saydığım onbiri yedekleyen oyuncular.

Fenerbahçe'nin dertleri belli. İki sezondur (şahsım adına konuşuyorum), Fenerbahçe için aynı şeyleri söylemekten sıkıldım artık. Kazansa da, kaybetse de, berabere kalsa da hep aynı futbolu oynayan, hep aynı işleri yapan bir takım. Geçen sezondan tek eksikleri  işi Alex'in üzerine biraz daha yıkmaları, tek fazlaları ise Emre Belözoğlu'nun performansıydı ancak Emre'nin Trabzonspor maçında oynaması biraz zor bir ihtimal gibi duruyor. Malum kısa adaleli olduğundan üstüste 10 maçı sakatlanmadan tamamlaması mucize, bu maçlarda 90'ar dakika sahada kalması ise neredeyse imkansız bir istatistik arz ediyor. Kaleci Volkan Demirel bir iki maç iyi performans gösterse de yine eski kimliğine bürünüp, tabiri caizse gelen gideni içeri almaya başladı tekrardan. Sonsuz kredisinin nereden geldiğini bilmiyorum ama özellikle Umut'un Volkan'a giden şut, pas vb.. topları özellikle ve ayrı bir dikkatle takip etmesi gerekiyor. Gökhan Güleç hatırlarsanız bu takipçiliğinin semeresini almıştı iki hafta önce. Savunmanın sağındaki Gökhan Gönül benim Fenerbahçe'de en beğendiğim oyuncu. O ilk zamanlardaki fırtına performansı biraz duruldu ama yine de özellikle kanattan gelişecek Fenerbahçe ataklarında iyi ortalar kesip, iyi driplingler yapabilir ama karşısında oynayacak Gabric ve zaman zaman Alanzinho'yu fazla boşlarsa (özellikle Alanzinho'yu) çok ağır bedeller ödetebilir takımına. Fenerbahçe'nin sol beki ise Roberto Carlos'un gidişinden sonra (gitmese de zaten cezalıydı) muhtemelen Wederson da Silva olacak ama ''mahalle baskısı'' yüzünden Daum bu bölgede yabancı kontenjanı kullanıp Andre dos Santos'u oynatabilir. Ön liberoda Christian Baroni'nin yeri garanti. Ben bu adamı izlediğim maçlarda pek fazla sahada gördüğümü sanmıyorum ama iyi oynadığını söyleyenler var. Emre yetişirse oynar, yetişmezse Selçuk, Christian'a partnerlik edecek. Fenerbahçe orta sahasının hücuma dönük ismi, takımın herşeyi ve kaptanı Alex de Souza yine takımını sırtlayıp Avni Aker'den değerli 3 puanı almaya çalışacak. Şayet sol beke Andre Santos geçerse önünde tahminimce Uğur Boral oynayacak Fenerbahçe'de. Güiza ve Semih'in aynı anda sahada olmasını Daum mantalitesine göre zor gördüğümden, Güiza tek forvet olarak sahaya çıkacak. Fenerbahçe orta sahasında ayrıca Özer Hurmacı ve Mehmet Topuz'u da izleyeceğiz büyük sürprizler olmazsa yarın akşam.

İki takımında kazanmaya ihtiyacı var, iki takımında puanlara ihtiyacı var ama herşeyden önce iki takımında özgüvene ihtiyacı var. Trabzonspor'un son haftalarda yükselen performansına müteakip Fenerbahçe'nin düşüşü bu maç öncesi Trabzonspor'u bir adım öne çıkarıyor ama unutulmamalı ki; Trabzonspor ''Üç Büyüklere'' karşı son yıllarda tamamen ''ezilmiş'' bir profil çiziyor. Geçen sezon Galatasaray'a dışarıda 3-0 yenilip, kendi sahasında 2-2 berabere kalan Trabzonspor, Beşiktaş'a karşı 0-0 ve 1-1'lik beraberlikler alırken, Fenerbahçe'ye karşı ise deplasmanda 0-0 berabere kalıp kendi sahasında 2-1 kaybetmiş ve bu mağlubiyetle Şampiyonlar Ligi eleme maçı vizesini Sivasspor'a kaptırmıştı. Ayrıca Fortis Türkiye Kupası'nda da Beşiktaş'a kendi sahasında 2-1 mağlup olmuştu. Bu sezon ise Galatasaray'a Ali Sami Yen'de 4-3, Beşiktaş'a ise Avni Aker'de 2-0 kaybedilen maçlar var. Son 1,5 sezonda toplam 9 maçta hiç galibiyet alamayan Trabzonspor'un 4 beraberlik ve 5 mağlubiyetli son derece korkutucu bir istatistiksel arşivi de var.

Tüm bu değerlendirmelerin ışığında ben herşeye rağmen gönül verdiğim takımım Trabzonspor'un Fenerbahçe'yi yeneceğine inanıyorum. Şuursuz bir baskı kurma çabasına girmeden ama en önemlisi bu tip maçlarda sık sık kullanılan bir klişe olmasına rağmen sinirlerine hakim olarak, mücadele ederek bu karşılaşmayı kazanıp Fenerbahçe ile aradaki puan farkını dörde indireceğine inanıyorum. Beşiktaş'ın da 3 puan birden kaybettiği haftada alınacak bir Fenerbahçe galibiyeti hem büyük bir moral hem de lig yarışına yeniden dönüşün sinyallerini verebilir bizlere.

Kazasız belasız, iki takımında alnının akıyla bitireceği bir mücadele olmasını temenni ediyor ve ''memleketimi'' futbol sahalarında temsil eden bordo mavili Trabzonsporuma sonsuz başarılar diliyorum. Yenilsen de, yensen de...

18 Aralık 2009 Cuma

Lille - Fenerbahçe


UEFA Europa League grubunu rahat bir tempoda birinci bitiren Fenerbahçe'nin 2. turdaki rakibi ise Fransızların formda temsilcisi Lille oldu. Özellikle son dönemde birbirinden spektaküler sonuçlara imza atan Lille takımı aynı zamanda Fransa'nın köklü kulüplerinden birisi.

Fenerbahçe görüntü itibariyle Galatasaray'a göre daha iyi bir kura çekti kuşkusuz ancak her iki temsilcimizinde yeterli konsantrasyonla rakiplerini elememeleri için hiç bir sebep yok. Fenerbahçe, Fransız rakibiyle ilk maçını 18 şubatta deplasmanda, ikinci maçını ise, 25 şubatta İstanbul'da oynayacak. Temsilcimize bu turda başarılar diliyorum...

Atletico Madrid - Galatasaray


UEFA Europa League 2. turunda Galatasaray, 2. torbadan Atletico Madrid ile eşleşti. Madrid kentinin Real Madrid'den sonra en büyük kulübüdür Atletico Madrid. Kendi liglerinde zor bir dönemden geçiyorlar ve Şampiyonlar Ligi gruplarında 3. olarak Avrupa Ligi'ne katılmaya hak kazandılar.

Üstteki resimde Diego Forlan ve Kun Agüero'yu birlikte görünce aslında Galatasaray'ın ne kadar ''ürkütücü'' bir rakiple eşleşmiş olduğunu bir kez daha anlıyorum. Galatasaray İspanyol rakibiyle ilk maçını 18 şubatta deplasmanda, rövanşı ise 25 şubatta İstanbul'da oynayacak. Temsilcimize başarılar diliyorum.

Kura Heyecanı


1. TORBA

JUVENTUS
OLYMPİQUE MARSEILLE
WOLFSBURG
AS ROMA
VALENCIA CF
WERDER BREMEN
SHAKTAR DONETSK
FENERBAHÇE
GALATASARAY
SALZBURG
BENFICA
SPORTING LIZBON
PSV EINDHOVEN
ANDERLECHT
UNIREA URCIZENI
HAPOEL TEL AVIV

2. TORBA

LIVERPOOL FC
ATLETICO MADRID S.A.D
RUBIN KAZAN
STANDART LIEGE
HSV HAMBURG
LILLE
VILLARREAL
EVERTON
ATLETIC BILBAO
HERTHA BERLIN
FULHAM
PANATHINAIKOS
CLUB BRUGGE
FC KOPENHAGEN
TWENTE

Bugün çekilecek kuraların ardından Galatasaray ve Fenerbahçe'nin Avrupa Ligi'ndeki yeni rakipleri belli olacak. 1. Torba ve 2. Torba olayı tamamen hikaye bana kalırsa! Hiç torba olmasa daha iyi olurmuş. Fenerbahçe'ye FC Kopenhag, Galatasaray'a da Twente çıksın. Temennim budur...

Gitti...


Türkiye Profesyonel Lig tarihinde gelmiş geçmiş en kariyerli, en tanınan futbolcu oldu Roberto Carlos. ''Avrupa'nın Katar'ı olduk!'', ''Bu yaşta bu adama bu para verilir mi?'', ''Bekleneni veremedi'' vb... açıklamalara sadece güldüm, hep güleceğim. Roberto Carlos bir markadır ve Fenerbahçe ile Türkiye'nin ismini Avrupa'ya, Dünya'ya duyurmuştur. Roberto Carlos, sarı lacivertli formayla Şampiyonlar Ligi'nde, Avrupa Ligi'nde oynamış ve Dünya futbolu Brezilyalı süperstarın Fenerbahçe'de oynadığını her daim bilmiştir.

Performansı şöyleydi, randımanı böyleydi gibi cümleler kurmayacağım. Yarın bugün Premiership, La Liga, Bundesliga kalitesinde ligimiz olursa, o zaman süperstarların performansını değerlendiririz. Şimdi sadece saygı duymamız lazım. Fenerbahçe'ye kendi cebinden ülke tanıtımı için harcadığı para ve bu transfer için, Roberto Carlos'a da, ülkemize gelip bizimle futbol oynadığı için teşekkür ediyorum.

17 Aralık 2009 Perşembe

Özlü Sözler


BİR BAKTIM MAÇA ÇIKARKEN TÜKÜRÜĞÜYLE BALONCUK YAPIYOR. GİTTİM YANINA DEDİM ''OĞLUM HENRY SEN RAHATSIZ MISIN?''

Arif Erdem, 17 Mayıs 2000'de Parken Stadyumu'na UEFA Kupası finali için çıkarken, girdiği bir diyaloğu anlatıyor.

Trabzonspor ve Üç Büyükler Arasındaki Farklar


Trabzonsporlu olduğum için yıllardır bazı şeylerle karşılaşırım. Her futbol muhabbetinde konu Trabzonspor'a geldiğinde doğal olarak 25 yıldır yakalanamayan şampiyonluk başarısızlığından, tribünlerdeki holiganist duygulardan, basiretsiz yöneticilerden vs... bahsedilir ama kimse bilmezki Trabzonsporlu olmak her sezon şampiyonluk beklemek, yıldız futbolcuları transfer etmek, basının hep gözünün önünde olmak demek değildir. Norveç'in küme düşmüş takımı Stabaek'ten gelen bir Brezilyalı Trabzon'da horonlarla, silahlarla, havai fişeklerle karşılanırken, İstanbul'da bu sinerji ancak Nicolas Anelka, Ariel Ortega, Harry Kewell, Elano Blumer, John Carew, Kleberson vb.. gibi dünyaca ünlü yıldızların transferinde yakalanır. Ben naçizane hem Trabzonsporlu olmanın zorluğundan dem vurmak hem de İstanbul takımı tutmanın kolaylığını ''hicvetmek'' için naçizane bir liste hazırladım aklımca. Tabi listenin içerisinde hak verdiğim ve doğru bulduğum ''internet derlemeleri de'' var. Öyleyse başlayalım:

1- Trabzonspor taraftarı Trabzon dışında herhangi bir şehirdeyken tuttuğu takımı açıklama zorluğu yaşar. ''Ben Trabzonsporluyum'' dediğinizde size ''Aaaaa hadi ya!'', ''Gerçekten mi?'' gibi tepkiler verilebilir. ''Üç Büyük'' takımın taraftarı bu tip acaip ünlemlerle karşılaşmaz. Aslında bu durumu tüm Anadolu Kulüpleri için düşünebiliriz. Her ne hikmetse ülkemizde ''Üç Büyükler'' harici takım tutmak, din değiştirmek gibi algılanır.

2- Trabzonspor taraftarı ''Üç Büyüklerle'' oynayacağı maçlara ayrı bir hırs, ayrı bir özenle bakar ancak ''Üç Büyük'' takımın taraftarı Trabzonspor maçlarına aynı hırsla bilenmez. Daha bir küçük, daha bir garanti görür Trabzonspor maçlarını.

3- Trabzonspor taraftarı futbolu politikaya, politikayı futbola karıştırmaktan çekinmez. Recep Tayyip Erdoğan'ın ''aleyhte'' yaptığı bir açıklamayı baz alıp, tüm ülke AKP diye bağırırken, CHP'yi oylamaktan sakınmaz. ''Üç Büyük'' takım taraftarının böyle bir sorunu da yoktur çünkü tüm politikacılar zaten ''Üç Büyüklerin'' üçünü birden tutar!

4- Trabzonspor'un yerel medyası Trabzonspor'un kösteğidir, ayak bağıdır ancak ''Üç Büyüklerin'' yerel medya gibi bir sorunu yoktur. Yazılacak ufacık bir eleştiri haberi dahil internet sitelerinde acımazsızca tekzip edilip, bazen ''X takım Türkiye'dir'' gibi vahim saptamalarda bulunulmaktan dahi çekinilmez.

5- Trabzonspor çoğu zaman ucuz futbolcu transfer eder. Abdullah Ercan, Tolunay Kafkas, Orhan Kaynak, Şota Arvaladze, Gökdeniz Karadeniz, Fatih Tekke, Hami Mandıralı, Miroslav Szymek gibi oyuncular Trabzonspor'un ya altyapısından yetişir, ya da üç otuz paraya alınırlar. ''Üç Büyükler'' ise yıllarca bu oyuncuların peşinden koşup fahiş fiyatlı oyuncular transfer eder, yeri geldiğinde tek futbolcu transferiyle bir Anadolu Kulübü'nün 3 yıllık gider tablosunu karşılarlar.

6- Futbolcu eşleri Trabzon Şehri'ne gelince arıza çıkarıp, transferi çıkmaza sokabilirler. (Örnek: Kjetil Rekdal) ''Üç Büyükler''de ise durum farklıdır. Bir akşam hep birlikte yapılacak bir boğaz turu ve rakı balık kombinasyonu çoğu zaman sadece futbolcunun eşini değil, tüm sülalesini dahi ikna edecek güce eşdeğer olur.

7- Trabzonspor bir şehir takımı olduğundan dolayı halkın %95'inden fazlası Trabzonspor'u tutar. İstanbul'da ise çocuklar seçenekler içinden kendilerine en uygun olanı seçerler. Hatta Anadolu'nun birkaç istisna haricinde hemen her yerinde olaylar böyle gelişir.

8- Trabzonspor taraftarı takımından her sezon şampiyonluk beklemez, hatta bazıları hiç beklemez. İkinci ya da üçüncü olunan sezonlar hep bir umut ışığı ve başarı olur. ''Üç Büyükler''in şampiyonluksuz geçirdiği her sezon bir kaos başlangıcıdır. Hocalar kovulur, milyonlarca dolar/euroluk transferler yapılır, bol keseden şampiyonluk vaatleri atılır.

Bu liste böylece uzar gider. Trabzonsporlu olmak, İstanbul takımı tutmaya benzemez. Bu yazı yalnızca aradaki farkları göstermek için yazılmıştır. Birilerini övmek ya da birilerini yermek için değil.

Fırtına, İhtilal, Efsane Trabzonspor


Daha yeni okuyabildim 2005 yılında İletişim Yayınları'ndan çıkan kitabı. Trabzonspor'a gönül vermiş ''akil adamların'' çeşitli anektotlar, saptamalar ve analizleriyle en azından bizim gibi Trabzonspor'un şampiyonluğunu yaşayamayan, görmeyen neslin mutlaka okuması gerektiğini düşündüğüm bir kitap haline getirmişler Fırtına, İhtilal, Efsane Trabzonspor'u. Tedarik edebilirseniz güzel de bir arşiv değeri olabilir. Derleyen Hakan Kulaçoğlu'na da çalışması için teşekkür etmek gerekiyor. Klişe tabirle ''faydalı bir eser''.

2012 Doomsday


2012 filmini izledikten sonra biraz hayal kırıklığına uğradım açıkçası. Bu maliyetlerle ve bu görsellikte çekilen bir filme oturtulan klişe hikayeyi ''bayarak'' izlemek zorunda kalmıştım ancak neticede filme ''efekt'' görmeye gittiğim için beklediğini alan bir izleyici olarak genel hatlarıyla sinema salonundan memnun çıkmıştım.

Beterin beteri varmış! İnternette download edilebilecek bilim-kurgu filmi ararken 2012 Doomsday hemen dikkatimi çekti. Konusu itibariyle de o meşhur Maya takviminin kehanetleri doğrultusunda kurgulanan filmi hemen indirip, izleme şanssızlığını yaşadım. Vantilatörün önüne ufalanan ''köpüklerden'' oluşan kar fırtınaları mı dersiniz, saçma sapan hava, yağmur ve bulut hareketleri mi dersiniz, muhteşem bir düzgünlükte ve en ufak bir sıçrama olmadan patlayan ve animasyon olduğu ''kabak'' gibi meydanda olan yanardağ patlamaları mı dersiniz, ne ararsanız bu filmde var. Ayrıca konunun oturtulduğu ve sürekli vurgulandığı Hristiyanlık ya da din olgusu diyelim, filmin saçmalığını kat be kat arttırıyor.

Ömrümden giden 1,5 saate mi, son dakikaya kadar hala bir aksiyon beklentisi içinde olupta saf saf ekrana kitlenmeme mi, neye acıyacağımı bilemedim. Tek söyleyeceğim; bu filmi sakın 2012 ile karıştırmayın, izlemeyin, izlettirmeyin. Hayatımda izlediğim en kötü filmler listesinde direk ilk üçe girebilecek kabiliyette bir film 2012 Doomsday. Yapanları her yerinden öpüyorum!

Ariza Makukula


1981 yılında Zaire'nin Kinşasa şehrinde doğdu. 1994'te ailesiyle birlikte Portekiz'e göç eden oyuncu, profesyonel kariyerine 1999 yılında, 18 yaşındayken Vitoria Guimares takımında başladı. Sonraki her yıl bir takım değiştirerek, sırasıyla, Salamanca, Leganes ve tekrar Salamanca'da oynadı. 2002-03 sezonunda kariyerinin o zamana kadar en kalburüstü takımı olan Nantes forması giyen Zaire asıllı oyuncu, Portekiz vatandaşlığına da geçiş yaptı. Nantes'da bir sezon oynadıktan sonra, İspanya'nın Real Valladolid takımına kiralanan oyuncu burada 18 maçta 8 gol atarak dikkat çekti ve İspanya'nın köklü kulüplerinden Sevilla'ya transfer oldu. Sevilla'da 13 maça çıkabilen ve yalnızca tek gol atabilen oyuncudan istenilen randıman alınamayınca bu kez üstüste iki sezon Sevilla tarafından önce Gimnastic, ardından da Maritimo takımlarına kiralandı. Maritimo'da 13 maçta 10 gol kaydedince tekrar göze giren oyuncunun yeni durağı Portekiz'in dev kulübü Benfica oldu. 2008-09 yılında Benfica'da yalnızca 4 maç forma giyen ve gol atamayan oyuncu devre arasında Bolton Wanderers'a kiralandı. Orada da 6 maça çıkan oyuncu gol kaydedemeyince, sezon başında Benfica O'nu bir kez daha kiraladı ve Makukula'nın yeni takımı Kayserispor oldu. Kayserispor'da şu ana kadar 13 gole imza atarak kariyerinin en verimli sezonunu geçiren 28 yaşındaki oyuncu Turkcell Süper Lig'de gösterdiği dikkat çekici performansla da kendisine güvenenleri mahçup etmemiş oldu.

Makukula'nın kariyerini kısaca özetlemeye çalıştım yukarıda ancak Makukula'nın Kayserispor ile sözleşmesi de enteresan geldi bana. Kayserispor oyuncudan memnun kalırsa (ki bu memnun olma işi had safhada  bu aralar) 2,5 milyon euro bonservis ödeyerek oyuncuyu alma hakkına sahip. Yani transferde ilk opsiyon Kayserispor'da ancak bu transferin gerçekleşmesi için Makukula'nın da bu işe ''evet'' demesi gerekiyor. Yerel basına yansıyan haberlere göre Ariza Makukula Kayseri'de olmaktan ve Kayserispor için oynamaktan son derece memnun ancak dış basına biraz göz attığımızda ortaya çıkan manzara madalyonun öbür yüzü gibi adeta. Makukula Kayserispor için oynarken Portekiz basınına sık sık ''Hayalim Benfica'' tadında röportajlar veriyor. Bu işin aslını ve varacağı sonucu tahminimce sezon sonunda göreceğiz.

Ariza Makukula 1.90 boyunda ve oldukça güçlü bir forvet. Oyun stili bana ilk gördüğüm zaman Antalyaspor'un Fildişi Sahili patentli oyuncusu Sergei Djehoua'yı anımsattı ancak Makukula'nın bilekleri ''kadife'' kadar yumuşak. Tek forvetli sistemlerin ana unsuru olan güçlü ve stoperleri gezdirip, bezdiren oyuncu tarifine tıpatıp uyuyor. Müthiş bir son vuruş yeteneği, harika bir zamanlaması ve inanılmaz bir ''sezgi kabiliyeti'' var. Ceza alanı içinde hep doğru yerlerde oluyor ve ''sallama'' değil, bilinçli gol vuruşları yapıyor. (Burada da Nonda'yı taşlamış olduk!) Özellikle Franco Cangele ile oyun stilleri çok uyuştu ve takımın gol yükünü Makukula, asist yükünü de Cangele çekmeye başladı. Arkalarında da gerçekten kabiliyetli bir oyuncu olan ve sene başında Mehmet Topuz'a karşılık Fenerbahçe'den alınan Gökhan Emreciksin gibi bir güç var. Bu üç oyuncu Kayserispor'un hücum gücünü neredeyse tek başlarına sırtlamış durumdalar. Makukula şu an bu iskeletin en can alıcı noktalarından birinde duruyor ve Kayserispor'un şu an liderlik koltuğunda oturuyor olması bu profilden bakınca kesinlikle tesadüf değil.

Umarım Zaire asıllı Portekizli oyuncu Makukula'yı Turkcell Süper Lig'de yalnızca bu sezon izlemeyiz. Kayserispor'da yeniden doğan ve üst düzey yeteneklere sahip olan oyuncuyu izlemek önümüzdeki haftalarda da gerçekten büyük bir keyif olacak.

16 Aralık 2009 Çarşamba

Skor Tahmin Oyunu 17. Hafta Tahminleri


TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR

BEŞİKTAŞ - BURSASPOR

KAYSERİSPOR - ANTALYASPOR

GALATASARAY - GENÇLERBİRLİĞİ

TRABZONSPOR - FENERBAHÇE

15 Aralık 2009 Salı

İddaa Aşkına!



Uzun zamandır İddaa tahmini yayınlamıyordum blogta. Hazır biraz zamanım varken, haftaiçi oynanacak olan Avrupa Ligi karşılaşmalarına bir göz atıp sağlam olduğuna inandığım bir kupon hazırladım. Öncelikle belirteyim, herhangi bir şekilde grup için iddiası olmayan takımların maçlarını kesinlikle baz almadım her türlü sonuç çıkabileceği için. Güç dengelerini de göz önünde bulundurarak hazırladığım kupon ise şu şekilde:

FC Basel - Fulham: E Grubu'nu müthiş sarsacak bir karşılaşma. Son haftaya girilirken, Roma 9 puanla lider, Basel 8 puanla ikinci ve Fulham 7 puanla üçüncü durumda. Puan tablosuna göre son maçını CSKA Sofia ile oynayacak olan Roma gruptan çıkmayı garantilemiş durumda. Tek amaçları grup liderliği olabilir ve bu doğrultuda son maçlarını kazanacaklarını tahmin ediyorum. Bu durumda geriye kazananın ''kalifiye'' olacağı bir maç kalıyor. Avrupa Kupalarında her zaman spektaküler sonuçlara imza atabilen Basel ve İngilizlerin güçlü temsilcisi Fulham. Dodi El-Fayed'in takımı işi son maça bıraksada, teknik direktörleri dün kendileri için Premier League'in daha önemli olduğunu söyledi. Ben bu açıklamayı biraz ''ters köşe'' olarak görüyorum. Son maça kalan gruptan çıkma şansını riske atmayacaklardır. Zaten Basel'e de tam kadro gitmişler. Her ne kadar Avrupa Kupalarında Basel rakibine oranla daha tecrübeli de gözükse, Fulham'ın da rakibine göre ciddi bir kadro gücü avantajı var. Kazananın gruptan çıkacağı bu maçta ben deplasman takımı Fulham'ı daha şanslı görüyor ve Fulham galibiyetini öneriyorum. Fulham galibiyetinin oranı ise son derece tatmin edici bir şekilde 2.70 olarak açıklanmış durumda.

Heerenveen - Ventspils: D Grubu'nda son hafta oynanacak olan iki karşılaşma var. Bunlardan ilki 11 puanlı ve grup liderliğini daha önceden garantilemiş olan Sporting Lizbon ile 7 puanlı Alman Hertha Berlin arasında Almanya'da oynanacak. İkinci maç ise grubun 5 puanlı üçüncüsü Heerenveen ile 3 puanlı dördüncüsü Ventspils arasında. Şayet Heerenveen, Ventspils'i yener, Hertha Berlin'de lider Sporting Lizbon'a takılırsa Hollanda takımı kendisini bir üst turda bulacak. Sporting Lizbon her ne kadar bu maçta rotasyon uygulayacak olsa da, kötü performans gösteren Hertha'nın takılma ihtimali az değil. Heerenveen bu maçta Ventspils'e takılmayacaktır ve birden farklı bir skorla kazanacaktır. Heerenveen'in bir handikaplı galibiyetine İddaa 1.65'lik iyi bir oran vermiş. Ben Heerenveen'in bu maçta minimum iki farklı galip geleceğini düşünüyorum.

Dinamo Zagreb - FC Timisoara: A Grubu'nda son haftaya girilirken, Ajax 11 puanla lider ve gruptan çıkmayı daha önceden garantiledi. İkinci Anderlecht ise 8 puanda ve son hafta maçında Amsterdam Arena'da Ajax'ın konuğu olacak. Grubun üçüncüsü durumunda bulunan Dinamo Zagreb ise 6 puanda ve son hafta maçını kendi sahasında 2 puanlı grup sonuncusu FC Timisoara ile oynayacak. Ajax - Anderlecht maçı ne olur bilmiyorum ama ben kendi sahasında ve ateşli taraftarının önünde Dinamo Zagreb'in Timisoara'yı geçeceğini düşünüyorum. Bu maçta Dinamo Zagreb'in galibiyetine verilen oran ise: 1.20

Lille - Slavia Prague: Bence en banko maçlardan birisi. Grubunda ikinci sırada bulunan Lille, sonuncu sıradaki Slavia Prag'ı yenip, Genoa - Valencia maçının sonucuna bakmadan ikinci tura yükselecektir. Bu karşılaşmayı Lille'nin birden farklı kazancağını düşünüyorum. Özellikle Ligue-1'in son haftalarında ismine cismine bakmadan gelene gidene 4 atan Lille için Slavia Prague maçı çok fazla zorlanmayacakları bir maç olacaktır. İddaa, Lille'in handikaplı galibiyetine 1.45'lik bir oran veriyor.

Lazio - Levski Sofia: G Grubu'nun kuraları çekildiği zaman grup için en büyük iki favori Villarreal ve Lazio'ydu ancak Salzburg bu iki takımdan sıyrılıp gruptan çıkmayı garantileyince işler sarpa sarmış oldu. Lazio şu an grubunda üçüncü durumda ve Levski karşısında kazanmaktan başka çaresi yok. Kazansa bile Villarreal'in Salzburg'a puan kaptırmasının bu aşamada güç olacağını düşünüyorum ancak yine de Lazio elindeki şansı değerlendirmek isteyecektir. Bu karşılaşmada Lazio galibiyeti 1.30'luk bir oran veriyor ve oran risk alınabilecek durumda. Lazio bu karşılaşmada Levski Sofia'yı yenecektir.

Villarreal - Salzburg: G Grubu'nun önem arzeden ikinci maçında İspanyol Villarreal grubun flaş takımı Salzburh'u El Madrigal'de ağırlıyor. İki takımında herhangi bir iddiası olmasa ya da her iki tarafta iddialı olsa belki aynı şeyi düşünmezdim ama Salzburg'un ununu eleyip eleğini asmış olması dolayısıyla bu karşılaşmayı Villarreal'in minimum 2 farkla kazanacağını düşünüyorum. Villarreal'in iki farklı galibiyetine ise İddaa 2,55'lik harika bir oran veriyor. Villarreal, Salzburg'u farklı yenecektir.

Tabloyu aşağıya listeleyelim:

FC Basel - Fulham: 2 (2.70)
Heerenveen - Ventspils (1): 1 (1.65)
Dinamo Zagreb - FC Timisoara: 1 (1.20)
Lille - Slavia Prague (1): 1 (1.45)
Lazio - Levski Sofia: 1 (1.30)
Villarreal - Salzburg (1): 1 (2.55)

Toplam Oran: 25.70

Benim kuponum bu şekilde. FC Basel - Fulham ve Heerenveen - Ventspils maçları çarşamba, diğer maçlar ise perşembe günü oynanacak. Eğer çok tuttuğunuz maçlar varsa yorum olarak ekleyebilirsiniz. Herkese bol şans...

Düzeltme: Dinamo Zagreb - FC Timisoara maçı, Dinamo Zagreb'in cezası dolayısıyla seyircisiz oynanacakmış. Yukarıda yaptığım maç analizinde ''ateşli seyircili'' olan kısmı dikkate almayabilirsiniz. Hata için özür dilerim...

14 Aralık 2009 Pazartesi

3 Hafta Sonra 3 Puan...


Gergin bir maç olması bekleniyordu ve öyle de oldu zaten. Fenerbahçe'de, Ankaragücü'de istiyordu maçı ve 90 dakika boyunca çok zevkli bir maç seyrettik Şükrü Saraçoğlu Stadyumu'nda.

Maçtan önce arkadaşımla İddaa yorumları yaparken sıra Fenerbahçe'nin maçına gelince arkadaşım ''Herkes Ankaragücü'ne oynuyor'' dedi telefonda ki bu çok normaldi. İddaa tüm olumsuzluklara rağmen iki takımı kantara koymuş ve Fenerbahçe'ye 1.10'luk son derece düşük bir oran vermişti. Fenerbahçe'nin şu anki durumunu düşününce oranın riske edilmeyecek kadar düşük olduğunu ve dolayısıyla Fenerbahçe'nin ''büyük favori'' olmadığını sadece ben değil İddaa ile yatıp kalkan ''futbol ulemalarıda'' biliyordu.

Fenerbahçe önceki haftalara nazaran biraz daha istekli başladı maça ama yine de Ankaragücü'ne karşı bir türlü hakimiyetini hissettiremeyen sarı lacivertliler özellikle oyunun yirminci dakikasından sonra kontrolü ele alıp, üstüste ataklar geliştirmeye başladılar. Golün ''bağıra bağıra'' geliyorum dediği anlarda Gökhan Gönül'ün yerden ortasında Güiza ''ortalığı karıştırdıktan'' sonra Alex fırsatçılığını konuşturup Fenerbahçe'yi öne geçirmeyi başardı. Golden sonra ise Fenerbahçe'nin müzmin ''skoru koruma'' hastalığıyla beraber ünlü İngiliz golcü Darius Vassell'in beraberlik golü geldi. İlk yarı 1-1 sonuçlandıktan sonra ikinci yarının başında Ankaragücü ikinci golü bulunca Fenerbahçe'nin maçı çevirmesi bir hayli zorlaştı ancak Fenerbahçe'nin artık efsane oyuncularından birisi olan Alex de Souza bir kez daha sahneye çıkarak klas bir golle skoru 2-2'ye getirmeyi başardı.

Özellikle 2-2'den sonra maç iki taraf içinde gidip gelmeye başladı ve Güiza son anlarda belki de Fenerbahçe'ye geldiğinden beridir en kritik gollerinden birisini atarak maçı Fenerbahçe'ye getirmeyi başardı.

Öncelikle belirtmem lazım Fenerbahçe yavaş yavaş kambur olmaya başlayan Roberto Carlos'tan özellikle Trabzonspor maçından önce kurtulduğu için çok şanslı. Brezilyalı oyuncu Ankaragücü'nün ikinci golünden sonra lüzumsuz bir şekilde kart görüp Trabzonspor maçından önce cezalı duruma düştü ve Brezilya'ya ''temelli dönüş'' biletini biraz daha öne almış oldu. Maçı yine neredeyse tek başına Alex çevirdi ve aslında 90 dakikaya bakacak olursak Fenerbahçe daha önce üstüste 3 kez kaybettiği maçlardan çokta farklı bir oyun ortaya koyamadı. Özer genel anlamda etkisiz kalsa da ikinci golde Alex'e yaptığı klas asist ve son dakikada göğsüyle engellediği ve çizgiyi geçse de filelelerle buluşmayan topla maçın skoruna takımı lehine oldukça fazla tesir etti.

Maçın son dakikasında yaşanılan pozisyonu açıkçası çok fazla speküle etmeye gerek yok. Maçın hakeminin zaten yapabileceği birşey yok ve defalarca izlendikten sonra karar verilebilecek bir pozisyon için yan hakemi çok fazla suçlamamak lazım. Fenerbahçe 3 hafta sonra kazanıp, ligin ilk devresinin son maçına yine Kayserispor ile puan puana girmeyi başardı. Trabzonspor zorlu bir deplasman ve Fenerbahçe'nin o deplasman için mutlaka ekstra birşeyler yapması gerekecek.

Sağ Çıktık


Maçın başlamasıyla birlikte Trabzonspor hemen hakimiyetini hissettirdi. Colman'ın geçen haftaya göre biraz daha iyi performansıyla birlikte rakip kaleye yüklenen Trabzonspor'da gole kadar geçen süreçte Umut iki net pozisyondan faydalanamazken, sağ tarafı savunan Ömer Aysan ve sol tarafı savunan Cale'nin hücum organizasyonlarına daha fazla katılmasıyla birlikte bordo mavililer oyunda iyice hakimiyeti ele geçirdiği sırada Alanzinho'nun bireysel çabasıyla getirip şutladığı toptan oluşan karambolde son dokunan Gabric topu filelerle buluşturup, oyunun gidişatı açısından beklenildiği şekilde Trabzonspor'u öne geçirmeyi başardı. Golden sonra ise Ankaragücü maçında ortaya çıkan hastalık bu maçta da kendini gösterdi ve Trabzonspor biraz daha arkaya yaslanınca oyunun kontrolü bu kez Denizlispor'a geçti. Öyle çok net fırsatlar yakalamasa da özellikle futbolunu çok beğendiğim Güray ile başlayan Denizlispor ataklarını Trabzonspor savunması püskürtmeyi başarınca devre de maçta da 1-0 Trabzonspor üstünlüğü ile sona erdi.

Aslında ikinci yarıda zaman zaman skoru rahatlatacak pozisyonları yakaladı Trabzonspor ancak bunları bir türlü gole çeviremeyince maçın 90 dakikası da ''diken üstünde'' tamamlanmış oldu. Ligde henüz galibiyeti olmayan Denizlispor'un bu maça iyi konsantre olduğunu söyleyebiliriz ancak güçleri bir gol bulmaya yetmedi. Trabzonspor adına sahanın iyileri Egemen, Alanzinho, çıkana kadar Gabric ve bilinen çalışkanlığıyla Umut'tu ama özellikle bu tip maçlarda iki farklı üstünlüğün mutlaka yakalanması gerekiyor ve Umut'a bu anlamda büyük işler düşüyor. Alanzinho, Şenol Güneş'in gelişiyle birlikte artık yerleştiği onbiri hakettiğini bu maçta da gösterdi. Top ayağına geldiğinde ne yapacağı belli olmayan ve Şenol Güneş'in de saha içinde büyük serbestlikler tanıdığı Brezilyalı gün be gün daha iyi konuma gelecektir. İki maçtır kaleyi Slyva'dan devralan Onur ise yine kötü degajlarıyla dikkat çekti. Oyuncunun bu alanda mutlaka eğitilmesi gerekiyor. Topu elle oyuna sokarken gösterdiği çevikliği degajlarına mutlaka yansıtması gerekiyor.

Denizlispor aslında bulunduğu noktanın takımı. Hücum organizasyonları oldukça kısıtlı olan ve aynı zamanda biraz yüklenildiğinde ''pamuk helvası'' gibi dağılan kırılan bir savunma yapıları var. Yalnızca yedi puan topladılar (ki her takımın Ankaraspor'dan üçer puan aldığını hesaplarsak bu puan yalnızca dörde tekabül eder) ve ligden düşmemek için gerçekten sihirli bir değneğe ihtiyaçları var.

Skor Tahmin Oyunu 16. Hafta Sonuçları


BU HAFTA PUANLAR:

HAKAN DEMİREL: 23

FARUK TURUTOĞLU: 11

BALTHAZAR: 9

TOLGA ŞENER: 8

GENEL PUAN DURUMU:

TOLGA ŞENER: 223

HAKAN DEMİREL: 216

FARUK TURUTOĞLU: 195

BALTHAZAR: 153

12 Aralık 2009 Cumartesi

Kim Bu Futbolcu?


Bir dönem Paris Saint Germain'in gol yükünü çeken Panamalı oyuncuyu bakalım tanıyabilecek misiniz? Cevabı pazartesi sabahı...

DOĞRU CEVAP: Julio Dely Valdes... Omanim'i doğru cevabından dolayı kutluyorum.

Denizli'deyiz...


Teknik kadroda yapılan değişikliğin ardından aslında Trabzonspor için lig yeniden başladı. Geçen hafta Ankaragücü'nü 3-0 yenerek Şenol Güneş'e ''hoşgeldin'' diyen takımın bu haftaki rakibi Ankaragücü'nden daha zayıf olan Denizlispor.

Geçen sezon Denizlispor'un başında Giray Bulak varken, ligin ilk yarısında oynanan maçı Trabzonspor 1-0 kazanmış, ikinci yarıdaki maçı ise aynı skorla deplasmanda Denizlispor kazanmıştı. Denizlispor geçen seneki gücünden bir hayli kaybetmiş bir görüntü veriyor. Ankaraspor'a karşı alınan hükmen galibiyeti saymazsak Denizlispor'un geride kalan 15 haftada tek bir galibiyet dahi alamaması zaten maç öncesi görüntüyü gözler önüne seriyor.

Şenol Güneş'in bu maç öncesinde de öyle çok fazla değişiklik yapacağını düşünmüyorum takımda. Alanzinho yine ilk onbirdeki yerini alacaktır. Stoperlerin de Egemen ve Song olarak belirlenmesi yüzde yüz görünüyor. Yine tek forvet Umut başlayacaktır maça. Selçuk, Colman ve Gabric'in de ilk onbirdeki yerleri garanti. Bu nokta da tek sıkıntı önümzüdeki hafta oynanacak Fenerbahçe maçı öncesinde kart sınırında olan oyuncular. Colman, Gabric, Cale ve Engin Baytar sarı kart görürlerse haftaya oynanacak olan Fenerbahçe maçında forma giyemeyecekler ve özellikle Colman ile Gabric'in bu konuda çok hassas olmaları gerekiyor.

Maç için söylenecek pek fazla birşey yok. Mutlak ve rahat bir galibiyet bekliyorum Trabzonspor'dan. Son iki maçtan 6 puan çıkarıp zirveye olabildiğince yaklaşmak Trabzonspor'un en büyük hedefi. Bu 6 puanın yarısı da Denizli'den geçiyor.

En Kritik Maç...


Fenerbahçe son derece karışık hatta allak bullak durumda son bir iki haftadır. Kazım'ın ''Susurluk''u andıran kazasından sonra ortaya çıkan ''alem'' gerçekleri bir yana, Önder'in ne olduğu belirsiz ev kazasın ardından Andre Santos, Wederson gibi oyuncuların adlarının karıştığı ya da ''karıştırıldığı'' çeşitli skandalların üstüne bir de üç maçtır üstüste kaybeden bir takımdan bu akşam oynayacakları bir maçtan neler bekleyebiliriz. Bir de üstüne maç kendi sahanda ve seyircisiz ise!

Christoph Daum'un yerel ligde şampiyon olmaktan başka kaygısı olmayan bir teknik adam olduğunu biliyoruz. Bunu daha önceleri de defalarca ispatlamıştı zaten. Bu yüzden hep kazanacak ya da kazanma ihtimali yüksek kadroları sahaya sürdüğünü, tecrübeli oyuncuları, genç yıldız adaylarına yeğlediğini daha önceleri de görmüştük ama şimdi ne yapacak çok merak ediyorum. Belki de tüm Türkiye kariyeri boyunca en çok zorlandığı günleri geçiriyor Christoph Daum. Alex'in sırtına binmiş takımı yeniden bir düzene sokmak, disipline etmek ve takım haline getirebilmek için çok mesai harcaması lazım. Aziz Yıldırım'ın devreye gireceğini ya da girdiğine emin olabiliriz. Bu duruma, bu rezalet boyutuna varan ispatlanmış ya da çamur atılmışlıklara bir şekilde göğüs germeleri gerekiyor.

Bu akşamki Ankaragücü maçı çok enteresan geçebilir aslında. Küllerinden doğacak Fenerbahçe farklı bir galibiyete imza atabilecek durumdayken, aynı Fenerbahçe gibi bir kaosun ortasında bulunan Ankaragücü'de küllerinden doğabilir. Ceyhun Eriş kadro dışı kalmasaydı aslında tam O'nun maçıydı bu maç. Meye ve Vassell gibi iki hızlı forveti çok çabuk pozisyonlara sokabilecek yetenekteydi, ayrıca bu iki seri forvetin koşu yaptığı boşluklara sızabilecek dripling yeteneği de vardı ama Ceyhun mental olarak son derece ''cahil'' bir oyuncu olduğu için bu maçta kadroda olmayacak. Fenerbahçe'nin hücum hattının sorunlu olduğunu biliyoruz ama bu akşam Alex'in yanında Özer Hurmacı'nın da onbir oynayacağı kesin gibi. Emre Belözoğlu yine olmayacak ve bu da Fenerbahçe orta sahası için ''alarm'' demek. Normal şartlar altında Fenerbahçe'nin kazanması normal sonuç ancak şartlar pek normal değil ve olası bir mağlubiyetle işler fena karışacak. Son hafta Trabzonspor maçının da kolay geçmeye aday olmadığını düşünürsek, Fenerbahçe'nin bu akşam mutlak kazanma zorunluluğu iyice ayyuka çıkmış oluyor.

Bu akşam İstanbul Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadyumu'nda enteresan bir maç bizleri bekliyor olacak. Hem Christoph Daum hem de ''mimli'' birkaç futbolcu için gerilim tavan yapacaktır ama başta da dediğim gibi büyük takımlar çoğu zaman küllerinden doğarlar. Bakalım Fenerbahçe bu akşam bunu başarabilecek mi?

Alıp Kaçmak...


90 dakika boyunca neredeyse hiç futbol izlemeden 5 tane gol, bir adet direkten dönen top, bolca denebilecek kadar pozisyon izledik dün akşam.

Hepimiz Necati'nin bilendiğini düşünmüştük ama Galatasaray'ın canını bir başka eski futbolcusu Orhan Ak yaktı önce. Soldan gelen ortaya mükemmel bir kafa vuruşu yaparak ağlara gönderdiğinde daha dakika yediydi. Orhan Ak'ın golü ise iddia ediyorum kariyerinin en güzel golüdür bence, havada asılı kaldığı anda Ivan Zamorano'ya, topa kafasıyla vurduğu anda Hernan Crespo'ya, verdiği kavis, şandel ve meyil ile (inanın hepsi vardı) Fatih Tekke'yi anımsattı bana. Bu yetenekte kafa vuruşları yaptığını bilmiyordum tecrübeli oyuncunun. Jedinak'ın golünden sonra ise Galatasaray'ın maçı çevirmesi çok güçtü ancak bunu başardılar. Özellikle Keita ile Kewell'ı ayrı ayrı kutlamak lazım, Keita profesyonelliğini konuşturup, yedek kalmayı sorun yapmaması bir  yana sahaya çıktığı zamanda ''çatır çatır'' futbolunu oynayarak dün akşama damgasını vuran oyuncu oldu. Kewell için ise artık söyleyecek birşey bulamıyorum, tamamiyle ''fun''ı haline gelmiş durumdayım.

Galatasaray hem iki farklı geriye düştüğü bir maçı çevirerek özgüvenini, hem de olası bir kaosu önlemiş oldu bu galibiyetle. Zirvenin hala civarlarındalar ve bu galibiyet onlar için çok önemliydi. Almayı başardılar. Antalyaspor'un ise huyu kurusun, Beşiktaş'a Yılmaz Vural döneminde 2-0'dan 3-2 kaybettikleri maçı anımsattılar bana.

11 Aralık 2009 Cuma

Skor Tahmin Oyunu 16. Hafta Tahminleri


TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR

ANTALYASPOR - GALATASARAY

FENERBAHÇE - ANKARAGÜCÜ

DENİZLİSPOR - TRABZONSPOR

MANİSASPOR - BEŞİKTAŞ

10 Aralık 2009 Perşembe

Kötü Bir Macera...


Birinci torbadan Manchester United ve ikinci torbadan CSKA Moskova geldiği zaman B Grubu'nun lideri belli olmuştu aslında. Manchester United ile başedebilecek ve altedebilecek takımların tamamı birinci ve ikinci torbaya konuşlandığından geriye kalan ekipler ancak ikincilik, dördüncü torbadakilerin bazıları ise prestij, bilemedin Avrupa Ligi için sahaya çıkacaklardı. B Grubu'nun üçüncü takımı Beşiktaş olurken, dördüncü takımı ise Wolfsburg oldu.

Beşiktaş ikinci torbadan CSKA Moskova'yı çekerken ne kadar şanslı ise dördüncü torbadan Wolfsburg'u çekerken o kadar şanssızdı ancak yine de uzaktan bakıldığında Beşiktaş'ın ikinci ya da üçüncü olamayacağı bir grup değildi.

Aslında sorgulanması gerekenler şunlar olabilir. Grubun ''dozeri'' ManU'dan CSKA Moskova 1, Wolfsburg 0 puan aldılar grup maçları boyunca. Beşiktaş ise İngilizlerden 3 puanı alıp CSKA'nın 2 Wolfsburg'un da 3 puan önüne fırlayıverdi ancak rakipleri gözüyle bakılan Wolfsburg'a 4, CSKA'ya ise 6 tam puan kaybedince sonunculuk kaçınılmaz oldu. Bu tip işlerde niyet çok önemlidir. İddia ediyorum şu kadronun başında Mircea Lucescu olsaydı Beşiktaş şu an ikinci turdaki rakibini bekliyor olacaktı. Ben bir büyük takımın bırakın Şampiyonlar Ligi'ni, kendi liginde bile bu kadar defansif anlayışla mücadele ettiğini hatırlamıyorum. Mutlak galibiyetin lazım olduğu Manchester United ve CSKA Moskova maçlarına çıkan kadroların ve oyun anlayışının hiç bir izah tarzı yok aslında. Mustafa Denizli Beşiktaş'ı idare edemedi ve belki de yaşı ilerledikçe değişen futbol felsefesinin kurbanı oldu.

Şampiyonlar Ligi maçları boyunca dikkat ettiğim bir başka hususta Beşiktaş'ın özellikle geriye düştüğü maçlardan sonra hiç bir direnç göstememesi oldu. İçerde oynadığı 3 maçtan puan çıkaramayan Beşiktaş'ın o dillere destan taraftarı ancak sahaya girip futbolcuları arkadan iteklese istediği başarıyı elde edebilirdi belki.

Mustafa Denizli grup maçlarından sonra emeğimize yazık oldu dedi ve ben şaşırdım kaldım. Hangi emek yahu? En ufak bir emek emaresi yokken ortada, nasıl bu kadar ''kendini bilmezce'' konuşabiliyor hayret ediyorum. Beşiktaş'ın bu sezon Avrupa Kupaları'ndan elenmesinin baş sorumlusudur Mustafa Denizli, gerisi teferruattır...

7 Aralık 2009 Pazartesi

Hey Gidi Koca Aziz!


Aslında Aziz Yıldırım'ın Eskişehirspor maçından sonraki açıklamaları bir hayal kırıklığıdır Türk Futbolu için, Kulüpler Birliği zaten ''fasa fiso'' olan saçmalıktan başka birşey değil ama hakemleri bahane etmesi tamamen başarısızlığı örtme girişimiydi ve bu kez çocukları dahi kandıracak delilleri yoktu ortada Aziz Başkan'ın.

Beşiktaş maçından itibaren hakemlerin verdiği ters kararlardan bahsetti ama mesela Galatasaray'a attıkları ilk golün ofsayt oluşuna hiç değinmedi Aziz Yıldırım. Beşiktaş'ın ve Kasımpaşa'nın üçüncü gollerine gösterdiği ''hassasiyeti'' keşke Eskişehirspor'un ilk yarıda verilmeyen penaltısına da gösterseydi. Kazım'ı hala bu takımda tutmasının, Brezilya'nın starları diye getirdiği Andre Santos ve Christian'ın fos çıkmasının, 14 milyon euro bonservis verilen Güiza'nın katkısından bahsetseydi keşke. Christoph Daum'un büyük otorite boşluğu ve tek adamcılığın, her şeyi ben bilirimciliğin sonunun elbet bu olacağını önceden kestirmeliydi Aziz Başkan, iki ofsayt, bir penatı ve bir faule takılana kadar. Başkaları yaptığı zaman eleştirdiği ''aba altından soba göstermenin'' kralını icra etti Eskişehirspor maçından sonra ''Efsane Başkan''. Belli ki o seçim öncesi verdiği ''hat-trick'' sözünün altında kalmaya başlamış ve neresinden tutarsa elinde kalıyor. Aziz Başkan yıllardır mükemmel bir portre çiziyodu gerçekten, herkes saygı duymaya başlamıştı kendisine ama Eskişehirspor maçından sonra doldurdu O'da miadını işte, bir kale daha yıkıldı, o prensipli, hakçı hukukçu başkanda ''taban baskısına'' yenilip sıradan bir yöneticiye dönüşüverdi işte. Aslında en acısı da buydu zira Aziz Yıldırım Türk Futbolu için bir umuttur. Umarım ertesi gün ''Ne dedim ben?'' diye düşünmüştür. Aziz Başkan farklıdır, umarım bu hatasının devamını getirmez, takımın içindeki ''pislikleri'' temizlemeye dört koldan başlar. Ucu kime kadar giderse gitsin...

Formasını Yırtan Cengaver


''Hançer''den sonra kameralar feryat figan içerisindeki Mustafa Sarp'a dönünce farkettim formasının boydan boya yırtık olduğunu. O kadar şiddetli itiraz ediyordu ki; herhalde ceza alanının içindeki karambolde birisi asıldı yırttı formasını, faulü görmedin diye itiraz ediyor sandım. Meğersem sinirden formasını kendisini yırtmış cengaver Mustafa.

Aslında bir futbolcu sinirlenince neden formasını yırtar diye bir soru sormak isterim ama gerek yok. O an ne hissettiyse artık bilmiyorum. Maçtan sonra Aziz Yıldırım'ın açıklamalarıyla ilgili olarak ima ettiği şeyler için ise hiçbirşey söylemek istemiyorum. Daha Alex ile bile muhattap olacak düzeyde olmayan Mustafa Sarp'ın Aziz Yıldırım'ın üzerinden hakemleri taşlaması buram buram ''cahillik'' kokuyordu. Zaten formasını yırtıp bir iki kıçıkırık faul için hakem kovalayan bir futbolcudan daha mantıklı bir açıklama beklemek, hayal olurdu. Hele de Türkiye'de!

Ben küçükken oturduğumuz mahallede bir söz vardı. ''Akıllı ol, üstünü başını yırtma'' derlerdi. Mustafa Sarp ile aynı mahallede büyümediğimiz ortaya çıktı böylece, kendisinin aklını başına alması için daha değişik formüller üretmek gerekiyor herhalde!

Umudun Devamı...


Herşey umutların devamı içindi. Lige iyi başlamasa da erken havlu atmak istemiyordu Trabzonspor ve bu doğrultuda ilk değişiklik tabi ki teknik direktör koltuğunda gerçekleştirilmişti. Salı günü ayağının tozuyla imzayı atan ve ''üstün yetkilerle'' takımın başına geçen Şenol Güneş altı gün sonra ilk lig maçına çıkacaktı. Bu maçta Trabzonspor'un avantajı, affedilen oyuncuları, yakalanan olumlu hava ve rakibin gücüne nispeten yönetim anlayışı yüzünden yaşadığı zayıflığıydı. Ortam, 3 puan ve Şenol Güneş'e merhaba demek için oldukça elverişliydi.

Trabzonspor istekli başladı maça, Colman kötü gününde olsa da kanatlarda müthiş çalışan Serkan ve Gabric'in üstüsüte getirdiği toplara hücumda Umut'un yanısıra Selçuk ve Alanzinho'da eşlik etti. Daha 13. dakikada da Serkan'ın yaptığı klas ortayı, aynı klasla ağlara gönderdi Umut. Golün ardından neredeyse devrenin sonuna kadar sahanın hakimi Ankaragücü olsa da, geliştirdikleri ataklar hep cılız kaldı. Henüz hocasını bulamadığı için Burak Yılmaz'ın babası Fikret Yılmaz'ın önderliğinde maça çıkan Ankaragücü'nde Meye ve Vassell'i arkadan destekleyecek hiçbir oyuncu çıkmayınca bu iki oyuncu sık sık orta sahaya gelip top almaya çalıştılar. Hücumda eksilen takım her ne kadar topa sahip olsa da etkili bir atak geliştiremedi. İkinci devreye Trabzonspor ilk yarıya nazaran daha etkili başlayınca yine pozisyonlar yakalamaya başladı. Duran toptan gelen ortayla ceza sahası yayında buluşan Gabric usta bir vuruşla farkı ikiye çıkartıp takımı skor olarak ta hemen hemen garanti altına alınca son yarım saate rahat bir tempoda girildi. Rölanti tempoda üçüncü golü de bulan Trabzonspor hem karşılaşmayı kazandı hem de rakiplerinin hemen hepsinin puan kaybettiği haftada zirveye bir adım daha yaklaşmış oldu.

Tribünlerde Fatih Tekke'yi görünce içim bir tuhaf oldu tabi ki. O'nun yeri tribünler değil, kaptanlık pazubandıyla birlikte Trabzonspor'un ''9'' numaralı formasıydı. Maçtan sonra Şenol Güneş'te ''Buraya kadar gelmişken, sahaya inip takıma katılsaydı'' diyerek hislerimize tercüman oldu.

Gökhan Ünal'ın isteksizliği yüzüne de yansımış durumda. Moral motivasyon olarak ''dibi'' gördü herhalde. Kayserispor'dan da sorunlu ayrılmıştı, Trabzonspor'dan da sorunlu ayrılacak gibi duruyor ama her ne olursa olsun üçüncü golde profesyonelliğini konuşturup Colman'a asist yapmayı başardı.

Taraftar ile futbolcular arasındaki gerginliğin bu maçta da devam ettiğini gördük. Maç biter bitmez soyunma odasına giren futbolcuları taraftarın yoğun baskısı yüzünden tekrar geri çıkartıp alkışlattı Şenol Güneş. Doğrusu da buydu zaten. Kırgınlıklar kolay tamir olmaz ama Şenol Güneş için bir ekstra görev de bu aslında. Taraftar ve camia arasındaki köprüyü onarması gerekiyor Şenol Hoca'nın.

İki hafta önce afaroz edilenlerden Egemen Korkmaz ve Rigobert Song ilk onbirde, Engin Baytar ve Gökhan Ünal ilk onsekizde, Tony Slyva ise tribündeydi. Tony Slyva tribünde ama Onur'un pek güven veren bir duruşu yok kalede, tabi ki ilk intiba olarak söylüyorum bunu. Bir de acil olarak kaleci vuruşlarını çalışması lazım, Slyva'nın ''oyun kurucu'' paslarını gördükten sonra, Onur'un topu oyuna sokuşu son derece göze battı.

Haftaya Denizli'ye gidecek olan Trabzonspor kuvvetle muhtemel 3 puanı alacaktır. Sonra gücümüzü bir kez daha Fenerbahçe maçı ile sınayacağız. İlk yarının sonuna 30 puan yapmış olarak girmek gerekiyor. Hiç olmazsa Avrupa Kupaları'na katılmak için...

Skor Tahmin Oyunu 15. Hafta Sonuçları


BU HAFTA PUANLAR:

FARUK TURUTOĞLU: 38

BALTHAZAR: 8

TOLGA ŞENER: 8

HAKAN DEMİREL: 1

GENEL PUAN DURUMU:

TOLGA ŞENER: 215

HAKAN DEMİREL: 193

FARUK TURUTOĞLU: 184

BALTHAZAR: 144

4 Aralık 2009 Cuma

Uyuduk


Son dönemlerde bu kadar sıkıcı ve silik bir maç daha izlediğimi hatırlamıyorum. Bir tarafta Kewell, Arda, Elano, Nonda, Keita, diğer tarafta ise Djibril Cisse, Katsouranis, Karagounis ve Gilberto Silva gibi kalburüstü isimler varken oynanan futbol tam anlamıyla bunaltıcıydı. Dağ fare doğurdu kısaca.

Maçın başlamasıyla birlikte Galatasaray hemen üstünlüğünü hissettirdi rakibine. İlk maçın ezikliğinden midir anlamadım ama Panathinaikos oyunu kontrol etme işini abartıp durdu maç boyu. Defanslarından çıkmak için yalnızca Cisse'ye uzun top şişirmeye çalıştılar ancak Fransız oyuncu da hep ofsaytta kaldı. Galatasaray'ın Arda menşeili atakları ise sık sık Sabri'nin dağa taşa yaptığı ortalar ve kuşları vurduğu şutlarla heba oldu. Galatasaray takımında Sabri'nin hücum varyasyonlarının içine bu kadar girmesine müsaade edilmemeli bence, bir ara orta sahanın ortasından Nonda'yı ara pasıyla kaçırmaya çalışıyordu. Mustafa Sarp'ın verilmeyen golü 80 metre ofsayttı ama maçın spikerini buna inandırmak oldukça zor oldu. Şu aşırı taraflı maç anlatma saplantısından vazgeçmeliler artık iyice kabak tadı verdi.

İlk yarı karşılıklı pozisyonsuz ve golsüz geçti. İkinci yarı da ilk yarının kopyası gibi oynandı. Duran toptan Mustafa Sarp'ın neredeyse altıpastan taça meyillenen şutu rakibe çarpıp ağlara gidince Galatasaray tam anlamıyla ''mucizevi'' bir gol bulmuş oldu. Golden sonra karşılıklı oyuncu değişikleri ile birlikte Keita'nın Kewell ile yer değiştirmesi maça ayrı bir renk getirse de karşılaşma başladığı gibi kısır, futbolsuz ve uyutucu bir halde sona erdi.

Biraz da olsa futbol oynamaya çalışan Galatasaray yine iyi görüntüler vermedi. Tüm sahanın kesinlikle yıldızı olan Arda Turan'ın bireysel çabasıyla oluşturduğu gol pozisyonları dışında hemen hemen hiç bir oyuncu sorumluluk alıp karşı kaleye yüklenme girişiminde bulunmadı desem yeridir. Elano futbol yerine tam anlamıyla ''perişanları'' oynadı. Brezilya Milli Takımı'nda oynayan bir adamdan daha çok ''varyete'' beklemek hakkımız ama Elano aldığı hemen her topu yanındakini arkadaşına bıraktı ve uyum sürecini(!) henüz atlatamadığını gösterdi.

Bu galibiyetle birlikte Fenerbahçe'den sonra Galatasaray'da grubundan lider çıkmayı garantilemiş oldu. Beşiktaş'ta bir şekilde kapağı Europa League'e atarsa 2011-12 sezonunda Türkiye'nin Avrupa'da 6 takımla temsil edilme şansı doğabilir. Gidişat iyi ancak özellikle bundan sonra hem çekilecek kuraların hem de oynanacak futbolun önemi çok büyük. Artık işin şakasının kalmadığı bir viraja giriyoruz.

3 Aralık 2009 Perşembe

Skor Tahmin Oyunu 15. Hafta Tahminleri


TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

BEŞİKTAŞ - DİYARBAKIRSPOR

ESKİŞEHİRSPOR - FENERBAHÇE

TRABZONSPOR - ANKARAGÜCÜ

GALATASARAY - İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESPOR

İntikam Alındı


Maçı değil ama maçtan sonraki geniş özeti izledim Star'da. Fenerbahçe aynı Fenerbahçe aslında. Değişen pek birşey yok. İki takımın da ciddi pozisyonları olmuş maç boyunca ancak her iki takımda bu pozisyonları değerlendirememişler. İkinci yarının ortalarında Roberto Carlos'un çizgiden çıkardığı top saygı duyulacak cinsten. Güiza'nın kaçırdıkları ise kabak tadı verdi iyice. O kadar poziyondan gol çıkmazken, maçın tek golünün duran toptan gelmesi ise tamamen Lugano'nun bireysel ''sezgi'' kabiliyetinden. İki takıma da gidip gelen maç, en son Fenerbahçe'de kalmış kısaca.

Maçtan çok Semih ve Christian'ın arasında oluşan gerginlik dikkatimi çekti. Fenerbahçe takım olarak sezon başından beri sürekli birbiriyle kavga ediyor ve her seferinde olayların baş aktörleri bir Brezilyalı ile bir Türk oluyor. Belli ki Brezilyalılar ile takımın diğer oyuncuları arasında problem var. Alex bu işlerde hep köprü görevi görüyordu ancak bu sezon futbolcular ipin ucunu kaçırdı iyice. Maçtan sonra Daum tartışma için yine saçma sapan açıklamalar yaptı ama bu işe önlem almazsa yakında ''terlik kavgası'' gibi sonuçlar çıkabilir. Bu arada Semih Şentürk'ün çok daha önce yapması gereken şeyi tez elden yapıp ocak ayında kulüpten ayrılması gerekiyor. Yoksa bütün kariyerini çok para verilip alınmış yabancı forvetlerin ''arkasını kollayarak'' geçirecek.

1 Aralık 2009 Salı

En Muhteşem Kahraman!


İlk kez 1988-89 sezonunda Werner Biskup'un istifasından boşalan Trabzonspor teknik direktörlük görevine getirildi Şenol Güneş. 4. haftada aldığı görevi lig sonuna kadar devam ettirip sezon sonunda görevini Belçikalı Urbain Breams'e teslim etti. 1989-92 yılları arasında Boluspor'da görev yapan Şenol Hoca, 1992-93 sezonunda ise İstanbulspor'u çalıştırdı. 1993-94 sezonunda George Leekens'ten görevi yine 4. haftada devralan başarılı teknik direktör Trabzonspor'da ki görevini 1996-97 sezonunun 20. haftasına kadar sürdürebildi. O sezon alınan başarısız sonuçlar sonrasında, Trabzonspor'daki ikinci dönemini de noktalayan Şenol Güneş görevi Yılmaz Vural'a devretti. 1997-98 sezonunda Antalyaspor'u, 1998-99 sezonunda da Sakaryaspor'u çalıştıran Güneş, 2000 yılında ise A Milli Takım teknik direktörlüğüne getirildi. Burada kariyerinin en başarılı yıllarını geçiren Şenol Güneş 2000 yılında aldığı milli takımı 2002'de Japonya-Güney Kore'de düzenlenen Dünya Kupası'na taşıyıp, aynı zamanda o dönem için Dünya'nın en iyi üçüncü futbol ülkesi yapmayı başardı. 2003 yılında düzenlenen Konfederasyon Kupası'nda da üçüncü sırayı eden milli takımdan 2004 Avrupa Şampiyonası'na katılamayınca istifa etti. 2004 yılında Ziya Doğan'ın yerine üçüncü kez Trabzonspor'un başına gelen Şenol Hoca, 2005-06 sezonunun 7. haftasında alınan başarısız sonuçların ardından görevinden istifa etti. 2007 yılından beridir Güney Kore'nin FC Seoul takımını çalıştıran Şenol Güneş bu kez 2009-10 sezonun 14. haftasında Hugo Broos'tan boşalan Trabzonspor teknik direktörlüğüne 4. kez getirildi.

Şenol Güneş'in Yılmaz Vural kadar olmasa da mesleğini yapmak için oldukça yer gezdiğini görüyoruz. Trabzon, Antalya, Sakarya, İstanbul, Bolu, Milli Takım ve Seul gibi yerleri gezen Şenol Güneş bu turlar esnasında Trabzon'a birkaç kez fazladan uğrayarak her seferinde hazır bir takım yerine ''ateşten gömleği'' giymek zorunda kaldı.

Şenol Güneş bugün bir kez daha ateşten gömleği giydi ve kendisini 3,5 yıllığına Trabzonspor'a bağlayan sözleşmeye imza attı. Kore'deyken çıkan transfer söylentileri için ''Bir baksınlar hoca bulamazlarsa konuşuruz'' şeklinde kinayeli bir açıklama da yapan ''efsane kaptan'' şartlar oluşunca bir kez daha Trabzonspor'un başına geçti.

Şenol Hoca için söylenecek pek fazla birşey yok. Dürüst, olgun, akıllı, çalışkan, prensipli ve konuşmayı, derdini anlatmayı bilen bir adam. Teknik direktörlük bilgisini yurtdışı denemiyle de kuvvetlendirdi. Burada mesele tamamen şehrin hocaya sahip çıkmasıyla alakalı. Bugünkü imza töreninde de Şenol Hoca üstüne basa basa ''sabır'' kelimesini telafuz etti. Ne olursa olsun sabretmemiz lazım, hocaya tanınan sürenin sonuna kadar sabredebilirsek aradığımız başarıyı bu kez yakalayabiliriz. Şenol Güneş yerlininde yerlisi. Tecrübeli ve bu işi iyi bilen adamlardan. Elindeki hamurda gayet iyi ve sonuç almaya yatkın yetenekte. Devre arasında mutlaka takviye olacaktır. Hemen bugün 5 futbolcuyu affetti zaten. İdmanlara çıkacaklar yeniden. Trabzon'da tam anlamıyla Şenol Güneş fırtınası esiyor. Dördüncü gelişi en görkemlisi oldu, umarım kariyerinin devamı da bu derece görkemli olur.

Alex Her Maçı Çeviremez!


Lige tarihinin en iyi girişini yaptıktan sonra inişli çıkışlı bir grafik çizmeye başlayan Fenerbahçe'de son Kasımpaşa mağlubiyetinin ardından ''krize giren'' kulüplerden oldu. Kasımpaşa maçından beridir toplantı üstüne toplantı yapılıyor, transfer harekatı için düğmeye basılıyor ve oyuncular uyarılıyor. Bu ''kriz'' esnasında basında geçen bir cümle gözüme çarptı. Daum oyuncuları ile yaptığı toplantı da ''Kendinize gelin, Alex her maçı çeviremez!'' demiş. Aslında mizaç itibariyle Daum'un bu tip bir cümle kurma ihtimalini son derece düşük görüyorum. Netice de ancak bir taraftarın futbolculara sitemi olabilir bu cümle. Alex bu takımın özellikle bu sene hemen hemen her şeyi konumunda ve tökezlediği zamanlarda Fenerbahçe'nin organize olması bir hayli güçleşiyor. Aslında ligimizdeki büyük takımları en çok eleştirdiğim konulardan birisidir bu. Bir oyuncuya bu kadar bağımlı hale gelmek hiç doğru değil. Daum Alex'in oynamadığı ya da düşük performans gösterdiği maçlarda hiç bir şekilde alnernatif bir oyun planı ya da oyuncu kullanamadı. Emre'nin de sakatlığıyla birlikte Fenerbahçe ilk yarının sonlarına doğru iyice sendeledi.

Bu sözü Daum söylememiştir ama ben söylemek isterim: Hakikaten arkadaşlar! Alex her maçı çeviremez. Biraz daha istek, biraz daha futbol lütfen!

Galibiyeti Armağan Etmek...


Çok kritik bir maç oynadı Trabzonspor, Eskişehirspor ile. 18 puandaydılar, oynadıkları 12 maçın yalnızca 4 tanesini kazanabilmişlerdi. (Hükmen kazanılan Ankaraspor maçını hariç) Alınan 5 mağlubiyetin yanında, teknik direktörün işine son verilmesi ve 5 oyuncunun kadro dışı bırakılması içeride yaşanan kaosu özetliyordu.

Eskişehirspor'u rahat bir oyunla yendi Trabzonspor. Son dakikalara doğru Onur acemi bir gol yemese farkı daha da arttırabilirlerdi ancak rölanti sayılabilecek bir tempoda rahat bir galibiyet aldı bordo mavili takım.

Maçtan sonra röportajları izliyordum gözüme Selçuk İnan takıldı. Efendi adamdır, takım oyuncusudur. Etliye sütlüye pek karışmaz sadece verilen işi yapmak ister sahada ancak sahadaki karakterinin saha dışından farklı olduğunu gördük genç futbolcunun. Aslında açıklamaları son derece doğru ve yerindeydi. Benim de savunduğum gibi kadro dışı bırakılan 5 futbolcunun neden kadro dışı bırakıldığını anlamamıştı. LigTv mikrofonlarında galibiyeti kadro dışı bırakılan arkadaşlarına armağan etti. Arkadaşlarının gözünde bir numara daha büyümüştür belki ama yönetimin gözünde Selçuk'un uyarılması gerekiyor gibi geldi bana. Herkes kendi işini yapmalı, kendi işini düşünmeli, en azından basının karşısında kurulan cümlelerin iyi seçilmesi gerekiyor. Haklı olsan bile...

Beşiktaş Fırtınası...


Bugünlerde en çok konuşulan şey Beşiktaş'ın hükmen kazandığı Ankaraspor maçıda dahil olmak üzere ligde oynadığı son sekiz maçın tamamını kazanıp 24 puan toplaması ve ligin henüz altıncı haftasında 12'şer puan geriye düştüğü Galatasaray'ın önüne geçip, Fenerbahçe'nin de 1 puan arkasına gelmesi. Öncelikle Beşiktaş'ın sekiz maçlık serisini listelemek isterim:

Ankaraspor - Beşiktaş: 0-3 (Hükmen)
Beşiktaş - Denizlispor: 1-0 (Tabata)
Beşiktaş - Kasımpaşa: 2-1 (Nihat, Bobo)
Eskişehirspor - Beşiktaş: 0-1 (Ekrem)
Beşiktaş - Ankaragücü: 1-0 (İsmail)
Trabzonspor - Beşiktaş: 0-2 (Ernst, Bobo)
Beşiktaş - Fenerbahçe: 3-0 (Fink, Bobo, Uğur)
Sivasspor - Beşiktaş: 0-1 (Bobo)

Ankaraspor maçını dışarıda bırakırsak yedi maçta atılan toplam 11 gol ve karşılığında kalesinde gördüğü yalnızca bir gol var Beşiktaş'ın. Arada Wolfsburg'a kendi sahasında 3-0 kaybettiği ve ardından deplasmanda Manchester United'ı 1-0 mağlup ettiği maçlarda var siyah beyazlı takımın. Bu seri için ''tesadüf'', ''kısmet'' ya da ''bal'' gibi sıfatlar kullanmak biraz ayıp olur. Toplam 24 puan geriden gelip daha devre bitmeden ligin zirvesine gelmek ve yarışa yeniden dahil olmak öyle her babayiğidin harcı değil. Peki Beşiktaş'ın bu başarısındaki temel faktörler neler?

1- Matteo Ferrari: Hiç abartmadan ve tüm samimiyetimle söylüyorum; futbol izlemeye başladığımdan beridir ligimizde oynayan en iyi defans oyuncusuna sahip Beşiktaş. Matteo Ferrari bir stoperin ne yapması ve ne yapmaması gerektiği hakkında o kadar engin bilgiye sahip ki, O'nu izlediğim her maçta hayretim bir kat daha artıyor. Ferrari, Beşiktaş'ın belki de son yirmi yılda yaptığı en iyi transfer. Özellikle yakalanan bu seride hem tecrübesi hem de oyun anlayışıyla Beşiktaş'a tam anlamıyla ''çağ atlattı'' İtalyan oyuncu. Ben futbolcunun bu performansını devam ettirmesi halinde İtalya'nın Dünya Kupası kadrosunda da kendisine yer bulacağını düşünüyorum. Zaten mili takım scoutları Manchester United maçını izledilerse Ferrari'nin yanına bir ''tik'' atmışlardır eminim.

2- Bobo: Gidecek mi kalacak mı diye papatya fallarının açıldığı genç Brezilyalı kafasını biraz futbola verince neler yapabileceğini yine gösterdi. Atılan 11 golün dördüne imza koyan ve Beşiktaş'ın forveti kim olmalı sorusuna ''sert'' bir cevap veren Bobo, yakalan bu ivmenin baş aktörlerinden birisi oldu.

3- Savunma anlayışı: Şu ana kadar oynadığı 13+1 lig maçında yalnızca 6 gol yiyen bir takımdan bahsediyoruz. Kalede Rüştü Reçber ilk tercih doğal olarak. Savunmanın sağında sezon başında İbrahim Toraman'ın sakatlığı yüzünden İbrahim Kaş ile oynayan bu bölgeyi rakipler için ''madene'' çeviren Mustafa Denizli, Toraman'ın dönüşüyle birlikte o bölgeyi emniyete almış oldu. Stoperde Sivok ve Ferrari'nin yakaladığı uyumun yanısıra, sol bekte İbrahim Üzülmez'in giderek artan performansının yanında neredeyse dönüşümlü olarak forma giydiği ''çırağı'' İsmail Köybaşı'nın getirdiği dinanizm ve rekabet olgusuyla birlikte Beşiktaş'ın savunma dörtlüsü neredeyse bir ''duvar halini'' almış durumda. Tabi bu duvarı ören iki usta işçiden bahsetmemek olmaz. İki soğukkanlı Alman Ernst ve Fink bu duvarı bir sanatkar inceliğinde örerek savunmanın geçilmezliğini pekiştirmenin yanında attıkları kritik gollerle de takımlarında hayat verdiler. Sivok, Ferrari, Ernst ve Fink bu takımın yediği 6 golü engelleyemediler belki ama beraber oynadıkları maçlarda yakaladıkları uyumla rakip takımlara ''kabus'' yaşatmayı başardılar.

4- Kolej takımı havası: Aslında çok klişe ve bunaltan bir tümcedir ''Kolej Takımı'' ancak Beşiktaş bu günlerde yakaladığı ivmeyi aslında bu tümceye çok yakıştırıyor. Nihat'ın attığı ilk golden sonra tüm takımın O'nu tebrik etmek için sıraya girmesi, Hakan Arıkan'a saha içinde verdikleri destek, Rüştü'yü Manchester United maçından sonra bağırlara basmak Beşiktaş'ın gerçekten ''takım'' olduğu hissini sonuna kadar yaşatıyor. Son Sivasspor maçında golü kutlamak yerine Bobo'nun sakatlığı için ''çırpınan'' futbolcuların hali aslında Beşiktaş'ın nasıl kenetlendiğini gösteriyor bize.

Bu saydığım faktörlere başka faktörler de eklenebilir ancak haddim olmayarak belirtmem lazım ki, Mustafa Denizli yakalan bu ivme de belki de en az katkısı olan isimlerden birisi. Motivasyon konusunda birşey söyleyemeyeceğim ancak sahaya çıkardığı savunma takımları yüzünden yedi maçlık serinin beş maçını ancak tek farkla kazanabilen Beşiktaş'ın daha rahat skorlu sonuçlar almasına bir anlamda engel teşkil etti Mustafa Denizli. Özellikle Manhester United maçında ''kanımı donduran'' tercihlerle sahaya çıkan Mustafa Denizli'ye haketmediği payelerin verilmesine şiddetle karşı çıkıyorum. Trabzonspor maçı da dahil olmak üzere Beşiktaş taraftarlarının hemen her maçı ''dokuz doğurarak'' izlemesi aslında takımın değil Mustafa Hoca'nın gereksiz korkaklığından kaynaklanıyor. Kısaca Beşiktaş'ın yakaladığı bu ivmedeki temel faktörler arasında bana göre Mustafa Denizli'nin çok büyük payı bulunmuyor.

Son olarak eklemek isterim: Hiç kimse Beşiktaş taraftarını gösterdiği tepkiler için eleştirmesin. Beşiktaş yalnızca futbol takımından ibaret değil ve bir spor kulübü ve bir şirket olarak hala kötü yönetiliyor ve Yıldırım Demirören ve ekibinin bir an önce istifa etmesi gerekiyor. Futbol sahasında yakalan başarılar yüzünden sümenaltı edilen gerçeklerin faturasını 2010 Dünya Kupası'na katılamayarak ödeyen Türk Futbol Camiası aslında bu tip olaylara ve hüsranlara hiçte yabancı değil.

Skor Tahmin Oyunu 14. Hafta Sonuçları


BU HAFTA PUANLAR:

BALTHAZAR: 18

TOLGA ŞENER: 16

HAKAN DEMİREL: 5

FARUK TURUTOĞLU: 2

GENEL PUAN DURUMU:

TOLGA ŞENER: 207

HAKAN DEMİREL: 192

FARUK TURUTOĞLU: 146

BALTHAZAR: 136

1000. Post


Her daim ifade ettiğim gibi blog yazmak benim için büyük bir zevk, büyük bir hobi oldu. 14 Temmuz 2008'de bir pazartesi günü yazmaya başladığım bloğumuz 16 ayı geride bıraktı. Bu 16 aya 1000 tane başlık sığdırdım. Dile kolay rakamlardan birisidir 1000. Her zaman yaptım yine yapacağım: İlk kez bloğunu görüp (http://www.standbymeforever.blogspot.com/) yorum yazmaya başladığım, benim üstadım Sevgili Murat Yılmaz'a, yorumları ve fikirleriyle bloğa destek veren Hakan Demirel, Fatih Turutoğlu, Fatih Çimen, Melih Kazdağ, Tolga Şener, Sami Özgür Türer ve düzenli olarak takip ettiğini bildiğim diğer dostlara bloğun devamında ve hazırlanmasında yardımcı oldukları için çok teşekkür ediyorum. Neticede amatör bir hobi olarak hazırlamaya çalıştığım bloğumuzun ilk hedefi güncel kalmak ve yeni yaratıcı fikirlerle (Skor Tahmin Oyunu, Kim Bu Futbolcu vb... ) dostlara biraz da olsa keyifli anlar yaşatabilmek olacak. Herkese çok teşekkür ederim. Sportif Platform'un 1000. postu vatana millete hayırlı olsun!

26 Kasım 2009 Perşembe

Her Yerinizden Öpüyorum!


Bütün gazetelerin ve medyanın göklere çıkarıp, dün ''tu kaka'' diyenlerin bugün dahi ilan ettiği Mustafa Denizli sahaya öyle bir takımla çıktı ki, Manchester Unitedlı ''bebelerin'' maçı kazanması için oluşabilecek en iyi siyah beyaz varyasyon sahada yer almış vaziyetteydi.Carling Cup'ta Huddersfield United ile oynayacakmış gibi sahaya çıkan kadroya rağmen, daha maçın başından itibaren geriden Anderson'un olgunlaştırıp, Obertan'ın yetenekli ayaklarına teslim ettiği ataklarla Beşiktaş kalesini ablukaya almaya çalışan ManU'nun karşısına önce Ernst ardından da Ferrari dikildi. Beşiktaş'ın ilk onbirinde ''yarım adet'' bile Bobo'yu besleyebilecek oyuncu olmayınca çoğu zaman üzerine bina dikilecek kadar boş kalabilen ManU savunmasının arasına sızılamadı. Beşiktaş'ın en cesaretli oyuncusu olan Ekrem Dağ'ın anlamsız heyecanı ve savrukluğu yüzünden de birçok atak hiç oluşamadan sonra erdi. Ernst ve Fink'in soğukkanlığında bir üçüncü oyuncuyu orta sahaya koymaya cesaret edemeyen Mustafa Denizli'nin şans melekleri ise tamamen kendisinin yanındaydı. Fink'in denediği bir iki şuttan sonra Tello'nun savurduğu top kalecinin kucağına giderken savunmaya çarpıp yön değiştirince ağlarla buluştu ve Beşiktaş öne geçmeyi başardı. Golden sonra Bobo'nun nefis asistinde Fink şutunu direğin aut tarafından dibine nişanlamasaydı iş belki oracıkta bitebilirdi. Alex Ferguson rotasyonun topuzunu fazla kaçırdığını anlayınca ikinci yarıda oyuna üstüste Owen, Carrick ve Evra'yı sürdü ama iş işten geçmiş gibiydi neredeyse. Hem Toraman hem Tello sakatlanarak oyundan çıkınca maçı ''izleyen'' Mustafa Denizli'nin ekmeğine yağ sürüldü ve düşen orta sahaya Uğur İnceman takviyesi geldi. Maçın sonunu getirmeyi başaran Beşiktaş altın değerinde bir üç puanla sahadan ayrılıp iki hafta sonra oynayacağı CSKA Moskova maçını beklemeye başladı.

Şimdi bir kere şunu belirtmek isterim ki, Mustafa Denizli dahi falan değil. Dünkü maça çıkardığı kadro aslında O'nun ne kadar ''korkak'' olduğunun bir göstergesi. Adını daha önce duymadığımız Manchester Unitedlı oyuncuların karşısına ne kadar savunma oyuncusu varsa dikmek ne kadar yanlışsa, Alex Ferguson'ın maçtan önce ''gençleri oynatacağım'' sözüne rağmen bu korkak anlayışla sahada durmaya çalışmak o derece kötü bir tercih. Ben dün Beşiktaş'ın kazanma ihtimalinin yüksekliğinden bahsederken sahada hiç böyle bir takım hayal etmemiştim. Korkak Mustafa Denizli'nin şansının yardımıyla kazandığı bir maç oldu Manchester United - Beşiktaş maçı. Hepsi bu... Bundan ötesi yok.

Beşiktaş adına maçın birden fazla kahramanı var aslında ama en önemlisi Matteo Ferrari hiç kuşkusuz. Hiç abartmadan söylüyorum, memleket topraklarında gördüğüm en iyi savunma performansını sergiliyor adam. Ben bu kadar sezgileri güçlü, bu kadar ayakta kalabilen ve bu kadar mükemmel kademe anlayışı olan bir futbolcu daha görmedim memlekette. İnsanın 90 dakika boyunca hiç mi konsantrasyonu bozulmaz, hiç mi dağılmaz, şaşılacak bir performans sergiledi İtalyan oyuncu. Fabian Ernst o her zaman bildiğimiz soğukkanlılığıyla tereyağından kıl çeker gibi kazandığı topları hep olumlu kullanmasıyla dikkat çekti. Savunma görevini yaptığı gibi zaman zaman hücuma gidip ''10 numara'' gibi davranmaya çalıştı. Rüştü Reçber son dakikada yaptığı iki insanüstü kurtarışla Beşiktaş'ın skoru korumasını sağlayıp bize eski günlerini hatırlattı. İbrahim Toraman sakatlanıp çıkana kadar çevikliği ve çabukluğu ile Beşiktaş için ne kadar önemli bir oyuncu olduğunu bir kere daha göstermiş oldu. Unutmadan eklemem lazım, Uğur İnceman'nın özgüvenine ve soğukkanlılığına da hayran oldum.

Manchester United'ın en etkili adamı Obertan oldu. O güzel ''kellesiyle(!)'' maç boyu Üzülmez ve Köybaşı'nın savunmaya çalıştığı kanadı hallaç pamuğu gibi attı ancak getirdiği topları ManU oyuncuları değerlendiremedi. Gibson bu takımın oyuncusu değil ve olamayacak gibi duruyordu maç boyunca. Kalecileri Foster'da pek güven veren bir kaleciye benzemiyordu. Wellbeck için ''Yeni Adebayor'' yakıştırmasını yapan İngilizler (spikerin yalancısıyım) mahçup olmuşlardır herhalde dün akşam. Geçen sezon attığı kritik gollerle şampiyonluğa büyük katkı sağlayan İtalyan Macheda ise anlamsız bir kibir içerisinde maç boyunca aldığı tüm topları ezerek, henüz mental olarak ManU kalibresinde olmadığını gösterdi. Bu takımın tek hakimi olan Alex Ferguson'ın kendisiyle maçtan sonra özel(!) bir konuşma yaptığına eminim.

Son olarak değerli spiker kardeşimiz Ertem Şener'e değinmek istiyorum. Maç boyunca ''Biz nefesimizi değil, nefesimiz bizi tuttu adeta'', ''Ekrem adeta Beşiktaş'ın gizli öznesi'', ''İbrahim Kaş yaparken göz çıkaracaktı'' gibi özlü sözleriyle beni benden almışken maçın sonlarında Rüştü için söylediği ''Rüştü ellerinden öpüyorum'' lafının ardından bir süre algılayamadığım ''Heryerinden öpüyorum heryerinden!'' tümcesiyle de yıllar boyu unutulmayacak bir kalıbı futbolumuza kazandırmıştır. Bununla ilgili söylenmesi gereken bir iki söz daha var ama blogta olmaz! Türkiye'nin Avrupa çapında temsil edildiği en önemli organizasyonun en önemli maçını Ercan Taner, Murat Kosova, Okay Karacan, bunları geçtim, Melih Gümüşbıçak ve Şendil bile varken Ertem Şener'in anlatması Türkiye'nin talihsizliğiydi. Emre Tilev, Ertem Şener, Sabri Ugan ve İlker Yasin gibi muhteşem yeteneklerle bezenmiş üstün spor spikerlerini(!) kadrosunda bulunduran Doğan Medya Grubu'nu her yerinden öpüyorum! Devre arasındaki ihaleyle birlikte Süper Lig'in yayın haklarının D-Smart'a geçmesi spikerleri sayesinde en büyük korkularımdan birisi oldu maalesef!

25 Kasım 2009 Çarşamba

Skor Tahmin Oyunu 14. Hafta Tahminleri


TAHMİN EDİLECEK KARŞILAŞMALAR:

BURSASPOR - GALATASARAY

FENERBAHÇE - KASIMPAŞA

TRABZONSPOR - ESKİŞEHİRSPOR

SİVASSPOR - BEŞİKTAŞ

Kırmızı Kart Cezalıları:

Fenerbahçe: Colin Kazım Richards
Eskişehirspor: Doğa Kaya

Galibiyet Uzak İhtimal Değil (Volume II)


Beşiktaş'ın İngiltere deplasmanları tam bir kabus aslında. Leeds United'tan 6 ve Liverpool'dan 8 gol yemişliği var tek seferde. Şimdi bu iki takımdan daha da büyük bir takım ile oynayacaklar. Ayrıca Şampiyonlar Ligi serüveni boyunca oynadığı dört maçtan yalnızca bir puan çıkarabilmiş ve kendi sahasında oynadığı iki maçı da kaybedip gol bile atamamış kötü bir grafiği var siyah beyazlıların.

Yukarıdaki tablo ne kadar ''vahim'' gözükse de aslında durum o kadar da kötü değil. Manchester United gruptan çıkmayı geçen hafta garanti altına aldığı için, bu maça yedek ağırlıklı bir kadroyla çıkacak. Bu eldeki ilk avantaj. Maça da öyle çok fazla asılacaklarını söylemek doğal olarak zor olur. Ayrıca Beşiktaş'ın yükselen form grafiği ve ''dillere destan'' savunması Manchester United karşısındaki Beşiktaş'tan bir sürpriz beklentisi içine sokuyor beni. Belki delilik ama bugün İddaa kuponuma da Beşiktaş'ı 7.50'lik oranıyla işaretleyiverdim. Beşiktaş'ın muhtemel kadrosu içerisinde Rüştü, Sivok, Ferrari, Toraman, Ernst, Fink ve Ekrem'in yeri garanti eğer Mustafa Denizli'nin aklında başka birşey yoksa. Yusuf, Tabata, Nobre, Bobo, Tello, Üzülmez, İsmail Köybaşı ve Uğur İnceman kalan 3 mevkii için adaylar ve bence bunların içinde forvette Bobo, sol bekte İsmail ve ofansif orta saha mevkisinde Tabata'nın oynaması gerekir. İçimden bir ses ise sol bekte Üzülmez'in, orta sahada ise Yusuf'un şans bulacağını söylüyor.

Ben bu akşam Beşiktaş'ı Manchester United karşısında aynen son oynadıkları Wolfsburg maçındaki gibi galibiyet alabilecek durumda görüyorum. Beraberliğe oynamak çözüm olmaz, kontrollü ama 3 puanı düşünen, arzulayan ve bunu almak için gerekli mücadeleyi gösteren bir Beşiktaş, Manchester United'a boyun eğmeyecektir. Beşiktaş'a bu kritik karşılaşma öncesinde başarılar dilerim. Galatasaray ve Fenerbahçe'nin yanına üçüncü bir takımımızı Avrupa Ligi için gönderebilir miyizi bu akşam göreceğiz kanaatimce.