26 Kasım 2010 Cuma

Gerekeni Yapmak

Bursaspor küme düştüğü sezon televizyon kanallarını gezerken, bir abi çarpmıştı gözüme. Son hafta maçını oynadıktan sonra takım otobüsünün yanında Olay Tv'ye röportaj veriyordu. Gerçi pek veriyordu denmez çünkü gözyaşı ve hıçkırık tufanı arasında bir iki şey söylemeyi başarabilmişti ancak. Bu abiyi daha önce Olay Tv'nin spor programlarında görmüştüm. Yanılmıyorsam Yeni Asır gazetesinin spor yazarıydı. Sadece Bursaspor ile ilgili değil, genel lig hakkında bir sürü doğru tespiti vardı. Neyse... O röportajdan sonra, Olay Tv'nin merkez stüdyosuna dönülmüş ve kıpkırmızı birkaç tane surat görmüştüm. Herkes şoktaydı. Bir iki kelimeyi bir araya getirip sağlıklı cümleler kurmaya çalışıyorlardı. Beni en çok etkileyen cümleyi ise programın moderatörü kurmuştu: ''Evet sevgili seyirciler önümüzdeki sezon Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Trabzonspor ile değil; Türk Telekom PTT ve Giresunspor gibi takımlar yer alacak Bursaspor'un fikstüründe.''

Bu olayın üzerinden bayağı bir yıl geçti. Bursaspor İkinci Lig'de bir sezon bekledikten sonra Süper Lig'e yeniden döndü ve kalıcı olmayı başardı. Ertuğrul Sağlam'ın teknik direktörlüğünde geçen sezon şampiyon oldu ve takımını çok seven Bursa Şehri adeta kendinden geçti. Şampiyonluğun yanında Şampiyonlar Ligi'nde mücadele edecek olmakta onlar için ayrı bir ''sarhoşluk'' sebebiydi. Yalnız madalyonun öbür yüzünde işler biraz karışıktı. Kulüp ciddi bir borç batağının içerisine girmiş ve neredeyse sezon başından beri futbolcuların alacaklarını dahi ödeyememişti. Hem şampiyonluk, hem Şampiyonlar Ligi'nde oynayacak olmak, Başkan İbrahim Yazıcı için zor bir karar arefesi demekti aslında. Geçen sezon ligi başarıyla götüren kadroyu bozmadan, bir iki takviye yapmak istiyorlardı ve Şampiyonlar Ligi'nde oynayacak olan takıma yapılacak takviyeler için genel olarak ''yıldız'' beklentisi vardı. Pek öyle olmadı. İbrahim Yazıcı borç ödemeyi seçti. Kulübün borçları birer birer kapatıldı ve bonservisi olmadan Fenerbahçe'den Wederson da Silva transfer edildi. Arkasından Insua, Nunez ve Svensson transferleri geldi. Batalla ise birlikte takımdaki Arjantinli oyuncu sayısı üçe çıkmıştı. Romen Kirita, Bulgar Ivankov gibi Şampiyonlar Ligi seviyesi için vasat sayılabilecek oyuncularla birlikte macera başladı. Kendi sahasında Valencia'ya 4-0 mağlup olan takım için genel olarak kamuoyunda ''tecrübesiz'' sıfatı kullanılırken Başkan İbrahim Yazıcı ise ''mağlubiyet olur ama 4 gol yakışık almadı, bu olmadı'' gibi açıklamalar yaptı. Arkasından Ibrox'ta Şampiyonlar Ligi'ndeki belki de en iyi maçını oynayan Bursaspor yine de Rangers'a 1-0 mağlup olmaktan kurtulamadı. Arkasından iki Manchester United maçı da kaybedildi. (1-0, 0-3) Ligi herşeye rağmen iyi götüren takım Şampiyonlar Ligi'nde bırakın puan almayı gol atmayı bile başaramadı. Aslında bu gidişat yavaş yavaş lige yansımaya da başladı. İlk altı haftada tulum çıkaran takım, arkasından oynadığı maçlarda sendelemeye başladı. Bir ara 6 puan öne fırladığı zirve yarışında 4 puan kadar geriye düştü. Son oynanacak olan Valencia maçı için hedefler yine bitmemişti. 5 puanlı Rangers, kendi sahasında Manchester United'a kaybedecek, Bursaspor deplasmanda işi nispeten garantiye almış olan Valencia'yı mağlup edip, Europa League için Rangers ile hem de kendi sahasında kapışacaktı.

Sercan'ın, Turgay'ın kaçırdığı gollerle başlayan maç kendileri için yine kötü gitti. Aduriz, Soldado derken, devreye 4-0 mağlup girdi. İkinci yarıda da gollere engel olamadılar. Beşinci golü yediler. Herkes birbirine ''acaba Beşiktaş'ın rekorunu kıracaklar mı?'' diye sormaya başladı. O arada oyuna sonradan giren ve bana göre Bursaspor'un A takım kadrosunun en iyi oyuncusu olan Batalla, Bursaspor'un Şampiyonlar Ligi'ndeki ilk golünü atarak tarihe geçti. En azından gol atamama baskısı ortadan kalktı. Turgay Bahadır'ın golden sonra Batalla'yı kutlama şekli, bu baskının nasıl bir stres meydana getirdiğini gösteren önemli bir veridir aslında. Netice itibariyle Bursaspor bir gol daha yiyerek maçı 6-1 kaybetti.

5 maçta yediği 15 golle, maç başına ortalama üç gol yiyen bir takım haline gelen Bursaspor (hafife almayın, bu ortalamayı ligde tutturan bir takımın sezon sonunda yiyeceği gol sayısı 102 olur ve de bu bir rekor olarak tarihe geçer) gerek tecrübesizliğinin, gerek şanssızlığının, gerekse beceriksizliğinin kurbanı olarak Şampiyonlar Ligi içinde tam bir averaj takımına dönüştü. Maçtan sonraki basın toplantısında hırsına yenik düşen Ertuğrul Sağlam ortada bir fatura olduğunu ve bu faturayı sadece kendisinin ödeyeceğini söyledi. Daha da ötesi gerekeni hemen yapacağından bahsetti. Bunlardan öte söylediği bir iki söz dikkatimi çekti aslında. ''Kimsenin endişelenmemesi gerektiğini'' özellikle vurguladı. Ben bu sözün özellikle başkana söylendiğini tahmin ediyorum. Başkan'ın daha ilk maçtan bu yana başlayan rahatsızlığı belki de basın toplantısından önce bir isyana dönüştü ve Ertuğrul Sağlam istifa noktasına geldi.

Bu noktada bana göre Ertuğrul Sağlam en suçsuz adam. Eğer bir fatura varsa ortada, ödemesi gereken kişi de İbrahim Yazıcı'nın ta kendisi. Sezon bittikten sonra akılları ve ruhları İstanbul'a uçan oyuncularını takımda tutmayı meziyet saydı. Minimum 7, 8 milyon euro civarı elden çıkarabileceği oyuncuları takımda barındırarak, kimyayı bozdu. Zaten şımarmaya meyilli olan Sercan ve Volkan'ın bu sezonki durumları ortada. Sercan zaten bana göre hiç bir zaman iyi bir futbolcu olamadı da, Volkan'da beklentilerin çok uzağında kaldı. Nunez ve Svensson takımın kadrolu yedekleri oldular. Insua ise bal yapmayan arı misali olsa da, hırsıyla onbire girdi ama bu kez Batalla dışarıda kaldı. Ibrox'un, Old Trafford'un, Mestella'nın atmosferini kaldıramayan takım, iç sahada da maç kazanamayınca, özgüven sorunu başgösterdi ve Valencia maçının ardından İspanyol gazetelerinin manşetlerine ''Bu ne biçim Türkiye şampiyonu'' başlıkları çıktı.

Bursaspor'un önünde çok kritik iki maç var. Birisi bu hafta iç sahada Kayserispor ile, diğeri ise bir hafta sonra dış sahada Beşiktaş ile. Sonrasında yerlerde sürünen prestiji biraz da olsa ayağa kaldırmak için oynanacak olan Rangers maçı var. Bu maçların sonuna kadar tahminimce Ertuğrul Sağlam takımın başında olur ancak mental olarak ayağa kalkamazlarsa Sağlam istifa edecek gibi duruyor. Daha dört beş ay önce ''Devrim'' isimli kitaba imza atan hocanın kaderi Beşiktaş'ta olduğu gibi yine bir Avrupa macerasının ardından sallantıya girdi. Düzgün transferler yapamayan, ruhu uçmuş oyuncuları takımda tutan başkan yine ''efsane başkan'' olacak, kısıtlı imkanlarıyla tarih yazan hoca ise Bursaspor için ''tarih'' olacak öyle mi? İhtimali bile enteresan, düşündürücü ve korkutucu...

Hiç yorum yok: