7 Şubat 2011 Pazartesi

Umutlara Bir Törpü Daha...

Ligin ilk yarısının son maçında Karabükspor'u son on dakikaya sıkıştırdığı üç golle mağlup eden Trabzonspor, devreyi en yakın rakibi Bursaspor'un 5, Fenerbahçe'nin 9 puan önünde kapatmıştı. Toz pembe görünen ve taraftarı şampiyonluk için iyiden iyiye havaya sokan tablo, yeni yılla birlikte birdenbire koyulaştı ve son Medical Park Antalyaspor beraberliğinden sonra, iyice siyaha doğru dönmeye başladı.

Sezonun ikinci yarısına kendi sahasında aldığı Ankaragücü beraberliği ile giren bordo mavili takım, ardından Ziraat Türkiye Kupası B Grubu son maçında Beşiktaş'a deplasmanda 2-1 mağlup olarak bu kupadan elendi, sonrasında ligde hayati önem taşıyan ve bir nevi Trabzonspor'un ''set sayısı'' attığı maçta Fenerbahçe, Trabzonspor'u 2-0 mağlup edip ''servisi kırınca'' lig yarışı yeniden kızıştı. Antalyaspor maçı, Trabzonspor için rakiplerinin de kazanmasıyla hem iki kat önem kazandı, hem de stresi biraz daha arttırdı.

Maçın daha başında Engin Baytar'ın girdiği net pozisyon ile beraber Trabzonspor oyunu rakip yarı alana yıkan takım oldu. Glowacki'nin kart cezası ve Egemen'in sakatlığında, stoper rotasyonunun 3. ve 4. adamı konumunda bulunan Giray ve Mustafa'nın forma giydiği takımda, Fenerbahçe maçından farklı olarak yalnızca ''takımın günah keçisi'' Yattara kulübeye çekildi. İlk yirmi dakikalık tempo, gol için yeterli bir dinamik sağlasa da, gol gelmeyince önce tribünlerde, ardından da sahadaki futbolcularda tedirginlik baş gösterdi. Antalyaspor'da ilk hızı kestikten sonra yavaş yavaş gol için rakip yarı alana hücum girişimlerine başladı. Özellikle Tita'nı ortaya çevirdiği sert topta Ali Turan'ın vuruşuna kendisini siper eden Giray ve Onur çok önemli bir pozisyonda rakibe gol şansı vermedi. Devrenin sonuna doğru ilk yirmi dakikadaki tempoyu yeniden yakalamayı başaran Trabzonspor, kaleye 35-40 metre civarı bir sürü duran top kazanmış olsa da, buralardan kullanılan serbest vuruşlardan da beklenen gol bir türlü gelmedi.

İkinci yarıda aslında ilk yarının kopyası gibi oldu ancak bu kez artan stres, gol pozisyonlarını biraz daha azalttı. Özellikle final pası sıkıntısını çokça çeken bordo mavili takım, oyunu sürekli rakip yarı sahada oynasa da, istediği, arzuladığı golü bir türlü bulamadı. Yetmişlere yaklaşılırken Şenol Güneş yavaş yavaş hamlelerini yapmaya başladı. İlk önce aslında fena oynamayan Engin Baytar'ı kenara çekip, yerine Alanzinho'yu sahaya gönderen Şenol Güneş, sonrasında Burak - Yattara, ve oyunun sonlarında Colman - Pawel Brozek değişiklerini yapıp, hem forveti çiftledi, hem de nispeten orta sahayı oyundan düşürmemiş oldu. Antalyaspor'da ise Beşiktaş altyapısından yetişme Kenan Özer'in oyuna girişinden sona belirli bir hareketlenme gözlendi. Kenan'ın kendisine göre sol kanattan getirdiği iki kez Trabzonspor kalesini yokladığı, bir kez de ezdiği toplarla galibiyete yaklaştığı maçın neticesi ilk yarıda Antalya'da oynanan maçtaki gibi 0-0 oldu.

Ligin ikinci yarısında oynadığı 3 lig maçında 1 gol atıp, 3 gol yiyen Trabzonspor'un Egemen'siz defansı ciddi çatırdamalar gösteriyor hiç kuşkusuz. Onur'un ekstra performansları sayesinde daha fazla gol yemekten kurtuluyor bordo mavili takım. Ön taraf her geçen maç biraz daha etkisiz kalıyor. O ilk yarıda gördüğümüz sabırlı ve netice endeksli müthiş pas trafiğinden eser kalmamış vaziyette. Özellikle Antalyaspor maçının neredeyse son yirmi dakikasını doldur boşaltla geçirdi Trabzonspor. Hücumdaki çeşitlilik azaldıkça, golden uzaklaşmak çok doğal.

Tek tek oyuncu performanslarına bakarsak, yine doğru bildiğim şeyleri söylemeden geçmemek lazım. Birincisi her ne yaparsa yapsın, Burak Yılmaz bu takımın futbolcusu değil maalesef. Maça nispeten iyi başlasa da, bir futbolcunun kafasında sürekli ''nasıl hakemi aldatırım, nasıl faul kazanırım, nasıl penaltı yaptırırım'' düşünceleri dolaştığı sürece zaten başarılı olması çok zor. İlk yarıda attığı 9 gol benim için çok önemli değil. Biz 16 attığı sezonlarda Umut Bulut'u eleştiren adamlarız. Kaldı ki bu aralar Umut, pozisyona girmekte dahi zorlanıyor. Jaja kariyerini neden bir üst seviyeye taşıyamadığını Trabzonspor'da da göstermeye devam ediyor. Evet top ayağına çok yakışıyor, evet bileklerine çok hakim, evet sanki her topu alışında bizi ayağa kaldıracak tarzda hareketleri var ancak maalesef hepsi bu. Herşeyden önce 'team-work'' olarak çok zayıf. Takımla bir türlü anlaşamıyor. Ne istediği yerlerde top alabiliyor, ne istediği yerlere top atabiliyor. Maç boyunca tek olumlu hareketi, Ömer'in çıkardığı frikik oldu. Onbir başlaması hocanın tercihi ki, zaten onbir başlamasa çok sorun çıkaracak bir yapıya da sahip. Tipik bir Brezilyalı kendisi ancak 90 dakika sahada kalması büyük hata oluyor. Yani Jaja sahadayken, Engin Baytar'ın oyundan alınması doğru olmuyor. Yattara, 80 dakika kenarda oturuyor, yerine Burak o kadar dakika ömür törpülüyor ve Yattara'dan 10 dakikada kilit açması bekleniyor. Özellikle iç saha maçlarında Yattara bu takımın olmazsa olmazı. Bunu daha önce defalarca ispatladı. Kilitlenen çok maçı açtı. Şimdi bakıyorum maç boyunca duran top hariç sağ kanattan ceza alanına bir tane ama bir tane orta gelmiyor. Burak'ın içeriye devrildiği pozisyonlarda, Serkan Balcı etkili oluyor ama Serkan'ın da teknik kapasitesi bir yere kadar. Bir futbolcudan bir maç içerisinde kaç kez 50-60 metre depar atıp, sağlıklı toplar çıkarmasını bekleyebilirsiniz. Daniel Alves bu beklentiyi karşılayabildiği için çuval dolusu paraya, Sevilla'dan Barcelona'ya transfer oluyor. Dolayısıyla özellikle pas trafiğinin kesildiği maçlarda, işin bireysel yeteneğe kaldığı zamanlarda, Yattara'ya çok ihtiyaç oluyor. Fenerbahçe'nin Alex'siz ve Alex'li hallerini bir kıyaslayın bakalım ne göreceksiniz? Takımın dün bana göre en iyisi olan Selçuk İnan elinden gelen herşeyi yapmasına rağmen takımına gol attırma başarısını gösteremedi ancak saha içi liderliğini dibine kadar yaptı. Tempoyu ayarlamayı da başardı, vites yükseltmeyi de. Gerçekten de takımın Xavi'si konumunda. Takımın Iniesta'sı olan Colman ise hala kendine gelemedi. Alternatifsizlikten midir, yoksa başka bir sebebi mi var bilemiyorum ama, Colman'ın durumu hiç iyi değil. Cale, elinden geleni yapıyor, mücadele ediyor ancak hep belli bir yere kadar. Bu hafta cezalı ve muhtemelen yeribe Piotr Brozek oynayacak. Umarım Pawel'in yanında ''bonus'' olarak gelen Piotr, beklentilere cevap verebilir. Tabi Pawel'den de bahsetmemek olmaz. Ankaragücü maçında tribünde oturan, Beşiktaş maçında onbir olan, Fenerbahçe maçında hiç süre alamayan ve bu maçta son 5 dakikada oyuna dahil olan Pawel Brozek tahminimce sudan çıkmış balığa dönmüştür. İlk başlarda hazır değil densede, geleli bir ayı aşkın zaman geçen, Pawel'in de artık sırasının geldiğini düşünüyorum.

Takımda nefes alması gereken oyuncular var. Burak, Jaja, Colman, Cale ve Umut gibi. Her futbolcudan, her maçta aynı performansı beklemek gülünç olur. Doğru oyuncuları, doğru zamanlarda oynatmak gerekir. Alanzinho'nun, Yattara'nın, Brozek kardeşlerin de sırası geldi bence. Şenol Hoca'nın takıma nefes aldırmak için biraz daha geniş alternatiflere yer vermesi gerekiyor gibi geliyor bana.

Antalyaspor ise gücü oranında etkili olmaya çalıştı. Eski Trabzonsporlu Mehmet Yılmaz, kötü bir günündeydi. Neredeyse hiç etkili olamadı. Tita takımın en çalışkanlarındandı. Savunmada, Galatasaray'dan teneke bağlanarak gönderilen Ali Turan müdaheleleriyle takımın en iyisiydi. Oyuna sonradan giren Kenan Özer'i çok beğendim. Dikine oynayabilen, özgüveni yüksek, ayağına hakim bir oyuncu. Maçın sonlarına doğru yıpranmış Serkan'ı bir hayli zorladı. Özellikle son dakikalarda attığı ve Onur'un kurtardığı bir şut vardı ki, herhalde o klasta bir şutu Türkiye'de ancak Onur bu kadar güzel çıkarabilirdi. Kenarda Mehmet Özdilek ''çıkın'' diye kendini parçalasa da, psikolojik olarak geriye yaslanan takım, Trabzonspor tüm riskleri aldığı esnada, kontraatak şanslarını kullanamayarak belki de olası bir galibiyetten oldu.

Trabzonspor - Antalyaspor maçının ardından lig yarışı yeniden başladı. Artık Trabzonpor ve Bursaspor puan puana geldiler. Fenerbahçe ise hemen enselerinde. 'Los Galacticos Beşiktaş'' eğer sürpriz puanlar kaybetmeseydi, ucundan kıyısından kendisini yarışın içinde bulabilirdi. Ha unutmadan belirteyim, Şota'nın takımı da Fenerbahçe'nin 3, Trabzonspor ve Bursaspor'un 5 puan arkasında ''yavaş yavaş'' yarışa yeniden dahil oldu. Belirtmekte fayda var. Özellikle 20. haftanın ardından ''3 takımlı yarış'' diyen adamı Allah çarpar! Şansal Büyüka ve Mustafa Denizli ikilisi 12 puan gerideki Beşiktaş'ı yarışın içine sokarken, Kayserispor'dan bahsetmiyorlardı. Şimdi bahsetsinler. Marka değeri falan!..

Hiç yorum yok: