25 Ekim 2010 Pazartesi

Kaderden Kaçış...

2-1
1-0
6-0
2-1
1-0
4-0
2-1
2-0
4-1
3-1

Korkunç bir istatistik iki ezeli rakip için. Son 10 Şükrü Saraçoğlu Stadyumu maçında Fenerbahçe'nin 10 galibiyeti bulunuyordu. Toplam 27 gol atmış ve ezeli rakibinden sadece 5 gol yemişti. Psikolojik üstünlük tavan yapmış durumda iken, Galatasaray bu sezon 8 haftanın yarısını mağlup kapatmış ve ligde dokuzunculuğa demir atmıştı. Son maçında kendi sahasında Ankaragücü'nden 4 gol yemiş, Frank Rijkaard ile yolları ayırdıktan sonra binbir türlü komedinin içinden Georghe Hagi ve Tugay Kerimoğlu çıkmış, pazar günü oynanacak maç için Galatasaray'ın A Takımı idmanlara perşembe günü başlamıştı. Milan Baros, Harry Kewell, Arda Turan ve Ufuk Ceylan gibi as oyuncular sakatlık ve ceza yüzünden bu maçta Fenerbahçe'ye karşı forma giyemeyecekti.

10 yılın getirdiği psikolojik sıkıntı, hoca değişimi ve yaşanan kaos, ligdeki hassas durum, as oyuncuların yokluğu vs... Bir ezeli rakip için karşısındaki rakibine yenilmesi adına oluşabilecek hemen hemen tüm şartlar oluşmuştu Fenerbahçe - Galatasaray maçından önce. Fenerbahçe'nin durumu ise rakibine oranla ''kötünün iyisiydi''. Ligdeki konum biraz daha iyi olsa da, sezon başında Galatasaray gibi Fenerbahçe'de Avrupa Kupaları'ndan sürpriz bir biçimde elenmiş ve tamamen lige konsantre olmuştu.

Fenerbahçe bilinen düzeninden mecburi bir değişikliğe gitmiş ve sakat Özer'in yerine Alex'i sahaya sürmüştü. Galatasaray'da ise Ufuk'un cezasında Aykut sahada yer alırken, savunmanın sağına Sabri, soluna Insua'nın yerine Hakan Balta geçmiş, stoper mevkiini ise Servet ile Neill korumaya hazırlanıyordu. Tam üç defansif orta saha ile sahaya çıkan Hagi'nin takımında (Cana, Ayhan, Sarp) sağ kanatta Elano Blumer, sol kanada yakın Misimovic ve forvette kanattan bozma Pino görev aldı.

Kadrolara baktığımızda Galatasaray'ın Kadıköy'e ''hiç olmazsa bir puan'' için geldiği her halinden belliydi ancak maçın başlamasıyla işin rengi değişti. Alanı iyi daraltan, ön alanda baskı yapan Galatasaray, rakibinin organize olarak hücuma çıkmasını engellediği gibi, düzgün ara toplarıyla da Pino'yu pozisyonlara sokmaya başladı. Sadece ilk yarıda kaleye 4 şut atan Kolombiyalı oyuncu, rakip savunmayı bir hayli hırpalarken, Elano'nun performansı da son derece iyi oldu. Formda Issiar Dia'yı iyi kilitleyen Hakan Balta'nın yanında, Niang'a tabir-i caizse ''adım attırmayan'' Servet, takımları adına ilk yarının yıldızları oldular. Misimovic etkisiz kalsa da, zaman zaman Mustafa Sarp ve zaman zaman Elano ile ceza alanı çevresinde pozisyon kovalayan Galatasaray, özellikle ilk yarım saatte ve genel olarak ilk yarıda oyuna istediği şekli veren taraf gibi göründü. Markaj ve alan daraltmayla birlikte iyice silinen Alex'ten ve kanatların kapanmasıyla Dia ve Stoch'tan istediği verimi alamayan sarı lacivertli takımda iş biraz duran toplara, biraz da bireysel yeteneklere kaldı. Fenerbahçe taraftarının çoğunluğu ikinci yarıya başlarken Aykut Kocaman'dan bir Alex - Semih değişikliği bekledi ancak bu değişiklik ancak maçın 70. dakikasında gerçekleşti. Bahsettiğim bireysel performansı sergileyip, kaleciyle burun buruna kalan Niang, ikinci yarının başlarında ki pozisyonu golle sonuçlandırabilse belki de çok daha farklı bir ikinci yarıdan bahsedebilirdik ancak gol gelmedikçe, Fenerbahçe'nin stresi, Galatasaray'ın ise direnci arttı. Maçın kader anlarından birinde Neill'in net sarı kartlık pozisyonunu pas geçen hakem, (her ne kadar Marcus Merk maçın kaderine etki etmedi desede) maçın kaderine etki eden en büyük hatayı yapmış oldu. Sonuçta 10 yıllık gelenek bu kez bozuldu ve Galatasaray ''hiç olmazsa bir puanı'' Kadıköy'den çıkardı.

Aykut Kocaman'ın Brezilyalıları ''aforoz'' eden girişimini halen büyük bir saygıyla izlemekteyim. Sistemi, ekolü ve yapıyı yavaş yavaş, sindire sindire değiştiriyor Aykut Hoca. Emre'nin takımdaki liderlik vasfı artık iyice oturdu. Dia, Stoch ve Niang gayet olumlu transferler olduklarını zaten belli ediyorlar. Yobo maçın en iyi adamlarından birisiydi ve bonservisi için Fenerbahçe'nin acilen hamle yapması lazım. Genel yapısıyla Fenerbahçe belki Galatasaray'ı yenemeyip, uzun bir geleneğe son verdi ama Aykut Kocaman'ın temellerini attığı oluşumun sonuna kadar arkasında olduğunu belirtmem lazım.

Galatasaray ise Hagi ve Tugay değişikliği ile en azından günü kurtarmış oldu. Fenerbahçe'ye yenilmediler ve bu bile başlı başına bir motivasyon kaynağı oldu. Futbolcuların ve taraftarın yaptığı sevinç gösterileri yaşadıkları psikolojinin açığa vurulmasından başka birşey değildi. Yalnızca 9 haftası geride kalan ligde, liderin 10 puan gerisinde olmaları çok büyük bir dezavantaj sayılmamalı. ''Sabotajcılarında'' katkısıyla ligi yine kovalayacaklarından şüphem yok. Yalnız çok kritik bir Trabzonspor maçı oynayacaklar iki hafta sonra, eğer o maçı kaybederlerlerse, şampiyonluk yarışına bence 11. haftada havlu atmış olurlar.

Maalesef Türkiye'de cesaretle maç yönetecek, gördüğünü çalacak, eyyam yapmayacak, idare etmeyecek hakem sayımız, bir ya da ikiyi geçmiyor. Dün akşam maçı yöneten Bülent Yıldırım'da aman etliye sütlüye karışmayayım diye göz göre göre Neill'ı oyundan atamadı. Sarı kartlarında standart yoktu, tek amacı 90 dakikayı sağ salim bitirebilmekti. Ben hakemi beğenmediğimi söyleyebilirim. Sadece cesur olsa dahi bana yeterdi.

Fenerbahçe'de, Galatasaray'da sıkıntılı bir süreçten geçiyor. İki takımında yapması gerekenler ve yapmaması gerekenler var. Fenerbahçe'nin attığı temelleri daha önce de belirttiğim gibi çok olumlu buluyorum. Ben bir Fenerbahçeli olsaydım akşamki maçtan sonra çok üzülmezdim. Aykut Kocaman'a güvenirdim, değişikliklerin arkasında dururdum vs... Galatasaray'ın ise eksiklerde dönünce iyi bir kadrosu var ve Hagi ile Tugay ilk maç itibariyle aranan kanmış gibi gözüktüler ama ''sabotajcıların'' bu takımın içinde halen barındığını görmek bile başlı başına bir üzüntü kaynağı. Umarım Hagi ve Tugay, Galatasaray'ın ''futbolcuya dayalı düzeninde'' barınabilirler.

1 yorum:

Murat YILMAZ dedi ki...

Üçlü çeken Sabri'yi, yumruk şov yapan Haci'yi, Florya'da meşela yakan taraftarı görünce aklıma ne geldi biliyor musun? Çok pis acı koymuşuz senelerce. Bu arkadaşlara ezik dediğimiz zaman kimse kızmasın, bunların yapığı eziklik değilse nedir peki?...
Başka konuşulması gereken şeyler de var ilaveten; endüstriyel futbolun Fenerbahçe tribünlerini nasıl bitirdiği, basının bu maçtan sonraki herzamanki taraflı tutumu (Neill'in yaptıklarını Lugano yapsa aman aman yangın çıkmıştı), hakemin skandal yönetimi, Digiturk'un bir halta yaramayan spidercam yüzünden abonelerini nasıl soyduğu, GS taraftarının önüne koyulan mikrofonlar vs vs. Nefret ettirdiler arkadaş bu ülkede futboldan. Hem iç hem dış etkenlerle..