17 Ocak 2011 Pazartesi

Rezillik Dizboyu!

Sonda söyleyeceğim şeyi en başta söyleyeyim: Galatasaray taraftarıyla hem gurur duydum, hem de gıpta ettim. 2 tane tuğla parçası için (hem de parası benim cebimden çıkan) satmadılar takımlarını, camialarını, başkanları ''duruş gösteremezken'' onlar gösterdiler ''duruşun'' kralını. Helal olsun!

Yuhlamanın doğrusu yanlışı yoktur. Ya da protestonun. Görecelidir. Kişiden kişiye göre değişir. Zaten ikiye bölünmüş, iki ayrı kutup oluşmuş ülkemizde, olabilecek en kötü senaryolar bir bir gerçekleşirken, Başbakan ve eşrafının yuhalanması olayı tam manasıyla ''tuz biber'' oldu. Stadın yapılış aşamasını, hiç bir kaynağa bakmadan, hem de ne kadar takip ettiğimi test ederek bir hatırlayayım:

Özhan Canaydın döneminde stad işi ilk kez konuşulmaya başlandığı zaman, ortaya maketler dahi çıkmıştı. Stadyum oraya yapılacak, buraya yapılacak, Ali Sami Yen'in olduğu yere yapılacak vs.. derken, bir ara Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül dahi ''piyasaya'' çıkmış ve ''Ali Sami Yen'in olduğu yere sadece yeni bir stadyum değil, aynı zamanda bir otel, bir AVM ve büyük bir spor kompleksi yapacağım'' deyip, projeyi aldığı gibi Canaydın'ın yanına gitmişti. O proje geçerlilik kazanmadıktan sonra, bu kez Galatasaray'ın başına AIG belasını saran Ünal Aysal girdi devreye. Stadın yapım işini bir şekilde almayı başardı ve Seyrantepe arazisi davası o dönem patladı. Aziz Yıldırım'ın ''Galatasaray'a bedava arazi veriliyor'' isyanlarına rağmen ne basın ne de kamuoyu bu işle pek ilgilenmedi. Seyrantepe'de konuşlandırılan stad yapım bölgesinin ismi bir anda ''Aslantepe'' oluverdi. Stadın inşaatı bir şekilde başladı. İte kaka giden inşaat sırasında Galatasaray Kulübü Başkanlığı görevi Özhan Canaydın'dan, Adnan Polat'a geçti. İnşaatı daha fazla devam ettiremeyen Ünal Aysal'ın yerine ise bu işe soyunan Eren Talu geldi. Stad konusu her daim gündemde kalmaya devam etti ancak işler hiç bir zaman beklenildiği gibi gitmedi. Eren Talu'da bir şekilde projeyi yürütecek finansı sağlamayınca iş büyük bir belirsizliğe doğru gitti. Araziyi ''bedavaya'' alma işini Canaydın üstlenmişti, şimdi ise stadyumu da bedavaya yaptırma işi Adnan Polat'a düşmüştü. Soluğu başbakanın yanında aldı. İşi de Toplu Konut İdaresi üstlendi. Tabi sırtlar sağlam yerlere dayanınca, Adnan Polat reklamlara ağırlık vermeye başladı. Stadyumun ismi Türk Telekom Arena olarak belirlendi. Buradan da hatırı sayılır bir gelir elde edildi. Arkasından localar satılmaya başlandı, kombine kartlar piyasaya çıktı derken, daha Galatasaray stadda tek maç oynamadan epeyce bir gelirin sahibi oldu.

Adnan Polat artık zafer çığlıkları atabilirdi. Başkan olduğu ilk sezon gelen şampiyonluğun ardından gelen 3 sezonda bırakın şampiyonluğu, ilk ikiyi bile göremeyen takım, bu sezon tam anlamıyla dibe vurdu. Ligin ilk yarısını onuncu sırada kapatan takıma bir de Fenerbahçe'den kovulan Colin Kazım-Richards transfer edilince ipler iyice gerildi. Taraftar Ali Sami Yen'den ayrılmak istemiyordu, ayrılıkta son derece hüzünlü oldu. ''Seni yıkacak dozerin...'' sloganı neredeyse 1 yıldır dillerdeydi. Adnan Polat ilk protesto ile Ali Sami Yen kapanırken karşılaştı. Kapanış maçında 2 alt lig takımı Beypazarı Şekerspor son 15 dakikada atılan gollerle mağlup edilebildi. Taraftar sıkıntılıydı, stresliydi ancak herşeye rağmen takıma sahip çıktılar. Sami Yen'e yakışır şekilde uğurladılar. Türk Telekom Arena'nın açılışı için bilet satılmadı ama oraya gelenler de Galatasaraylıydı ve öyle davranacaklardı. Özellikle TOKİ başkanının konuşması ipleri çok gerdi. ''Acz içindeki Özhan Canaydın'dan, acz içindeki Galatasaray yönetiminden bahsetti''. Eğer kendileri olmasaydı, Galatasaray'ın kazma bile vuracak gücü olmadığını 50 bin kişiye bağıra çağıra anlattı. Onlar Galatasaraylıydı. Zaten streslilerdi, bağırlarına taş basıp, Ali Sami Yen'e veda edip, içlerine sinmeyen bir stada gelmişlerdi. Cumhurbaşkanı ve başbakanın orada olduğu anons edilince, arş-ı alaya yükselen gerginlik, yerini yoğun bir protestoya bıraktı. Stad açılışından çok hükümetin propagandasına dönüşen akşam, ''yuh'' sesleriyle inlerken, alttaki videoda da izleyeceğiniz üzere Mehmet Ali Birand'ın titreyen sesini duyduk ''eyvah'' diye. Sonrasında ''sesi al, sesi al'' diye bağırdı, saçma sapan tanıtımlar girdi ve ülkenin basının bile ne hallere düştüğünü bizzat kendisi ispatladı, mumu ''32. Gün'e'' kadar yanmayan Birand. Önce bir videoyu izleyelim:



Sonrasında yaşananlar ise tam bir rezillik. Başbakan ve eşraf daha maç başlamadan stadyumu terkederken, Adnan Polat ise başkanlığını yaptığı kulübün stad açılışında ilk devrenin sonunda ayrıldı stadyumdan. Kızılca kıyamet koptu ardından. Bakın twitter'da sözüm ona yetkili ve sağduyulu olması gereken kişilerin yazdıklarına:

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı Spor A.Ş'nin Genel Müdür Yardımcısı Selim Terzi: “Galatasaraylılığımdan utanıyorum. Başbakanı, TT Arena’da yuhalayanların babaları belli değildir, buna eminim. Şerefsizler yuhalayan kahpe GS taraftarı''

Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bagış'a bağlı Avrupa Birliği Genel Sekreterliği Müşaviri Yasin Ekrem Serim: “Böyle bir şerefsizlik yok. Nankörsünüz... Kimin sayesinde o statta maç izliyorsunuz. Kim yaptı lan o stadı size, gerizekalı, kuşbeyinliler''

Yani mesele basitti: Daha ortada stadyumun kullanım hakkının Galatasaray'a ait olduğunu dahi belirten bir anlaşma ortada yokken, Adnan Polat, gebe kaldığı başbakanın karşısında mahçup duruma düşüyor, ardından, ''hakaret etmek istemediğim adamlar'' aleni şekilde tüm Galatasaray taraftarlarına hakaret ediyorlar, Başbakan ''verin topumu oynamıyorum'' tepkisiyle ertesi gün, ''Stad Galatasaray'ın değil'' diyor.



Sinirden rahmetlinin adını unutttum, eski federasyon başkanı. Şu Euro2008'de gollerden sonra eşine sarılan. Kendisi de seçilmeyip ''atanmıştı'' bu göreve, Mahmut Özgener'de ''atanarak'' görevi devralmıştı. Hükümetin federasyondaki elleri, ayaklarıydı onlar. Yurdun her bölgesi kuşatıldığı gibi, doğal olarak en büyük paraların döndüğü Futbol Federasyonu'da kuşatılmıştı. Mahmut Özgener'de ''affedilmez'' bir ayıp yapıldığından ''yakındı''! Akşam Abdürrahim Albayrak'ından, Erman Toroğlu'na, İnanç bilmem ne'den, bilmem kime kadar yaşanan paniği eğer gördüyseniz, ülkenin yönetim şeklinin ne olduğu konusunda ciddi endişeler duymuşsunuzdur.

Adnan Polat diyor ki: ''Bunu yapanlar Galatasaraylı değiller. Bunları tespit edip, kombinelerini iptal edeceğiz''. Başkan'ın ne tür bir kimyasal kullandığını bilmiyorum ama kendisine iki sorum olacak:

1- U17 maçında çocukları dövenler Galatasaraylı değil, sizi istifaya çağıranlar Galatasaraylı değil, Ali Sami Yen'i kapatırken protesto edenler Galatasaraylı değil, Türk Telekom Arena'da başbakanı yuhalayanlar Galatasaraylı değil! Nerde arkadaş bu Galatasaraylılar? Nerede Galatasaraylılar? Şunlardan bir kaç tane çıkar piyasaya başkan gözünü seveyim! Bizde görelim artık şu Galatasaraylıları.

2- İnsanların kombinelerini neye göre iptal edeceksin? Küfür mü ettiler? Bölücü slogan mı attılar? Koltuk mu kırdılar? Sahaya yabancı madde mi attılar? Neyle suçlayacaksın insanları?

Bir soru da ''şanlı medyaya'':

Biz burda avazımız çıktığı kadar bağırmaya çalışıyoruz sesimizin duyulmayacağını bile bile. Yok mu aranızda bir ''delikanlı'' şu soruları Adnan Polat'a soracak? Bu işin peşini bırakmayın bari. Bari şu işin peşinden koşun. Bırakın Arda'yı, Sinem'i, Adriano, Ronaldinho transferlerini, hadi bu işin peşinden koşunda göreyim sizi. Helal olsun diyeyim, gözlerim yaşarsın!

Son olarak bahsetmek istediğim bir şey var. Başbakan bugün Şam'a giderken, ''12 Haziran'da görüşürüz'' dedi. Tabi ki görüşeceğiz, o seçimi de kazanacağınızı adımız gibi biliyoruz. Açıkçası son yasak girişimlerinden sonra ''yolunda yol olmadığının'' farkındayız. En azından ben farkındayım. Tek başıma olsam dahi farkındayım.......

Equilibrium diye bir film vardır. Melih kardeşimle beraber izlemiştik yıllar önce. Etkileyici güzel bir filmdir. Filmin sonuna doğru Rahip Preston direnişçilerle birlikte saraya girdiğinde yakalanır ve ülkeyi yöneten adam Preston'a: ''Artık bitti. Silahlarını bırak, direnişçileri engelle ve olaysız bir şekilde teslim ol'' der. Preston gözyaşlarıyla cevap verir: ''Hayır, hayır... Olaysız değil...''

1 yorum:

Melih Kazdağ dedi ki...

Ellerine Sağlık be kardeşim. Türkiye'de Takım sevdalısı insanlar, karşı takıma küfür edebilir,olay çıkartabilir,tribünü yakıp koltuklarını kırabilir. Fevridirler. Ama Kimsenin Cesaret dahi edemediği Stadı kendilerine bedava veren Başbakan'ı itin götüne de sokabilirler. İşte budur. Helal Olsun Onlara. Bence Gerçek GS Taraftarı onlardır.