18 Mayıs 2010 Salı

Fenerbahçe Nefreti!

Aslında 2008 yılında yani şu meşhur Sevilla zaferinin ardından Fenerbahçe epeyce sempatik bir takım konumuna dahi gelmişti. Ali Şen'in başkanlık döneminden itibaren yavaş yavaş memleketi saran Fenerbahçe antipatisi, 2008 yılında biraz durulur gibi olsa da, 2009-10 sezonunun sonuyla birlikte tarihin en büyük ''nefretine'' varmış durumda.

Fenerbahçe'nin Türkiye Kupası finalinde Trabzonspor'a 3-1 kaybettiği maçın ardından, Trabzonspor'u tebrik eden ya da başarısınından bahseden küçük bir kısma karşılık, anormal bir Fenerbahçe nefreti çıktı ortaya. Ekşi Sözlük'ten, Facebook'a, Twitter'dan, gazetelerin internet sitelerindeki haberlerin altına yapılan yorumlara kadar, Fenerbahçe'nin 28 senedir Türkiye Kupası'nı kazanamaması baş haber olmuştu. Bu tufana karşılık da, Fenerbahçe cephesinden sürekli ''bukalemunlar'', ''renkten renge girenler'' gibi açıklamalar yapılmış, sarı lacivertli camia asıl hedefin lig şampiyonluğu olduğunu, Türkiye Kupası'nın önemli olmadığını dillendirmişti. 2009-10 sezonunun son haftasında Fenerbahçe, Trabzonspor ile berabere kalarak şampiyonluğu Bursaspor'a kaptırınca, tabiri caizse, ülkenin Fenerbahçeli olmayan kısmı ''nefret ve kin kusmaya'' başladı sarı lacivertli takıma. Herkes sanki bu başarısızlığı beklermiş gibi, sarı lacivertli camianın üstüne saldırırken, bir de ''anlık'' şampiyonluk sevinci herşeyin üzerine tuz biber ekti.

Fenerbahçe antipatisini 'son yıllarda kurtulmuş olsam da' en derinden yaşayan bireylerden birisi olduğum için naçizane bu konuyla alakalı birkaç söz söylemek istedim. Bunları da madde madde sıralayıp, kendi çapımda bir saptama yapmaya çalışacağım:

1- Kibirli ve Rakibini Hakir Gören Fenerbahçe Kulübü:

Fenerbahçe'nin en büyük sorunlarından birisi bu. Sarı lacivertliler özellikle tesisleşme ve stadyum yenileme çalışmalarını başarıyla bitirdikten sonra, üstüste Türkiye'ye getirdiği yıldız futbolcularla rakipleriyle sportif anlamda olmasa da, vizyon - misyon farkı bakımından arayı biraz daha açtı. Bu yükselme esnasında bu yapılan faaliyetleri ve gelen başarıları o kadar çok halkın gözüne soktu ki, başka takımlara gönül vermiş taraftarlar zaman zaman kıskançlık ve zaman zaman Fenerbahçe Kulübü'nün yerli yersiz davranış şekilleri yüzünden kulübe karşı ciddi bir antipati beslemeye başladı. Başarılı olmak ya da başarılı işler yapmak tabi ki antipati değil bilakis sempati doğurur ancak, sarı lacivertli kulüp bu işlerin reklamını o kadar çok yaptı ki, sonunda kıskanılmaktan doğan bir öfkeyle başbaşa kaldı.

2- Kibirli Fenerbahçe Taraftarı:

Fenerbahçe'nin taraftar vizyonu özellikle 2002 ya da 2003 yıllarından sonra değişim göstermeye başladı. ''Bir Gün Herkes Fenerbahçeli Olacak'' sloganı, diğer takımların büyük antipatisini toplarken, slogan üzerinde ısrarla duran ve bunu empoze etmeye çalışan yönetim, bu ısrarından vazgeçmeyince, ''dikte edilmiş gibi gözüken bu slogan'' yüzünden belki de potansiyel taraftarlarını da kaybetti. Fenerbahçe yönetimi vizyonu geliştirip, önemli hamleler yaptıkça, Fenerbahçe taraftarı da, rakiplerini küçük görmeye ve sportif başarıdan çok, Fenerium'un gelirlerinden, tribün doluluğundan ve yabancı futbolcularından bahsetmeye başladı.

3- Oluşan Fenerbahçe Profili:

Fenerbahçe'nin son dönemde oluşan profilinde yabancı futbolcuların başı çektiği, Türk oyuncuların ise mecburen oynatıldığı gibi bir hava vardı. Bunun yanında kültür farklılıkların basın tarafından halka net bir biçimde teşhir edilmesi, misalen, yabancı oyuncuların unlu, yumurtalı doğumgünü kutlamaları, Fenerbahçeli olmayan futbolseverlere son derece itici gelmeye başladı. Bu dönemde Deivid, Roberto Carlos, Aurelio vs.. gibi futbolcuların ''yengeç dansı'' yaptığı şovlara karşılık, Hakan Şükür'ün başını çektiğini ve yabancı futbolcusuz oynayan Galatasaray'ın ''çiftetellisi'' büyük sempati topluyordu. Fenerbahçe'nin oluşturduğu profil içerisinde ''Türklük'' kavramı minimum seviyete inince ''Avrupa Fatihi'' apoleti bulunan Galatasaray'ın UEFA Kupası destanları halkı daha da bir etkilemeye başladı. Fenerbahçe'nin bu dönemde oluşturduğu profil, inanılmaz derecede antipati topladı.

4- Başkanlar, Yöneticiler, Demeçler...

Her kulüp başkanı, yöneticisi ya da futbol şube sorumlusu zaman zaman ''yersiz'' açıklamalar yapıyorlar ülke futbolunda ancak Fenerbahçe kulübünde maalesef bu sayı her zaman fazla oldu. Ali Şen ''fenomenini'' bir kenara ayırırsak, Aziz Yıldırım döneminde; Hakan Bilal Kutlualp, Murat Özaydınlı, Mahmut Uslu, Nihat Özdemir gibi yöneticiler basınla çok fazla haşır neşir oldular. Beşiktaş'ın sözde hakkını korumaya çalışan sadece Yıldırım Demirören, Galatasaray'ın sözde hakkını korumaya çalışan sadece Adnan Polat olurken, iş Fenerbahçe'nin hakkını korumaya gelince yaratılan ''infial'' ortamları, halkın geri kalan kısmının anormal derece de antipatisini topladı. Yayıncı kuruluşla, federasyonla, Kulüpler Birliği'yle, diğer takımlarla, kısaca hemen herkesle kavgalı olan Fenerbahçe ve yönetimi aslında bu nefretin kazanılmasında pay sahibi oldular. O meşhur ''kablo kesme'' skandalı da, ben dahil, birçok insanda ayrıca bir antipati doğurdu. Maalesef Fenerbahçe'nin yönetici profili bu anlamda sınıfta kaldı.

5- Fenerbahçe'nin Başarıları:

Yukarıda saydığım maddelerin yanında, bir de Fenerbahçe'nin başarıları var. Aziz Yıldırım önderliğinde ciddi bir kurumsallık sınavını alnının akıyla veren Fenerbahçe, zaman içerisinde tam bir ''Kulüp'' olduğunu gösterdi. Fenerbahçe'nin boks, kürek, bayan voleybol, erkek voleybol, bayan basketbol, erkek basketbol gibi mücadele ettiği her dalda üstün başarılar elde etmesi ve Türkiye'de belki de bir ilk olan ''Spor Kulübü'' mantalitesini doğurması, diğer takım taraftarlarının saygısı yerine antipatisini kazandı. Çünkü birinci ve ikinci maddede bahsettiğim, Fenerbahçe Camiası'nın aşırı kibiri yüzünden, halkın büyük çoğunluğu bu başarıları bir türlü kabullenemedi. Sarı lacivertli camia, 2000'li yılların başlarındaki Galatasaray'a duyulan büyük hayranlığın yerine, Fenerbahçe'ye duyulan nefretin tohumlarını aslında ''Fenerbahçe Cumhuriyeti'ni'' diğer takımlardan ayırmaya çalışarak ekti.

6- Diğer Büyüklere Kurduğu Ezici Üstünlük:

Fenerbahçe özellikle son dönemde diğer büyük takımlara karşı ciddi bir üstünlük kurdu. Hem Galatasaray'a karşı, hem Beşiktaş'a karşı, hem de Trabzonspor'a karşı üstüste ve etkileyici şekilde alınan galibiyetler, tarihi istatistiklerde üç takıma karşı da kurulan üstünlük ve son yıllardaki, derbi maçların neredeyse tamamını kazanan Fenerbahçe, otomatikman şimşekleri üzerine çeken bir ''paratoner'' oldu. Anadolu takımları dahi, diğer büyüklere karşı farklı, Fenerbahçe'ye karşı daha farklı bir motivasyonla oynamaya başladı. Sevgi uçurumu her geçen gün büyüdü, ''mazlum(!) büyükler, sevgi puanlarını toplarken, ''adı konulamayan Fenerbahçe büyüklüğü'' bu dönemde iyice antipatik olmaya başladı.

7- Herkes Bize Karşı Edebiyatı

Fenerbahçe taraftarı da hiç kuşkusuz, Galatasaray büyük başarılar elde ederken, her sezon hem yurtiçinde hem de yurtdışında ''bukalemun'' gibi renkten renge giriyorlardı. UEFA Kupası finalinden bir hafta önceki lig maçında Fenerbahçe taraftarı kapalı tribünün önüne ''Umudumuz Arsenal'' pankartı asmaktan çekinmemişti. Bu dönemde yurtdışındaki maçlarda ezeli rakibin, rakibini destekleme durumları da ilk kez Fenerbahçe tribünlerinde filizlenmeye başladı. Son dönemde işin rengi değişince, bu kez Fenerbahçe yönetiminden bilinçli bir şekilde ''Kimse dostumuz değil'' fikrinin taraftara empoze edilmesi sonucu, normal şartlar altında bu kadar büyük reaksiyon gösterilmeyecek ve Fenerbahçe aleyhine gelişen durumlarda diğer takım taraftarlarının göstediği tepkiler ''bukalemunlukla'', ''renkten renge girmekle'' adlandırıldı. Dolayısıyla bu tip yaklaşımlarda Fenerbahçe'yi ekstra antipatik göstermeye yetti.

Genel durumu toparlarsak; Fenerbahçe, camia olarakta, taraftar profili olarakta, Avrupa ve Dünya'ya yaklaşmaya başlamışken, Türk geleneklerinden ve diğer takımlardan uzaklaşmaya başlamış durumda. Bu antipatinin saha dışında olduğu kadar, saha içinde de çeşitli yansımalarının olmaması kaçınılmaz. 2010 senesi herhalde Fenerbahçe antipatisinin en yoğun olarak yaşandığı dönem olarak göze çarpıyor. Bu antipatiden beslenmek mi, yoksa bu antipatiyi kırmak mı? Fenerbahçe'nin bundan sonraki süreçte vermesi gereken en büyük karar bu olacak bence.

3 yorum:

Murat YILMAZ dedi ki...

Ne kadar ilginç değil mi? Bu kadar sevilmeyen hatta nefret edilen Aziz Yıldırım'ın hala kulüpleri birliği başkanı olması hatta kalması için aşırı ısrar edilmesi...
Garip ülkenin garip insanlarıyız..

Fenerbahçe kötü kaka, diğerleri sütten çıkmış ak kaşık..
Fair play? O da ne? Sahi Bobo'yu, Murat'ı, Leo'yu nicelerini satın almıştık ama Onur'u yada Giray'ı almayı unutmuşuz. Aylardır komplo teorileri üretenlerin kirlettiği Türk futbolu bir gecede temizlendi. Gargamel kılıklılar, Çakar tipler, Kabzımallar ülke futbolunda bu nefretin körükleyicileri seneye aynı tiyatroya devam edecekler, bizler ise Fener kötü pis kaka edebiyatına devam edeceğiz.
Sadece suç sarı-lacivertte değil mi Faruk? Genel hatlarıyla doğru ama olay bir de bizim taraftan bakabilsen..

Murat YILMAZ dedi ki...

Fenerbahçe gerideyken herkes mutluydu, ileri geçince lig kirlendi leş kargaları akbabalar türedi hemen.

Türk futbolunun gayesi nedir? Fenerbahçe'yi şampiyon yapmamak. Eğer bu gaye herkesi Avrupa şampiyonu yapacak kadar mutlu edecekse Allah Fenerbahçe'nin belasını versin, siz de kurtulun biz de..

Faruk dedi ki...

Üstad;

Aziz Yıldırım'ın hala Kulüpler Birliği Başkanı olmasının sebeplerini ben sana kendimce sayayım mı?

1- Kulüpler Birliği'nin bundan önceki başkanları (rahmetli de dahil) saçma sapan toplantıların ardından, saçma sapan açıklamalarla, daha Kulüpler Birliği'nin neye hizmet vereceğinden ve kime hizmet ettiğinden bi haber bir şekilde organize oluyorlardı. Aziz Yıldırım o kurumun başkanı olduktan sonra ise;

a- Kulüplerin gerek basın, gerek iletişim, gerekse yasal hakları konusunda etkili çalışmalar yapıp, kurumu bir ''kimlik'' sahibi yaptı.

b- Kulüplerin nerelerden ve ne şekilde para kazanacağını Fenerbahçe'nin başındayken uygulamalı olarak gösterdiği yetmiyormuş gibi, yayın hakları ihalesinde üstlendiği etkin rol ve oluşturduğu vizyon sayesinde kulüplere ayrıca para kazandırdı.

2- Kulüpler Birliği'ne getirdiği vizyon sayesinde, kurumun Türkiye Futbol Federasyonu üzerindeki etkisini de arttırarak, daha adaletli bir sistem ve daha dengeli bir maddi paylaşım süreci oluşturdu. (Trabzonspor'un havuzdan aldığı parada Aziz Yıldırım'ın katkısı olduğunu inkar eden adam nankördür)

3- Aziz Yıldırım üstün liderlik vasfı sayesinde, özellikle de bu kuruma getirdiği güven neticesinde, diğer kulüp başkanalarını da, aldığı ya da aldırttığı kararlar doğrultusunda ikna gücüne sahip bir ''Managements of Management'' haline geldi.

4- Diğer kulüp başkanları da deli değil ya! Gözle görülür biçimde kurumu ayağa kaldıran, herşeyi geçtim sıcak para akışını dahi sağlayan böyle bir adamı ellerinden kaçırırlar mı sence?

Bana göre Aziz Yıldırım bu ülkenin sporu için (futbolu demiyorum, sporu diyorum) bir şanstır. Bu adamın törpüleyemediği müthiş bir egosu ve aynı zamanda normalden fazlaca olan bir yönetme isteği var. Bu adam biraz törpülenirse bu ülkede spor bakanlığı dahi yapar ve adını en az bir yüz yıl yaşatır.

Aziz Yıldırım ''Galatasaray'ın kazandığı UEFA Kupası tesadüftür'' açıklamasını yaptıktan sonra birçoğumuz (ben dahil) lafı poposundan anlamadık mı? Aziz Yıldırım'ın o lafından sonra bu güne kadar yaptığı çalışmaları takip edersek, sadece bu sözün üstüne yemin ederim kitap yazarız kitap! Porto'nun kazandığı Şampiyonlar Ligi'de tesadüftü. İtiraz edenle de sabaha kadar kapışırım!

Aziz Yıldırım'ın en kötü huyu maalesef aşırı diktatör duruşudur. Fenerbahçe'nin antipatikliğinin de en büyük sebebi budur. Yanındaki kadro da (Mahmut Uslu, Nihat Özdemir, Şekip Mosturoğlu, Murat Özaydınlı, Hakan Bilal Kutlualp vs...) Aziz Yıldırım'dan aldıkları ''feyz'' doğrultusunda yaptıkları hareketler ve verdikleri demeçlerle Fenerbahçe Spor Kulübü'nü Türkiye'nin en antipatik kurumlarından birisi haline getirmiş vaziyetteler. Ben demiyorum ki, Fenerbahçe derbileri kazanmasın, ligde ''yürüye yürüye'' şampiyon olmasın, bunları yaparken, özellikle Avrupa'da başarılı olup, ligde başlarına gelen en ufak bir hadiseden cıngar çıkarmazlarsa, yani diğer kesime ''doğru yolun bu olduğunu idrak ettirebilirlerse'' işte o zaman önlerindeki tüm engeller kalkar.

Benim naçizane görüşlerim başından beri bunlardı zaten. İster inanın, ister inanmayın, umurumda bile değil ama Fenerbahçe'nin özellikle bu sezon şampiyonluğu kaybetmesine gerçekten çok üzüldüm. Hiç bir takımın 5 sene içinde iki kez son haftada lig kaybetmesini istemem. Hele bizim ülkemiz bu tip şeylere pek alışık değil. Fenerbahçe bu konuda da bir ilk olmaya devam ediyor istemeden de olsa. Hem yazdığım 7 maddelik postun, hem de şu görüşlerimin sonuna kadar arkasındayım. Saygılar sunarım.