31 Mayıs 2010 Pazartesi

Euro 2116

2000 yılından beridir olimpiyat oyunları, dünya kupaları, avrupa şampiyonaları demeden ne kadar organizasyon varsa hepsine aday oluyoruz. Bugüne kadar elde ettiğimiz tek dişe dokunur organizasyon ise 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası. Önümüzde hazır örnek olarak duruyor aslında bu organizasyon. Düzenlenmesine az bir zaman kaldı. Antalya'da ki salonun ''yalvar yakar'' inşasına halen devam edilirken, veriler doğrultusunda, tam olarak hazır olan tek salonun Abdi İpekçi Arena olduğu konuşuluyor. Basketbol hadi neyse. Netice itibariyle salon sporudur, daha az izleyici gelir, idaresi daha kolay olur vs... Zaten şimdiye kadar basketbol şampiyonaları için hiç ''ortak adaylık'' duymadım. Aday olan ülkeler bu organizyonun altından bir şekilde kalkmayı başarıyorlar. Peki ya futbol?

Futbol şampiyonaları düzenlemek ayrı bir hassasiyet, ayrı bir oluşum demek. Yapılanma gerektirir. Öyle sadece stadyum ile olmaz bu işler. Konaklamadan, ulaşıma, güvenlikten, teknolojiye, hatta tarihe kadar geniş bir çerçevede değerlendirmek gerekir. 2000 yılında Avustralya'nın başkenti Sdyney'de düzenlenen olimpiyatlara 1992 yılında aday olmuşuz. O tarihten bu yana geçen tam 18 yıllık süreçte toplam yedi adaylığımız var. Yukarıda saydığım maddelere bir bakalım:

Konaklama: O tarihten bu yana belli bir oranda ülkemizde konaklama şartları nispeten iyileştirilmiş ancak, o zaman vaadedilen rakamların yarısına bile ulaşamamışız.

Ulaşım: Sadece son Avrupa Şampiyonası adaylığı için UEFA'nın hazırladığı raporu incelersek dahi bu konuda ne kadar geride olduğumuzu görebiliriz. Bu konuda da sadece vaatlerimiz mevcut ancak elde olan imkanlarımız bir organizasyon düzenlemek için en azından rakiplerimize göre son derece geride.

Güvenlik: Ülkemizin başındaki terör belasını anlatmaya gerek yok. Güvenlik olarak en ufak bir sorun çıkacağını ihtimal dahilinde görmesem de, Avrupalının buna böyle bakmadığını hepimiz iyi biliyoruz.

Teknoloji: Belki çok belirleyici bir etken değil ama teknolojik olarakta Avrupalı rakiplerimizden oldukça geride olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Genel hatlarıyla baktığımızda, Avrupa Şampiyonası için en büyük avantajımız devlet garantisi, daha önce hiç şampiyona düzenlememiş olmamız, genç nüfusumuz (ne alakaysa) gibi faktörler olarak gösteriliyordu. Zaten yaptığımız sunumda da ''bize bir şans verin'' temalı, hatta ısrarcı, hatta ''şşş hadi ya'', ''bize verin bak vallahi yaparız'' gibi söylemlere ''çanak tutan'' bir tür ''şampiyona dilenciliği'' yaptık. İtalya'nın bu organizyona talip olması birazcık ''ya tutarsa'' hesabıydı. Öyle aman aman özen göstermemişlerdi. Hatta bir rivayete göre, açıklama yapılmadan bir iki hafta önce adaylıktan çekilmişler, ancak Platini oylar Türkiye'ye kayar kaygısıyla bu çekilmeyi engellemişti.

Bu Platini mevzusu da ayrı. Öyle büyük bir çelişki yaşıyoruz ki kendi içimizde anlatamam. Platini'nin ülkesi için yaptığı ''komplimanları'' etik dışı bulup, Platini'yi yerden yere vururken, ''Şenes Erzik ne işe yarar?'' diye kendi kendimize sorup, Platini yaptığı için eleştirdiğimiz hususları Erzik'ten bekliyoruz. Önce hangisinin doğru olduğuna karar verelim, sonra birilerini eleştirelim.

Fransa'nın bu turnuvayı daha önce iki kez düzenlemişliği var. Bir de dünya kupası ekleyelim, etti üç. İtalya'nın da iki avrupa bir dünya şampiyonası organizasyonu var. Her iki ülke de gerek altyapı, gerekse diğer etkenleri göz önüne aldığımız zaman bizden fersah fersah ileride. Bizde ise 18 yıldır sadece ''çene'' çalışmış. Şanlıurfa'ya bilmem kaç bin kişili stadyum yapmışız, Türkiye Kupası finalini akşam oynatamadık, ışık yetersiz diye! Neyi tartışıyoruz anlamıyorum. Başka hangi memleket ''Ulan keşke biz kazansaydık, ne güzel raylı sistem yapılacaktı!'' diye üzülür, alınamayan bir şampiyona için.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen, belli ki federasyon iyi çalışmış. Oylamayı kılpayı kaybettik. İnsanlar bize güvenmişler, ısrarımızı anlamışlar ve destek vermişler. Bana göre ''maceraperest'' altı oy çıktı Türkiye için. Altyapısı olmayan ve 6 senede ''27 milyar euroluk'' bir yatırımdan bahseden bir ülkedense, altyapısı hazır, daha önce bu tip turnuvaları defalarca düzenlemiş bir ülkeye kaybettik en azından. Yok efendim ''Fransız lobisi'', yok efendim ''Platini adilik yaptı'', yok ''Şenes Erzik bizi sattı'' gibi paranoyalarla uğraşacağımıza, en azından eldeki projeleri yürütüp, bir sonraki turnuvaya ''adam gibi'' aday olabiliriz. Sadece lafla peynir gemisi yürütmeye çalışmaktansa en azından adamların karşısına ''şuyumuz var, buyumuz var'' diye çıkalım. Yoksa bu zihniyetle değil 2016, 2116 yılına kadar Avrupalı bize ''zırnık'' koklatmaz.

Hiç yorum yok: