23 Eylül 2010 Perşembe

Marka Değeri

Mersin İdman Yurduspor'un teknik direktörü Yüksel Yeşilova'nın abisi sahaya inip Yeşilova'yı bıçakladığında bir tufan aldı gitti. ''O bıçak tribüne nasıl girer?'' dediler, ''Katlamalı bir tür sustalı, o yüzden fark edilmedi'' diye cevap verildi. Saha ortasında adam öldüreceklerdi, ''münferit olay'' dediler. Saha ortasında adam bıçaklayan adam muhtemelen çok kalmayacaktır ''içeride''. Bıçaklanan teknik direktörlüğe devam edecek, olayın gerçekleştiği kentin valisi, kaymakamı, emniyet müdürü, il spor müdürü vb... gibi adamlar, hiç bir şey olmamış gibi  görevlerine devam edecekler ülkemizin koşullarında. Zaten üç günde unutmuştuk bu olayı. Yani koskocaman profesyonel bir ligde, iki köklü kulübün maçında, bildiğin saha ortasında adam bıçaklama olayını, ''özel bir durum'', ''münferit bir saldırı'' gibi bahanelerle geçiştirdiler. Toplumun önünde ki adamlar, misal Sergen Yalçın bir gün sonra ''Fener takımında sıkıntı var'' dedi, Şansal Büyüka kulaklığından aldığı talimata ''Sefkili Ender'' diye başlayan cümlesiyle mikrofonlarını ''x'' stadyuma bıraktı, Rıdvan Dilmen yine bir futbolcu için, ''İyi niyetli, alıyor, veriyor'' şeklinde cümle kurdu.

Ne zaman birisinin kafası yarılsa, bir kaç tane pet şişeyi sahaya atsa insanlar, ertesi gün marka değerini korumasını gerekenler, en dehşet surat ifadelerini yüzlerine ''takıp'' ahkam kesiyorlar ama ertesi gün konu kapanıyor. Kimse o gün yaşananları hatırlamıyor, herhangi bir önlem ya da yaptırım için bırakın öncü olmayı, olmak isteyenin arkasında bile durmuyor.

Hazır marka değerinden bahsederken, bu değeri korumakla yükümlü olan bir departmandan da bahsedeceğim, Gaziantepspor - Bursaspor maçının tatil edilmesini de bahane ederek. Hakemlerden. Öyle ki, teknik direktör, futbolcu gibi değil hakem. Teknik direktör ve futbolcu o an kazanmak için, istediğini elde etmek, yani kendi başarısı için mücadele ederken, hakem ise sahada ''hakim olan'' olmak durumundadır. Maçı, yani iki tarafın futbolcularını ve teknik ekibi. Bunun içine bana göre taraftar da dahildir zira hakemin verdiği kararlar, çoğu zaman taraftarı olduğu takımın kötü oyunundan çok etkiler tribünü. Gaziantepspor - Bursaspor maçının hakemi Deniz Çoban'ın diğer maçlardan da bildiğimiz gibi ''kireç gibi bir yüzü'' var zaten. Otomatik olarak gergin bir ruh haline sahip gibi duruyor. Herşeyden önce belirteyim, Ömer Erdoğan'ın attığı golde zerre kadar faul yok. Sabaha kadar da olmadığını tartışırım ama tribün gelen bu golden sonra doğal olarak gerilmiş vaziyette. Sahaya atılan bir kaç yabancı cismi, sahanın bir ucundan alıp, öteki ucuna koşturarak dördüncü hakeme vermekte neyin nesi? O nasıl bir ruh halidir anlamak mümkün değil. Zaten kitapta yeri yok. Yani hakemin böyle bir görevi yok. Kamera kayıtları, gözlemciler, dördüncü hakem, saha komiseri ve özel güvenlik güçleri zaten bu tip durumlar için orada. Gerilen tribünün içerisinden çıkan salaklardan birisi, yardımcı hakemin kafasına bir çakmak isabet ettirmeyi başarıyor. Kafası kanayan yardımcı hakem, diğer yardımcı hakem ve Deniz Çoban orta sahaya gelip beklemeye başlıyorlar. Bir dakika bekliyorlar. İki dakika oluyor. Üç dakika... Dört dakika... Neyi bekliyorsun be adam? Eğer yardımcının tedaviye ihtiyacı varsa, tedavisini yaptır, eğer soyunma odasına gideceksen git! Yok hayır şov yapacak illa ki! Beş altı dakika sonra Deniz Çoban yardımcılarını da alıp soyunma odasına gidiyor ve maçı tatil ediyor.

 Her seferinde aynı teraneyi duyuyoruz. ''E evet Fenerbahçe - Galatasaray maçı devam etti ama artık buna dur denmesi gerek''. E o zaman Fenerbahçe - Galatasaray maçını tatil etseydin. Orda da hakemin kafasında kan vardı ve maç daha başlamamıştı. Şimdi Deniz Çoban'ın provakatörlüğünde bir salağın yaptığını tüm camiaya neden mal edelim? Ben Gaziantep'te daha önce buna benzer bir olay yaşandığını hatırlamam. Centilmen bir seyircisi vardır. Sıklıkla oturur, adam gibi maçını izler, takımını destekler, evine gider.

Şiddet yasası falan bilmem ben. Oturup bu olayın şeklini şemalini yorumlarsın. Nasıl başladığını, nasıl geliştiğini ve ne ile sonuçlandığını görürsün, sonra da karar verirsin. Aklın yolu birdir. Bu maç kaldığı yerden devam etmelidir. Deniz Çoban'da alabileceği en büyük cezayı almalıdır bu maçı kendisine oyuncak ettiği için!

Hiç yorum yok: