20 Eylül 2010 Pazartesi

Şiş, Kebap...

Saygı duruşu, adı üstünde saygı duruşudur ama saygının ne olduğunu bilmeyen adamlar için bu ''duruşu'' göstermek, ''Beşiktaşlılık duruşunun'' profiline terstir. Onlar saygı duruşunda küfür etmeyi tercih ederler. Yazıklar olsun size!

Fenerbahçe'nin Beşiktaş'a göre kazanmaya ''daha muhtaç'' olduğu bir karşılaşmaydı. Beşiktaş'ta esen tatlı rüzgarlarla ters orantılı sert rüzgarların estiği Fenerbahçe'de, Aykut Kocaman'ın kredisi yavaş yavaş biterken, Schuster'in Beşiktaş'ı ise göze hoş gelen hücum futbolunun yanında kazanmayı da bilen ve taraftarına güven veren temposuyla maçtan önce favori olan taraftı hiç kuşkusuz. Stoch'un kulübeye çekildiği Fenerbahçe'de Andre Santos bir kaç maçlık aranın ardından yeniden onbire merhaba demiş vaziyetteydi. Kontenjan piyangosu bu kez ''gamsız'' Christian'a vurmuştu. Mehmet Topuz, Emre'ye partnerlik ederken, Issiar Dia şöyle ilk kez gerçek bir güç denemesi maçında onbirde sahadaydı. Beşiktaş'ta Köybaşı sol tarafı savunurken, çabukluğuna güvenilen Üzülmez sağ tarafı kollamaya gitmişti. Aurelio onbirde eski takımına karşı sahaya çıkarken, Ernst'in yanında sağlam bir ''ön savunma hattı'' oluşturmuştu. Guti, Quaresma ikilisi ile rakibini sallamaya niyetli olan Beşiktaş'ın en ilerisinde ise Bobo'nun yerine Nobre tercihi vardı.



Hemen baştan söyleyeyim: Şayet Guti sahadaysa Bobo'da mutlaka olmalı. Guti'nin oyun felsefesiyle Nobre'nin ki, kesinlikle bağdaşmıyor. Nobre öyle aralara koşu falan yapacak bir adam değil. Bobo ise aksine koşu yapmayı seven, boşlukları gören kurnaz bir forvet. ''Finishing'' özelliği de Nobre'ye göre bir kaç kat daha iyi. Maçın başlamasıyla birlikte Beşiktaş'ın belli bir top hakimiyeti oluştu aslında. Orta sahadaki pas trafiği içerisinde zaman zaman Quaresma ya da Nihat'a pozisyon hazırlamaya çalıştılar ancak işin ilginç tarafı pozisyonları bulan taraf sıklıkla Fenerbahçe oldu. İsmail Köybaşı'nın toptan süratli gittiği ve dengesini sağlayamadığı için kaçırdığı pozisyonun ardından Fenerbahçe belli bir üstünlük kurdu ve ciddi pozisyonlar üretmeye başladı. Bu pozisyonların birinde de eski Marsilya kaptanı Mamadou Niang bir tür ''Semih Şentürk golü'' attı ve Fenerbahçe skor üstünlüğünü eline geçirmeyi başardı. Golden sonra devre sonuna kadar Fenerbahçe farkı arttıracak pozisyonları sıklıkla buldu. İki kez Niang, iki kez Dia, iki kez de Beşiktaş maçlarına bayılan Kaptan Alex de Souza ciddi gol pozisyonlarını gole çeviremedi ve devre 1-0 sona erdi.

Bana göre maçın kırılma anı Emre'nin sakatlığı oldu. O ana kadar, Fenerbahçe'yi çekip çeviren, pres yapan, top kazanan ve rakip orta sahaya direnen Emre Belözoğlu sakatlık yüzünden ikinci devreye çıkamayınca, ibre bir anda Beşiktaş'a döndü. Her ne kadar Bilica'ya kızsakta, Brezilyalı oyuncu dün sahanın en başarılı oyuncularından birisi oldu. Havadan gelen hemen hemen tüm topları kesmeyi başardı, pek fazla kademe hatası yapmadı ve zaman zaman topu gerçekten çok iyi oyuna soktu. Yine de Quaresma'nın aynı pozisyonda iki kez yaptığı ciddi yoklamalar gol olsa Beşiktaş maçı kazanacak kıvama gelebilirdi. Belirtmeden geçmeyeyim; Quaresma'nın dönen topa ikinci kez vurmak için yattığı vole nasıl estetik geldi gözüme anlatamam. Top filelerle buluşsa uzun yıllar unutulmayacak bir gol olacaktı.

Fizik gücü yerlerde gezen Fenerbahçe, yavaş yavaş kapanıp, skoru koruma telaşına düşünce, pozisyon bulmakta zorlanan Beşiktaş, rakibin üzerine iyice gitmeye başladı. İşin enteresan tarafı, üç gün önce yorucu bir maç oynayan Beşiktaş'ın son dakikalara Fenerbahçe'ye oranla daha diri girmesiydi. Aykut Kocaman'ın çözmesi gereken en büyük sorun takımın fizik gücü bence. 86'da Bobo çok profesyonel bir penaltı kazandı. Volkan genelinde iyi bir maç çıkardı ama penaltı pozisyonunda bana göre acemilik etti. O tecrübede bir kalecinin, o pozisyonda zamanlama hatası yapması, arkasından kontrolsüz girişi ve eli yerine savunma oyuncusu gibi ayağıyla müdahele etmesi penaltının oluşumunu hazırladı. Zaten Bobo topu dürttüğü anda, sağ ayağının ucunu yere sürtüp, kendisini bırakma operasyonuna başlamıştı. Volkan ayağı yerine elini kullansa, belki bu penaltıya sebebiyet vermeyebilirdi. Gerçi anlık kararlardan bahsediyoruz, bütün maçı da Volkan'ın üzerine yıkmamak gerek ama hep söylüyorum, Volkan'ın özellikle kendi soluna giden toplar, rakipler vs... gibi etkenlere refleksleri bir hayli zayıf.

Guti'nin penaltı golünden sonra iki takımda bilinçaltında beraberliğe razı oldu. Neticede bu skorla ne şiş yanacaktı ne kebap. Keza son düdük çaldığında iki takımda birer puanı paylaştı ancak 90 dakika sonunda Beşiktaş, Fenerbahçe'ye göre kötünün iyisi bir futbol ortaya koyup, skor olarakta nispeten iyi bir sonuç almayı başardı.

Maçın hakemi Cüneyt Çakır, sonuca etki edecek bir hata yapmasa da, genel olarak pek iyi bir maç çıkaramadı. Bana göre takdir haklarını biraz daha Beşiktaş'tan yana kullandı ama en azından eyyam yapmadı. Ayrıca Volkan Demirel'in maçtan sonra ''O'nun nasıl bir hakem olduğunu herkes biliyor'' gibi talihsiz bir açıklaması oldu kendisine karşı. Televizyonun karşısında ''Aman Volkan, yapma Volkan...'' dedim izlerken.

Hiç yorum yok: