29 Eylül 2009 Salı

Fenerbahçe'nin Yedide Yedisi...


Fenerbahçe Turkcell Süper Lig'de çıktığı yedi maçın tamamını kazanarak, ulaşılması güç bir rekora doğru ilerlemeye devam etmesine rağmen, birçok konuda halen eleştirilerin odak noktası olmaya devam ediyor. Öncelikle Fenerbahçe'nin üstüste kazandığı yedi maçı bir listeleyelim:

Denizlispor - Fenerbahçe: 0-2
Fenerbahçe - Sivasspor: 3-0
Diyarbakırspor - Fenerbahçe: 1-3
Fenerbahçe - Manisaspor: 2-1
Bursaspor - Fenerbahçe: 0-1
Fenerbahçe - İstanbul B.Şehir Bel.: 1-0
Antalyaspor - Fenerbahçe: 1-2

Bu tabloyu gördüğüm zaman gözüme çarpan ilk şey, Fenerbahçe'nin geçen sezon en büyük kabusu olan deplasman maçlarını bu sezon mükemmel seviyeye çıkardığı. Öyle ki, Denizli, Diyarbakır, Bursa ve Antalya deplasmanlarını kayıpsız geçmeleri, psikolojik anlamda, geçen sezonun üzerine koyduklarını gösteriyor. Zaten kazanılan yedi maçın dördünün deplasman olması bunun en büyük göstergesi. Fenerbahçe deplasman maçlarında, Diyarbakırspor ve Antalyaspor'dan birer gol yemiş. Diyarbakırspor maçında ilk golü yiyen Fenerbahçe, sonrasında maçı çevirirken, Antalyaspor karşısında skor üstünlüğünü yakalamasına rağmen, rakibine yakalanıp, ardından tekrar maçı çevirme başarısını göstermişti. Kendi sahasında ki üç maçta ise, yalnızca bu sezonun tartışmasız ''underrated'' takımı Sivasspor'u farklı geçtiklerini görüyoruz. Hatırlarsanız ligin en kötü performansına sahip takımını yanılmıyorsam 70. dakikaya yakın bir zamanda ofsayttan gelen bir golle çözmüşlerdi. Manisaspor maçını, son dakikada (yine tartışılan bir goldü) kazanmayı başarırlarken, Belediye maçında ise soğuk terler dökmüşlerdi.

Fenerbahçe'nin oynadığı yedi maçı, iç saha ve dış saha olarak ayrı ayrı analiz etmeye çalıştım. Gözüme ilk çarpan nokta da tabi ki, Fenerbahçe'nin deplasman performansının iç sahaya göre daha iyi olduğu şeklinde. Geçen sezon Aragones yönetiminde, sonuncu olarak küme düşen Hacettepe dahil, özellikle ligin yarısında neredeyse çıktığı tüm deplasmanları kaybeden Fenerbahçe bu sezon deplasmanları daha iyi oynuyor. Açıkçası bunu Daum'un oyun sistemine bağlamak gerekiyor bana göre. Aragones'in Fenerbahçe'ye ''futbol oynatmak'' gibi bir hayali olduğundan, ne iskelet bir onbir oluşturabiliyor, ne de takım kimyasını oturtabiliyordu. Takımın yıldızı Alex de Souza ile arasının pek iyi olmadığını da hepimiz biliyoruz. Daum geldiğinden beri, söylediği şey hep aynı: Bizim için önemli olan lig. Zaten Aziz Yıldırım üstüste iki sezondur şampiyonluğu kaçıran takımı bu hedefe ulaştırması için Daum'u İstanbul'a getirdi. Dolayısı ile Christoph Daum ilk hedef olarak ''futbol oynamayı'' değil, ''skor almayı'' seçiyor. Alex'in geçen sezona oranla artan inisiyatifinin yanında, 12, maksimum 13 oyuncuyla maçları götürmeye alıştı Fenerbahçe artık. Dolayısıyla sık sık kadro değişikliği olmayınca, takım kimyası daha bir oturuyor ve futbolcular saha içinde ne yapacaklarını her maç biraz daha fazla tecrübe ediyor. Tabi Emre'nin cezası, Lugano'nun takıma geç katılması ve yabancı kontenjanı gibi sorunlar Daum'un kadro istikarını zaman zaman sekteye uğratabiliyor. Güiza'nın müthiş formsuzluğuna rağmen ilk onbirdeki yerini sürekli alıyor olması dahi aslında Daum'un ince hesaplarıyla alakalı. Semih'in yedek kaldığında sorun çıkarmadığını tecrübe etmiş olan Daum, Güiza'ya hiç dokunmayarak, hem spekalüsyonları, hem de Güiza'nın zaten ''kerhen'' bulunduğu kadroda sorun çıkarmamasını sağlıyor. Sezon başında Güiza için sürekli ''Dünyanın en önemli golcülerinden birisi'' açıklamaları yapması aslında hep bu öngörüden kaynaklanıyor. Hepimizin idrak ettiği gibi, Semih Şentürk, Daniel Güiza'dan fersah fersah daha iyi bir forvet oyuncusu ancak bu bahsettiğim sebepler yüzünden takım ilk onbirinde İspanyol oyuncu yer alıyor. Daum'un rotasyon denediği tek maç olan İstanbul'daki Sion maçından bahsetmeme gerek yok herhalde. Mehmet Topuz'un güç bela girdiği kadroya, Özer'in neden girme şansı olmadığını da aslında yukarıdaki paragrafın genelinden çıkarabiliriz.

Sonuç odaklı futbol aslında Daum'un genel mantalitesi. Türk futbolunu ve yapısını mükemmel şekilde analiz etmiş olan Alman teknik adam, futbolumuzun yumuşak karnının duran toplar olduğunu biliyor. Zaten Alex'in takımda bulunma sebebi, Pierre Van Hoojdonk'un efsane olması, Fabio Luciano ve Tuncay Şanlı'nın hava hakimiyeti hep Daum'un eserleri. Daum döneminde Fenerbahçe kadar duran top golü bulan bir başka takımı bırakın Türkiye'de, Avrupa liglerinde dahi bulmakta zorlanacağımıza eminim. Gerçi bu sezon işler pek böyle yürümüyor zira Daum bu takımı kendisi kurmadığı için daha çok eldeki duran top uzmanlarını kullanmaya çalışıyor. Wederson da Silva'nın üçüncü sezonunu geçirdiği Fenerbahçe'de ki ilk frikik golünü Daum döneminde bulmasını yalnızca ''tesadüfle'' açıklayabileceğimizi düşünmüyorum.

Fenerbahçe sezon başından beridir yalnızca bir resmi maç kaybetti. Tabi ki Daum'un hiç haz almadığı Avrupa Kupası maçında. Hoca için tahmin ediyorum Avrupa Kupaları tamamen bir angarya. Zico döneminde Fenerbahçe'nin yaşadığı Avrupa başarılarını, Daum döneminde yaşaması çok zor Fenerbahçe'nin. Kendi sahasında kaybettiği Twente maçı da, zaten Alman Hoca'nın ''hesaplarında'' yer alan muhtemel bir gelişme bana göre. Fenerbahçe gruptan çıksa dahi (ki çıkacaktır) kupada ilerleyip yıpranmak yerine, lig performansını korumayı seçecektir.

Fenerbahçe için sezon başından beridir hep şampiyonluk yarışında olamayacağını söylüyorum ancak görüntü tabi ki beni fazlasıyla haksız çıkarıyor. Sezona 21 tam puan ile giren bir takımın şampiyonluk yarışının içinde olması eşyanın tabiatına aykırı. Doğal olarak bu iddiamda fazlasıyla yanıldım. Mehmet Demirkol'un söylediği gibi: Büyük şampiyonluk yarışı Fenerbahçe ile Galatasaray arasında geçecek, küçük şampiyonluk yani lig üçüncülüğü için ise birçok aday var.

Hiç yorum yok: