22 Mart 2010 Pazartesi

11 Maç Sonra...

2008 yılının mayıs ayında ununu elemiş, eleğini asmış Fenerbahçe'yi, Yattara ve Umut'un golleriyle 2-0 yenmişti Trabzonspor en son. Bu maçtan sonra oynanan tam onbir adet ''üç büyük'' maçında galibiyet yüzü göremeyen bordo mavililer, bu kez şampiyonluk hedefi olan Galatasaray'ı Avni Aker Stadyumu'nda ağırladı.

İlk on dakika Galatasaray fırtınasıyla geçildi Trabzon'da. Dos Santos ve Jo Alves'in karşı karşıya pozisyonları değerlendiremediği ve Galatasaray'ın bu on dakika içerisinde üç kez köşe vuruşu kullandığı ''tufanın'' ardından Trabzonspor dengeyi kurmadı başardı. Sonraki on dakika da Galatasaray kadar etkili olmasa da, Trabzonspor baskısıyla geçildi. Yumuşak Trabzonspor orta sahasına bu maça özel yapılan Ceyhun takviyesinin yanında Serkan Balcı'nın defansif görevlerine hücum bindirmeleri de eklemesiyle Trabzonspor rakibin sol tarafına belirgin bir üstünlük kurmayı başardı. Temponun düştüğü dakikalarda ise devreye Gustavo Colman girdi. Emre Güngör'ün hatasında kaleci ile karşı karşıya kalan Arjantinli oyuncu, Leo Franco'yu mağlup ederek, Trabzonspor'u skor üstünlüğüne taşımayı başardı. Bu dakikadan devre sonuna kadar ise Galatasaray'ın ''ısrarlı'' baskısını, Giray'ın zamanlamalı hava müdaheleleri ve Onur'un çıkıp aldığı yan toplar frenledi.

İkinci yarıda olası tüm senaryolar gerçekleşti. Gol gelmedikçe risk alan Galatasaray ve Galatasaray risk aldıkça pozisyonlar bulan bir Trabzonspor izledik ancak her iki takımda maçın sonuna kadar ''resmi'' bir gol atamayınca karşılaşmayı Trabzonspor 1-0 kazanarak 11 maçlık hasrete son verdi.

Trabzonspor adına sahanın belirgin olmasa da en etkili adamı Serkan Balcı oldu her zamanki gibi. Cale'nin Keita'ya karşı mücadele verdiği kanalı riske etmemesi dolayısı ile sık sık hücumda da boy gösteren ''küçük dev adam'' zaman zaman Keita ve Jo Alves'in ters kademelerine de girerek bana göre maçın en iyi oyuncusu oldu. Sol kanatta görev yapan Cale'de, bir maçlık aranın ardından etkili bir oyun ortaya koyarak Keita'yi arkadaşlarının da yardımıyla durdurmayı başardı. Kaleci Onur ise bugün gördüğüm kadarıyla medyaya göre maçın adamı olmuş vaziyette. Gerçekten de gerek yan toplara çıkışı, gerekse yer tutuşuyla maçta sivrilen oyunculardan birisi oldu. Özellikle maçın başında Dos Santos'un pozisyondaki kurtarışıyla da maçın sonucuna doğrudan etki etti. Trabzonspor adına sahanın iyilerinden olan diğer oyuncular ise, Ceyhun Gülselam, Gustavo Colman ve Alanzinho'ydu ancak Burak Yılmaz, Selçuk İnan ve Rigobert Song dışında bütün oyuncuların vasatı aştığını söyleyebilirim. Burak Yılmaz'a daha önce Beşiktaş ve Fenerbahçe'de verilen şansların tamamı Trabzonspor'da da veriliyor ve kendisi aynen Beşiktaş ve Fenerbahçe'de olduğu gibi bu şansları ısrarla kullanmamaya devam ediyor. Belli ki, büyük takımda oynayacak futbolcu değil. Fiziği düzgün ve süratli bir oyuncu aslında ama en basitinden maçın ilk yarısında yaptığı birkaç ortayı dahi rakiplerine çarptırması bile saç baş yoldurmaya yetti. Alanzinho özellikle maçın ilk yarısında yeteri kadar sorumluluk alıp, hücumlara destek vermeyi başardı. Aynı şekilde Gustavo Colman'da yeterli derecede sorumluluk alıp, takımının atak başlangıçlarında önemli bir oynadı ve yaptığı akıllı presle kaptığı topu da aynı güzellikte değerlendirip maçın tek golünü atan adam olmayı başardı. Trabzonspor ile ilgili son sözüm ise Engin Baytar'a olacak. Oyuna girdikten sonra getirdiği dinanizm ve ateşleme gücü bir yana o ''naif'' bileklerini kullanma stili bile futbol izleyen insanı kendisine hayran bıraktıracak nitelikte. Eski bir tabirle belirteceğim ancak özellikle yıllar boyu Premier League'in tozunu yutmuş tecrübeli Lucas Neill'e ''çimleri yoldurduğu'' bir pozisyon vardı ki tek kelimeyle takdire şayan ancak pozisyonun devamı bildiğimiz Engin Baytar sonuçsuzluğuydu. Gerçekten söylüyorum, birisinin bu adama yeteneklerini fark ettirmesi lazım. Bu kadar yetenekli olupta, nasıl bu kadar verimsiz olabilir bir futbolcu anlamak mümkün değil. Altyapı eğitimini Almanya'da almış olmasına rağmen, ''saha içi zekasını'' yükseltememiş olması ilginç. Eğer Engin Baytar önümüzdeki yıllarda bir ''olgunlaşma'' periyoduna girerse tadından yenmeyecek bir adam. Bunu buraya yazıyorum. Ayrıca daha önce de söylemiştim, yine tekrar ediyorum: Ceyhun Gülselam'dan mükemmel bir forvet olur. Bu boyda, bu oyun zekasında ve bu ince bileklere sahip forvetleri bulmak için kulüpler milyonlarca eurolar harcıyorlar. En basitinden Galatasaraylı Jo Alves için City'nin CSKA Moskova'ya ödediği bonservis parasını düşünün yeter.

Galatasaray yine bir deplasman maçından mağlup ayrıldı. Son dört deplasmandan yalnızca iki puan çıkararak kendi biletlerini kendileri kesmeye devam ediyorlar. Arda Turan'ın eksikliğinin yanında Elano ve Keita'nın ''hayalet'' gibi sahada gezmelerinin neticesinde ilk on dakika hariç Trabzonspor kalesinde neredeyse pozisyon yaratamadan 90 dakikayı tamamladılar. Baros takviyesine rağmen, arkadan top getiren kimse olmayınca iş Neill'ın kaldırdığı toplara kaldı ancak bu topları da Giray ve Ceyhun daha yere inmeden kesip, kontraatak şansları yakaladılar. Barış Özbek'in Galatasaray gibi bir takımın ilk onbirinde olmaması gerekiyor. Ayhan Akman her ne şartta olursa olsun Barış'tan daha kaliteli bir kumaş. Emre Güngör yaptığı kritik hataya rağmen bana göre iyi performans ortaya koydu maçın geri kalan kısmında. Moral olarakta çökmeden verilen görevi en iyi şekilde yaptığını düşünüyorum. Jo Alves etkili bir forvet ve Galatasaray kendisini önümüzdeki sezonda elde tutmayı başarırsa, Baros ile birlikte çok iş yapacağını düşünüyorum. Dos Santos zaten yetenekli bir adamdı ancak maç eksiğini kapattıkça çok daha iyi olacak. Galatasaray adına söyleyebileceğim en olumsuz şey ise Caner Erkin'in maça sol bekte başlaması olur. Frank Rijkaard gibi bir profesyoneli eleştirmek haddimize düşmez ama Erman Toroğlu'nun tabiriyle: Caner'den savunma adamı olmaz arkadaş!

Hiç yorum yok: