19 Ağustos 2010 Perşembe

Gerrard'a Çalım Atmak...

Glen Johnson... Alberto Aquilani... Daniel Agger... Fabio Aurelio... Steven Gerrard... Fernando Torres... Joe Cole... Dirk Kuyt... Ryan Babel... Javier Mascherano... Jamie Carragher... Pepe Reina... Martin Skrtel... Liverpool için çok fazla birşey söylemeye gerek yok. Sadece bu isimlerin bir takımda toplandığını söylemiş bile olsak, dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir kupasına aday bir takım olacakları cevabını alırız çoğu futbolseverden.

UEFA Europa League play-off turuna direkt olarak katılan Trabzonspor, bu kupaya iştirak eden takımlar içerisinde en yüksek kulüp puanına sahip takımı kurada çekmeyi başardı. Liverpool sadece Premier League'de değil, dünyaca tanınan bilinen ve belki de Barcelona ile beraber en çok taraftar kitlesine ve sempatiye sahip takım. İstanbul'da kazandıkları Avrupa Şampiyonluğundan sonra bir duraklama dönemine girdikleri kesin. Geçen sezon Rafael Benitez yönetiminde bu dönemin en acı sonuçlarını yaşayan ve bırakın Şampiyonlar Ligi'ni, kendisini Europa League serüvenine zor atan bu takım, Rafael Benitez ile yollarını ayırıp, geçen sezon Fulham United'ı Europa League finaline taşıyan Roy Hodgson ile anlaşarak, sezona bu teknik direktör ile başladı. Europa League elemelerine 3. turdan giren ''kırmızılar'' Rabotnicki ile eşleşip, iki maçıda 2-0 kazanıp, play-off turuna katılmaya hak kazandılar. Ligin ilk hafta maçında ise Arsenal ile 1-1 berabere kaldılar.

Trabzonspor, geçen sezon Ziraat Türkiye Kupası'nı kazandığı için herhangi bir ön eleme turu oynamadan, Europa League play-offlarına katılma hakkı kazanmıştı. Kulüp puanı yetmediği için bu turda seribaşı olamayan bordo mavililer, geçen sezon yine aynı kupada ve aynı turda Toulouse ile eşleşmiş ve kendi sahasında 3-1 kaybettiği maçın ardından deplasmanda rakibini 1-0 yenmesine rağmen gruplara kalamadan turnuvaya veda etmişti.

Trabzonspor için bu tur öncesi kaybedecek herhangi bir şey yok. En önemli avantaj Trabzonspor bu turda elense bile kimse tarafından eleştirilmeyecek ve zaten beklenen sonucu almış olacak. Ancak turu geçerse yeni bir tarih yazılmış olacak ve aynı 1976 yılından beridir bu zamana kadar gelen efsane Liverpool maçını bu kez turla süslemiş olacak. Anfield Road'da Trabzonspor'un en önemli kozu tabi ki, kontraataklar. Neticede Liverpool kendi sahasında oynayacağı bu maçı rahat bir skorla kazanıp, ikinci maça sıkıntılı gelmek istemeyecektir ve dolayısı ile kendi sahasında baskın taraf olup, turu garanti altına alacak bir skor elde etmek isteyecektir. Trabzonspor'un kadrosuna baktığımızda, Liverpool ''bastırdığı'' sırada rakibine kontra yapmaya elverişli bir çok futbolcu olduğunu görüyoruz. Geniş alandaki dripling yetenekleri malum Alanzinho ve Yattara'yı besleyecek, Colman ve Selçuk gibi iki ''kadife'' ayağın yanısıra, golü koklama yeteneğini farkettiğimiz Teofilo Gutierrez'in doğru anlarda, doğru yerlerde bulunma olasılığı bir hayli yüksek. Her ne kadar karşılarında Gerrard ve Torres gibi (Torres'in oynayıp, oynamayacağı belli değil) dünyaca ünlü ayaklar bulunsada, Serkan Balcı, Egemen ve Glowacki'li savunmanın başarılı olacağını düşünüyorum. Bu bölgede en zayıf halka olarak Hrvoje Cale göze çarpıyor. Hem zayıf kademe anlayışı, hem de müthiş kart görme potansiyeliyle, Cale'ye sık sık yardım gitmesi gerekebilir. Klasik ama bu maç için erken gol yememek çok önemli. Trabzonspor maçın hiç olmazsa ilk yarım saattinde 0-0 ya da önde tutabilecek direnci gösterebilirse, her geçen dakika ''avantajlı skor şansı'' artar diye düşünüyorum. Bitirici noktada Teofilo'ya olan inacım sonsuz. Yakalarsa affetmeyecektir. Colman ve Selçuk'un normalden biraz daha fazla koşmaları gerekiyor. Trabzonspor orta sahası her ne kadar ''kadife ayaklara'' sahip olsa da, yumuşak gibi duruyor ama yine de Yattara ve Alanzinho gibi dripling gücü yüksek oyuncuların nispeten ağır diyebileceğimiz Skrtel ve Carragher ikilisini zor durumlara sokabileceği ve hatta ''kırmızıları'' 10 kişi bırakabileceği ihtimalini de göz önünde bulundurmalıyız.

Bu tip maçlarda şans faktörüde çok önemli. Bazen etkili bir şutun tam doksan yerine bir karış öteye gidip, direkte patlaması dahi bir takımın kaderini değiştirebiliyor. Kondisyon konusunda Şenol Güneş Türkiye'nin sayılı teknik direktörlerinden birisi. Dolayısı ile takımın maçın sonunda diri kalacağına eminim. Özellikle Onur'da maça bir iki etkili kurtarışla başlayabilirse, gitgide oyuna ısınacak ve maksimum performansı yakalayacaktır. Savunma kapandığı anlarda uzaktan atılacak şutlara çok dikkat etmek lazım, Liverpool'un öyle oyuncuları varki, oyunu belli bir tempoda iyi götürüyor bile olsanız, tek şutla ipinizi çekebilirler. (Bkz: Steven Gerrard) Kaleciden sekecek topları, iyi takip edip, savuşturmakta defansın özellikle dikkat edeceği noktalardan birisi olmalı. Toplam 180 dakika boyunca geriye düşmemek Trabzonspor'un en büyük hedefi olmalı. Berabere ya da Trabzonspor'un önderliğinde gidecek maç, Trabzonspor'u her daim diri ve bir tehdit olarak tutacaktır rakibe karşı.

Yattara, Gerrard'ın belini kırmak ister, Teofilo Anfiel'da goller atıp, ismini Avrupa'ya duyurmak ister. Egemen, Torres'i engellediği pozisyonları kaydedip ileride torunlarına izletir. Alanzinho önemli olanın boyu değil, işlevi olduğunu herkese kanıtlar belki. Belki Trabzonspor, Anfield'dan tarihi bir skorla ayrılır. (Her anlamda) Belki yakalanacak başarı birçok futbolcuya Avrupa kapılarını açar. Belki de 180 dakika bittiğinde Trabzon sokakları şampiyon olmuşçasına coşkuya kapılır, bizler tüylerimiz ürpererek olanları izleriz. Belki de en kötü senaryoyla, Liverpool, Trabzonspor'u beklenildiği gibi kolaylıkla eler ve biz yine annemizin ligine dönüp, burada 26 yıldır elde edemediğimiz şampiyonluğu kovalarız göz ucuyla...

Belkileri, ihtimalleri, ince hesapları bir tarafa bırakalım. Liverpool'la oynayacağız. Kaç kere oynayabiliriz ki... Bu akşam saat 21:45'te dünyaya konuk olacağız. Bir hafta sonra da, dünyayı evimizde, mabedimizde ağırlayacağız. Liverpool kafilesini Nihat Usta'ya götürsünüler köfte yemek için... Unutamasınlar...

Hiç yorum yok: