22 Temmuz 2009 Çarşamba

Latin Amerika'nın Türkiye Şubesi

Aziz Yıldırım göreve geldiğinden beridir Fenerbahçe'nin, Spor Kulübü anlamında diğer takımlara nazaran fersah fersah yol aldığını hepimiz bilir, hepimiz söyleriz. Tesisleşme ve amatör branşlara gösterilen ilginin yanında futbol takımı da Ariel Ortega'lardan, Pierre Van Hoojdonk'lara, Stefan Appiah'lardan, Nicolas Anelka'lara kadar bir sürü dünya çapında yıldız futbolcu gördü. Taraftarın kulübe yaptığı katkı Türkiye şartlarında inanılmaz boyutlara ulaştı, üstüste Fenerium Şubeleri açıldı, kombine ve bilet satışlarından bu ülkenin hiç telafuz etmediği paralar kazanıldı.

Ortalama 20 milyon taraftara sahip bir kulübü aslında ekonomosi bozuk ve istikrarsız bir ülkede ''işler'' hale getirdi Aziz Yıldırım. Buraya kadar herşey normal olsa dahi bir türlü anlam veremediğim adını koyamadığım bir de sansasyonel yanı var Fenerbahçe'nin. Aziz Yıldırım ne kadar başarılı olursa olsun ''ben merkezciliği'' sayesinde bir çok kez de baltayı taşa vurdu transfer mevsimlerinde. Ortega'dan başlayıp, Anelka'ya son dönemde Maldonado'sundan Josico'ya hatta Güiza'ya kadar çok paralar verilip alınan yabancı futbolcular gereken ya da bir başka deyişle beklenen katkıyı yapamadılar. Bu dönemde Marco Aurelio, Tuncay Şanlı, Ümit Özat ve Rüştü Reçber gibi piyasası yüksek oyuncular bonservis bedeli olmadan yuvadan bir bir uçarken, aynı zamanda takımın ruhunu oluşturan bu futbolcuların yokluğu Fenerbahçe'nin kanadını kırdı. Yoksa bu bütçeler ve bu markayla son iki sezonda şampiyonluğun ezeli rakiplere kaptırılması sadece ezeli rakiplerin istikrarlı (!) performansından değil, Fenerbahçe'nin transfer yanlışlarından da ileri geldi.

Kulüpte her ne yaşanırsa yaşansın bir alışkanlıktan asla vazgeçilmedi. O da latin oyuncu alışkanlığı. Alex de Souza, Marco Aurelio, Marcio Nobre, Deivid de Souza, Fabio Luciano, Roberto Carlos, Edu Dracena, Claudio Maldonado, Wederson da Silva, Diego Lugano, Andre Dos Santos, Cristian Oliveira... Saymadığım ya da atladığım oyuncu varsa da bilmiyorum. Zaten şu liste bile başlı başına yeterli aslında son 6 sezon için.

Bu futbolcuların içinde kaptanlığa kadar yükselen Alex de Souza hiç kuşkusuz bu grubun önderi konumunda. Hem aldığı yıllık ücret, hem saha içindeki ve dışındaki pozisyonuyla takım içinde etkin bir rol oynuyor. Brezilyalı oyuncuların genel olarak ortak özellikleri parayı çok sevmeleri ve Avrupalı oyuncularda bulunan ''disiplin'' anlayışının çok gerisinde olmaları. Lincoln'ün Galatasaray'a, Adriano'nun Inter'e yaptıkları sadece birer örnek. Brezilya ağırlıklı kadrolar bana göre yalnızca iki dönem de başarılı oldu. Bunlardan ilki Marcio Nobre'nin forvette olduğu dönem ikincisi ise Zico'nun teknik direktörlük yaptığı dönem. Alex de Souza döneminde Marcio Nobre'nin dışında Fenerbahçe forvetinde başarılı olabilen tek adam ise ne tesadüftür ki ''Alex'in kankası'' Semih Şentürk oldu. Anelka ve Kezman gibi kariyerli, Güiza gibi maliyetli oyuncular, Alex'in organizasyonundan kaçarcasına uzaklaştılar. Güiza'nın ortama ayak uyduramamasının ve sezon başında defalarca verdiği ''ayrılmak istiyorum'' demeçlerinde takımdaki Latin hegemonyasının hiç payı yok mu?

Aziz Yıldırım Rüştü, Tuncay ve Ümit gibi oyuncuların kontratlarını belki de ''bizim evladımız'' kontejanından devre arasında yenilemeyi düşünmezken dökülen Fenerbahçe'nin başlıca sorumlularından Alex, Carlos, Deivid gibi oyuncularla ''eşşşek yüküyle'' para verip yeni kontratlar imzaladı. ''Evlat'' kontenjanındaki Volkan Demirel ise sezon sonunu bekledi kaçmak için ancak takım bulamayınca ''kerhen'' kontrat yapmak durumunda kaldı. Türk oyuncuların Brezilyalılar hakkındaki şikayetlerini Uğur Boral'dan dinleyebiliriz aslında. Deivid'in bir hafta Uğur Boral'ı milyonların gözü önünde ''haşlaması'' ertesi hafta ise Emre Belözoğlu'nun gırtlağına sarılması bence hiç ama hiç ''oyun içinde olur böyle şeyler'' formatında değildi. Bu hareketler tamamen ''Latin Amerikanlaşmanın'' örnekleriydi.

Şimdi Fenerbahçe için sezon başından beridir ismi geçen oyuncuları bir hatırlayın. Bir de gelenlere bakın. Andre Dos Santos Brezilya Milli Takımı'nın sol bekiymiş! Peh! Brezilya Milli Takımı'nın sol beki Fenerbahçe'de oy-na-maz! Belki gelen oyuncular çok kaliteli ve mükemmel bir uyum gösterip Fenerbahçe'yi çok yukarılara taşıyacaklar, belki de kontratları sürecinde Fenerbahçe Süper Lig'de ve Avrupa'da tozu dumana katacak ve Brezilyalılar on milyon eurolar karşılığında Avrupa'ya transfer olacaklar. Madem bu kadar iyi oyunculardı, Pato'yu, Kaka'yı, Ronaldinho'yu, Higuain'i daha yirmili yaşlarına ulaşmadan havada kapan büyükler bu oyuncuları neden 26 yaşında Fenerbahçe'ye bıraktılar?

Aslında çok fazlaca uzatmaya gerek yok, Aziz Yıldırım hatalarından hiç ders almayan hatta ders almak değil, hatalarını hata olarak görmeyen bir adam. Yine son 5 sezonda yaptığı ligin başlamasına iki hafta, Avrupa Ligi maçlarının başlamasına bir hafta kala ''direk onbirde oynaması gereken'' iki oyuncuyu getirdi Samandıra'ya. Geçen iki sezondan farklı bir durum olmaz, Fenerbahçe yine hayal kırıklığı olur, Latin Amerikalılar paralarını alır, idmanlarda ''unlu yumurtayı kafada patlatma'' oynamaya devam ederler. Christoph Daum değil, on tane Daum gelse zihniyet değişmediği sürece teknik direktör değişir ama Alex, Carlos, Deivid yeni kontratlarını imzalar, Feneriumlardan alışveriş yapan, milyarlarca liralarını kombinelere yatıran taraftarlar Selçuk ve Deniz'i ıslıklamaya devam eder, Şadan Kalkavan gibiler de ancak seçimlere ''renk katarlar''!.. Brezilya'nın bayrağı ne de çok benziyor Fenerbahçe formasına...

1 yorum:

omanim dedi ki...

iyi güzel üç tane balonun görüntüleri koymuşunda djikuzu efsanesi nerde.efsane djikuzu oleeee