27 Nisan 2010 Salı

Onur'un Gözyaşları...

25. dakikada Umut Bulut kırmızı kart gördüğünde, bitime bir saatten fazla bir süre vardı. Bu dakikadan sonra Trabzonsporlu oyuncuların yapması gereken, teknik, taktik vb... gibi maddeler bir yana ekstra performans göstermekti. Yanından bile geçemediler. Ekstra değil, vasat bir performans dahi ortaya koyamadı bordo mavili oyuncular.

25. dakikaya kadar, sıkıcı bir orta saha futbolu izliyorduk. Her iki takımında karşılıklı yoklamalarıyla geçilen süreçte, Umut Bulut itirazları ve el kol hareketleri yüzünden haklı bir sarı kart gördü. Pozisyondan yaklaşık 30 saniye sonra ise gelen hava topunu rakibinin yüzüne dirsek atarak kontrol etmek isteyen de yine Trabzonspor'un ikinci kaptanı Umut Bulut'tu. Hakem Serkan Çınar yine doğru bir kararla Umut'u, sahanın dışına gönderince, maçın şablonu da tamamen değişti. Bu dakikadan sonra en önde kalan Alanzinho'yu Gabric ve Selçuk ile desteklemeye çalışan Trabzonspor'un karşısında, Eskişehirspor daha baskın bir futbol oynamaya başladı. İlk yarının sonunu golsüz beraberlikle getirmeyi başaran Trabzonspor'da teknik direktör Şenol Güneş, ikinci yarıya Alanzinho ve Gabric'i kenara alıp, yerlerine Ceyhun Gülselam ve Burak Yılmaz'ı sahaya sürerek başladı. İkinci yarıda Burak Yılmaz tek forvet olarak oynarken, kendisini destekleyecek bir tane futbolcu dahi sahada kalmayınca, devre  tamamen Eskişehirspor'un kontrolü altında oynanmaya başladı. Trabzonsporlu oyuncuların psikolojisinin ne olduğunu tam olarak kestiremiyorum ama sanki ilk maçı 1-0 kazanıp, rövanşa gelmiş gibi bir halleri vardı. Oysaki yalnızca bir prestij maçı oynuyorlardı ve her dakika ölmektense, bir kere ölmek daha iyiydi. Teknik direktör Şenol Güneş'in orta sahayı emanet ettiği Selçuk, Colman, Ceyhun üçlüsü vasata dahi ulaşabilecek bir performans gösteremeyince maç tamamen Eskişehirspor takımı ile Trabzonspor savunmasının mücadelesine dönüştü. Ümit Karan'ın, Adem Sarı'nın sık sık kaleyi yokladığı pozisyonlarda da genç ama mangal yürekli kaleci Onur bu girişimlerin hepsini süpürmeyi başardı. 85. dakikadan itibaren Eskişehirspor'a yardıma koşan Selçuk İnan'ın iki kez Onur yerine Ümit Karan'a attığı geri paslarını da yine genç kaleci kurtarmayı başardı. O pozisyonların paniği, Şenol Güneş'in ısrarlı ''çıkın'' talimatlarına rağmen, takım beraberliği korumaya çalışınca 90+2'de Doğa Kaya'nın ortasında, Ümit Karan'ın kafası nihayet Onur'u aşmayı başardı ve Eskişehirspor hakettiği üç puana ''futbolun adaleti'' sayesinde ulaştı. Geriye kalansa maçın ardından hırsına ve sinirine hakim olamayan Onur'un gözyaşları oldu.

Maçtan sonra Şenol Güneş'in konuşmasını dinledim. Yine hakemlerden bahsetti. Takımın oynadığı futbolun üstünü örtmeye çalıştı gibi geldi bana. Alanzinho ve Gabric gibi iki tane dripling uzmanı ve rakip savunmayı tehdit edecek oyuncuyu daha ilk yarı biter bitmez oyundan almasını ve takıma ''beraberliği kurtarın'' mesajını vermesinden hiç bahsetmedi. ''büyük takımlar şöyle yapar, böyle eder'' gibi söylemlere girdi ama dün akşam Şenol Hoca'nın kendisi büyük takım hocalığı yapamadı, krizi yönetemedi, ilk önce kendisi korktu. O yüzden hiç ama hiç futbolculara sataşmasın, onları ortaya atmasın bence.

Selçuk İnan'ın zaten iki sezondur gösterdiği performans ortada. Toplasan beş tane iyi oynadığı maçı hatırlamıyorum. Burak Yılmaz neden bu takıma geldi anlamış bile değilim ancak Şenol Güneş ısrarlı bir şekilde kendisinden medet umuyor. Burak'a verdiği şansı Barış Memiş'e verse Barış şimdiye milli takıma seçilirdi herhalde! Şenol Hoca'nın hafta içinde verdiği demeçte, Tony Slyva ve Ömer Aysan ile yolların ayrıldığından bahsettiğini duydum. İki isim de ben de var. Bence çerçeveyi Selçuk ve Burak tamamlayabilir.

Hiç yorum yok: