29 Nisan 2010 Perşembe

En Büyük Jose!

İlk defa Porto'nun, Şampiyonlar Ligi yarı finalinde Manchester United'ı elediği zaman görmüştüm bu psikopatı! 90. dakikada Ricardo Carvalho'nun turu getiren golüyle beraber Old Trafford'da takım elbisesiyle dizlerinin üstünde 2 metre kayıp, köşe bayrağının kenarında küme olmuş futbolcularının üzerine uçmuş ve bir futbolcu edasıyla sevinmişti. Bahsettiğim zaferden bir sezon önce ise Porto ile hem Portekiz Ligi'ni, hem Portekiz Kupası'nı hem de UEFA Kupası'nı kazanmıştı. Ertesi sezon ise hem Portekiz Ligi'ni, hem de Şampiyonlar Ligi'ni kazanmıştı. Abramovich bu yeteneği hemen Chelsea'nin başına getirdi. Ferguson'a, Wenger'e, Benitez'e ayarları vere vere ''bir çuval'' puan farkıyla Premier League'i kazanırken, ertesi sezon Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde 2-1'in rövanşında Rijkaard'ın Barcelona'sını 4-2 yenip, turu geçmiş ancak yarı finalde daha sonra kupayı kazanacak olan Liverpool'a 1-1 ve 0-0 ile elenmişti. Chelsea ile hayal ettiği Şampiyonlar Ligi'ni kazanamasa da, Premier League'e damga vurup, Portekiz Ligi'nin ardından, Premier League'i de kazanıp, İtalya Serie A'ya yelken açtı. Inter'in başındaki ilk sezonunda, ''kenter'' bir şampiyonluk kazanırken, hiç kuşkusuz bu sezonki hedefi Şampiyonlar Ligi şampiyonluğuydu. Bu yolda önce grubundan çıkan, ardından favorilerden eski takımı Chelsea'yi iki maçta da yenerek eleyen ve arada CSKA Moskova'yı ekarte edip yarı finale çıkan Portekizli teknik direktör, yarı finalde ise karşısına dünyanın en iyi takımı olan Barcelona'yı aldı. İlk maçta hem de erken bir golle 1-0 geriye düşmesine rağmen, takımını ayakta tuttu ve maçı 3-1 kazandı. Bu Barcelona'nın bilmem kaç maç sonra aldığı ilk iki farklı mağlubiyetti ancak yine de rövanş için herkes Barcelona'yı favori gösteriyordu. Takımı rövanşın ilk yarım saatinde 10 kişi kaldı ve ardından işler Barcelona için oldukça kolaylaşmış gibi gözüktü. Öyle ya, Messi, Xavi ve Ibrahimovic gibi dünya starlarını elinde bulunduran, bir makine düzeninde işleyen ve kimilerine göre ''futbolun bittiği nokta'' olan Barcelona karşısında hem de Camp Nou'da direnmek mümkün olmayacaktı ama oldu. Tam 84 dakika gol yemeden direnmeyi başardılar. Mourinho, belli ki, takım eksik kalırsa yapacaklarını da önceden hesaplamıştı. Göz zevkini hiç bozmayan bir savunma dersi verdiler. Oyuncuları kendisini yere atıp sakatlanma numarası yapmadı, en ufak bir aşırı sertliğe kaçmadılar, yalnızca yapmaları gerekeni yaptılar ve işlerine yarayan skoru alıp, Barcelona'yı Camp Nou'ya gömdüler. Maçtan sonra Interli taraftarın olduğu bölüme gidip, işaret parmaklarını onlara gösterirken, aslında dünyaya sesleniyordu. En büyük benim!

1 yorum:

omanim dedi ki...

gerçekten muhteşem ve çok fantastik bir adam.amaaaaa göz zevkini bozmayan bir savunmaya da hiç katılmam.dün interin yaptığı tamamen çanakkale geçilmez diye tabir ettiğimiz tamamen anti futboldu.barcelonayı elemenin tek yoluda bu zaten.bir tarafta oynamaya çalışan barca diğer tarafta oynatmamaya çalışan inter.inter ilk maçta bu maçın aksine futbol oynayandı barca da oynamaya çalışan ama beceremeyen.dün akşam anti futbol kazandı.ama futbolda önemli olan sonuçtur önemli olan kazanmaktır.eşleşme belli olduktan sonra artık jose nin yapacağı hiçbirşey olmadığını bu işin içinden çıkar yolu olmadığını düşünmüştüm.ama bu adam o kadar dehşet bir adam ki buradan da çıkmasını bildi.zaten ilk maçı 3-1 kaybettikten sonra jose nin eleneceğine ihtimal vermiyordum.artık bu kupayı kaybetmesinede ihtimal vermiyorum.