27 Ekim 2009 Salı

Adam Ol!


Tam kendisini toparladı artık olgun bir adam oldu dediğimiz Arda Turan, Christian'ın tahrikine kapılıp, abilerinden gördüğü gibi sahada racon kesmeye kalkınca, Galatasaray daha maç başlamadan psikolojik anlamda geriye düşmüş oldu.

Kale arkasındaki bir avuç Galatasaray taraftarı takımını alkışlamak ve moral vermek üzere tribünlerin önüne çağırıyor. Sahanın diğer yarısında ısınma hareketlerini sürdüren Galatasaraylı oyuncularda, kendi yarı sahalarını terkedip Fenerbahçeli oyuncuların arasından taraftarlarının bulunduğu tribüne doğru giderken Christian Baroni anlamsız bir şekilde Arda'yı itiyor. Televizyonda birkaç kişiden ''şööyle bir dokundu'' gibi şeyler duydum. ''Şööyle bir itme'' falan yok ortada, Christian Arda'yı bayağı bayağı iki eliyle birden sert bir biçimde itiyor. Maçtan sonra dediği gibi ortada bir ayağa basma falan da yok. Tamamen kendi inisiyatifiyle Arda'ya tabiri caizse ''sataşıyor'' Brezilyalı. Arda buna rağmen seyircisine gidip alkışlıyor ve dönüşte ''intikam ateşiyle'' soluğu Christian'ın yanında alıyor. Brezilyalının üzerine yürürken de hepimizin dudağını okuduğunu gibi ''Adam ol!'' tümcesini dilimizi bilmeyen Christian'a birkaç kez tekrarlıyor. Ortalık karışıyor, Bilica, Arda'ya saldırıyor, Colin Kazım, Aydın'ı sarsıyor, Arda hışımla kendisini tutanlardan kurtulmaya çalışıyor.

Bu görüntülerin daha beterini, geçtiğimiz nisan ayında Ali Sami Yen Stadyumu'nda izlemiştik hepimiz. Olayların baş aktörü olan Arda Turan'ın nasıl bir psikolojide sahaya çıktığının en güzel kanıtı aslında bu pozisyon. O olaylardan hiç ders almamış ve belli ki sırtı sıvazlanmış genç kaptanın. Christian maç içinde bir kez Arda'yı net bir biçimde yumrukladı ve bir kez de Arda'nın kaybettiği toptan sonra yanına gidip eliyle ''kalk'' işareti yaptı. Sanki Arda'yı tahrik etme ve oyundan düşürme görevi ''özellikle'' verilmişti Christian'a. Bir adam bir adamın üstüne bu kadar gitmez. Zaten Arda Christian'a uysaydı bence 90 dakikanın tamamlanması mümkün olmazdı.

Gelelim Arda'nın yaptığı hareketin ''inceliklerine''.O yaşta Galatasaray'ın kaptanı olmak öyle az buz bir iş değil. Belli ki kendisine çok güvenenler ve ''sembol'' olarak görenler var. Galatasaray'ın eski kaptanlarından Turgay Şeren'i efendiliği ve örnek kişiliğiyle duymuştuk zaten, Cüneyt Tanman'ı ise az buçuk izleme şansımız oldu. Bir takım kaptanının görevi sahada ne olursa olsun kavga etmek değil, ortamı yumuşatmak ve takımını sakin tutmaktır. Özellikle deplasman takımı oyuncularının böyle gergin maçlarda sinirlenmemeleri ve sakinliklerini korumaları gerekir. Galatasaray deplasmanda kendilerine nefretle bakan binlerce İngiliz'in içinde Leeds United'ı resmen ''perişan'' etmişti. Bunu yaparken de en ufak tahrike kapılmadan sadece işlerini yaparak sahadan final vizesiyle ayrılmışlardı. Sen daha ısınırken yapılan tahrike kapılıp, ortalığı savaş alanına çevirirsen, seyirciyi ateşleyip, ortamı takımının aleyhine gerersen maçtan sonra da bu eleştirileri duymak zorunda kalırsın.

Galatasaraylı bazı futbolcuların mental olarak ciddi desteğe ihtiyaçları var belli ki. Bu ruh hali ve gerginlikle yüz Fenerbahçe deplasmanı oynasalar, yüzünü de kaybederler. Zaten Arda Brezilyalı rakibine ''Adam ol!'' derken rakibinin dilini bilmediğinin farkında bile değildi. Türk oyuncuların ne kadar yetenekli olurlarsa olsunlar, altyapılarının ne kadar zayıf olduğunun en başarılı temsilcilerinden birisidir Arda Turan. Kendisi daha onsekizindeyken Fransa'da oynanan Bordeaux maçında da rakibine kafa atıp kırmızı kart görmüştü. Belki de ''huylu huyundan vazgeçmez'' demek daha doğru olur Arda için... Statüsü ne olursa olsun...

Hiç yorum yok: