13 Mart 2009 Cuma

Avantaj Galatasaray'da...

Maçın başlamasıyla birlikte tribünlerden yükselen ''üçlü'' ekran başındakilerin tüylerini nasıl diken diken ettiyse, o desteği hisseden sarı kırmızı onbirin de aynı hisleri yaşadığına emin oldum ilk dakikalardan itibaren. Ayağa pasın, ''bilinçli presin'' Ömer Üründül tabiriyle ''tüm çeşitlemelerini'' uygulayan Galatasaray rakibine istediği baskıyı kurma şansını birkaç dakikalık iki periyod hariç ilk yarı boyunca vermemeyi başardı. Birkaç kontraatak girişimiyle de rakibine ''çok gelirsen, kontrayı yersin'' gözdağını vermeyi başardı. Hamburg'un orta sahayı organize eden takım kaptanı David Jarolim'in ilk dakikalardan itibaren oynadığı agresif oyun ve tatlı-sert faullere hakem ikinci yarıyı beklemeden kart çıkarsaydı, ikinci yarıdaki şiddetli Hamburg baskısı belki de bu kadar fazla yaşanmayacaktı. Hamburg'un top Galatasaray'a geçtiği anda maçın genelinde uyguladığı sert oyunun Galatasaray'ı oyunun hiç bir bölümünde yıldırmaması belki de o hep bahsedilen ''2000 ruhunun'' saha kenarından, sahanın içine yansımasıydı. 26. dakikada Trochowski'nin bilindik sert ve düzgün şutlarından birinde Galatasaray'ın İtalyan kalecisi Morgan de Santcis son yıllarda gördüğüm en güzel kurtarışı yaparak, maçın ''gitmesini'' engelledi aynı zamanda. Bu adamın oldukça iyi bir kaleci olduğunu hep söyledim, hepte söyleyeceğim.



Ayhan Akman önüne düşen şans topunu akıl dolu bir vuruşla ağlara gönderip, Galatasaray'ın çok işine yarayacak golü atarken, devrenin sonu Hamburg'un bu golün şokunu atlatması için tam zamanında geldi diyebiliriz. İkinci devre ise bilindik bir ''Galatasaray efsanesine'' sahne oldu. İkinci yarının hemen başında topu ağlarında gören Galatasaray golden iki dakika sonra da Emre Aşık'ın atılmasıyla sarsıldı ki o andan itibaren ben dahil maçı takip eden topluluktan ''buraya kadarmış, bundan sonra üç hatta dört olur'' serzenişleri yükseldi. Belki o anlarda Martin Jol, UEFA Kupası'nın en skorer oyuncusu Olic'i oyuna alsaydı golü de bulabilirlerdi. Servet ve Emre Güngör'ün sakat olduğu, Meira'nın Rusya'ya uğurlandığı ve asıl işi stoper olan tek oyuncu olan Emre Aşık'ın kırmızı kart görmesiyle Galatasaray'ın attığı golle yakaladığı avantajın heba olduğunu düşünürken, stoper mevkiine Harry Kewell yerleşti. Maçtan önce böyle bir plan yapılmış mıydı bilmiyorum ama Kewell yıllardır o bölgede oynuyormuşçasına rahat bir şekilde maçın sonunu getirmeyi başardı. Bülent Korkmaz acemice bir hamleyle top saklayacak ve maçı çok istediği her halinden belli olan Lincoln'ü kenara çekip sahaya Mehmet Güven'i sürdü. Eminim bir süre yanında oturan genç Semih Kaya'yı sahaya sürmeyi düşünmüştür ''Efsane kaptan'' Mehmet Güven oyuna girene dek. Lincoln'ün oyundan çıkarkenki tepkisi son derece şiddetli ve haklı bir tepkiydi. Nonda sahada hayalet gibi gezerken, topu tutacak, takıma güven verecek Lincoln'ün kenara gelmesi, Bülent Korkmaz'ın tecrübesizliğiyle izah edilebilir ancak. 74. dakikada Nonda yerini Ümit Karan'a bırakırken, Hamburg'ta pozisyon bulamasada akın akın Galatasaray kalesine gol için gelmeye başlamıştı artık. 2 tane karambol pozisyonunda da gole gerçekten çok yaklaştılar. Direkten geri gelen Benjamin'in şutu ve boş kale yerine topu auta yollayan Ivica Olic'in vuruşları maçın kaderini tayin etti.

Olic'in 70 dakika boyunca kenarda beklemesi ve oyun stili bizim Serhat Akın'ı andıran Guerrero'nun 90 dakikayı tamamlaması Hamburg'un belki de lig şampiyonluğuna verdiği önemi ortaya koyarken, Galatasaray'ın bu maça sımsıkıya tutunması da Şükrü Saraçoğlu'ndaki finali ne kadar çok istediğini gösterdi. Geriye 6 maç kaldı ve Galatasaray bütün bu maçları oynamayı başarabilirse, bu karşılaşmaların 4 tanesi İstanbul'da olacak. Avantaj gerçekten de Galatasaray'da...

Hiç yorum yok: