30 Mart 2009 Pazartesi

Galip Sayılır Bu Yolda Mağlup!

Beklediğimden çok daha değişik bir oyun oynanıyordu ilk yarım saat içerisinde. Hakan Balta ve Emre Aşık'la oluşturulan stoper hattının bir de İbrahim Üzülmez faktörüyle Torres ve Villa'ya pek fazla direnebileceğini düşünmüyordum açıkçası. İspanya'nın golü erken bulabileceğini bile düşünürken, maçın hemen başında Nihat yüzde yüz gol pozisyonunda İspanya'ya yani ''ikinci vatanına'' gol atayım hissine kapılınca hemen yanında bulunan bomboş üç arkadaşını değil kaleyi hedeflerken, bulduğumuz en iyi pozisyonu ''zayi'' etmeyi başardı. Semih'in mükemmel pivotluğunda topu çeviren, oyunu oynayan Türk Milli Takımı'nı sahada hayretle izlemeye başlamıştımki, İspanyollar sazı eline aldı ve ilk yarım saatten sonra bize topu göstermediler. Pozisyon diyebileceğimiz bir heyecan yaşayamadan da ilk yarıyı sonlandırdılar. İkinci yarının ortalarında Fatih Terim fahiş bir hatayla Türk Milli Takımı'nın en iyi adamı Semih'i kenara alıp Ayhan'ı oyuna sürünce İspanyollar iyice yüklenmeye başladı ve bir duran topla da golü bulup maçı bitirmeyi başardılar. Sonrasında ''bitik'' Gökhan Ünal'ın oyunda girmesi sadece tebessüm ettirdi beni. Mehmet Yıldız ve Fatih Tekke gibi opsiyonları kadroda bile düşünmeyen Fatih Terim özellikle bu sezon ''beceriksizliği ve bitikliği tescillenmiş'' Gökhan Ünal'ı oyuna sürerek takımın hücum gücünü hepten bitirdi. Orta sahayı dirençli tutma fikri gayet mantıklı olarak kabul edilebilir ama bir puan için oynadığını hem sahadaki futbolculara hem de İspanyollara bu kadar fazla ''belli etmemek'' gerekirdi. Sahada hayalet gibi gezen Arda bu değişikliğin adamıydı ancak Fatih Terim'in ''tutkuları ve saplantıları'' en kötü alınabilecek bir puanı da Santiago Barnebau'nun çimlerine gömdü.

90 dakika boyunca kornaya basan İspanyol taraftarlara da birilerinin bu kornaların takım desteklemeyle bir alakası olmadığını birilerinin izah etmesi lazım. Yatağa yattığımda bile beynim uğuldamaya devam ediyordu.

Maçın en güzel yorumu ise tek cümleyle şudur bana göre: Nihat o golü atacaktı arkadaş!!!

Çarşamba günü kaybedersek Güney Afrika trenine el sallamış olacağız. Milliler umarım bu bilinci hissedip daha çok mücadele edip, İspanya'da yapmadıklarını yaparlar. Yani ''ısırırlar''

İspanya adına sahada herşeyi yapan Sergio Ramos'u hayretle izledim, ''normal insan ciğeri'' olmayan Real Madrid futbolcusu kanadını otoyola çevirdi ve tek kişilik bir gösteri sundu futbolseverlere. Maç bir yana, Sergio Ramos bir yanaydı Santiago Barnebau'da...

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Sahanın en kötüsü gene ne yaptığını bilmeyen, savruk, abuk sabuk saçlarını sağa sola yellendirmekten başka bir şey beceremeyen Tuncay Şanlı idi. Kaptırdığı 1-2 kritik top yüzünden kalemizde gene tehlikeler yaşadık. 90 dakika boyunca yaptığı tek icraat Arda'ya attığı pas oldu, Arda 'da o topu ayağı yerine kaval kemiğiyle stop etmeye kalkınca pozisyon kaçtı. Sürekli pas hatası, sürekli zeka pırıltısından eser olmayan boş boş hareketler. Yok efendim premierde 3-5 gol atmışta, kendini geliştirmişte bilmem neymiş. Ben izlediğime, gördüğüme inanırım arkadaş. Gerisi hava cıva benim için, ne derseniz deyin. Tuncay'ı büyük bir dikkatle yaklaşık 7 yıldır seyrediyorum. Sonuç şudur, 18 yaşında ki sakaryada ki Tuncay = 25 yaşında premierde ki Tuncay. Küçük takımın büyük topçusu olacak kalacaktır jübilesine kadar. Şu an fenere gelse iş yapar çünkü yerinde Uğur Boral oynuyor ve başkanımız yüzünden bizde bu yıl küçük bir takım görüntüsündeyiz. Ne zaman hedefler büyür, takımın kalite ayakları artar, o zaman tuncay gene kelebek-beygir moduna geçer. Arz ederim.