25 Ağustos 2008 Pazartesi

Olimpiyat Karnemiz...

2008 Pekin (Beijing) Olimpiyatları sona erdi. Ülkece olimpiyat havasını solumadığımız, sporcularımızın da bizi desteklercesine üstüste aldıkları başarısız sonuçlar ile ülkemizin bu ''garip'' durumunu onaylar nitelikteki yarışma sonuçları dahilinde bir büyük organizasyon daha geride kaldı.

Olimpiyatların ilk gününe Sibel Özkan'ın halterde kazandığı gümüş madalya ile başladık. Sibel ile aynı sıklette yarışan, Atina Olimpiyatları'nda kazandığımız 3 altın madalyadan birinin sahibi olan Nurcan Taylan'ın ''sıfır çekmesi'' ile üzülürken, ardından yaşanan ''sakattım'' ''hayır sakat değildin'' polemikleri ile sinirlendik. Üstüste alınan başarısız sonuçların içerisinde beni en çok üzen ''bebek yüzlü halterci'' Taner Sağır'ın sıfır çekmesi oldu. Atagün Yalçınkaya ile birlikte amatör branşlar içerisinde en çok sevdiğim ve takdir ettiğim iki sporcudan biri olan Taner maalesef istediği kaldırışları yapamayarak Pekin'e hüzünlü bir şekilde veda etti. Atletizm dalındaki 2 madalyamızı da Ronaldinho'nun kız kardeşi Elvan Abeylegesse getirdi. Önce 10.000 metre ardından 5.000 metre de iki kez Etiyopyalı hemşehrisi Tirunesh Dibaba'nın arkasında ikinci olan Elvan Türkiye'ye iki gümüş madalya getirirken, bir olimpiyatta iki madalya kazanan ilk Türk sporcusu olma şerefine de erişti. Özellikle 5.000 finalinden sonra dereceye girenler ülkelerinin bayraklarıyla ''Kuş Yuvası''nda şeref turu atarken, Elvan'ın yalvarırcasına bayrak araması ve o arama sırasında kendisine verilen Etiyopya bayrağını ''ben Türk'üm'' diyerek reddetmesi televizyon ekranlarına yansıdı. O kıza orada bir bayrak bulup veremeyen sözde Türk idarecilerimize, spordan sorumlu kim varsa, beden terbiyesi müdürlüğü, orada bulunan bedavacı bakanlar, bürokratlar, basın mensupları, kısaca ''Kuş Yuvası''nda bulunan bütün Türklere yazıklar olsun. Türk olduğumdan son zamanlarda sıkça olduğu gibi yine UTANDIM maalesef. Bir diğer konu ise Elvan'ın ''ben Türk'üm'' diyip doğduğu yer olan Etiyopya bayrağını reddetmesi. Devşirme sporcuya karşıyım ama Elvan'a değil. O devşirme olmadığını, gerçek bir Türk gibi düşünüp, gerçek bir Türk olduğunu bizlere ispatladı. Allah seni Türkiye'ye getirenlerden razı olsun. Atletizm'de ki diğer sporcularımız tel tel dökülürken, tartan pistte yapacağı yarışlar için Mersin'de kum pistte çalışma şansı bulabilen Nevin Yanıt gelecek için umut verdi. Nevin'in tek şansı bu işlere önem veren Almanya, İsveç, A.B.D gibi ülkelere gidip şansını oralarda denemesi, yoksa kendi ülkesinde atletizm yapamayacağını başka türlü anlayamayacak.

Yüzme ve yelkende de sporcularımız dereceye girmek bir tarafa, derecenin yanından geçemediler. En çok Ukrayna'dan devşirilen sporculara güldüm. İki ay önce olimpiyatta Türkiye'ye madalya getirsin diye devşirilen Shevchenko'lar madalyaları ancak televizyon ekranından görebildiler. Artık geri yollayabiliriz onları memleketlerine ne de olsa madalya kazanamadılar. İşin bu kadar kolayına kaçmak, bu kadar gülünç olmak... Bişey demiyorum... Aslında birşey demek istiyorum. Radyospor'da İlker Ateş'in programı Spor Kazanı'nı dinliyorum. Telefondaki dinleyici diyor ki:

- İlker Abi üç tarafı denizlerle çevrili koca memlekette yüzecek adam bulamıyoruz gidip Ukrayna'dan sporcular getiriyoruz.

İlker Abi'nin cevabı:

- Güzel kardeşim yüzme yarışları denizde değil, havuzda yapılıyor!

Ve maalesef İlker Abi bu yaptığı işten para kazanıyor.

En büyük madalya beklentilerimizden güreş, hayal kırıklıklarıyla doluydu. Nazmi Avluca'nın grekoromende kazandığı bronz madalya ancak züğürt tesellisi olurken, serbestte Ramazan İbrayhanov ile Pekin Olimpiyatları'ndaki tek altın madalyamızı kazanmış olduk. Medyadaki adı Ramazan Şahin olan İbrayhanov yeni soyismini yüce Türk büyüğü Mehmet Ali Şahin Hazretleri'nden tedarik etmiş. Basın toplantısında tercüman eşliğinde hislerini biz Türklere anlatan Dağıstanlı Ramazan sevincini ise Tribündeki Çeçenlerle birlikte kutladı.

Tekvandoda Azize Tanrıkulu çok güzel maçlarla yükseldiği finalde çok az bir farkla gümüş madalya da kalırken, abisi Bahri Tanrıkulu tamamen fikstürün azizliği ile ilk turda elendi. Geçen olimpiyatlarda finalde kaybettiği rakibi ile ilk turda eşleşmemiş olsaydı belki bir madalya da Bahri'den gelebilirdi. Ancak başarılı sporcunun moral bozukluğunu üzerinden atıp yeniden önündeki turnuvalara konsantre olması gerekiyor. Bu dalda bir sürpriz bronz madalyayı da Servet Tazegül ile kazandık ancak Servet madalya sevincimizi maç bitmeden yapmaya başladığı rakibini de sinirlendiren ''garip'' sevinç gösteriyle kursağımızda bıraktı. Umarım olimpiyat ruhuna aykırı hareketten ceza alır.

Boksta sadece Yakup Kılıç ile bir bronz madalya kazanabildik. Yarı finale kadar iyi gelen Yakup bu turda kaybedince bronz madalya da kaldı. Boks branşında tarihimizin en büyük skandalını 17 yaşındaki genç sporcumuz Furkan Ulaş Memiş'in Hindistanlı rakibiyle yaptığı maç esnasında üçüncü raundda 10-3 gerideyken antrenörü Cahit Süme'nin sahaya Trabzonspor havlusu atmasıyla yaşadık. Ringe atacağı havlunun rengini iyi seçemeyen Cahit Süme'nin maçtan sonra'' Furkan uğurlu gelsin diye o havluyla ringe çıkmıştı, ben de hakemlere sinirlenip istemdışı olarak havluyu ringe fırlattım'' açıklaması ise Türk Boksu'nun hangi ellerde olduğunu bizlere göstermiş oldu.

Masa Tenisi için devşirilen iki sporcudan Cem Zeng direk ilk turda elenirken, Melek Hu ise bir iki tur dayanabildikten sonra masaya Trabzonspor havlusu atmak zorunda kaldı.

Okçuluk, atıcılık, bisiklet ve judo gibi diğer katıldığımız branşlarda da dereceye giremeyerek elendik. Toplam 68 sporcuyla temsil edildiğimiz olimpiyatlarda futbol tabiriyle ''hiç bir varlık gösteremeden'' elendik. Neyse ki futbol var; ne diyorduk: ''Herife bak! Ne gol attı be!''

Hiç yorum yok: