10 Eylül 2008 Çarşamba

Kaptan Emre ve Spor Yazarı Hıncal


Konuyu biliyordur herkes ancak Hıncal Uluç'un Emre hakkında neler söylediğinin tam metnini bir yazalım önce buraya:
''Bu oyuncu nasıl Milli Takım kaptanı oluyor anlamıyorum. Kendine ve takım arkadaşlarına saygısı olmayan karaktersiz biri. İsviçre maçında da gördük. Bunun liderlik vasfı yok. Son beş yılının %80'inini sakatlıklarla geçiren ve maçı ancak 60 dakika oynayabilecekken 90 dakika oyunda kaldığında hocasına teşekkür bile edebilecek biri. Böyle karaktersiz birine ben karşıyım. Emre'den kaptan olmaz, lider olamaz. Türk gençlerinin önüne bunu lider diye koyamazsınız.''

Bunlar gerçekten ağır sözler ve işin kötüsü Hıncal 90 Dakika Programı'nda bu ifadeleri sıralarken televizyonun başındaki Emre'nin annesi daha fazla dayanamayıp fenalaşıyor ve hastaneye kaldırılıyor. Bunun üzerine Emre'ye izin veriyor Fatih Terim ve Emre hastaneye annesini görmeye gidiyor. Ertesi gün kritik bir milli maça çıkacak ve ne kadar konsantre olabileceğini düşünün.

Emre ne yaptı? Kendisine ''g.tü göbeği salmış'' diyen Kazım Kanat'a Bosna Hersek maçında el kol hareketleri yaptı. Sahadaki agresifliğini, çamurluğunu, sürekli itiraz huyunu hepimiz biliyoruz. Emre'nin basın tribününe yaptığı hareket ve benim düşüncem ''aydın insanlarımıza göre'' dibine kadar yanlış olsa da o basın tribünü daha ne hareketleri hakediyor bir bilseniz. Böyle bir açıklama olur mu? Yetmiş milyonun önünde böyle ifadeler kullanılır mı? Ahlaksızlık bu ya! Bakın ahlaksız demiyorum Hıncal'a, ahlaksızlık yaptı diyorum!!! Şimdi kendinizi Emre'nin yerine koyun. Anneniz bir kendini bilmez medya maymunu yüzünden hastanede, siz Belçika maçında sahada. Golden sonra Hıncal'a hareket çeker misiniz, çekmez misiniz?

Yahu tamam Emre sütten çıkmış ak kaşık değil ama bu kadar da üstüne gidilmez ki bir insanın. Birazda tarikatçılarla, hocaefendicilerle uğraşsanıza, gücünüzün yettiğine değil mi sadece? Gücünüzün yettiğine...

5 yorum:

Unknown dedi ki...

Fenerbahçe'ye transferini hazmedememiş belli. Newcastle'dan sonra Galatasaray'a transfer olsa asla böyle konuşmayacağını hepimiz biliyoruz. Hıncal fanatik bir cimbomludur ve bu gazeteci kimliğinin çok ötesine geçmiştir. 2 yıldır programını ve demeçlerini takip etmeyi bıraktım. Sporun içinde olan herkes bir takım tutar ama gazeteci olup tarafsız ayaklarıyla sürekli boş komplo teorileri üzerine haber ve mantıklar üretip insanlara sunmak şerefsizliktir ve kendiside bunu çok iyi beceren çok büyük bir şerefsizdir. Bugün sevgili takımının en ciddi rakibi ve ona göre tehlike fenerdir o yüzden sürekli klübü, başkanı ve futbolcuları yıpratmaya çalışıyor. Yarın Beşiktaş ya da Trabzon şampiyonluklar kazanmaya başlarsa tekrar, bu sefer ibre onlara dönecektir. Birkaç yıl önce eski dostu Sezen Aksu onun ne kadar hain ve rezil bir adam olduğuyla ilgili çok usturuplu güzel bir yazı yazmıştı. Keşke bulabilsemde bir okusanız...

Faruk dedi ki...

O yazıyı bulursanız tam metniyle blogta yayınlamayı çok isterim...

Unknown dedi ki...

Sayın admin, ufak bir araştırma yaptım ve o yazıyı buldum, aynen buraya yapıştırıyorum, saygılar...
‘Sen zalim bir insansın Hıncal. Bilen bilir, ne kadar canım yanarsa yansın, ne denirse densin, ne olursa olsun konuşmak, cevap vermek adetim değildir. Bu kadar sert ve zor bir dünyada kişisel sıkıntıların kamuoyu önüne taşınmasını ayıp bulurum. Hırsın, öfkenin; insanın ahlakını değiştirmesine izin vermemenin erdemine inanırım. Kelimelerin gücünü, istenilirse ne kadar zehirli, kıyıcı, mahvedici olduğunu, üstelik bunun en alasını, en acıtanını yapabileceğini bilen biri olarak hiçbir şey için, hiç kimseyi kırıp dökmeye değmeyeceğine bütün kalbimle inanırım.

Ama sen zalim bir insansın Hıncal. Arkadaşlığımız niye bitti biliyor musun?

Senin ikili ilişkilerde de vazgeçemediğin iktidar tutkusuyla, gücünü sınamak için icat ettiğin uyduruk küslük oyunlarına geldiğim için değil. Orta sınıf ahlakıyla yetişenlerin çok iyi bildiği o vefa duygusuyla, bana benzemeyeni de sevebilmeyi, anlayabilmeyi değerli addederek, 25 yıla yakın sürüklediğim bu arkadaşlıkta hep içime sinmeyen, önceleri adını koyamadığım, içten içe hep rahatsızlık veren tuhaf bir sezginin; sonunda, bana rağmen pembe balonu patlatması yüzünden...

Sen en büyük harfler, en iri kelimeler ve büyük kahkahalarla gereğinden fazla sevgiden, iyilikten, dostluktan, sadakatten bahsederken çıkardığın gürültünün bana, hiç durmadan babamın, ‘İnsan en fazla kendinde olmayandan söz eder’ cümlesini hatırlatmasına engel olamadığım için. Sonunda bir reklam filmi hizmetine sunulan o kocaman kahkahayı, bir türlü sahici bir gülüşe benzetemediğim, insanın içine neşe yerine niye korku saldığını bir türlü keşfedemediğim için.

‘Hıncal, ne olur yazma beni köşende’ diye her rica ettiğimde; ‘Bu ülkede seni seveni severler. Çok tepki aldığım zamanlarda patlatıyorum bir Sezen Aksu, ortalık süt liman’ diyebilecek kadar pişkinleşebildiğin için...

Dört yıldır ölümcül bir hastalıkla uğraştığımı, bu hastalığın adının ‘Coushing sendromu’ olduğunu, en önemli belirtisinin kortizona bağlı aşırı yağlanma nedeniyle ‘moon face’ yani ‘ay yüz’ olduğunu ve bel-baş arasında yağ yastıkçıkları tabir edilen geçici doku deformasyonları oluşturduğunu, hastalığımın neredeyse tamamen geçtiğini, bu süreç içinde değil estetikçiye, dişçiye bile gitmemin yüzde yüz yasak olduğunu bildiğin halde, bu durumu başka türlü kullanabilecek kadar şeytanına yenildiğin için...

Benim hiç kimseyi kandırmaya kalkışmayacak kadar akıllı ve saygılı biri olduğumu unuttuğun için... Son olarak ‘zalimin meclisinde oturan da zalimdir’... Zalimin meclisinde oturmak istemediğim için...

Bunları neden yazdığımı daha iyi anlayabilmen için küçük bir hikaye ile tamamlıyorum yazımı:

Bir leylek, kendine yuva yapmak için yer arıyormuş. Epey bir bakındıktan sonra pek ünlü bir alimin evinin bacasına yapmış yuvasını, hem de bir şeyler öğrenirim diyerek. Bunu gören alim, ‘Vay sen benim bacama nasıl yuva yaparsın’ diyerek, büyük bir hiddetle, taş ve sopayla saldırmış leyleğe. Leylek zar zor canını kurtarmış ama kaçarken isabet eden taşlarla bir bacağını kırmış. Leylek adalete inanırmış. Mahkemeye vermiş alimi. Ve kazanmış davayı. Kadı, alimin de bir bacağının kırılmasına karar vermiş. Leylek itiraz etmiş hemen, ‘Aman Kadı efendi, lütfen ayağını kırmayın, kavuğunu alın yeter’ deyince, Kadı sormuş, ‘Neden?’ Leylek cevap vermiş, ‘Kavuğunu alın ki, başkaları da zalimi alim sanıp kırılmasın.’

Faruk dedi ki...

Şimdi anlaşılıyor Hıncal'ın Sezen Aksu'nun son albümünü neden yerin dibine soktuğu...

Melih Kazdağ dedi ki...

Nasıl bir üslup,nasıl bir yazı akışıdır.Bu kadar güzel söz-beste nin nasıl çıktığını bir kez daha anladım.Kadın bir dahi yahu...